Hoşbulduk, Pante
Panenteist düşünceye varmak için kat edilen yola, ahkam kuralların tek merkezden yollandığı öğretisinden geçilmeden maalesef varılamıyor.
Bugün kendini herhangi bir dine mensup olarak algılayan ve bunu şiddetle savunan kişilerin ortak noktası, yaratılışta ki sorumluluklarından kaçmak için, bu soruyu farklı, farklı düşüncelerle aslında yine kendilerinden kaynaklı tarihsel bir süreçte söylence olarak yaşatmalarıdır.
Hâlbuki bugün, sarsılmaz bağlar ile bağlanılan eski zamanlarda yaşamış dinsel şahısların birçoğunun sahip olduğu şu görüş bilinse iş çözülecektir.
"Kabukmusun, yoksa öz mü. Buna karar ver."
Bugün vahdetül vücut veya hind kökenli ve benimde pek bilgi sahibi olmadığım ama çok genel bir ifade mistizm olarak tanımlayabileceğim görüşlerin altında yatan şey sanırım bu.
Nesih mensuh konusuna girmeden önce, benim için önemli olan bir konuyu da paylaşmak isterim.
Benim sorum şu.
Kâinat kendini var etmek için çaba sarf ediyor mu? Bu konuda ki cevabınızı özellikle bekleyeceğim.
Nesh ve mesuh konusuna ise öyle teknik detaylarla uğraşmadan bir açılım getirmek istiyorum.
Hz.Hatice ile ilgili islam kaynaklarında nedense bana garip gelen bir durum var. O kadar flu bir halde anlatım var ki, sanki özellikle önemsizleştirmek için büyük bir çaba harcanmış gibi. Hoş buna Mekki ve medeni ayetlerin farklılıkları ve kişilerin etkileri gibi konularda karşı tez olarak rastlanıyor ama genel olarak hadislerde ve tarihsel çalışmalarda neredeyse hiç adı geçmiyor. Hâlbuki bir peygamber eşi olarak ve en önemlisi o dönemin en büyük gücü olarak neredeyse mekkenin sabancısı konumunda bir kişinin tarihte adının bu kadar az geçmesine karşın, örneğin benim gibi sıradan bir kişinin 100 kez adı geçiyor. Burada bir tezat var bence.
İşte bu tezadın altında yatan nedeni araştırdığınızda ise, karşınıza meşhur varaka meselesi çıkıyor. Bu konuda yazılmış olan bugün çoğu mısırda ki kütüphanelerde bulunan eski eserlerin açıklanması deyim yerindeyse, gülün adı filmindeki aristonun kitapları gibi gizleniyor.
Ama neden?
Bir gurup veya bir zümrenin halkı din ile yönetmek istemesini anlayabilirim. Ama buna gönüllü olan milyonlarca insan neden katılıyordu ki? Bu Tanrının varlığı veya bilinmezliği veya yokluğu veya kendisi ile açıklanamayacak kadar toplumsal düşünceden çok, ezbersel bir kültür ile açıklanabilir şahsi düşünceme göre. Kısaca inanmaya inanmak için, inanç olması gereken bir kuraldır da diyebilirim.
Konumuza dönelim,
Hz.Hatice’nin evlenme meselesi ve kimi kaynaklarca amcası kimine göre dayısı olan varaka isimli kişinin bir mirasyedi gibi yaşayarak bu asra göre uyarlayarak tanımı oturtmak için söylersem bir Aytunç Altındal olduğu konusunda tarih kitapları neredeyse hem fikir.
Ve Peygamberin islamdan önce ki yaşamı ve Buharalı rahip ve Müsellemeydi adı sanırım adlı köle kıssaları ayrıca Hira dağına çekilen bir dindar topluluğu ile peygamberin de hareket ettiği ve ilk vahyin zaten orada geldiği ve Hatice ve varakanın zaten bir peygamber bekledikleri bu kişinin özelliklerini bildikleri buna göre de Hatice’nin peygamber ile evlendiği eklenince nesih ile mensuhun ne kadar önemli ipuçları olduğu açıkça görünmektedir. *(Not1)
Tarihler boyunca tanrı hiç görünmezken,( Hz.Musa kıssası tartışılır), hep peygamberler görünmüştür. *Ve Tanrı peygamberine yetki vermiştir. *Kendi adına bir irade sergileyen peygamberler ise bu iradenin Tanrı kaynaklı olduğunu ileri sürerek hareket etmişlerdir. *
Kuran-ı Kerim’de senden önceki kitaplar diye bahsedildiği halde, İncil’in bir kitap olmadığı, peygamber döneminde ilk beş bölümden sonraki bölümlerde var olduğu için Tevrat’ın da katkılı olduğu bilinmektedir.
Öyleyse kitaptan söz edilen nedir?
Bu soruya cevap bulmadan Kuran-ı Tanrı kelamı olarak kabul etmek, döneminde yaşamadığımız halde veya o dönemden bize aktarılanın üzerinde hamilerinin ittifakı olmadığı halde bu asırda nasıl emin olacağız ki bunun tanrı sözü olduğundan. *
Aklıma şu soru geliyor, ister kâinatın seslenmesi olarak isterse Tanrı kelamı olarak algılayalım, asıl mesele peygamberlerin toplumlar tarafından farklı olarak, hatta peygamberin karşı durduğu bir şekilde mi algılanıyor yoksa. *Öyle ya nerdeyse bütün peygamberler mücadelelerinin büyük çoğunluğunu inanmayanlara değil, inandığını söyleyenlerin yanlışlarını düzeltmeye vermiştir. (Not1)
Bugün hangi kutsal kitap olarak neyi ele alırsak alalım, bu sonuçta bir insanın ağzından çıkmış oluyor. Bunun ne kadar doğru olduğu veya yanlış olduğu da kâinat var olduğu sürece yeni eklemeler ile devam edecektir. *
Konuyu, kâinatın sesi olarak aldığımızda o sesin bir kişide yankılanması ve o kişinin bunu söylemesi ve bunu söylerken kendi konumunu da göz etmesi mümkündür.
Tanrı kelamı ile kâinatın sesi arasında bir fark var mıdır yok mudur? Bu soruya ise sanırım şöyle sormak gerekir, İslam ‘a göre Muhiyddin Arabi Müslüman mıdır? Veya Müslüman olarak bugün herhangi biri kendisini M.Arabi kadar bu konuya adamadan ondan daha iyi bir Müslüman olduğunu iddia edebilir mi?
Kitap olarak nesih olup olmadığı bir yana, dini salt kitap olarak ele alarak din öğretisi veya savunuculuğu yapanlara şunu da sormak gerekir.
Kitabın aslı nerede? Vahiy kâtibi gibi bir müessese olduğu anlatılırken, bu kâtipler ayetleri yazınca evlerine mi götürdüler? Peygamberin hangi tastan kaç kırba su döktüğü hangi eli ile taharet yaptığı bir araştırma konusu ve aktarma meselesi iken, dinin aslını ortaya koymak için gerekli mastar nerede? Peygamber ayetleri yazdırdı ise, bu ayetleri korumayanların ortaya koyduğu durum affedilebilir mi? Bu kişilerin içthatları ile ve ortaya koydukları şeiratlar ile peygamber söylemleri ne kadar anlaşılabilir?
O döneme gidip sahabelere sormak lazım o zaman,
Bu ayetlerin tümü peygambere tarafından Kuran diye yazdırıldı ise ve siz bunu saklamadı iseniz, en hain zaten siziniz. Yok, gelen vahiylerden bazılarını saklayıp bazılarını ekleyip bazılarını kısaltıp bazılarını uzatıp, kendi hükümranlığınız için kullandı iseniz bu zaten din değildir. Duble hainsiniz. Yok hiçbir değişme olmadı tastamam doğru geldi ise, peygamberin mezarını o çöl sıcağında açıkta bırakıp da bir yere toplanıp(sakaleyn) halife seçmek ne demek? *Ananızı babanızı feda ettiğinizi söylediğiniz bir şahsın naşını sıcağın ortasında bırakmayı da fitne çıkmasın diye izah etmeye çalışan sözde âlimlere de sormak lazım gelir. Sizce şefkat ve sevgi evrimleşebilir mi?, Sanıyor musunuz ki bir annenin yavrusuna duyduğu sevgi, 1400 sene önce farklıydı. *Evet, belki biraz farklı olabilir ama bu fark sandığınız gibi bu asra doğru birçokluk değil.
Hem Allah’a inanıp hem de peygamberin dişine tapıp hem de asıl mesajı yakmak nasıl bağdaşır. *Fitne o kadar geniş bir kelime ki, ne zaman iş kısır bir duruma girse fitne çıkmasın diye böyle yapıldı savunması yapılırken, Fitnenin kime ve neye göre olduğunu ispat çalışmaları nedense yapılmamıştır.
Şahsi kanaatim odur ki her ne kadar Kuran-ı ’ın bir harfi dahi değişmedi söylemi kulağı hoş geliyorsa da, uzun soluklu bir süreçte bu tezatlar Müslümanlar ile peygamberin arasında ki asıl anlatılmak istenen bağı koparacaktır.
Akıl varsa aklı tasarlayan da vardır diye kendi inancımı ortaya koyabilirim. Bu tasarlayıcının adının Allah-Eloha-İlah-Tanrı vs olması önemli değildir. Ben Allah tabirini kullanıyorum.
Bu tasarının ise bir seslenişi bana muhal gelmez. *Şu zamanda messenger deniliyor ama, peygamber daha halk dili bence.
Ama tarihin bütün yıkıntılarını kimse benden sahiplenmememi ve kişisel duyguların ve tatminlerin söylemlerini din diye bekleyemez.
Kuran da hem aynen şöyle yazar.
Şimdi bak yeryüzüne ölümünün ardından nasıl diriltiliyor. *
Sonuç olarak, bu kadar uzun bir yazı olacağını tahmin etmemiştim.
Neshi kabul etmek ile etmemek arasında aslında hiçbir fark yoktur. Zira Zikri biz indirdik koruyucuları da biziz de anlatılanın elimde ki kitap olduğunu sanmıyorum. Veya Apaçık kitaba andolsun ki de ki kitabın da.
Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorlar ayetinin muhatabının ben değil, dik virajcılar olduğunu düşünüyorum.
Kitaba inanıyorum. Ki o kitap kâinattır. Her gün yazılan, hiç tükenmeyen, hep yeni hep canlı herkese ve her zamana eşit olarak hitap eden. *Elimde tuttuğum kitabın da o dönemin bir kültürü olarak fikir ve ışık vereceğini düşünüyorum. *Dünya bu kadar yuvarlakken ve her şey bir sarmal içinde yüzerken keskin dik kurallar ile yaşamı bölmek ve keskin virajlar aldırmak tanrının âdeti olamaz.
Kâinatın 1400 senedir seslendiği birçok başka kişinin de olması mümkündür. Bu kişilerin ise hep tarihsel saltanat sülalelerinin kılıcı ile susturulması gerçektir. Bu kılıç kimi dönem İslam kimi zaman Moğol çoğu zaman da haçlı olarak yaşam sahnesinde var olmuştur ve olmaya da devam edecektir.
Bu zamanda ise sesleniş tüm insanlara her an her saniye eşit olarak zaten yapılıyor bence. *
Bakın size sesimi bir şekilde duyurdum *Zaten adı üstünde messenger kullanıyor 300 milyon insan
Not1- Yazımda kullandığım tarihsel olayların delileri ile ilgili bir tartışma konusu olursa karşı tarafında delilleri koyması karşılığında sunabilirim.
Not2- Panenteist ile agnostik Müslüman arasındaki benzerlikler veya ayrımları anlatan bir yazı istemek sanırım hakkım
Not3- Yazı biraz değil epey bir uzun olmuş. Şimdi okuyunca gördüm. Ama iyi de olmuş, peşrev faslı da tanışma turuna dönüşmüş böylece.
Not4- Forumlarda polemiğe girmek gibi bir âdetim yoktur. *Bir fikir veya düşünce veya delil olmadan kim bana ne söylerse söylesin cevap yazmam.
İyi bir başlangıç için lazım olan şey, iyi niyettir. *(Okinono)
Sevgiler.