Evrenin Genişlemesi
Aşağıdaki makale Turan Dursun Sitesi'ne ait MucizeYalanlari.com Sitemizden alıntıdır
ve Mucize Yalanları Sitesi Çalışma Grubumuzun ortak ürünüdür. => Evrenin Genişlemesi Sitemizdeki metin, bu başlıktaki öneri, açılım ve eleştirilere binaen veya çalışma grubunun kendi araştırmalarıyla değişebilir. Forumumuzda daha önce bu konu >şu başlıkta< tartışılmıştır. Evrenin Genişlemesi 1. Mucize İddiası 2. Zariyat/47'nin Anlam(lar)ı 3. Kuran'daki Evren Algısı 4. Sonuç 1. Mucize İddiası Mucizeci ekolün sıkça dillendirdiği meşhur iddilardan biri de "evrenin genişlemesi" bahsidir. Önce iddiayı bu ekolün dilinden dinleyelim:
2. Zariyat/47'nin Anlam(lar)ı İlk olarak dikkat çeken husus mucize iddiacılarının kutsal olarak gördükleri kitaba karşı sergiledikleri "ilmi samimiyetsizlik" örneğidir. Yukarda aynen alıntıladığımız iddiada Zariyat/47'nin diğer çeviri ve yorumlarından söz edilmemekte, "evrenin genişlemesi" ayetten zorunlu olarak çıkan "tek mümkün anlam" olarak sunulmaktadır. Oysa -Müslümanlar tarafından da genel kabul gören- birkaç meal ve tefisir örneğine bakmak durumun hiç de böyle olmadığını anlamak için yeterli olacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın (internet sitesinde de bulunan) resmi Kuran Meali'nde ayet şu şekilde çevrilmiştir:
Elmalılı M. Hamdi Yazır ayetteki ilgili kısmı şu şekilde açıklamıştır:
Mucize iddiacılarının yöntem olarak kullandığı dil cambazlığını şu örneklerle daha iyi anlayabiliriz: Her dilde bir veya birden çok kelimeyi asıl sözlük manâsından farklı bir anlam bütünlüğünde birleştiren kalıplaşmış ifade şekilleri ve deyimler vardır. Örneğin Türkçede "eli geniş" veya ‘eli bol'dan kastedilen cömertliktir; elin gerçekten geniş/enli veya bol oluşu değil. Aynı şekilde "gönlü geniş" ifadesi hoşgörülü olmayı, "mezhebi geniş" ifadesi ise namus/iffet konularında toplumun genel algısına göre daha rahat davranmayı ve düşünmeyi anlatır. Bu üç deyimde de "geniş" sözcüğünün asıl sözlük anlamı olan mekânsal genişlikle ilgisi yoktur. Arapçada, dolayısı ile Kuran'da da buna benzer birçok deyim vardır. Örneğin Bakara/228'de "eli geniş" ifadesi (Türkçedeki gibi cömertlik değil) zenginlik anlamında kullanılmıştır (çünkü Arapçada "eli geniş" deyimi zenginlik ifade eder). Mucize iddiacılarının yaptığı ise şuna benzemektedir: Mesela Türkçe bir eserde (aslında cömertlik anlamında) "onlar ki elleri geniştir" gibi bir cümle yer alıyor ve varsayalım ki günün birinde uzayda elleri gerçekten de (maddi anlamda) geniş/enli olan akıllı varlıklar bulunuyor. Bu durumda birisinin çıkıp da "Bakın işte, bu eserde "eli geniş" ifadesi geçmekte. Demek ki eserin yazarı bunu ta o zamandan bilmiş. Bu bir mucizedir" demesi ne denli gülünç ise "kuvvetli, takatlı" olma ve "bol bol nimet vererek sıkıntıları, darklıkları açma, çözme" anlamında kullanılan Arapça bir ifade kalıbını -günümüzün bilimi, evrenin genişlemesinden yola çıkıyor diye- sözlük anlamıyla yorumlamak o denli gülünçtür. Oysa sonsuz güç ve bilgi sahibi bir yaratıcı, bu ayette 14 asır sonra keşfedilecek olan evrenin genişlemesi olgusuna işaret etmek istemiş olsa idi kuşkusuz bunu açık seçik bir ifade ile yapabilirdi. Örneğin "Bunu bugün tam olarak anlayamasanız da size vermiş olduğum akıl ile şüphesiz günün birinde keşfedeceksiniz. Eserim olan kâinatı incelemeye, araştırmaya gayret edin." şeklinde ifadeler de ekleyebilirdi. Hatta bu, insanlar için hem bilime teşvik hem de bilimsel gayretlere yön verici bir ipucu olurdu. Fakat durum böyle değil. Ayette geçen ibare tıpkı "eli geniş", "gönlü geniş" deyimlerinde olduğu gibi kalıplaşmış bir ifade biçimi ve mekânsal genişleme ile ilgisiz. Dolayısı ile ve doğal olarak bu ayette ileride bulunabilecek bilimsel bir olguya işaret olduğu, tarih boyunca hiçbir Müslüman'ın, alimin, müfessirin aklına dahi gelmemiş. Ta ki Müslüman olmayan bilim insanlarının araştırmaları sonucu evrenin genişlemesi teorisi bilim dünyasında kabul görmeye başlayana kadar… Bundan sonra ayetin anlamı birden bire değiştirilerek bu bulguya gönderme içerecek şekilde yeniden kurgulanmaya başlandı. Hem de tıpkı cömert (veya Arapça'da zengin) anlamında kullanılan "eli geniş" deyimini sözlük manâsında (yani maddi olarak geniş/enli el) yorumlar gibi. Ayrıca bu gayretlerin sahipleri açısından söz konusu bilimsel olgunun ne denli kanıtlanmış olduğu da mühim değil. Bilim dünyasındaki değişikliklere, revizyonlara, yeniliklere göre ayet her daim yeniden yorumlanabilir ne de olsa… Üstelik bütün bu gayretkeşliklerin ve işgüzarlıkların asıl motivasyon kaynağı, kâinatı veya hiç olmazsa Kuran'ı daha iyi anlama azmi bile değil! Tek niyet Müslüman olmayanları Kuran'ın gerçekten de Allah kelamı olduğuna ikna edebilmek (ve belki de daha çok, Müslümanların şüphelerini bertaraf edebilmek). Bütün bunları açık-seçik söylemekten de çekinmemekteler. Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kuran Tefsiri adlı eserinde, Zariyat/47'nin açıklamasında aynen şu ifadeleri kullanmaktadır.
3. Kuran'daki Evren Algısı Oldukça genç bir kuram olarak evrenin genişlemesi teorisi ancak "modern" evren anlayışı bağlamında anlamlı olabilir. Bu "modern" evren algısı en kaba hatlarıyla günümüzde ilkokul düzeyinde genel malum olan -örneğin- Dünya'nın yuvarlak olduğu ve Güneş Sistemi'ndeki diğer gezegenlerle birlikte Güneş'in etrafında döndüğü, Ay'ın Dünya etrafında döndüğü, "gökler"in Dünya üzerine kurulmuş bir kubbe/çatı değil uçsuz bucaksız uzay olduğu gibi bilgilerden oluşmaktadır. İlkel evren algısında ise Dünya düz bir tepsi veya döşek şeklindedir. Güneş bu düz tepsinin/döşeğin belli bir noktasında doğar, yükselir ve diğer uç noktasında batar. "Gökler" ise bu döşek üzerine kurulmuş ve yıldızlarla süslenmiş bir kubbe/çatıdır. Üstelik -mucizevi bir şekilde- direk/sütun olmadan yukarda durabilmektedir. Bu naif dünya ve evren algısının hakim olduğu bir ortamda "göklerin genişlemesi"nden söz edilmesi hiçbir surette modern evren anlayışı bağlamında geçerliliği olan "evrenin genişlemesi kuramı" ile ilişkilendirilemez. (ki zaten yukarda açıklandığı üzere ayetteki ilgili ibarenin manâsı da mekânsal genişleme değildir.) Şimdi önyargısız bir şekilde ilgili Kuran ayetlerinde hangi evren anlayışının(1) hakim olduğunu inceleyelim: http://www.mucizeyalanlari.com/img/kgevren.png İlk olarak mucize iddiacılarının Zariyat/47'yi örnek olarak gösterirken -her nedense- hiç söz etmedikleri hemen bir sonraki ayete de bakalım:
Aynı anlayış diğer bazı ayetlerde de ifade edilmiştir:
Yani Kuran'daki evren anlayışında Dünya uçsuz bucaksız uzayda herhangi bir gök cismi değil; aksine "gökler" işte bu Dünya üzerine kurulmuş, "kandillerle" (yıldızlarla) süslenmiş, aslında yere düşmesi gereken fakat Allah'ın görünmez direklerle havada tuttuğu bir kubbe/çadır olarak düşünülmekte… Üstelik Kuran'da işte bu şekilde tahayyül edilen "gökler"in (bilim-öncesi ilkel evren modellerinin ortak bir özelliği olarak) doğaüstü/mistik "yorumlanması" da yer almakta.
4. Sonuç Sonuç olarak söz konusu ayette geçen ibareyi mekânsal bir "genişleme" olarak yorumlamak tıpkı "eli geniş" ibaresini geniş/enli el anlamında yorumlamak gibi anlam ve ‘anlambilim'e yapılan bir tecavüzdür. Fakat bundan bağımsız olarak ayette gerçekten de bir şekilde "göklerin genişlemesi" kastedilmiş olsaydı bile Kuran'da "gökler"in nasıl tasavvur edildiğine, hangi tür bir evren algısının hakim olduğuna baktığımızda -bu ibareden- modern astrofizikteki evrenin genişlemesi kuramına bir gönderme çıkarmak ancak gülünç olarak nitelendirilebilir. Dipnotlar (1)Metinde "modern" evren anlayışı bilinçli olarak "en ilkel" evren algısı ile karşılaştırılmıştır. Yoksa günüzümüzün bilgi düzeyine gelene kadar farklı medeniyetlerde farklı evren anlayışlarının olduğu ve bunların da birçok evreden geçtiği elbette bilinmektedir. Örneğin Dünya'nın yuvarlak olduğu Aristo tarafından bile savunulmaktaydı. Hatta Aristo'dan bir asır kadar sonra yaşayan matematikçi ve astronom Samoslu Aristarchus'un (m.ö. 310-230) güneş merkezli bir evren modeli öne sürdüğü bilinmektedir. Daha sonra Avrupa'da Ortaçağ olarak adlandırılan dönemde Aristo'nun dünya merkezli evren modeli benimsenmiştir. Halk nezdinde yaygın olan bir tarihi yanılgının aksine kilise, Galileo'nun Dünya'nın yuvarlak olduğu iddiasına değil Dünya'nın Güneş'in etrafında döndüğü tezine karşı çıkmıştır. O dönemdeki kilise bilginleri zaten Dünya'nın düz olduğu inancında değildiler. Metinde konu edilen "en ilkel" evren algısının "en ilkel"olarak adlandırılması tarihi/kronolojik anlamda değildir. Dünyanın düz bir tepsi/döşek olduğu, göklerin bu döşek üzerine kurulmuş bir kubbe/çatı olduğu anlayışı bilimsel bakışın en gerisinde, en saf bakış olduğu için "en ilkel" olarak adlandırılmıştır. Metinde görüleceği üzere, Kuran'da işte bu "en ilkel" evren algısı hakimdir. Yani 6.-7. yüzyıl Arap Yarımadası'nda yaygın olan anlayış -bin yıl kadar önce eski Yunan düşünürleri tarafından çok daha "modern" hipotezler savunulmuş olmasına rağmen- işte bu "en ilkel" evren anlayışıdır. Zaten İslam coğrafyasının geniş çapta Yunan felsefesi ve bilimi ile tanışması da bundan sonra gerçekleşecektir. (2) 1242-1273 yıllarında yaşayan Imam El Kurtubi, Zariyat/48'deki ilgili ibareyi şu cümleyle açıklamıştır:
(4) Dünyanın başı ve sonu olan düz bir tepsi olduğu ve güneşin bir uçtan doğup diğerinden battığı düşüncesini ifade eden daha birçok ayet ve hadis örneği getirilebilir. Burada hepsine değinemesek de ana metindeki ayetlere ilaveten bir ayet ve bir de hadis ekleyelim:
Muhammed'in nasıl bir evren algısına sahip olduğunu şu sahih hadisten de açıkça anlayabiliriz: Bilim-öncesi topluluklarda tarih boyunca sorulagelmiş olan bir soruya Peygamber cevap vermekte: "Güneş geceleri nereye gidiyor?" Peygamberin cevabı:
|
Sevgili Dostum ulpian ;
Kaynakçaların bolluğu ,detayı ve konunun işleniş tarzı emek isteyen bir araştırma olduğunu kanıtlar ki "Her Şeyden Mucize" çıkarmaya çalışan akıllara tokat gibi inmektedir.İnsanlığı bir kez daha düşünmeye iten harika bir çalışma olmuş. Keşke ilk emir "OKU" değil, "DÜŞÜN" olmuş olsaydı, "MANTIK YÜRÜT ,AKLINI KULLAN" olmuş olsaydı da insanımız "OKU"duğundan, "GÖR" düğünden (!) mucize çıkarma arayışına kapılmasaydı. |
Sayın ulpian güzel bir çalışma yapmışsınız fakat bazı şeyleri unutmuşsunuz.
Birincisi zamana tabi olan sizmisiniz yoksa Tanrı'mı? Burda dedkleriniz hala bir oluşum içindedir ama kime göre tabiki nesnel dünyada olan ve yaratımın içinde olan bizlere göre.Fakat Tanrı'ya göre bu iş bitmiştir sadece bize göre devam etmektedir. Ve zaten evren hala bir yaratım süresi içindedir.Fakat bize göre ona göre değil. Zaman nedir.İki nesne(madde)arasındaki süredir.Biz ve evrendeki her madde birer nesneyiz ve bu nesnellik içinde olduğumuz sürece bu boyutta zaman kavramı içinde yaşayacağız. İkincisi insanların yaratımı konusu.Sanırım farkındasınız hala insanlar dünyaya gelmekte.Hepmiz birden bir anda burda yer almadık,kainatın sonuna kadarda bu meydana gelme sürecektir. Fakat Tanrı katında herkez meydana gelmiştir,yaşamıştır,ölmüştür,cennet yada cehennemdeki yerini almıştır.Biz zamana bağlı mahlukat oduğumuz için tüm bunların gelecekte olacağını düşünüyoruz ve zaten içinde bulunduğumuz boyut itibari ilede öyledir. Lehvi Mahvuz isimli kitapta tek bir yaprağın bile akibeti kıyamete kadar yazmakta,sizce neden dersiniz? Sonuç olarak yaratılım halen sürmekte,fakat bize göre,Tanrıya göre değil. İnsanlarda halen dünyaya gelmekte,fakat Tanrı katında herkez dünyaya gelmiş ve yaşamış ve kendi akibetlerine kavuşmuşlardır. Burda anlamamız gereken boyutsal bir kırılmadır. Yinede çalışmanız için yapmış olduğunuz efora ve zamana teşekkürler... Tanrı'yı kendimiz gibi düşünmediğimiz zaman hepsinin cevabını alacaksınız. Saygılarımla... |
Alıntı:
eleştirinize daha sonra cevap vermeye çalışacağım. Ama mesajınızdan gördüm ki, şu an asmakta olduğum çalışmalar sadece benim şahsıma aitmiş gibi algılanabilmekte. Onun için yukardaki ilk satırlara ek bir ifade ekleyeceğim şimdi: Makaleler, çalışma grubumuzun ortak ürünüdür. saygılarımla |
Öyle ise tüm ekibe çalışmalarında başarılar dilerim...
Saygılarımla... |
Sevgili Ulpian ;
Konu ile alakası veya korelasyonu açısından, biraz kafanızı karıştırayım mı ? şu : Saffat 5 : Rabbidir göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin ve Rabbidir doğuların. Mearic 40 :Andolsun doğuların Rabbine ve batıların Rabbine, gerçekten de bizim gücümüz yeter. iki ayette "Gökler" "Doğular" ve "Batılar" dan bahs var da :) |
Sevgili Ulpian ;
Sevgili AerA da hazır akletmek,düşünmekten bahsetmişken. Dünya yuvarlaktır diyen Galileo'yi, "O geldiğinde dünya üzerindeki herkes Onu görecek" çıkarımı ve anlayışı yüzünden, dünya düzdür diyen Kilisenin, yanılması vari, bir yanılma mı var acaba İslam alimlerinde bu tür ayetlerin tefsiri ve anlayışı konusunda ? Bunu da düşünmek gerekir mi ? |
Alıntı:
lütfen kızma ama, metni maalesef okumamışsın. :)
|
Peki sevgili ulpian biz metni okumamış,
Kilise de o çıkarımından dünya düzdür dememiş, dünya güneşin etrafında dönmez olgusu yüzünden Galileo'ye karşı çıkmıştır olsun. Biz de şehir efsanelerinde kalmış olalım da, "Batlamyus faraziyesi" ni nereye koyacağız bu durumda :) |
Enbiya/33
“Geceyi, gündüzü, Güneşi ve Ayı yaratan da Odur. Bunların herbiri bir yörüngede yüzmektedir.” Yasin/40 “Ne Güneş Aya yetişir, ne gece gündüzü geçer. Hepsi bir yörüngede yüzer, gider.” Yukarıdaki ayetlere dikkatlice bakalım.Güneş ve ayın bir yörüngede yüzdüğünü belirtiyor.Peki dünya? Dünya’nın, Güneş’in etrafında döndüğünü biliyoruz. Dünya aynı zamanda sürekli olarak kendi etrafında da dönmektedir. Gece ve gündüzden oluşan bir günlük süre, Dünya’nın kendi etrafındaki bir tam dönüş hareketinin tamamlandığı doğa olayıdır Bir el feneri Güneş olarak düşünülürse, önüne konulan topun bir tarafı aydınlanırken, diğer tarafı karanlık kalır. Dünya’mızın kendi ekseni etrafında dönmesiyle gece ve gündüz oluşur. Ayetteki gece ve gündüz,dünyanın dönüşü ile ilgilidir.Kendi eskseni etrafında,bir yörüngede. Şahsen ben yukarda verdiğiniz Ayet örneklerinden dünyanın bir tepsi şeklinde görüldüğü anlamınıda çıkaramamıştım zaten. Saygıalrımla... |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 09:10 . |