Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Turan Dursun > Turan Dursun

 
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
  #1  
Alt 23-12-2012, 06:26
ALKA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ALKA ALKA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 12 Feb 2010
Bulunduğu yer: Berlin
Mesajlar: 5.990

Başarı Ödülü 

Standart Kutsal Kitapların Kaynakları 1 - Korku





"KUTSAL KORU"DAKİ ORTAM:


GÜÇSÜZLÜK-BİLGİSİZLİK



Gezegenimizdeki yaşam koşullarını bilmeyenimiz var mı?

İnsanoğlu, kolay bir yaşam ortamı bulamamıştır dünyamızda. Hep sertlikler ve tersliklerle karşılaşmıştır. Aç kalmış; acı çekmiştir. Yaralanmış; acı çekmiştir. Dayanılmaz hastalıklara yakalanmış; acı çekmiştir. Haksızlığa uğramış, hırpalanmış, ezilmiş; acı çekmiştir.

"Hep boyun eğip kalmış" da değil elbette. Savaşmış da. Doğanın acımasız koşullarıyla savaşmış, düşmanlarıyla savaşmış, türlü canavarlarla savaşmış, tepesindeki güçlülerle, "efendi"lerle, "ezen"lerle savaşmış. Ne var ki, her zaman başaramamış. "Güçsüz" kaldığı zamanlar da olmuş. "Çaresiz" bile kalmış kimi kez. Öylesine ki, çırpınmış ama "çözüm" bulamamış. Ne gücü yetmiş çözmeye; ne de bilgisi...

İşte bu da "inanç"lar doğurmuş. "Tanrı", "aracı" yaratmış. "Tanrı"lara ve "aracı'lara, dokunulmaz ve "giz"leri bilinmez "kutsal koru"lar; bu korularda yeşeren "ahlak"lar oluşturup geliştirmiş. Birbirinden kopya din'ler üretmiş; birbirinin benzeri "aracı"lar, "Peygamber”ler, "Tanrı gölgeleri" türetmiş.

Yaşam böyle sürüp gelmiş.

Özeti şu:

"Din"ler, her türüyle; sonradan yaratılmışlardır.

"İnsanlar”, ama "güçlüler” eliyle.

"Güçsüzlük”ten, "bilgisizlik"ten ortam bularak...

İncelemeleriyle ilgi çeken bir yazarımız:

"Arkeolojik araştırmalar, dinsel tasarımların, ancak elli bin yıldan beri var olduklarını tanıtlamıştır. Demek ki, insan, yirmi milyon yıl, din düşüncesinden uzak yaşamıştır"(1) dedikten sonra, şöyle sürdürür: "İlk tasarımlar, insanın doğa karşısında duyduğu güçsüzlük duygusundan doğmuştur. Dinler, bu temel nedeni her zaman taşımışlar, zamanla daha da derinleşmesini gerçekleştirmişlerdir."

"Güçsüzlük"te neler var?

"Din"lerin "yaratılması"nda ve "yaşatılması"nda temel olan "korku" var, "umut" var:





15





KORKU



"Dinler tarihi"nde hep işlenen bir durum, bir yazarın kalemiyle de şöyle dile gelir:

"Evvel zaman içinde, ortalıkta, yalnız korku hüküm sürüyordu. Korku ve yalnız korku, insan kalbinde yer etmişti. Adım başında rastlanan bir hadise, insanın korkularını mahmuzluyor ve ona, bir an, aman vermiyordu. Rüzgârın sert sert esmesi, insanların korkularını dalga dalga kabartır, göklerin gürlemesi, yahut vahşi hayvanın kükremesi, onun korkularını coştururdu. Onun her günü, bu korku yüzünden kapkaranlıktı."(2)

Ünlü İngiliz filozofu Bertrand Russell (1872-1970); "İnsanoğlunun yüzyıllar boyu, dine duyduğu gereksinme (ihtiyaç) nereden geliyor?" biçiminde yöneltilen bir soruya şu karşılığı verir: "Öyle gibime geliyor ki, her şeyden önce korkudan... İnsanoğlu kendini, özellikle güçsüz hissediyor. Onu korkutan üç şey var: Birincisi, doğanın kendisine yapabileceği şeyler. Onu yıldırımlarla çarpabilir. Ya da bir depremle yıkıp yok edebilir. İkincisi, başka insanların kendisine yapabilecekleri şeylerdir: Onu savaşta öldürmek örneğin. Üçüncüsünde dine değiniyoruz..."3

Filozof, üçüncü olarak da, "pişmanlık sonucu üzüntüye düşülebileceği kaygısı" diye özetlenebilecek ve "dinin yardımıyla", insanların belki "daha az etkilenebilecekleri" varsayılan korkudan söz eder.

Russell, bir başka yerde, görüşünü şöyle belirtir: "Dinin, her şeyden önce ve genellikle korkuüstüne kurulmuş olduğunu sanıyorum. Bu, kısmen, bilinmeyenin korkusudur. Başınıza gelebilecek güçlüklerde ve itişmelerinizde, yanı başınızda duracak (yardımcı) bir ağabeyin olmasını size isteten korkudur. Bütün dinin kökü korkudur: Bilinmeyenin, ölümün saldığı korku..."(4)

"Din", "korku"dan mı doğmuştur?



16



"Evet!" diyenler var bu soruya.(5) Uzun boylu tartışmalara burada gerek yok. Bu kitapta işlenenler, bölüm bölüm, durumu aydınlatacaktır. Toplumbilimciler, insanbilimciler, din etnologları; "dinin neden doğduğu"nu çeşitli biçimlerde tartışırlar. Onlar tartışadursunlar; burada şu, rahatlıkla söylenebilir: "Din duygusu"nda, dinlerde ve dinlerin birer "mikrop taşıyıcı" gibi, en ilkel dönemlerden sürükleyip getirdiklerinde; "korku"nun payı çok büyüktür. "Korku"; tüm dinlerin, inançların ve bunlara dayalı kurumların, hiç mi hiç vazgeçemeyecekleri "besin" leridir.

Korku, dinlerle el ele vererek "mutsuz" etmekte insanlığı.

Eski Yunan düşünürlerinden Epikür (İÖ 342-271), "Tanrı"yı tümden yadsımayan bir düşünür sayılabilse bile; şu görüşte olduğunu belirtine gereğini duyduğunu görürüz:

"İnsanın bu âlemdeki mutluluğunu azaltan ve bozan üç korku vardır:

"Ölüm korkusu,

"Cehennem korkusu,

"Tanrı korkusu..."(6)

Düşünürün burada sözünü ettiği üç korkudan ikisinin, "dinin temel ilkeleri arasında" yer alışı ne denli ilginç ve düşündürücü değil mi? Öbür korku, yani "ölüm korkusu" da, dinlerin en başta sömüregeldikleri bir korkudur.





17





ÖLÜM KORKUSU



1. Ölüm Korkulası Bir Şey mi?



Ölüm korkusu, en berbat korkulardan. Epikür de bu görüşte. Ama şu görüş de onun: "Kimileri, eski mitolojilerde olduğu gibi, sonsuza dek talihsiz ve felaketli geçecek bir gelecekten korkarlar. Ya da hiç olmazsa, ölümün meydana getirdiği her çeşit duygudan yoksunluğu, insan için büyük bir acı gibi alırlar. Ve ruhun, bu hissizlik içinde bile acı duyacağını sanırlar. Oysa bizim yaşadığımız, bulunduğumuz yerde ölüm yoktur. Ölümün bulunduğu yerde de biz yokuz."7 Bunu böylece ve herkesin anlaması gereken biçimde bitirdikten sonra, ölümden korkulması gerektiğini düşünenlere, korkanlara; çağından seslenip soruyor gibi: "Öyleyse: insan ölümden niye korkmalı?" Ünlü düşünür, "felsefenin başlıca işinin, insana mutluluk vermek olduğunu" belirtirken şunu da ekler: "Felsefe de bu işi, her şeyden önce insanı, tanrılar ile ölüm karşısında duyulan korkudan ve nesnelerin yapısı üzerindeki yanlış düşüncelere bağlı budalaca ürküntülerden kurtarmakla yapabilir."8 Bunun nasıl başarılabileceğini de söyle açıklar: "Bunu da başarabilmek için, doğaya dayanan, doğal olan bir dünya görüşü gereklidir. Böyle bir dünya görüşü; masalı, efsaneyi, mucizeyi, özellikle de tanrıların bu dünyanın gidişine karıştıkları anlayışını ve bir de ölümsüzlük düşüncesini ortadan kaldıracak."

Evet, Epikür'ün dediği gibi, "niye korkmalı insan ölümden?"

Ama korkuluyor işte. İnsanlar, ölümden korkagelmişler. "Din"ler, inançlar da bunu körüklemişler ve her "fırsatta" sömürmüşler:







18



Kur'an'dan bir bölüm: Kıyame Suresi, ayet 26-30:

"Dikkat: 'Can boğaza gelip köprücük kemiklerine dayandığı' zaman; kurtaracak bir üfürükçü-'efsuncu' yok mu (yok mu bir çare bulan)? denir. Oysa o kişi artık anlamıştır ki, zaman; ayrılık zamanı. Bacağı bacağına dolaşır o sırada. O gün gidiş, artık Tanrı'ya doğru."



"Canın boğaza gelip köprücük kemiklerine dayanması" diye bir şey düşünülebilir mi?

Akıl ve bilim ölçüleri içinde düşünülemez elbette. Ancak ilkel mantığa göre düşünülür.

İlkel düşünceye göre "can", ölecek kimsenin gövdesinin her yanından toplanıp, "boğazına dek" gelir; sonra "ağız"dan bir "soluk" gibi, ya da kalıbını "terk eden" bir cisimli varlık benzeri uçup gider.

İşte "ilkel düşünce”lerle dolu olan "Kur’an’ımız"da da "ölüm" olayı bu düşünceye uygun biçimde anlatılır.



Bir başka bölüm: Vakıa Suresi, ayet 83-87:

'"Can gelip boğaza dayanınca' ve siz o sırada bakıp dururken, -ki; o (canı çıkacak olan) kişiye sizden daha yakınız, ama siz germezsiniz- din, kural dışındaysanız, haydi o (boğaza dayanmış olan) canı geri döndürün de görelim! Eğer haklıysanız..!"



Aynı ilkel düşünce. Tanrı (!) nasıl meydan okuyor görüyorsunuz.

Bu ilkel düşüncede "can çekişme" de var:

İlkel inançlardan halk kesimine yansıyan ve çağımıza dek gelen "can çekişme"den söz eden bir Sağlık Ansiklopedisi'nde şunları okuyoruz:

"Halk dilinde, insanların ya da başka canlıların ölümden önce gösterdikleri belirtilere verilen ad. Bu can çekişme deyimi, bir taraftan canlıların canını almak isteyen bir gücün varlığını, bir taraftan da, o canı vermemek isteyen can sahibinin direndiğini belirten bir deyimdir... "9

İslam inancına göre "can çekişme" adamına göre değişir. Eğer kişi günahkâr ve tövbesiz yakalanmışsa, İslam'ın büyük şarlatanı İmam Gazali'nin (1058-1111) Mücâhid'den aktardığı bir "ayet yorumu"ndaki anlatımla: "Sorma o zamanki ölüm acısını!"10 Yer verilen yorumun tümü şöyle: "O (günahkâr ve tövbesiz yakalanmış olan) kişi, can çekişirken melekleri gördüğünde, 'şu anda tövbe ettim!' der. Ne var ki, o sırada, meleklerin arasında ölüm meleğinin yüzü tüm korkunçluğuyla karşısında belirir. İşte sorma, o zamanki ölüm acısını ve can çekişme sırasındaki sıkıntılı durumu!"





19





"Can", ölmekte olan kişiyle "melekler" arasında "çekişilir". Özellikle de "ölüm melekleri kurulu"nun başı olan "Azrail" işe karışır. "Can"ı, bir yandan "ölüm meleği" çeker, almak için. Bir yandan da vermemek için "can sahibi" çeker. Ve bir "çekişme"dir gider. Tabii "can sahibi" yenilir sonunda!

Kur'an'dan: En'âm Suresi, ayet 93:

Ayet'te önce "peygamberlik" savında olanlara, yani Muhammed'in "rakip"lerine çatılır:

"Tanrı'ya karşı bile bile yalan uydurandan, ya da kendisine (Tanrı'dan) hiçbir şey 'vahyedilmemişken'; 'bana vahyedildi!' diyenden ve Tanrı'nın indirdiği gibi ben de (ayet) indirebilirim! İndireceğim!' diyenden daha zalim kim olabilir?"

Daha sonra aynı ayette Muhammed'in "rakip"leri "korkutuluyorlarmış gibi" seslenilerek şöyle denir:

"Zalimleri can çekişirlerken ölüm korkunçlukları içinde bir görsen! Melekler onlara elleri uzatmışlardır o sırada. 'Haydi çıkarın, verin canlarınızı! Tanrı'ya karşı haksız konuşmalarınızdan ve O'nun uyarılarına inanmayıp büyüklük gösterisinde oluşunuzdan dolayı bugün alçaltıcı bir cezayla cezalandırılacaksınız!' derler."

"İnanmayan"ları, "günahkâr”ları ne tür bir ölüm beklediği anlatılmak isteniyor burada. Yoksa Muhammed'in karşısında kendisi gibi "peygamberlik" savında olanların bu tür korkutmalardan etkileneceklerinin umulduğu düşünülemez.

Onlar, Muhammed'in de kendileri gibi boş inançlarla insanları korkutup aldattığını çok iyi bilirler.



2. "Ölüm Acısı"



"Ölüm acısı" üstüne çok "dehşetli" sözler yer alır din kitaplarında. Muhammed'den de birçok "hadis" aktarılır. Büyük şarlatan İmam Gazali de bunlardan birçoğunu kitabına almış:

"Ölüm acısı, üç yüz kılıç darbesinin verdiği acı kadardır."11 böyle demiş.



20



İki acıyı tamı tamına ölçmüş gibi. Ne var ki, Gazali'nin kitabında aynı sayfada, bu hadisin yanında "Hazreti Ali"den aktardığı bir açıklama daha değişik:

"Ali, herkesi savaşa kışkırtırdı. Ve derdi ki: 'Savaştan kaçıp ölmeseniz evinizde öleceksiniz nasıl olsa. Yaşamım elinde olan Tanrı'ya ant içerek söylerim ki; bin kılıç darbesinin verdiği acı, kişinin yatağında ölmesinden daha hafiftir.'"

"Ölüm acısı" kaç "kılıç darbesinin verdiği acı" kadar? Sayı üç yüz mü, bin mi olmalı? Peygamber mi doğru söylemiş, Ali mi? Hangisi doğru ölçmüş?!!

Belki de ne Peygamber onu söylemiş, ne de Ali berikini... Önemli olan, onların sözleri olarak "hadis" kitaplarına, "ahlak" kitaplarına geçirilmiş olmasıdır. Ve İmam Gazali gibi büyük bir İslam savunucusunun kitabında böylece yer verme gereğini duymuş olduğunu görmemizdir.12

"Ölüm acısı"nın "korkunçluğu"na ilişkin Peygamber'in sözü diye "hadis" ve "ahlak" kitaplarında yer alan, bu arada "Büyük İmam" Gazali'nin de kitabında yer alan başka hadisler de var. Onları buraya aktarmaya gerek yok. Ayrıca konuya ilişkin Peygamber'in dışındaki ulu kişilerin sözlerine de tanık oluyoruz.

Peygamber ya da onun dışındaki "ulu kişiler", "ölüm acısı"na ilişkin "korku”yu yüreklere salmak için bunca yalanı niye uydurmuşlar? "İbret"le düşünmek gerek. Bir amacı olmalı elbet! "Amaç" belli. Anlatmaya gerek var mı?

Söz konusu "acı" neden korkunçmuş?

İmam Gazali, "derin bilgi"ye sahip bir kişi havasıyla anlatmaya koyuluyor. Gazali'ye göre, insanın (ya da başka canlının) bir yerine bir şey battığında, bir yeri yandığında, yaralandığında, gövdesinden bir yerin kılı, siniri çekildiğinde; acı duyduğuna tanık oluruz. Oysa bu tür durumlarda "acı", "ruh"a yayılırsa da "ruh"un "tüm"ünü kaplamaz. Yalnızca, "ruh"u, yara bere alan ya da herhangi bir biçimde acıtılan vücut bölümündeki parçası etkilenmiş olur. "Ölüm" olayındaysa durum böyle değil. "Ruh" bütünüyle etkilenir. Her bir "parça"sından ayrı ayrı ve üst üste eklenmiş olarak alır acıları.





21



Çünkü "ölüm"de, "ruh"un "çekilmesi" ("nez"') vardır. "Çekilen bir sinir olduğunda, ne denli büyük acı duyulduğu ortada. Bir de; çekilenin, ruhun kendisi olduğunu düşünün. O zaman nasıl bir acı olacağını hesap edin. Acı alan, ruhun kendisidir artık. Yalnızca bir sinirden değil; tüm sinirlerden gelmiştir. Ölmekte olan kişinin her organı, sırayla ölür. Önce ayaklar soğumaya başlar. Sonra bacağın topuktan diz kapağına dek olan bölümü. Sonra oradan kalçaya dek olan bölümü... Her bir organın bir ölüm acısı söz konusudur. Acı üstüne acı, sıkıntı üstüne sıkıntı eklenerek can gelir; boğaza dayanır."13 Ve korkunç acılar içinde ölüp gider kişi. İslam dünyasında büyük etkinliği süregelen "din ulusu" Gazali'ye göre "ölüm acısı"nı böyle düşünmek gerekir işte.

"Ölüm acısı" acı acı anlatılagelmiştir hep.

Bununla birlikte "Tanrı’nın sevgili kulları"nın "can"larının "müjdeci melek"ler eliyle "müjdeler" verilerek ve coşkular, sevinçler içinde alındığı da açıklanır:

Kur'an'da, Vakıa Suresi'nin 88 ve 89. ayetlerinde bakın ne deniyor:

"Ama, ölmekte olan kişi, Tanrı'nın gözdelerindense ona rahatlık serbestlik, güzel ‘rızık’ ve mutluluk kaynağı cennet var demektir."

Demek ki, "ölüm"ün "korkunç" acısını tatmamak, "mutluluk içinde ölmek" için Ulu Tanrı'nın "gözdelerinden" olmak gerekiyor! Peki nasıl "gözde" olunur? Dinin tüm kurallarına göre yaşamakla!




Alıntı ile Cevapla
 

Önerilen Siteler

Etiket
turan dursun, turan dursun makaleleri


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Kutsal Kitaptan kutsal Masallar! Natan Hristiyanlık 26 07-02-2017 00:13
Kur'an'ın Kaynakları Dark_Prince İslam 113 09-08-2016 01:33
Kutsal Kitapların geleceğe dair global tahmin oranları okinono İslam 33 18-12-2012 01:10
Kutsal fareler ve kutsal hırsız maymunlar ve kutsal bi sürü hayvan. qlause Dünya Dinleri 44 07-10-2012 20:32
Turan Dursun:Kutsal Kitapların Kaynakları? Dark_Prince Konu-dışı 4 30-08-2011 15:31

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 08:53 .