Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Sanat > Edebiyat > Kitapkurdu

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #381  
Alt 15-02-2021, 21:26
Saint-Just Saint-Just isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 15 Jun 2014
Mesajlar: 521
Standart



Çoğunlukla kuru, yapay ve mesafeli bir üslupla yazılmış giriş kitapları karşısında önemli bir alternatif oluşturan Minerva'nın Baykuşu, siyaset kuramını Platon'un mağarasından çıkarıp ışığa kavuşturmada kendi payına düşeni fazlasıyla yerine getiren bir çalışma olarak sivriliyor. Yazar, Batı siyasi düşünce geleneğine damgasını vuran filozofları Platon'dan John Rawls'a uzanan o büyük kanon kapsamında incelerken, güncel ve çağdaş –kimi zaman eğlenceli– örneklerin de yardımıyla siyasetin aslında toplumsal evrimi tepeden tırnağa belirleyen, insan yaşamını her alanda kuşatan ve bizi zorlu tercihlerde bulunmaya zorlayan bir olgu olduğunu vurguluyor.

Yazar, söyleşi tadındaki yalın anlatımıyla, en zor düşünürlerin en çetrefilli düşüncelerini –içeriğinden eksiltmeden, anlam kaymasına meydan vermeden– öylesine berrak bir şekilde aktarıyor ki, söz konusu güçlükler geride kalıyor ve bu düşünürleri gerçekten anladığınıza kanaat getiriyorsunuz. Abramson, okuru, kendi siyasamıza ilişkin derinlikli bir kavrayış geliştirmeye davet etmekle kalmıyor, aynı zamanda radikal yönelim ve içgörüler üzerinde düşünmemizi de sağlıyor. Yazarın yirmi beş yılı aşkın bir süredir vermekte olduğu siyaset felsefesi derslerinden damıttığı, öğrencilerin ilgisinin bu konuya nasıl çekilebileceği ve onlar üzerinde siyasetin ne denli önemli olduğuna dair göz açıcı bir etki yaratılabileceği güdüsünden hareket ederek ve kendi somut deneyimlerine yaslanarak kaleme aldığı bu eser, siyaset kuramının ölümsüz klasiklerini öğrenciler ve genel okur açısından –başka hiçbir kitabın başaramadığı ölçüde– anlaşılabilir kılıyor.




"Alman İdeolojisi", Marx ve Engels'in kendi görüş açılarıyla "Alman felsefesinin ideolojik bütün tarzları" arasındaki uzlaşmaz farklılığı göstermek üzere, birlikte giriştikleri zorlu bir çalışmanın sonucu olarak doğmuştur.

Marksizmin kuruluşunun ilk yapıtaşları bu çalışma sırasında temele konmuş; materyalist tarih teorisinin ilk ve en geniş açıklaması da burada gerçekleştirilmiştir. 1844 ve 1845 yıllarında Marx'ın ve Engels'in ayrı ayrı sürdürdükleri çalışmalar sırasında ve "Alman İdeolojisi"nden kısa bir süre önce yine bazı bölümlerini birlikte kaleme aldıkları "Kutsal Aile"de, tarihsel materya*lizme giden yolu önemli ölçüde açmışlardır. Lenin'in saptamasıyla, "Hegelci felsefeden gelerek sosyalizme ulaştıkları" aşama burada gerçekleşmiştir.

Alman İdeolojisi ise, artık "Komünist Parti Manifestosu"nu kaleme alacakları olgunluğa ulaştıkları düşünsel birikimi ve teorik bütünleşmeyi ifade etmektedir. Bu bakımdan eser, Marx ve Engels'in eski felsefi görüşleriyle hesaplaşmalarının son noktasıdır.

Ne var ki çalışmanın kaderi, tarihsel materyalizmin kurucusu iki ustanın diğer eserlerinden oldukça farklıdır: Eser, el yazmaları halinde 1932 yılına kadar gün ışığına çıkmayı beklemiştir. Bununla birlikte, Alman İdeolojisi'nin tam metni bugüne dek çok az dilde yayımlanmıştır. Eserin bu tam metni, Türkçeye kazandırılırken Marksizm-Leninizm Enstitüsü tarafından hazırlanan Almanca ve İngilizce basımlarından yararlanılmıştır.

Konu Saint-Just tarafından (15-02-2021 Saat 22:12 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #382  
Alt 07-03-2021, 22:34
Saint-Just Saint-Just isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 15 Jun 2014
Mesajlar: 521
Standart



Kadınların ezilmesinin maddeci bir tahlilini geliştirmek, maddeci bir feminizmin temellerini araştırmak. Bunun için de kadınları tâbi kılan somut pratiği, kadınlarla erkekler arasındaki nesnel, maddi çıkar çatışkısını ortaya koymak; kadınların harcadıkları emeği görünmez olmaktan kurtarıp adını koymak. İşte 1970'lerde Batılı feministlerin uğraştıkları en temel sorunlardan biri buydu.

Elinizdeki derleme, maddeci bir feminizm sorunsalı çerçevesindeki tartışmalardan bazı örnekler sunuyor. Bu makalelerde, erkek egemenliğinin tarihsel kökenleri, özgül bir üretim tarzı olarak patriyarka, ev emeği, patriyarka ve kapitalizm ilişkisi ele alınıyor, Marksist bir feminizmin olanakları ve koşullarını da araştırılıyor.


Gay L. Gullickson, canlı bir dille yazılmış ve resimlerle zenginleştirilmiş bu kitapta, Paris Komünü olarak bilinen başkaldırının bir parçası olan kadınların nasıl temsil edildiğini inceliyor. Bu isyanla ve onun Fransız ordusunca kanlı biçimde bastırılması ile ilgili hararetli tartışmalar bugün de modern tarihçiler arasında devam ediyor. Özellikle kadınların Paris Komünü'nde oynadığı rol hakkında birbirinden çok farklı yaklaşımlar sergilenmektedir.

Paris'i sarsan çalkantının tam ortasında basın, kadınları acımasızlıkları ve öfkeleriyle öne çıkarmıştı. Örneğin Paris-Journal adlı gazete şöyle ateş püskürüyordu: "Âdeta çıldırmışlardı. İnsan onları dağınık saçlarıyla, askerlerin üzerine kaynar yağ, öteberi, kaldırım taşı atarken görebilir." Gullickson; gazetecilerin, anı yazarlarının ve siyasi yorumcuların yarattığı ve çağdaş tarihçiler ile siyasi düşünürlerin ayrıntılandırdığı imgelerin anlamını araştırıyor. Kadınların kenti barbarca yaktığı yönündeki iddialardan doğan kötü şöhretli Pétroleuse efsanesinin yanında; yazın dünyası, kadın Komünarları başka biçimlerde de betimlemiştir: Masum kurban, rezil hatip, amazon savaşçısı, koruyucu melek ve daha niceleri...

Gullickson'a göre, kadınların rolünü karikatürize eden bu anlayışlar, Komün karşıtlarının Komün'ün ahlaki yönünü tartışmalı hâle getirmeye çalışarak onu mahkûm etme çabalarına bir dayanak oluşturmuştur. Daha da önemlisi, kadınların böylesi yapay siyasi özneler olarak tanımlanması, sınırlanması ve anlam yüklenmesi, 19. yüzyılın geri kalanında olduğu kadar, 20. yüzyıldaki toplumsal cinsiyet kavramsallaştırmalarını da ortaya çıkarmaktadır.


Bu kitap, henüz lisedeyken yazdığı bir şiirde "bütün dertleri tokların vicdanına yüklemek istiyorum" diyen bir devrimcinin, doktor unvanlı bir iktisatçının, bir botanik ve edebiyat düşkününün, bir yazar ve militanın yaşamöyküsüdür. Polonyalı bir Yahudi ailesinden gelen Rosa Luxemburg, Birinci Dünya Savaşı ertesi Almanya'yı sarsan devrimci ayaklanmanın önde gelen figürlerinden biri oldu. Polonya sosyal demokrasisindeki ulusalcı eğilimlere, Almanya sosyal demokrasisi içindeki sosyal reformizme karşı tavizsiz mücadelesiyle öne çıktı. Birinci Dünya Savaşı'ndaki II. Enternasyonal ihanetine ve "vatan savunması" yalanlarına karşı, işçi sınıfını emperyalist savaşa karşı örgütlemeye çalıştı. Bolşevik devrimini büyük bir coşkuyla karşıladı; parti-kitle ilişkisi, sosyalist demokrasi gibi konularda Bolşevikleri eleştirdi. Ardında yüzlerce makale, onlarca kitap ve broşür, iktisat teorisinden ulusların kendi kaderini tayin hakkı sorununa kadar pek çok önemli teorik/politik tartışma ve zaman zaman karşıtlarını çileden çıkartan sert polemikler bıraktı. Rosa Luxemburg'un toplu eserlerini ve mektuplarını yayına hazırlamasıyla tanınan, aynı zamanda Margarethe von Trotta'nın "Rosa Luxemburg" filmine de danışmanlık yapmış olan Prof. Annelies Laschitza'nın kaleme aldığı bu biyografi, yeni arşiv belgeleriyle zenginleşen en kapsamlı Rosa Luxemburg biyografisidir. Yazar kitabında, dünya ve devrim tarihinin bu gelgitli dönemine Rosa'nın penceresinden tanıklık ederken, okuyucuyu onun edebiyata, botaniğe, resme, müziğe derin ilgisi ve yeteneğiyle de tanıştırıyor. Kısacası, "hayat piyanosunda bütün parmaklarını kullanmak" isteyen bir devrimciyi anlatıyor.


150. yaşında Rosa Luxemburg'a Armağan!

"Berlin'de düzen hüküm sürüyor! Sizi budala zaptiyeler! Kum üzerine kurulu sizin "düzeniniz." Devrim daha yarın olmadan; "zincir şakırtıları içinde yine doğrulacaktır!" ve sizleri dehşet içinde bırakıp, trampet sesleri arasında şunu bildirecektir:

‘Vardım, Varım, Varolacağım!'"

Rosa Luxemburg'un 150. yaşına armağan olarak hazırladığımız bu genişletilmiş baskıda ana metne ek olarak;

– Mesut Odman tarafından kaleme alınan "Devrimci Rosa'dan Büyük Ekim Devrimi için notlar" bölümünü,

– Rosa'nın cesaret, inat ve azim dolu devrimci yaşamının dünyadaki ve Almanya'daki gelişmelerle karşılaştırmalı kronolojisini ve

– "Yarım kalan kopuşlar: Sosyalizmin kızıl Rosa'sı" bölümlerini bulacaksınız.

Rosa Luxemburg, Rus Bolşevikleriyle güçlü polemiklere girişen Marksistler arasında Sovyet iktidarına dost kalmayı becerebilmiş ender devrimcilerdendir. 1919'daki erken ve trajik ölümü nedeniyle son haline getiremediği bu önemli notlarda da görüldüğü gibi Rosa, Rus Devrimi'ni değişik yönlerden ele alıyor, Bolşevik deneyin evrensele nasıl taşınacağı sorusuna yanıt arıyor ve gelişmiş kapitalist ülkelerde devrimci mücadelenin Rusya'dakinden farklılaşacağı noktalar üzerinde duruyordu. Rusya ile Almanya arasındaki ayrımları abarttığı oranda Ekim Devrimi'ni anlamakta zorluk çeken ama bir dizi başlıkta da bu devrimi en iyi anlayanlardan biri olan bu büyük düşünür ve eylemcinin "devrim notları" mutlaka okunmalı…


Marksizmin kurucularından Friedrich Engels hakkındaki bu kapsamlı yaşamöyküsünde, onun yalnızca siyasal mücadelesi ve düşünsel üretimi değil, Karl Marx'la ilişkileri, gazeteciliği, iş yaşamı, Burns kardeşlerle "özel ilişkiler"i, şairliği ve hatta şarap sevgisi de ele alınıyor.

Başlangıçta "somut siyasal stratejiler"e öncelik veren Engels, yaşamının son yıllarında felsefe ve yöntem tartışmalarına neden ağırlık verdi, bu alanlardaki incelemeleriyle Marksizme ne gibi bir katkıda bulunmaya çalıştı?

Engels, "General" lakabını nasıl aldı? Kapital'in yazıldığı yıllarda Marx'ın "zorlu" kuramsal dilini ve yaklaşımını "basitleştirmeye" mi çalıştı? Aile şirketi ve geçim derdi onu nasıl etkiledi? 1844'teki ikinci buluşmalarının ardından hep uyum içinde çalışan Engels ile Marx'ın ilişkisi, Mary Burns'ün ölümünün ardından neden bozuldu, sonra nasıl toparlandı?

Terrell Carver'ın geniş bir kaynak taramasına dayanarak ulaştığı yanıtlar Engels'i daha yakından tanımamıza yardımcı oluyor. Engels'in Marx'a 1845 tarihli bir mektubundan: "Yaşayan gerçek halkın doğrudan doğruya karşısına geçmek ve böylece, seni görüp duymalarını sağlamak, ‘aklın gözü'yle gördüğün soyut okurlara şeytanca kalem oynatmaktan çok farklıdır."


Karl ve Jenny Marx, kızları Jennychen, Laura ve Tussy, en yakın dostları ve dava arkadaşları "General" Friedrich Engels… "Marx Partisi"nin öteki üyeleri olan damatlar, renkli karakterler, devrimciler, sürgünler ve kimi zaman korkuyla kimi zaman umutla dolu canlı bir aile ortamı… Tarihe yeni bir gözle bakıp bambaşka bir gelecek gören Marx ve Engels'le birlikte dünyayı, kurulu düzeni değiştirmeye çalışan insanlar ve tarihin hızla aktığı 19. yüzyılda Avrupa…

Mary Gabriel, Marx'ın geniş ailesinin hikâyesini, dönemin önemli olayları ışığında ve Marx'ın önemli eserleriyle harmanlayarak anlatıyor. Gabriel, aile üyelerinin hayat hikâyelerini kaleme aldıkça, Marx'ın dünyayı değiştiren metinlerinde yazılanlar kadar bu metinlerin yazım süreçlerinin ve zamanındaki etkilerinin de önemli olduğunu keşfediyor. İşte Aşk ve Kapital'i benzer çalışmalardan ayıran da özellikle bu etkileşim üzerinde durması: Yazara göre, Jenny ve Karl arasındaki özveriye dayalı ilişkinin doğası anlaşılmadan, Kapital'in yazım sürecini hakkıyla değerlendirmek zor olacaktır. Veya bizzat Mary Gabriel'in sözleriyle, "Marx ailesindeki kadınlar olmasaydı Karl Marx var olmazdı ve Karl Marx olmasaydı, dünya bugün bildiğimiz dünya olmazdı."

Marx'ın ölümünden sonra geride bıraktığı yazı ve notlarını düzenleme görevini memnuniyetle üstlenen Engels, Laura'ya yazdığı bir mektupta şöyle diyor: "Aklım almıyor! Kafasında böylesine heybetli keşifler, bütünlüklü ve eksiksiz bir bilimsel devrim bulunan bir insan, bunları nasıl yirmi yıl orada tutabilmiş?"

Aşk ve Kapital, bir anlamda, Engels'in bu sorusunu değiştirerek "Neden?" diye soruyor. Kapital'in diğer ciltlerinin yazımı neden Marx'ın ölümünden sonraya kalıyor? Her okurun, bu büyük devrimcinin mücadelesi ile ailesi arasında kurmaya çalıştığı dengeyi, tereddüt, umut ve hayal kırıklıklarını okuyarak bu soruya kendince bir cevap bulacağına inanıyoruz.
Alıntı ile Cevapla
  #383  
Alt 11-03-2021, 22:54
Saint-Just Saint-Just isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 15 Jun 2014
Mesajlar: 521
Standart



Çalışmalarını Türk sağının ideolojik ve örgütsel kökenleri üzerine yoğunlaştıran Fatih Yaşlı, bu kitabında, Türkiye'nin tarihi pek bilinmeyen bir siyasi akımını ayrıntılı bir şekilde ele alıyor. Türkçü faşist ideolojinin yeterince irdelenmemiş metinleri arasında tarihi bir yolculuğa çıkan Yaşlı, bir yandan bu ideolojinin kökenlerini, ona özgüllük katan unsurlarını ve farklı veçhelerini ortaya koyarken, diğer yandan nasıl örgütlü bir siyasal harekete dönüştüğü ve MHP'ye neler devrettiği üzerinde duruyor. Yaşlı'nın Türkiye'de "faşizmin imkânları"nı sorguladığı son bölüm ise, Türkçü faşizmin geçmişte kalmış ölü bir ideoloji olmaktan ziyade, yaşayan ve kendisini her konjonktürde yenileyebilen bir niteliğe sahip olduğunun altını çiziyor.

Osmanlı'da Türk milliyetçiliğinin kökenlerinden Kemalizm-Türkçülük ilişkisine, biyo-siyasetin Türkçü faşizm içindeki yerinden anti-komünizmin bu ideolojideki kurucu konumuna kadar pek çok alana dair sözü olan bu çalışma, Türk sağının tarihini merak eden herkes için bir kaynak kitap olma niteliği taşıyor.


AKP'nin "Yeni Türkiye"si içi boş bir propaganda teriminden mi ibaret, yoksa bir olguya, bir gerçekliğe mi işaret ediyor? Fatih Yaşlı, bu çalışmada yeni Türkiye'yi bir gerçeklik ve olgu olarak kabul ediyor ve Türkiye'de AKP eliyle yeni bir rejimin kurulmakta olduğu temel tezinden hareketle bu gerçeklik ve olguyu mercek altına alıyor. Yaşlı, "yeni" Türkiye'yi yeni kılan nedir? sorusu üzerinden yola çıktığı bu çalışmasında, bir yandan "eski" ve "yeni" Türkiye arasındaki farkları karşılaştırmalı bir şekilde ortaya koyarken, öte yandan yeni Türkiye'nin temellerinin AKP iktidarı öncesinde nasıl atıldığını, nasıl kök saldığını da sergiliyor. Çalışmada, yaşanan rejim değişikliği küresel egemenlik mücadelesiyle ilişkilendirilerek AKP'nin iktidar oluşu "Türkiye"nin renkli devrimi, olarak tarif ediliyor ve söz konusu "devrim" süreci teorik ve pratik düzlemde tartışılıyor. Yeni rejim inşası tezine eşlik eden bir diğer tez ise AKP eliyle yeni bir "ulus" inşasına girişildiği yönünde. Yaşlı, AKP'nin "millet" dediği bu "ümmet ile ulus arası" yeni kolektif kimliği "Sünni-Ulus" olarak adlandırıyor ve Sünni-Ulusun hem neyi işaret ettiğini hem de nasıl inşa edildiğini ayrıntılı bir şekilde gözler önüne seriyor. Çalışmada Haziran isyanı da ele alınıyor ve isyanın Sünni-Ulusun dışında bırakılanların/dâhil edilemeyenlerin yeni Türkiye'ye bir itirazı olduğu üzerinde duruluyor. Yaşlı, yeni Türkiye'nin iki güç odağı olan AKP ve Cemaat ilişkisinin dününe ve bugününe de bakıyor ve "yeni Türkiye'nin sahipliği" üzerine verildiğini söylediği bu kavganın kökenlerini, nedenlerini ve seyrini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. AKP, Cemaat, Sünni-Ulus, pratiği anlatırken teoriyi, günceli analiz ederken tarihselliği ihmal etmeyen özgün ve etkileyici bir çalışma, Yeni Türkiye'ye bir giriş, bir başlangıç kitabı


15 Temmuz 2016 gecesi, kırk yılı aşkın süredir devletin içerisinde örgütlenen bir İslami yapılanma, geçmişte gayriresmî koalisyon ortaklığı yürüttüğü başka bir İslami yapılanmaya yönelik bir askerî darbe girişiminde bulundu. Bu darbe girişimi, Türkiye İslamcılığının iki farklı kolu arasındaki güç ve iktidar mücadelesinin silahlı çatışmaya ve potansiyel bir iç savaşa dönüşmesinden başka bir şey değildi.

Türkiye tarihini merkezle çevre, devletle toplum, Batılılaşma yanlısı elitlerle mütedeyyin halk kitleleri, vesayetçi rejimle demokrasi güçleri arasındaki mücadelenin tarihi olarak okuyan liberal paradigma, elbette ki bu darbe girişimini anlayamayacak ve açıklayamayacaktı. Oysa söz konusu tarihi, devletle Türk sağı arasındaki "antikomünist mutabakat" ve "dinselleşme" üzerinden okuyan bakış açısına göre her şey gayet netti: Emperyalizmin ve devletin, komünizmle mücadele adına ikbal kapılarını sonuna kadar açtığı siyasal İslamın iki farklı fraksiyonu, önce birlikte devleti ele geçirmiş ve yeni bir rejim inşasına soyunmuş, sonra da rejimin sahipliği üzerine bir güç mücadelesine girişmişlerdi.

İşte elinizdeki çalışmanın çıkış noktasını bu mutabakat oluşturuyor. Fatih Yaşlı, bu yeni kitabında, antikomünizmin ve dinselleşmenin Türkiye'deki düşünsel kökenlerini Nihal Atsız, Necip Fazıl, Nurettin Topçu ve Ahmet Arvasi üzerinden araştırıyor, metinler ve olaylar arasında bir yolculuğa çıkıyor, "arkeolojik bir kazı çalışması"na girişiyor. Türkçü Faşizmden "Türk-İslam Ülküsü"ne, günümüzü ve yaşadıklarımızı anlamak için mutlaka okunması gereken bir çalışma, Türk sağı incelemeleri külliyatına yapılmış önemli bir katkı.


Türkiye siyasetinde antikomünizm nasıl bir yer kaplamaktadır? "Komünizm tehdidinin icat edilmesi"nde iç ve dış dinamikler nasıl bir rol oynamıştır? Tan Matbaası baskını, NATO üyeliği, Kore Savaşı, 1960 ve 70'lerin siyasi çatışmaları ve 12 Eylül darbesi "antikomünist" ve ülkücü hareketin gelişimi açısından nerede durmaktadır? 1990'larla birlikte "Kürt sorunu"nun ülkücü hareket üzerindeki etkisi ne olmuştur? Bütün bu tarih içerisinde Alparslan Türkeş figürü nasıl bir yer kaplamaktadır?

Türk sağı ve yakın siyasi tarihimize dair yaptığı çalışmalarla tanınan Fatih Yaşlı, araştırmalarının yeni evresinde işte bu soruların yanıtını arıyor, "antikomünizm"in bu topraklarda nasıl kök saldığını ayrıntılarıyla anlatıyor. Bunu yaparken ülkücü hareketin liderlerinden Alparslan Türkeş'in hayatına özel bir yer ayırmayı da ihmal etmiyor.

Yaşlı'nın kendi sözleriyle: "Türkeş'in hayatına yakından bakmak, onun politik yaşamını yazmak ülkücülüğün ve ülkücü hareketin tarihini yazmak anlamına gelecektir evet ama bunun aynı zamanda Türkiye'nin Soğuk Savaş tarihini, Soğuk Savaş boyunca Türkiye siyasetinin seyrini ve o seyrin ana belirleyeninin, yani komünizmle mücadelenin tarihini yazmak anlamına geleceği de açıktır." Fatih Yaşlı, Türkiye'nin yakın siyasi tarihine ve sağ akım içerisinde "antikomünizm"in filizlenip güçlenmesine tarihsel materyalist bir perspektifle ve sınıf mücadeleleri içerisinden bakıyor. Aynı bakış açısını, ülkenin dünya kapitalist sistemine eklemlenmesi bağlamında da yeniden üretiyor ve okurlara yeni bir kaynak kitap sunuyor.


İşçi sınıfının siyaset sahnesine çıktığı, öğrenci hareketinin yükseldiği, toplumun farklı kesimlerinin yüzünü sola döndüğü 1960'lar Türkiye'si, aynı zamanda CHP'nin kendisine bir yön aradığı yıllardı.

"Ortanın solu" bu arayışın bir sonucu olarak doğdu ve ilk kez İsmet İnönü tarafından dile getirildi. Bu kavrama teorik bir çerçeve çizen ve onu bütünlüklü bir doktrin haline getiren ise Bülent Ecevit oldu. Ecevit "teorisyen" rolünün de ötesine geçerek önce CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturacak, ardından da "Halkçı Ecevit" sloganıyla CHP'yi 1973 ve 1977 seçimlerinden birinci parti olarak çıkarmayı başaracaktı.

Peki, "ortanın solu" tam olarak neydi? Sol popülizmle sosyal demokrasinin Türkiye şartlarına uyarlanmış bir sentezi mi? Sağdaki muarızlarının iddia ettiği gibi sosyalizme geçiş için öngörülen bir aşama mı? Devletçi politikalarla hızlı bir kalkınma, "halkçı" politikalarla gelirin yeniden dağıtılması ve sosyal adalet sayesinde sınıflar arasında görece uyumun tesis edilmesi mi?

Fatih Yaşlı'nın yeni çalışması, bu sorulara yanıt ararken, "ortanın solu"nun esas ideolojik-politik kavgasını sosyalizmle ve Türkiye sosyalist hareketiyle verdiğine dikkat çekiyor. Ancak bu haliyle bile Türkiye yönetici sınıfı tarafından bir tehdit unsuru olarak görüldüğünü, sola yönelik siyasal şiddet stratejisinden payına düşeni aldığını,1960'dan 1980'e uzanan süreçte örnekleriyle anlatıyor.

Türk sağı üzerine yaptığı çalışmalarla tanıdığımız Yaşlı, bu sefer çalışmasının odağına "ortanın solu"nu, CHP'yi ve Ecevit'i yerleştirirken yirmi yıllık bir dönemin iktisadi, siyasal ve toplumsal gelişmelerini de ayrıntılarıyla sergiliyor. Yakın tarihle, CHP tarihiyle ve Ecevit'le ilgili mevcut literatüre yapılmış özgün ve kapsamlı bir katkı olan kitabın, benzer şekilde Türkiye'de sol siyasetin bugünü ve yarını üzerine yapılacak tartışmalara da anlamlı bir katkı sağlayacağına inanıyoruz.
Alıntı ile Cevapla
  #384  
Alt 10-03-2022, 23:47
Ahlaksız - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Ahlaksız Ahlaksız isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Jul 2012
Mesajlar: 8.496
Standart

0001938857001-1.jpg
Sasanilerin siyasi tarihi
İran üniversitelerinde ders kitabı olarak okutuluyormuş. Güzel kitap.
Alıntı ile Cevapla
  #385  
Alt 06-07-2022, 19:58
Ahlaksız - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Ahlaksız Ahlaksız isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Jul 2012
Mesajlar: 8.496
Standart

FW_KIi0XgAIKMQy.jpg
4 entelektüel ateistin inanç üzerine konuşmasını kitaplaştırmışlar. Youtube'da videosunu izlemiştim ama okumakta istedim. Ciltli, kapağı/sayfaları gayet güzel, şık bir kitap.

Ateist birine bir hediye vermek isterseniz, bu kitap doğru seçim olacaktır.
Alıntı ile Cevapla
  #386  
Alt 28-11-2022, 14:32
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.634
Standart

https://www.kitapyurdu.com/kitap/mav...ame=mavi+karga


Mavi Karga - Türkan Elçi
7 yıl önce devlet tarafından öldürülen Tahir Elçi'nin eşi. Ülkenin içinde bulunduğu bataklığı Ezop diliyle anlatmış.

"Balinanın karnında sürüp giden günlerde kimisi pembeye, kimisi yeşile, kimisi sarıya, kimisi de mora, turuncuya dönüşmeye başlayan rengârenk bir kuş ordusuyduk artık. Rüzgârın ardından sökün eden yağmurun yıkadığı tüylerimizden akan renkli sular, göğün boşluğundan yerin yüzüne sağanak halinde iniyordu. Işık huzmeleri, göğü ve yeri birbirine bağlayan bir sütuna dönüşmüştü. Acı çığlıklarla sallanan gök bir daha yere düşmeyecekti. Ve dünya artık siyah beyaz değildi."

Prangalar içinde ölmeye yatırılmış bir kadına hikâyeler anlatıyor bir karga:
Ulu ceviz ağacının altında, Kargabaş'ın Kutsal Mezbele'sinde leşle beslenip yeryüzünü birörnek ötüşleriyle dolduran ve Dişikargabaş'ın tüylerinin yıldızlardan bile parlak olması için mutsuz gözyaşları döken kargalar; günün birinde sevmek, âşık olmak, hep bir ağızdan şarkı söylemek, baldan tatlı dutları yemek, kanatlarıyla gökyüzüne resimler çizmek istediklerinde Kargabaş'ın kara saltanatını yıkıyorlar. Gökyüzünü bir şenlik yerine dönüştürüyorlar.
Türkan Elçi'den yüreğinize seslenecek bir roman.
96. sayfada şu cümleler geçiyor:
"Daha önceden söyleyip söyleyip bitiremediği, bitirip de anlatamadığı sözcükler dudağında izler bırakarak kurumuş. Sözcükler anlaşılmayınca simada izler bırakırmış. Çizgilere doluşan yılların tortusuna keder dermiş insanlar ve bulduklarına, gördüklerine, yaptıklarına ya da yapamadıklarına hep bir isim bulurlarmış."

* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)

Konu Şüpheci Dinsiz tarafından (28-11-2022 Saat 16:57 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #387  
Alt 31-01-2024, 00:23
Ahlaksız - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Ahlaksız Ahlaksız isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Jul 2012
Mesajlar: 8.496
Standart

Heınz Halm, Araplar(Fena değil. Siyasi bir özet)
M.J.Kıster, İlk dönem İslam tarihi üzerine makaleler(Okuması zor)
Halil Temiztürk, Ölü deniz el yazmaları(Genel bilgi veriliyor, yazmaların kendisi değil.!)
Hans Kloft, Antik çağın gizem kültleri(Kısa bir özet, okunabilir.)
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
kutsal kitap dilaver Konu-dışı 7 09-06-2007 22:20
almanca bilenler icin bir kitap tavsiyesi M.rted Multimedya 0 23-07-2006 11:39
Okunası bir kitap: Üç Muhammed! korelmis Multimedya 1 11-11-2005 12:37

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 01:57 .