Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Genel Forumlar > Politika > Tarih

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 18-12-2007, 11:10
dilaver - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dilaver dilaver isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Sep 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 12.080

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart İLK OSMANLILARDA İNANÇ

Osmanlının kuruluşundaki temel etkeni gazadır; ancak gazanın Türkmen geleneği içinde büründüğü anlam, dini anlamından tümüyle farklıdır. Türkmenlerin kristalize olmuş bir İslami algıları yoktu. Buna karşılık onları gaza ile bütünleştirecek maddi gereksinim ve gelenekleri vardı. Kuşkusuz Türkmenlerin gelip yerleştiği topraklar, kendilerine saldırmayan, dolayısıyla karşı saldırıyı meşrulaştırmayan insanların toprağıydı. Dolayısıyla bu gelişi anlayan, ama gaza ideolojisini olumsuzlayan bir yaklaşıma gereksinim var.

Bu bir yana Osmanlıda gazayı, dinin gereği bir eylem, gazacıları da dindarlar olarak değerlendirmekten özellikle uzak durmak gerek. Çünkü bu algılayış, sürecin Hıristiyan-Müslüman çatışması eksenli bir öznellikle yanlış değerlendirmesine yol açıyor. Oysa gerçek durum, dinsel önyargıları besleyen bu yaklaşımdan çok farklıdır.

Öncelikle bilinmeli ki, bu dönemin gazacı Türkmenleri arasında çok farklı bir inanç atmosferi sözkonusu. Bu anlayış heterodoks, yani bilinen dinsel esaslara aykırı ve eski gelenekler temelinde biçimleniyor. 8. ve 11. yüzyıllarda karşılaştıkları zorla Müslümanlaştırma baskısına boyun eğmiş, ancak kendi eski inançlarını da bırakmayan, biçimlenmiş bir Müslümanlıktan bütünüyle uzak, karma bir dinsel senteze sahip bir toplulukla karşı karşıyayız. Bundandır ki Hıristiyanlığı ötekileştiren bir algı söz konusu değildi. Hatta Hıristiyan komşularıyla gazaya çıkıp ganimet paylaşımına bile rastlanmaktadır (C. Kafadar).

Göçebe demokrasisi ve Kızılbaşlık ile örtüşen bir inanç atmosferi sözkonusu. Bu ise gaza'nın, Türkmen topluluklarının yerleşim ve geçim olanakları elde etmeye yönelik arayışları temelinde biçimlenmesini sağlıyor. Osmanlı Devleti de, dinsel düşmanlık temelinden kopuk böylesi bir gaza anlayışı üzerinden kurulacaktı.


BU OSMAN BAŞKAOSMAN

Gazacı bir siyasal önder olan Osman Bey ve aşiretinin, Şeriatçı bir gaza anlayışının tam tersine, Hıristiyanlara düşmanlık ve güvensiz likle belirlenmediğini görüyoruz:

''Osman Gazi, Bilecik Tekfuru'na dedi ki; sizden dileğimiz budur ki, bizim göç eşyamızı, yaylalara gittiğimizde sizde emanet bırakalım. O da kabul etti. Ne vakit, Osman Gazi yaylaya gitse, bütün eşyalarını öküzlere yükletirler idi. Bir nice hatun kişiyle gönderirlerdi. Kaleye bırakırlardı. Ne zaman yayladan gelseler, armağan olarak peynir ve halı ve kilim ve kuzular armağan iletirlerdi. Bu kafirler bunlara gayet itimat edüp dururlardı'' (Aşıkpaşazade). Mal emanetinden de öte, mallarını kadınlarıyla göndermeleri, Şeriatçı zihniyetten ne kadar uzak olduklarını gösteriyor. Siyasal ve ekonomik temelli düşmanlaşma koşullarında bile dinsel düşmanlaşma söz konusu değil:

''Osman Gazi bunca gazalar etmeye başlayınca, etrafun kafirleri çekinir oldular. Osman Gazi, Bilecik kafirlerine gayet hürmet eder idi. Sordular; 'Bu Bilecik kafirlerinin senin katında hürmeti var, nedendir?' dediler. Dedi ki, 'komşularımızdır. Biz bu vilayete garip olarak geldiğimizde bunlar bizi hoş tuttular. Şimdi bize dahi gerektir ki, bunlara hürmet edelim' '' (Aşıkpaşazade).

Görüldüğü gibi ne sofu bir tepkiye sahiptir bu gaziler ne de İslami kurallara uygun bir davranış içindedirler. Tam tersine herşeyi belirleyen onların çıkarları ve koşullar olmaktadır, ki Hıristiyanlarla olduğu kadar birbirleriyle de çarpışmaktadırlar. Daha bireysel ama çarpıcı iki öykü ise, bize prototip bir Türkmen gazisi olan Osman Bey'in kişiliği verir:

''Rivayet olunur ki, bir gice bir köyde imam evinde Osman Gazi konuk olup otırırdı. Ardında bir pencere vardı. Meğer anda bir Mushaf-ı Şerif komışlardı. Sahib-i hane, Osman Gaziye eyitdi: 'küstahlık olmasın. Keremünden, eğil, ardunda nesne var, alayum' didi. Osman Gazi eyitdi: 'ne nesne var?' Sahib-i hane eyitdi: 'Nebimüz, ahir zaman peygamberi Muhammet resul'ullah sall'allahu aleyhi ve selleme inen kelamullah var' didi. Osman Gazi dahi hiç tınmadı. Ta sahib-i hane uykuya varınca ebsem oldı. Sonra turup gusl idüp arı abdest alup mushaftan yana müteveccih olup huşu ve huzula ta sabaha dek el kavuşurup uru-tırdı'' (Neşri)

Görüldüğü gibi İslamiyet'le ilişkisi, Kur'an'ı bile tanımayacak kadar yüzeysel olan Osman'ın, uyarıldığı halde önce ''hiç tınmayacağı'' Kur'an ile ilk tanışması böyledir. Osman'ın abdest alıp huşu ile sabahlaması yorumu ise, resmi tarihçinin, devlet kurucunun bu ''eksikliğini'' örtme çabasından öte anlam taşımaz; çünkü Kur'an 'ı bilmeyenin abdesti bilmesi zaten olanaksız. Diğer öykümüz ise daha da ilginç:

''Osman gençliğinde Eski Hisar'a giderken, İtburnu denilen yerde Mal Hatun adında bir kadınla tanışıp, onunla muhabbet eder. (...) Günlerden bir gün, Eski Hisar Tekfuru'nun içki meclisinde, Osman kadına aşık olduğunu itiraf eder. Kadını nice övmüş olmalı ki, Hisar'ın Beyi içinden kadını kendisi için peylemeyi tasarlar. Bunu hisseden Osman, kadını Bey'e kaptırmamak için kaçırır ve tanıdıklarının yanına yerleştirir. Kendisi de İnönü Tekfuru'nun hisarına gidip içmeye devam eder. Öte yandan, Eski Hisar Beyi'nin arkadaşı olan Sultan Öyüğü Tekfuru da işe karışır. Kadını, Eski Hisar Beyi'ne götürmek için talimat almış olmalı. Bundan dolayı adamlarıyla birlikte İnönü Beyi'nin kapısına dayanıp ondan Osman'ı teslim etmesini ister. Onlar 'edelim-etmeyelim' derken, Osman arkadaşlarının başını derde sokmamak için, kardeşi Gündüz ile birlikte dışarı çıkar ve kuşatmayı yararak Söğüt'e doğru at sürer...'' (Neşri, Akt. S. Divitçioğlu)

Görüldüğü gibi tekfurlarla dostluk kuran, onların içki meclislerine katılan, onlarla aşkını paylaşan, sevdiğini kaçıran ve bunun için Bizanslılarla çarpışan, oldukça sosyal, İslamcılıktan uzak bir Bey adayı portresiyle karşı karşıyayız.


BABA İLYAS MÜRİTLERİ

Özetle bilinegelenden farklı bir dinsel ortamda şekillenmektedir Osmanlı. Örneğin onca hareketliliğe rağmen ''Müslüman ve Hıristiyan unsurlar arasında dini sebeplerden çıkmış herhangi bir mücadeleye tesadüf etmiyoruz'' (F. Köprülü). Çünkü Hıristiyanlığı dinsel nedenle düşmanlaştıran bir anlayış, bu Türkmenler arasında ''hiçbir zaman kuvvetli bir tesir icra edememiş'' . Öyle ki, ''umumiyetle Müslüman olmakla beraber, her türlü taassuptan azade, dinin kendileri için çok muğlak ... eski kavmi ananelerinin zahiri Müslümanlık cilasına boyanmış basit bir şekline salik, eski Türk Şamanlarının haricen İslamlaşmış devamından başka bir şey olmayan müfrit Alevi ve heterodoks Türkmen babalarının manevi nüfuzu altında idiler'' (F. Köprülü).

''Yunus Emre, Hacı Bektaş, (...) Baba İshak gibi büyük Türkmen şeyh (baba)lerinin anladığı ve telkin ettiği İslamiyet, Türk Şamanizmi ve sair menşelerden gelen inanışların, halka kadar inmiş, geniş tasavvufi fikirlerle imtizacından mürekkep olup, medrese mensuplarının dar Şeriat kaidelerine karşı lakayd bir mahiyette idi. Bu sebeple kendilerine mensup olan cemaatlerin, inanış ve yaşayışları İslamiyete aykırı olsa dahi buna pek ehemmiyet vermiyorlardı. Anadolu gibi birçok akidelerin kaynaştığı bir içtimai muhitte yaşayan bu Türkmen şeyhlerinin bir kısmı yalnız doğrudan doğruya kendilerine mensup Şii-ƒ Şamani hayat ve akidelerine bağlı Türkmenlerin değil, Sünni Türklerin ve hatta Hıristiyanların bile, bilhassa ölümlerinden sonra, velileri haline gelmişlerdi'' (Osman Turan)

Özetle 13. yy. Anadolu'su, ''ehli-Sünnet harici'' dinsel atmosferiyle bugünkünden çok farklıdır. 14. yüzyılda Nigidi Kadı Ahmet 'in belirttiği gibi, ''cihanın bu gibilerle dolu olduğu'' söylenmekte, ''tanınmış Osmanlı Tarihi yazarı Jorga'nın eserinde kaydettiği bir Venedik belgesinde (...) Osmanlı Anadolusu'nda ahalinin beşte dördü Şii (Alevi) olarak gösterilmektedir'' (T. Akpınar).

Bu tabloya bir abartı rezervi koysak bile söz konusu atmosfer budur. Nitekim Osmanlı'nın ilk iktidar dönemlerinde de, bu alabildiğine gevşek ve kurallardan uzak dinsel anlayışı görüyoruz. Örneğin ''Orhan Gazi'ye ait Vakfiyyede, Bursa'nın zaptında büyük himmeti ve askeri coşturarak zaferde katkısı olan heteredoks derviş Geyikli Baba'ya bir kısım arazi ile iki yük şarap ve iki yük rakı verilmesi kaydı ... son derece dikkati çekici'' (H. Z. Ülken). Sözkonusu bu Geyikli Baba, kendini ''Baba İlyas müridiyim, Seyyid Ebu'l Vefa tarikatindenim'' (Aşıkpaşazade) diye tanımlar. Ebul Vefa yolağının aradaki temsilcisi olan Baba İlyas ise, bilindiği gibi Selçuklu İmparatorluğu'na karşı gelişen büyük ayaklanmanın (1240) önderidir.

S. Divitçioğlu'nun da belirttiği gibi Ertuğrul Bey de Babai-Vefai inancına bağlıdır ve oğul Osman'ın, Bey olur olmaz yanına Ede Balı gibi bir Vefai halifesini alması dinsel kimliğinin sonucudur. Onun gerçek adının Osman değil Otman olduğu da anımsanırsa kuruluştaki Osmanlının sonraki ve resmi tarihçiliğin kurguladığı Osmanlıdan tümüyle farklı olduğu daha net anlaşılır. Bu realitenin değişimi ise, sadece tarih yazımındaki çarpıtmalarla değil, aynı zamanda korkunç katliamlarla gerçekleştirilecektir.

12/8/2006 * Erdogan Aydın

Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var
Dostlar, ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...

Nazım Hikmet

www.dilaverkom.blogcu.com
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 25-10-2010, 16:53
atillas atillas isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Aug 2010
Mesajlar: 23
Standart

Rivayete göre Osman yeni müslüman olmuştur.Asıl adı da Ataman'dır.Ataman adına bakılırsa avreupalıların neden Osmanlıya Ottoman dediği daha kolay anlaşılır.

Kaynağı hatırlayamadım maalesef.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 25-10-2010, 19:37
ozgur_beyin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ozgur_beyin ozgur_beyin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 07 Sep 2006
Mesajlar: 5.929
Standart

arkadaşlar ,osmanlıda dini kırılma şah ismailin sayesinde olmuştur.
batıni dailerden olan şah ismailin babası şeyhti ve batıni biriydi. osmanlı kendi memalikindeki insanları kaybetmemek için şiiliğin karşısına sünni liği dikmek zorunda kaldı.
ve bu süni ,şia (bizde alevilik ve versiyonları ile) çatışması devam ediyor ve edeceğede
benziyor

sorun cahil olman değil , kendini alim sanman
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 02-10-2012, 03:46
Neva - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Neva Neva isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 03 Aug 2010
Mesajlar: 14.706

Başarı Ödülü 

Standart

Guncelleme.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 02-10-2012, 10:01
frodo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
frodo frodo isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 26 Aug 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 5.877

Onur Üyeliği 

Standart

Osmanlı'da sunni dinsel egemenliği tarihçiler Memluk devletinin etkisine bağlar. Bayezid döneminde gaziyan anlayış yerine osmanlı saraylarında fars kökenli ulemalar egemen olmaya başlar.

Yine de bugünkü dinsel taassub 19.yy kadar Osmanlıda görünmez. Geçenlerde NTV tarih dergisinin bir sayısında Ayasofya'da 300 yıl boyunca Osmanlı padişahların, ulemanın, şeyhülislamların duvarları süsleyen İsa,meryem azizler konulu fresklerin altında sorun etmeden namaz kıldıklarını yazıyordu.

Bir okuyucu buna itiraz etmiş: Resimlerin hele hele insan figürlerinin bulunduğu bir yerde namaz kılmanın caiz olmadığını, Ayasofya fetihden sonra camiye çevrilince fresklerin sıvanarak kapatıldığını herkes bilir minvalinde.

Oysa 18.YY başlarına kadar bu fresklerin kapatılmamış olduğunu istanbul'u ziyaret eden seyyahların çizimlerinden çıkarmak mümkün. Dergi buna kanıt olarak T.Fossati'nin (1852) ve Josep Grolet'nin (1680) tarihli kitaplarındaki Ayasofya gravürlerini yayınlamış.

İnsani olan her şey kabûlüm.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 02-10-2012, 15:52
vartor - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
vartor vartor isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 15 Mar 2006
Bulunduğu yer: Toronto
Mesajlar: 8.615

Onur Üyeliği 

Standart

Dini taasup da bir nevi siyasi nedenlerden kaynaklanmis diyorsunuz. Ayirmacilik, kayirmacilik 19uncu yuzyila kadar yok muydu?

Iman, ask gibidir,gozleri koreltir,beyni muhurler.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 06:10 .