Arkadaşlar, sizin de birçok yerden verdiğiniz bu haber doğrudur. Ben de bu haberi Yahoo'daki "
Was Jesus Married? Old Papyrus Mentions 'Wife'" haberden öğrendim.
Hatırlarsanız, İsa'nın karısı ve çocukları olduğu ilk kez
Dan Brown tarafından
"Da Vinci Şifresi" adlı kitapta dile getirilmiş ve aynı adla bir film bile çekilmişti.
İsa'nın karısından bahsedilen papirüse gelince, bir özel koleksiyoncu tarafından papirüsteki metinde ne yazdığı uzmanlara teslim edilerek çözümlenmesi istenmiş. Küçük bir papirüs parçasında yer alan metnin Koptik dilinde yazıldığı ve
"İsa onlara dedi ki, karım... (Jesus said to them [his disciples], my wife…)" gibi basit birkaç cümle vardır.
Bunun dışında, bu papirüs parçasından bir İncil'in yazılması beklenemez, ama metinde İsa'nın karısından söz edilmiş olması,
Dan Brown'ı kesinlikle doğrular.
Dan Brown,
Da Vinci'nin
"Son Yemek (The Last Supper)" adlı tablosundaki 13 havariden birinin (İsa'nın sağındaki kişi) kadın olmasında hareketle, bu kadının Magdalalı Meryem (Maria) olduğunu ve bu kadının olsa olsa İsa'nın karısı olduğunu "Da Vinci Şifresi" kitabının 58. bölümünde şu şekilde açık bir şekilde ortaya koyar:
Da Vinci'nin "Son Akşam Yemeği (The Last Supper)" adlı tablosundan bir detay. İsa'nın sağındaki kişi, hem bir havari hem de karısıdır. Bu kadının adı Magdalalı Meryem olup, İsa'nın annesi değil karısıdır.
58
Teabing’in "çalışma odası", Sophie’nin hayatında gördüğü hiçbir çalışma odasına benzemiyordu.
Şövalyenin, en lüks ofis odalarındakilerden en az 6, 7 kat daha geniş, çalışma masası, fizik laboratuvarı, arşiv kütüphanesi ve kapalı bit pazarının garip bir karışımını andırıyordu. Yukarıdan sarkan 3 avizeyle aydınlatılmıştı. Uçsuz bucaksız yer karosunun üstünde, kitapların, sanat eserlerinin, el sanatlarının ve elektronik cihazların bilgisayarlar, projektörler, mikroskoplar, fotokopi makineleri ve tarayıcılar altında kaybolan çalışma masaları vardı.
Ayaklarını sürüyerek odaya girerken utangaç görünen Teabing, "Burası balo salonuydu," dedi. "Dans etmekle ilgili ufak bir sorunum var."
Sophie tüm gecenin, hiçbir şeyin beklediği gibi çıkmadığı bir alacakaranlık kuşağına dönüştüğünü hissediyordu. "Hepsi çalışmalarınız için mi?"
Teabing, "Gerçegi öğrenmek hayatımın aşkı oldu," dedi. "Ve en sevdigim metresim Sangreal."
Kutsal Kâse bir kadın,diye düsünen Sophie’nin aklı, hiçbir anlam ifade etmeyen birbiriyle bağlantılı fikirlerin karmaşası içindeydi. "Kutsal Kâse olduğunu iddia ettiğiniz bu kadının sizde bir resmi oldugunu söylemiştiniz."
"Evet ama bu kadının Kâse oldugunu ben iddia etmiyorum. Bunu İsa kendisi iddia etti."
Gözleriyle duvarları tarayan Sophie, "Bu tablo hangisi?" diye sordu. "Hmmm..." Teabing unutmuş gibi yaptı. "Kutsal Kâse. Sangreal. Kadeh." Birden dönüp arkasındaki duvarı gösterdi. Oraya
Son Aksam Yemeği’nin 2,5 metre uzunluğunda bir baskısı asılmıştı, yani Sophie’nin az önce baktığı resmin aynısı. "İşte orada!" Sophie bir seyleri kaçırdığına emindi. "Bana az önce gösterdiğiniz resmin aynısı."
Teabing göz kırptı. "Biliyorum, ama büyütülmüş hali çok daha heyecan verici. Sen de öyle düşünmüyor musun?"
Sophie yardım istercesine Langdon’a döndü. "Ben koptum." (
Upuaut: "Vallahi ben de papirüste İsa'nın karısı olduğunu öğrendiğimde koptum!")
Langdon gülümsedi. "Kâse’nin gerçekten Son Akşam Yemeği’nde görüldüğü ortaya çıktı. Leonardo onu göze çarpacak bir sekilde tabloya dahil etmişti."
Sophie, "Dur biraz," dedi. "Bana Kutsal Kâse’nin bir kadın olduğunu söylediniz.
Son Akşam Yemeği, 13 erkegin gösterildiği bir resim."
"Öyle mi?" Teabing kaşlarını yukarı kaldırdı. "Yakından bak."
Sophie tereddüt ederek resmin yanına gidip 13 figürü inceledi -ortada İsa Mesih, solunda 6 havari ve sağında 6 havari- "Hepsi de erkek," diye teyit etti.
"Ya?" dedi Teabing. "Peki Hz. İsa’nın sağ yanında, onur koltuğunda oturana ne demeli?"
Sophie, Mesih’in hemen sağındaki figürü dikkatle inceledi. Bu kişinin yüzüne ve vücuduna bakarken, içinde büyük bir şaşkınlık uyandı. Omuzlarına dökülen kızıl saçları, narince kıvrılmış elleri ve göğüsleri olduğuna dair bir ipucu vardı. Bu hiç şüphesiz... bir kadındı.
Sophie, "Bu bir kadın!" diye bir çığlık attı.
Teabing gülüyordu. "Sürpriz, sürpriz. İnan bana bu bir hata değil. Leonardo cinsler arasındaki farkları boyamakta bir ustaydı."
Sophie gözlerini İsa’nın yanındaki kadından ayıramıyordu. Son Akşam Yemeği’nde 13 erkek olması gerekiyor. Bu kadın kim? Sophie bu klasik resmi defalarca gördüğü halde bu bariz uyuşmazlığı hiç fark etmemişti.
Teabing, "Herkesin gözünden kaçar," dedi. "Bu sahne hakkındaki inancımız o kadar sabittir ki, zihnimiz uyuşmazlığı görmemizi engeller."
Langdon, "Buna
skitoma denilir," dedi. "Beyin güçlü semboller karşısında bunu bazen yapar."
Teabing, "Bu kadını fark etmemiş olmanın bir sebebi de," dedi. "Sanat kitaplarındaki fotoğrafların çoğunun 1954 yılından önce çekilmiş olmasıdır, o zamanlar ayrıntılar hâlâ kir katmanlarının altında saklıydı ve 18. yüzyılda resmin üzerinde beceriksiz eller tarafından restorasyon çalışmaları yapılmıştı. Ama artık fresk, Da Vinci’nin asıl boyadığı kata kadar temizlendi." Fotografı gösterdi, "İşte."
Sophie resme daha da yaklaştı. Mesih’in yanındaki dindar ifadeli ağırbaşlı bir yüze sahip, kızıl saçlı genç bir kadındı ve ellerini nazikçe kavuşturmuştu. Kiliseyi tek başına parçalayacak olan kadın bu mu?
Sophie, "Kim bu kadın?" diye sordu.
Teabing, "Bu kadın hayatım," diye yanıt verdi. "Magdalalı Meryem."
Sophie, ona döndü. "Fahişe mi?"
Teabing bu kelime kendisini şahsen yaralamış gibi kısa bir nefes aldı. "Magdalene öyle biri değildi. Bu talihsiz yanlış kavram, eski kilisenin başlattığı karalama kampanyasından miras kaldı. Tehlikeli sırrını -yani Kutsal Kâse rolünü- örtbas etmek için kilisenin Magdalalı Meryem’i karalaması gerekiyordu."
"Rolünü mü?"
Teabing, "Dediğim gibi," diye açıklama yaptı. "Eski kilisenin tüm dünyayı ölümlü İsa’nın Tanrısal olduğuna inandırması gerekiyordu. Bu yüzden Mesih’in dünyevi özelliklerini anlatan tüm surelerin Incil’den çıkarılması lazımdı. Fakat özellikle bir dünyevi temanın surelerde sürekli yenilenmesi, eski editörlerin canını sıkmıstı. Magdalalı Meryem." Durdu. "Daha da önemlisi, İsa Mesih’le olan evliliği."
"Affedersiniz anlayamadım?" Sophie’nin gözleri önce Langdon’a sonra Teabing’e çevrildi.
Teabing, ’Tamamen tarihi kayıtlara dayanıyor," dedi. "Ve Da Vinci bu gerçeğin kesinlikle farkındaydı.
Son Akşam Yemeği, özellikle izleyicisinin yüzüne İsa ile Magdalalı'nın bir çift olduğunu haykırır."
Sophie freske yeniden baktı.
"Mesih ile Magdalalı'nın giysilerinin, birbirlerinin aynadaki yansıması gibi olduğuna dikkatini çekerim."
Teabing freskin ortasındaki iki figürü gösterdi.
Sophie büyülenmişti. Elbette giysilerindeki renkler yer değiştirmişti. Mesih kırmızı bir elbise ile mavi harmani giyerken, Magdalalı Meryem elbisesi mavi harmanisi de kırmızıydı. Yani "Yin ve yang".
Teabing, "Daha da tuhaf olan kısmına gelecek olursak," dedi. "Mesih ile eşinin kalça kısmından birleşmiş olduğunu ve geriye doğru karşılıklı yaslanarak, aralarında ters bir boşluk oluşturduklarını görürüz."
Teabing henüz konturların üzerinden geçmeden, Sophie boşluğu görmüştü... resmin odak noktasındaki şeklin su götürür yanı yoktu. Langdon’ın az önce Kâse, kadeh ve kadın rahmi için çizdigi sembolle aynıydı.
Teabing, "Son olarak," dedi. "Eğer Mesih ile Magdalalı'ya insan gibi değil de, kompozisyon unsurları olarak bakarsan, başka bir biçimin ortaya çıktığını göreceksin." Durdu. "Alfabedeki bir harf."
Sophie ilk bakışta görmüştü. Harfi okumak, onu olduğundan hafife almak gibi olacaktı. Birden Sophie’nin resimde görebildiği tek şey bu harf olmuştu. Resmin tam ortasında, koskocaman kusursuz bir "M" harfi belirginleşiyordu. Teabing, ’Tesadüf olamayacak kadar mükemmel, öyle değil mi?" diye sordu.
Sophie hayrete düşmüştü. "Neden orada?"
Teabing omuzlarını silkti. "Komplo teorisyenleri bu harfin Matrimonio ya da Magdalalı Meryem’i temsil ettiğini söylüyorlar. Doğrusunu istersen, bundan hiç kimse emin değil. Emin olunan tek şey orada saklı duran M harfi. Kâse’yle ilgili sayısız eserde saklı bir M harfi vardır... filigran olarak, resmin altında saklı olarak ya da kompozisyonda yanılsamalar yaratarak. Ama elbette en belirgin M harfi, Sion Tarikatı’nın eski Büyük Üstat’ı Jean Cocteau’nün yaptığı, Londra’daki sunağı süsleyen Paris’li Meryem’inde görülür."
Sophie aldığı bilgiyi düşünüp tarttı. "Mesih’in Magdalalı ile olan evliliğinin kanıtı oldugu iddia edilemese de, gizli M harflerinin merak uyandırmış olduğunu itiraf etmeliyim."
Üstü kitaplarla dolu, yakındaki bir masaya doğru ilerleyeni Teabing, “Hayır, hayır" dedi. "Daha önce de söylediğim gibi, Mesih ile Magdalalı Meryem’in evlilikleri tarihi tutanakların bir parçası." Kitap koleksiyonunu karıştırmaya başlamıştı. "Ayrıca İsa’nın evli bir adam olması, İncildeki bekâr İsa görüşünden çok daha mantıklı."
Sophie, "Neden?" diye sordu.
Teabing kitaplarını karıştırırken konuşmayı kısa süreliğine de Langdon, "Çünkü Mesih bir Yahudiydi," dedi. "Ve o zamanlardaki kültür, Yahudi bir erkeğin bekâr kalmasını yasaklıyordu. Yahudi geleneklerine göre evlenmemek ayıptı, Yahudi bir babanın oğlu için uygun bir eş bulması zorunluydu. Eğer İsa evli olmasaydı, İncil ayetleri bundan mutlaka bahseder ve normal olmayan bekârlığının bir açıklamasını yapardı."
Teabing bulduğu koca bir kitabı kendine doğru çevirdi. Deri kaplı baskı, dev bir atlas büyüklüğündeydi. Kapakta söyle yazıyordu: Gnostig İlahileri. Teabing kapağı kaldırarak açtığında Langdon ile Sophie yanına gittiler. Sophie eski yazılardan alınmısa benzeyen büyütülmüş pasaj fotoğraflarını görebiliyordu, elyazısıyla yazılmış yırtık pırtık papirüsler. Eski dili tanımamıştı ama yan sayfada tercümeleri yazıyordu.
Teabing, "Bunlar daha önce bahsettiğim Nag Hammadi ve Lut Gölü yazmaları," dedi. "En eski Hıristiyan kayıtları. Ne yazık ki İncil’deki ayetlerle uyuşmuyorlar." Kitabın orta kısmını açarak, parmağıyla bir pasajı işaret etti. "Filippos Suresi başlamak için iyi bir yer."
Sophie pasajı okudu:
Ve Kurtarıcı’nın yoldaşı Magdalalı Meryem’dir. İsa, onu tüm müritlerden daha fazla sever ve genellikle onu dudaklarından öperdi. Diğer müritler bu duruma içerler ve kınadıklarını ifade ederlerdi. Ona, "Neden onu hepimizden daha fazla seviyorsun?" derlerdi.
Okudukları Sophie’yi şaşırtmıştı ama kesin bir yargı uyandırmıyorlardı. "Evlilik hakkında hiçbir şey söylemiyor."
"Au contraire." İlk satırı gösteren Teabing gülümsedi. "Herhangi bir Arami uzmanı sana o günlerde yoldaş kelimesinin, eş anlamında kullanıldığını söyleyecektir."
Langdon başını sallayarak onayladı.
Sophie ilk satın tekrar okudu.Ve Kurtarıcı’nın yoldaşı Meryem’dir.
Teabing kitabı karıştırarak diğer pasajları gösterdi. Magdalalı Mesih’in romantik bir ilişkisi olduğunu gören Sophie oldukça şaşırmıştı. Pasajları okurken, küçüklüğünde büyükbabasının kapısını hınçla çalan kızgın papazı hatırlamıştı.
Kapıyı açan küçük Sophie’ye ters bir bakış fırlatan papaz, "Burası Jacques Sauniére’in evi mi?" diye sormuştu. "Bu yazısı hakkında onunla konuşmak istiyorum." Papaz bir gazeteyi tutuyordu.
Sophie, büyükbabasını çağırmış ve iki adam çalışma odasına girerek, kapıyı kapatmışlardı.
Büyükbabam gazeteye bir şey mi yazdı? Sophie hemen mutfağa koşup, sabah gazetesinin sayfalarını karıştırmaya başlamıştı. İkinci sayfadaki makalede büyükbabasının ismini görmüştü. Okudu. Sophie yazılan her şeyi anlayamamıştı ama sanki, papazların baskısı altındaki Fransız Hükümeti’nin, Mesih’in Magdalalı Meryem isimli bir kadınla seviştiğini konu edinen İsa’nın Son Günahı adlı bir Amerikan sinema filmini yasakladığı anlatılıyordu. Büyükbabası makalesinde kilisenin küstahlık yaptığını ve yasaklamakla hata ettiğini söylemişti.
Papazın tepesinin attığına şaşırmak gerekir, diye düşündü Sophie. "Bu pornografi! Dine saygısızlık!" diye bağıran papaz çalışma odasından fırlayarak, ön kapıya yönelmişti. "Bunu nasıl onaylarsın? Bu Amerikalı Martin Scorsese Tanrı’ya küfrediyor, kilise onun Fransa’da hiçbir şekilde isim yapmasına izin vermeyecek!" Papaz dışarı çıkarken kapıyı arkasından çarparak kapatmıştı.
Büyükbabası mutfağa girdiğinde, Sophie’nin elinde gazeteyle kaşlarını çattıgını görmüştü. "Hızlı davranmışsın."
Sophie, "Sence İsa Mesih’in kız arkadaşı mı vardı?"
"Hayır hayatım, ben kilisenin bize hangi fikirleri benimseyip benimsemeyecegimizi dayatmamalı dedim."
"Mesih’in kız arkadaşı var mıydı?"
Büyükbabası bir süre sessiz kalmıstı. "Olsaydı çok mu kötü olurdu?"
Sophie düşündükten sonra omuzlarını silkti. "Bence sakıncası yok."
Sir Leigh Teabing hâlâ konuşuyordu. "Seni Mesih ile Magdalalı Meryem’in birlikteliğine dair sayısız referansla sıkmayacağım. Modern tarihçiler bunu cılkını çıkartıncaya kadar araştırdılar. Yine de bir şeyi belirtmek isterim." Başka bir pasaj gösterdi. "Bu Magdalalı Meryem Suresi’nden."
Magdalalı adını taşıyan bir sure olduğunu bilmiyordu. Metni okudu: Ve Petros dedi ki: "Kurtarıcı bizim bilğimiz olmayan bir şeyi gerçekten bir kadınla mı konuştu? Hepimiz şimdi o kadını mı dinleyeceğiz? O kadını bize tercih mi etti?"
Ve Levi cevap verdi. "Petros, sen her zaman çabuk sinirlenen biri olmuşsundur. Şimdi senin o kadınla bir rakip gibi uğraştığını görüyorum. Eğer Kurtarıcı, onu değerli kılmışsa, sen kim oluyorsun da o kadını reddediyorsun? Elbette Kurtarıcı o kadını çok iyi tanıyor. Onu bizden daha fazla sevmesinin nedeni bu."
Teabing, "Bahsettikleri kadın," dedi. "Magdalalı Meryem. Petros onu kıskanıyordu." .
"Mesih, Meryem’i tercih ettiği için mi?"
"Sadece bu değil. İşin ciddiyeti sevgiden çok daha büyüktü. Surenin bu kısmında Mesih’in yakında yakalanıp, çarmıha gerileceğinden şüphe ettiği anlatılır. Bu yüzden Magdalalı Meryem’e kendisi öldükten sonra kilisesini nasıl devam ettireceğine dair talimatlar verir. Sonuç olarak Petros bir kadının arkasında ikinci sırada bulunmaktan ötürü hoşnutsuzluğunu dile getirir. Zannedersem Petros cinsiyet ayrımcılığı yapıyordu."
Sophie duyduklarını kavramaya çalışıyordu. "Bu Aziz Petros degil mi? Mesih’in kilisesini inşa ettiği kayalık."
"Aynı ama işin içinde bir bityeniği var. Değiştirilememiş olan bu dizelere göre İsa, Hıristiyan Kilisesi’nin kuruluş direktiflerini Petros’a vermemişti. Verdiği kişi Magdalalı Meryem’di."
Sophie, ona baktı. "Yani Hıristiyan Kilisesi’nin bir kadın tarafından devam ettirileceğini mi söylüyorsunuz?"
"Plan buydu. İsa ilk feministti. Kilisesinin Magdalalı Meryem’e emanet edilmesini istemişti."
Son Akşam Yemeği’ne işaret eden Langdon, "Ve Petros’un bu konuda bir rahatsızlığı vardı," dedi.
"Buradaki Petros. Da Vinci’nin onun Magdalalı Meryem’e duyduğu hislerin bilincinde olduğunu anlayabilirsin."
Sophie’nin bir kez daha nutku tutulmuştu. Resimde Petros tehditkâr bir şekilde Magdalalı Meryem’e doğru eğiliyor ve bıçak gibi tuttugu eliyle onun boynunu kesiyormuş gibi yapıyordu. Kayalıklar Bakiresi’ndeki aynı tehditkâr el hareketi!
Petros’un yanındaki havarileri işaret eden Langdon, "Ve burada," dedi. "Biraz netameli gibi, değil mi?"
Sophie gözlerini kısarak baktığında, havarilerin arasından bir el çıktığını gördü. "Bu el bir hançer mi tutuyor?"
"Evet. Yine de biraz garip, eğer kolları sayarsan bu elin... hiç kimseye ait olmadığını göreceksin. Vücudu yok. Belirsiz."
Sophie’nin aklı fazlasıyla karışmıştı. "Affedersiniz, ben tüm bunların Magdalalı Meryem’i nasıl Kutsal Kâse yaptığını hâlâ anlayamadım?"
Teabing yeniden, "Aha!" diye bağırdı. "İşte asıl mesele de bu!" Bir kez daha masaya dönerek, geniş bir çizelge çıkarttı ve Sophie’nin önüne açtı. Ayrıntılı bir secere görülüyordu. "Çok az kişi Magdalalı Meryem’in İsa’nın sağ kolu olmasının yanısıra, zaten güçlü bir kadın olduğunu bilir."
Sophie şimdi soyağacının başlığını görebiliyordu.
BENJAMIN AİLESİ
Soyağacının üst kısımlarında bir yeri gösteren Teabing, "Magdalalı Meryem burada," dedi.
Sophie şaşırmıştı. "Benjamin Hanedanı’ndan biri miydi?" Teabing, ’Tamamen," dedi. "Magdalalı Meryem soylu biriydi." "Ama ben Magdalalı Meryem’in fakir olduğu izlenimini edinmiştim." Teabing başını iki yana salladı. "Güçlü aile bağlarının kanıtlarını yok etmek için Magdalalı'yı bir fahişe gibi tanıtmışlardı."
Sophie kendini yeniden Langdon’a bakarken buldu, o da tekrar başını salladı. Sonra Teabing’e döndü. "Peki ama Magdalalı Meryem’in soylu olmasının eski kilise için ne gibi bir sakıncası vardı?"
Britanyalı gülümsedi. "Sevgili çocuğum, kiliseyi bu kadar kaygılandıran Magdalalı Meryem’in soylu olması değil, yine soylu bir kan tasıyan İsa ile birlikte olmasıydı. Bildigin gibi Matta Incil’inde bize Mesih’in Davut Hanedanı’ndan geldiği söylenir. Aynı zamanda Kral Süleyman’ın -Yahudi Kralı- torunudur. İsa, güçlü Benjamin Hanedanı’ndan biriyle evlenerek iki soylu kanı birbirine harmanlamış oldu, böylece tahtta yasal iddia edebilecek ve Süleyman zamanında olduğu gibi krallıkları canlandıracak potansiyel bir siyasi birlik yaratmıştı."
Sophie sonunda onun bunu asıl konuya bağlayacağını sezinlemişti.
Teabing şimdi heyecanlı görünüyordu. "Kutsal Kâse efsanesi, asil kanı anlatan bir efsanedir. Kâse hikâyesinde bahsedilen ’İsa’nın kanı ile dolu olan kadeh’... aslında Magdalalı Meryem’i anlatır... Mesih’in soylu neslini taşıyan kadın rahmini."
Kelimeler Sophie’nin aklına kazınmadan önce balo salonunda yankılanarak geri dönmüş gibiydi.
Magdalalı Meryem, İsa Mesih’in soylu neslini mi taşıyordu? "Ama İsa’nın nasıl nesli olur, onların?..."
Durup Langdon’a baktı.
Langdon tebessüm etti. "Çocukları olmalıydı."
Sophie donup kalmıştı.
Teabing, "Şuraya bakın," diye veryansın etti. "İnsanlık tarihindeki en büyük örtbas buydu. İsa Mesih evlenmekle kalmamış, aynı zamanda baba olmuştu. Tatlım, Magdalalı Meryem, Kutsal Kâse’ydi. İsa Mesih’in asil nesli ile dolu olan kadehti. Soyu taşıyan rahim ve kutsal meyvenin çıktığı üzüm bağıydı."
Sophie kollarındaki tüylerin diken diken olduğunu hissediyordu. "Ama bu kadar büyük bir sır, bunca yıl boyunca nasıl saklı kalmış?"
Teabing, ’Tanrı aşkına!" dedi. "Kesinlikle saklı tutulmadı! İsa Mesih’in soylu nesli, tüm zamanların en çok anlatılan efsanesidir... Kutsal Kâse. Magdalalı Meryem’in hikâyesi yüzyıllarca her türlü mecaz ve lisan kullanılarak avaz avaz dünyaya ilan edildi. Gözlerini açtığın anda onun hikâyesini her yerde görebilirsin."
Sophie, "Peki Sangreal Belgeleri?" diye sordu. "Onlar da Mesih’in soylu neslini ispatlıyorlar mı?"
"Evet."
"O halde Kutsal Kâse efsanesi tamamıyla soylu nesille ilgili."
Teabing, "Harfi harfine," dedi. "Sangreal kelimesi San Greal’den gelir... ya da Kutsal Kâse’den. Ama Sangreal kelimesinin en eski bölünme şekli farklıydı." Teabing bir müsvedde kâğıdına yazarak, Sophie’ye uzattı.
Sophie, onun yazdığını okudu.
SanReal
Sophie o anda tercümeyi fark etmişti.
Sang Real aslında Asil Kan anlamına geliyordu.
Not: İsa'nın bir karısının olduğu tarihi metinlerde ilk kez
"Ölü Deniz Parşömenleri"nde karşımıza çıkar.
Dan Brown bu ve diğer tarihsel metinlere dayanarak İsa'nın bir karısının olduğundan hareketle
Da Vinci'nin
"Son Akşam Yemeği" adlı tablosundaki İsa'nın sağındaki kadın havarinin İsa'nın karısı olduğu çıkarımında bulunur.
Fakat,
Dan Brown'ın da yukarıda belirttiği gibi Kilise İsa'nın bir karısı olduğunu daima reddetmiş ve deyim yerindeyse Hristiyanları hep uyutmuştu.
Ancak aşağıdaki papirüs İsa'nın bir karısı olduğunu ikinci kez vurgular:
"İsa onlara dedi ki, karım... (Jesus said to them [his disciples], my wife…)"
Demek ki hem Ölü Deniz Parşömenleri'nde hem de bu papirüste İsa'nın karısından söz edildiğine göre, İsa'nın gerçekten de bir karısı varmış!