Konu: Kulleteyn
Tekil Mesaj gösterimi
  #16  
Alt 29-09-2012, 23:08
Neva - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Neva Neva isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 03 Aug 2010
Mesajlar: 14.706

Başarı Ödülü 

Standart

gelenekli. Sıçanların yemesi için. Ama öyle yığılı bir yatak yoktu.
Elinde biraz tutup, evrip çevirdikten sonra kapmın arkasına attı.
"-Ahn, yiyin de "doyun!" dercesine. Yerine tuz basılması gerekiyordu.
Kanıyordu da. Hangi delikte buldularsa buldular, alıp getirdiler ve dişin
yerine bastılar. Ağzını da kapamas'ım söylediler. Herkes mutlu artık.
Bir rahatlık geldi. Yatağına uzandı. Uyuyacaktı-.
İki fakinin işine engel kalmamıştı. Keyiflice bitireceklerdi
işlerini. Giriştiler. Yine üst üste. İki sinek, ya da bir boğa bir inek
gibi. He babam, dc babam; işlerini bitirdiler. Dişileşen faki pek
doymuşa benziyordu. Öbürününse işi bitikti. Yayılıvermişti. Türko'ya
gelince uyumamıştı. İzlemişti olanları. İçinde uyanan ve bastırmak
zorunda kaldığı duygularla.. Bacaklarının arasındaki dimdik dikelmişti.
Ama sonra inivermişti.
Çok ilerlemişti gece. Sağdakipencerelerden ışıkları sarkan ay da
batmak üzereydik Kalkıp pencereden biraz baktı. Sonra uykusu geldi,
gelip yattı. İki faki uyumuştu. O da uyudu.
89

14

Sabahleyin gözlerini açuğmda, başucunda Abdurrahman'l buldu.
Ne zamandır yoktu. Zekata, ya da köyüne gitmişti.
- Sen "bestesin" (hasta mısın) kurban?
Karşılık vermek istedi, ama sesi çıkmıyordu. Dişinin yerinden
akan kan ve irin, ağzını-boğazım doldurduğundan konuşmasına
elvermiyordu. Abdurrahman'ın anlatüğma göre, sabahleyin iki-üç
arkadaşıyla birlikte gelmişler,/ölü gibi bulmuşlar. Biraz dürünüşler,
sonra bakmışlar ki kalkmıyor, bırakmışlar. Birkaç teneke buğday,
biraz da yağ toplamış getirmişler. Yüklerini ilgiliye teslim edip yine
gidcceklermiş. Uzaklara.. Gece, üstüsteliklerine tanüc olduğu iki faki
dc oradaydı. Onlar da ona bakıyorlardı. Bakıştılar bir süre.
Toparlandı. Yastığının, yorganının da battığını gördü. Kalkıp
yıkanmahydı. Üstünü-başını giydi. Tam o su-ada bir haber geldi.
- Ölen var, "Iskat" olacak!
"Iskat", düşürmek demek. Ölenin boynundan, borçların,
günâhların "düşürülmesi"ne. Tanrı huzuruna temizlenmiş ve
arındu-ılmış olarak gönderilmesine denir. "Gasil" (gusül değil) ile de,
yani suyla bilinen türden yıkanarak da temizleniyor ölü. Ama "ıskat",la
anndırılması başka.
Ölenin Tanrı borçları, başka borçları ve günâhları temizlenir.
Tanrı adına. Mal varlığına göre. Din adamlarına, din öğrencilerine çok
verilirse çok temizlenir, az verilirse az temizlenir. Bunun,
Hanefi'lerdeki biçimi başka, Şafiî'lerdeki biçimi başka olur.
Hanefî'lerde "devir" adı verilen biçimiyle uygulanır. "Devr"in büyüğü
vardır, küçüğü vardır. Din adamları, ölü sahiplerine, hangi türünden
istediğini sorarlar, ona göre yaparlar. Ölen zenginse, sahipleri de
cömertse, büyüğünü, yoksa küçüğünü yapma yoluna giderler. Çok
yoksulsa, hiçbir şey yapmazlar. Yani çok yoksul olan kişi öldü mü,
borçlan,'günâhtan anndırılmaraış olarak gider öbür dünyaya.
Şafiî mezhebindeyse, arındırma işi, "ıskat arabası"yla
gerçekleştirilk.
Iskat arabası gelmişti işte. Yanm kağnı büyüklüğünde. Ama dört
90
tekerlekli. Üzerinde de tahıl dolu çuvallar. Az sonra onlar kaldırılacak,
yenileri konulacak. Çünkü ölen kişi, zengince.
Ağzı-yüzü, kurumuş kan ve irinle kaplıydı. Çenesinin altına
değin. "Iskat" işi başlıyana dek, davranıp temizlenmeliydi. Abdest de
almalıydı. Ama nerede? Kulleteynde olabileceğini düşündü. Çünkü içi
daha yeni boşaltılmış ve temizlenmişti. Eğer iyice kirletilmemişse
temizlenebilir, abdest de alabilirdi. Hanefi'liğine ters düşmezdi. Ama
kirletilmemişse, pınara kadar gitmek zorundaydı.
Çıkıp kullcteyne gitti. Eh, idare ederdi. Ellerini, yüzünü, ağzını,
çenesini yıkadı. Kurumuş kanı, irini, tımafclanyla kazıya kazıya
temizledi. Cep aynasıyla da bakıyordu. Sonra abdest aldı. Pek içine
sinmemişti, ama yetindi. Bi de başını kaldırdı ki: Safo. Karşısında
duruyor
- Safo!
- Bize gideceğiz.
-Niçin?
, - Anam "aguz" yapU. Sen de yiyeceksin.
"Ağuz, hayvanın ilk doğurduğu sıradaki sütünden yapılan kaymak
gibi bir şey. Yoğurdun kaymağıyla ağuzu çok severdi. Hele ağuzu.
- Gelirim de, "ıskat" var.
- İşin çok sürer mi?
- Sürer.
- Öyleyse çabuk gidelim, bi parça ye, hemen gelirsin.
Dişinin ağrıdığını, çekildiğini, yerinden akanlarla da yastığın -
yorganın battığını söyledi.
- Onları da götürelim, anam yıkasın.
-Olur mu?
- Niye olmasın? Anam seni çok seviyor.
- Şimdi olmaz, yetiştiremeyiz. Daha sonra götürürüz.
- Şimdi götürelim ki akşama değin kurusun.
- Haydi öyleyse.
Gidip camiden çıkardı yasüğıyla yorgamm. Oradakilere de çabuk
döneceğini söylemeyi unutmadı. Gittiler Safo'yla. Yineaksıyarak.
Topallamasının nedenini de anlaünıştı, Safo da cok üzüldüğünü belli
etmişti.
91
- Ayağına da bakar anam:
- İyileştirir mi?
-İyileştirir.
Vardılar eve. Ellerindekilerle. Ka(Jın karşıladı. Ellerindekileri aldı.
Ağuzu da hazırlamıştı. Lavaşla birlikte.
Çabuk çabuk yedi. Ve kalktı. Kadın ayağıyla ilgilendi, ama
zamanı yoktu Türko'nun. Çıkıp yürüdü. Topallıyarak da olsa ivedi
ivedi vardı. Vardı ki herşey ve herkes hazır.
Ölü evinde "şivan" (ağıtlar, dövünmeler), Tann evinde bayram.
Ölen neden ölıriüş? Fakileri pek ilgilendirmiyordu. Onları ilgilendiren:
"Iskat". Sevinç içindeydiler. Epeyce lahıl alacaklardı. O da seviniyordu.
Onun da payı olacaktı. Satacaktı payını. Parasıyla kendine birşeyler
alacaktı. Belki bir çift ayakkabı. İt ölüsü gibi ağır, kabaralı
ayakkabılarından kurtulacaktı. Bir işlik, bir ceket bile alabilecekti
belki.
Iskat arabası, caminin serili olmayan kesiminde itilecekti.
Karşıdan karşıya.. İki faki bir yana, iki faki de bir yana geçti. Türko da
aralarında. İüne başladı:
- Tanrı'nm rahmetine kavuşan, falan oğlu filanın tüm namaz
borçlarından dolayı, bu arabanın üstünde bulunan tahılı alıp kabul
ettiniz mi?
- Kabul ettik, geri size armağan ediyoruz.
Bu sözlerle araba bir o başa itiliyocdu, bir bu başa. Yalnızca
"namaz borcu" için. İki, üç, dört, beş... 10, 20, 30, 40, 50; Namaz
borcu bitmişti. Sıra oruç borcunda. Türlü oruçlar var: Ramazan orucu,
"kefaret" orucu, adak orucu. Araba, hepsi için ayn ayrı, 20'şer, 30'ar
kez itildi. O da itiyordu. Gılız bilekleriyle ve kıçından ter aka aka.
Başka borçlar, başka günâhlar için de belirli sayıda itildi. Yalanlan
için, yediği, içtiği, yaptığı ve baktığı haramları için. "Büyük
günâhlan" (günâh-ı kebâir) için, "küçük günâhları" (günâh-ısağair)
için. Borçlar ve günâhlar sayıldıkça sayılıyordu. Hepsi bitti, fakiler de
bitti yorgunluktan. Yığılır gibi düştüler. Terierini silmeye koyuldular.
Hızlı hızlı soluyarak.. Oturanlar, yatanlar.. Türko da gidip yatağına
atmıştı kendini. Biraz soluklandıktan sonra paylaştırma işi
başlıyacaktı. Herkesin hakkı, "âdil" biçimde verilecekti. Gerçeklen de
92
pek haksızlık edilmezdi bu konuda. Paylar, emeğe göre değil ıskata
katılanlar arasında kişi başına dağıtılırdı. Demek ki o da epeyce bir pay
alacaktı.
Fakilerin karınları acıkmıştı. Ölü evinden getirilenleri yediler.
Kannlanm doyurduktan sonra paylaştırma işine geçtiler. Bir teneke
tahıl ona, bir,teneke tahıl ona.. Öyle öyle, teneke teneke verildi
herkese. Payını alan uygun gördüğü bir yere koydu. Türko da koydu
payını bir yana. Payına bir kaç teneke buğday düşmüştü. Epeyce para
ederdi. Ama kime satacaktı bu buğdayı?
Gece üstüsteliklerine tanık olduğu iki fakiye sordu:
- Benimkini siz satın alır mısınız?
İki faki, onu memnun etmek istiyordu. Kendilerine ısındırmak,
olabilecek tatsız durumlara yol açmasını önlemek için.
İki faki, kendi, paylarını da satacaklarını, iyi parayla satın
alabilecek birini tanıdıklarımsöylediler.
- Bizimkini verirken seninkini de veririz., dediler.
Abdurrahman da oradaydı. O da ilgilendi.
, - Ben de payımı satacağım. Bakar, ben de sana yardım ederim..
dedi.
Öbürleri paylarını satmayacaklardı. Toplıyacaklan zekattan
paylarına düşene ekleyip sonra saunayı düşünüyorlardı.
O sırada büyük hoca Molla Nasır içeri girdi. Herkes toparlandı.
Hoca oradaki fakilcri yanına çağırdı. (3 köyde toplanacak "öşr"den
.sözetti. Bir bölümünün hemen toplanması gerektiğini anlattı.
Harmandayken toplanırdı "öşr". Harmandan tahıl eve ya da başka yerc
taşındıkuın.şonra toplanması zorlaşu-dı. Hoca, fakilere görevi verirken,
kimlerin kendilerine yardımcı olacağını da söyledi.
Abdurrahman, Tâhâ, Kasım, Şehmus, Hamido vardı ohıda. Hepsi
de o gün gitmek için hazırlanmıştı. Herkes yatağını - yorganını bile
kaldınp tanıdığına götürüp teslim etmişti. Oysa şimdiki duruma göre
iki gece daha'kalacaklardı hocanın buyruğuyla. Ama sorun değildi. İş
işti çünkü. Üstelik, orada toplıyacaklan "öşr"den de paylarım
alacaklardı.
"Öşr", asıl anlamıyla "onda bir", "ondalık" demektin Tanm
ürünlerinden, özellikle tahıldan alman zekâtın adı. "Onda biri" alındığı
93
içinbu ad verilmiş. Kaynağı Şeriat. Osmanlı yönetiminde "öşr"ü
devlet alırdı.. Bir vergi olarak. Kartallı Köyü'nde, bu köyün bağlı
olduğu ilin öteki köylerinde ve tlaha birçok ilin birçok köyünde.
Cumhuriyet döneminde de sürmüştür "öşr". Ama bu kez üreticiden onu
alan; devlet yerine geçen şeyh, ağa ve molla üçlüsü ve adamlarıdır.
Molla Nâsu-Türko'ya döndü:
- Sen de yanlarında git, alışırsın.Ama nasıl gidecekti o? Yürüyecek durumda değildi ki..
- Benim ayağım ağriyor. Diken batmıştı, çıkaramadık, şişmiş.
- Şiş olan yere bir şeyler konsun, olgunlaşıp deşilkse yavaş yavaş
dolaşırsın.
- Hocam, daha sonra ne yapacağım? Herkes gidecek, ben yalnız
kalacağım.
- Ben de senin durumunu düşünüyorum. Köylere zekât toplamaya
gidecek durumda değilsin. Herkes gelene dek senin gidecek bir yerin
yok mu?
- Var. Tutak'ta halam var.- İyi, sen de oraya git. Ama bir aydan çok kalma, geri gel. Fakiler
de gelir o zamana..
- Çok kalmam, gelirim.
"Fâil" ve "meful" olan iki fakinin sözünü ettikleri kişi öğle
namazma gelmişti. Fakiler konuştular. Tahılların satışı konusunda
anlaşmaya varıldı. Adam naftiazdan sonra arabasını getirdi; parasını
verdikten sonra yükleyip götürdü. Türko da almıştı parasını ve pek
sevinmişti. Tabanının derinlerinden gelen zonglamalara aldırmıyacak
kadar..
Safo'lara gitmeliydi arük. Ayağının şişi, yastığı, yorganı için. Ve
de Safo için. Fakiler harmanlara, o da sonradan katılmak üzere
Safo'lara..
Vardı, kapıyı vurdu. Kapıyı açan, ürkünç bir adam. Boyu, ortanm
üstünde. Saçı, sakalı birbirine karışmış. Saman, toz, toprak dolu.
"Acayip" giysili, kaim kuşaklı. Yine de gür kaşlarının altına derince
gömülü gözlerdeki bakışlar sevecen. Hemen içeri aldı; önüne düşüp, ev
halkının bulunduğu odaya götürdü. Kiler ve yemek odası olarak da
kullanılan oldukça geniş bir oda. Safo'nun "tomurcuklanmış"
94
Alıntı ile Cevapla