Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Genel Forumlar > Politika

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 17-04-2012, 01:25
Jolly Jocker - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Jolly Jocker Jolly Jocker isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 24 Aug 2008
Bulunduğu yer: Antalya
Mesajlar: 1.323
Standart ''Kurtuluş Savaşı'' Dönemi ve Kemalizmin Sahte Bağımsızlıkçılığı

Toplam ölü sayısının 10.000'i bile bulmadığı, bir o kadar insanın İstiklal Mahkemelerince asıldığı, bu savaş başladıktan sonra tepki olarak Sevr'in hazırlanıp ilan edildiği, İngilizlerin Savaş Hedefleri Deklarasyonunda ve ABD'nin Wilson ilkelerinde bugünküne benzeyen bir Türk devletinin zaten başından beri öngörüldüğü, bu yüzden aslında sadece iktidarı saraydan almaya odaklananlarca yürütülen gereksiz bir macera olan şanlı(!) ''kurtuluş savaşı'' dönemine bakmak her zaman ilgi çekici olmuştur. Bu arada, ''kurtuluş'' savaşında emperyalist itilaf devletiyle değil sadece düne kadar tebamız olan küçücük Yunanistan ve Ermenistan'la savaştığımızı da hatırlatmalıyım. Bunlar nasıl Sevr'ci emperyalistlerse ne İngiltere ne Fransa ne de İtalya biza mermi sıkmamış!

Çünkü;
1- Birinci Dünya Savaşından yeni çıkmışlar, halkları savaştan bezmiş ve artık savaş istemiyor, ekonomileri çok zor durumda ve yeni bir savaşı göze alacak halleri yok.
2- Wilson İlkeleri başta olmak üzere, yenilen devletlerden toprak ve savaş tazminatı almaları yasak. Bir toprak parçasında hangi ulus çoksa orada onu tanıyorlar, sadece bir süre onların idaresinde kalıyor. O da kendilerine karşı gene savaş açılmasın diye. Suriye'yi, Arabistan, Irak'ı böylece yönettiler, sonunda çekip gittiler mesela. Zaten kendi ülkelerinden nüfus getirip bu topraklara iskan edecek halleri de yok.
3- Bu topraklarda tarihsel ve nüfussal olarak Türklerin avantajlı olması sebebiyle de bölgede bugünküne benzeyen bir Türk Devleti kurmak istiyorlar. Çünkü sömürge yollarının üzerinde kalan Anadolu'da kendileri açısından güvenilir ve güçlü bir devlet onların en çok çıkarına olan şey.

Ama Birinci Dünya Savaşı öncesi Bab-ı Ali baskınıyla dizginleri ele geçiren ve arada soykırım da yapan İttihat-Terakki Cemiyeti(İTC) savaş kaybedilince memleketten tüymüş. Kalanlar da kelle koltukta yaşıyor. İtilaflar ve saraydan korkuyorlar. M.Kemal ise iktidar istiyor. İktidarın alınması için bir maceraya girişiliyor ve ''kurtuluş savaşı'' başlıyor.

Başta İtilafların denetimi altındaki padişah karşı çıkıyor. Fakat sonra Tevfik Paşa hükümeti eliyle sempatiyle bakıyor. Birinci İnönü savaşından sonraki Londra Konferansına İtilaf devletleri hem İstanbul hükümetini hem TBMM'yi çağırıyorlar mesela. İkilik yaratıp güçten düşürmek için. İstanbul hükümetinin(sarayın) temsilcisi Tevfik Paşa diyor ki Türk milletinin temsilcisi TBMM'dir. İtilaf devletlerinin tuzağını boşa düşürüyor. Padişah bu kadar yakın TBMM'ye. Zaten öncesinde sultan, M.Kemal'in Meclis-i Mebusan'ın toplanması önerisine de evet diyor. Bu toplanmada alınan kararlar üzerine İtilaf devleti İstanbul'u işgal edip meclisi dağıtıyor. bunu göze alacak denli ''kurtuluş hareketini'' destekliyor sultan. Bunun üzerine deniyor ki artık meclis TBMM'dir. Çünkü Mebusan Meclisi dağıtıldı ve İstanbul işgal altında. Padişah buna sempatiyle bakıyor. M.Kemal hakkındaki ölüm emri kaldırılıyor. TBMM de sultan ve hilafete bağlı olduğunu söyleyerek savaşını sürdürüyor. Yani hem sultanı hem de milleti kandırıyor. Savaşı kazandığında ise saltanatı hilafetten ayırıp saltanatı kaldırıyor. Böylece tüm iktidar TBMM üzerinden millete, -demeyi isterdim ama-, M.Kemal'e geçiyor. Hilafet ne oluyor dersiniz? İslamı reforme edip sekülerleştirmek üzere kullanılabilir ve böylece sadece Türkiye'deki değil tüm dünyadaki müslümanların islam algısı değişebilirdi değil mi? Ama öyle olmuyor. İngiliz sömürgelerinin çoğu müslüman olduğu için, İngilizler rahat etsin diye Ata'mız kaldırıveriyor hilafeti.

Bu noktada bir parantez açmam gerekiyor. M.Kemal'in TBMM deneyimi, tümüyle ardında milletin desteği olduğu ve nispeten demokratik görünüm vermek için kurgulanmış bir girişim. Ben sosyalistim. O dönemin yegane sosyalist örgütü olan TKF de Anadolu'da örgütlenmeye çalışıyor. Sovyetlerin destek ve prestijinden yararlanıyor. O dönem Anadolu'da müslüman komünizm anlayışı var. zaten Sovyetlerde de din karşıtı bir hava yok, Müslüman komünistler kurultayları düzenleniyor ve Stalin daha başa geçmemiş, dini direkt hedef alan politikalar yok. Yeşil Orduyla ve sol yönelimli Çerkes Ethemle iyi ilişkiler kuruluyor. Önderliği TKF(Türkiye Komünist Fırkası) alıp gerçekten anti-emperyalist ve anti-kapitalist nitelikli, gerçekten laik ve demokratik ve gerçekten halkların kardeşliğini esas alan bir kurtuluş hareketini büyütmeye çalışıyor. Elbette sultana da tekmeyi vuracak. Niyetlerini gizlemiyor zira o bir devrimci ve devrimciler niyetlerini gizlemez. Halk niyeti bilir, o niyeti kabul eder ve devrimi halk yapar zaten. TKF'nin amacı bu. Ama M.Kemal iktidarını paylaşmayı bile düşünmeyen bir kişilik. TBMM'den başka örgütü kabul etmeyeceğini(yani TKF'ye tahammülü olmadığını) belirtiyor. M.Suphi'ye, eğer yardım etmek istiyorsan silahsız ve yalnız gelin diye mesaj yolluyor. M.Suphi ve 14 yoldaşı ise en saf duygularıyla buna güve ip yola koyuluyorlar. Önce Kars'a geliyorlar. Kazım Paşa tarafından ''kurtarılmış'' bir yer burası. Burada örgütsel faaliyetlerine devam ettikleri görülüyor. Bunun üzerine M.Kemal 15'lerin Ankara'ya sokulmaması talimatını veriyor. Tesadüfe bakınız ki Erzurum'da halk onlara karşı provoke ediliyor. Trabzon kaçıyorlar. Batum'a dönmek üzere denize açılıyorlar ama adi bir cinayete kurban gidiyorlar. Yine tesadüf bu ya, öldürülmeden birkaç gün önce TBMM gizli celselerinden öğreniyoruz ki M.Kemal onlar hakkında hiç de dostane konuşmuyor, ''vatansız serseriler'' diyor ve kin kusuyor. Böylece biricik gerçek kurtuluş savaşı tam olarak başlayamadan bitirilmiş oluyor. Peki Sovyet Rusya bu yapılanları nasıl oldu kabul edebildi?

Kemalizmin Maskesi Düşüyor: Londra Konferansı

M.Suphiler 28 Ocak 1920'de öldürülüyor. Bu tarihlerde TBMM'nin bir adamı İtilaflarla Londra Konferansında görüşmek üzere bulunuyor. Bu kişi, TBMM'nin dış işleri bakanı Bekir Sami Bey'dir. Bir adamı da(Yusuf Kemal Tengirşenk) Moskova'da bulunuyor, Sovyetlerle görüşmek için. Daha Birinci İnönü Savaşı yeni yapılmış. Bekir Sami Bey, eğer müttefik devletler misak-ı milli sınırlarından çekilirse Sovyetlerla savaşa bile girebileceklerini vaad ediyor. İtilaflara güvence verebilmek için Konferans öncesinde ve sırasında Anadolu'daki tüm sol hareketler yok ediliyor. (Böylece M.Kemal'in liderliği de güç kazanıyor tabi). Çerkes Ethem ve Yeşil Ordunun yanı sıra Türkiye Halk İştirakiyyun(Komünist) Fırkası dağıtılıyor. O sırada (28 Ocak 1920'de) Mustafa Suphi ve yoldaşları öldürülüyor. Türk delegeleri Londra'da Avrupa gazetelerine ''Anadolu'da komünizm ve bolşevizm yoktur ve yaşayamaz'' diye açıklamalar yapıyor. Batılılara Anadolu'da kurulacak rejim hakkında güven verilmek isteniyor çünkü kemalistler ısrarla Batı'ya bağlı kalıyorlar ve baştan beri kendilerini destekleyen Sovyet Rusya'yı ve anti-emperyalist duygularla savaşan yerli komünistleri satmakta sakınca görmüyorlar. Çünkü Avrupalılar, özellikle de İngiltere, Sovyetler ile kendi sömürgeleri arasında güvenebileceği bir tampon bölge arıyor. Yoksa savaşı ha Türkler kazanmış ha Yunanlılar, çok da umurunda değil. Bekir Sami Bey'in asıl görevi İngiliz ve Fransızlarla ''Kafkas Seddi'' konusunu konuşmaktır. Kafkas petrolleri Sovyetlerin elinde malum. İtilaflar da daha da güneye inmelerini engellemek için böyle bir sed oluşturmuş vaziyetteler. İşte TBMM baş temsilcisi ve dış işleri bakanı Bekir Sami Bey, Türkiye'nin de Kafkas Seddine katılmasını teklif ediyor. Tüm bunlardan amaçlanan, Türkiye tanımalarını, kemalist iktidarı muhatap almalarını, Yunanlıları desteklememelerini sağlamak. Anti-emperyalistlik, kurtuluş, bağımsızlıkçılık v.s. bir kenara atılıveriyor. Hatta inandırmak için o tarihlerde Sovyet toprağı olan Batum da işgal ediliyor! Batum, Sovyetlerin dünya pazarıyla tek ilişki noktası, Kafkas akaryakıt limanı.

Tesadüfe bakınız ki Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa'dan Kazım Paşa'ya bir telgraf gidiyor. Tarih 21 Şubat 1921. Yani tam da Londra konferansının toplandığı tarih! Telgrafta, ''Hükümet bir Kafkas federasyonu oluşturmaya karar verdiğinden Doğu'ya doğru bir harekata hazır bulunması'' ve Gürcistan'daki bolşevik ordusunun durdurulması isteniyor! Amaç, Londra Konferansında İtilaflardan yeterli ödünü alabilmek. Kazım Paşa buna karşı çıkıyor başta. Çünkü bu TBMM'nin tüm anti-emperyalizm söylemiyle çelişiyor, zaten Kazım Paşa dost olan Sovyetlerle zıtlaşmayı da pek akıl karı görmüyor. Moskova'daki Türk-Sovyet görüşmelerinde, Sovyetler -haklı olarak- Türk politikasını güven verici bulmadıklarını bildiriyorlar. Tarih 21 Şubat 1920. Sovyet dış işleri bakanı Çiçerin, Türk hükümetini Gümrü'yü işgal etmekle, M.Suphi ve 14 yoldaşını öldürmekle, Erivan'ı ele geçiren Batı yanlısı Taşnaklara yardım etmekle ve Anadolu'daki komünistlere zulüm yapmakla suçluyor. Çiçerin, bu koşullarda dostluk antlaşması yapamayacaklarını, ancak barış antlaşması yapıp maddi yardıma devam edebileceklerini belirtiyor. Londra konferansında Fransızlar Türklerden yana eğilim gösteriyor. Yunan ordusunun yeterince güçlü olmadığı konusunda İngilizler de hemfikir oluyor. Havanın kendinden yana estiğini gören Türk tarafı, bunu güçlendirmek ve iyice kendi lehine döndürmek için 1 Mart 1921'de Kazım Paşa'ya Batum'u işgal emri veriyor! Ama Kazım Paşa, birliklerini Batum önüne yığmakla birlikte bu emre itiraz ediyor. 8 Mart'ta bakanlar kurulu, misak-ı millinin de dışında kalan Ahıska, Ahılkelek ve Batum'ın işgal edilmesi kararını veriyor. Kısacası, kemalist TBMM, kendisine baştan beri yardım eden Sovyetlere karşı İngiliz emperyalizminin işbirlikçiliğini yapma vaadi karşısında iktidara sahip olmaya tav oluyor. Zaten bu teklifi yapan kendisi. İşte kemalizmin sözde anti-emperyalizm ve ulusal ''kurtuluşçuluğu'' bundan ibaret!

O sırada Moskova'da olan Türk heyeti ise Stalin'le görüşüyor ve Londra Konferansında ne olduğunu bilmedikleri için Batum'un Sovyetleşmesini kabul ediyorlar. Türk birlikleri, Londra Konferansından umutlu oldukları için, Sovyetlerin uyarısına rağmen 11 Mart'ta kadar Batum'u bırakmıyor, 11 Mart'ta da Batum'u işgal ediyor! Ama Londra Konferansında sonuç olarak itilaf devletleri sadece Sevr'i yumuşatmayı kabul ediyorlar. Türk tarafı hayal kırıklığı yaşıyor. Tabi Loyd George, asıl amacı Türk-Sovyet yakınlaşmasını bozmak olduğu için, Bekir Sami Beyle olan görüşmelerin tutanaklarını Sovyetlere gönderiyor! Böylece Sovyetler de neler döndüğünü daha net görme olanağı buluyor. Çiçerin bunu öğrenir öğrenmez Ankara'ya bir nota gönderiyor. Düşünebiliyor musunuz? Baştan beri çıkar beklemeksizin destek olduğunuz bir ülkenin, kendisini işgal edenlerle anlaşmak için sizi sattığını öğreniyorsunuz. Bunun üzerine Ankara, kendi dış işleri bakanının üstüne suçu atıp, kendisinin bundan haberi olmadığını iddia ediyor. Sovyetleri satıp kendini emperyalistlere kabul ettirme hayalleri suya düşüyor. Bunun üzerine Moskova Antlaşması imzalanıp Sovyetlerin gönlü alınmaya çalışılıyor ve anti-emperyalist söyleme geri dönülüyor.

Tabi artık bunların anti-emperyalistliğini yer miyiz? Yemeyiz, biraz tarih bilen kimse de yememelidir. Ama Sovyetler, gene de destekliyor kemalistleri. Çünkü başka seçenekleri yok. Bir de Londra Konferansında anlaşamadıları için bu kez harbiden Batıyla kemalistlerin arasının bozulacağını ummuş olabilirler. Ama kemalistler dahil Türkiye burjuvazisinin karakteridir, onlar hep çözümü emperyalizmle işbirliğinde aramışlardır.

Peki İngilizler(Loyd George) işbirlikçi Türk tarafının önerisini niye kabul etmedi? Çünkü Türk tarafı Fransa'ya daha çok yanaştı. Bekir Sami Bey ile Fransızlar arasında bir antlaşma yapılıyor. Buna göre Sevr'e de aykırı şekilde Antep, Maraş v.s. Türklere bırakılıyor ve Fransızlara ekonomik ayrıcalık tanınıyor. Ergani madenleri ve Kilikya limanlarının işletilmesi de Fransız sermayesine bırakılıyor. Ama Moskova'nın bu işbirliğini haber alması ve Fransızlara verilen ekonomik tavizler yüzünden TBMM ''tükürdüğünü yalamak'' zorunda kalıyor tabir caizse. İş Bekir Sami Bey'in üstüne yıkılıyor ama onun politikasının Ankara hükümetinin politikası olduğu gerek Batum'un işgali için yapılan telgraf yazışmalarından gerekse yapılan askeri harekattan anlaşılıyor. Madem bu görüşme ve antlaşmaları Bekir Sami Bey TBMM'den habersiz yapmıştır o halde Batum'u neden işgal ettiniz sorusunun yanıtı yok!

Londra Konferansı TBMM açısından tam bir fiyaskoydu. İstediği sonucu alamadığı gibi başta beri dostu olan Sovyetlerle arasını da bozma tehlikesi yaşadı. Emperyalistlerden aradığını bulamayan TBMM Moskova'daki görüşmeyi son hız sonuçlandırıyor, Batum'dan çekiliyor, bunun üzerine Sovyetlerle dostluk gene kuruluyor. Arada olan Anadolu komünistlerine ve M.Suphi'ye oluyor. Sovyetler önce öfkeleniyor ama Batum'un boşaltılması ve Londra'dan hayal kırıklığıyla dönen Türklerin savaşa devam edecek olması karşısında desteklemeye karar veriyorlar. Anakara desteğe muhtaç, Sovetler ise Ankara'yı anti-sovyet bir bloğa dahil etmek istemiyor herşeye karşın. Ama Batum'ı Karabekir Paşa'nın Moskova Antlaşmasına rağmen bir an evvel boşaltması gerekirken hiç acele etmiyor, zira boşalt emri Ankara'dan bir türlü gelmiyor! Hala bir takım beklentiler var emperyalistlerden. Türk egemenlerinin tipik bir özelliği bu: En anti-emperyalist olmaları gereken zamanlarda bile kaypak ve işbirlikçi bir tutum alıyorlar, yönlerini daima emperyalist dünyaya dönüyor, ondan bir türlü kopamıyorlar. En sonunda Onbirinci Kızılordu komutanı verdiği 13 Nisan tarihli notayla Türk tarafının antlaşmaya uyup belirlenen sınırlara çekilmesini, aksi halde bölgenin zorla boşalttırılacağını belirtiyor. Türk ordusu Kafkaslar'da uzun süre kalıyor, çekilmemekte direniyor çünkü o sırada kafkaslarda karışıklık var. Taşnaklar Sovyetlere direniyor. TBMM, belki emperyalistlerin bana işi düşer, fikirlerini değiştirirler diye düşünerek olsa gerek, ordusunu ısrarla bölgede tutuyor. Verilen notadan sonra 23 Nisan tarihinde nihayet Kazım Paşa orduyu Gümrü'den çekiyor.

Peki kemalistlerin emperyalistlerden medet umma huyu bitmiş midir? Elbette hayır! Nereden biliyoruz? İngiliz Ticaret Kurulu Başkanı Hudson ile Ankata hükümetinin Moskova elçisi Ali Fuat Paşa arasındaki görüşmeden biliyoruz. Taraflar bu görüşmenin İngiltere hükümetine duyurulmasını da kararlaştırıyorlar. Görüşmede Ali Fuat Paşa'nın Hudson'a söylediklerinden bir kısım şöyle;

''Loyd George ve lord Curzon gözlükleriyle Türklere bakarak bizleri çok zayıf görmek, İngiliz milletinden hakikati gizlemek demektir. Türklerin orta şarkta asırlarca üzerlerine almış oldukları mühim vazifelerin Yunanlılar ve Ermeniler tarafından başarılacağını sanmak İngiliz siyasetinin kaydetmediği büyük bir gaflet olacaktır. Türkler Osmanlı camiası içinde asırlarca hakim olmuş bir unsurdur. Türkiye bütün islam aleminin ümit kalesidir. Asırlardan beri bu kuvvet ve kudret olmasaydı, sıcak denizler ve okyanuslar şimal müstevlilerin eline geçmeyecek miydi? O zaman İngiliz müstemlekelerinin hali ne olacaktı? Şimdi bu tehlike eskisinden daha çok büyüyebilir. Karşısında Yunanlılar ve Ermeniler hangi kuvvetle karşı durabileceklerdir? Zannederim karşı durmak şöyle dursun, evvela onlar Şimal müstevlilerin ilerlemesini kolaylaştıracaklardır. Bilmem arzedebiliyor muyum?'' diyor ALİ Fuat Cebesoy ve şöyle devam ediyor: ''İngiliz milletinin aklıseliminin bir gün bunları muhakkak surette idrak edeceğine emin bulunuyorum. İşte bunun için İngilizlerle düşman olmayı hatırımızdan geçirmiyoruz. Ve sabrediyoruz.'' Kısacası, Ali Fuat Paşa Ankara Hükümetinin dili oluyor adeta ve diyor ki İngilizlere: Yunanı, Ermeni'yi almayın, bizi alın, biz daha hizmet ederiz emperyalizme!

''Kurtuluş'' savaşında esas düşmanın Yunan değil İngilizler olduğu söylenir. Doğrudur. Ama öyle anlaşılıyor ki kemalistler İngilizleri pek de düşman görmemiş, anti-komünizmi herşeyin başına yazmışlar. Cumhuriyetin ilanından sonra emperyalistlerin güdümüne daha da girilmesi(örneğin NATO üyeliği) bu işbirlikçi yönelimin doğal bir uzantısıdır. İşbirlikçilik ve anti-komünizm yönünden CHP ile Demokrat Parti arasında ya da kemalistlerle 12 Eylül darbecileri arasında kopuş değil süreklilik söz konusudur. Emperyalistlerle anlaşma kemalizmin her zaman bir numatralı yönelimi olmuş, bu amaçla başta müttefik kabul ettiği(daha doğrusu eder gibi yaptığı) komünistleri de silip süpürmekte, öldürmekte sakınca görmemiştir. Bu izim için tarihsel bir derstir. Kuzudan post, kemalistten dost olmaz!

Kemalizmin anti-emperyalistlik ve milli kurtuluşçuluk palavralarını yeterince teşhir ettiğimi düşünüyorum. 40 sene evvelki devrimci abi ve ablalarımız bu bilgilere ne derece sahipti, o dönemin şiddetli ortamında okuma yapmaya ne kadar vakit bulabiliyorlardı bilemiyorum. Ama biz, yeni nesil devrimciler olarak bu bilgilere artık sahibiz. Kemalizmin bağımsızlıkçılıkla zerre kadar alakası olmadığını, ilerici ve sol bir akım olmadığını açıkça görüyor olmalıyız. Ve çekinmeden haykırmalıyız ki, Kahrolsun Kemalizm! Aksi halde, sahtekar vatanseverler yüzünden gerçek bağımsızlıkçılar görülmemeye ve zulme uğramaya devam edecek.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 17-04-2012, 15:38
DDiderot DDiderot isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 29 Mar 2012
Mesajlar: 29
Standart

Jolly Jocker´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Hilafet ne oluyor dersiniz? İslamı reforme edip sekülerleştirmek üzere kullanılabilir ve böylece sadece Türkiye'deki değil tüm dünyadaki müslümanların islam algısı değişebilirdi değil mi? Ama öyle olmuyor. İngiliz sömürgelerinin çoğu müslüman olduğu için, İngilizler rahat etsin diye Ata'mız kaldırıveriyor hilafeti.

Bu ne ya? Joly bence bilmediğin konularda yazma.Git sosyalizm,ateizm,din,felsefe,politika vs. konularda yaz ama sıfır bilgiyle tarihe burnunu sokma bence.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 17-04-2012, 16:45
endulus endulus isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 01 Mar 2011
Mesajlar: 231
Standart

Hep böyle atıp tutarlarda. Elde ne var birşey yok. İş Kızılordunun yaptıklarına che' nin yaptıklarına geldi mi devrimci olurlar. Atatürk yapar yerden yere vurulur neden peki?
Bunlarda bu şekilde rahat ediyor.

60 ların 70 lerin koministlerinde hiç olmazsa onurlu haklıya hakkını teslim eden düşünce vardı. Şimdikiler klavyeden başka bir yerde atıp tutuamıyorlar. Kendini tatmin yolu. Atam kendi canını jolly jocker saçma sapan iddaalarla eleştirsin diye ortaya koydu. Çokta umrumda ne haliniz varsa görün. Bizim sol neden bir halt edemiyor daha iyi anlıyorum sizleri okudukça.

Böyle % 0,001 lerde de devam edersiniz.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 17-04-2012, 17:16
murted - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
murted murted isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Moderator
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 26 Sep 2008
Mesajlar: 2.848
Standart

Freddie, körle yatan şaşı kalkar ya sen de malum arkadaşla fazla yüz göz olmuşsun anlaşılan.
Kemalizm'e ve Mustafa Kemal'e istediğini söyle. Ama Mustafa Kemal'i eleştirirken, eleştirilerinin ayaklarının yere daha sağlam basması için padişahı, İngilizleri, bilmem kimi olduğundan daha da güzel adamlarmış gibi sunmak gibi bir gaflete düşme.

Wilson ilkelerine göre Türkiye yaklaşık aynı sınırlara zaten sahip olacakmışmış. Bu adamların Wilson ilkelerini acayip miklerine taktıklarını, savaştan sonra pay ettikleri eski Osmanlı topraklarından zaten çekileceklerini falan söylüyorsun. Bu emperyalistler, Beyaz Ordu'yu birfiil destekleyerek bir nevi Sovyet Rusya'ya da savaş açmadılar mı aynı yıllarda? Sovyet Rusya, Beyaz Ordu ile uğraşmaktan kendi kalkınma hamlelerine yönelemedi bunların yüzünden. Bir yandan bu kadar iğrenç adamlar bunlar sana göre ama her nasılsa adeta Ortadoğu'dan tümden çekilmemelerini mazur gösterme gayreti içindesin ki Kurtuluş Savaşı beyhude, Kemalizm de kaka olsun.

2- Wilson İlkeleri başta olmak üzere, yenilen devletlerden toprak ve savaş tazminatı almaları yasak. Bir toprak parçasında hangi ulus çoksa orada onu tanıyorlar, sadece bir süre onların idaresinde kalıyor. O da kendilerine karşı gene savaş açılmasın diye. Suriye'yi, Arabistan, Irak'ı böylece yönettiler, sonunda çekip gittiler mesela. Zaten kendi ülkelerinden nüfus getirip bu topraklara iskan edecek halleri de yok.
3- Bu topraklarda tarihsel ve nüfussal olarak Türklerin avantajlı olması sebebiyle de bölgede bugünküne benzeyen bir Türk Devleti kurmak istiyorlar. Çünkü sömürge yollarının üzerinde kalan Anadolu'da kendileri açısından güvenilir ve güçlü bir devlet onların en çok çıkarına olan şey.
Freddie, bunlardan ön kabülün olan Kemalizm'in kaka, Kurtuluş savaşı'nın da beyhude olduğu sonucuna varamazsın.
Burada, ön kabülüne sanki bunlardan varmış gibi yazmışsın ama, bunlar çok zorlama.

Suriye'yi, Arabistan, Irak'ı böylece yönettiler, sonunda çekip gittiler mesela.
Aynısını Türkiye'ye yapmayacakları ne malumdu? Adamlar zaten seve seve terkettiler değil mi? Dünya değişmese, bin yıl sonra bile bu adamlar bir yolunu bulur, o topraklar onlar için bir şeyler ifade ettiği sürece oradan çekilmek bilmezlerdi.

Bu topraklarda tarihsel ve nüfussal olarak Türklerin avantajlı olması sebebiyle de bölgede bugünküne benzeyen bir Türk Devleti kurmak istiyorlar. Çünkü sömürge yollarının üzerinde kalan Anadolu'da kendileri açısından güvenilir ve güçlü bir devlet onların en çok çıkarına olan şey.
Saçmalık, benim kontrolüm altında olan bir devlet çok daha yeğlenirdir böyle bir devletten.

Neyse, Freddie, beni hayal kırıklığına uğratıyorsun.
Sistematik asimilasyon de, gayri Müslim tebaya baskı de, Türk Tarih Tezi denilen zırvaların ders kitaplarına girmesi de...
Ama bunları geçeceksin, çünkü bu tip hareketler senin de itibarını düşürüyor bence. Benden sana dost tavsiyesi; objektifliğini kaybetmemeye bu konularda daha bir hassasiyet göstermelisin.

No Religion No Cry

Ateizmi Anlamak için tıkla!

Konu murted tarafından (17-04-2012 Saat 19:03 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 17-04-2012, 18:37
DDiderot DDiderot isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 29 Mar 2012
Mesajlar: 29
Standart

Bir de durmadan istiklal mahkemesi vurgusu yapanlar, nagehan alçı mı kireç mi neyse che yamyam dı deyince köpürüyorlar.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 17-04-2012, 21:24
Merlinin Kazani Merlinin Kazani isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 05 Jul 2011
Mesajlar: 49
Standart

Fredi bu yazıyı tuvalette yazmış olmalı. O kadar zorlama bir yazı ki ıkına ıkına çıkarmış gibi duruyor.
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 17-04-2012, 22:47
Jolly Jocker - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Jolly Jocker Jolly Jocker isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 24 Aug 2008
Bulunduğu yer: Antalya
Mesajlar: 1.323
Standart

Tam beklediğim gibi hiçbir fikir içermeyen yanıtlar gelmiş. Sen önce Ruslara, Che'ye bak türünden düzeysizlikler saçılmış ortaya. Benim Marksizmi ve Leninizmi eleştiren upuzun başlıklarım da var. Biz kendimizi de eleştiririz. Ama bizim -varsa eğer- kusurlarımız, sizinkileri gözden kaçırmaya yetmez. ''Tuvalette mi yazdın'' türünden fikirsiz, sadece şahsı hedef alan ucuz polemiklere ise hiç girmiyorum. Zira kemalistlerin seviyesi malum.

Londra Konferansında olanlar, Batum'un işgali, emperyalistlere güvence verip savaşı erken bitirmek için yerli komünistlerin en iğrenç biçimde tasfiyesi v.s. bunların tümü kemalizmin ''anti-emperyalizmi'' ve ''bağımsızlıkçılığının'' ne kadar boş olduğunu gösteriyor. Emperyalizmle uzlaşmaya her an hazır ve daima anti-komünist bir karakter taşıdığını gösteriyor.

Bunlar değersiz bulgular mı?
Açıklamanız var mı?

Madem emperyalizmle uzlaşmaya, Sovyetlere karşı İngilizlerin ileri karakolu olmaya hazırsın ne diye ''kurtuluş savaşı'' veriyorsun? Bak Londra'da İstanbul hükümet heyeti bile sözü sana bırakmış, belli ki padişahla da papaz değilsin. Tek dertleri iktidarı ele geçirmekti, başka birşey değil.

Gerçek kurtuluş umudunu ise yerli komünistleri öldürüp dağıtarak gömdüler. ''Kurtuluş savaşı'' denen süreç bir kurtuluş sürecini değil, esas kurtarıcı olabileceklerin tasfiye sürecini anlatıyor. Kemalizm anti-emperyalizm ve bağımsızlık gibi sıfatları zerre kadar hak etmemektedir. Londra Konferansı ve Batum'un işgali, yeri sol hareketlerin tümünün tasfiyesi bunu açıkça gösteriyor. Ortada bir bağımsızlıkçılık ya da anti-emperyalizm yoksa o halde kurtuluş ve kurtuluş savaşı da yoktur.

Sultan elbette ortadan kaldırılacak ama yerine ne koyduğun önemlidir. Aksi halde sultanı ortadan kaldırmak tek başına birşey ifade etmiyor. Bu konuda amacım sultanı savunmak değil, kemalizmin baştan itibaren zerre kadar değer taşımayan kof bir politik akım olduğunun altını çizmektir.

Londra konferansı ve emperyalizmle uzlaşabilmek için Batum'un işgali ile yerli komünistlerin tasfiyesi kemalizmin ne mal olduğunu teşhir etmiştir. Bunlar ortadayken hiçbir kemalist kalkıp da bağımsızlıkçı ya da anti-emperyalist olduğunu, hele ki solcu olduğunu iddia edemez. İşbirlikçi bir akımdır. Savaş dönemindeki diretmişliği, iktidarı sarayla paylaşmak istememesi yüzündendir. Yani bağımsızlıkçı olduğundan değil iktidar düşkünü olduğundan.

Kurtuluş savaşı sırasında İngilizlerden yeşil ışık gelseydi 1.İnönü Savaşının devamı gelmeyecek ve uzlaşılacaktı. Hem de onu karşılıksız destekleyen Sovyet Rusya'ya karşı! Batum'u işgal etmişlerdi. Ali Fuat Cebesoy'un sözleri bile tek başına herşeyi ortaya koyuyor. Yunan'ı bırak, Sovyetlere karşı biz size daha iyi hizmet ederiz diyor resmen! İngilizler yüz vermeyince savaşa devam edildi. Edildi de ne oldu? Savaş sonrasında uzlaşıldı emperyalizmle! O halde senin verdiğin o savaşın -iktidarın sultandan sana geçmesi haricinde- ne değeri var? Hiçbir değeri yok.

Kurtuluş savaşı denen süreç bir ulusal kurtuluş mücadelesi değil, darbe sürecidir. Bunu görmeyenler, resmi tarihin kafalara kazıdığı M.Kemal duygusallığından kurtulamayanlardır. Kemalizm ile Osmanlı, hatta Bizans devlet geleneği arasındaki sürekliliği göremeyenler, bugünkü iktidarla hesaplaşamazlar. Kemalizm gibi emperyalizmle uzlaşmaya her zaman hazır olan bir akıma güvenenler hayal kırıklığı yaşamaya mahkumdurlar.

Konu Jolly Jocker tarafından (17-04-2012 Saat 22:54 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 18-04-2012, 01:41
yamans - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
yamans yamans isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Aug 2008
Bulunduğu yer: Trabzon
Mesajlar: 180
Standart

Anaaa Freddie'nin içine Jadı kaçmış...
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 18-04-2012, 02:47
Sesli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Sesli Sesli isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 13 Apr 2012
Mesajlar: 1.172
Standart Türk İstiklal savaşı 7 düvele karşı yapıldı.

Her nedense Türk istiklal savaşının olmadığını, ya da olanın sadece Yunanla ettiğimiz bir dans olduğunu sananlar her zaman bu ülkede olmuştur.

1- Sevr'i imzalayanlar Osmanlılardı. Sevr'de söz edilen Ankara dolayları Osmanlılara verilmekteydi. Sevrde parsayı götürenlerse, Ermenistan, Kürdistan ve Avrupalı dostlarımız olduğu kesin.

2- İstanbul 1917de İngiliz ve Fransızlarca işgal edilmişti. Dedeme dahi tramvaya hareket halinde bindi diye ingiliz askeri ceza kesebliyordu.Bugün Bakırköyde Şükran çifliği sokakta iki tarafı kırmızı tuğlalı bina durmaktadır. Bu bina İstanbulun işgalinde İstanbulu haraca kesen Fransızların jandarma karakolu olarak inşa ettikleri binadır. Paşabahçede bugün şehitlik çıkmazı adındaki sokakta Genç Türkleri öldüren İngiliz askerleri nedeniyle bu sokak bu isimle anılmaktadır.

Daha pekçok İngiliz ve Fransızın İstanbuldaki eşkiyalıklarını size sayabilirim. Ne yazık ki Cumhuriyet hükümetleri bu konuda yani kahpe İngiliz ve kahpe Fransızların İstanbuldaki zulümleri ile ilgili olan levhalar hazırlayıp da gerekli yerlere asmamışlardır. Bugün dahi Ermeniler her 24 nisanda 1915de ortada olmayan Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde gösteriler ve Türk bayrağına saldırılar yaparken, 43 seçkün diplomatımı öldüren bu insanları anlatan bu diplomatların anısına bir çiçek dahi ekilmemiştir. İşte Türkler bu denli tarihlerine arkalarını dönmü bulununca, içimizdeki Danimarkalılar da bundan güç alarak kurtuluş savşı yapılmadan bu toprakların bizlere bahşedilmiş olduğunu yazacak kadar namerttirler. Avrupada ise Türk düşmanları Avusturyada olsun Macaristanda olsun Türkler aleyhinde pekçok levhalar asmışlardır. İşte içimizdeki danimarkalılar da bunlardan başka bir milletten olamazlar.

3- Türk ulusal savaşı 7 (yedi düvele) karşı yapılmıştır. Bunun ispatı, Lozanda Türk heyetinin karşısına oturan diğer devletler olup, savaşların sanunda yapılan antlaşmalar savaşları yapanlar arasında olmaktadır. Bu namertler önce bu gerçekleri öğrenecek sonra burada saçmalayacaklardır. Eğer biz 7 düvele karşı savaşmamış sadece yunanistanla savaşmış olsaydık. Lozanda sadece yunan ve Türk heyetleri oturur ve imza atarlardı. Bu namertler bir daha böyle saçmalarlarsa ben daha da ileri boyutlarda gerçekleri belirtirim.

4- Türk İstiklal savaşını yokmuş gibi göstermeye yeltenen bu ne idüğü belirsiz kişiler bunu biraz olsun incelesinler de utansınlar.,,

5- Öyle bu ülkenin kurulmasında baş rolde bulunan Mustafa Kemal Atatürk'e saygısızlık eden bu namert insanlar bisinler k biz daha ölmedik ,Türk ulusuna düşmanca saldıranların hesabını her an görebiliriz derim. İngilizler ve Fransızlar geldikleri gibi İstanbuldan çıktılarsa, bu Mustafa Kemal'in ve onun arkadaşlarının ve bu seçkin ulusun yaptığı Türk İstiklal Savaşı sonunda gerçekleşmiştir.

6- Bu saygısızlar ayaklarını denk alsınlar ve bir daha Türk istiklal savaşı hakkında böyle ulu orta söz etmesinler. Bu kişiler bu vatanın evlatları olamazlar. bunlar sevrcilerin torunları olabilirler. Biz sevrcilerin ne mal olduklarını da bilmekteyiz. Onlar İngilizin kayığına binecek kadar alçalan insanlardandır...İşte size Vahdettin denilen adam, kaçarken dahi İngilizin kayığına binerek kaçtı.
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 18-04-2012, 03:01
apsimon apsimon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 13 Aug 2011
Mesajlar: 202
Standart

Jolly Jocker´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster

Kurtuluş savaşı denen süreç bir ulusal kurtuluş mücadelesi değil, darbe sürecidir.
Bir çok kez bu savın çürütülmesine rağmen ısrarla bu çabandan vazgeçmedin ya kinin taktire şayan. Süreç 1908 de başlar. Tekrar mı anlatalım. 1908 öncesi meclis yoktu. "Demokratik" seçimde yoktu. İstanbul işgali sonrası meclis kapatılmıştır. Tekrar tekrar anlatmak mı gerekiyor. Kime darbe yapılmış...

Bak önümüz 23 Nisan açıp oku biraz istersen. Ya da tek tek mi anlatalım. Gün gün mü istersin. Savaş öncesi topraklar ve sonrası topraklar'ın yüzölçümüne bir bak istersen. Osmanlıyı ve sultanlarını övmemizi bekliyorsun. Yenik ve bitik bir devletten bahsediyoruz. Sen hala darbe tekerlemesini ağzında geveliyorsun.

Velev ki sıyırdık ya grek-türk savaşı yaşanmasın.
velev ki Grekler liderleri ile hesaplaşmasın.
Velev ki II georgiso da ülkeden kaçmasın.
Velev ki bu yüzden Krallık lav edilmesin.

Velev ki ki istanbul ingiliz işgali altında olmasın.
Velev ki sıyırdık ya meclisde açık olsun.
Velev ki darbe olsun.

Sıyırıyoruz ya...


Konu TC tarihi olunca boş boş sıyırıyorsun. Darbe ile devrim arasında ki farkı açıklamanı talep etmek hakımız. Burdan başla ki tarihe ve devrimlere nasıl bakıyorsun bilelim. Çünkü yersiz ithamlarına bir son vermek gerekiyor.

Bir çok başlık altında ısıtıp ısıtıp bu mevzuyu önümüze getiriyorsun. Yanıt verilmesine rağmen ilgili başlıklar altında da devam etmiyorsun.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Muhafazakarlaşmada Kemalizmin Payı Jolly Jocker Politika 62 29-08-2012 20:33
''Kurtuluş Savaşı'' Mı, Kemalist Darbe Mi? Jolly Jocker Politika 14 05-02-2012 14:56
Halife Osman dönemi breymin İslam 17 20-12-2009 23:27
Asrı- saadet donemi..!...? indeni Multimedya 9 10-02-2008 01:04

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 08:40 .