ahmetaltan´isimli üyeden Alıntı
Bir ilahiyat profesörü, "Dekolte giyinen bir kadını taciz edenin suçu varsada, kadının da suçu vardır" türü laf etmiş.
Vay efendim bir yaygara....
Bu sözünü malum basın çarpıtarak, "Dekolte giyinen bir kadına tecavüz edenin suçu varsada, kadının da suçu vardır" şeklinde lanse edilmiş. "Taciz", olmuş "Tecavüz".
Profesörü, bir linç etmedikleri kaldı....
Şimdi bu sözü ("Dekolte giyinen bir kadını taciz edenin suçu varsada, kadının da suçu vardır") irdeleyelim :
Elbetteki, her halükarda taciz etmek suç ve ayıptır. Taciz eden açısından hiç bir şekilde mazur gösterilemez.
Ancaaak....
Kendini "teşhir" etmekten sakınmayan bir kadın, yani dekolte giyinen bir kadın, kendini koruyan ve tesettürüne dikkat eden kadından daha fazla taciz tehlikesine maruzdur. Tacizciyi "suça tahrik" var....
Şimdi burada Profesörün sözünün neresi yanlış?
Sanki Profesör, "dekolte giyinen kadınlar taciz edilmelidir" demiş gibi topa tutuluyor. İnsaf...
|
Öncelikle dekolte giyinmenin ölçütü nedir? dinin daha doğrusu hoca üfürürse cemaat tükürür noktasında olası en uç noktalara kadar kendi içine büküle büküle yıllarca şekillenip, örgütlenip, organize olmuş dinin, bu sayede son noktalarını tayin etmiş dinin, giyim tarzı dışında kalan giyim tarzlarıdır denebilir, yani dekolte olmuş olmamış örtünmeyi fizik değilde, beyin ve bilinçaltı örtünmesi noktasına getiren insan açsından, her türlü çağrışım yapan giyim tarzı bu yelpazeye girer. Bu bakış açısındakiler için kot pantolon giymek çok mu farklı acaba? Ben günümüz ortçağdan kalma ahlak yapısının sapıklığı engellediğini değil aksine ürettiğini düşünüyorum.
Örneğin Afgan Burkası işte dinin son noktasını gösterir, din her konuda son noktayı yaşatır. Nedeni ise daha fazla ama daha fazla yaranmak, bir diğerinden daha fazla cenneti hak edecek uçuk adımlar atmak hissiyatıdır(bu
arıza bir durumdur). Suç işlememek için suçu değil fiziği örtülemek. Örneğin hırsızlığı engellemek için evleri yıkmalı ya da bu gün hırsızlık tamamen meşru sayılmalıdır. Suç ve ceza düzleminde bir çok şeyi çözdüğümüzü düşünüyoruz belki, yalnız burada birbirinden ayrı bir ilişki sözkonusu değildir, çözdüğümüzü sandığımız ölçütlerle aslında suçu üretiyoruz, yani bizim bu çerçevelerimiz yaratıyor. yani bunlar birbirini besleyen ve birlikde açığa çıkan kavramlar. Birisi varsa diğeride olacaktır. En doğal insan edinimlerini bir dolu çerçevelerle yabancılaştırıp, insandan söküp aldığımızda(ki bu öncelikle ceza metinlerini içerir), suçu yaratmış oluyoruz.
Senin gibi düşündüğümde, gideceksin markete orada bir dolu cafcaflı, albenili bir dolu ürün göreceksin, işte şimdi suça teşvik ettin. O zaman her türlü ahlak kuralını teker teker ele alalım ve çarpık ortaçağ anlayışının kadına bakış açısındaki sapkınlığı tüm diğer maddelere uygulayalım... Yani mesele fizik meselesi değil, bilinç ve insanlığın yaşam-mahrumluk meselesidir ve ilkel dinlerin getirdiği çözümler meseleyi çözmediği gibi aksine meselenin sapkınlığa dönüşmesine yol açmaktadırlar. Cinsellik doğal iken giderde biz onu yapay bir argümana dönüştürür ve kadını suç unsuruna dönüştürürsek işte tamda o anda, orada suçu üretmiş oluruz. Sonra vayyy başıma gelen! suçlular türedi der, yasalara yeni yasalar ekleriz, bu halde suçun yayılımı da, yelpazeside genişler, o zaman vay yasalara yeni bir şeyler daha ekleyelim denir, o anda yelpaze daha da genişler ve en sonunda kendi kendine, insanlığın yabancılaşmasını yaratanlar, kadını burkalara sarmaya varana değin örtmeye, kilit vurmaya varırlar. Burada diyalektik bir ilişki sözkonusudur, birisi diğerini yaratır ve yelpaze genişledikçe suçun fiziksel alanı genişler, ifade alanı darlaşır(bu kapsam neyin suç sayılıp, sayılmadığıyla ilgilidir, başını örtmemek suç sonra elini örtmemek suç haline geliyorsa suçun ifade alanı darlaşıyor, fiziki alanı genişliyor demektir.) Artık el, ayak bileği bile suç unsuru haline gelir, alan geniledikçe ölçüt bu kadar darlaşır yani. Bu söylediklerimi insanın kendisine yabancılaştırıldığı her ama her alana yayabilirsiniz, hırsızlıkdan, namusa kadar bu böyle işleyecektir. yani hem kültürel hemde toplumsal açıdan daha insani yaşamak istiyorsak ortaçağdan kalma ilkel ahlak ve yasaları bir anda değil elbetde hem kültürel hemde toplumsal, koşulsal, yaşam standartlarının gelişimi ile birlikde bir aydınlanma, değişim süreciyle aşmak zorundayız. Şu yukarıdaki diyalektik süreci tersine çevirmeli ve öyle bir noktaya gelinmelidir ki, birisini ortadan kaldırdığımızda, diğeride kalkacaktır(örneğin elin görünmesi suç edilmediğinde suçun tanımsal kapsamı değişecektir ve suçun üretimi düşme yaşanacaktır.). Suç saydıklarımız bu gün suçtur, o gelişim ve ilkel yasalardan koşullarla birlikde kurtulduğumuzda, aslında insanın en
doğal yönlerine atfettiğimiz suçlarda, insanın kendisine olan yabancılaşmasıda ortadan kalkacak haliyle aynı zamanda sapkınlığı üreten kurallarda kalkacaktır. Bunlar koşullardan bağımsız düşünülemez, ama el, ayak görmenin bile suç sayıldığı bir toplumda yetişen ile doğuştan el, ayak göre göre yetişen iki kişi arasındaki en temel fark birincisinin bilinçaltında onulmaz rahatsızlıklar doğuracak ve bunu gemlemek için suç yasaları tayin edilecek, bu yasa tayin edildiğinde bilinç altı daha bir güdülenecek, suçluluk psikolojisi altında insan mutlu olamayacak, kendisi ile çatışacaktır. Her fırsatda da aslında o mutsuzluğunda!! suç olmayan doğal ama yabancılaştırıldığı her şeye özlem duyacak, duyduğu bu özlemide MEŞRULAŞTIRMANIN yollarını arayacaktır. Geçmiş çağlardaki haremleri, söz nikahları ile bir değil iki değil 5 değil cinsellik adına yapılan evlilikleri, yarı-evlilikleri, kadını bir bedel ödenerek alınan mal gibi gören zihniyetleri dahi bir yana bırakırsak(ki bunun için zengin olmak gerekiyordu), geriye cennet aleminde dahi huriler yaratan bir ortaçağ ahlak anlayışının kurallarıyla yaşamak zorunda kalacaktır.
Şu marketdeki albenili ürünlere geri dönelim, mahrumluk nedir hiç düşündünüz mü? Kişi mahrum ise orada meyillenir, gerçekten ve doğal olarak onlara ihtiyacı vardır, mahrum değilse dilediği kadar albenili olsun, değil hırsızlık hiç bir cezbe kapılmayacaktır. İhtiyacı varsa alacaktır ve bu durumda ne o ürüne olağanüstü bir ihtiyaç hissi yükleyecektir ne de ona olan ulaşılmazlığından dolayı bilinçaltında güdülenip, ahlak dediğimiz kendi başına hiç bir anlam ifade etmeyen kurallarla düşüncesini gemlemeye çalışacaktır. Burada ölçütü belirleyen muhtaçlık ve mahrumiyettir. nasıl ki günümüz kültüründe bu durumun çözümü salt kültürel değil içinde yaşadığımız koşullar ve sistemin açmazlarından kaynaklı yoksunlukları aşarak çözebilirsek, bu konu başlığında ele aldığımız konununda çözümü yine salt kültürel olmadığı gibi insanın kendisine yabancılaşması ve yabancılaştırılmasını sağlayan koşullarıda değiştirmekden geçer. Yani dinin emrettiği gibi giyinmemek bu gün koşullar açısından insanlığın arızalarının çözümünde
doğal bir rol üstlenir. Burada fiiliyat değil insanın yaşam koşulları sözkonusudur. Din ne kadar insanları burkalara sarıyorsa o toplum kültürel alanda o kadar sapkınlık üretiyor demektir. Burada diyalektik bir ilişki sözkonusudur. Bu sapkınlık doğuştan gelmiyor elbetde, aksine insanı kendisine yabancılaştıran, bir bütün halinde insan değilde karşı cins söylemi üzerinden şekillenen yasalar!, buna dayalı düz mantık, toplumsal yapı, din vb yapay çerçevelerin sınırlarıyla birlikde açığa çıkıyor. Bizler hala ortaçağdan kalma düz mantığı aşamadık malesef.
Eğer giyimde amaç insanın vücudunu daha sıcak tutması, en kapsamlı anlamıyla dış etkenlerden korunması biçiminde algılamıyor olsaydık, ya da insanın maruz kaldığı dış etkilerden korunma ihtiyacı olmasaydı, herkes anadan doğma olsaydı insanlar ahlaksız mı olacaktı? Bence tam tersi olurdu, bu konuda ki ahlak kurallarıda külliyatlar tutmaz belki bir kaç maddeyi aşmazdı. Bunu ise en güzel din ispatlar, ayağı eli bile örterek yapar bunu. Bu bir ispattır. Hırsızlık konusunda değindiğim, albenili ürüne mahrumluğu örgütlemek, yeniden ve yeniden örgütleyip içselleştirilmesinden başka bir şey değildir. Bunu ise tanımlanan suç ve beraberindeki ceza üretir.
Tabi bunları derken ben şunu demiyorum, günümüz ahlak ve toplumsal koşullarında uçuk ve kaçık olunmalı, çözüm budur demiyorum. yani örneğin o market örneğindeki hırsızlık düzlemini ele aldığımda madem öyle hadi çalalım denmemeli(bu aksine suç üretimini arttırıcı yabancılaştırmaların, yasaların artmasına yol açar, artan yasaklarda daha fazla oranda alanı genişletirken, ifadeyi, bu anlamdaki kapsamı darlaştırır, camekandan bakmak bile suç haline gelebilir), buna iten koşulları değiştirmeyi düşünmeliyiz. Koşullar gözetilmeden başka türlü arıza davranışlar sergilemek, bu ve benzeri davranışlarında tersinden aynı kapıya çıktığını düşünüyorum. Değişim ve süreç olarak bakıyor ve insanın kendisine yabancılaşmasının hem kültürel hemde koşulsal çerçevesini gözeterek, bir anda değil aydınlanma ve zamanla bir geçiş süreciyle aşılabileceğini düşünüyorum.
Bu başlığada şöyle yaklaşıyorum, el ayak görse bilinçaltına işlemiş arızalı hali açığa çıkan insanın, bu sapkınlığına bir
meşru zemin oluşturma çabası olarak görüyorum. Yani vatandaş zaten bilinçaltındakini açığa vermiş. Bilinçaltından güdülenip zorlandıkça insan her daim ona meşru bir zemin oluşturma çabasına girecektir! Olay sadece budur. Bir üst paragrafda dediğimi tekrarlarsam; yani örneğin o market örneğindeki hırsızlık düzlemini ele aldığımda madem öyle hadi çalalım denmemeli(bu aksine suç üretimini arttırıcı yabancılaştırmaların, yasaların artmasına yol açar, artan yasaklarda daha fazla oranda alanı genişletirken, ifadeyi, bu anlamdaki kapsamı darlaştırır, camekandan bakmak bile suç haline gelebilir), buna iten koşulları değiştirmeyi düşünmeliyiz.
Şimdi temsil ettiği cühelalar için bir meşru zemin arayan bu ilahıyatçıyı kınıyorum, işte bu yüzden kınıyorum.
Kadın'ı insan olmaktan çıakrtıp bir suç öznesi haline getiren ortaçağ sözde ahlakınında işlevsel rolüne bu yazıda elimden geldiğince değindiğimi düşünüyorum. bu düşüncelerle bu ortaçağ ahlak kurallarının köhne ve bir dolu yabancılaştırma ile insanlık dışı bir insan-toplum tipi yarattığını söylüyorum.
Birde şunu ekliyorum, her ne kadar tüm iyi niyetleri ile AMA DİN VE AHLAK OLMASA insanlar ve toplumlar alt üst olur, dünya yaşanmaz hale gelir diye düşünen bazı dindar ama insanlıkdan nasip almış arkadaşlarıda tekrar düşünmeye davet ediyorum, bir tarafdan önlem diye düşündüğünüz her bir gerekçe diğer tarafdan tamda olumsuzluk atfettiğiniz suç ve koşulları yaratıyor.