manas´isimli üyeden Alıntı
Tufanı dini boyuttan bakarsak elimizde kalır. Tüm dünyayı suların sarması, her türden bir çift bulup getirmek, kurtulan 3-5 kişiden 7 bin yılda 7 milyar insan sayısı oldukça tutarsız.
|
Bencede çok tutarsız, helede buna dair bir çakıl taşı bile bulunmamışken, bunu dünyaya maletmek akıl kârı değil.
Bir kaç kere bu konuda Tufanın bu dünyada olmadığını dile getirmiştim, zira vahy denilen şey illaki bu dünya ile ilgili değildir.
manas´isimli üyeden Alıntı
Din dışında tüm bunları nasıl değerlendirebiliriz?
|
Aslında din içinde ki bir meseleyi din dışına çıkıp değerlendirmekte çok mümkün değildir, çünkü tek cevap gelecektir yok denecektir. Bu da ne kadar değerlendirme olur, ya da meseleyi ne kadar açar meçhuldür tabi.
Hasılı din içinde ki bir mesele, gene din içinde ki argümanlarla çözülür. Amaç tabi çözmekse.
İbni Arabi'nin
Fususul Hikem 'in de
Nuh bölümün de din içinden bu meseleyi analiz eder, çıkan sonuç aslında akıllara zarar bir şeydir. O da zaten bunu açık açık söylemez, lakin dikkatli gözlerden de ne demek istediği kaçmaz.
Nuh bölümüne uzunca bir girişten sonra, mevzuya şiirsel bir girişle yaklaşır.
Yalnızca tenzih edecek olursan, kayıtlayıcı olursun;
Yalnızca teşbih edecek olursan, sınırlayıcı olursun.
Hem tenzih hem de teşbih edecek olursan,
Dosdoğru yolda olursun ve bilgide imam ve seyyid olursun.
İmdi iki varlıktan sözeden, ortak kılıcı oldu
Ve (çokluğun ötesinde) tek olandan sözeden, bir'leyici oldu.
Eğer ikileyici isen, teşbihten sakın!
Ve eğer bir'leyici isen, tenzihten sakın!
İmdi, sen O değilsin ve sen O'sun;
Ve sen O'nu şeylerin ayn'ında
Kayıtlanmamış ve kayıtlanmış olarak görürsün.
Allahu Teala, "O'nun benzeri hiç bir şey yoktur" [Şura Suresi, 42/11] diyerek tenzih etti;
"O, Semi ve Basir'dir" [Şura Suresi, 42/11] diyerek teşbih etti.
Ve Allahu Teala, "O'nun benzeri gibi bir şey yoktur" diyerek teşbih ederek iki'ledi [tesniye];
"O, Semi ve Basir'dir" diyerek tenzih etti ve tek kıldı [ifrad].
Bu tuhaf şiirsel girişten hemen sonra şunu der.
Eğer Nuh, kavmi için (bu) iki daveti birleştirseydi, elbette kavmi kendisine icabet ederdi.
Yani kısaca Nuh hata etti der.
Bunun öz Türkçe açıklaması budur.
Tabi burada daha derin bir anlam var ki Arabi Tevratı da çok iyi biliyor, eminim oradan da istifade ediyor, ama bunu söylemiyor. Tevratta bu mesele bir acayip çünkü. Tanrı insanları yarattığı, yoldan çıktığı için pişman oluyor, hatta yok etmek istiyor, Nuh'ta Tanrıyı teselli ederek, adeta ruhsat istiyor ve bu işi düzelteceğini söylüyor vs.
Bu yüzden Nuh'un lakabı insanlığın ikinci babasıdır dinlere göre.
Yani bu meselede hatası olan tek Nuh değil, aynı zamanda Tanrıdırda, zira peygamber onun peygamberidir, peygamberin hata etmesi demek, onun da hata etmesi demektir. Bu anlatımdan bu sonuç çıkar.
Nuh devamında;
Böyle olunca, onları apaçık olarak davet etti ve sonra gizleyerek [israren] davet etti.
Sonra onlara, "Rabbinize tövbe edin ki, muhakkak O bağışlayıcıdır"[Nuh Suresi,71/10] dedi.
Ve Nuh, "Ya Rabb, ben kavmimi gece-gündüz davet ettim, bu davetim onları kaçırmaktan başka bir işe yaramadı"[Nuh Suresi,71/6] dedi.
Nuh, kavmi hakkında; kendi davetine uymalarının neyi gerektirdiğini bildiklerinden, yaptığı daveti duymazlıktan geldiklerini söyledi.
Böyle olunca Allah'ı bilenler, Nuh'un kendi kavmini yergi diliyle övmekle neye işaret ettiğini bildiler; ve Nuh'ta Furkan olduğu için, onun davetine uymadıklarını da bildiler. Çünkü emr (yani, varlığın kendisi) Kur'an'dır, Furkan değil. Ve Kur'an'da bulunan kimse, Kur'an içinde olduğundandır ki Furkan'a yönelmez; çünkü Kur'an, Furkan'ı içerir.
Burada bahsedilen Kuran şimdi ki Kuran da değil, onun anlamı olan şeydir.
Hasılı Nuh, aslında bilen bir kavimle başbaşaydı, onlara ne dediyse tesir etmedi, yani bu kavim sıradan cahil bir kavim değildi.
Neyse, bundan sonra Arabi bir sürü detay anlatıyor, lakin meselenin özü Nuh'ta bu işi başaramıyor.
Bölümün sonunda kurandan Nuh'un duasını veriyor;
"Ya Rabb, beni bağışla [gafr]!.." –Yani, beni ört; ve benden dolayı ört! Ve senin, "Allah'ın kadrini hakkıyla bilmediler" [En'am Suresi, 6/91] sözünde kadrin bilinmediği gibi, benim de makamım ve kadrim bilinmesin!– "..Ve ana-babamı da ört.." –ki ben onların sonucuyum; ve onlar ‘akıl' ve ‘tabiat'tır– "..Ve benim evime.." – yani kalbime– "..giren kimseyi de mümin olarak ört.." –yani nefslerin içeriden söyledikleri olan kalbime gelen ilahi haberleri tasdik edici olarak gireni ört.
Ve akıllar olan "..mümin erkekleri.." ve nefsler olan "..mümin kadınları.." da ört.
Ve karanlık örtülerin arkasında gizlenen ve gayb ehli olan "..zalimlerin ancak helakını artır" [Nuh Suresi, 71/28].
Püf noktasında burasıdır ki bu mesele
örtülüyor!!
Daha doğrusu Nuh'un başarısızlığı örtülüyor, lakin bu meselede Tanrı da başarısız aslında, o da bam-başka bir hikaye anlatıyor.
Özetle, insanların anladığı anlamda Nuh tufanı diye bir tufan asla olmadı, zira meselenin üstü örtüldü, sır edildi. Zira ortada bir başarısızlık vardı ki bunun bilinmemesi gerekiyordu.
Güzel bir karşı operasyonla, mesele ört-bas edildiği gibi, Nuh efsanevi bir kişi oldu çıktı.
Bu olayı Arabiden başka kimse böyle analiz edemez, zaten de etmemiştir. Tabi Arabi bu, bu örtük meseleyi o da mecburen örtük bir biçimde anlatır ki Arabi bunun içinde Arabi olmuştur.
Sevgiler