Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > İbrahimi Dinler > İslam

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 15-11-2012, 22:39
guide - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
guide guide isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 14 Sep 2012
Bulunduğu yer: Uzak
Mesajlar: 246
Standart Kur-an'ı yazana dair merakım

Kuranı okudukça yazan/yazdıran kişinin Tanrı olmadığını anlamak zor değil. Yakın bir zamanda kuranı okumaya başladım,anlamak,öğrenmek, bilinçli eleştirebilmek için..Bu paylaşımı yaptıktan sonra ateist-deist-agnostik-müslüman arkadaşların fikirlerini paylaşmaları beni mutlu edecektir.

Herhangi biri tarafından bu kitap yazılmış olabilir, ama bunu Tanrı'nın söylemleriyle yazmış olması bana mümkünmüş gibi görünmüyor. Bu sadece kuran için geçerli değil; diğer kitaplar için de aynı şekilde (diğerlerini henüz okumadım). Herhangi biri (peygamber ya da bir başka tarihi kişilik de olabilir) bu kitabı halkın kontrolünü eline almak için yazmış olabilir, günümüzde de bunu yapan siyasi iktidarlar yok mu,,deri parçasına, ağaç kabuklarına, taşlara, duvarlara yazmaz da; bugünün imkanlarıyla bir kağıt parçasına bir notebook.a yazabilir asırlarca beklemeye de lüzum yok, yıllar sonrasında çıkıp ben iktidarım diyebilir. O zaman, o cümlelere de esir olacak mı bu insanlar diye kendime sormadan edemiyorum. Bana göre oldukça yüksek bir ihtimal. Bilakis, sayfalar,ciltler halinde gökten inmesinden daha güçlü bir ihtimaldir. O dönem içinde, halk üzerinde otorite olmanın yolu bir ''ilahi güç'' göstermekti, aslında bugün de farklı değil. Maddesel tanrılardan ziyade, kimsenin gör(e)mediği, herkesin gücünden korkacağı tanrılar yaratıldı beyinlerde. Çünkü insanlar dedikoduyu sevdi. Kulaktan kulağa bu insan yazması cümleler yayıldı, insanlar güvenmeyi bil(e)meden inandılar.

Bakınız, Osho'dan hatırladıklarımla;
İnanan akıl aptaldır; güvenen bir akıl ise tamamen zekidir. İnanan bir akıl gayet vasattır; güvenen bir akıl ise kusursuzlaşır. Güven onu kusursuz kılar. İnanç ile güven arasındaki fark oldukça basittir. Kelimelerin sözlük anlamlarından bahsetmiyorum tabiki. Varoluşçu açıdan baktığımızda inanç ödün alınır; güven sana aittir. İnanç, inandığın bir şeyken, altında mutlaka şüphe yatar. Güven ise, çift taraflı değildir; tamamen şüphesizdir. Beyninin bir tarafı inanırken, bir tarafı bir şeyleri reddeder. Güven öyle değildir; tamamiyle benliğinin bütünleşmesidir.

Ben inanırken, böyleydim. Allah var, kitap var, kitap doğru çünkü her müslüman öyle söylüyor derdimm.. Ama şimdi onlara da kitaplarına da inanmıyorum. Ama Allah babaya güveniyorum. Ben istek ve arzularımı bir kenara koyabiliyorum; onlar gerçeği değiştirmiyor. Sadece dikkatimi dağıtıp, beni gerçekten uzaklaştırıyorlar.. Kendime eğer bir inancım varsa (Tanrı'ya,kurana,dine,müslümanlığa vs) ve hayatın onunla uyuşmuyorsa? diye sorduğumda, şu cevabı verdim : Dinler çirkin ve bana göre değil. Tanrı varolabilir ya da olmayabilir. Bu önemli değil. Ama kendi nazarımda Tanrı'ya ihtiyaç var ve o gerçekten de var olsun. Nietzche '' Tanrı öldü'' derken sanırım tam da bundan bahsetmiş. Büyüdükçe olgunlaşıyoruz, yaşadıklarımızla okuduklarımızla..

Kim tarafından yaz(dır)ıldığı belli olmayan bu kitabın doğrularına yasaklarına inanmak bir yana, Allah'ın cümleleri olmadığını biliyorum. Kitap elimde, hangi ayeti okusam araştırmaya giriyorum ve o kadar basit anlam kargaşalarıyla kurulmuş cümleler var ki, algıda zorluk çekmeden okumak imkansız. Konudan konuya geçilmiş ve kitabı sayfaları çevirerek okumayı bıraktım diyebilirim. Oyun gibi elime aldıkça rastgele bir yerinden başlayarak okuyorum artık, en azından keyifli oluyor okumak bu şekliyle. Zaten çoğu sayfasında birbirini tekrarlayan ayetler var, bunu yazann bizimle dalga geçmiş olabilir mi, dalga geçmiş bence Bu durum Kur’an ayetlerinin karışık ve düzensiz yazıldığını gösterir ki Allah’ın koruması altında olan bir kitabın böyle düzensiz olması bir çelişkidir. Neyse, Allah nasıl böyle basit hatalar yapar ki? diye söylene söylene araştırmaya girdim ve bunları buldum ;


Örneğin; Bakara suresinde boşanma konusu işlenirken aniden namaz kılma ve usülleri anlatılmaya başlanır.

(Bakara 237) -Diyanet İşleri-
Eğer onlara mehir tespit eder de kendilerine el sürmeden boşarsanız, tespit ettiğiniz mehrin yarısı onlarındır. Ancak kadının, ya da nikâh bağı elinde bulunanın (kocanın, paylarından) vazgeçmesi başka. Bununla birlikte (ey erkekler), sizin vazgeçmeniz takvaya (Allah’a karşı gelmekten sakınmaya) daha yakındır. Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.

(Bakara 238) -Diyanet İşleri-
Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah’a gönülden boyun eğerek namaza durun.

(Bakara 239) -Diyanet İşleri-
Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, namazı yaya olarak veya binek üzerinde kılın. Güvenliğe kavuşunca da, Allah’ı, daha önce bilmediğiniz ve onun size öğrettiği şekilde anın (namazı normal vakitlerdeki gibi kılın).


Allah’a ait olmadığı belli ayetler ;
Hud-2. Allah’dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O’nun tarafından müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir peygamberim.
Şura-10. Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum.
Tevbe-30. Yahudiler, “Uzeyir Allah’ın oğlu” dediler, Hıristiyanlar da “Mesih Allah’ın oğlu”, dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkara sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar!
Zariyat-51. Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O’nun tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.
En’am-104. Rabbinizden size gerçekleri gösteren deliller geldi. Artık kim gözünü açar hakkı idrak ederse kendi yararına, kim de (hakkın karşısında) körlük ederse kendi zararınadır.Ben başınızda bekçi değilim.
En’am-114. Allah’tan başka bir hakem mi arayayım ki size, her muhtaç olduğunuz şeyi bildirip açıklayan kitabı, o indirmiştir. Kendilerine kitap verilenler de bilirler ki o, senin Rabbin tarafından gerçek olarak indirilmiş bir kitaptır; artık şüphe edenlerden olma.
Bu ayetlerden Kur’an’ı yazanın Muhammed olduğu açıkça belli oluyor. Hitap eden de Allah değil, Muhammed. Belli ki gaf yapmış, “De ki” ekini unutmuş.

alıntıladım


Kur-anı cahil, küçük çocuklara tecavüz eden, savaşçı, insanlık dışı biri yazmıştır diyorum. Güçsüz insanların, kadınların,kızların, çocukların köle olmasını savunan bir kitabı Tanrı yazdırmış olamaz. Yarattıklarının birbirini öldürmesinden haz alacak bir Tanrı olamaz, onları tecavüze yönlendiren Tanrı olamaz. Böyle bir kitabı Tanrı yazmış olamaz.

(Nisa 23) - Diyanet İşleri -
Size şunlarla evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren sütanneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -eğer anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur- öz oğullarınızın karıları, iki kız kardeşi (nikâh altında) bir araya getirmeniz. Ancak geçenler (önceden yapılan bu tür evlilikler) başka. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

(Talak 4) - Diyanet İşleri -
Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.



Bu kitap bir insan tarafından yazılmıştır, öyle gökten falan inen ilahi bir şey yok.. İnanan arkadaşlardan eğer isterlerse, fikirlerini paylaşmalarını rica ediyorum, kimin yazdığını bilmediğiniz kitaba nasıl güveniyorsunuz?



Sevgiler,

Konu KızıL tarafından (15-11-2012 Saat 23:17 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 15-11-2012, 23:57
Neva - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Neva Neva isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 03 Aug 2010
Mesajlar: 14.706

Başarı Ödülü 

Standart

guide´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Kuranı okudukça yazan/yazdıran kişinin Tanrı olmadığını anlamak zor değil. Yakın bir zamanda kuranı okumaya başladım,anlamak,öğrenmek, bilinçli eleştirebilmek için..Bu paylaşımı yaptıktan sonra ateist-deist-agnostik-müslüman arkadaşların fikirlerini paylaşmaları beni mutlu edecektir.

Herhangi biri tarafından bu kitap yazılmış olabilir, ama bunu Tanrı'nın söylemleriyle yazmış olması bana mümkünmüş gibi görünmüyor.
Sevgili quide;

Butun kutsal oldugu iddia edilen kitaplar, insan dusuncesi urunudur, kendi gozlemlerine iliskin . Zaten salt bu nedenle irdelemeye degerdir, cunku sosyo/politik/ilkel bilimsel dusunce vs. insanlik tarihine doneme iliskin isik tutar. Insan kendi ortaya koydugu dusuncelerini(yine donemlere iliskin) bir sekilde din/tanri olarak sisteme dokmus ve uygulamistir.

Zaten dogru bir din elestirisi de, bu kitaplarin insan dusuncesi urunu oldugunu bilerek degerlendirmektir.


Osho'dan alinti yapmissin;

Bakınız, Osho'dan hatırladıklarımla;
İnanan akıl aptaldır; güvenen bir akıl ise tamamen zekidir. İnanan bir akıl gayet vasattır; güvenen bir akıl ise kusursuzlaşır.


Osho'da bir sure sonra kendi sunduklarina fazlasiyla inanmis ve kendini tanrilastirmistir bir nevi.

Mesela inanan akil kesinlikle aptal degildir. Inanmisliga iliskin aptalligin bir olcutu yoktur genel gecerde. Insanlar soyut seylere de inanirlar ve ayni zamanda bilirler.

Ornegin bir deist, kendi kafasinda kurguladigi tanri kavramina inandigi icin aptal midir? Veya bir panteist aptal midir?

Elbetteki degildir.


Insan hem inanabilir, inanirken de bilebilir. Guvenen bir aklinin olmasi, seni zeki yapmaz. Ne sekilde ve hangi yontemle guvendigindir onemli olan.

Zeka'mizin oznelligi buradan gelir.

Ornegin; inanmanin aptallik olduguna hic suphe etmeksizin inanmak zeka/zekilik gostergesi degildir.

Diger yorumlarina iliskin, o ayetlerin Tanriya ait degildir denilebilmesi icin, once tanrinin aciklanmasi gerekir. Kitabin tanrisi klasik yarattigi ve yolladigi iddia edilen unsurlardan bagimsiz olarak aciklanamaz, tanimlamaz.

Ornegin hic kimse, inandigi ve inanmadigi donemde, "Nicin bizi tanri yaratmadi? " diye bir soru sormaz.

Tanri kavrami elbette insanlar icin bir gereklilik olabilir. Bu gayet anlasilasi bir durumdur. Bir boslugunu dolduruyor olabilir, o sekilde kendini mutlu hissediyor olabilir vs.

Kitabin Tanri cumlesi olmadigini bilmen guzel elbette. Kitap gelisiguzel derlendiginden, o ornekledigin ayetlerin bircok benzerini bulabilirsin.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 16-11-2012, 00:13
KızıL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
KızıL KızıL isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 29 May 2008
Bulunduğu yer: ADANA!!
Mesajlar: 3.673
Standart

Biz sürekli bunu söylüyorduk kutsal kitapları okuyun. kendi kitabınızı okuyun, kuranı okuyun ve okuduğunuzda gerçekleri göreceksiniz..

kitapları okumayanların bile inandığı bir ortamda okutmakta çok zor bişey sanırım, halbuki gerçekten yazılanları akıllarıyla bir kez okusalar ya bu kitapların tanrıdanm gelmediğine yada tanrının olmadığına inanacaklardır..

ama diyoruz ya inanç öyle kör edici bir mühür ki ne okuyabiliyorsun nede okusanada anlıyabiliyorsun..

kitaplardaki güzelliği, mucizeyi, kutsallığı, insan beyni yaratır. içindeki eşsizlik ve kalğlerdeki anlaşılmaz duyguda inanma ihtiyacından ve beyinlerinin buna hapsolmuşluğundan gelir..

öyle ayetler vardır ki imanı atıp beyninizle okuduğunuzda korkarsınız! şaşırırsınız! inandıramazsınız kendinizi..

kitabı okumak lazım ve düşünmek lazım bunu yapabilen her canlı özgürlüğü tadacaktır..

ancak osho konusunda katılmamakla beraber oshonunda kutsallaştığını belirtmek isterim, osho bir nevi putlaştırılmış kendi felsefesiyle dinselleşmiş bir kişiliktir ve oshoda inanç çok fazladır.. ki öğretilerinde bilmekten çok inanmaktan bahseder..

inanan akıl aptaldır düşüncesine hiç katılmıyorum bu görecelilik ortamında bunu neye göre nasıl söyleyebilir? buda onun inanışıdır işte..

güvenen bir akıl zekidir nasıl bir inanış? güven ile zeka çebreri...aklın kusursuzlaşması bile bir inanıştır. ve yapabileceğine inanmak ta güven kadar önemlidir inanan bir akılda bilmenin temel taşıdır..

einstein de, edisonda inanmayla başlamıştır ve insan soyut şeylere inanıp bunu bilebilmiştir zaten defalarca deneme yapılmasının sonucuda inancın ve bilmenin ortaklaştığı yerler olmasıdır..
bu yüzden bu konuya osho mantığında kesinlik ve netlik getiremeyiz ki kendisi peygamber modundadır.. ve bence bu durumda onun hosuna gitmektedir..

ÖRGÜTLENİN!!!
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 16-11-2012, 00:29
guide - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
guide guide isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 14 Sep 2012
Bulunduğu yer: Uzak
Mesajlar: 246
Standart

Neva´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Osho'da bir sure sonra kendi sunduklarina fazlasiyla inanmis ve kendini tanrilastirmistir bir nevi.


Tanri kavrami elbette insanlar icin bir gereklilik olabilir. Bu gayet anlasilasi bir durumdur. Bir boslugunu dolduruyor olabilir, o sekilde kendini mutlu hissediyor olabilir vs.

Kitabin Tanri cumlesi olmadigini bilmen guzel elbette. Kitap gelisiguzel derlendiginden, o ornekledigin ayetlerin bircok benzerini bulabilirsin.
Sevgili Neva,

Başlığa yaptığınız değerli katkı için teşekkür ederim, eleştirilerinizle yorumlarınızla sizlerden öğreneceklerim elbette hayli fazla.

Yazdıklarınızı okuduktan sonra, Osho'yu çok değil 15 dk araştırdım. Az önce, şöyle bir yazısını daha okudum;

''Din kişisel olmadığı sürece,soyut değil de gerçek olmadığı sürece,onu köklerinde, ta içinde hissetmediğin sürece,kanın-canın haline gelmemişse boşunadır,işe yaramaz.''

Sonuç olarak,
Osho hakkında söylediklerinize katılıyorum.


Tanrı kavramı için de, din kavramı için de okumak gerekmiş evet ama merakla birlikte okumak..
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 16-11-2012, 00:41
guide - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
guide guide isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 14 Sep 2012
Bulunduğu yer: Uzak
Mesajlar: 246
Standart

KızıL´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
kitaplardaki güzelliği, mucizeyi, kutsallığı, insan beyni yaratır. içindeki eşsizlik ve kalğlerdeki anlaşılmaz duyguda inanma ihtiyacından ve beyinlerinin buna hapsolmuşluğundan gelir..

öyle ayetler vardır ki imanı atıp beyninizle okuduğunuzda korkarsınız! şaşırırsınız! inandıramazsınız kendinizi..

kitabı okumak lazım ve düşünmek lazım bunu yapabilen her canlı özgürlüğü tadacaktır..

ancak osho konusunda katılmamakla beraber oshonunda kutsallaştığını belirtmek isterim, osho bir nevi putlaştırılmış kendi felsefesiyle dinselleşmiş bir kişiliktir ve oshoda inanç çok fazladır.. ki öğretilerinde bilmekten çok inanmaktan bahseder..

inanan akıl aptaldır düşüncesine hiç katılmıyorum bu görecelilik ortamında bunu neye göre nasıl söyleyebilir? buda onun inanışıdır işte..

güvenen bir akıl zekidir nasıl bir inanış? güven ile zeka çebreri...aklın kusursuzlaşması bile bir inanıştır. ve yapabileceğine inanmak ta güven kadar önemlidir inanan bir akılda bilmenin temel taşıdır..

einstein de, edisonda inanmayla başlamıştır ve insan soyut şeylere inanıp bunu bilebilmiştir zaten defalarca deneme yapılmasının sonucuda inancın ve bilmenin ortaklaştığı yerler olmasıdır..
bu yüzden bu konuya osho mantığında kesinlik ve netlik getiremeyiz ki kendisi peygamber modundadır.. ve bence bu durumda onun hosuna gitmektedir..


Yorumun için teşekkür ederim Sevgili KızıL

İnsan beynini boş bırakıyorsa, dinciler orada çalışmak ister; o insanın beyni dini konularla işlenebilir ve bu ayetler o insana hiç korkmadan,her nasıl oluyorsa güzel,ilahi, kutsal gelebilir. Evet, dediğin gibi okumaya başlamak gerekmiş..

Osho hakkında, kitabı aldığım gün seninle konuşmaya başlamıştık bile, ne düşündüğünü o zaman da söylemiştin;zaten söylediklerinle kafam kurcalanmış ve hiç bilmediklerimle bildiklerini birleştirip merakla ve soluksuz kitabın yarısına geldim.. Sanıyorum Osho dini değil dindarlığı öğretmeyi felsefe edinmiş. Ne yalan söyliyim kitabın başında oldukça keyifli gidiyordu, söylediklerinde altını çizecek çok cümle buluyorken; sonlara doğru üstünü çizmeye başladığım cümleleri oldu..

altını çizdiğim cümleni sevdim, keşke müslümanların söylediği gibi çok iyi adamlara peygamber dense.. (gerçek iyi adama)
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 16-11-2012, 01:19
Neva - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Neva Neva isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 03 Aug 2010
Mesajlar: 14.706

Başarı Ödülü 

Standart

guide´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sevgili Neva,

Başlığa yaptığınız değerli katkı için teşekkür ederim, eleştirilerinizle yorumlarınızla sizlerden öğreneceklerim elbette hayli fazla.



Tanrı kavramı için de, din kavramı için de okumak gerekmiş evet ama merakla birlikte okumak..
Rica ederim, hepimiz birbirimizden birseyler ogreniyoruz, ogrenmeye devam edecegiz, zaten(yukarda kizil'da soylemis) bu yuzden biz kitaplarin okunmasini ve irdelenmesi destekliyoruz.

Okuyarak, irdeleyerek yapildiginda cok daha net sekilde cikiyor ortaya, insan urunu oldugu.
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 16-11-2012, 03:05
spartacus - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
spartacus spartacus isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 06 Apr 2006
Mesajlar: 12.708

Onur Üyeliği 

Standart

guide´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Herhangi biri tarafından bu kitap yazılmış olabilir, ama bunu Tanrı'nın söylemleriyle yazmış olması bana mümkünmüş gibi görünmüyor. Bu sadece kuran için geçerli değil; diğer kitaplar için de aynı şekilde (diğerlerini henüz okumadım). Herhangi biri (peygamber ya da bir başka tarihi kişilik de olabilir) bu kitabı halkın kontrolünü eline almak için yazmış olabilir, günümüzde de bunu yapan siyasi iktidarlar yok mu,,deri parçasına, ağaç kabuklarına, taşlara, duvarlara yazmaz da; bugünün imkanlarıyla bir kağıt parçasına bir notebook.a yazabilir asırlarca beklemeye de lüzum yok, yıllar sonrasında çıkıp ben iktidarım diyebilir.
Sevgili guide

Herhangi bir kişi değilde, zümre, topluluk, yasa yapıcı zümreler denebilir. Biraz daha açarsam; çok değil günümüzden bir kaç yüzyıl öncesinde dahi insanlar yasaları tanrı ya da tanrıların yaptığına inanırdı. Geçelim bir kaç yüzyıl önceyi bu gün bile hala doğa olaylarını tanrının yönettiği, işi de meleklerin yaptığına inanılmıyor mu?

Kısa olması açısından kaba örneklerle gidebiliriz, yine de kısa olmayacak : ). Evreni, her bir şeyi tanrı yada tanrılar yönetiyorsa ve inanç bu ise o halde hakim olan tanrının yasalarıdır. Bu çıkarımla tutarlı biçimde devam edersek, o halde insanlarında hayatlarını düzenleyen tanrı ve tanrı yasalarıdır. o halde yöneten tanrı ise yasaları ancak tanrılar yapabilir anlayışının hakim olduğu uzun bin yılları düşünelim... İnsanlar yasa yapacak, peki ama kime dayanacaklar? tanrıya, zira yöneten de, yasa koyucu da onlar ve meşruiyetin ve yasa yapmanın kıstasıda tanrı-lar-dan geçiyor.. Peki madem böyle o halde yasa koyucu zümre ve sistemler bir biçimde kendi ve toplumsal çıkarları çerçevesinde yasa yapacaklar ve doğal olarak o yasaları onaylatmak, meşruiyet kazandırmak zorunda kalacaklar. İşte bunu da sözde tanrılara yaptıracak, onların adıyla sunacaklar.

Bu durumda insan ya tanrıyı oynayacak ya da tanrılardan kuklalar edinecek ve sürekli kendisini onaylayan merciymiş gibi, meşruiyetin tek geçerli kurumuymuş gibi tanrıyı kullanacaktır. İşin asli yanı ise siyaset, kısaca dindir. Aslolan da belirleyici olanda budur(din), tanrılar yalan dinler ise gerçek.. Aslında tanrı bir alet, belirleyici olan ise din.

tarihte denir ki, insana ait ilk yasalara örnek hammurabi yasaları verilebilir. Oysa bu bilgi eksiktir, zira hammurabi de bu yasaları tanrı yazdırdı demiştir... Bu yasaların konu itibariyle çok önemli bir yanı var. O'da kutsal kitapların ne olduğu, neye dayandığı ve nasıl oluştuğunu gözler önüne serer. kaç sayfa olup, olmadığı önemli değil, önemli olan bu yasaları yazan erkin, bu yasaları tanrı yazdırdı demesi ve ona bir kutsallı ve şartsız kabulleniş biçimi kazandırmasıdır. İtiraz etmeniz mümkün mü? Değil, zira o yasalara karşı gelmek tanrıya karşı gelmek olur. İşte dinin asıl ve gerçek yüzü burada kendisini ele verir. Belirli bir hakim-yöneten sınıf, zümre, ekonomi-politik çıkarları, servet ve statüleri uğruna çıkarları temelinde yasa yapar ve bu yasaların altına tanrı imzası atarak, her türlü muhalefeti, itirazı, boyun eğmemeyi ortadan kaldırırlar.)

Neyse çok uzuyor, madem Kur'an örnek olarak verildi, küçük bir kaç detay girmek gerekir...

Birincisi Kur'an kelime anlamıyla derlenen, bir araya geitirlen-gelen, toplanan, toplanmış olan gibi anlamlara geliyor.. Kur'an ise ne tek başına Muhammed dönemine aittir ne de böylesi bir dönemin 6. yüzyılda yaşandığına dair tek bir iz var... Kur'an 9. yüzyılda başlayıp, taa 12. yüzyıla kadar gelmiş bir sürecin, özelde hali hazır toplum ve devletin anayasasını teşkil ediyor ve muhtemel Muhammed'den bir kaç yüzyıl önceki yasaları da elekten geçiriyor(yani süreç hayli uzun vadeli). Bu yasalar ne herhangi bir kişinin tek başına iradesine bağlı ve bir kişi tarafından oluşturulabilir ne de bir çırpıda yazılmış olabilirler. Günümüzdeki anayasaları düşünün, nasıl oluşup, şekilleniyorlar? İşte o kutsal kitap denilen bir kaç bin yıl önceki toplumların ve hakim zümrelerin yasaları da öyle şekillenip oluşuyor. Sürekli bir yasa yapıcı-koyucu var ve ilk paragraflarda ifade ettiğim gibi, meşruiyet, onanma ve kabul ancak tanrı adıyla sağlanabiliyor(Hammurabi'nin de yaptığı gibi). Hal böyle olunca iyi de tanrı bu yasaları insanlara nasıl iletiyor sorunu ortaya çıkıyor. Bunun için de esinlenmeden, vahiye, içe doğmadan rüya görmeye kadar bir çok rol, senaryo ya da psikolojik olarak sağlıksız insanlar kullanılıyor.(yani yelpaze çok geniş.). Sümerler de insanlar tanrılara dua ediyorlar, ama insanlar o kadar kalabalık ve her kafadan ses çıkıyor ki, tanrılar onların duasını ne dinleyebiliyor, ne de yerine getirebiliyor. çünkü her kafadan ses çıkıyor, tanrılar kimi dinlesin, neye, kime göre davransın. İşte orada ELÇİLİK çözümü üretiliyor, elçi dinliyor çoğunu eliyor ve sözde onlar adına tanrıdan diliyor. Normal insanların değil ancak din görevlilerinin(rahip vs) ve üst kesimlerin(hakim sınıf, kral gibiler) aracılığı devreye alınıyor. hatta öyle yerler var ki oralara halktan insanlar giremiyor, ama cumartesi günleri hediye götürüyorlar. Kime tanrıya Gerçek ise o ruhban sınıfı ve üst sınıflar toplumları bir de bu biçimde soyuyor, servet, ganimet ediniyorlar. ve topluma korku salınıyor, bunlar, şunlar, bu kutsal yasalar tanrı buyruğudur yerine getirmezseniz tufan olur, helak olur, kavimler yok olur, tanrılar yıldırım gönderir vs vs. yani hediye götürmeniz, kurban vs dahi kutsal bir emire dönüşüyor(islamiyette de hala böyle değil mi?). Şimdi ben bir sunak yaptırsam, tüm insanların haftanın bir günü oraya çeşitli mal, para artık neleri varsa tanrıya hediye olarak getirmelerini istesem ne düşünürsünüz keza yine Babil de bir sürü peygamber var(Muhammedler gibi yüzlerce kişi, yani en tepedeki sınıfın altındaki sınıflardan birisi, ruhban sınıfı, sözde buyrukları alıp tanrı adına ileten, karşılığında üst sınıflardan aldıkları ödüller ve inançlarını, korku ve zaaflarını kullanarak toplumdan ç-aldıkları payla geçinen mantar sınıfı -ki bu buyrukları verenler ise krallar, valiler vs(kısacası tanrılar!, evet işte tanrıların kimler olduğu da ortaya çıktı)

İyi de bu olmayan, hayali tanrılar insanlara nasıl yasa, buyruk iletebilir sorunu da böylelikle aşılıyor. Elçi, aracılar vasıtasıyla. mesela semavi dinler tarihi de çarpıtmıştır. Örneğin insanlar puta tapmıyor, sümer döneminden verdiğim örnek gibi, tanrılar insanlarlarla direk ilişki kuramaz oluyorlar ve araya aracılar giriyor. Bunalr herhangi bir din adamı oalbilirken herhangi kutsal bir taş, herhangi bir tanrı sembolü, heykeli olabiliyor.. Bu gün semavi dinlerde de sembol-put hala egemen değil mi? tespih, sakal(ki çok çirkin duruyor) ne iş yapar? ya kabe, kenarındaki taş, ya namaz?..... Ya şeyh tarikat vs tüm bunlar put(ARACI, VESİLE)....

Kur'an'a dönersek, Kur'an derleme, toplama işi. bir kaç kez yeniden yazılmış, eski nüshalar ise yakılarak yok edilmiş. Nasıl ki biz bu gün 1924 anayasasını rafa kaldırdıysak, onlarda çeşitli aralık ve dönemlerde bunu yaptı, ekledi, çıkardı ya da değiştirdi, eski nüshalar yakıldı. Çünkü tümü de belirli bir çevre tarafıdnan yazıldı, yapıldı -> egemen, hakim sınıflarca(efendiler, köle sahipleri, tüccar, bezirgan topluluğu ve ona göbekten bağlı asalak ara sınıflar-din ve ordu vb) ve bazende tabandan gelen şiddetli baskılarda etkili olmuştur. Hangi çağda? 9. yüzyıl ile 12. yüzyıl arası. peki ya hadisler, onlarda öyle. Hiç biriside bir kişinin 20 yılda arkasında bırakması mümkün olmayan detaylar. Binlerce uyduruk hadis, bunlarda, kılıfa uyar mı, uymaz mı eleğinden geçirilip, efsane bir tarih yaratılıyor. yani hadisler gerçek mi, acaba yalanm mıdan ziyade, çelişkili mi, akla yatkın mı, dönemimize ve yasalarımıza uygun mu eleğinden...

özü, bir kişi ya da birileri çıkıp yazmıyor, bu gün yaptığımız anayasalar gibi bir süreç, toplumsal bir sistem içerisinde şekilleniyorlar ve elbette onay mercii olarak, sözde yasa koyucu olarak tanrı esas alınıyor(böylelikle kimse de itiraz edemiyor ve tartışmasız, dokunulmaz, kabullenilmiş sayılıyor. Bunun içinde illa tanrı şu kişiye buyurdu, bu esinlendi, şu deli rüyasında gördü vs... denmesi gerekiyor -ki bu da efsane kahramanlar yaratıyor. Bu gün ise kamuoyu, yani meşruiyet tanrı değilde toplumda ve pratikte ne kadar geçerli, ne kadar verimli, ne kadar sonuç alınıyor gibi kriterlerde aranıyor. Bu günd eveltlerin anayasası bir bakıma kur'an'dır, tabi ne zamana göre, bir kaç bin yıl önceki sisteme, yönteme, çağa göre...

Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 16-11-2012, 04:02
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.625
Standart

Sevgili spartacus,

Buyrunuz:

Sevgiler

* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 16-11-2012, 04:38
Yaltrack - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Yaltrack Yaltrack isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 01 Oct 2012
Bulunduğu yer: Ne önemi var
Mesajlar: 85
Standart

Ben şeytanın avukatlığını yapmak istiyorum...

Kuran bir insan yazması olması için bazı şartların aynı anda oluşması lazım.. Örneğin; Muhammedin yada ekibinin ( ÖMer ebubekir ali vvb) bunu yazarken tam 23 yıl hiçmi gören duyan olmamış.. Diyelim ki gören duyan bilen olmadı okadar vahiy katipleri var itiraz eden olmuş Ebi Sarh mesela ama onun itirazıda ub sözlerin basitliği üzerine kurulmuş. Şu nu dememiş mesela MUhammedin bana yazdırdığı ayetleri önceden kararlaştırıyorlardı vb ...

Yada Vahiyin geliş şekillerinden birisi olan cebrailin Dihhiye kılığında gelmesiymiş... Dihhye yanlış hatırlamıyorsam Ebu BEkirin akrabasıydı.. Ya bir insan Bu dihhiyeleri yanyana getirmeyi teklif etmemiş mi yada o sırada gerçek dihhiyenin nerede olduğunu duyan bilen gören birisi olmamış mı?

Yani kısaca hiç iZ bırakmadan 23 yıl bu oyunu sürdürmeleri biraz tuhaf gelmiyor mu kıyısındanda olsa???

Bu şüpheler uzar gider aslında
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 16-11-2012, 04:59
Jingo Jingo isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 06 Oct 2012
Bulunduğu yer: cehennemin dibi
Mesajlar: 733
Standart

Yaltrack´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Ben şeytanın avukatlığını yapmak istiyorum...

Kuran bir insan yazması olması için bazı şartların aynı anda oluşması lazım.. Örneğin; Muhammedin yada ekibinin ( ÖMer ebubekir ali vvb) bunu yazarken tam 23 yıl hiçmi gören duyan olmamış.. Diyelim ki gören duyan bilen olmadı okadar vahiy katipleri var itiraz eden olmuş Ebi Sarh mesela ama onun itirazıda ub sözlerin basitliği üzerine kurulmuş. Şu nu dememiş mesela MUhammedin bana yazdırdığı ayetleri önceden kararlaştırıyorlardı vb ...

Yada Vahiyin geliş şekillerinden birisi olan cebrailin Dihhiye kılığında gelmesiymiş... Dihhye yanlış hatırlamıyorsam Ebu BEkirin akrabasıydı.. Ya bir insan Bu dihhiyeleri yanyana getirmeyi teklif etmemiş mi yada o sırada gerçek dihhiyenin nerede olduğunu duyan bilen gören birisi olmamış mı?

Yani kısaca hiç iZ bırakmadan 23 yıl bu oyunu sürdürmeleri biraz tuhaf gelmiyor mu kıyısındanda olsa???

Bu şüpheler uzar gider aslında
Sayın "Yaltrack"

600 sayfalık Kuran'daki tekrarları çıkarsanız 50 sayfa falan kalır.

Ayrıca Kuran'a bakın... Musa şöyle yaptı, İbrahim böyle yaptı, Lut böyle yaptı...lardan başka birşey yok.

Muhammed gibi zeki birisi için pekala yapılabilir bu... Ayrıca öğretmenleri olduğu da bilinen birşey...

Kimse fark etmedi mi? Etti tabi ki...

Ama insanlar zaten; ganimet, cariye vs. için İslam'ı seçiyorlardı genellikle... Rüşvetle Müslüman olan da çok sayıda kişi var... Ya da öldürülmemek için, karıları cariye yapılmasın diye, çocukları köle olmasın diye vb. sebeplerle ZORLA Müslüman oluyorlardı... Muhammed'in peygamberliği pek umurlarında değildi...

Cesedinin 3 gün yerde kalması bile bunun kanıtıdır...
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Evrene Dair İslam 16 16-01-2005 19:11

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 06:04 .