Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Felsefe > Etik, Estetik, Sanat, Politika, Bilim & Eğitim

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 07-03-2018, 10:49
pianola - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pianola pianola isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Super Moderator
 
Üyelik tarihi: 22 Oct 2014
Bulunduğu yer: Platon'un Mağarası
Mesajlar: 1.906
Standart Kişi Nasıl Kendisi Olur?

Ateizm bir sonuç değildir benim için, hele bir olgu hiç değil; o içgüdülerimden gelen birşeydir. Baştan-savma yanıtlarla yetinmek için fazla meraklı, fazla kuşkucu, fazla kibirliyim ben. "Tanrı", tam da böyle bir baştan-savmalıktır biz düşünenler için, hatta o sadece bir yasaklamadır: "düşünmeyeceksiniz". "İnsanlığın kurtuluşu için", ilahiyatçıların gericiliğinden daha çok ilgilendiren birşey var beni; beslenme sorunu.

***

Eğer bütün çocukluğum ve gençliğime ait iyi anılarım yoksa, bunu o sözde "ahlaki" nedenlere dayandırmak aptalca olur - kendime denk bir çevrede bulunamayışım gibi. Bu yoksunluk daima olduğu gibi bugün için de geçerli, ama bu, beni neşe dolu ve cesur olmaktan alıkoymaz. Beden hakkındaki cehaletim —lanet olası idealizm— ; hayatımdaki gerçek felaketi, asıl aptalca ve gereksiz yanı, bana hiçbir yararı olmayan, yeri doldurulamayacak birşeyin filizleniyor olması... Böylesi "idealizm", yapmış olduğum bütün yanlışların , içgüdülerime dair bütün o ussal yanılgıların, ve beni yaşamımın görevinden saptıran o tevazuya karşılık gelir.


***

Eğer kendi görevinizin, kendi yazgınızın, ortalama ölçülerin çok ötesinde yattığına inanırsanız, o takdirde başka hiçbir tehlike sizin bu görev ile yüz yüze gelmeniz tehlikesinden daha büyük olamaz. Kendiniz olduğunu sandığınız şey, sizin gerçekte olduğunuz şey ile en küçük bir benzerlik taşımaz. Bu bakış açısına göre, hayatın yanlışlarının bile bir mantığı ve değeri vardır; görevin ötesinde uzanan asıl göreve ilişkin geçici uğrak yerleri ve yan yollardır onlar, ertelemelerdir, "mütevazılık"tır. Burada büyük bir hile, belki de en üstün hile kendini gösterir: "kendini bil", kişiyi tam da yanlış yöne sevkeden yoldur, oysa kendini unutmak, kendini yanlış anlamak, küçültmek, sınırlamak, kendi kendini orta değere indirmek, tam anlamıyla sağduyudur. Ahlaki terimlerle ifade edersek: kardeşçe sevgi, diğer insanlar için yaşamak ve benzeri şeyler, tam da en kötü bencilliğin sürdürülmesine koruyucu bir önlem olabilirler sadece... Bu, kendi alışkanlıklarıma, inançlarıma karşı olarak "diğerkam olan" dürtülerden yana olduğum ayral durumdur; bu durumda, onlar, bencilliğin, kendini disipline etmenin hizmetinde iş görürler. Bilincin bütün yüzeyini —ki bilinç bir yüzeydir—, büyük bir buyruktan uzak tutmak gerekir. Bütün büyük sözlerden, büyük davranışlardan kaçınmak gerekir. Bütün bunlarla içgüdü, "kendi kendini anlama" yeteneğini pek çabuk riske atacaktır; bu arada, derinlerde, o düzenleyici "fikir" kendi kendine büyümeyi sürdürür, emirler vermeye, yavaş yavaş yan yollardan ve uğrak yerlerinden geri çevirmeye başlar. günün birinde bir bütün olması için vazgeçilmezliğini kanıtlayacak bireysel özellik ve becerileri hazırlar; "asıl görev", "amaç", "nihayet" ve "anlam"dan hiçbirşey sezdirmeden bütün yardımcı nitelikleri teker teker eğitir. Bu açıdan bakıldığında yaşamım bütünüyle mucizedir.

Değerlere yeniden değer biçme, belki de bugüne kadar tek bir bireyde bir araya gelmiş yeteneklerden daha fazlasını, herşeyden çok da birbirlerini mahvetmek veya rahatsız etmeksizin karşı çıkabilme yetisini gerektirir. Yetilerin sıralaması: mesafe; düşman yaratılmaksızın ayrılma sanatı; hiçbirşeyi karıştırmamak, barıştırmamak, herşeye karşın kaosun karşıtı olan birçokluk; bu ön şart, içgüdülerimin uzun ve gizli bir çalışması, sanatçılığıdır.


***


Çabalamış olduğumu hiç hatırlamıyorum; hayatımda en küçük bir mücadele geçtiğine dair hiçbir iz yok. Ben, "yiğitçe yaratılış"ın tam zıddıyım. Birşeyi "istemek", birşey için "mücadele etmek", bir "amaç"ın, bir "nihayet"in peşinden koşmak, bunları hiç yaşamadım. Bugün bile, geleceğime baktığım zaman, —uzak geleceğe—, sanki dümdüz bir deniz görüyorum; en küçük bir arzu dalgacığından bile yoksun. Birşeyin olduğundan başka olması için en küçük bir dileğim bile yok; ben kendim de "farklı" olmayı istemiyorum. Ama ömrüm boyunca böyle yaşadım ben. Hiçbirşeyi dilemedim; ... hiçbir zaman "şeref" için, "kadınlar" için, "para" için —bütün bunlardan yoksun olduğumdan değil— bir "mücadele"ye girişmediğimi söyleyebiliyorum...


***


Eğer kendimi şimdiye kadar başka insanlar tarafından "en büyük" sıfatıyla onurlandırılmış diğerleriyle karşılaştırırsam, fark, açıkça görülecektir. Ben, bu sözde "en büyük"leri insandan bile saymıyorum, bana göre, onlar, insanlığın defoları, hastalıklı ve intikamcı bünyelerin iğrenç bileşimleridir: hayattan kendi intikamlarını alan, asla sağaltılamayacak korkunç canavarlardır. Ben, bunun tam karşıtı olmak istiyorum: benim ayrıcalığım, sağlıklı içgüdülerin bütün işaretlerine karşı en yüksek düzeyde duyarlı olmaktır. Kişiliğimde, hastalıklı en küçük bir özellik yoktur; en ağır hastalandığım zamanlar dahil, hastalıklı olmadım ben; varlığımda bağnazlığın izi yoktur. Hayatımda sahte, düzmece hiçbir tavır takındığıma dair en küçük bir kanıt bulunamaz; tavırlarda etkililik büyüklük anlamına gelmez, tavır takınmaya ihtiyaç duyan insan bütünüyle düzmecedir.

***


Yalnızlıktan acı çekmek de bir itirazdır; Ben sadece çokluktan acı çektim.

***


Beni anladıklarını düşünenler beni başka birşeye çevirir; kendi kafalarındaki görüntüye, gerçekte benim karşıtım olan birşeye.

***


Benim deyiş sanatım nedir? İşaretler yoluyla, bu işaretlerin temposu yoluyla bir durumu, duygusal bir gerilimi iletmek; deyişin anlamı budur ve iç durumların sonsuz çeşitliliğini dikkate alırsak, benim için pek çok deyiş olasılığının, şimdiye kadar bir kişinin shaip olduğu pek çok deyiş olasılığının mevcut olduğu görülür. Bir iç durumu gerçekten ileten, işaretlerde, işaretlerin temposunda, jestlerde hata yapmayan her deyiş iyidir; zincirleme cümle kurallarının hepsi bir tavır takınma sanatıdır. Burada benim içgüdüm yanılmaz; —Kendinde-iyi deyiş, bu tümüyle aptallık, sadece idealizm, örneğin "kendinde-güzel", "kendinde-iyi", "kendinde-şey" gibi. Daima kulaklar olduğunu; böyle bir duyabilme gücünde ve değerde kulakların var olduğunu, insanın kendi kendini ileteceği kimseler olduğu varsayıyorum; böyle insanları hala bekliyor Zerdüşt, beklemeye devam edecek! Onu dinlemeye değecek biri olmalısın... ve o zamana kadar burada anlama sanatının israf edildiğini anlayacak kimse olmayacak: şimdiye kadar daha yeni, daha benzersiz, sanatsal; gerçekten sadece bu amaç için yaratılmış söyleme yollarını böylesine israf etmemiştir.


***


Hayatın tuhaflığına evet diyebilmek; kendi kendisinin tükenmezliğine kendinin en yüksek örneklerini kurban ederken duyduğu yaşama isteği, işte bu benim Dionysosçuluk dediğim şeyin ta kendisidir; bu, benim trajik şairin psikolojisine bir köprü olarak bulduğum şeydir. Kendini dehşet ve acımadan kurtarmak değil, zorlu bir boşalmadan, kendini tehlikeli heyecanlardan arıtmak değil, böylesi, Aristoteles'in yanlış anlamasıydı, fakat, dehşet ve acımanın üstüne çıkmak, oluşun neşesine varmak, o neşe ki, aynı zamanda mahvedişin neşesini de kapsar. Bu anlamda, kendimi ilk trajik filosof olarak görme hakkını —ki bu aynı zamanda pesimist bir filosofun taban tabana karşıtı anlamına da gelir—, kendimde buluyorum. Dionysos olgusunun benden önce böyle filosofik bir tutkuyla duyulması görülmemiştir; trajik bilgelik eksiktir: bunun izlerini Sokrates'ten iki yüzyıl önceki büyük Grek felsefesinde bile boşuna aradım. Birtek Heraklitos hakkında kuşkuluyum, onun yakınlığında kendimi başka heryerde olduğundan daha sıcak, daha rahat hissettim hep. Yok oluşun ve yok edişin onaylanması, ki bu herhangi bir Dionysosçu felsefenin can alıcı noktasıdır, karşıtlıklara, savaşa ve kendinde-varlık kavramını kökünden yadsıyarak oluşa evet deyiş. Şimdiye dek düşünülenler içinde, kendiminkilere en yakın olarak bunları buluyorum.

***




Ben de içgözlemin kurbanıyım.
Sylvia Plath

Her bir sözcük, sessizlik ve hiçbirşeyliğin içinde gereksiz bir leke gibi...
Samuel Beckett

Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece...
Aşık Veysel

Tekrar ede ede bitirilemeyen keşif, tekrar ede ede bitirememenin keşfine dönüşür.
Maurice Blanchot

İletişim, bir iletişimsizlik düzeneğidir.
Lacan

Sonuçta hepsi kendini kandırmaktan ibaret, öyle değil mi..?
Marilyn Monroe

ex nihilo nihil fit
il n'y a pas de hors-texte

Konu pianola tarafından (07-03-2018 Saat 19:13 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 07-03-2018, 16:09
pianola - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pianola pianola isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Super Moderator
 
Üyelik tarihi: 22 Oct 2014
Bulunduğu yer: Platon'un Mağarası
Mesajlar: 1.906
Standart

Schopenhauer ve Wagner adlarını taşıyan iki Çağdışı Yazı'nın, iki olgunun anlaşılmasında veya hiç değilse psikolojik açıdan sorgulanmasında herhangi bir yardımı olabileceğini iddia etmek istemiyorum, bu iki husus dışında elbette. Bu yüzden, örneğin Wagner'in doğasındaki temel öğe, güçlü bir içgüdüsel kesinlikle burada zaten sadece amaçları ve araçlarıyla mantıksal olarak tutarlı olan bir dramatik yetenek olarak tanımlanmıştır. Bu çalışmalarla, temelde psikolojiden tümüyle farklı olan birşeyler yapmak istemiştim; eşi benzeri görülmemiş bir kültür sorunu, sertlik sınırlarına varan bir kendini sıkıya koyma, kendini savunma kavramı, insanı, büyüklüğe, evrensel, tarihsel hedeflere götüren bir yol, bunlar ilk kez dile getiriliyordu. Kısaca, konuşmak gerekirse, insan birşeyi ifade edebilmek, elinde birkaç deyim, işaret, söyleme yolu bulundurabilmek için, önüne çıkan fırsata nasıl dört elle sarılırsa, ben de bu iki ünlü ama son derece belirsiz örneğe sıkıca sarıldım.

***

Platon da, Sokrates'ten bu şekilde bir "gösterge dili" olarak yararlanmıştı; bu yazıların tanıklık ettiği şimdi geride kalmış durumlara tekrar dönüp baktığımda, bu yazılarda temelde sadece kendimden söz ettiğimi inkar edecek değilim. Bir Eğitimci Olarak Schopenhauer adlı eserde, benliğimin en iç öyküsü, bu öykünün oluşması yazılıyken, Wagner Bayreuth'da adlı eser benim geleceğime bir bakıştır. Herşeyden önce, ettiğim yemin. Bugün olduğum şey, bugün durduğum yer, konuşmak için artık kelimeleri değil yıldırımları kullanabileceğim bir yükseklikten hem de, o zamanlar nasıl da uzaktım bunlardan... Fakat ülkeyi görebildim; ama yol, deniz, tehlike ve hatta başarı konusunda kendimi bir an için bile olsun kandırmadım. Söz verirkenki büyük durgunluk, artık sadece vaat olarak kalmayacak bir geleceğe o mutlu bakış. Burada, her söz derinden, içten yaşanmıştır; acı çeken, hatta neredeyse kanayan sözcükler eksik değildir. Fakat, büyük bir özgürlük yeli herşeyin üzerinden eser, yaranın kendisi bile bir itiraz gibi gelmez. Benim filosoftan anladığım, yakınındaki herşeyi tehlikeye sokan korkunç dinamittir; benim filosof kavramımla, yüksek öğretimdeki "geviş getirenleri", diğer felsefe öğretmenlerini bir yana bırakın, koskoca Kant'ın bile içine girdiği filosof kavramı arasındaki uçurum, o yazı bunların hepsi üzerine paha biçilmez şeyler öğretir; ama konuşma şansı verilen kişinin Eğitimci Olarak Schopenhauer değil de, onun karşıtı "Eğitimci Olarak Nietzsche" olmasının önemi vardır ki; o zamanlar benim işimin bilginlik olduğu, benim de belki de işimi iyi yaptığım göz önünde tutulursa, bu yazıda bilgin psikoloji üzerine aniden ortaya çıkan acı eleştiriyi önemsiz saymamak gerekir; o, bendeki ayrı oluş bilincini, benim için görev nedir, sadece araç, arada tatil ve katkı nedir sorularının cevabının kesin olarak bilincinde olduğumu ifade eder. Tek bir şey olabilmek için, tek bir şeye gelmek için pek çok yerde bulunduğumun ve pek çok şey olduğumun bendeki sağduyunun eseri olduğunu gösterir. Ben, bir süre için de bilgin olmak zorundaydım.


Ben de içgözlemin kurbanıyım.
Sylvia Plath

Her bir sözcük, sessizlik ve hiçbirşeyliğin içinde gereksiz bir leke gibi...
Samuel Beckett

Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece...
Aşık Veysel

Tekrar ede ede bitirilemeyen keşif, tekrar ede ede bitirememenin keşfine dönüşür.
Maurice Blanchot

İletişim, bir iletişimsizlik düzeneğidir.
Lacan

Sonuçta hepsi kendini kandırmaktan ibaret, öyle değil mi..?
Marilyn Monroe

ex nihilo nihil fit
il n'y a pas de hors-texte
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 07-03-2018, 20:58
Ahlaksız - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Ahlaksız Ahlaksız isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Jul 2012
Mesajlar: 8.496
Standart

Paragrafın biri,çok etkileyici..
Şu adamları bir türlü okuyamadım..Bir fırsat bulup okumam lazım..
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 09-07-2019, 20:36
Yıldıztozu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Yıldıztozu Yıldıztozu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Sep 2014
Mesajlar: 4.242
Standart

pianola´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Çabalamış olduğumu hiç hatırlamıyorum; hayatımda en küçük bir mücadele geçtiğine dair hiçbir iz yok. Ben, "yiğitçe yaratılış"ın tam zıddıyım. Birşeyi "istemek", birşey için "mücadele etmek", bir "amaç"ın, bir "nihayet"in peşinden koşmak, bunları hiç yaşamadım. Bugün bile, geleceğime baktığım zaman, —uzak geleceğe—, sanki dümdüz bir deniz görüyorum; en küçük bir arzu dalgacığından bile yoksun. Birşeyin olduğundan başka olması için en küçük bir dileğim bile yok; ben kendim de "farklı" olmayı istemiyorum. Ama ömrüm boyunca böyle yaşadım ben. Hiçbirşeyi dilemedim; ... hiçbir zaman "şeref" için, "kadınlar" için, "para" için —bütün bunlardan yoksun olduğumdan değil— bir "mücadele"ye girişmediğimi söyleyebiliyorum...
ilginç.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 30-03-2024, 20:36
Alvin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Alvin Alvin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 17 May 2023
Bulunduğu yer: Munzur
Mesajlar: 354
Standart

pianola´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
..... sorularının cevabının kesin olarak bilincinde olduğumu ifade eder. Tek bir şey olabilmek için, tek bir şeye gelmek için pek çok yerde bulunduğumun ve pek çok şey olduğumun bendeki sağduyunun eseri olduğunu gösterir. Ben, bir süre için de bilgin olmak zorundaydım.

Basliktaki ikinci alinti, Friedrich Nietzsche'nin "Ecce Homo" adli eserinde geciyor. Tam olarak, "Bir Egitimci Olarak Schopenhauer" adli bolumde. Schopenhauer'in dusunceleri, elbette Nietzsche icin bir donum noktasi. Nietzsche'nin kendi felsefi gelisiminde bayagi onemli ve etkili bir nokta. Fakat burada onemli olan birsey var: Nietzsche, Schopenhauer'in ogretilerini koru korune kabul etmemistir. onlari elestirel bir bakis acisiyla degerlendirmistir. Mesela, Schopenhauer'in pesimist ve deterministik goruslerine karsi cikmistir.

Bunun disinda, Schopenhauer'in felsefesine Kant da karsi cikar. Elestiriler sunar. Ornegin, Kant, Schopenhauer'in dusuncesinde yer alan "irade" kavramini elestirir. Kant'a gore, Schopenhauer'in irade kavrami metafizik acidan yetersizdir ve rasyonel dusunceyle uyumsuzdur. Kant, insanin eylemlerinin ahlaki yonunu iradeye dayandirmak yerine, ahlaki eylemlerin rasyonel ahlak yasalarina uygun olarak yapilmasi gerektigini savunur. Sadece bu degil yani, mesela Kant, Schopenhauer'in metafizik goruslerini de elestirir. Schopenhauer'fenomenler dunyasinin otesinde bir gerceklik oldugunu ve bu gercekligin irade oldugunu one suruyor. Ama mesela Kant, metafizik bilginin sinirlarini ve insan aklinin bu tur iddialari hakkinda nasil kesin sonuclara varamayacagini vurguluyor.

"Happiness is a state of mind. It's just according to the way you look at things."
— Walt Disney
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 04:28 .