İosephos (Josephus) ve Tacitus birinci yüzyılda yaşamış, Hıristiyan olmayan saygın tarihçilerdi.
Onlar İsa’dan gerçekten yaşamış biri olarak söz ettiler.
Roma İmparatoru Neron’un MS 64’te Roma’da çıkan yangından Hıristiyanları nasıl sorumlu tuttuğunu anlatan Tacitus şunları yazdı:
“Neron suçu, halkın Hıristiyanlar diye adlandırdığı ve iğrenç âdetlerinden dolayı nefret ettiği bir sınıfa yükleyerek, onlara en şiddetli işkenceleri çektirdi. [Hıristiyan] isminin türetildiği Hıristos [yani Mesih], Tiberius’un saltanatı sırasında valilerimizden biri olan Pontius Pilatus tarafından idam edildi.”
Birinci ve ikinci yüzyılda tarihçilerin İsa ve ilk Hıristiyanlara atfen yazdıkları hakkında Encyclopædia Britannica’nın 2002 baskısında şu sözler yer aldı:
“Bu bağımsız kayıtlar, eski zamanlarda Hıristiyanlığa karşı olanların bile, İsa’nın tarihsel bir kişi olduğundan asla kuşku duymadıklarını kanıtlar; bu konu, temelsiz gerekçelerle, ilk kez 18. yüzyıl sonunda, 19. yüzyıl boyunca ve 20. yüzyıl başlarında tartışma konusu yapıldı.”
2002’de The Wall Street Journal gazetesinin bir başmakalesinde şu sözlere yer verildi:
“Birkaç ateistin dışında bilginlerin çoğu Nasıralı İsa’yı tarihte yaşamış biri olarak çoktan kabul etmiştir.”
Yahudi tarihçi Flavios İosephos, İoudaike arkhaiologia (Yahudilerin Tarihi) adlı kitabında İsa Mesih’ten söz etti. İosephos’un, İsa’dan ilk kez Mesih olarak söz ettiği kısmı onun yazıp yazmadığı konusunda bazı şüpheler olsa da; Yeshiva Üniversitesi’nden Profesör Louis H. Feldman, Mesih’ten ikinci kez söz edilen kısmın güvenilirliğinden pek kuşku duyulmadığını söylüyor. İosephos o bölümde şöyle yazmıştı:
“[Başkâhin Ananus] Sanhedrin’deki hâkimleri topladı ve onların önüne Mesih denilen İsa’nın kardeşi olan Yakub adındaki adamı getirdi.” (Yahudilerin Tarihi, XX. cilt, 200) Evet, üyelerinden birçoğunun İsa’nın düşmanı olduğu açıkça söylenen bir mezhebin üyesi, yani bir Ferisi, “İsa’nın kardeşi Yakub’un” yaşamış olduğunu kabul etmişti
.
İsa’nın varlığının etkisi, takipçilerinin faaliyetlerinden de görülmüştür.
Resul Pavlus MS yaklaşık 59’da Roma’da hapsedildiğinde, Yahudilerin önde gelenleri ona şöyle demişti: “Her yerde bu mezhebe karşı çıkıldığını biliyoruz.” (Resullerin İşleri 28:17-22, YÇ)
Onlar İsa’nın takipçilerini ‘bu mezhep’ olarak adlandırıyordu. Mademki İsa’nın takipçileri aleyhinde her yerde konuşuluyor ve karşı çıkılıyordu, o halde dindışı tarihçilerin de onlar hakkında yazmaları gerekmez miydi?
MS yaklaşık 55’te doğan ve dünyanın en büyük tarihçilerinden biri olduğu kabul edilen Tacitus, yazdığı Annales’da (Yıllıklar) İsa’nın takipçilerinden söz etti. Tacitus, Neron’un, MS 64’te Roma’da çıkan büyük yangında suçu İsa’nın takipçilerinin üzerine attığını belirten kaydında şunları yazdı:
“Neron suçu, halkın Hıristiyanlar diye adlandırdığı ve iğrenç âdetlerinden dolayı nefret ettiği bir sınıfa yükleyerek, onları en şiddetli cezalara çarptırdı. [Hıristiyan] isminin türetildiği Hıristos, Tiberius’un saltanatı sırasında valilerimizden biri olan Pontius Pilatus tarafından idam edildi.” Bu kayıtta yer alan ayrıntılar, Mukaddes Kitabın İsa hakkında verdiği bilgiye uymaktadır.
İsa’nın takipçilerinden söz eden başka bir yazar da, Bitinya valisi Genç Plinius’tu. O, MS yaklaşık 111’de İmparator Traianus’a İsa’nın takipçileriyle nasıl başa çıkacağını sormak üzere mektup yazdı. Plinius’un mektubunda İsa’nın takipçisi oldukları iddiasıyla haksız yere suçlanan kişilerin, İsa’nın takipçisi olmadıklarını göstermek için, tanrılara yapılan bir yakarışı tekrar edeceklerini ve Traianus’un heykeline tapınacaklarını yazdı. Plinius mektubunda şöyle devam etti:
“Hakiki Hıristiyanlara, bu hareketlerde bulunmaları için yapılan herhangi bir baskının işe yaramadığı söyleniyor.” Bu sözler, İsa’nın gerçekten yaşamış olduğunu ve takipçilerinin ona olan inançları uğruna hayatlarını feda etmeye hazır olduklarını doğruluyor.
The
Encyclopædia Britannica (2002 baskısı) ilk iki yüzyıldaki tarihçilerin İsa Mesih ve takipçileri hakkındaki sözlerini özetledikten sonra şu sonuca varıyor: “Bu bağımsız kayıtlar, eski zamanlarda Hıristiyanlığa karşı olanların bile, İsa’nın tarihsel bir kişi olduğundan asla kuşku duymadıklarını kanıtlar; bu konu, temelsiz gerekçelerle, ilk kez 18. yüzyıl sonunda, 19. yüzyıl boyunca ve 20. yüzyıl başlarında tartışma konusu yapıldı.”