Kuran'da muhammed'İn konuŞtuĞu ayetler
Kuran’ın içindeki çelişki ve mantıksal tutarsızlıklar onun tanrı katından gelen bir kitap olmadığını pekâlâ ortaya koymaktadır bundan başka bir de Kuran’da bazı yerlerde Muhammed gaf yapmıştır ve Allah değil de Muhammed’in konuştuğu bariz bir şekilde ortadadır.
EN'ÂM – 114’e bakalım mesela. Diyanet İşleri’nin eski bir çevirisine bakalım önce:
“Allah size Kitap'ı açık açık indirmişken O'ndan başka bir hakem mi isteyeyim?' Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun gerçekten Rableri katından indirilmiş olduğunu bilirler. Öyleyse, sen şüpheye düşenlerden olma!”
Burada gördüğünüz gibi Allah’tan 3. şahıs olarak bahsediliyor. Ayrıca “O'ndan başka bir hakem mi isteyeyim?” diye konuşanın da Allah değil Muhammed olduğu apaçık ortadadır. Diyanet daha sonra Kur’an üzerine tartışmalar vs. olunca bu gerçeği gizlemek için bakın ne yaptı. Kuran çevirisinde tahrifat! Evet sırf Kur’an’daki bu açığı kapatmak için Kur’an’da olmayan kelimeleri sureye parantez içerisinde ekleme yoluna gidildi:
“Size Kitab’ı (Kur’an’ı) hak olarak indiren O iken ben Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım?” (de). Kendilerine kitap verdiklerimiz de onun, Rabbin katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. O hâlde, sakın şüphecilerden olma.”
İşte ayetin orijinali, okunuşu ve kelime kelime anlamı:
أَفَغَيْرَ اللَّهِ أَبْتَغِي حَكَمًا وَهُوَ الَّذِي أَنْزَلَ إِلَيْكُمُ الْكِتَابَ مُفَصَّلًا ۚ وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ
يَعْلَمُونَ أَنَّهُ مُنَزَّلٌ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ ۖ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ
E fe gayrallâhi ebtegî hakemen ve huvellezî enzele ileykumul kitâbe mufassala(mufassalan), vellezîne âteynâhumul kitâbe ya’lemûne ennehu munezzelun min rabbike bil hakkı fe lâ tekûnenne minel mumterîn(mumterîne).
1. e fe gayre allâhi : artık, Allah'tan başka mı
2. ebtegî : arayayım, arıyorum
3. hakemen : bir hakem, hüküm veren
4. ve huve ellezî : ve o ki
5. enzele : indirdi
6. ileykum : size
7. el kitâbe : kitabı
8. mufassalan : açıklanmış olarak
9. ve ellezîne : ve onlar ki
10. âteynâ-hum : onlara verdik
11. el kitâbe : kitap
12. ya'lemûne : biliyorlar
13. enne-hu : onun ..... olduğunu
14. munezzelun : indirilmiş
15. min rabbi-ke : senin Rabbinden
16. bi el hakkı : hak ile
17. fe : o halde
18. lâ tekûnenne : sen sakın olma
19. min el mumterîne : şüphe edenlerden
Görüldüğü gibi ayette “de” kelimesi yok.
Peki söz konusu olan sadece EN'ÂM – 114 mü? Şimdi Diyanet’in TEVBE – 30 mealine de bakalım:
“Yahudiler, “Üzeyr, Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar ise, “İsa Mesih, Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!” Aceba bu ayette “Allah onları kahretsin!” diye beddua eden Allah mı yoksa Muhammed mi?
Gelelim Hûd suresine… Hûd suresinin ilk iki ayetinin eski çevirisine bakalım:
“Elif, Lam, Ra. Bu Kitap, hakim ve haberdar olan Allah tarafından, Allah'tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayetleri kesin kılınmış, sonra da uzun uzadıya açıklanmış bir Kitap'dır. Ben size, O'nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim.”
Bu Diyanet’in eski mealidir. Görüldüğü gibi burada da Allah değil Muhammed konuşuyor. Diyanet bu ayetteki tuhaflığı da fark ediyor ve daha sonra yukarıdaki kırmızıyla yazılan cümlenin başına parantez içinde bir “de ki” ekliyor ki ayetin orijinalinde bu “de ki” yok.
ZÂRİYÂT suresi 50. ve 51. ayetlerin mealine bakalım şimdi de:
“O hâlde Allah’a koşun. Şüphesiz ben, size O’nun katından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım. Allah ile beraber başka bir ilâh edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allah tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.” Allah tarafından gönderilmiş uyarıcı Allah’ın kendisi mi Muhammed mi işte Muhammed bu ayetlere de “de ki” koymamış ve Diyanet henüz buralardaki sakatlığa ayıkıp “de ki” eklememiş.
MUNÂFİKÛN – 4’e de bir bakalım:
“Onlara baktığın zaman cüsseleri hoşuna gider; konuşurlarsa sözlerini dinlersin; tıpkı, sıralanmış kof kütük gibidirler; her çığlığı kendi aleyhlerine sayarlar; onlar düşmandır, onlardan çekin; Allah canlarını alsın, nasıl da aldatılıp döndürülüyorlar.”
Burda da “Allah canlarını alsın” diye konuşup beddua eden şüphesiz ki Allah değil Muhammed.
Gelelim TEBBET – 1’e:
“Ebû Leheb’in elleri kurusun. Zaten kurudu.”
Allah beddua edemeyeceğine göre bu sözde Muhammed’e ait. İşte Kuran’da Tanrı sözü olmadığı kesin olan ayetlerden bir demet.
SAPERE AUDE!
"Cehennemliklerin en hafifi azaplısı ayaklarına ateşten iki nalın giydirilmiş olan kimsedir. Bu nalınlar o kimsenin beynini tıpkı bir kazan gibi kaynatırlar. Kulakları kor, azı dişleri kor ve kirpikleri yalazdır. Karın boşluğundaki iç organları eriyip ayaklarından akar. Bu kişi en hafif azaplı cehennemliklerden biri olduğu halde en ağır cehennem azabını çekenlerden biri olduğunu zanneder." (Müttefekün Aleyh)
"Onların derileri pişip yandıkça azabı duymaları için onlara yeni cilt giydiririz." (Nisa; 56) Hasan-ı Basri şöyle demiştir: "Onların derileri günde yetmiş bin kere yanar ve yenilenir."
Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: "Cehennem ehlinin alt çeneleri göğüsleri üzerine iner, üst çeneleri de alınlarına kadar çıkar. Bundan sonra sırıtan bir kelle halinde kalırlar." (Tirmizi)
Allah işkence edenlerin en hayırlısıdır.
http://kloroben.blogspot.com/
http://blog.radikal.com.tr/Bloglar/malumat-i-siddik
|