Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Genel Forumlar > Politika

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 04-05-2007, 16:34
Aliminyum Aliminyum isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 14 Jul 2005
Mesajlar: 661
Standart YETER ......!!! (BİR SİVİLİN MUHTIRASI)

DARBE VE MUHTIRALARDAN BUNALMIŞ BİR VATANDAŞIN MUHTIRASIDIR!

Ben, daha yolun yarısını yeni aşmış olmasına rağmen her yanı mamur bir askeri darbe, bir post-modern darbe, bir adet e-muhtıra görmüş, kimsenin hesabını bilmediği kadar çok defa da darbe tehlikesini savuşturmuş bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak artık bıktım!

Bıktım Anayasa'nın, kanunların kişilere ve kurumlara göre farklı farklı işlemesinden ve yorumlanmasından.

Bıktım sabahında bir darbe veya bir muhtıra ile karşılaşma endişeleri içinde akredite gerginliklerle yüz güz olduğum sayısız geceler yaşamaktan.

Bıktım iki de bir dinimin, inancımın, düşüncemin devletin en üst kuruluşlarından veya kendi silahlı kuvvetlerimiz adına yapılan çok sert açıklamalarla aşağılanmasından, ibadetlerimizin kınanmasından. Buna karşın yine bir ibadet olan kurban sonrasında ortaya çıkan derilerin neredeyse zorla elimizden alınmasından.

Bıktım, özellikle batılı ülkelere gittiğimde ülkemden üçüncü dünya ülkesinden bahsediliyor gibi bahsedildiğini görmekten, işitmekten.

Bıktım hem çok fazla çalışıp en az ücreti almaktan hem de aldığımız az miktardaki helal paranın anlamsız tartışmalar ve baskılar nedeni ile zehir ve haram edilmesinden.

Bıktım, hemen hemen her kesimin adaleti ancak kendileri için istediğini ve maalesef kendisinden başkasını dünya üzerinde görmek istemediğini fark etmekten.

Bıktım, birilerinin sürekli olarak laikliğin altını çizerken her nedense demokrasinin ve insan haklarının üstünü çizmeyi de adet haline getirdiğini görmekten.

Bıktım, el altından bazı siyasi partilere baskı yaptırıp Meclis'e gelmelerine engel olunmasından ve böylece rahatça seçilmesi mümkün bir Cumhurbaşkanı'nın seçiminin engellenerek bunun bir rejim sorunu haline getirilmek suretiyle krize dönüştürülmesinden, bugüne kadar 10 defa hep benzer şekilde gerçekleştirildiği halde bu sefer bazıları farklı istedi diye Cumhurbaşkanlığı seçimine Anayasa Mahkemesi'nin de dahil edilmesinden.

Bıktım, tamamen sivil iradenin tezahürü ile belirlenmesi gereken bir seçimin en kritik zamanında silahlı güçlerimizin, ordumuzun şanına ve şerefine pek layık sayılmayacak bir bildiri ile sürece müdahil olmalarından, demokrasimizi yaralamalarından, uygar ülke insanları nazarında itibarımızı ve itibarlarını düşürmelerinden.

Bıktım bu ülkede birilerinin Atatürk'ü, birilerinin İslam'ı, birilerinin bayrağımızı inhisarları altlarına alıp, başkalarının o değerler ile ilgili kanaatlerini yüzlerine ya da gözlerine bakarak okumalarından ve kendi okuduklarına göre karşısındakileri yargılamaya kalkışmalarından.

Bıktım bu ülkenin askerinin, rektörünün, öğretim görevlisinin, hükümet yetkilisinin, muhalefet liderinin, tanınmış siyasi kişiliklerin fındık kabuğunu doldurmayacak davalar peşinde koşturmaktan asıl üzerlerine düşenleri yerine getiremediklerini görmekten.

Bıktım! Bıktım! Bıktım!

Ne zaman, bu milletin büyük bölümü kendi vergileri ile ortalamaların üstünde maaş almalarına vesile oldukları, normal şartlarda gerçekten çok sevdikleri rütbeli askerleri tarafından birinci öncelikli tehdit olarak gösterilmekten ve iki de bir darbe ve muhtıra ile korkutulmaktan kurtulacak?

Ne zaman kendi vergilerimizle düşmanlarımıza doğrultulması için aldığımız silahların kendi üzerimize dandik gerekçelerle doğrultulmayacağından emin olacağız?

Ne zaman gerçek manada insan yerine konulacağız? Askerin desteğini arkasına aldığını sanan sersemler tarafından aşağılanmaktan ne zaman kurtulacağız? Ne zaman bizim askerlerimiz yaptıkları açıklamalarla bizim inancımızı hedef almadıklarını görebileceğiz?

Ne zaman siyasi bir partinin başına hak ederek veya hasbelkader geçmiş birinin, askerin sert bir açıklaması ile kendi peşinden giden kitleleri sattığını, postu anında yere serdiğini ve bir takım çevrelere yalakalık sayılabilecek açıklamaları birbiri ardına sıralamaya yanaşmadığını göreceğiz?

Ne zaman bir aydınımız, bir yazarımız, bir gazetecimiz, tanınmış bir işadamımız zor zamanlarda kimseden korkmadan, çekinmeden, mertçe sesini yükseltebilecek, güçlü gördüğünden değil haklıdan ve adaletten yana tavrını koyabilecek ve “benim fikrim bu olmasını arzu ettiğim şu kardeşim” diyebilecek?

Ne zaman kendimizin faydalandığı bir makamı bir başkası hakkıyla elde ettiği zaman o makamı onun elinden almak için bin bir türlü hile ve hurda yapmaktan, fitne ve fesat çıkarmaktan, kendi menfaatimiz için “ülkenin geleceği için koman kafirleri” türünden sözlerle alt etmek istediklerimiz üzerinde psikolojik harp uygulamaktan vazgeçeceğiz?

Ne zaman arkamızda yüzde 10'luk bir halk desteğini arkamızdaki bir iki generalin desteğine tercih edeceğiz? Ne zaman oyu milletten emri darbecilerden alma sevdasından kurtulacağız? Ne zaman aslında aynı ülkenin insanı, aynı devletin vatandaşları olduğumuzu anlayacak, ne zaman dedelerimizin omuz omuza kurtarmak için uğruna canlarını verdikleri bu güzel vatanı birbirimize düşerek tehlikeye atmaktan kurtulacağız?

Ne zaman birbirimize, niye öyle giyiniyor, niye benim gibi yaşamıyor, niye benim gibi düşünmüyor, niye benimle aynı paralelde konuşmuyor diye tavır almaktan bıkacağız?

Ne zaman yüreklerimize ve zihinlerimize nefret tohumları ekenlerin peşinden gitmeyi bırakıp, sevgi ve hoşgörü ekmeyi deneyenlerin peşine takılacağız?

Ne zaman kendi dünyamızı, sadece belli çerçeve içindeki insan tipini değil olabildiğince farklı insan tiplerini, karakterlerini de sevebilecek şekilde büyütmeye çalışacağız?

Bu ve benzer soru veya temennileri bana yüzlerce, binlerce insan sordu veya ifade etti. Onların sorularını her gün onlarca, yüzlerce kez ben de kendime sordum. Bu ülkede doğmuş olmanın günahı bu kadar büyük, bedeli bu kadar ağır mı? Ne zaman biz hiç değilse birkaç ay huzur içinde yaşayabilecek; bir suikast, bir karışıklık, bir gerginlik, bir kriz veya bir darbe görmeden belli bir süre hayat sürebileceğiz? Ne zaman toplumun diğer kesimlerini hedef alan kalabalıkların siyasi partiler, dernekler ve hatta askeri birlikler tarafından oluşturulduğunu veya oluşturulmasının desteklendiğini görmeyecek ve kahrolmayacağız?

Ne zaman darbeye zemin hazırlayan çağrıların ‘demokrasi' gösterileri arasında seslendirilmesine şahit olmaktan kurtulacağız? Ve ne zaman etrafımızda birkaç yüz bin insan gördüğümüz zaman bunu canımızı sıkan kesimlere öfke kusmak için ideal bir an olarak algılamaktan uzak duracağız?

Benim ömrümün yarısı geçti. Bu ülkeyi, bu ülkenin bayrağını, toprağını, ordusunu, taşını toprağını canım kadar sevmeme rağmen, maalesef bu güzel ülkemde, bu güzel ülkenin insanlarının çok büyük bir kesimi gibi huzur içinde, korkusuzca, yarınlarımdan endişesiz yaşayamadım, yaşayamıyorum. Çünkü ne zaman ne olacağını, ne zaman hangi gerekçe ile silahlı kuvvetlerimiz tarafından, bir siyasi parti rahatlığında, toplumun geniş kesimlerini hedef alan, tehdit dolu cümlelerle yazılmış muhtıralar yayınlanacağını bilemiyoruz. Yarın tam olarak bu ülkede ne olacağı maalesef belli değil. Olması gereken ile olan arasındaki açının büyüklüğü insanın kanını donduruyor, ruhunu daraltıyor. Ülkemizin, milletimizin potansiyelinin birbirini yediği anlamsız tartışmalara harcandığını görmek de yaşamaktan soğutuyor insanı.

Bu tür baskılar ile hiç kimse kalıcı bir şey elde edemez. Artık baskıdan, sindirilmekten, korkutulmaktan, yıldırılmaya çalışılmaktan, üzerinde psikolojik harp tekniklerinin uygulandığı bir denek olmaktan bıktım. Bu ülkenin bir vatandaşı olarak herkesin kendi işini yapmasını, başkalarına avantaj sağlamak için kendi kendine görevler ihdas edip onları gerçekleştirmemesini, bu toplumun her katmanını sevmesini, bu ülkenin yüzlerce ortak değerinde bir araya gelmelerini istiyorum.

Bu ülke kadar, bu ülkenin kurucu Mustafa Kemal Atatürk de hepimizindir. Mustafa Kemal, bu ülkenin vazgeçilmez ve unutulmaz bir değeridir ve toplumun çok büyük bir bölümü de böyle düşünmektedir. Bazılarının ortaya çıkıp daha başkalarını Atatürk düşmanlığı ile, birilerinin de başkalarını din düşmanlığı ile suçlamaya hakkı yoktur. Hiç kimse bir başkasının kalbini yarıp içerisinde kime karşı sevgi kime karşı kin var diye bakamaz. Bu nedenle başkalarına, onlar hakkındaki öngörülerimiz ve önyargılarımıza göre davranmaktan ve onları kendi zihnimizde beliren ve yüreğimizde beliren bir takım korkularla yargılamaktan artık vazgeçelim. Bugüne kadar bu gittiğimiz, bu tuttuğumuz yolun bize hiçbir faydasının dokunmadığı, tam tersine hepimize zarar verdiği anlaşılmıştır. Madem böyle bir tecrübe vardır ortada hala aynı yanlışı sürdürmenin anlamı nedir?

Ne yani ben bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ömrü hayatımda darbeden, muhtıradan başka bir şey göremeyecek miyim? Ne yani ben ülkemin hiç değilse bir 10 sene adam gibi demokratik bir ortama kavuştuğunu göremeden mi ölüp gideceğim? Ne yani ben hep kendisine muhtıra verilen toplumun bir parçası olarak mı yaşacağım? Benim de muhtıra verme hakkım olmayacak mı hiç? Ben muhtıra verme zevkini tatmadan mı gözlerimi dünyaya kapatacağım?

Evet ben bir vatandaş olarak benim bu kadar huzursuz olmama, ülkemin ve milletimin geleceği adına endişelenmeme sebep olanlara buradan sesleniyorum. Yeter artık! Vallahi bıktım, usandım. Bir gün huzurlu yaşama imkanı vermeyecekseniz eğer söyleyin de başımın çaresine bakayım; belki ben de Salih Memecan gibi bir başka ülkeye gidip yerleşeyim! Niye bu kadar ağrınıza gidiyor toplumun tamamının aynı anda huzurlu olarak yaşadığını veya yaşamak üzere olduğunu görmek?

Lütfen hedefe koyduğumuz kişilere, kitlelere bir de farklı bir gözle bakın. O zaman aslında yok etmek üzere olduğunuz değerlerin sizin için bile ne kadar önemli ve faydalı olacağını göreceksiniz. Kininiz, öfkeniz gözünüzün önünde dağlar kadar büyüdüğünden hepimiz için faydalı olanı göremiyorsunuz. Şu kininizi bir bastırın, öfkenizden bir kurtulun; oturup sakin kafayla bir düşünün. Göreceksiniz ki aslında hata ettiğinizi kendi içiniz de söylüyor size. Ve eminim kendi içiniz söyleyecek doğruyu nasıl bulacağınızı da size!

Efendim, Allah bu acizane muhtıramı hayırlara vesile kılsın! Vatana ve millete hayırlı olsun!
Güle güle kullanın...

İMZA
Sezai Şen

www.sonsaniye.net
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 14-05-2007, 11:02
Aliminyum Aliminyum isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 14 Jul 2005
Mesajlar: 661
Standart Re: YETER ......!!! (BİR SİVİLİN MUHTIRASI)

HE ÖYLE.

Rengini belli et.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 18-04-2009, 11:02
mhmd mhmd isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Dec 2005
Bulunduğu yer: sonsuzluktan
Mesajlar: 3.328
Standart

Esasında şu akreditasyon ile alakalı bir başlık arıyorduk.
Zamanın içinde Sn. Aliminyum'un başlığını gördük.
Başlık kirliliğinin önüne geçmek için ve dahi yazılan sivil muhtıraya benzer bir taraf olduğu veçhiyle yazımızı buraya asmaya karar kıldık.

İşin tekniği şu;
"Akreditasyon kısaca; bir ürünün yada hizmetin, piyasanın talep ettiği şartlara, standartlara, yönetmeliklere uygunluğunu göstermek üzere o ürün veya hizmet için yapılan deney, analiz, muayene ve belgelendirme işlemlerini yapan kuruluşların (Uygunluk Değerlendirme Kuruluşları) resmi bir otorite tarafından uluslararası kriterlere göre denetlenerek teknik ve idari yeterliliklerinin onaylanması ve belli aralıklarla denetlenmesi işlemidir."
Kaynak, http://www.standartkalite.com/iso170...editasyonu.htm

Konumuza ilişkin yanı da bu;
"İngilizce bir sözcük olan akredite yurt dışında daha çok "izin alma" manasında kullanılıyor. Akreditenin Türkiye"de taşıdığı anlam ise çok farklı: Başlangıçta "benden değilsin" anlamında kullanılırken bugün "benden olsan da, sistemden değilsin" anlamını kazandı. En tehlikeli akredite kullanımı da bu.

Benden olsan da, sistemden yana değilsin mantığını siyasetçiler, basın kuruluşları, özel sektör şirketleri hatta küçük bir memur bile uygulamaya başlamış durumda. Sadece iki hafta önce Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü"ne ziyarete giden tesettürlü bir bayan, güvenlik görevlisinin itelemesiyle dışarı çıkartılırken, ilginç savunma mekanizmalarını da duyuyordu: "Benim eşim, kardeşim, annem senden de kapalı ama seni döve döve de olsa dışarı atarım."

Genç Parti Başkanı Cem Uzan, partisinin basın toplantılarında basın davetindeki kısıtlamalar için "Genelkurmay"da da bu sistem uygulanmıyor mu?" açıklamasıyla "bendensin ama sistemden değilsin" mantığını en açık biçimde gösteriyor."
Kaynak, http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=3117

Şimdi de güncelimizden kaynaklı ve benzer bir anı için Sn. Nuh GÖNÜLTAŞ'ın bir yazısını verelim.

"O zaman orduya akreditasyon sorunu yoktu.

Dağ başını akreditasyon almamış, gümüş dere durmadan akıyordu.

Çağırdılar gittik.

Doğu illerine götürdüler. PKK ile nasıl mücadele edildiğini anlatmak istiyorlardı.

Bindik bir askeri helikoptere. Üç beş gazeteci, birkaç subay ve bendeniz. Birkaç helikopter dolusu gazeteci daha vardı.

Bir subayla yan yana oturduk.

Başladık konuşmaya. Yakın konuşuyorduk, çünkü helikopterin gürültüsü duymayı zorlaştırıyordu.

O soruyor ben anlatıyordum, o soruyor ben anlatıyordum.

O sıralar PKK terörü ile ilgili yazılar yazıyor, dersimi de iyi çalışıyordum.

Dolayısıyla anlattığım şeyler rütbesini şimdi hatırlayamadığım ama binbaşının altında olmadığını söyleyebileceğim subay tarafından son derece ilgiyle dinleniyor ve yüz ifadesinden ve başını sallamasından da anlıyordum ki, söylediklerim kabul görüyordu.

Uzunca bir süre konuştuk.

Sonra neden olduğunu anlamadığım biçimde konuştuğum subay bana "Hangi gazetedensin" diye sordu.

O zamanlar Zaman'da çalışıyordum.

Takiyye yapacak halimiz yok ya, "Zaman Gazetesi" dedim.

Ne oldu tahmin edersiniz?

Subayımız aniden 180 derece öbür tarafa döndü, bir daha benden tarafa asla bakmadı ve tabii ki daha tek kelime konuşmadı.

Doğrusunu isterseniz bu tavır beni korkutmadı değil. Acaba bu tavırdan sonra başıma bir şey gelir miydi, doğunun şu dağ başlarında...

Daha sonra bunu sorun yapmadım, işime baktım. Ama bu olayı da asla unutamadım.

Adam seni kafasında kategorize etmiş, ne söylediğine, ne yaptığına bakmıyordu. Ağzınla kuş tutsan notun belliydi.

O zaman akreditasyon olmadığı halde böyle muamele yapıyorlardı.

Şimdi de bu akreditasyon meselesinde uygulanan taktik bir tür psikolojik savaş taktiği.

Yok saymak...

Bir insana verilebilecek en büyük ceza da budur zaten.

Yok saymak!

Aslında varsın ama yoksun işte.

Ben seni yok sayıyorum.

Seni dikkate almıyorum.

Çok da umurumdaydı!

Ama, diğer taraftan, ben bu ülkede doğmuş, bu ülkede büyümüş birisiyim. Anam babam, soyum sülalem bu ülkenin vatandaşı olduğu gibi ben de bu ülkenin vatandaşıyım.

Vergimi veriyorum.

Askerliğimi yaptım.

Vatanımı milletimi bayrağımı seviyorum, gerektiğinde canını verecek kadar...

Peki sen bana hangi hakla bu tavrı gösterebiliyorsun!

Hangi hakla bölüyor çarpıyor, topluyor, kategorize ediyorsun.

Niye sıkıştırıp tıkıştırıyorsun, niye vatan millet ve ordu hakkındaki düşüncelerimi yok etmeye, yüreğimi nasırlaştırmaya çalışıyorsun!

Neden?

Evet, neden, neden yapıyorsunuz bunu?"
Kaynak, http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/...-makalesi.aspx

Sahi TD. site olarak akredite mi?
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 18-04-2009, 11:41
phantom
Üye Değil
 
Mesajlar: n/a
Standart

Türkiye Cumhuriyeti iki büyük imparatorluğun mirasçısıdır
.
Bizans İmparatorluğu.
Osmanlı İmparatorluğu.

Her iki imparatorlukta benzer nedenlerle kurulmuş benzer nedenlerle yıkılmış.
Dönemin küresel güçlerinin çıkarlarını korumak ya da koruyamamak.

Türkiye Cumhuriyeti iki büyük imparatorluğun mirsçısıdır.

Bizans İmparatorluğu.
Osmanlı İmparatorluğu.

Her iki imparatorlukta birbiriyle aynı yöntemlerle yönetmişler halkı.
Dünyanın en büyük kilisesini yapmış birirsi ondan daha büyük kubbesi olan camiyi de diğeri.

Türkiye Cumhuriyeti iki büyük imparatorluğun mirasçısıdır.

Bizans İmparatorluğu.
Osmanlı İmparatorluğu.

Her iki imparatorlukta halkını nedenini asla bilemeyecekleri savaşlara sokmuş.Kırdırmışlar insanları.Her iki impararorlukta İlahları adına sokmuş savaşlara in san la rı.Sadece çok az kimse o da sezebiliyormuş o kadar insanın paraya,pula,toprağa,zenginliğe sahip olmak isteyenlerin çıkarları için öldürüldüğüne.

Türkiye Cumhuriyeti iki büyük imparatorluğun mirasçısıdır.

Bizans İmparatorluğu.
Osmanlı İmparatorluğu.

Her iki imparatorlukta bölebilecekleri kadar bölmüşlerdi insanları.
Bizans'ta da Osmanlı da da.
Irklar,dinler,mezhepler,tarikatler bir toplumu bölebilecek ne kadar şey varsa hepsi ile.

Hatta giyimler,kuşamlar.

Onlar için önemli olan tek şey şey vardı özünde.İnsanlar aynı şeyleri düşünmesin.Bir araya gelmesin.Sorguyayamasın.
Yoksa nasıl kurban edebilirlerdi milyonlarca insanı egemen güçlerin çıkarları uğ ru na?

Tatil bitti.

Küressel egemenler iş istiyor.
Bin beş yüz yıl Hristiyanlara karşı aslında kimin çıkarına olduğunu bilmeden savaştırılan,katl ettirilen insanların torunlarından yeni bedeller isteniyor.
Usul Usul.
Adım Adım.

Bu kuşak görecek mi bilemem.
Ama birbirine düşman edilen bu toplum insanının torunlarının hem de omuz omuza nedenini asla bilemeyecekleri,aslında kimin çıkarına olduğunu anlayamayacakları savaşlarda kırdırılmalarına az kaldı.

Kimbilir belki yarın belki yarından da yakın.

Türkiye Cumhuriyeti İki büyük imparatorluğun mirasçısıdır.

Bizans İmparatorluğu.
Osmanlı İmparatorluğu.

Ve sanılanın aksine tarih tekerrür eder.

Konu phantom tarafından (18-04-2009 Saat 12:18 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 18-04-2009, 13:45
phantom
Üye Değil
 
Mesajlar: n/a
Standart

Tarihte Türklerin sokulduğu hiç bir savaşta ne kadar Türk'ün kanına girildiğini kimse bilmiyor.

"Hicri bin bilmem kaç yılında sultan bin bilmen kimin zemanında girişilen ussurukya seferinin bimem ne meydan muharebesinde bir rivayete göre kırk bin bir rivayete göre dört yüz bin adem şehit olmuş."

Tamamı rivayet.

Daha enteresanı şu birinci dünya savaşı ki nispeten bize yakın.
Koskoca bir imparatorluk savaşta ne kadar insan kanına girildiğinin kaydını tutmamış.
Bilinmiyor.Ne kadar insanın İngiliz Alman emperyalist kavgasına kurban edildiği bilinmiyor.

Ne fark eder artık?

Kimliğiniz,inancınız,dininiz,imanınız,giyiminiz ve kuşamınız.

Ne fark eder?
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 20:55 .