Hayır en eski galaksi sistemleri, 15-30 milyar aralığında, üstelik bu aralık galaksilerin değil bize ulaşan ışığın kat ettiği mesafenin ışık yılına göre yıllandırılmasıyla ilgili. İlgili galaksi, şu anıyla değil, 11 milyar ışık yılı
uzaktan gelen ışığın yorumuyla ilgili. Haliyle bu galaksinin şimdi genç mi, yaşlı mı olduğu konusunda kıyas doğru olmaz, zira o galaksi şimdi oralarda o haliyle olmayabilirde
CANLILIK=hareket demek değildir, bu halk dilinde böyle sanılır, algılanır. Galaksi resmi olarak gösterdiğin o resimi, bir okyanus gibi düşünebilirsin, orada gördüğün aslında %99 ve üzeri plazmadır, şekeri, suya attığın anda nasıl eriyorsa, ya da su buharlaştığında nasıl ortaya tuz taneleri çıkıyorsa-kalıyorsa, buradaki hareket ve devinim canlı olduğu anlamına gelmez,
canlı, organize olmuş madde demektir, hareket eden, etkileşen değil, bu hareket ve etkileşimi örgütlü olarak ve merkezde kendi durumuna göre yön tayin edebilen ve cansız, ilksel etkiye, örgütlenmiş ikinci tepkiyi örgütlü olarak verebilendir. Duvara vurursanız tepki alırsınız, aslında etki-tepkidir, tepki de etki, böyleyce duvara göre duvarın verdiği tepki, sizin açınızda size dönen etki olur, canlı işte bu etkileşimleri, örgütlü(organize) bir yapıyla karışılayabilendir. Organizma demek, örgüt-lü yapı demektir özünde. Bizler tek bir parçadan ibaret değiliz, daha kabaca sımsıkı sarılmış insan örgütlerini düşünün, bir parçasına bir etki olsa, bu kısa sürede tüm örgütün farkındalığına dönüşür, yani bizler biyolojik olarak örgütüz, örgütlü yapıyız.. haliyle canlı, örgütlü, cansız örgütsüz yapılardır, ama hangi konuda örgütlü ve örgütsüz, kendi temel yapılarıyla değil, parçaların birbiriyle ilişkiselliği ve birlikteliği(örgütlü birliktelik) ve fiziksel etkileşimlere verdiği cevaplarla ilgili.
Örneğin bizim galaksimize 11 milyar ışık yılı uzaktan bakıyor olun, Samanyolu, Andromeda ile çarpışıp birleştiğini görmeniz içinde 11 milyar ışık yılı beklemeniz gerekecek, yani siz bu süre zarfında hala ikisinin çarpıtşmadığı halini göreceksiniz. Geride sadece varsayımlara dayalı yekünü kalmış olan, Big Bang diye bir kurgu-teorinin artık geçerliliği yok. Ve aslında bu bir teori bile değil, lakin nasıl olduysa 20. Yüzyıl bir kaç dünya savaşı arasında, çılgın bir
acelecilikle(çünkü bilim, çeşitli devletlerin savaş vb dayatımlarıyla sıkışmıştı, ödün verecekti) bilimsel kaidelerinden ödün verdi. Tabi görülen galaksi şimdi bizler için genç görülecek, yaşlıda görülebilirdi! 11 milyar ışık yılı önceki haline bakıyoruz.
Galaksiler tek başına değillerdir, her galaksi kümesi, bir sistemdir ve aralarında ilişki vardır. Bu yarım yüzyıldır bilinen ve gayet net bir biçimde ortaya konan bir gerçek. 1 galaksinin oluşumu, özünde o galaksi kümesinin oluşumuna bağlıdır, bir galaksi kümesinin oluşumu ise, boyutlarına göre değişmekle birlikte, 70-80 milyar yılları bulabiliyor. Bizden çok uzakta yaşlı galaksi kümeleri tespit edildi, yani o galaksilerin ömrü, 20 milyar yıl alınsa, bu bizden 10 milyar ışık yılı uzakta ise, yaşının Big bang'den 2-3 kat daha eski olduğunu gösterir.
Nasıl ki yıldızlar bir küme, bir memba-kaynak okyanusu içerisinde doğup, serpiliyorsa, galaksilerdin oluşumu da, yani bir küme olarak, yine küme okyanusu dahilinde anlam kazanıyor, böylece kümelerin oluşumu da milyar yıllar alıyor.. oluşan galaksi çekirdekleri, etrafındaki plazmayı(kaynak maddeyi, maddenin saf halini) merkeze çekiyor, böylece galaksiler arasında belirgin boşluklar doğuyor. Plazma okyanusu, manyetik alanlarda merkezileşirken, açığa daha farklı yapı-formların çıkmasını sağlayan koşullar oluşuyor, böylece o koşullar çekirdek merkezlerinde daha etkin biçimde, ilk elden çeşitli elementlerin(kendi halleriyle saf), saf farklı form-yapıların oluşmasını sağlıyor, bu ikincil derecede saf elementlerin birbiriyle ilişkiside çok daha farklı yapıların ortaya çıkmasına yol açıyor, böylece aslında %99,9'u plazma olan evrenin, çekirdekler etrafında oluşan elementler ve saçılımıyla da %1'lik diğer madde halleri oluşuyor. Bu deviniyor, döngüsel gibi, ama değil, döngüsellik doğru bir kavram değil, devinmektedir ve devinim yeni hal ve durumların oluşması, bazı hal ve durumların kaybolmasına yol açıyor, oluşan ve kaybolan ise özünde, plazmanın, şu ya da burada olağan yapısından çıkmasına yol açan koşullardan ibaret, bunun gerçekleşmesi ve devinim için herhangi bir start, Big bang üfürmenin anlamı yok, zira gereği yok, zaten olan ve olmakta olandır...
madde(plazma ağırlık) hep orada, hep ortada, zaman yok, zaman, maddenin şu ya da bu halleri arasındaki kıstastan geliyor sadece, yani plazma önce, başlangıç mefhumu ondan sonra geliyor, hasılı maddenin bir başlangıcı yok, ama maddenin formlarının(!) başlangıç, bitişi, devinimi oluyor bu da bize zaman kavramını hediye ediyor...
Big bang zaman kavramının algısal yanlışlığıyla etkin doğdu ve etkin oldu, bunda ilk versiyon olarak çıkışın yaratılışçı(madden, kaynak anlamında yaratım=safsata) bir anlayış merkezden gelmeside etkili oldu, lakin kısa süre içerisinde
madde yoksa, zamanda yoktur noktası görüldü, öyleyse kendisi zaman üzerine insan algısının yanılgısıyla dolu bu teori, yine kaynak olarak tutunduğu dalı kesti, zaman yoksa, Big bang oluşamazdı, ama zaman varsa öyleyse madde de vardı, big bang gerçek ise, madde big bangden önce gelmekte, öyleyse Big bang maddenin oluşumu değil, maddenin form-yapı
değişimiyle ancak ilintilenebilirdi, form değişimi de, hareketi gösterecek, hareket ve değişimde zaman soyutlamamıza anlam verecekti, yani iç-lokal zamanda Big Bang ile başlayacaktı, ama madde değil. madde başlamayacaksa, o halde aslında zamanda Big bang ile başlamayacaktı, lakin biz bunu bu teorinin kurgusal ilksel bölümlerine sadık kalarak yorumlarsak, Big bang'den önceki madde-zamana dış, sonrakine iç-lokal diyebiliriz! bu noktaya gelmedikleri sürece bu teori(?) de modern yüzyılların mitolojisi olacak.
Gözlemlediğimiz evren, yani şimdi, şu an gözlemlediğimiz evren, hiç bir yönüyle Big bang teorisini desteklemiyor, aksine süreğen yanlışlıyor. genişlemiyor da, yani görünen ya da varsayılana genişleme denemez, çünkü bazıları uzaklaşırken, diğer bazıları yakınlaşıyor, eğer yakınlaşmayı baz alsaydık bu sefer daralıyor derdik, ama olmazdı, bütündeki tablo her ikisini de aynı anda söylemeyi mümkün kılıyor, öyleyse genişlediği ya da daraldığı yönünde bir ifade geçerli olmayacak! Işığın evrendeki madde yüküne göre bir sönümlenme aralığı var, dolayısıyla biz sonsuz bir evrene dahi baksak(ki uzay sonsuz), Dünya merkezinden baktığımız evren bize 360 derecelik bir açıda, belirli bir sınırda görülecektir,
bu evrenin sınırı değil, ışığın kat edebileceği mesafenin sınırıdır. yani bize 10 milyar ışık yılı uzaktaki bir galaksiden, biz bakış doğrumuza göre daha öteye baksaydık, 10 milyar ışık yılı uzakta başka galaksilerde görebilirdik,
bunu bir seyahat halinde aracın ön camından izlediğiniz ufuk gibi düşünün, dünyanın sınırı, sizin gözlem ufkunuzla sınırlanamaz ve siz ilerledikçe nasıl ki ufuk da ilerlerse....... gerçekte gördüğümüz bu, ama algılarımızda biriktirmiş olduğumuz bilgiler, zanlar, inançlar ise gerçekle uyuşmuyor.
Bir tercih yapma noktasına geldik.