(
غُلَام) Ğulam = Oğlan.
(
غِلْمَانٌ) Ğılman = Oğlanlar.
Ğılman, Ğulam sözcüğünün çoğuludur. Yani Ğulam'ın çoğulu Ğılman'dır. Ğılman sözcüğünün tekil durumu Ğulam'dır.
Bu adlar, Arapçanın Ğayın (
غ) tamgası ile başladıklarından ötürü, Osmanlıdan sarkıp Türkçe seslemde "gayın" sesi ile karşılanarak Gulam (
غُلَام) ulayu [ve] Gılman (
غِلْمَانٌ) sesleminde seslendirilmektedir.
Örneğin Süleym Ateş bu (
غِلْمَانٌ) Ğılman sözcüğünü, "
Gilman" sesleminde kullanır. Bir de bunun üstüne Ğılman (
غِلْمَانٌ) sözcüğüne öyle bir anlam verir ki diliniz uçuklar.
Bakınız;
"Gilman, ihtiyar erkeklerin ahiretteki durumlarıdır. Yaşlı kadınlar o alemde yeniden yaratılınca dilber huriler haline gelirken ihtiyar erkekler de gilman denilen delikanlılar haline gelirler. Cennette ihtiyarlık yoktur. Yani sevdiğiniz hanımınız orada bir huri, siz de onun için bir gilman olursunuz" demektedir (
Kaynakça)".
Bu iki sözcük tekil ulayu [ve] çoğul olarak; kur'anda "
parlak oğlan" anlamında kullanıldığını bilmekteyiz. Süleyman Ateş, büyük özveri ile Ğulam (
غُلَام) sözcüğünün yorumunu, kısaca "Erkek benliğinde kadının yararlandığı şehvet öznesi (
غِلْمَانٌ) Ğılman, Kadın benliğinde erkeğin yararlandığı şehvet öznesi Huri'dir" açıklamasında bulunup gerçeği çarpıtsa da durum öyle değildir. Niçin Süleyman Ateş'in dediği gibi olmadığına kur'an dan bakalım.
Saffat 101 nci ayet;
Beşşerna-hü bi
ğulamin halimin.
(
بَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ)
Müjdeledik-onu
bir oğlan ile uysal.
Ali İmran 40 ncı ayet;
Rabbi enna yekünü li
ğulamun? ve kad beleganiye el kiberu ve imraeti akirun!
(
رَبِّ أَنَّىَ يَكُونُ لِي غُلاَمٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَأَتِي عَاقِرٌ)
Rab, benim nasılolur
bir oğlum? ualyu bana erişti yaşlılık ve benim kadınım kısır!
Anlaşıldığı üzere Ali İmran 40 ncı ayette Zekeriya, Rabbisine şaşkınlık içerisinde soru soruyor.
"Ben yaşlanmışım, Karım ise kısır" diyerek Ali İmran 39 ncu ayette kendisine,
ayakta namaz kılarken Yahya'yı haber veren meleklerin ünleyişi (nadethül melaiketu) karşılığında.
Meryem 7 nci ayet;
nubeşşiru-ke bi
ğulamin ismu-hu Yahya.
(
نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَى)
müjdeliyoruz-seni
bir oğlan ile adı-onun Yahya.
Kehf 82 nci ayette;
el cidaru fe kane li
ğulameyni yetimeyni fi el medineti.
(
الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلَامَيْنِ يَتِيمَيْنِ فِي الْمَدِينَةِ)
o duvar kentte
iki yetim oğlan'a aitti.
Kehf 74 ncü ayette;
intaleka hatta iza lekıya
ğulamen fe katele-hü
(
انطَلَقَا حَتَّى إِذَا لَقِيَا غُلَامًا فَقَتَلَهُ)
ikisi gitti (Musa ile Hızır) karşılaşıncaya dek
bir oğlana böylece onu-öldürdü.
Yusuf 19 ncu ayette;
adla delvehü gale ya buşra haza
ğulamun
(
أَدْلَى دَلْوَهُ قَالَ يَا بُشْرَى هَذَا غُلاَمٌ)
sarkıttı kovasını dedi hey müjde bu
bir oğlan.
Ğulam ile Ğılman sözcüklerinin Arapça'da yalnızca erkil eşeyde (cins) savlandığını görmekteyiz. Tur 24 ncü ayeti öncesi şimdiden
Süleyman Ateş'in "Yaşlı kadınlar o alemde dilber huriler haline gelirken ihtiyar erkekler de gilman denilen delikanlılar haline gelirler, hanımınız orada bir huri, siz de onun için bir gilman olursunuz" iddiası boşa çıktı. O türden bir savı [ifade] belirten bir ayet kur'an da bulunmadığı gibi, Ğulamların (Oğlanlar), bir evirgenlik ile Acun[dünya]daki yaşlı müslümanların ahirette, delikanlılık çağlarına evrileceklerinin, yani gençleşeceklerinin betimlendiği sonucuna varabilecek hiçbir ipucu [karine] islam fıkhında yoktur. Tersine, rivayetlerde müslümanların cenneteki yaşlarının 33 [otuzüç] olacağı söylenir. Yukarıdaki Saffat 101'den Yusuf 19'a kadar ayetleri okuyan anlamış olmalıdır ki; Ğulamlar [Oğlanlar] için 33 yaş çok yüksektir.
Şimdi gelelim Tur 24 ncü ayete;
Yetufu aleyhim
(
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ)
Tavaf eder üzerlerine
Ğılmanun lehüm
(
غِلْمَانٌ لَّهُمْ)
bir Ğılman onlara ait.
Anımsanıldığı üzre; (
غُلام) Ğulam = tekil olarak "Oğlan", (
غِلْمَانٌ) Ğılman = çoğul olarak "Oğlanlar" demekti. "Ğılmanun lehüm" savından, onların herbirinin cennette Ğulamları [Ğılmanı] olacağı ulayu bu Ğulamlar, armağan edilmiş kitlenin üzerlerine tavaf [yetufu aleyhim] edecekleri anlaşılıyor.
Bu durumda Tur 24 ncü ayet şöyledir.
Yetufu aleyhim Ğılmanun lehüm
Onların Ğulamları üzerlerine tavaf ederler.
Böylece islam dininin şehvet uyandırıcı sözverinçler [vaat] ile kişileri müslüman edebilmek için arzu perspektifine başvurduğu ortaya çıkmaktadır.
Uğrola