Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > İbrahimi Dinler > İslam

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 21-11-2005, 22:56
rutkay rutkay isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 05 Nov 2005
Mesajlar: 44
Standart ATEİST SİTELERDEN ALINTILAR

(TRAJEDİYE BİR GÖZ ATALIM:)

ISLAM KITABI KURAN'DAN BAZI AYETLER

Islam hakkındaki bilgilerimiz nereden kaynaklanıyor? Kimimiz ilkokul , ortaokul ve lisede din dersi okuduk, kimimiz sadece ailemiz, arkadaşlarımız ve çevremizden öğrendiklerimizi biliyoruz. Nüfusunun %99'unun "müslüman olduğu" söylenen ama bu müslümanlığın hiçbir zaman "esas müslümanlığa", yani Islam Devletleri'nin müslümanlığına benzemeyen bir müslümanlık yaşanan bir ülkede yaşıyoruz.

Islam'a göre yenmesi "haram" olan domuz etini yemeye cesaret eden pek yok, ama, yine Islam'a göre içilmesi haram olan içkiyi içenlerin çok olduğu bir ülkede yaşıyoruz.

Arap ülkelerinde yapılması yasak birçok şeyi yapan, ama "Elhamdülillah müslümanım" diyenlerin çok görüldüğü bir ülkede yaşıyoruz.

Demek ki, Türkiye'de Islam değişmiş.. Değişik bir müslümanlık uygulanıyor. Müslümanlık daha "çağdaş"laştırılmış..

Ve, Islam Ulkelerindeki müslümanlık ve yaşam tarzını Türkiye'ye getirmek isteyenler de var. Kapatılan Refah Partisi, ondan once kapatılan Milli Selamet Partisi ve bugün faaliyet gösteren "malum" parti(ler) bu özlemin pesindeler.

Peki, Islam dininin "anayasası" olan Kuran'ı kaç kişi okudu ve okuduklarını düşündü? Bu sayfayı şu anda okumakta olan "siz" Kuran'ı okudunuz mu?

Ben okudum.. Ve, bana din derslerinde anlatılan Islam'dan çok daha farlı bir Islam ile karşılaştım Kuran'da..

Önemli bulduğum ayetleri, yorumsuz iletiyorum.. (Sadece ana başlıklarda gruplandırararak).

Başlamadan önce de, Osmanlı döneminde müslümanlık propagandası için giden Japonya'ya giden elli kişilik bir kurula Japonlar'ın sorduğu bir soruyu iletiyorum (Dünya Gazetesi, 2.5.1963).

"Bize bir Müslüman millet gösteriniz ki, bu dini kabul etmeden önce sefil ve peri?an iken kabul ettikten sonra ilerlemiş, gelişmiş, mesut ve müreffeh olmuştur. Bir tek örnek verin, kâfi."

Yıl 1999.. Islamiyetin Muhammed tarafından uyduruluşundan bu güne kadar 1400 yıl geçti. Bugün, hâlâ böyle bir Islam memleketi yok!..

Kuran'dan tam ayet metinleri :(Diyanet tercümesi'nden):

Kur'an bir bilmece-bulmaca kitabı mıdır?

Kuran, kim için ve ne zaman hazırlanmıştır?

Kuran, Muhammed'in yaşadığı devirdeki insanlara islamiyeti tanıtmak ve islami emirleri bildirmek için hazırlanmıştır. Dolayısı ile bir kargaşa çıkmamsı için Kur'an'da yazılanlar açık, net ve kesin olmalıdır.

Bazıları, Kuran'ın her okuyan tarafından anlaşılamayacağını, Kuran'ı anlamak için önceden bilgi sahibi olunmasını, "ilim" sahibi olunmasını ileri sürerek Kuran'daki akıldışı, bilimdışı, antihümanist ve çağdışı ayetlerin anlamlarını gizlemek isterler. "Kuran'daki şu kelimenin anlamı aslında bu değildir, bu ayet o değil, bu anlama geliyor.." gibi tartışmaları zaman zaman duyarız.

Kuran, kendisini okuyan herkesin ayrı birşey anlayacağı bir bilmece-bulmaca kitabı mıdır, yoksa, her okuyanın aynı şeyi anlaması ve aynı şeyi uygulaması için hazırlanmış bir Islam Anayasası mıdır?

Elbette ki, Kuran, kendisini okuyan herkesin ayrı birşey anlayacağı bir bilmece-bulmaca kitabı değil, her okuyanın aynı şeyi anlaması ve aynı şeyi uygulaması için hazırlanmış bir Islam Anayasası'dır.

Kuran, kendisinin açık, net ve anlaşılır bir kitap olduğunu kendisi şu ayetlerde söylüyor:

43:2. Apaçık Kitab'a andolsun ki ,

44:2. Apaçık olan Kitab'a andolsun ki,

58:5. Allah'a ve Resûlüne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Biz apaçık âyetler indirmişizdir. Kâfirler için küçük düşürücü bir azap vardır.

65:11. İman edip sâlih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah'ın apaçık âyetlerini okuyan bir Peygamber göndermiştir. Kim Allah'a inanır ve faydalı iş yaparsa Allah onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. Allah o kimse için gerçekten güzel bir rızık vermiştir.

2:99. Andolsun ki sana apaçık âyetler indirdik. (Ey Muhammed!) Onları ancak fasıklar inkâr eder.

4:174. Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik.

5:15. Ey ehl-i kitap ! Resûlümüz size Kitap'tan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçık bir kitap geldi.

6:59. Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.

15:1. Elif. Lâm. Râ. Bunlar Kitab'ın ve apaçık bir Kur'an'ın âyetleridir.

29:49. Hayır, o (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin sînelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi, ancak zalimler bile bile inkâr eder.

36:69. Biz ona (Peygamber'e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah'tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.


"Islam hoşgörü dini" midir? Kuran'daki "şiddet ayet"leri

Bakara/2/191. Onlari buldugunuz yerde oldurun. Sizi cikardiklari yerden siz de onlari cikarin. Fitne cikarmak, adam oldurmekten daha kotudur. Mescidi Haram'in yaninda, onlar savasmadikca siz de onlarla savasmayin. Sizinle savasirlarsa onlari oldurun. Inkar edenlerin cezasi boyledir.

Ali Imran/3/85. Kim Islamiyet'ten baska bir dine yonelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerdendir.

Ali Imran//3/118. Ey Inananlar! Sizden olmayani sirdas edinmeyin, onlar sizi sasirtmaktan geri durmazlar, sikintiya dusmenizi isterler. Onlarin ofkesi agizlarindan tasmaktadir, kablerinin gizledigi ise daha buyuktur. Eger aklediyorsaniz, suphesiz size ayetleri acikladik.

Ali Imran/3/119. Iste siz, onlar sizi sevmezken onlari seven ve Kitablarin butunune inanan kimselersiniz. Size rasladiklari zaman: "Inandik"derler, yalniz kaldiklarinda da, size ofkelerinden parmaklarini isirirlar. De ki: "Ofkenizden catlayin". Allah kalblerde olani bilir.

Bu ayetin tercümesinde bir okurun uyarmasi üzerine tekrar bir kontrol yaptim. Daha önceki baskida, "çatlamak" yerine "gebermek"fiili kullanilmisti ve okur, kendi elindeki meallerde böyle bir kelime kullanilmadigini söylemisti. Diyanet tercümesinde ise yukaridaki sekilde yer almisti ayet.. Bunun üzerine, Kuran'in Ingilizce tercümelerinden bir kontrol yapmak lüzumu hissettim:

Kuran'in Ingilizce diline yapilmis 3 adet onemli ve tum dunyaca kabul edilen tercumelerinden alinan Al-i Imran Suresinin 119.ayetinin tercumeleri asagidadir:

--------------------------------------------
http://www.islamiyetgercekleri.org
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 21-11-2005, 23:00
rutkay rutkay isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 05 Nov 2005
Mesajlar: 44
Standart

KURAN'DAKI CELISKILER
Seriat ortaminda ve din adami'nin elinde yetisen kisilerin ortak özelligi, birbirine ters, birbirine zit ve birbirini cerheden seyleri ayni zamanda benimseyebilmek veya benimsemis görünmektir. Bundan dolayidir ki müslüman kisi, hem bir yandan "Islam dini hosgörü dini'dir" diyebilir ve hem de ayni zamanda Kur'an'in: "Islam'dan gayri bir din'e inananlar sapiktirlar" seklindeki hükmünü benimseyebilir. Bu iki düsüncenin birbirine zit, birinin tersi oldugunu düsünmez. Hem bir yandan Kur'an'in "Din'de zorlama olmaz" seklindeki hükmüne sarilabilir ve hem de ayni Kur'an'in, "müsrikleri" (puta tapanlari) Islam'a zorlamak için, "Müsrikleri öldürünüz" seklindeki emrini rahatlikla uygulayabilir. Bu iki davranisin çeliskili ve bagdasmaz oldugunu farketmez. Farketse bile günah isleme korkusundan farketmemis görünür.
Bir yandan "Tanri dileseydi puta tapmazlardi" seklindeki seriat hükmüne inanirken diger yandan puta tapanlarin Cehenneme atilacaklarina dair hükmü dogal kabul etmekten geri kalmaz ve bu iki hükmün çelisir seyler oldugunu düsünmez. Düsünse bile düsünmemis görünür.

Bir yandan "Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini Islamiyete açar, kimi de saptirmak isterse ... kalbini dar ve sikintili kilar" seklindeki hükme inanir fakat ayni zamanda bu hükmün uzatmasi olan "Allah, inanmayanlari küfür batakliginda birakir" seklindeki satirlari dogal bulur. Bu iki hüküm arasinda çelisme oldugunu aklindan geçirmez. Gecirse bile, gecirmemis görünür.

Bir yandan "Seriat dini, kadini yüceltmistir, yirminci yüzyilin ulasamadigi haklara eristirmistir; kadinin sahsiyet haklarina saygilidir, kadin erkek esitligini öngörür" seklinde konusurken diger yandan: "Kadinlar aklen ve dinen dûn yaratiklardir; erkeklerin kadinlardan bir üstün dereceleri vardir; iki kadinin tanikligi bir erkegin tanikligina bedeldir; mirasta erkegin payi iki disinin payi kadardir; namazi bozan seyler esek, kara köpek, domuz ve kadin'dir; kadinlar insanin karsisina seytan gibi çikarlar; Cehennem'in çogunlugu kadinlardan olusur, vs..." seklindeki hükümleri öne sürebilir ve bunu yaparken çeliskiye düstügünü bilmez. Bilse bile, bilmemis görünür.

Sayisiz denecek kadar çok bu örneklerin ortaya vurdugu sonuç sudur ki seriat verileriyle yetisen kisi birbiriyle çeliski halinde bulunan din verilerini gerçegin ta kendisi olarak kabul etmekten geri kalmaz. Bu hükümlerin "kutsalligina" ve "mutlak gerçekligine" öylesine inanmistir ki bunlarda "çelisme", "tutarsizlik" ya da "bagdasmazlik" diye bir sey olabilecegini kabul etmez. Kabul etmek söyle dursun fakat kabul edenleri dinsizlikle suçlamaga hazirdir. Cünkü zekasi, seriat'in olusturdugu ortam içerisinde körletilmistir ve bu ortami olusturan da esas itibariyle din adamidir. Din adami'nin ona belettigi sudur ki Kur'an: "Dogrulugu süphe götürmeyen kitab'tir" (K.2 Bakara 2) ve "Eger o, Allah'tan baskasi tarafindan gelmis olsaydi onda bir çok tutarsizlik (bulunurdu)" (K. 4 Nisa 82)

Ancak ne var ki akilci bir gözle Kur'an'i okumaga basladigimiz an, daha ilk satirlarindan itibaren çelismeli hükümleri karsimizda bulur ve okumaga devam ettikçe bunlarin çoklugu içerisinde kayboluruz. Sadece bir kaç örnekle yetinmek üzere En'am Suresi''nden bazi hükümlere göz atmakla ise baslayalim: 107ci ayet söyle der: "Tanri dileseydi puta tapmazlardi" (K. 6 En'am 107). Bir kaç ayet ilerde su vardir: "Allah dilemedikçe inanmazlar" (K. 6 En'am 111) . Bundan anlasilan sudur ki inanmak ya da puta tapmak Tanri'nin dilegine baglidir ve eger Tanri dilemis olsaydi kisiler puta tapmazlardi.

Ancak ne var ki bu ayni En'am Sure'sinde: "... puta tapanlardan yüz çevir" (K. 6 En'am 106) diye yazilidir. Bunu pekistirir nitelikte olmak üzere Tevbe suresi'nde de puta tapanlarin öldürülmelerini emreden su ayet vardir: "...Müsrikleri (puta tapanlari) buldugunuz yerde öldürün,.." (K. 9 Tevbe 5). Bir baska deyisle, Kuran'a gore, Tanri kisiyi hem "putperest" (müsrik) birakmistir, ve hem de "putperest'tir" diye cezalandirmaktadir.

Yukardakine benzer bir diger örnek En'am Suresi'ndeki su ayet'dir: "Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini islamiyete açar, kimi de saptirmak isterse... kalbini dar ve sikintili kilar. Allah inanmayanlari küfür batakliginda birakir" (K. 6 En'am 125). Dikkat edilecegi gibi ilk iki tümce ile son tümce çeliski halindedir. Cünkü ilk iki tümceye göre kisi'yi "Müslüman" ya da "Kafir" yapan Tanri'dir; fakat Tanri, kafir yaptiklarini Cehennem'e atmaktadir.

Yine Bakara Sure'sinin 6.ayet'i söyle der: "Süphe yok ki, inkar edenleri (kafir olanlari), baslarina gelecekle (azab ile) uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar" (K. 2 Bakara 6). Bu ayet'in hemen arkasindan su ayet gelir: "Zira Allah onlarin kalblerini ve kulaklarini mühürlemistir; gözlerinde de perde vardir ve büyük azab onlar içindir" (K. 2 Bakara 7). Görülüyor ki kisileri "kafir" yapan, onlarin kalblerini ve kulaklarini mühürleyen Tanri'dir. Fakat böyle oldugu halde Tanri kendisinin "kafir" yaptiklarini, büyük bir azab'a sokacaktir.

Söylemeye gerek yoktur ki Tanri'nin insanlari, hem gözlerini ve kulaklarini mühürleyip kafir yapmasi ve hem de cezalandirmasi çelismeli ve tutarsiz bir davranistir. Fakat islamcilar bu hükümleri, sanki ortada çelisme yokmus gibi müslüman kisinin beynine sokusturuverir.

Yine bunun gibi Bakara Sure'sinde "Dinde zorlama yok" (K. 2 Bakara 256) diye yazilidir. Islamcilar buna dayanarak Islam'in hösgörü dini oldugunu söyler. Söylediklerini pekistirmek maksadiyle: "Süphe yok ki bu (Kur'an) bir ögüttür. O halde dileyen Rabbine götüren yolu tutsun..." (K. 73 Müzemmil 19) ya da "Muhakkak ki bu kitap bir ögüttür. Kim dilerse ondan ögüt alir..." (K.74 Müddessir 54-55) seklindeki ayetleri okur. Buna benzer diger ayet'leri ya da hadis'leri okuyarak seriat dininde inanç özgürlügü oldugunu savunur.

Fakat bunu yaparken, söyledikleriyle çeliskiye düsercesine, Islam'dan baska "gerçek din" olmadigini, bildiren, baska din ve inanca yönelenleri "sapik" ya da "kafir" olarak ilan eden, ya da Tanri'ya es kosanlari (müsrik'leri) ölüme götüren, daha baska bir deyimle inanç özgürlügünü ve hosgörüyü kökünden silen hükümleri siralar. Ornegin Kur'an'daki "Müsrikleri nerede bulursaniz öldürün" (K. Tevbe 5; Al-i Imran 85) seklindeki emirleri açiklar. Ya da "Kitab Ehli" olanlara (yani Yahudilere ve Hiristiyanlara) karsi savas açilmasini, Islami kabul ettirene ya da "Cizye" (kafa parasi) alinana kadar bu savasin sürdürülmesini öngören hükümleri belletmekten geri kalmaz. Islam dini'nin bu hükümlere dayali olarak yayildigini, Muhammed'in bu maksatla savaslar yaptigini, ölüm döseginde iken "Arap ceziresinde iki din bir arada bulunmayacak" diye vasiyette bulundugunu anlatmaktan bikmaz. Dinde "zorlama" olmadigini bildiren hükümlerle, "zorlamayi" öngören hükümlerin (ve eylemlerin) yan yana, içiçe bulunmasini çeliski saymaz.

Bir yandan: "Iyilik ve fenalik bir degildir... Sen fenaligi en güzel sekilde sav; o zaman seninle arasinda düsmanlik bulunan kisinin yakin bir dost oldugunu görürsün..." (K. 41 Fussilet 34) seklindeki hükümler, diger yandan bunlara ters düsen: "Ey inananlar...size kisas farz kilindi...Ey akil sahipleri kisas'ta sizin için hayat vardir..." (K. 2 Bakara 178-9), ya da ":Bir kötülügün karsiligi, ayni sekilde bir kötülüktür..." (K. 42 Sura 40) seklindeki hükümler bulunur Kuran'da. Hangi kötülüge hangi kötülükle karsi konulacagini da : "... hür ile hür insan, köle ile köle, kadin ile kadin..." (K.2 Bakara 178) ya da "... onlara can cana, göze göz, buruna burun, kulaga kulak, dise disle ve yaralara karsilikli ödesme yazdik...Allah'in indirdigi ile hükmetmeyenler, iste onlar zalimlerdir..." (K.5 Maide 45 ayrica bkz. Bakara 179) seklindeki hükümler de bulunur Kuran'da. Bir yandan öç almayi farz kilan bu emirlerle, ya da: "Sen de müsrikleri hicvü zemmet, yahud onlarin hicivlerine mukabelede bulun, Cibril'de seninle beraberdir" seklindeki Hadis'lerle 186 hasir nesir olurken diger yandan: "Her kim öç almayip bagislarsa iste bu hareket büyüklerin karidir" (K.42 Sura 43) seklindeki hükümler bulunur Kuran'da.

Kur'an'daki Sure'lerin ya da ayet'lerin ve bunlarda yer alan konularin bilimsel bir siralamasi diye bir sey yoktur. Bir konu'nun biteviye islenmesi diye de bir sey yoktur. Birbirleriyle ilgisi bulunmayan çesitli sorunlar ve konular birbirlerinin içine girmistir. Ornegin ibadet'le ilgili hükümler hukuk'la ilgili hükümlerle, ya da efsanevi olaylarla karma karisik bir sekilde, iç içedir. Belli bir konuyla ilgili olay anlatilirken hiç yeri ve ilgisi olmadan bir baska olaya geçiliverir. Kisaca fikir edinmek üzere bir iki örnekle yetinelim ve Kur'an'in 2.ci Sure'si olan Bakara Suresi'ne göz atmakla ise baslayalim: Sure'nin 225 ila 238 ayet'lerinde "bosanma" ve "hülle" sorunlari ele alinmistir. Hukuk'la ilgili bu hususlar kurallara baglanirken birden bire karsiniza, bu sorunlarla ilgisi bulunmayan namaz kilma usulleri çikar ki ibadet'le ilgilidir (K. 2: 238-239). Iki ayet'ten ibaret bu hususun hemen arkasindan hukuk'la ilgili "bosanma" konusuna dönülür (K. 2: 240-242) hemen sonra, ve yine hiç ilgisi bulunmadigi halde, "savas" konusuna atlanir ve vaktiyle Yahudilere savas farzolundugu belirtilir, Talud ve Calud ordularinin bozguna ugratilmalari hikaye edilir ve yeryüzü düzeninin, insanlarin birbirleriyle bogazlastirilmasi suretiyle saglandigi anlatilir (K. 2: 244-252)

Gelisi güzel bir baska örnek olmak üzere "Ankebut" Sure'sini alalim. Söylendigine göre bu Sure'nin ilk on ya da ondört ayet'i Medine'de, geri kalan 59 ayet'i ise Mekke dönemi esnasinda Kur'an'a konmustur. Sure'nin basindaki ilk ayet'lerde Bedir savasinda ölenlerin sikayetlerine karsilik: "Hak ugrunda cihad eden ancak kendisi için etmis olur..." (K. 29: 6) seklinde yanit verilirken Ibn Ebu Vakkas ve anasi Hamna ile ilgili hikayelere yer verilmistir. Oglunun müslümanligi kabul ettigini ögrenerek üzülen ve müslümanligi terkedinceye kadar açlik grevi yapacagini söyleyen Hamna vesilesiyle Tanri'nin güya: "Eger ana baba, bana ortak kosman için seni zorlarlarsa, o zaman onlara itaat etme" (K. 2: 8) 187 seklinde konustugu yazilidir. Sure'nin 14ci ayet'inden sonraki kismi Mekke döneminde indigi için çok farkli konulara geçer ve Nuh'un , Ibrahim'in gönderilmesine atlar. Ibrahim'den söz ederken birden bire onu birakip Muhammed'e geçer ve (K. 29:18-23) sonra yine Ibrahim hikayesine döner ve biraktigi yerden alip devam eder (K. 29: 24-26); ederken de daha önceki bir Sure'de (ki 21. Sure olan Enbiya Suresi'dir) söyledigini (yani Tanri'nin onu atesten nasil kurtardigini) yeniden anlatir (K.21: 60-69), sonra Ishak ve Yakub'a ve Lut'a geçer (K. 29:27-28), ve sonra onlari birakir tekrar Muhammed'e döner (K. 29:29), sonra tekrar Ibrahim'e döner (K. 29:31) ve bu sefer daha önceki bir Sure'de (ki 11.ci Sure olan Hud Sure'sidir) söylemis olduklarini tekrarlar, sonra Suayb'in Medyen'e gönderildigine dair hikaye'ye geçer(K. 29: 36) ve bu sefer A'raf Suresi'nde (ki 7.ci Sure'dir) anlattiklarini yeniden tekrarlar, hemen sonra Ad ve Temud asiretleriyle ilgili masallara atlar (K. 29: 38), oradan Firavun ve Haman'a ve Musa'ya ait hikayeleri siralar.

Kuran'da, bazan ibadetle, hukukla ve efsane ile ilgili hususlar birbiri içine geçmis olarak yer almistir: örnegin Mü'minun suresi'nin basinda müslüman kisilerin, baskalarinin yaninda utanilacak yerlerini açmamalari emredilirken, ahitlere riayetin ve namazlarin vaktinde kilinmasinin geregi belirtilir, sonra birden bire insanin topraktan nasil yaratildigi, yer'in ve gök'ün nasil olusturuldugu, gökten nasil ölçü ile su indirildigi eklenir (K. 23: 12-21) Nuh ve diger peygamberlerle ilgili hikayelere geçilir (K. 23: 58) ve sonra "Ayet'lerimiz size okunuyor, siz ise gerisin geriye dönüyor, kibirleniyor (Kur'an hakkinda) ileri geri sözler söyleyor, ondan yüz çevirip uzaklasiyorsunuz" (K. 23: 67) seklindeki yakinmalara geçilir, daha sonra "(Tanri) asla ogul edinmedi" (K. 23: 92) diyerek devam edilir.

Bir diger örnek olarak Al-i Imran Suresi'ni ele alalim. Bu sure'de Uhud savasindan söz edilirken (K. 3 Al-i Imran 121-129) birden bire faiz yasaklarina geçilir (K. 3:30), hemen sonra Uhud savasi ile ilgisi bulunmayan baska konulara atlanir (K. 3: 130-142) ve tekrar Uhud savasi'nin anlatimina dönülür (K. 3: 143-148). Uhud bozgunundan dolayi Tanri'nin müslümanlari sorumlu tuttugu ve cezalandirdigi görülür (K. 3: 152-153); ancak ne var ki hemen akabinde Uhud felaketi'nin, Tanri'nin müslümanlari sinamasi, denemesi oldugu belirtilir (K. 3: 152)

Bu tür tutarsizliklar, uyumsuzluklar ve çeliskiler hemen her Sure'de kendisini gösterir. Bundan dolayidir ki, Kuran'in "Allah/Tanri sozu olmayip", bir insan, yani Muhammed tarafindan yazilmis oldugu sonucu cikmaktadir.


Kuran Ve Seriat hükümlerindeki çeliskiler, ve tutarsizliklar konusunda Islamcilar'in tutarsız tutumu:

Seriat hükümleri içerisindeki çelismeler ve tutarsizliklar konusunda din adaminin bilim disi ve olumsuz bir tutumu vardir ki o da her seyden önce insan aklinin yetersizligini öne sürmek ve örnegin : "Celiskiler bize göredir, Tanri'ya ve Peygambere göre degildir" deyip isin içinden siyrilmaktir. Hani sanki "çelismeler", insanlarin gözünde "serab" gibi bir seydir ve aslinda yoktur da insanlar "çelisme varmis" gibi görüyorlardir!

Oysa ki çelismelerin varligi, daha islamin ilk anlardan itibaren farkedilmis ve gerek din bilginlerini ve gerek yöneticileri güç durumlara sürüklemistir. Ornegin Halife Osman, ya da Abdullah Ibn-i Amr gibi ünlüler Kur'an'daki ayet'lerin birbirleriyle çelisir olmasi yüzünden bazi hususlarda fetva veremez durumda kalmislardir 188.

Seriat verileri içerisindeki çelismelerin varligini inkar etmek üzere din adami'nin basvurdugu diger bir yol, Kur'an'in Tanri'dan gelen "son ve tek gerçek" Kitab olduguna, ve "geçmiste ve gelecekte onu batil kilacak olmadigina" (K. 41 Fussilat 41-2), ve Kitab'da bulunanlarin "kesin gerçekler olup bunun disinda baskaca gerçek olamayacagina" (K. Meariç 51), ve "yeryüzündeki her seyin apaçik Kitab'da tespit olunduguna" (K. Necm 75) dair ya da buna benzer hükümleri siralamaktir. Bunu yaparken sirtini özellikle su ayete dayar: "... Allah katindan gayri bir yerden gelseydi, (Kur'an'da) birbirini tutmaz bir çok seyler bulurlardi..." (K. 4 Nisa 82).

Ote yandan Islamcilar, çeliskilerin ve tutarsizliklarin ortaya çikmasini önlemek üzere sunu hatirlatir ki Kur'an ve Hadis hükümlerini tartismak, yalanlamak ve bunlar üzerinde süpheci olmak ya da bunlarda çeliski ve tutarsizlik oldugunu söylemek "günahtir", "dinsizliktir", "Tanri'ya ve peygamberine karsi gelmektir". Bu hükümler çeliskili görünse de, akla ve müspet ilme ters düsse de, bunlari hiç bir elestiriye ve tartismaya girismeden olduklari gibi kabul etmek gerekir.

Bunun böyle oldugunu anlatmak üzere din adami: "Allah ve peygamberine karsi gelenler ... alçaltilacaklardir... Biz apaçik ayet'ler indirmisizdir, bunlari inkar edenlere alçaltici ceza var..." (58 Mücadele 5), ya da: "Allah ve Resulü bir ise hükmettigi zaman (inananlara) artik islerinde baska yolu seçmek yarasmaz. Allah'a ve Peygambere baskaldiran süphesiz apaçik bir sekilde sapmis olur..." (K. 33 Ahzab 36) seklinde hükümleri gösterirken "Allah'in hükmüne uygun hüküm vermeyen kafirdir" (K. 5 Maide 44) ayet'ini ekler, ve benzer ayet'lerle "süphe" etmenin ya da Kur'an'da çeliski oldugunu söylemenin dinsizlik sayilacagini bildirir. "Dini islerde asiri inceleyip sik dokuyanlar helak olacaklardir" seklindeki hadis hükümlerini belirterek soru sormanin ve soru yolu ile din verilerine karsi gelmenin yasak oldugunu anlatir 189.

Kur'an'da çeliski olmadigini savunmak maksadiyle Islamcilarin basvurdugu bir diger yol, bazi ayet'lerin bazi ayet'lerle kaldirildigini öne sürmektir. Oysa ki hangi ayet'lerin hangileriyle kaldirildigi hususundaki görüs ayriliklari bir yana ve fakat böyle bir iddia, hani sanki Tanri her seyi diledigi gibi önce'den düzenleyemezmis ya da bilmezmis ve bazi ayet'leri yanlislikla yerlestirmiste sonradan hatasinin farkina varip düzeltmis gibi bir anlam tasir ki Tanri'yi küçültmek sonucunu dogurur.

Kaldi ki Kur'an'daki çelismeler, kaldirilmadigi kesin olarak bilinen ayet'leri kapsar ki bunlardan pek bariz olanlardan biri, Ebu Talib'in ölümü vesilesiyle Muhammed tarafindan Kur'an'a konmus olan su ayet'tir: "Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini islamiyete açar, kimi de saptirmak isterse... kalbini dar ve sikintili kilar. Allah inanmayanlari küfür batakliginda birakir" ( 6 En'am 125).

Bu ayet'le anlatilmak istenen sudur ki Ebu Talib'in kalbini müslümanliga açmayan Tanri'dir ve Tanri onun müslüman olmadan ölmesini uygun bulmustur. Ancak gerçek bundan çok farklidir.

Bilindigi gibi Muhammed, kendisini bir baba gibi yetistiren Ebu Talib'i müslüman yapmak istemis fakat yapamamistir. Yapamayinca sorumlulugu sirtindan atmak üzere Tanri'nin keyfiligini öne sürmüs ve amcasinin müslüman olmayisini bu keyfilige baglamak üzere yukardaki formülü bulmustur. Ancak ne var ki ayet kendi içerisinde çeliskilidir, çünkü bir yandan Tanri'nin kisileri diledigi gibi saptirdigini belirtirken diger yandan saptirdiklarini Cehennem'e attigini anlatmaktadir.

Konuya biraz ilerde tekrar dönecegiz, fakat simdilik deginmek istedigimiz sudur ki seriat ortami içerisinde ve Islamcilarin elinde yetistirilen insanlarimizin seriat verileri konusunda süpheci olmalari, bu verileri elestiri konusu yapmalari ya da tartismalari mümkün degildir. Mümkün olmadigi içindir ki fikirsel gelisme yoluna girmeleri ve akilci düsünceye yönelmeleri güçtür. Düsününüz ki Ibn Rüst gibi ünlüler bile Kur'an'daki kissa'lara "masal" dedikleri için, din adamlari tarafindan dinsizlikle suçlandirilmislardir 190.

Kuran'daki Celiskilerin nedenleri:

Kuran'da gorulen çeliskiler ne gökten inmedir ve ne de din adaminin dedigi gibi "Tanri'ya göre degil, bize göredir". Bu çeliskiler, Kuran'in yaraticisi olan Muhammed ve onun yardimcilarindan kaynaklanmaktadir. (Bilindigi gibi, Muhammed, okur-yazar degildi ve Kuran'i olustururken okur-yazar yardimcilardan faydalandi). Kuran'i "Gökten indi" diyerek yarattigi dine taraftar toplamak isteyen Muhammed ve yardimcilarinin, çesitli durumlara ve farkli olaylara çözüm saglama siyasetinden dogmustur.

Konu ayri bir kitap olabilecek boyutta bulunmakla beraber pek kisa bir özet olarak söyleyelim ki Muhammed, kendisini Kureysli'lere peygamber olarak kabul ettirebilmek için ilk baslarda (özellikle daha henüz güçlenmedigi dönemde) Kur'an'a "Dileyen Rabbine giden yolu tutar" (K. 76 Insan 29) ya da "Her kese islediklerinin karsiligi ödenir" (K. 46 Ahkaf 19) seklinde ayet'ler koymustur. Böylece kisileri, eger müslüman olacak olurlarsa Cennet'e, olmayacak olurlarsa Cehennem'e gitmek gibi bir seçim karsisinda birakarak kendisine baglayabilecegini hesaplamistir. Daha baska bir deyimle müslüman olup olmamanin "kisisel irade" isi oldugunu, ve müslümanligi seçenlerin mükafatlara konacaklarini anlatarak, ve nasil olsa kisilerin kazanç yolunu (örnegin Cennet'e gitmeyi") tercih edeceklerini düsünerek, iyi bir taktik kullandigina inanmistir.

Ancak ne var ki bu usul ile pek basari saglayamamis ve fazla sayida taraftarlar kazanamistir. Kendisini bir baba gibi büyüten ve koruyan amcasi Ebu Talib'i bile, bütün cabalarina ve yalvarip yakarmalarina ragmen, müslüman yapamamistir. Yapamayinca, basarisiz kalmis gibi görünmemek için müslüman olup olmamanin Tanri'nin istegine bagli bir is oldugunu söylemis ve Kur'an'a: "Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini islamiyete açar... kimi de saptirmak isterse...kalbini dar ve sikintili kilar... " (K.6 En'am 125) seklinde ayetler koymustur. Fakat "kafir'lerin" Cennet'e giremeyeceklerini belirtmek üzere "Allah, inanmayanlari küfür batakliginda birakir..." (K. en''am 125) seklinde eklemede bulunmustur ki çeliskili durumu yaratan da budur.

Ayni durum, daha sonra Medine'ye geçipte oradaki Yahudileri müslüman yapmaga kalkinca da ortaya çikmistir. Onlari müslüman yapabilmek için ilk önceleri bir takim ödün'ler (tavizler) vermis olmasina ve örnegin Kible'yi Yahudilerin kutsal bildikleri Kudus yönüne cevirmesine ragmen sonuç alamamis, onlari müslüman yapamamistir. Sadece onlar bakimindan degil fakat putperest olan Arap kabileleri bakimindan da ayni basarisizliklara ugrayinca taraftarlarindan bir çogu: "Eger Muhammed gerçekten Peygamber ise, nasil olur da bu kisileri müslüman yapamaz?" seklinde konusur olmuslar ve bu tür konusmalar kuskusuz ki Muhammed'i telasa düsürmege yetmistir. Peygamberliginin süphe uyandirabilecegi endisesiyle onlarin bu tarz konusmalarina engel olmak istemistir. Bundan dolayidir ki, daha önce amucasi Ebu Talib'in ölümü sirasinda uyguladigi taktigi, bu vesile ile pekistirmek gerektigini anlamis ve putlara tapip tapmamanin, ya da müslüman olup olmamanin Tanri'ya ait bir is oldugunu söyleyerek, kisileri müslüman yapamamaktan dogma sorumlulugu sirtindan atmaya çalismistir. Bunu saglamak üzere Kur'an'a: "Tanri diledigini saptirir, diledigi dogru yola sokar" (K. 16 Nahl 93), ya da "Allah dileseydi puta tapmazlardi" (K. 6 En'am 107), ya da "Tanri kimin gönlünü islama açmissa o Rabbi katinda bir nur üzre olmaz mi?... Kimi saptirirsa ona yol gösteren bulunmaz" (K. 39 Zümer 22-23) seklinde (ve buna benzer) ayet'ler yerlestirmistir.

Görülüyor ki çeliskilerin asil nedeni günlük siyasetin olusumu ile ilgilidir: kisileri müslüman yapmak için "irade" özgürlügü ilkesine basvurulmus ve örnegin "Kim müslüman olursa o mükafata erisir" seklinde hükümler konmus ve fakat basari saglanamayinca bu sefer müslüman olmanin kisi iradesiyle ilgili bulunmayip Tanri'nin istegine bagli oldugu tezi'ne basvurulmustur. Bu ve buna benzer durumlar, seriat hükümlerinin birbirleriyle çelisir nitelikte olmak uzere ortaya çikmalari sonucunu dogurmustur.

Islamcilar tartisma ve soru sorma yollarini kapali tutmakla çeliskili düsünme aliskanligini sürdürür.

Nasil ki Hiristiyanlikta koca bir orta çag boyunca Incil 'in elestirilmesi ya da süphe konusu edilmesi büyük günah sayilir idiyse, nasil ki Isa ve anasi Meryem 'le ilgili hususlarda tereddüd'e düsmek ve örnegin Meryem'in bakire olmadigini söylemek dahi ateste yakilmayi gerektirmis ve din sorunlarini tartismak çesitli cezalarla önlenmis idiyse, ayni sekilde Islam'da da Kur'an'i ya da Muhammed'in yasamini elestiri konusu yapmak, akil kistasina vurmak da ayni ölçüde dehset verici sonuçlari dogurur olmustur. Ancak ne var ki Bati dünyasi akil çagi'na girmekle bu durumlara son vermis ve soru-tartisma usullerini her sorunun çözümü yapmis, her seyin temeli haline sokmus oldugu halde Islam'da böyle bir gelisme görülmemistir.

Her ne kadar islamcilar Kur'an'i öne sürerek, örnegin: "Bilmiyorsaniz kitaplilara sorun..." (K. 16 Nahl 43-44) seklindeki ayet'leri göstererek soru sormanin yasaklanmadigini söylerlerse de dogru degildir. Cünkü bir kere bu ayet'lerde, Tanri'nin daha önce peygamber olarak erkeklerden baskasini göndermedigi belirtilmis ve: "Eger bilmiyorsaniz, (kitaplilara) bilenlere sorun" denmistir. Bunun Kur'an hükümlerini tartismakla ilgisi yoktur.

Ote yandan din adami, Kur'an'da belirtilen hususlarla ilgili sorularin "memduh" (uygun) ve "mezmum" (uygunsuz) olmak üzere ikiye ayrildigini ve "uygunsuz" soru'larin "fuzuli" sayildigini ileri sürer. Söylemeye gerek yoktur ki böyle bir ayirim keyfilige dayali olup soru sorma olasiligini yok kilar nitelikte bir seydir. Cünkü bir kere sorulacak soru'lari "uygun", ya da "uygunsuz" diye ayirima vurdugunuz an, soru sormayi yasaklamis olursunuz. Nitekim din adamlarimizin bugün dahi yaptiklari budur. Nice sayisiz örneklerden birini verelim: Diyanet Isleri Baskanligi'nin yayinladigi Sahih-i Buhari Muhtasari... adli yapitin 4.cildinin 536.sayfasinda Muhammed'in, kendi öz anasi Emine için dua ("istigfar") etmek üzere Tanri'dan izin istedigine ve fakat Tanri'nin ona bu izni vermedigine ve vermedigi için anasina magfiret dilemedigine dair Ebu Hüreyre' nin rivayet ettigi bir Hadis vardir. Bunu okuyan bir kimse, hakli olarak kendi kendisine: "Pek iyi ama, Muhammed bir çok vesilelerle -'Analariniz sizi binbir fedakarlik ve zahmete katlanarak yetistirmistir, onlara dua edin... Analarin ayaklari altindan Cennet'ler geçer-' seklinde konusurken, kendi anasina neden dua etmez?" diye sormak ve bunun cevabini almak ihtiyacindadir. Ancak ne var ki böyle bir soruyu tartismak ve buna akilci bir yanit aramaktan islamcilar kacinirlar, günah islemekten korkarlar dusundukleri icin bile..

Yine bunun gibi Kur'an'da, biraz önce belirttigimiz gibi, Tanri'nin, kimi kimselerin gönlünü açip onlari müslüman yaptigina ve Cennet'e aldigina ve kimilerin de gönlünü kapatip kafir kildigina ve Cehennem'e attigina dair ayet'ler vardir (Ornegin En'am 125; Nahl 93; Zümer 22-23 vs...). Söylemeye gerek yoktur ki akla ve mantiga ve Tanri'nin yüceligi fikrine aykiri düsen böylesine keyfi bir davranis karsisinda soru sormamak, susup oturmak mümkün degildir. Ancak ne var ki din adami, islami verilere dayali olarak, size bu olanagi tanimaz; "uygunsuz" soru sordunuz diye sizi, en azindan zindiklikla suçlar, ve biraz daha israr ederseniz, çesitli usullerle "Cehenneme" yollar...!

Ote yandan din adami, sadece sorulari "uygun" ya da "uygunsuz" ayirimina baglayarak degil fakat bir de fazla soru sormanin günah olacagini hatirlatmak suretiyle sizi susmusluga zorlar; dayanagi yine seriat verileridir. Gerçekten de din adami'nin belletmesine göre Muhammed, Tanri'nin igrenç bildigi üç seyden birinin "Kesret-i sual" (fazla soru) oldugunu bildirmis ve: "Ben sizi bir seyden nehyedersem, ondan içtinab ediniz, bir seyin ifasini emredersem , onu da ...yerine getiriniz" demis ve dini islerde asiri inceleyip sik dokuyanlarin helak olacaklarini eklemistir.

Din adami, bundan baska bir de Kur'an'nin: "Size açiklaninca hosunuza gitmeyecek seyler sormayin" (K. Maide 101-102) seklindeki ya da buna benzer diger ayet'lerini öne sürerek mü'min kisileri soru sormak ve hele tartismak hevesinden uzak kilar 191. Cünkü soru sorma ve tartisma geleneginin islam dini'ni temellerinden sarsabilecegi görüsüne saplidir. Sunu bilir ki Emevi 'ler ve Abbasi 'ler döneminin bazi halifeleri zamaninda din sorunlarinin tartisilir olmasi, islamin özüne bagli çevrelerce bu sekilde kabul edilmis ve önlenmis ve bu ise girisenler "dinsiz" ve "bilgisiz" diye bellenmis ve bu tutum bugüne dek sürüp gelmistir. Gerçekten de bu halifeler döneminde yer alan fikir alis verisi sirasinda Kur'an'in bile Tanri sözleri degil fakat insan yapisi bir kitap oldugu öne sürülmüs ve bu tür egilimler seriatçilara pek tehlikeli görünmüstür.

Bundan dolayidir ki islamcilar, 20.yüzyilin bitmek üzere bulundugu bu uygarlik döneminde dahi insanlarimiza, yemek yerken yemek kabina sinek düsecek olursa, sinegin disarda kalan kanadini yemegin içine batirip sonra çikarip atmalarini, ve çünkü bunun bir "Peygamber emri" oldugunu, "peygamberin söylemesine göre" sinegin iki kanadinin birisinde hastalik, öbüründe sifa bulundugunu ve "idrak sahibi" olan sinegin önce zehirli kanadini yemege soktugunu ve bu nedenle eger diger kanat iyice yemege batirilacak olursa hastalik olmayacagini belirtirlerken, bazi kimselerin: "Bir sinegin iki kanadinda nasil olur da hem da (hastalik) hem deva (hastalik giderici ilaç, çare vs...) olan iki zid hassiyet bir arada toplanmis? Sonra hakir bir sinek nasil olur da yiyecek içine önce zehirli kanadini sokmayi, deva olan kanadini geri birakmayi bilebilir?" seklinde soru sormalarini "günah" saymakta ve soranlari en azindan "inatci cahil" olarak tanimlamaktadirlar 192. Buna benzer daha nice örnekleri siralamak mümkün.

Kisi özgürlügü bakiminda önemli olan sey sadece soru sormak degil fakat din emirlerini tartismak ve gerektiginde kinamaktir. Iste Islam'in, daha ilk anlardan itibaren önlemek istedigi sey, asil bu olmustur. Bundan dolayidir ki Kur'an'in Tanri sözleri olmadigini söylemek ya da Muhammed'in yasam ve davranislarini elestirmek ya da buna benzer görüsler öne sürmek, dehset verici cezalara baglanmistir ki bunlar arasinda ellerin ve ayaklarin "çaprazlama kestirilmesi" gibi olanlari vardir (Bkz. K. Maide: 5). Unutmayalim ki dünyevi nitelikteki bu çok korkulu ve dehset verici cezalari, bir de gelecek dünya Cehennem'lerinin kaynar ateslerinde yakilmak gibi olanlari tamamlar. Din adamlarimiz için bu tür cezalar sistemini ayakta tutmak kadar kazançli ve mutluluk yaratan baska bir sey yoktur. Oysa ki insanlik tarihi boyunca elestiri ve tartisma olasiligina yer vermeyen hiç bir sistem gerilikten çikamamistir.

Kaynak: Ilhan Arsel'in "Din Adamlari" adli eserinden yararlanilmistir.
http://www.islamiyetgercekleri.org
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 21-11-2005, 23:07
rutkay rutkay isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 05 Nov 2005
Mesajlar: 44
Standart

Islamiyet uygulamaları ile ilgili haberlerden:

Ankara'da haremlik-selamlık ücretsiz belediye otobüs servisi

29.02.2000-Cumhuriyet Gazetesi- Deniz Som, Vaziyet Köşesi'nden...

Ankara'da sabahın erken saatlerinde belediyenin bazı otobüslerinde farklı bir tablo sergileniyor. Yalnızca öğrenci taşıyan bu otobüslere kızlar ve erkekler kapılardan biniyor ve otobüslerde kızlar ve erkekler farklı ayrı yerlerde oturuyor. Öğrencilerin tümü, imam hatip liselerinin önündeki duraklarda iniyor. Sanki, Ankara Büyükşehir Belediyesi, vakıf yurtlarında kalan imam hatiplilere özel servis sunuyor ve haremlik-selamlık servisler ücretsiz yapılıyor.

İstanbul'da Yeniköy Bağlar mevkiinde dinci baskı ve gürültü kirliliği

29.02.2000-Cumhuriyet Gazetesi- Deniz Som, Vaziyet Köşesi'nden...

Yeni köyde bir cami hoparlörü vatandaşın adı bizde saklı, can güvenliği olmadığı için açıklanmasını istemiyor:

"İstanbul'da Yeniköy Bağlar mevkiinde son birkaç yıldır inanılmaz bir gürültü ve dinsel baskı yaşanıyor. Ezan dışında, Cevahir Camisi'nin hoparlörlerinden sonuna kadar açık sesle verilen karamsar ve korkutucu vaazlar insanların ruh sağlığını bozacak düzeye ulaşıyor. Bir yıldır şikayet etmediğimiz yer kalmadı. Cevahir Camisi imamı Muzaffer Uzun, kime istersek şikayet edebileceğimizi söyledi. Sarıyer Müftüsü, dinimizi sorup müslüman olduğumuzu öğrenince, zındık olduğumuza karar verdi. İstanbul Müftülüğü'nden Ahmet Arıkan, Abidin Zeynel Tambağ, Diyanet İşleri başkanlığı'ndan Rüştü İnan ve daha birçok yetkiliyle görüştük ve her görüşmeden sonra, hoparlörün sesi daha da yükseldi.

2000 yılında Türkiye'nin en büyük kenti İstanbul'un en modern semtlerinden biri olan Yeniköy'de şeriat manzaraları yaşıyoruz ve sorunu çözemiyoruz. Ve en acısı, İzmir Karşıyaka'da Mevlana Camisi'nin gürültüsünden şikayet eden bir arkadaşımızın evi taşlandığı, çocukları dövüldüğü ve mahalleden taşınmak zorunda kaldığı için laik ve demokratik bir hukuk devletinde kimliğimizi bile açıklayamıyoruz."

Dubai'de Hamile Kadına Recm Cezası Cumhuriyet, 29.02.2000

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) şeriat mahkemesi, Endonezya uyruklu hamile bir kadını zina suçundan taşlanarak öldürülme (recm) cezasına çarptırdı. Hintli bir adamla zina yapan kadının, evlilikdışı ilişkiyle hamile kaldığı ve suçunu itiraf ettiği bildirildi.

Taliban, "Anti İslami Hareket"e yol açan Amerikan tarzı kaküllü saç kesen berberleri toplayıp hapse atıyor
Sabah. 26.01.2001



AŞIRI dinci Taliban yönetimi altında bulunan Afganistan'da kaçak olarak gösterilen Titanic filminin ardından "Leonardo DiCaprio" fırtınası esmeye başladı. Genç Talibanlar, ünlü oyuncuya özenip saçlarını onunki gibi kaküllü kestirdi. Ancak gittikleri berberler, yakalanıp önce fişlendiler, sonra hapse atıldılar. Taliban, öfke kustuğu 28 berbere 7 günlük hapis cezası verdi. Taliban yönetimi yaptığı açıklamada, saçlarını "Amerikan tarzı" kestiren gençlerin, ülkede, "Anti İslami Hareket"e yol açtıklarını belirtti.

Sinemalar Kapalı


TALİBAN yönetimi, Afganistan'da 1996'da yönetimi ele geçirdikten sonra ülkeyi tamamen dıştan soyutladı. Müzik yayınını ve televizyonu yasakladı. Yüzlerini örtmeyen kadınları, sakallarını kesen erkekleri sokak ortasında dövdürerek hapse attı. "Batı zehiri" olarak adlandırdıkları sinemaları da kapattı. Afganistan'daki bu durum İran'ın şimdiki Cumhurbaşkanı Hatemi'den önceki İran'ı hatırlatıyor. İranlı genç kızların Barbie oyuncak bebekleri Batı ile olan iletişimlerinin sembolüydü.

Cumhuriyet, 26.01.2001

Kâbil halkı, Taleban'ın din polisinin, saçları Di Caprio stili olan erkeklerin perçemlerini kestiğini belirtiyor. Adını açıklamayan bir berber, ''Artık bu tarz saç kesmeye korkuyoruz. Zaten gençler de istemeye çekiniyor'' dedi. Kâbilli berber, saçını Di Caprio tarzı kestirmiş olan erkeklerin de artık korkudan saçlarını Taleban'ın askeri saç stiline uygun olarak düzelttirdiklerini söyledi.

Şeriat hükümlerini uygulayan köktendinci Taleban hareketi, İslama aykırı olduğu gerekçesiyle müzik dinlenmesini, televizyon ve video izlenmesini yasakladı. Kadınlar yüzlerini de kapatan çarşaf giymek zorunda bırakılırken erkekler de sakal bırakmak zorunda ve gömleklerinin kollarını sıvamaları da yasak. Sokaklarda devriye gezen Taleban milisleri, İslami kurallara uymayanları sorguya çekiyor, dövüyor ya da hapse atıyor. İnsan ve diğer canlıların fotoğrafları yakılıyor.

Batı'nın ''günahkâr'' kültürünün ülkeye sızmasını önlemeye yönelik sıkı kurallara karşın pek çok kişi evlerinde gizlice video izliyor ya da komşu Pakistan'a geçip sinemalara gidiyor.

Heykeller Islam'a Aykırı
(Cumhuriyet, 28.02.2001)

Afganistan'da köktendinci Taleban, binlerce yıllık heykeller için yıkım emri verdi

Buda için ölüm fetvası

Dünyanın en büyük Buda'larının da aralarında bulunduğu heykellerin yıkılması kararına tepki yağarken Taleban lideri ''bunun sadece taşları kırmaktan ibaret bir iş'' olduğunu söyledi.

Dış Haberler Servisi - Köktendinci Taleban yönetiminin Afganistan'daki İslam öncesi döneme ait tüm heykelleri yok etme kararı pek çok ülkenin tepkisini çekti. Dünyanın önde gelen Budist ülkelerinden Tayland, Taleban'ın, dünyanın en büyük Buda heykelinin de aralarında bulunduğu heykelleri yok etme kararından büyük üzüntü duyduğunu bildirdi. Taleban ise kendisini ''Bunlar sadece taş'' diye savundu.

Tayland Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Pradap Pibulsonggram , ''Budist olmasa bile Taleban, sadece Buda heykelini yıkmakla kalmıyor, aynı zamanda ülkesinin en büyük değerlerinden birisini yıkıyor. İnsanlık için bir kayıp'' dedi. Sri Lanka da Taleban'ın kararına tepki göstererek şaşkınlık ve üzüntüsünü bildirdi. Sri Lanka yönetimi, tarihi iki büyük Buda heykelinin dinamitle ortadan kaldırılacağını öğrendiklerinde şok geçirdiklerini belirtti. Sri Lanka Devlet Başkanlığı Sekretaryası'nın Genel Direktörü Ariya Rubaşinge , ''Bu heykellerin dünya mirasının bir parçası olduğunu anlamaları gerek'' diye konuştu. Taleban'ın bu kararı, Tayland'ın yanı sıra arkeoloji çevrelerinde de büyük tepki toplarken Taleban lideri Molla Muhammed Ömer , ülkedeki tüm heykelleri imha etme kararını savunarak ''bunun sadece taşları kırmaktan ibaret bir iş'' olduğunu söyledi.

'Heykeller İslama aykırı'

Molla Ömer, Afgan İslam Ajansı'na yaptığı açıklamada, bu heykelleri tutmanın İslama aykırı olduğunu, İslamın bunların imha edilmesini emrettiğini ileri sürdü. Bazılarının bu heykellere taptıklarını, dua ettiklerini ve yönetim olarak buna izin vermeyeceklerini söyleyen Molla Ömer, ''Eğer insanlar böyle bir inancın söz konusu olmadığını söylüyorlarsa bize bunları yıkmaktan başka yapacak bir şey kalmaz'' dedi.

Molla Ömer, bu konuda kendilerine yöneltilen eleştirilerle ilgili olarak da ''İslam dışında hiçbir şey beni ilgilendirmez. Görevim İslamın emirlerini uygulamak'' diye konuştu ve bu kararı Afgan şeriat mahkemesi ve ulemanın fetvaları ışığında aldığını söyledi.

Afganistan'daki köktendinci Taleban rejimi, önceki gün ülkedeki, dünyanın en büyük Buda heykelinin de aralarında bulunduğu tüm heykellerin yıkılacağını açıklamıştı.

BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO da Taleban yönetimine bu kararından vazgeçme çağrısında bulunarak tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Afganistan'ın, İran, Yunanistan, Hindistan gibi ülkelerle Budizm ve İslamın etkilerini taşıyan eşsiz bir kültürel mirasa sahip olduğunu bildirmişti.

Taliban'dan genç sevgililere 100 kırbaç ve nikah
22 Mayıs 2001
Kabil - Evlenmeden aşk yaptıkları gerekçesiyle ''suçlu'' bulunan genç bir çift, başkent Kabil'in en büyük stadyumunda binlerce kişinin önünde meşru olarak nikahları kıyılmadan önce 100 kırbaçla cezalandırıldı.

Afganistan'da ''bilgeliğin ve saygının simgesi'' 3 yargıç, 2 Taliban milisi tarafından getirilen Fazıl Rahman isimli üstü çıplak delikanlıyı kırbaçlamaya başladı.

Genç adam, cellatlarının her vuruşunda kafasını acıyla geriye atarken, kırbacın her darbesi sessiz stadyumda çınladı.

Kırbaç seansının ortalarında sendelemeye başladıktan sonra genç adamın 3 kere yere yıkılmasına karşın cellatlar, kurbanın vücudunun her tarafını kırbaçlayarak ''görevlerini'' yerine getirdiler.

Sırası gelen Nadya'ya en azından acısını ve burada olmanın utancını gizleyebilmesi için yüzünden ayaklarına kadar uzanan bir mavi ''burka'' giydirildi.

Genç kızı futbol sahasının ortasına oturtan ak sakallı cellat yargıçlar, acımasızca infaza başladılar. Buna karşın cellatların kırbaçlarının öncekine oranla daha daha yumuşak olduğu dikkati çekti.

Genç çiftin cezaları infaz edildikten sonra, nikahları da kıyıldı. ''Taliban usulü mutlu son''dan sonra izleyiciler stadı terketti.

Islamiyet esaslarına göre (şeriat) yönetilen Afganistan'dan kaçan bir kadın gazetecinin anlattıkları
Taliban'dan kaçan kadın gazeteci anlatıyor

Afgan gazeteci Fehime, eşi ve çocuklarıyla Taliban'dan Pakistan'a kaçtı ama kurtulamadı. Taliban kocasını öldürdü, iki kızını kaçırdı. Taliban kocasını öldürdü. Kocasıyla birlikte kaçırılan iki kızının akıbeti hálá meçhul. Bu felaketten sonra sağ kalan iki küçük çocuğuyla ülkeden ülkeye kaçtı. Şimdi Van'da, BM'nin güvencesi altında. Çok yakında yeni bir geleceğe doğru yola çıkacak.

1971 Kabil doğumlu Fahime Sali ülkesinde tanınmış bir gazeteciydi. Babası Afgan Telekom'unun kurucusu, ablası pilottu. Sovyet döneminde Taşkent Devlet Üniversitesi Radyo-Televizyon Bölümü'nü bitirdi, master yaptı. Şükrullah Emdert de aynı üniversitede hukuk öğrenimi görüyordu. 1990'da okulu bitirir bitirmez evlenip Kabil'e yerleştiler.

Şükrullah, Taliban öncesi savcılığı bırakıp Kültür Bakanlığı'na bağlı Sansür Kurulu Başkanı olmuştu. Fahime ise Ajans Bahter'de ve Enis Gazetesi'nde yazıyor, Riyaset-i Akademi Ulum'da hocalık yapıyordu. Maaşları iyi, mutlu ve umutlu genç bir çifttiler. Ama bir gün herşey karardı. Şeriatçı Taliban yönetime geldi. Dört çocuğu ve eşiyle Pakistan'a kaçtı. Taliban'a muhalefeti yazarak sürdürdü. Peşini bırakmadılar. Evini bastılar, iki kızını, eşini götürdüler. Bir daha evine ayak bile atamadı, saklandı. Sonra İran'a, ardından Türkiye'ye kadar kaçtı. Birleşmiş Milletler'e başvurdu.

Şimdi BM'nin verdiği 96 milyon lira aylıkla Van'da yaşıyor. Toprak damlı, mobilyasız evinde mutlu. Fahime Farsça ve Rusça biliyor. Upuzun boylu, simsiyah saçlı güzel bir Afgan kadını. Taliban'ı, yaşadıklarını anlatırken zaman zaman sesi titriyor ama gözyaşlarına izin vermiyor. Çok gururlu. Onun yerine çevirmenimiz Humeyra ve ben ağlıyoruz.

Şimdi birinci elden, Fahime'nin hayatından düne, bugüne ve geleceğe kastetmiş, cinnet geçiren bir idelojiye tanık olacağız. Yaşamı tüm renkleri ve sevinçleriyle yok eden o kapkara zihniyete....

Benim ülkem artık yürüyen ölüler hükümdarlığı

Ve Taliban geldi... Bütün kadınlara ‘‘Evde oturun’’ talimatı geldi. Radyo ve televizyondan yayın yaptılar: ‘‘Sovyetler'de okuyanların hepsi dinden çıkmıştır. Kadın erkek bunların hepsini işten çıkardık.’’ Eşim ve ben de bu nedenle işlerimizden atıldık. Evimiz, hayatımız çok iyiydi. Yılda iki, üç kez tatile giderdik. İki kızım kreşe gidiyordu. Küçük kızımla oğlumu maalesef Taliban zamanında doğurdum.

Neden ‘‘maalesef’’ diyorsunuz?

- Taliban kürtajı, prezervatifi ve doğum kontrol hapını yasakladığı için doğurmak zorunda kaldım. Gebeliğimde tanıdık doktorlara başvurdum, 'İki elini keserler' dediler.

Karıkoca işsizdiniz üstelik?

- Eşyalarımızı sattık önce. Üniversite mezunu eşim sokakta sigara sattı. Sonra sebzecilik yaptı. Karnımızı böyle doyurduk.

Peki ya siz nasıl yaşamaya başladınız?

- Bu geçici hükümettir, yıkılır sanıyordum. Bu nedenle ilk zamanlarda kendime çader (çarşaf) almadım. Sonra ben de giydim. Cin, şeytan gibi çıkıyorduk sokağa. Birbirimizi tanıyamıyorduk. Erkekleri tanıyabiliyorduk sadece. İşten alındığımda depresyona girdim. Karanlık hücreye kapatılmış kuş gibiydim. Sabah işe gidip akşam eve dönmeye alışmıştım. Zaman geçsin diye duygularımı, halimi yazmaya başladım. Eşime verdim, kendi adına yayınlat dedim. Matbaacı, ‘‘sen gazeteci değilsin ki bunları yazmış olasın’’ diye basmadı. Bütün o yazdıklarım saklı. Ev gezmeleri bitti. Herkes can güvenliğini düşünüyordu. Nasıl yaşayıp doyacağını, nasıl ülke dışına çıkacağını... Radyoları ev ev topladılar. Taliban haberlerini ve din-mezheple ilgili programları yayınlayan televizyona dokunmadılar.

Arkadaşlarınızla bir araya gelip görüşebiliyor muydunuz olan biteni?

- Sadece bir kadın arkadaşımla görüşebiliyordum. O da aynen benim gibi depresyondaydı. BM, ‘‘Kadınları işten almayın, maaşları biz vereceğiz’’ dedi ama Taliban kabul etmedi. Sadece bankalarda birkaç kadın memuru yerinde tuttular. O da mecburiyetten. Bankadan para çeken kadınlar, yüzlerini göstermek zorundaydı çünkü.

Kadının çader adabı nasıl denetleniyordu?

- ‘‘Emr bi Maaruf’’ yani dogmaları emredenlerle ‘‘Nehy-i es Münler’’ yani kötülüklerden uzak durmayı emredenler isimli gruplar dolaşıyordu. Uygun bulmadığı bir davranıştan ötürü kadını olduğu yerde ve istediği kadar kırbaçlama yetkileri vardı.

Hiç kırbaçlandınız mı?

- Bir gün eşim yanımda değildi. Dükkan sahibiyle konuşuyorduk. Geldiler. ‘‘Senin mahremin değil, neden bu kadınla konuşuyorsun?’’ dediler. Eğer o görevli bana dokunsaydı sakalını çekecektim. Hiç tahammülüm yoktu. Hiç konuşmadım, eve gittim.

Kadınlar nasıl cezalandırılıyor?

- Zina ya da hırsızlık yapanın yüzünü karaya boyuyorlar. Siyasi muhalifleri zina suçlamasıyla recmediyor yani taşlayarak öldürüyorlar. El arabasıyla bir yandan götürüp bir yandan bağırıyorlar, halkı taş atmaya davet ediyorlar. Radyodan anonsla recme davet ediyorlar. Genellikle el arabasının arkasından çocuklar ve serseriler koşar, küfreder. Kadınlar mutlaka recmediliyor. Erkeklerin elini kesiyorlar.

Hiç tanık oldunuz mu?

- Hiç gitmedim. Dayanamazdım ki. Eşim Şükrullah giderdi. Ama el arabasına bindirilip götürülenleri çok gördüm. Ojeli bir kızın tırnaklarını kopardıklarını gözlerimle gördüm.

Taliban kadınlara başka neleri yasakladı?

- Hamamları, terzileri yasakladı. Kadın kuaförleri kapatıldı. Taliban, erkeğin egemenliği demek. Perdeler bile kalın olacak. Evin içinin görünmesi de büyük suçtu. Çader topuğa kadar olduğu için çıplak ayaklar farkediliyor. Çorapsız yakalanan kadınlar, beyaz tenli ve güzel ayaklıysa daha çok kırbaçlanıyordu. Taliban güzelliğe karşı. Okula gitmesi gereken genç kızları evlere kapattılar. Terzilik okuluna bile izin vermediler. Taliban, kadına karşı bir hükümettir.

Erkeklere uygulanan yasaklar nelerdi?

- Erkekler, longi (sarık) ya da külah takmaya mecbur. Eğer saçları bunun dışında kalıp görünüyorsa, hemen kazınıyor. Sakalı avuçlayıp ölçüyorlar. Avcun dışına çıkacak uzunlukta değilse dayak ve hapis cezası var. Ezan sesi duyulduğu an herkes panikle camiye koşuyor. Abdest var mı yok mu bakmıyorlar. Toplayıp namaza götürüyorlar.

Taliban sizde başka nelere mal oldu? - Mesleğimi özledim herşeyden önce. Dondurma yiyerek yürümek gibi basit zevklerim bile elimden alınmıştı. Dondurmayı, o kalın çarşafın altında yemek zorundaydık. Müzik, konser yasaktı. Taliban, ölümün ta kendisi, yürüyen ölüler hayatıdır. Yaşamı bilmedikleri için başkalarına yaşamı yasaklıyorlar. Bisikleti ve basketbolu özledim.

Aydınların durumu ne?

- Aydınlar işsiz, ne yapacağını bilmiyor. Cahiller bu nedenle daha da mutlu. En çok Afgan halkına zarar verdi. Kadınlara eğitim yok, eğitim alabilen erkeklerin de eğitim kalitesini yok etti.

....

(Kaynak: Hürriyet, 22.07.2001)

İslam şeriatçışarından Taliban'ın ceza yasaları
Müziği bile haram sayan Taliban'ın yasak ve ceza kitapçığı bulundu. Uçurtma, sakalsız dolaşmak, şarkı söylemek en dikkat çekici yasaklar. Kuzey İttifakı'nın, Afganistan'da yönetimle birlikte birçok kenti ele geçirmesinden sonra, islam yobazlığının inanılmaz boyutlarını ortaya koyan belgeler bulundu.

İsmail Han tarafından geri alınan Herat Kenti'nde, Taliban tarafından boşaltılan Fazileti Geliştirme ve Ahlakı Koruma Bakanlığı binasında ceza yasalarıyla ilgili ilginç bir kitap bulundu. Taliban Lideri Molla Muhammed Ömer tarafından yürürlüğe konan, Peştun ve Dari dilleriyle kaleme alınan kitap, yaşamı siyah ve beyaz gibi ikiye ayırırken, akla gelen herşeyi yasaklıyordu.

TALİBAN’IN VARLIK NEDENİ

Kitabın önsözünde, şu sözler yazılı: ‘‘Taliban'ın varlığının tek nedeni, ahlákı korumak ve Şeriat'ı yayıp uygulamaktır. Böylece yüce Allah, bizim nimetlerinden faydalanmamızı ve başarılı olmamızı sağlıyor.’’

Bakanlık binasının bodrumunda bir hapishane, ikinci katında da TV, resim gibi el konularak paramparça edilen ‘şeytan işi’ eşyalar sergileniyordu. Aynalı bir tuvalet masası üzerinde bir kadın çıkartması olduğu için parçalanarak cezalandırılmıştı.

DENETİM DİN POLİSİNDE

Yasalara uyup uyulmadığı Taliban'ın din polisince denetleniyordu. Mahkumlara dini sorular yöneltiliyor ve bilenlerin hapis cezaları kısaltılıyordu. (Bu konuda Türkiye'de islami kesimi temsil eden RP ya da FP iktidarında sorumlu bakanın yasa teklifi yapmak istediği duyulunca büyük tepki almıştı).

YASAK CENNETİ

Kadın, yüzü açık evden çıkamaz: Evi işaretlenir ve kocası hapse atılır.

Popçu gibi saç kesilemez: Tutuklanır ve kafası sıfır numaraya vurulur.

Namaz saati dükkan açılmaz: Üç günden bir haftaya kadar hapis ve falaka.

Namaza geç kalınmaz: Üç gün hapis. Tekrarı halinde ceza artıyor.

Güvercin yasak: Derhal hapse atılır. Kişi, güvercinler, yok olana kadar hapiste yatar.

Uçurtma satılmaz: Satıcı, üç gün hapisle cezalandırılır.

Kadınlar şarkı söyleyemez: Bir düğün ve kutlama esnasında evde şarkı söyleyen kadınların sesi dışarıdan duyulursa, ev sahibi hapse atılır.

Sakalsız gezilemez: Bir kişinin sakalı öngörülenden kısaysa, bir hafta hapisle cezalandırılır.

Topuklu pabuç giyilemez: Bu tip ayakkabı giyenin kocası hapsedilir. Ayakkabılar imha edilir.

İthal mala sansür: Dış ülkelerden şampuan veya benzeri maddeler geldiğinde, Taliban memurları, kutudaki kadın resimlerinin gözlerini oymakla görevlidir. Mal sahibi de kadın resimlerini siyah bantla bantlar. Aksine davranışın cezası, hapis ve dayaktır.

DOKTORA DOKUNMA YASAĞI

Erkek doktor, eğer bir kadın hastayı muayene etmek zorundaysa, sadece gereken yere bakabilir ve dokunabilir. Kadının diğer yerlerine bakamaz, dokunamaz. Aksi davranış, hapis ve dayakla cezalandırılır.

HARAM LİSTESİNDE YOK YOK

Fotoğraf veya resim, domuz ürünleri, sinema, müzik aletleri, bilardo, satranç, maske, alkol, her türlü kaset, video, TV, seksi çağrıştıran herşey, şarap, istakoz, tırnak cilası, havaifişek, heykel, dikiş katalogları ve yılbaşı kartları.

(Kaynak: gazeteler, 23.11.01)



İran'da Islam devriminden sonra 30 bin mahkum fetva ile idam edildi
Sabah Gazetesi - 05.02.2001

İran İslam rejimi liderlerinden Montazeri'nin yeni kitabında, 1988'de 30 bin mahkumun Humeyni'nin fetvası üzerine "katledildiği" yazıyor

Küçük çocuklar vinçlerle sallandırıldı... Aralarında 13 yaşlarında olanlar bile vardı. Ayetullah Humeyni'nin bizzat verdiği emirlerle İran hapishanelerinde 2 ay süren barbarlıklar ve zulüm yaşandı... Ve toplam 30 bin kişi idam edildi...

Dehşet veren bu ifadeler, İran İslam rejimi liderlerinden Ayetullah Hüseyin Ali Montazeri'nin yeni kitabında yer alıyor. Montazeri, "Büyük Ayetullah Hüseyin Ali Montazeri" adlı kitabında, 1988 yılında 30 bin mahkumun Humeyni'nin fetvası üzerine "katledildiğini" yazıyor. Bu rakam, tüm dünya basınında bomba etkisi yarattı. Çünkü Montazeri, geçtiğimiz Aralık ayında internetteki sitesinden yayınladığı anılarında, idam edilenlerin sayısının 2 bin 800 ile 3 bin arasında olduğunu yazıyordu.

Geçtiğimiz ay gizlice yayınlanan kitabındaki yeni bilgileri İran dışına kaçırılan birçok gizli belgeye dayandıran Montazeri, Humeyni'nin idam fetvasının, 1988 yılı Ağustos ayında rejime muhalif Halkın Mücahitleri'nin faaliyetleri üzerine verildiğini belirtiyor. Irak'ta bulunan Halkın Mücahitleri, İran rejimine saldırı başlatınca sinirlenen Humeyni, yargılanan, hapiste bulunan ya da serbest bırakılan tüm mücahitlerin toplatılmasını emretti. Ardından da fetva verdi.

Humeyni, İran-Irak savaşının bitiminden kısa süre sonra verdiği fetvada şöyle diyor: "Ülkedeki hapishanelerde bulunan ve halen münafıklar (mücahitler) için desteklerini sürdüren mahkumlar Allah'a karşı savaş açmıştırlar ve hepsinin cezası idamdır." Ve bu fetva ile mahkumların ve mücahit yanlısı binlerce kişinin kaderleri, 3 kişilik "ölüm komitesi"nin ellerine bırakıldı. Komitede, bir şeriatçı yargıç, Gizli Servis Bakanlığı'ndan bir temsilci ve bir de savcı bulunuyordu.

İlk iki haftada 3 bin 800 mahkumun idam edildiğini yazan Montazeri, kitabında şöyle diyor: "Her idam, Humeyni'nin ağır hasta olduğu dönemde aşırı sağcılara verilmiş sus payı olarak görülüyordu."

Aralarında İran'ın "Kartal"ı ünlü Evin hapishanesinde görevli Kemal Afkami Ardekani'nin de olduğu birçok cezaevi görevlisi, kısa süre önce Birleşmiş Milletler'e teslim edilmek üzere ifade verdi. Ardekani'nin ifadesi, Montazeri'nin yazdıklarını doğrular nitelikteydi: "Mahkumları, merkez binanın ortasında bulunan 14 metre uzunluğundaki koridorda topluyorlardı. Ve tek bir soru soruyorlardı, 'Mücahit misin?.."

"Evet" cevabı verenler, binanın önündeki otoparkın tam karşısındaki alanda vinçlerle sallandırılıyordu... Sabah 07.30'dan akşam 17.00'ye kadar bir günde 33 kişi asılmıştı. Mahkumları 3 kamyonun kasasına doldurdular. 6 vinç onları bekliyordu. Vinçlerin herbirinden sarkan 5 ya da 6 iple bu mahkumları astılar. Ara vermeden birini asıp diğerini aldılar. İki hafta içinde 8 bin kişi böyle idam edildi. Benzer idamlar ülkenin heryerinde gerçekleştirildi...

İran'da 35 yaşında kadın taşlanarak öldürüldü (recm)
21.Mayıs.2001

20 Mayıs günü Entekhab gazetesinin bildirdiği habere göre, 35 yaşında bir İran'lı kadın porno filmlerde rol aldığı için İslam şeriat mahkemesince ölüme mahkum edildi ve tahran'ın Evin hapishanesinsde dirseklerine kadar toprağa gömüldükten sonra taşlanarak cezası infaz edildi. 1996 yılında da bir kadın ile bir erkek zina suçundan dolayı taşlanarak öldürülmüşlerdi.

İran'da recm cezası uygulanacak erkekler bellerine kadar toprağa gömülüp taşlanıyorlar. Erkek eğer çıkıp kaçmayı başarırsa serbest kalıyor. Recm cezasına çarptırılan bir kadın ise, taşlar göğüslerine isabet etmesin diye daha derine gömülüyor.

İran'da yüksek mahkeme kocasını öldürmekten suçlu bulunan 38 yaşındaki bir kadının da recm cezasını geçen hafta onayladı.

İran'da dükkânlarda müzik çalınmayacak, köpek satılmayacak, vitrinlerde manken olmayacak
Molla sokaklara el attı
(Cumhuriyet, 19.08.2001)
**Polis, başkent Tahran'da, 'çürümüş Batı kültürünün yayılmasını önlemek için' halkın sokaklardaki yaşamına yönelik sert kısıtlamalar getirdi.

Dış Haberler Servisi - Reformcularla muhafazakârlar arasındaki gerginliğin sürdüğü İran'da şimdi de ''sokaklardaki ahlaksızlıkları temizleme kampanyası'' başlatıldı.

Başkent Tahran'da polis, halkın sokaktaki yaşamına yönelik kapsamlı kısıtlamalar getirdi. İRNA'nın haberine göre, polis tarafından önceki gün yayımlanan bildiride, ''Çürümüş Batı kültürünün toplumda yayılmasına karşı polis, bu kültürün propagandasını yapanlara karşı sert önlemler alacaktır'' denildi. Bütün işyerlerine ve mağazalara dağıtıldığı belirtilen 2 sayfalık bildiride, Batılı film ve müzik yıldızlarının resimlerinin basılı olduğu giysileri satanların tutuklanacağı belirtildi. Kafe ve restoranların aşırı makyajlı ve İslami hicab (örtünme) kurallarına uymayan kadınlara servis yapmaları, alışveriş merkezleri ve mağazaların ''yasak'' şarkılar çalmaları ve bu şarkıların albümlerini satmaları, mağazaların vitrinlerinde kadın iç çamaşırları ve giysisiz ''kışkırtıcı'' cansız manken sergilemeleri yasaklandı.

Bildiride, alışveriş merkezlerinin ve mağazaların izinli müzikleri de dışarıdan duyulacak kadar yüksek çalmalarının yasak olduğu belirtildi.

Yasağa uymayanlara ceza

Maymun ve köpek gibi ''haram sayılan'' hayvanların satışı da yasaklandı. Son yıllarda özellikle gençler arasında köpek ve maymun beslemek çok yaygınlaşmıştı. Yasaklara uymayan restoran ve mağazaların sahiplerinin tutuklanacağı ve bu işyerlerinin kapatılacağı ifade edildi.

Bu tür yasaklamalar, 1979 İslam Devrimi'nden sonra yasalaşmıştı ancak reformcu Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi' nin iktidara gelmesinden bu yana uygulanmıyordu. Polis, Tahran'dan önce de geçen perşembe günü kutsal Kum kentinde
''Batı kültürünün yayılmasına karşı'' sert önlemler başlatmıştı. Kum'da polis tarafından yayımlanan bildiride, ''Batı tarzı saç kesimi olan erkeklere'' karşı da önlemler alınacağı belirtilirken Batılı film ve müzik yıldızlarının yanı sıra başı açık, müzik aleti çalan insanlar ve minyatürlerin basılı olduğu giysilerin giyilmesi de yasaklanmıştı. Kum'da polis, ayrıca mağaza sahipleri ve çalışanlarının kravat takmalarının da yasak olduğunu bildirmişti. Polisin Kum ve Tahran'da uygulamaya başladığı yeni önlemler, son iki ay içinde Tahran'da bazı suçluların halkın gözleri önünde kırbaçlanması uygulamalarının artmasının ardından geldi.

Hükümet, kırbaç cezasının halkın önünde yapılmasını eleştirirken muhafazakâr Yargı Erki Başkanı Ayetullah Mahmud Şahrudi , uygulamaları savunmuş ve halkın kendilerini desteklediğini ileri sürmüştü. Geçen haftalarda 200 genç, alkol kullandıkları
gerekçesiyle kırbaçlanmıştı.

İnanılmaz ceza
(Hürriyet, 21.08.2001)
Pakistan'da ‘Hz Muhammed sünnetli miydi?’ diye soran öğrencisine, ‘Peygamber 40 yaşında Müslüman oldu. Kabilelerinde sünnet geleneği yoktu’ yanıtını veren bir öğretmen, peygambere küfrettiği gerekçesiyle ölüm cezasına mahkum edildi.

‘Hz Muhammed sünnetsizdi’ diyen Pakistanlı öğretmen idam edilecek Pakistan'da öğrencilerin sorularını yanıtlarken Hz Muhammed'in sünnetsiz olabileceğini belirten bir öğretmen, peygambere küfür ettiği gerekçesiyle idam cezasına çarptırıldı. Kararı temyize götürmeye hazırlanan Dr. Yunus Şeyh'in kurtulma ihtimalinin fazla olmadığı bildiriliyor. Pakistan'da her yıl yüzlerce insan dine küfür ettikleri gerekçesiyle tutuklanıyor, cezaya çarptırılıyor. Dine küfür yasası genellikle azınlıklara uygulanıyor. Ancak Yeni Delhi'deki bir kolejde psikoloji öğretmenliği yapan Yunus Şeyh, bu yasa çerçevesinde suçlanan üçüncü Müslüman oldu. Dr. Yunus Şeyh'i idamın eşiğine getiren olay, bir ders sırasında yaşandı. Öğrencilerden biri öğretmene, ‘Hz Muhammed sünnetli miydi?’ diye sordu. Öğretmen ‘Hz Muhammed, 40 yaşındayken Müslüman oldu. Kabilelerinde sünnet geleneği yoktu’ yanıtını verdi. Öğretmen, aynı şekilde koltukaltı kıllarının temizlenmesinin de yaygın olmadığını ima etti.

Öğrenciler, Dr. Şeyh'in bu sözlerini aşırı dinci öğretmenlere aktarıp, öğretmenin peygambere küfür etmiş olabileceğini öne sürdüler. Bir grup aşırı dinci, hemen okulu ve bölge karakolunu çember altına alarak, Dr. Şeyh'in yargılanmasını, aksi halde binaları ateşe vermekle tehdit ettiler. Öğretmen, geçen ekim ayında tutuklandı ve geçtiğimiz günlerde yargılanıp dine küfür ettiği gerekçesiyle idam cezasına çarptırıldı. Ailesi ise Hz Muhammed ile ilgili söylediklerinin İslamiyet öncesi dönemle alakalı olduğunu, bu nedenle küfür kapsamına giremeyeceğini savundu. Öte yandan ülkede sözkonusu küfür yasasının yumuşatılması gerektiği yolunda tartışmalar sürüyor. Yasayı destekleyenlerin başında yer alan Dinişleri Bakanı Mahmud Gazi ise bu tür tartışmalara karşı çıkıyor ve yargıya yansıyan vakaların çoğunun ‘kötü niyet ve kişisel önyargı’dan kaynaklandığını söylüyor. Pakistan lideri General Pervez Müşerref, geçen yıl yasanın uygulanmasıyla ilgili değişiklikler yapılmasını önermişti. Ancak aşırı dincilerin sokaklara dökülüp protesto etmeleri üzerine bu girişiminden vazgeçmişti.

http://www.islamiyetgercekleri.org
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 21-11-2005, 23:10
rutkay rutkay isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 05 Nov 2005
Mesajlar: 44
Standart

ISLAM VE SIDDET
Sivas Olayları, (02 temmuz 1993) boşuna olmadı.. Islamiyeti yaymak ve "kafir"leri ortadan kaldırarak sevap işlemek isteyen dinciler, 35 kişiyi diri diri yakarak, 2 kişi ye silahla vurarak katlettiler. Dünya'da din adına işlenen cinayet ve çatışmaların çoğunun Islamiyet için yapılması bir rastlantı mı? Yoksa, islamiyet, şiddet içeren bir din mi? Islamiyet'in bir şiddet ve terör dini olduğu anlaşılmaktadır. Islami terör ve şiddet haberlerinden
Turan Dursun'un Din Bu adlı kitabından:

Kafirler, nerede bulunsa yakalanmalı, öldürülmeliydi. Bozguncular ya boyunlarından vurularak öldürülmeli, ya asılmalı, ya ellerinden ayaklarından çapraz kesilmeli, ya da sürülmeliydiler. Hristiyan ve Yahudiler ile dost olunmamalıydı. Şeyhülislam fetvalarına göre, Alevilerin kanları helaldi. Peygamberin dört halifesinden üçü, Müslümanların bıçakları ile can vermişti. Şeriatın insanlara vaat ettiği barış buydu.

Olay ögrenilir. Medine'ye, Peygamber'e haber verilir. Peygamber öfkelenmistir. Adamlarin yakalanmalari için buyru verir. Hepsini yakalattirir. Suçlulari, Hz. Muhammed'in huzuruna getirirler. Peygamber'in karari kesindir: "Elleri, ayaklari çapraz olarak kesilsin. Gözleri oyulup çikarilsin.."

Emir uygulanir. Suçlularin, elleri, ayaklari çapraz olarak kesilir. Gözleri oyulur. Medine disinda, günesin altinda ates gibi yandigi için "Harre" adi verilen yere götürülürler. Suçlular su isterler, su verilmez. "Taslari kemirirler", "agizlariyla, disleriyle topragi kazarlar." Ölünceye kadar öyle birakilirlar. (Buhari, Zekat/68, Cihad/52; Tecrit/Vudu, hadis 172; Müslim, Kesame/9-14, hadis 1671; Ebu Davud, Hudud 3, hadis 4364-4371; Tirmizi, Ebvabu't-Tahare/55, hadis 72-73; Nesei, Tahrimü'd-Dem/7; Ibn Mace , Hudud/20, hadis 2578-2579. Buhari, bu hadise yedi yerde ve dokuz yolla, Ebu Davud bir yerde bes yolla, Nesei bir yerde dört yolla gönderme yapmistir.)

Nedir suçlari bu adamlarin ve öncelikle kimdi bunlar? Ukl veya Ureyna kabilelerindendirler. Peygambere gelmis, müslüman olduklarini bildirmislerdir. Renkleri saridir, hastadirlar. Peygamber, önce bütün sevecenligiyle deve sütü ve "deve sidigi" içirerek onlari iyilestirir. Havadar bir yere gitmek isterler. Peygamber bir deve sürüsü verir ve yanlarina bir çoban katar. "Herifler" çobani öldürür ve Peygamber'in deve sürüsünü alir götürürler. "Peygamber, iskenceye karsi oldugu halde, bu olayda nasil olmustur da, iskenceyle öldürülmelerini emretmistir?" Bu soru, hadis kaynaklarinda tartisilir. Kimileri, bu infazi "iskenceyi yasaklamadan önce uygulattigini " öne sürerler. Kimisi, uygulamanin bir "kisas" oldugunu belirtir. Çünkü, suçlular da Peygamber'in çobanina ayni iskenceyi yapmislardir. Hakim görüs ise, Peygamber'in Maide suresinin 33.ayetini yerine getirdigi, yani Allah'in buyruguna göre hüküm verdigi yönündedir.

Yeryüzünde bozgunculuk yapanlar, ölümlerden ölüm begenmelidirler. Maide suresinin 33.ayetinde su buyruk verilmistir: "Allah ve resulüyle savasanlarin ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalisanlarin cezasi, ya boyunleri vurularak öldürülmeleri, ya asilmalari, ya ellerinin ayaklarinin çapraz kesilmeleri ya da bulunduklari yerden sürülmeleridir. Bu, onlarin dünyada çekecekleri rezilliktir. Ahirette ise, onlara daha büyük azap hazirlanmistir."

Kanlarinizi ve mallarinizi kurtarmak istiyorsaniz: Peygamber diyor ki: "Onlar, Allah'tan baska Allah olmadigina, Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduguna inanincaya, bizim kiblemize dönünceye, kestiklerimizi yiyinceye, ve namazimizi kilincaya ve zekatlarini verinceye kadar, insanlarla öldürüsmem (mukatele) emroldu. Insanlar, bunlari yerine getirdikleri zaman, benden kanlarini ve mallarini kurtarmis olurlar.(Buhari, Selat/28; Tecrid, hadis 24; Ebu Davud, Cihad/104, hadis 2641; Müslim, Iman/32, hadis 20,22)

Sirin Tekin, henüz 17 yasindaydi. Çevresinde çok sevilen bir gençti. Ögrencilerin demokratik haklarindan sözederdi. Oruç tutmuyordu. O gün, 3 Mayis 1987, Van 100.Yil Üniversitesi'nin karsisindaki kahvede oturuyordu. "Islamin bekçileriyiz," diyorlardi. Kendilerine "mukatele" emrolduguna inaniyorlardi. Rektör de "Onlar Islam adina dövüsürler," dememis miydi? Sirin Tekin, "kanini" saldirganlardan kurtaramamisti.

Yaptiginiz alisverise sevinin: "Allah süphesiz, Allah yolunda savasip öldüren ve öldürülen müminlerin canlarini ve mallarini -Tevrat, Incil ve Kur'an'da sözverilmis bir hak olarak- cennet karsiliginda satinalmistir. Verdigi sözü, Allah'tan daha çok tutan kim vardir? Öyleyse, yaptiginiz alisverise sevinin! Bu, basaridir". (Tevbe Suresi,111) Kafir öldüren müslümana cennet müjdelenmistir.

Suçu elestirmekti

Esref Oglu Ka'b, genç bir sairdi. Peygamberi ve ona inanlari elestiriyordu. Peygamber bir gün arkadaslarina sordu: "Bu adami öldürebilcek kimse var mi?"

Mesleme Oglu Muhammed, ortaya atildi: "Ben varim."

Esref Oglu Ka'b, nasil öldürülecekti? Planlar yapildi. Hadis kitaplarinin yazdigina göre, "yalan"lar uyduruldu, "tuzak" hazirlandi. Bir gece, kalesinde bulunan sairin kafasi kesilerek plan sonuçlandirildi. Ve, kesik bas, peygambere götürüldü. (Buhari, Cihad/15/1, Rehn/3, Tecrid, hadis 1578; Müslim, Cihad/119, hadis 1801; Ebu Davud, Cihad/169, hadis 2768)

Kadinlar ve çocuklar onlardansa, kimler öldürülebilidi? "Eli silah tutan tüm erkekler öldürülebilirdi." Henüz, aklini, bellegini yitirmemis olan yaslilar da öldürülebilirdi. Ama, deliler öledürülemezdi. Bu hükmün de istisnasi vardi. Eger, deli savasir durumdaysa, zenginse, ya da hükümdarlik makamindaysa öldürülürdü. Peygamber, söyle emretmisti: "Müsriklerin yaslilarini öldürün de çocuklarini birakin!"(Ebu Davud, Cihad/121, hadis 2670; Tirmizi, Siyer/29, hadis 1583.)

Bu emir, Kurayza Yahudileri'nin öldürülmesi sirasinda verilmisti. Çocuklarin birakilmasi isteniyordu. Çünkü onlar ele geçrilmis degerli ganimetlerdi, köle apilacaklardi. Bu katliamda, Peygamber'e dil uzattigi için bir kadin da öldürüldü. Gene, gece baskinlarinda, kafirler toptan kilçtan geçirilirken, evler yakilip yikilirken, öldürülenler arasinda kadinlar ve çocuklar da bulunuyordu. Bunun üzerine, Peygamber'e arkadaslarindan biri söyle sordu: "Ya Resulallah! Evlere yapilan gece baskinlarinda, müsriklerin kadinlari, çocuklari da öldürülüyor, ne dersin?"

"Onlar da öbürlerindendir.(Kadin ve çocuklar da onlardandir.)(Bkz.Ebu Davud, Cihad/102, hadis 2638; Cihad/121, hadis 2672; Ibn Mace, Cihad, hadis 2840; Ahmet Ibn Hanbel, 4/46; Tirmizi, Siyer/19, hadis 1570)

Ya "bizden" olan kadinlar, Müslüman annelerimiz, esleimiz, kiz kardeslerimiz, arkadaslarimiz?

Onlar erkeklerin yönetimine boyun egmeliydiler. Eger, uslu davranmazlarsa, "Ögüt verin, yataklarindan ayrilin, yine de yola gelmezlerse, onlari dövün" diyordu kutsal kitap (Nisa suresi,34). Müslüman kadinin kismeti de, siddet idi.

Ateste yakmak Allah'a ait ama..

Peygamber, atese atarak öldürmeyi dogru bulmuyordu. Hz. Muhammed, bir gün Muhammed'in oglu Hamza'yi çagirir. O'nu bir savas birliginin basina komutan olarak atar ve su buyrugu verir: "Falan kisiyi bulursaniz, atese atip yakin!"

Hamza, birligiyle yola çikmak üzeredir. O sirada Peygamber, Hamza'yi çagirir: "Falancayi bulursaniz ateste yakin, dedim. Ama, önce öldürün, sonra yakin. Çünkü, ateste yakma cezasini, yalnizca atesi yaratan verebilir.(Ebu Davud, Cihad/122, hadis 2673)

Ebu Hureyre anlatiyor. Bir gün, peygamber bizi, bir savas birligi olarak düsmana gönderiyordu. O sirada, Kureys'ten iki kisinin adlarini vererek söyle dedi: "Bunlari yakaladiginizda atese atin, ikisini de!.."

Peygamber, bir süre sonra dönüp emrini söyle düzeltti: "Size, onlari bulursaniz, ikisini de yakin, dedim, ama yakmayin. Çünkü, ateste yakma cezasini yalnizca Allah verir. Siz bu iki kisiyi yakalayip öldürün yalnizca. (Buhari, Cihad/107,149; Ebu Davud, Cihad/122, hadis 2674; Tirmizi, Siyer/20, hadis 1571)

Peygamberin tutumu buydu ama, onu izleyen halifeleri, Allah'a mahsus olan atese atma cezasini pekala uygulayabilmislerdi. Hatta bunu yaparken, icazeti peygamber'den aldiklarini bile söylemislerdi. Ebu Bekir, Peygamber'in ölümünden sonra basgösteren dinden dönme ("ridde") olaylari sirasinda, komutanlarina su talimati vermisti: "Daha da direnirlerse, demirle daglayin, ateste yakin!"(Taberi, Tarih, 1/1881-1885; Leoni Gaetani, Islam Tarihi, çev.Hüseyin Cahid, Istanbul,1926,8/276) Ve bu talimat uygulanmisti. Halid Ibn'ül-Velid, savas sirasinda "ates çukurlari" açtirmis, yaktirdigi atesin içine, birçok kimseyi diri diri attirip yaktirmisti. Kadin da vardi bunlarin içinde. Bir tutsak kadina, müslüman olmasi önerilir, kabul etmez. Bunun üzerine, atese atilacagi söylenir. Kadin, "Hosgeldin ölüm! Yazik ki baska kurtulus yolum yok, o yüzden kendimi atiyorum atese." anlamindaki siirini okuyarak, kendini atese atar. (Ibis, Yaprak, 28-34; Cetani, Yaprak, 8/306)

Ebubekir'e, "ateste diri diri yakma cezasi"ni nasil verdigi soruldugunda, Halife, Peygamber'in bu tür cezaya izin verdigini söyler.

Insanlari, inançlarini birakmiyorlar diye, "ates çukuru"na attirip yakanlardan birinin de Ali oldugu aktarilir. Buhari'nin de yer verdigi bir hadiste, Ali'nin "bir toplulugu atese attirip yaktidigi" Ibn Abbas'a söylendiginde, Ibn Abbas'in söyle dedigi belirtilir: "Ben olsaydim bunu yapmazdim. Çünkü, Peygamber, 'Tanri'nin verdigi biçimde ceza vermeyin!' demisti. Ben olsaydim, öldürürdüm yalnizca."(Buhari, Cihad/149; Tecrid, hadis 1264; Nesei, Tahrimu'd-Dem/14)

Evlerini, agaçlarini yakin

Peygamber'in döneminde, "gece baskinlari" düzenlenirdi. Peygamber'in emriyle, "Öldür, öldür!" siarlari haykirilirdi. Sonra da yagmaya girisilirdi. (Ebu Davud, Cihad/102, hadis 2368; Ibn Mace, Cihad/30, hadis 2840) Filistin'de, "Ubna" (sonralari Yübna denmistir) denen bir yere Peygamber bir baskin düzenlemisti. Baskini yapacaklara da su buyrugu veriyordu: "Sabahleyin, Übna'ya (ansizin) baskin yap ve orayi yak!" Ve, Übna köyü yakiliyordu. Içindekilerle birlikte.(Ebu Davud, Cihad/91, hadis 2616, c.3, s.88, ayrica, s.124'deki 2 no.lu not; Ibn Mace, Cihad/31, hadis no: 2843, c.2, s.948) Düsmanin bulundugu yerdeki agaçlar, ürünler ya yakilir, ya da kesilirdi. Peygamber, Benu Nadir kabilesinin hurmaliklarini yaktirmisti, ayrica kestirmisti. Hasar Suresi'nin 5 ayetinde bu olaya kisaca deginiliyordu. "Inkarci kitap ehlinin yurtlarinda hurma agaçlarini kesmeniz veya onlari kesmeyip gövdeleri üzerinde ayakta birakmaniz, Allah'in izniyledir. Allah, yoldan çikanlari böylece rezillige ugratir."

Bu ayette geçmeyen "yakma olay"i, hadislerde yer aliyor. (Buhari, Cihad/154, Hars/6, Megazi/14, Tesir/59/2, Tecrid, hadis 1576; Müslim, Cihad 29-31, hadis 1746; Ebu Davud, Cihad/91, hadis 2615; Tirmizi, Siyer/4, hadis 1552; Ibn Mace, Cihad/31, hadis 2845; Darimi, Siyer/22; Ahmed Ibn Hanbel, 2/8,52,80.) Islam hukukunda, cihad sirasinda, düsman kesimindeki yas agaçlarin kesilebilecegi, kesilmeden yakilabilecegi hükme baglanmisti. (Damad, c.1,s.496.)

Hz. Ömer'in kilicindan kurtulamayan ise, insanligin büyük ir kültür hazinesi, Iskenderiye Kütüphanesi'ydi.

Kisas size farz kilindi

Bakara Suresi, 178. Ayet: "Ey inananlar, öldürmede kisas size farz kilindi. Hüre hür, köleye köle, kadina kadin." Nahl Sures, 126.ayet: " Eger bir topluluga azap edecekseniz, size yapilan azabin esiyle azap edin." Kuran bir ikaz (uyari) kitabidir: (Allah sevgisine az yer verir.) Enam Suresi, 19.ayet: "Bu Kuran, sizi ve ulasilacak herkesi uyarmak için vahyoldu."

Araf Suresi, 1.ayet: "Bu kitap sana korkutman, insanlari da ögütlemen için indirilmistir."

Müdessir Suresi, 1 ve 2. Ayetler:" Ey örtüsüne sarinmis kimse, kalk ve ikaz et."

İslamcı terör örgtleri tarafından suikaste uğrayan fikir adamları ve yazarları hepimiz tanıyoruz. Turan Dursun başta olmak üzere yazar ve fikir adamları susturulmak istendi. Değerli gazeteci ve yazar Uğur Mumcu'nun, İran destekli bir İslamcı örgüt olan Selamcılar tarafından öldürüldüğü belirlendi ve kaatilleri cinayetten 7 yıl sonra Mayıs 2000'de yakalandı.

Günümüzede de başta Hizbullah olmak üzere çeşitli İslamcı terör örgütleri insanları kaçırıyor ve öldürüyor.. Nitekim, 19.01.2000 günü, Hizbullah'ın kaçırdıktan sonra işkence ederek öldürdüğü 10 kişinin toplu mezarı İstanbul'un Üsküdar ilçesinde bulundu. Ayrıca, Ankara, Konya ve Tarsusta da islamcı terör örgütü tarafından işkence ve boğularak öldürülen kişilerin toplu mezarları bulunuyor.. Hizbullah, 24 Ocak 2001 günü, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve 5 polis memurunu alçakça pusuya düşürüp katletti. (Hizbullah'ın mezar evleri haberlerini okumak için tıklayınız).

Hizbullah örgütünün, Mısır'da kurulu Müslüman Kardeşler örgütü ile bağlantısı olması ihtimalinden yine alçakça bir bombalı suikast sonucu katledilen yazar Uğur Mumcu söz ediyordu..

Türkiye'de son yıllarda yaşanan en vahşi islamî şiddet uygulaması, hatırlanacağı üzere 2 Temmuz 1993 günü Sivas'ta görüldü. Sivas'taki Madımak Oteli'ne Aziz Nesin'in düşünce ve davranışları bahane edilerek saldırıldı ve 35 kişi diri diri yakılarak, 2 kişi de ateşli silah ile vurularak, toplam 37 kişi katledildi.

Iran ve Bangladeş gibi Islam şeriatı ile yönetilen ülkelerde, Islamiyete aykırı düşüncelerini açıklayan Salman Rüşdi ve Teslime Nesrin gibi yazarları ölüme mahkum eden "fetva"lar çıkarılıyor. Türkiye'de de, Hizbullah adlı İslamcı örgüte bir zamanlar hizmet etmiş İslamcı bir kadın yazar olan Konca Kuriş, Islamiyetin gerçeklerini zamanla görmeye başladı ve Islam şeriatına yönelik eleştirileri ile "müslüman kadınlara kötü örnek" olduğundan, 1998 yılının yaz aylarında kaçırıldı ve 22.01.2000 tarihinde Konya'da islamcı terör örgütü Hizbullah'ın toplu mezar olarak kullandığı evlerden birinin bodrum kstında cesedi bulundu. Konca Kuriş'in, Hizbullah tarafından önce işkence edilerek sonra da boğularak öldürüldüğü anlaşıldı.

11 Eylül 2001 tarihinde de Amerika Birleşik Devletleri'nin dünyaca meşhur New York kentindeki WTC (Dünya Ticaret Merkezi) binalarına kaçırdıkları iki adet yolcu uçağı ile vahşice intihar saldırısı yapan müslüman teröristler ile, yine aynı gün kaçırdıkları diğer iki adet yolcu uçağının birisini ABD Savunma Bakanlığı'na yine vahşice intihar dalışı yapmakta kullanan, diğerini hedefe varamadan içindeki yolcularla düşüren müslüman teröristler, "islami terör"ün ne olduğunu bütün dünyanın görmesini sağladılar. Bu müslüman teröristler, Allah yolunda bu intihar eylemiyle cennete gideceklerine inanarak binlerce kişiyi öldürdüler.

Pakistan'da 2002 yılının Ocak ayında aşırı İslamcı bir örgüt tarafından kaçırılan The Wall Street Journal gazetesinin muhabiri Daniel Pearl, boğazı kesilerek öldürüldü. Bu vahşi cinayet videoya çekildi ve dehşet görüntülerinin yer aldığı kaset Pakistanlı bir gazeteciye gönderildi. Video kasette, 23 Ocak'ta Pakistan'da kaçırılan Pearl'ün, birisiyle konuştuğu sırada, arkasından yaklaşan bir başkası tarafından boğazı bıçakla kesilerek öldürüldüğü görüldü. Pearl, son söz olarak, kendisinin ve babasının Musevi olduklarını söylüyordu.

Şubat 2002'de Hindistan'ın batısında bulunan ve Müslüman nüfusun yoğun olduğu Gucarat eyaletinde Hintli eylemcileri taşıyan bir trenin yakılması sonucu 56 kişi öldü.

Yine Pakistan'da 2002 yılı Mart ayında İslamabat´ta bir uluslararası Protestan kilisesine bombalı saldırı düzenlendi. İki kişinin 6 adet bomba attığı saldırıda 2´si Amerikan vatandaşı 4 kişi öldü, aralarında Amerikalıların da bulunduğu 45 kişi yaralandı.

Terörün dini olmaz diyenlerin kulakları çınlasın.. İslami terör merkezlerinden birisi olan cami:
Nazi üssünden radikal İslam’a - Hürriyet 13.07.2005

Amerikan Wall Street Journal Gazetesi, ilk planlarını Nazilerin yaptığı, soğuk savaş yıllarında komünizme karşı CIA ve MI6 gibi gizli servislere hizmet eden Münih İslam Merkezi’nin nasıl bir terör üssüne dönüştüğünü yazdı. Gazeteye göre Mısır kaynaklı Müslüman Kardeşler’in etkisi altına giren cami radikal İslam’ın Avrupa’ya kök salmasını sağladı.

İLK planlarını Naziler’in yaptığı, soğuk savaş döneminde de gizli servislerin hakimiyet savaşı verdiği Almanya’nın ünlü Münih Camisi’nin, şimdi aşırı dinci teröristlerin üssü olduğu iddia edildi. Amerikan Wall Street Journal gazetesi, El Kaide saldırılarını gerçekleştiren teröristlerin bir çoğunun Alman İslam Konseyi denetimindeki camiden geçtiğine dikkat çekerek, terörün finansörlüğünü de yine cami ile özdeşleşen İslam Konseyi’nin sağladığını yazdı.

Gazetenin araştırmasına göre, geçmişi Nazilere kadar dayanan camiye önce Türk kültürü araştırmacısı bir Alman profesör, ardından eski Nazi SS subayı Türk imam, daha sonra Mısır merkezli Müslüman Kardeşler örgütünün ideologu ve son olarak da El Kaide’ye maddi destek sağlamak suçuyla hakkında soruşturma açılan bir banker kontrol etti. İkinci Dünya Savaşı sırasında 5 milyon Sovyet esir içindeki bir milyona yakın Müslüman Türkü, kendi saflarına katan Alman ordusu, Türkoloji profesörü Gerhard von Mende’nin tavsiyesiyle Türki cumhuriyetler kökenli askerleri Münih’te üslendirdi. Savaş sonrasında yine Profesör Mende’nin önderliğinde Münih’te Sovyet kökenli Müslümanlara evsahipliği yapacak bir cami inşaatı planları yapıldı.

Amerikan gizli servisi CIA ve İngiliz Gizli Servisi MI-6 soğuk savaş yıllarında Münih’te cami inşaatı konseyi etrafında toplanan eski Müslüman Nazi askerlerini komünizmle mücadele operasyonlarında kullandı. 1957 yılında cami inşaat konseyine CIA için çalışan Kafkasya kökenli İbrahim Gocaoğlu ve ardından da yine CIA için çalışan Nazi ordusunun eski imamı Özbek asıllı Nurettin Nakibhoca Namangani liderlik yaptı.

1973 yılında ise, inşaatı tamamlanan cami ve örgüt üyelerinin liderliğini, Müslüman Kardeşler örgütünün kurucusu Hasan el-Banna’nın damadı Said Ramazan üstlendi. CIA için çalıştığı ileri sürülen Ramazan, inşaat tamamlandıktan sonra Alman İslam Konseyi adını alan örgütü Müslüman Kardeşler’in ‘fiili diplomatik misyonu’ haline getirdi.

11 Eylül saldırılarına katılan teröristlerden 4’ünün Münih Camii ve Alman İslam Konseyi bağlantıları ortaya çıkınca, ABD o dönemde cami yöneticisi Galib Himmet’in malvarlığını dondurdu.

Islami Terör'ün son yıllardaki saldırıları:

11 Eylül saldırılarıyla adını tüm dünyaya duyuran Usame Bin Ladin'in lideri olduğu El Kaide terör örgütünün eylemleri 1993
yılında başladı. Müslüman teröristler cihad için şu saldırıları yaptılar:

1993

26 Şubat - ABD: New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'ne yönelik bombalı saldırıda 6 kişi öldü, 1000 kadar kişi yaralandı.

1995

13 Kasım- SUUDİ ARABİSTAN: Başkent Riyad'daki Ulusal Suudi Muhafız binası önünde bomba yüklü araç havaya uçtu, 5 ABD'li asker, 2 Hintli asker öldü.

1996

25 Haziran- SUUDİ ARABİSTAN: Dahran yakınlarından Hobar Amerikan Üssü girişinde bomba yüklü kamyonla
düzenlenen saldırıda tamamı ABD'li 19 asker öldü, 386 kişi yaralandı.

1998

7 Ağustos- KENYA-TANZANYA: Nairobi ve Darüsselam'daki Amerikan Büyükelçilikleri yakınlarında bomba yüklü 2 araç havaya uçtu, 12'si ABD'li 224 kişi öldü, binlerce kişi yaralandı.

2000

12 Ekim- YEMEN: Amerikan destroyeri USS Cole'a Aden açıklarında düzenlenen intihar saldırısında 17 ABD askeri öldü,
38 kişi yaralandı.

2001

11 Eylül- ABD: 4 uçak kaçırıldı. İkisi New York'taki Dünya Ticaret Merkezi kulelerine daldı, üçüncü uçak ABD Savunma
Bakanlığı'na dalarken, dördüncü uçak Pennsylvania'da düştü. Son rakamlara göre olaylarda 2978 kişi öldü.

2002

11 Nisan - TUNUS: Cerba adasındaki Ghriba Sinagogu'na yönelik intihar saldırısında 14'ü Alman 21 kişi öldü

8 Mayıs - PAKİSTAN: Fransız gemi yapım şirketi çalışanlarını taşıyan otobüse yönelik intihar saldırısında 11'i Fransız 14 kişi
öldü.

6 Mayıs - YEMEN: Fransız petrol gemisi Limburg, Yemen açıklarındaki saldırıda hasar gördü, mürettebattan 1 kişi öldü.

12 Ekim- ENDONEZYA: Bali'de bir diskoteğe yönelik, bombalı araçla yapılan saldırıda 202 kişi öldü, 300 kişi yaralandı.
Kurbanların çoğu Avustralyalıydı.

28 Kasım - KENYA: Mombasa'daki bir otele yönelik intihar saldırısında 18 kişi öldü. Aynı saatlerde bir İsrail ticari uçağı
Mombasa'dan kalkışından sonra fırlatılan 2 füzeden kurtulmayı başardı.

2003

12 Mayıs- SUUDİ ARABİSTAN: Riyad'da düzenlenen eşzamanlı 3 saldırıda 9'u intihar komandosu 35 kişi öldü, 200 kadar
kişi yaralandı.

5 Ağustos - ENDONEZYA: Cakarta'daki Amerikan Marriott oteline yönelik intihar saldırısında 12 kişi öldü, 150 kadar kişi
yaralandı.

8 Kasım - SUUDİ ARABİSTAN: Riyad'da bir mahallede bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda 17 kişi öldü, 100'den
fazla kişi yaralandı.

12 Kasım - IRAK: Ülkenin güneyindeki Nasıriye'de İtalyan askeri üssüne yönelik, kamyonla düzenlenen saldırıda 19'u İtalyan
28 kişi öldü.

15 Kasım - TÜRKİYE: İstanbul'da iki sinagoga yönelik çifte saldırılarda 2'si intihar komandosu 30 kişi öldü, 300 kadar kişi
yaralandı.

20 Kasım - TÜRKİYE: İngiltere Başkonsolosluğu ile İngiliz sermayeli HSBC bankasına yönelik çifte saldırıda İngiliz
Başkonsolosu dahil 33 kişi hayatını kaybetti. 5 gün arayla düzenlenen saldırılar İBDA-C ve El Kaide tarafından üstlenildi.

2004

» 9 Mart- TÜRKİYE: İki intihar komandosu, İstanbul Kartal'daki mason locasına bombalı saldırı düzenledi, biri saldırgan 2 kişi
öldü.

11 Mart- İSPANYA: Madrid'de trenlere yönelik bombalı saldırılarda 198 kişi öldü, 1400 kadar kişi yaralandı.

2005

07 Temmuz - İNGİLTERE: Londra'da 3 metro ve 1 otobüse düzenlenen bombalı saldırılarda 50 kişi öldü, 700 kişi
yaralandı.



--------------------------------------------------------------------------------

Riddet, İrtidat ve Mürted
Riddet ve irtidad kelimelerinin anlamı İslam dinini terk etmektir. Mürted'in kelime anlamı ise İslam'ı terk eden manasınadır. Kuran'a göre, İslam'ı terk eden cehenneme gidecek ve orada ebedi olarak kalacaktır. Bakara 217 ayetin son satırlarında bu açıkça ifade edilmiştir.
Bakara / 217. Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah'ı inkâr etmek, Mes-cid-i Haram'ın ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan karmak ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar.

Nahl / 106. Kim iman ettikten sonra Allah'ı inkâr ederse -kalbi iman ile dolu olduğu halde (inkâra) zorlanan başka- fakat kim kalbini kâfirliğe açarsa, işte Allah'ın gazabı bunlaradır; onlar için büyük bir azap vardır.

Her fırsatta İslam dininin hoşgörü dini olduğunu vurgulamayı kendine vazife edinen din ulemalarımız, hernedense bu ayetleri görmezden gelirler. Ali İmran / 90. İnandıktan sonra kâfirliğe sapıp sonra inkârcılıkta daha da ileri gidenlerin tevbeleri asla kabul edilmeyecektir. Ve işte onlar, sapıkların ta kendisidirler.

Allah Nisa 137 ayete göre bağışlayan olmadığı ve salt İslam'ı terk ettiler diye onları doğru yola iletmediği gibi,
Nisa / 137. İman edip sonra inkâr edenleri, sonra yine iman edip tekrar inkâr edenleri, sonra da inkârlarını arttıranları Allah ne bağışlayacak, ne de onları doğru yola iletecektir.

Dinden dönenler biraz da, şeytanın suçu gibidir ve Allah onları şeytanla baş başa bırakmıştır.

Muhammed / 25. Şüphesiz ki, kendilerine doğru yol belli olduktan sonra, arkalarına dönenleri, şeytan sürüklemiş ve kendilerine ümit vermiştir.

İslam'ın genel anlayışında ise, dinini değiştirmenin cezası ölümdür. Bu hadislerde açık şekilde belirtilen konulardan biridir.
Resulullah (SAV) şöyle buyurdu: Kim dinini değiştirirse onu öldürün. Buhari, Cihad ve's-Seyr, 2794 1585 Zeyd Ibni Eslem ( radıyallahu anh ) anlatıyor : Resulullah ( SAV) buyurdular ki, Dinini değiştirenin boynunu vurun.

İmam Malik, bu hadisi Muvatta'da ( Akdiye 15- 2736) kaydeder ve hadis hakkında şu açıklamayı sunar : Bu hadisin manası şudur, herkim İslam'dan karak zındıklık ve benzeri bir dine girecek olursa kendisine galebe alındığı taktirde öldürülür. Öyle birine tevbe teklif edilmez. Zira gerçekten tevb edip etmediği bilinemez. Çünkü bunlar ( galebeden önce ) küfürlerini gizleyip, müslüman olduklarını iddia ediyorlardı. Ben böylelerinin küfrü, delille sübut bulduğu taktirde, tevbe etmeye ağrılmalarını uygun bulmam, ( tevbe etse de kabul edilmemeli ) Devamla der ki, '' Bizim nezdimizde esas olan şudur : Bir kimse irtidat ederse tevbeye ağrılır, ( kendisine galebe çalınmazdan önce ) tevbe ederse hayatı bağışlanır, aksi taktirde öldürülür.

İmam Malik devamla der ki, Resulullah, Dinini terkedeni öldürün hadisinin manası : Kim İslam'dan çıkıp başka dine geçerse demektir. İslam'dan başka bir dinden çıkarak bir diğer dine geçerse demek değildir. Sözgelimi, Yahudiliği terkederek Hristiyanlığa veya mecusiliğe geçen kastedilmemiştir. Bundan dolayı, ehl-i zimme'den herhangi biri böyle bir din değiştirmesi yapacak olsa ne tevbeye çağrılır, ne de öldürülür.

İrtidad, büyük günahlardandır. Kişinin bütün hayır amellerini sevabını yok eder. Hadisi açıklayan İmam Malik, esas itibariyle zındık oldukları halde müslüman görünen kimselerin irtidad etmeleri halinde, yakalanınca tevbesine güvenilmeyeceği kanaatindedir. Bu sebeple Malik'e göre onlara tevbe teklif edilmez, tevbekar olup, İslam'a geldiklerini beyan etseler bile bu tevbe onlardan kabul edilmez. İmam Şafi tevbelerinin makbul olduğuna hükmeder. Ebu Hanife'nin onlar hakkında iki ayrı görüşü olmuştur.

Zındık, Kamus'da, Ahiret'e veya Rububiyet'e inanmayan veya küfrünü gizleyerek iman izhar eden kimse diye açıklanır. (Kütüb-i Sitte Cilt/6 Sayfa 189)

İbni Abbas'ın, kadın mürted de öldürülür sözü delil getirilerek Hanefilerin hükmüne itiraz edilmiş ve ilaveten Ebu Bekir'in hilafeti sırasında irtidad etmiş olan bir kadını, henüz pek çok sahabe hayatta iken öldürttüğü, kimsenin buna itiraz etmediği gösterilmiştir. Hz. Muaz Yemen'e giderken Resulullah kendisine bu mevzu ile alakalı olarak şunu söylemiştir : İslam'dan herhangi biri vazgeçecek olursa, onu tekrar davet et, dönerse ne ala, dönmezse boynunu vur. Herhangi bir kadın İslam'dan irtidad edecek olursa, onu da geri çağır, dönerse ne ala, dönmezse boynunu vur.

Zürkani," Kaydedilen bu muaz hadisi, sadedinde olduğumuz ihtilafta nasdır, hükmüne uyulması gerekir" der.

Buhari ve başka bir kısım kaynaklarda rivayet edilen bir kıssa da konumuza şık tutar. İkrime'nin rivayetine göre, Hz. Ali'ye bir kısım Zındık getirilmişti. O bunları yaktırdı. Haber ibni Abbas'a ulaşınca, Onun yerinde ben olsaydım yaktırmazdım. Çünkü Hz. Peygamber'in yasağı var, Allah'ın azabı ile azab vermeyin. Fakat öldürtürdüm zira efendimiz, kim dinini değiştirirse öldürün, diye emrediyor. (Kütüb-i Sitte Cilt/6 Sayfa 190)

Muhammed'in İrtidad Üzerine Öldür Emirleri

İbni Abbas ( ra ) anlatıyor, Abdullah ibni Sad ibni Ebi's Sarh, Hz. Peygamber'e katiplik yapıyordu. Şeytan ayağını kaydırdı, adam irtidad ederek kafirlere sığındı. Resulullah, Fetih günü onun öldürülmesini emretti, ancak Hz. Osman onu himayesi altına aldı. Resulullah da bu himayeyi tanıdı. (Ebu Davud, Hudud 1-4358, Nesai, Tahrimu'd-Dem 15, ( 7-107 )

Hernekadar Bakara 256'da dinde zorlama yoktur ifadesi varsa da bu ifade, slam'ın şartlarını yerine getirmede zorlama yoktur manasınadır. Bakara 217 'nin son satırındaki ifadeler bu düşünceyi kanıtlar.


--------------------------------------------------------------------------------

Basında Islami Şiddet Haberleri

Islamiyeti eleştiren sinema yönetmeni T. Van Gogh öldürüldü Hürriyet 03.11.2004

Islam’da kadına yönelik şiddeti konu olan ‘Submission-İtaat’ filminin ardından tehditler yağdırılan Hollandalı yönetmen Theo Van Gogh, Amsterdam’da sokak ortasında öldürüldü. Geleneksel Fas kıyafetli müslüman saldırgan, yönetmene 3 el ateş edip, defalarca bıçakladı. Hollanda televizyonlarında gösterilen 10 dakikalık ‘Submission-İtaat’ filminin senaryosunu, zorla evlendirilmek istendiğinden ülkesi Somali’den kaçan, Liberal Partili milletvekili Ayaan Hirsi Ali yazdı. Film zorla evlendirilen, amcasının tecavüzüne uğrayan, kocasının zulmüne katlanan Müslüman bir kadının öyküsünü anlatıyor.

Mini eteğe karşı olanlar beni taşladı Hürriyet 15.09.2004

Güzin Ablacım, günüm çok güzel başlamıştı ama akşam sinirlerim bozuk bir şekilde, hem de bacaklarımda üç kocaman taş yarasıyla eve dönmek zorunda kaldım. İstiklal Caddesi’nin orta yerinde, güpegündüz sapanlı bir grup aşırı İslamcı gencin saldırısına uğradım. Olay tam da Galatasaray Lisesine gelmeden hemen önce, İstiklal Caddesi’nin sol tarafında oldu. Birden bire bacağıma bir taş isabet etti. İlk başta tesadüf olduğunu düşündüm. ‘40 yılda bir mini etek giydik, bacaklarıma nazar değdi’ dedim. Sonra bacaklarıma ardı arkası kesilmeyen irili ufaklı taşlar isabet etmeye başladı. Belli ki organize bir grup planlı bir şekilde hareket ediyordu. Bu şekilde giyim özgürlüğümüzü kısıtlamayı planlayan bu zihniyeti esefle kınıyorum ve istediğim gibi giyinme özgürlüğümü istiyorum. Sizden dileğim de olayın basına yansıtılarak hemcinslerimin uyarılması. Ayrıca bu olaydan sorumlu, sorunlu kişilerin de bu vesileyle yakalanarak ilgililere teslim edilmesi.

Irak’ta, El Kaide katili Zarkavi’nin kasapları, elleri bağlı savunmasız Türk şoför Durmuş Kumdereli’nin kafasını kesti. (Hürriyet 14.09.2004)

Irak’ta kaçırılan Türk kamyon şoförü Durmuş Kumdereli, ‘Cellat’ lakaplı terörist Zarkavi’nin örgütü tarafından başı kesilerek öldürüldü. bağlantılı Tevhid ve Cihad örgütü, 17 Ağustos tarihli korkunç infazın görüntüsünü bir internet sitesinde yayınladı. El Kaide bağlantılı terörist El Zarkavi’nin grubu Tevhid ve Cihad örgütü, Kumdereli’nin boğazının bıçakla kesildiğini gösteren insanlık dışı korkunç görüntüleri dün internet sitesinde yayınladı. Teröristler, 14 Ağustos günü kaçırdıkları Kumdereli ve diğer kamyon şoförü Mustafa Köksal’ı önce tarihi belli olmayan bir video kayıtta gösteriyorlar. Bu kayıtta Kumdereli, Türk kamyon şoförlerine Amerikalılara mal taşımaması için çağrıda bulunuyor. Burada Durmuş Kumdereli’nin gözleri bağlı değil ve hayli sakin. Önce ismini söylüyor: ‘Adım Durmuş Kumdereli. Tarsus’tanım. Kamyon şoförüyüm. Tikrit yakınındaki bir Amerikan üssü için Türkiye’den inşaat malzemesi ve makine parçaları getirdim.’ Ardından şöyle devam ediyor: ‘Yanlış yaptım. Benim şoför arkadaşlara tavsiyem, para kazanmak için Amerikalılara malzeme taşımasınlar. Bilmelisiniz ki, Amerikalılara malzeme gönderen firmalar, şoförlerin ve işçilerin hayatıyla ilgilenmiyor. Onlar sadece kazandıkları paraya bakıyorlar. Daha önce bir Türk’ün öldürüldüğünü biliyorum. Ancak bana bir şey olmaz diye düşündüm. Yanılmışım, hata yapmışım.’



Sonra sahne değişiyor ve 17 Ağustos tarihli video bantla devam ediliyor. Arkada yine aynı tablo var. Yüzünü maskelerin ardına gizlemiş üç terörist. Mustafa Köksal serbest bırakıldığı için, önlerinde sadece gözleri bağlı Durmuş Kumdereli var. Ortadaki terörist bir kağıttan okumaya başlıyor. Bitirdikten sonra kağıdı hızla katlayıp giysilerinin içine tıkıyor, aynı anda üçü birden silah ve bıçağa davranıyor, Kumdereli’yi yere yatırıp, üzerine çullanıp, İslam adına kanlı eyleme girişiyor. Ve bu sahne sanki sonsuza kadar sürüyor...... Kuran’dan surelerle başlayıp kamyon görüntüleriyle devam eden videoyu yüreği korkuyla atarak izleyen Hürriyet’in yazı işleri ve dış haberler kadrosundan pek çok kişi, bu sahneleri izleyemedi. Kumdereli orada öylece, kaderine razı olmuş bir şekilde dudaklarından dualar dökülerek gözleri bağlı beklerken, arkasındaki teröristler bildiriyi bitirir bitirmez silah ve bıçaklarına davrandılar. Kumdereli’nin duaları, boğazına inen bıçağın derin darbesiyle dehşet verici hırıltılara dönüştü. Sonra her yeri kan kapladı.

Müslüman teröristler bombaları atmadan dua ettirdiler
Kuzey Osetya'da 1 Eylül 2004 günü okul basan müslüman Çeçen teröristler, mimik öğrencileri ile velilerini rehin aldılar ve iki gün sonra bombaların patlaması ile 394 kişi öldü, yüzlerce kişi de yaralandı. Aşağıda, bu islami terör saldırısından sağ kalan rehineleri aklattıkları bulunuyor. (Hürriyet 06.09.2004)
Sasha Pogrebov (13) Teröristler bize çok zalimce davrandı. Su içmemize izin vermediler. Hemen hemen hepimiz idrar içtik. Çıplaktık. Bir tanesi boynumdaki haçı gördü ve silahının ucuyla dürterek ‘Sen, gayrımüslimsin! Dua et bakalım!’ dedi. Ben de yüksek sesle İsa’ya dua ettim. Sonra kalabalığın ortasına el bombaları atmaya başladılar.


Zalina Vazagova (13) Korkunç bir patlama duydum. Gözümü açtığımda etrafımdaki herkes öldü sandım. Üstüm başım kan içindeydi. Yanımda yatan bir ninenin kafasında delik vardı. Öğretmenimin cansız bedeni üzerime düştü. Çocuklar çığlık çığlığa, ‘Ateş etmeyin! Bizi öldürmeyin!’ diye bağırıyordu. Fakat teröristler dinlemiyordu. Bir pencerenin kenarına geldim ve aşağı atladım. 10 yaşındaki kardeşim Lena içeride kaldı. Öldü mü, sağ mı bilmiyorum.
Diana Gadzhieva (14) Annemi, sürekli ağladığı için kendilerini sinirlendiren 3 yaşındaki kardeşim Medina birlikte serbest bıraktılar. 11 yaşındaki diğer kardeşim Alinathen ile korkuyorduk ama anneme yine de gitmesi için yalvardık. İçerisi çok sıcaktı, elbiselerimizi çıkardık. Bizi yüz üstü yere yatırdılar başını kaldırıp bakanı vurmakla tehdit ettiler. Cuma günü panik başladığında bazı çocuklar camdan atladılar. Patlamalar olunca etraf kan gölüne döndü. Cesetlerin yanı sıra birçok kopmuş kol gördüm. Bombalar birbirine bağlıydı ve art arda patlayarak bize yaklaşıyordu. Alina’nın elinden tuttum ve pencereden atladık.
Tekbir getirip kestiler
Hürriyet 11.07.2004

Irak’ta rehin alınan, serbest bırakıldıktan sonra ülkesine geri dönen Pakistanlı, üç rehinenin kesilmesine tanık olduğunu öne sürdü. Amcad Hafız, ‘Zavallıların yalvarışlarına aldırmayan şişman bir adam tekbir getirip, üçünü de kesti. Bir süre bana ne yapacaklarını tartıştılar. Beni niye öldürmediklerini bilmiyorum’ dedi.

IRAK’ta İslamcı bir örgüt tarafından rehin alınan ve serbest bırakıldıktan sonra ülkesine dönen Pakistanlı, üç rehinenin kesildiğine tanık olduğunu söyledi.

İslamabad Havaalanı’nda ailesiyle gözyaşları içinde kucaklaşan 26 yaşındaki Amcad Hafız adlı Pakistanlı şoför, rehin tutulduğu 8 dehşet gününü BBC’ye anlattı. Irak’ta Kellogg, Brown & Root şirketinin sürücüsü olarak çalıştığını belirten Hafız, 24 Haziran günü Balad’daki Amerikan üssü yakınlarında kaçırıldığını belirtirken, ‘Silahı başıma doğrultup, susmamı işaret ettiler. Bir minibüse bindik, bana iğne yaptılar. Sonrasını hatırlamıyorum’ dedi.

Gözlerini, bilmediği bir yerde bulunan evde açtığını belirten Hafız, kendisini CIA ajanı sandıkları için, militanların üç gün boyunca sürekli dövdüklerini söyledi. Dayak olayı bittikten kısa bir süre sonra, militanların, ‘Hazırlan ve son duanı et. Sıra sende. Seni keseceğiz’ dediklerinde, herşeyin bittiğini düşündüğünü ve ağlamaya başladığını belirten Pakistanlı şoför, tanık olduğu dehşeti şöyle anlattı:

‘Beni bir odaya soktular. Yerde elleri ve ayakları bağlı üç kişi yatıyordu. Milliyetlerini bilmediğim ikisi, beyaz tenliydi ve İngilizce konuşuyorlardı. Diğeri ise sanıyorum, Iraklıydı. Kısa bir süre sonra, içeri elinde kocaman bir bıçak olan şişman bir adam girdi. Yerdeki adamlar, bağışlanmaları için ağlayıp, yakarmaya başladılar. Zavallıların yalvarmalarına aldırmayan şişman adam, tekbir getirip, üçünü de sırayla kesti. Korku ve dehşet içindeydim ve hiç birşey düşünemiyordum. Bir süre bana ne yapacaklarını tartıştılar. Niye öldürmediklerini bilmiyorum.’

Ertesi gün, militanların aniden değiştiklerini ve kendisine karşı iyi davranmaya başladıklarını belirten Hafız, ‘Öyle sanıyorum ki, Pakistanlı bir şoför ve Müslüman olduğumu anladılar ve bu yüzden beni serbest bıraktılar’ diye konuştu.

Cihada gidiyoruz şehid olacağız..
Hürriyet 20 Mart 2004

İstanbul Kartal'da Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Masonlar Locası Derneği lokaline düzenlenen intihar saldırısı soruşturmasını derinleştiren polis, Diş Hekimi Yasef Yahya'yı öldürdüğünü itiraf eden Adem Çetinkaya'nın evinde, intihar bombacıları Nihat Doğruel ve Engin Vural'ın ailelerine bıraktığı vasiyetnameleri buldu.

Tetikçinin evinde bulundu

Radikal dinci oluşumun lideri olduğu belirtilen Çetinkaya'nın Mason Locası'na yapılan saldırıyı planladığı, bomba düzeneklerini de kendisinin hazırladığı ileri sürüldü. Teröristlerin cephaneliği Beykoz’da ormanlık alanda gömülü halde ele geçirildi. Nihat Doğruel ve Engin Vural'ın eylemden önce ailelerine hitaben el yazısıyla yazıp zarfa koydukları vasiyetnameler de Çetinkaya'nın evinde bulundu. Besmele ile başlayan vasiyetnamede, canlı bombaların alacak ve borçlarının yazılı olduğu belirtildi. Vural'ın vasiyetnamesinde, ‘‘Bir daha dönmemek üzere cihad yoluna gidiyorum. 3 çocuğuma iyi bak. Çocuklarımızı Allah yolunda yetiştir. Hakkınızı helal edin. Sizi bulacaklar, parasız bırakmayacaklar’’ yazdığı bildirildi. Eşi hamile olan Doğruel'in ise vasiyetnamesine Kuran'dan ayetler eklediği ve ‘‘Cihada gidiyoruz, şehit olacağız. Doğmamış çocuğum sana emanet. Hakkınızı helal edin’’ yazdığı ifade edildi. Çetinkaya tutuklandı.

Bu sefer kadın bomba (Hürriyet 18.01.2004)

İsrail ile Gazze Şeridi arasındfaki Erez geçiş noktasında dün sabahki intihar saldırısı dört İsrail'linin ölümüne yol açarken, Hamas'ın ruhani lideri Şeyh Ahmed Yasin, "İlk kez bir kadın kulandık. Bu düşmana karşı direnişte yeni bir gelişmedir. Direnişimiz tırmanacaktır" diyerek övündü. Yedi kişinin de yaralandığı saldırıyı, 22 yaşındaki iki çocuk annesi Reem El-Reyashi'nin gerçekleştirdiği açıklandı. Daha önce İslami Cihad kadın canlı bomba kullanmıştı. İkiçocuk annesi Reem El-Reyashi, eylemden önce çekilen video'da "Allah'ı çocuklarımdan daha çok sevdiğim için bu eylemi yapıyorum" dedi.

2003 Yılında Istanbul'un göbeğinde oruç tutmayana saldırı
(Yalçın Bayer - Hürriyet, 06.11.2003)

Taksim'den bindiği otobüste başına gelenleri anlatan gencin ‘‘Türkiye'ye nereye gidiyor?’’diye soruyor:

‘‘Taksim-Bahçeköy hattından Bebek'e gitmek üzere halk otobüsünün arka koltuğa oturdum. Taksim'de Dunkin Doughnots'tan aldığım ve bir kese kağıdı içindeki kahveme şeker atıp içmeye başladım. Bu sırada 'kapat onu lan!' biçimindeki sese baştan dikkat etmedim. Az sonra bağrı açık madalyonlu bir adam önüme çıkarak ‘‘Utanmıyormusun lan kafir oruçlu insanların önünde kahve içmeye’’ diye bağırdı, yanındakiler de aynı şekilde söylendiler. Kibarca 'Özür dilerim beyefendi, kokusu rahatsız ediyorsa kapağını kapatıyım, sonra içerim' dedim. Adam cevap olarak 'Kapatacaksın tabii kafir, Müslüman değil misin?' diye üsteledi. Ben agnostiğim, Anayasal hakkım... ‘‘Hayır dine inanmıyorum‘‘ dedim. Belki de hatam buydu. Adam bunun üzerine 'Saygı göster o zaman hayvan!' dedi. Ben de 'İsterseniz ineyim, saygı gösteriyorum tabii ki' dedim. O da 'İneceksin tabii kafir!' diyerek yerimden kaldırdı. Herkesin cimcik ve dirsekleri arasında durdurulan otobüsten tekme ile dışarı attı beni.

Atatürk'ün resimleriyle bezeli bir güzergah olan Beşiktaş'ın gurur duyduğum caddesinde, 80 yıl önce kurulan Cumhuriyet'in tanıklarının huzurunda bugünün ve geçmişin arasındaki farkı utançla gördüm.

Ben 'dine inanmıyorum' diyerek hata yaptım ama ya bu bir turistin başına gelseydi? Ya Ramazan ayından habersiz bir insan bunu yapsaydı? O zaman bu kişi ona bıçak çekse...

Bu ülke nasıl tanınır?

Suudi Arabistan'dan ne farkımız kalır.’’

Pakistan'da kiliseye saldırı düzenlendi: 16 kişi öldü (28/10/2001)

Pakistan'ın doğusundaki Bahavulpur'da bir kiliseye düzenlenen silahlı saldırıda ilk belirlemelere göre 16 kişi hayatını kaybetti. Polis kaynakları, Bahavulpur'daki Katolik Kilisesi'nde pazar ayini için toplanan kalabalığa motosikletle gelen silahlı kişilerce aniden ateş açılması sonucu en az 16 kişinin öldüğünü belirtti. Ölenler arasında kadınların da bulunduğunu belirten polis, çok sayıda kişinin yaralandığını ve yaralılardan bazılarının durumunun ağır olduğunu kaydetti. Saldırganlar kiliseye geldiğinde polislerin uyuduğunu ve vurulan polislerden birinin öldüğünü belirten görgü tanıklarına göre, silahlı kişilerden2'si dışarıdan beklerken, 4'ü içeri girerek pazar ayini için toplanan kalabalığa ateş açtı.

Aaron Cohen'e ölüm fetvası (Cumhuriyet, 27.10.2001)

Usame bin Ladin'in El-Kaide adli terör örgütü, alternatif rock grubu Jane's Addiction'ın lideri Perry Farrell'ın eski arkadaşı ve aynı zamanda da yine Farrell'ın 'Jubilee Foundation' projesinin yürütücüsü olan Aaron Cohen'in hakkında ölüm fetvası verildi. Daha önce U2'nun solisti Bono ve gitarcı The Edge ile birlikte Cenova'daki G-8'e katılarak lobi kuran popun aktivist adamı, kaçak olarak Sudan'a girerek burada yaptığı çekimleri Amerika dış ilişkiler komitesine sunmakla suçlanıyor. Aaron'un bu çekimleri yapma konusundaki iddiası, kuzeydeki Müslümanların elindeki esir Hıristiyanlar. 13 telefon ve 200 değişik isimli tehdit e-posta alan Aaron Cohen, El-Kaide tarafından Siyonist olarak görülerek İsrail'le özdeşleştiriliyor. Tehditlere pek kulak asmadıklarını söyleyen Aaron ve Farrell, bu esirlerin ailelerine kavuşmaları halinde, Sudan'a dönerek tribal bir parti vermek istiyorlar. Red Hot Chili Peppers'ın basçısı Flea ve Peter Gabriel de bu parti için onları yalnızbırakmayacaklarını söylüyorlar.

Kaplancıların ölüm militanı Frankfurt'ta yakalandı (Cumhuriyet, 24.10.2001)

Kaplan'ın sağ kolu Harun Aydın, İran'a giderken Frankfurt Havaalanı'nda yakalandı. Harun Aydın'ın çantasında nükleer, biyolojik ve kimyasal maddelere karşı korunma elbisesi ve intihar girişimlerinin görüntülerinin yer aldığı CD'lerin bulunduğu kaydedildi.Ele geçirilen belgeler arasında Aydın'ın eşine yazdığı bir veda mektubu ve vasiyet de çıktı. Mektupta, 'Usame bin Ladin'in Batı dünyasına karşı başlattığı kutsal savaşı desteklediği ve bu yolda şehit olmayı göze aldığının' yazılı olduğu öğrenildi.

İran'a gidiyordu

Almanya'nın Köln kentinde ''Kara ses'' olarak bilinen Cemalettin Kaplan ile mahkûm bulunan oğlu Metin Kaplan 'ın sağ kolu olan ve Kaplan'ın yargılandığı davada delil yetersizliğinden serbest bırakılan Harun Aydın , terörist zannıyla tutuklandı.

Frankfurt Savcılığı, Harun Aydın'ın, Frankfurt Havalimanı'ndan Tahran'a gitmek üzere bindiği İran Air'e ait yolcu uçağından indirilerek tutuklandığını açıkladı. Aydın'ın çantasında ''uyuyan teröristler'' için tipik malzemeler bulunduğu belirtilerek, bunlar arasında nükleer, biyolojik ve kimyasal maddelere karşı korunma elbisesi ve radikal dinci militanların eğitim programını gösteren bir CD bulunduğu kaydedildi. Diğer bir bilgisayar diskinde de intihar girişimlerinin görüntülerinin yer aldığı ifade edilerek ayrıca patlayıcı maddelerin ateşleme mekanizmalarında kullanılan cıvaya benzer bir sıvının ele geçirildiği bildirildi.

Frankfurt Savcılığı, ele geçirilen belgeler arasında Aydın'ın eşine yazdığı bir veda mektubu ve vasiyet de bulunduğunu, bu nedenle kendisinin radikal dinci militanlara katılarak, ''Batı dünyasına karşı mücadeleye girmeye hazırlandığının'' tahmin edildiğini açıkladı. Harun Aydın'ın, eşine yazdığı veda mektubunda, Usame bin Ladin 'in Batı dünyasına karşı başlattığı kutsal savaşı desteklediği ve bu yolda şehit olmayı göze aldığının yazılı olduğu öğrenildi. Savcılık, Harun Aydın'ın, kamu barışını bozmak, suça teşvik etmek, suç örgütü oluşturmak ve cinayete teşebbüs suçlarından yargılanacağını belirtti.

Aydın'ın avukatı Michael Murat Sertsöz ise, müvekkilinin suçlu olmadığını savunarak ''Müvekkilim, fazla bavulu olduğu gerekçesi ile bir başka kişinin bagajını paylaşmıştır. Muhtemelen bu kişi, müvekkilimin çantasına bu suç malzemelerini koymuş'' dedi.

Kaplan'ın sağ kolu

Köln kentinde İslam Cemaat ve Cemiyetleri Birliği'nin (İCCB) kurucusu Cemalettin Kaplan ile oğlu Metin Kaplan'ın sağ kolu olan 28 yaşındaki Harun Aydın, örgütün yayın organı Ümmet-i Muhammed adlı gazetenin yazıişleri müdürlüğünü yaparak örgütün basın ve halkla ilişkiler görevinde de bulunmuştu. Aydın'ın 1998 yılında Anıtkabir'e düzenlenmek istenen, fakat daha önce açığa çıkarılan saldırının planlayıcıları arasında yer aldığı da öne sürüldü.

Silivri'de şeriat kampı (Cumhuriyet, 24.10.2001)

İstanbul Haber Servisi - Silivri'de ''hücre'' cezası ve ''sopayla dayak'' gibi ceza uygulamalarıyla çağdışı eğitim verildiği belirlenen çiftlik evine dün Jandarma ekipleri tarafından baskın düzenlendi. Baskında yaşları 10 ile 18 arasında değişen 19'u yabancı uyruklu, 60 gence şeriat kuralları doğrultusunda dini eğitim verildiği ortaya çıkarken, çiftlik evinde ders verdiği bildirilen 6 ''hoca'' gözaltına alındı. Sorgularının ardından Cumhuriyet Savcılığı'na sevk edilen 6 zanlı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılırken, çiftlik evi izinsiz dini eğitim verildiği gerekçesiyle mühürlendi. Baskında evde bulunan 60 gençten yabancı uyruklu olan 19 kişi sınırdışı edilmek üzere İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi'ne gönderilirken, yaşları 10-18 arasında değişen diğer çocuklar ailelerine teslim edildi.

Silivri'ye bağlı Akören Köyü'ndeki bir çiftlik evinde şeriat eğitimi verildiği yönündeki ihbarları değerlendiren jandarma ekiplerince eve baskın yapıldı. Jandarma, baskın sonucunda yaşları 10 ile 18 arasında değişen 60 gence söz konusu evde izinsiz olarak dini eğitim verildiğini belirledi.

Jandarma ekipleri operasyonda 19'u Yunan, Rus, Gürcü ve Çeçen kimlikleri taşıyan gençlerin kaldığı 3 katlı evin üst katının mescit, orta katının dershane, alt katının ise mutfak, yemekhane, hücre ve yatakhane olarak düzenlendiğini belirledi. Gençlere burada ''sopayla dayak'' ve ''hücre'' cezası gibi uygulamalar eşliğinde para karşılığı dini eğitim verildiği iddialarını da araştıran jandarma, evde ''eğitim'' verdiği gerekçesiyle 6 ''hoca'' yı gözaltına aldı. Bu kişilerin yapılan sorgusu sonucunda kamuoyunda ''Mahmut Hoca'' olarak bilinen Mahmut Ustaosmanoğlu 'nun tarikatına bağlı olduğu öğrenildi.

Jandarmadaki sorgularının ardından Cumhuriyet Savcılığı'na sevk edilen zanlılar buradaki sorgularının ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Evde bulunan 60 gençten yabancı uyruklu olan 19 kişi sınırdışı edilmek üzere yabancılar şubesine gönderilirken, diğerleri ailelerine teslim edildi.

Yüksekokulda oruç baskısı

Cumhuriyet, 07.12.2000

Kırşehir Eğitim Fakültesi ve Meslek Yüksekokulu'nda öğrenim gören bir grup öğrenci oruç tutmadıkları için
okulda ve yurtta faşistlerin saldırısına uğradıklarını açıkladı. Kendilerine zorla Ülkü Ocakları için düzenlenen bir etkinliğin biletlerinin satıldığını belirten öğrenciler, ''Fakülte, yüksekokul ve yurtları, yöneticiler değil, reisler yönetiyor'' dediler.

Atatürkçü Düşünce Derneği'ne (ADD) başvuran Kırşehir Eğitim Fakültesi'nden bir grup öğrenci, oruç tutmadıkları için okulda ve yurtta, ''reis'' adı verilen kişilerin saldırısına uğradıklarını belirttiler. Ülkü Ocakları Gecesi'nin biletlerinin okulda ve yurtta zorla satıldığını, almak istemeyenlerin dövüldüğünü ve okuldan uzaklaştırılmakla tehdit edildiklerini iddia eden öğrenciler, ''Fakülte, yüksekokul ve yurtları, yöneticiler değil reisler yönetiyor'' diye konuştular.

Son günlerde kendilerine başvuran öğrenci sayısının büyük rakamlara ulaştığına dikkat çeken ADD Şube Başkanı Avukat Adil Vahaboğlu şöyle konuştu: ''Son dönemlerde Kırşehir'deki fakülte ve yüksekokulda Ülkü Ocakları etkinliklerinin biletlerini zorla satmışlar. Almayanları korkutmuşlar. Yurttan ve okuldan kovmakla tehdit etmişler. Oruç tutmayan öğrencileri dövmeye, sövmeye ve tehdit etmeye başlamışlar. Her yatakhanede bir reis varmış. Bu reisler, aynen 12 Eylül öncesinin tosunları gibi ortalıkta terör estiriyorlarmış. Bayan öğrencinin sigarasını elinden alarak totaliter bir yöntemle dövmüşler. Dini, çirkin emellerine alet eden haytalara neden polis ses çıkarmıyor. Neden fakülte, yüksekokul ve yurt yönetimleri bu tür zorbalıklara göz yumuyor?''

Hürriyet, 11.10.2000

Kezzap zoruyla eylem

Erzurum'daki türban eylemlerinin, tehdit zoruyla sürdürüldüğü anlaşıldı. Velilerin de, öğrencilerin de eylemden yana
olmadıklarını belirten Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Sütbeyaz, ‘‘Türban sorunu sadece İlahiyat Fakültesi'nde var.Kezzap tehdidinden korkan öğrenciler eyleme çaresiz devam ediyor’’ dedi.

Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde okuyan 200 kadar kız öğrencinin, ‘yüzlerine kezzap atılacağı’ tehdidiyle türban eylemine zorlandıkları ortaya çıktı. Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Sütbeyaz, çevreden gelen, ‘Türbanı açanın yüzüne kezzap atarız’ tehditlerinin giderek yoğunlaştığını ve bu yüzden sessiz türban eylemi yapan öğrencilerin çaresiz kaldıklarını açıkladı. Türban yasağı uygulaması yüzünden kendisinin de tehditler aldığını belirten Sütbeyaz, eyleme katılan türbanlı öğrencilerden bazılarının çaresiz durumda kaldıklarını ve yardım istediklerini söyledi. Sütbeyaz, ailelerin, ‘‘Kızım, türbanını açarak derslere girmek istiyor. Aile olarak biz de doğru yapacağını söyledik. Ancak eylemin arkasında olanlar, 'Eğer türbanı açarsanız, yüzüne kezzap atarız' diye tehdit ediyorlar’’ diye başvurduğunu söyledi.

Cumhuriyet, 12.10.00

Kırıkkale Üniversitesi Rektörü Prof. Durlu, "...Kaldıkları tarikat yurtlarında türbanını çıkarmaması için baskı gören bir kız öğrenci yanıma geldi, yardım istedi...."

Ramazan 1998 OlaylarI:

15 Ocak 1998, Cumhuriyet'ten:

1)Oruç tutan, tutmayani biçakladi:

Malatya'da bir üniversite ögrencisinin (Ümit Cihan Tarho), oruç tutmadIgI için, oruç tutan bazI ögrencilerce öldürülmesinden birkaç gün sonra, bu sefer de Sakarya Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu'nda, dün karsit görüslü ögrenciler arasinda oruç tutup tutmama tartismasi yasandi. Insaat Bölümü 3.sinif ögrencilerinden Erhan Özer'in, "Isteyen tutar, isteyen tutmaz," seklindeki çikisi üzerine tartisma kavgaya dönüstü. Bu sirada, ayni bölümün 1.sinif ögrencilerinden Ibrahim Baran, Özer'i kalçasindan biçakladi. Özer, Sakarya Devlet Hastanesi'nde tedavi altina alindi.

2)Ögretmenler oruç nedeniyle yumruklasti:

Samsun KazIm Özdemir Ilkögretim Okulu'nda, Ingilizce ögretmeni Baki Sezgin ile, din dersi ögretmeni Halit Önem, oruç tutup tutmama yüzünden okul müdürünün odasinda yumruklasti. Burnundan darbe alan Önem, samsun Devlet Hastanesi'nde ayakta tedavi edildi.

3)Körfezde Namaz Cinayeti:

Oruç saldirilarinin yogunlastigi ramazan ayinda bu kez de namaz yüzünden korkunç bir cinayet islendi. Kocaeli'nin Körfez ilçesinde 24 yasindaki Muharrem Sancar, namaz kildigi sirada saz çalan agabeyi 29 yasindaki Ali Sancar'i baltayla öldürdü.

19.01.1998, Hürriyet

Oruç tutmayan ögrenci okul kantininde dövüldü

Volkan YüKSEL / IZMIT

Izmit'in Köseköy Beldesi'nde oruç tutmayan 13 yasindaki ortaokul üçüncü sinif ögrencisi arkadaslari tarafindan dövülerek hastanelik edildi. Kafa travmasi geçiren Yasin, olayin sokunu üzerinden atamadi. Kantinden alisveris yaparken ''Herkes oruç tutacak'' diyen bir grubun saldirisina ugrayan Yasin'in basinda ve vücudunun çesitli yerlerinde morluklar olustu.

Hürriyet 26 Ocak 1998

Doktora oruç tehdidi

Pendik Belediyesi'nde görevli iki doktorun, dinlenme odasinda çay ve sigara içtikleri için baskan yardimcilari tarafindan tehdit edildikleri öne sürüldü. Istanbul Tabib Odasi, savciliga basvuran doktorlara, ''Burasi RP'li belediye. Bu son uyarimiz' denildikten sonra silah gösterdigini bildirdi. Istanbul Tabip Odasi, Pendik Belediyesi'nde görevli 2 doktorun, dinlenme odasinda çay ve sigara içtigi gerekçesiyle, belediye baskan yardimcilari tarafindan silahla tehdit edildigini ileri sürdü. Can güvenlikleri olmadigini söyleyen doktorlar Seval Özergin ve Nurali Binay Cumhuriyet Savciligi'na suç duyurusunda bulundu. Baskan Yardimcilari Mehmet Akinci ile Fikri Ilgar ise suçlamanin amaçli oldugunu ileri sürdü. Istanbul Tabip Odasi tarafindan yapilan yazili açiklamada, Pendik Belediyesi'nde çalisan Dr. Özergin ile Dr. Binay'in, dinlenme odasinda sigara ve çay içtikleri gerekçesiyle, Baskan Yardimcilari Mehmet Akinci ve Fikri Ilgar tarafindan silahla tehdit edildigi bildirildi. Belediye

Baskan Yardimcisi Akinci'nin, doktorlarin bulundugu odaya girerek, ''Buranin Refahli belediye oldugunu bilmiyor musunuz? Bir daha burada sigara içmeyeceksiniz. Bu size son uyarimiz'' diyerek, belindeki silahi doktorlara gösterdigi ileri sürülen açiklamada, söyle denildi: ''Meslektaslarimiz, olayi sikâyet etmek ve can güvenliklerinin saglanmasini istemek için Kaymakamlik ve Cumhuriyet Savciligi'na basvurdular. Zaman zaman inanç özgürlügü kisvesine bürünen, son zamanlarda bir siyasi partinin kapatilmasi nedeniyle demokrasi ve insan haklari havarisi kesilen bir anlayisin temsilcileri olan bu kisilerin, sigara ve çay içen hekimlere böylesi bir terör uygulamasini son derece düsündürücü buluyor ve kiniyoruz.''

Tehdit değil, rica

Pendik Belediyesi Basin Danismani Ekrem Okutan ise suçlamalarin asilsiz oldugunu belirterek söyle dedi: ''Baskan Yardimcilarimiz Mehmet Akinci ve Fikri Ilgar, 23 Ocak Cuma günü Belediye Saglik Müdürlügü'nde çalisan görevlileri ziyarete gittiler. Doktor Seval Özergin, bu sirada sigara içiyordu. Olay kesinlilke dinlenme salonunda olmadi. Baskan Yardimcisi Mehmet Akinci, doktordan kapali yerde sigara içmemesini rica etti. Doktor Seval Özergin'in, 'Siz bana karisamazsiniz' demesi üzerine Akinci da 'Lütfen biraz saygili olun' dedi. Bu sirada, ayni yerde görevli doktor Nurali Binay geldi ve Baskan Yardimcisi'na, 'Saygisiz sizsiniz' dedi. Baskan Yardimcisi'nin silah göstermesi gibi bir durum da kesinlikle sözkonusu degil, çünkü üzerinde silah yoktu.'' Pendik Belediye Baskani Erol Kaya da, ''Dr. Nurali Binay sözkonusu yerde sigara içilmemesi konusunda bir kanun olmadigini söyleyerek, Baskan Yardimcilarina 'Terbiyesiz', 'Saygisiz' seklinde yakistirmada bulundu. Ne silah çekildi ne gösterildi, ne de herhangi bir saldirida bulunuldu'' dedi.


Subat 1998, Persembe

Iki gencin aski savas çikardi Genç kizin adi Sabu, delikanlinin Kanvar. Pakistan'in Karaçi kentinde iki gencin aski, binlerce kisinin birbirine girmesine, iki kisinin ölümüne, 8 kisinin yaralanmasina, doktorlarin ve otobüs soförlerinin greve gitmesine neden oldu. Sabu, 11 milyon nüfuslu Karaçi'nin 3'üncü büyük etnik grubu olan Pestun kökenli bir genç kiz. Kanvar Ahson ise, kentte çogunlukta eden Müslümanlardan. Kentteki ikinci büyük etnik grup ise, Sii Müslümanlar. Sünni Muhacirler ile Siiler arasinda yillardir kanli mezhep çatismalari sürüp gider. Pestunlar ile Muhacirler ise, aralari soguk olmasina ragmen 1985'ten bu yana baris içinde yasiyorlar. Ta ki, Kanvar geçtigimiz günlerde Sabu'yu kaçirana kadar. Karaçi'nin Romeo ve Juliet hikayesi böylece kanli bir sekilde basladi. Dün binlerce Pestun kentte ayaklandi. Otomobilleri atese veren, yollari kapatan, dükkanlari yagmalayan Pestunlar, Muhacirlerin yasadigi mahallelere saldirdi. Pestunlar kendilerine engel olmaya çalisan 8 polisi de araçlarindan indirerek feci sekilde dövdü. Muhacirler de silahla karsilik verdiler. Çikan çatismalarda iki kisi öldü. Çogu Pestun olan otobüs soförleriyle, genellikle uhacir olan esnaf ve doktorlar greve gidince, kentte hayat durdu. Çatismalara neden olan delikanli Muhacirler arasinda saygin bir aileye mensup. Muhacirler, 'Gelinimizi vermeyiz' derken, Pestunlar, 'Bizden kiz kaçiramazsiniz. Zorla geri aliriz' diye direniyor. Genç sevgililerin nerede saklandiklari bilinmiyor. Polis çatismalarin siddetlenmesinden endise ediyor. Iki etnik grup 1985 yilinda 1000 kisinin ölümüne sebep olan çatismalardan beri baris içinde yasiyordu. 1985'teki benzer olaylar da Pestun bir taksi soförürür bir muhacir kiza çarpmasiyla baslamisti


Cumhuriyet, 10 Ocak 1998

Okullarda ramazan uygulamasi..

Yatili ögrencliler zorla sahura kaldiriliyor..

Erzurum'da Atatürk Üniversitesi ve Kredi Yurtlar Kurumu'na bagli yurtlardaki bütün kantinler, ögretmenevi lokalleri kapatildi. Tüm orta dereceli okullardaki kantinler de kapatilirken, dersler bir saat öne alindi. Erzurum'daki yatili okullarda ögrencilerin zorla sahura kaldirildigi belirtilirken, tarikatlarin etkin oldugu milli egitimde ögretmenlere makyaj yapmamalari yolunda uyarida bulundugu belirtildi."

Cumhuriyet:12.01.1998

Sünni-Sii çatismasi:

Pakistan'da, Lahor kentinde bir Sii grubun üzerine ates açildi. 22 kisi öldü. Sii'ler protesto gösterileri yapiyor. Pakistan'da, sii ve sünni mezhepler arasindaki çatismalarda, 1997'de 200 kisi ölmüstü..

14 Mayis 1987, Edirne:

Beypazari'nda, Ertan Gökçen, evi barki olmadigi için bir arabada yatip kalkan 56 yasindaki Necmeddin Yedikardesler'in üzerine ispirto döküyor ve yakiyor..Gerekçesi; Necmettin'in ramazan ayinda içki içmesi..(Günes, 15 Mayis 1987)

Ocak 1979, Trabzon:

Ülkücü Gençlik imzali bildiri: "Türkiye'deki çatisma, Islam ile küfrün çatismasidir. Bugün Türkiye, bir Bedir savasinin öncesini yasamaktadir. Müslümanlar, cihada çagrildiginizda kosunuz. Bir komünisti öldürmek, yüz kere hicaza gitmekten iyidir.."

09 Temmuz 1979, Tokat:

Bildiri yayinlaniyor: "Allah rizasi için baskoydugun davadan hiçbir güç seni geri döndüremeyecektir..Sesimizin ulasamadigi yere kursunlarimiz ulasacaktir..Ya tam susturacagiz, ya kan kusturacagiz."

16 Aralik 1979, Istanbul:

Besiktas vapur iskelesi yanindaki Barbaros kafeteryada bir saatli bomba patliyor. Imza, Türk Islam Birligi. Bes ölü, 22 yarali.

Aralik 1978, Maras:

Kis bastirmis..Duvar ve dükkan camlarina sloganlar yaziliyor:"Allah için savasa!" Ve cihada kalkiliyor. TRT, öldürülen 111. Kisiyi de verdikten sonra, yeni saptanan cinayetlerin haberini durduruyor. Bu cihad denemesinin bilançosu böylece tam belli olmuyor..Ama, tüyler ürperten bir olay hep hatirlanacak: Kalyci Sah Ismail'in kafasina baltayla vurup, beynini çikariyorlar..Kizkardesinin ise memelerini kesip bir sürü iskenceden sonra hunharca öldürürler..Yürük Selim Mahallesi'nde de kadinlarin bir kismi memeleri kesilerek öldürülür, alti aylik çocuklar, hamile kadinlar kursunlanir, gözlere sisler sokulur, bazilarinin da kol ve bacaklari çapraz kesilir..(1990'li yillarda Cezayir'de olanlar ne kadar da benziyor..)

Subat 1969, Istanbul:

Camilerde günlerdir "Cihad" namazlari kiliniyordu. 16 Subat 1969 günü, Beyazit, Dolmabahçe ve Findikli camilerinde cihad namazlari kilindiktan sonra, topluluklar halinde Taksim'e çikildi. Olaylar..Turgut Aytaç ve Duran Erdogan öldürüldü. Yüzlerce yarali..Gazetelerin manseti: Kanli Pazar..

Rüşdi'ye yeni ölüm tehditi
Hürriyet, 9.1.2000

500'den fazla İranlı, Salman Rüşdi'nin öldürülmesinde kullanılmak üzere para toplamak için böbreklerini satışa çıkardı. Rüşdi için ölüm fetvası hatırlanacağı gibi yaklaşık on yıl önce çıkartılmıştı.

Böbrek satışı, Maşad şehrinde İslamcı milisler tarafından yapılıyor. İran'ın günlük gazetelerinden Kayhan bu satışla ilgili haberi dünyaya duyurdu. Gazetenin haberine göre 8'i İran dışında yaşayan 508 müslüman, bu katliam için para toplamak üzere böbreklerinden birini satmaya söz verdi.

İran yasalarına göre isteyenler organlarını satışa çıkartabiliyor. Devlet organ bankası da bu satışları denetliyor. Kayhan'ın haberine göre bu satışla ilgili daha detaylı bilgi uluslararası destek sağlamak amacıyla yakında İnternet'te açılacak bir sitede duyurulacak.

Ayetullah Humeyni, 1989 yılında yazar Salman Rüşdi hakkında ''Şeytan Ayetleri'' kitabı nedeniyle ölüm fetvası vermişti.

Geçen yıl İran hükümeti, yazara bir zarar verilmeyeceğini açıklayınca Rüşdi de on yıllık zorunlu gizlenmesini sona erdirerek normale yakın bir hayat sürdürmeye başlamıştı.

Ancak Kayhan'ın haberi fetvanın birçok İranlı için hálá geçerli olduğunu ortaya koydu.

İran hükümetinin featvayı yürürlükten kaldırması reformcu başkan'ın ticaret ve yatırımı artırmak üzere Avrupa'yla ilişkilerini düzeltmesinin bir adımı olarak yorumlanmıştı. Ama Cumhurbaşkanı Hatemi ile İran'ın katı bir şeriat devleti olarak kalmasını isteyen İslamcı püritenlar arasındaki mücadele salman Rüşdi'nin kaderini de etkiliyor.

Hatemi hükümetinin fetvayı yürürlükten kaldırmasından kısa bir süre sonra muhafazakár bir İslamcı Vakıf Salman Rüşdi'nin kellesi için 1.5 trilyarlık bir ödül koydu. Tahran Üniversitesi Hizbullahlı Öğrenciler Birliği de Rüşdi'nin öldürülmesi için yaklaşık 178 trilyonluk başka bir ödül koydular. Bu da fetvanın bazıları için hálá geçerli olduğunun diğer kanıtları.

Hatemi hükümetinin fetvayı yürürlükten kaldırmasından sonra ünlü yazar,''sanırım bu iş bitti. Bu benim için herşe
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 21-11-2005, 23:24
Mutezile - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Mutezile Mutezile isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 19 May 2005
Mesajlar: 2.806
Standart

Rutkay;

Alıntılarla kendi fikrini desteklersen; ve ya alıntılar üzerine fikir yürütürsen memnun oluruz. Bu uzunluktaki alıntıları kimse okumuyor;
Yazının bir tartışma başlatmasını, fikir alışverişine mahal vermesini istiyor isen, O'nu daha farklı kurgulamalısın.

‘Barışı sabote etmek için Türklerle savaştık. Öldük ve öldürdük… Sevr Antlaşması ve ‘büyük Ermenistan’ hayali gözlerimizi kör etti. Kandırıldık ve Rusya’ya bağlandık… Tehcir doğruydu ve gerekliydi…’

''Askerî operasyonlara katıldık. Kandırıldık ve Rusya’ya bağlandık. Tehcir doğruydu ve gerekliydi. Gerçekleri göremedik, olayların sebebi biziz. Türklerin millî mücadelesi haklıydı. Barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. ''
Ovanes Kaçaznuni (Ermenistan'ın 1. Başbakanı)
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 22-11-2005, 17:05
rutkay rutkay isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 05 Nov 2005
Mesajlar: 44
Standart

Burada oldukça uzun olduğunu kabul ettiğim alıntılar site içindeki kimi az okuyan ve çok konuşan islamcılara bir yanıt niteliğinde..(okunmayacağını billerek !)Her bir başlık üzerine kritik yapmak olanaksız çünkü tamda aşağıdaki yazımda sözünü ettiğim sorun bu... "insanlık için nimet olan din vardır" adlı foruma şunu yazmıştım;(arkasından alıntıları ekleme gereği duydum)
"Masal eğlendirir yada yaşama adım atan gençlere kıssadan hisse bir şeyler anlatır-çok az örneği var !-
Sizinki masal bile değil.Sinirlendiriyor.Site yöneticisinden demokratik olmasını bekleyenlere bakın siz.Yaşamın tüm alanlarında
en küçük bir tartışmada bile ezberleri bozulduğunda küplere binen,kafaları karıştığında küfreden ve daha ötesinde şiddetin her türlüsünü
makbul ve makul karşılayan sizler,ateistlerin hiç bir islami sitede yazamadığı ve yazıldığında(örnek mustafa akyol şarlatanı)anında silindiğimiz gerçeğini yok sayarak yakınıyorsunuz.Bu ne yüzsüzlük.(neden soruyorumki ?.."ne"sorusu sizler için anlamsız !)
Cem arkadaşın vurguladığı semavi dinlerin uzakdoğu inanışlarında zırva olarak değerlendirildiği gerçeği son derece açık.Tüccar muhammedin ticari yol güzargahı dışında
var olan hiç bir kültürden etkilenmediği,bu bağlamda hiç bir uzak doğu inanışından haberder olmadığı tüm kaynaklarca doğrulanıyor.Biraz bağımsız bir bakışla okunan
tüm metinler bu gerçeği görmenizi sağlar.Muhammed çağının yerleşik inanışlarından ve kendi coğrafyasından beslenmiş ve tüm çelişik ve pragmatik eğilmleriyle
zeki olduğunu(her zeki tanımı bir olumlama içermez !) kanıtlamış bir kişilik.Çağında onun zekiliği bizim yüzyılımıza artık soytarılık olarak yansıyor.Özelde islamiyet ateistlerin tek meşgale konusu değil elbette ama yerellik böyle bir şey..Burada siz varsınız ve bizim gibiler sizin omuzlarınızın üzerinde taşıdığınız o yuvarlak nesneyi kullanmanızı sağlamaya çalışıyor..Ama dünya ölçeğinde azınlıkta olan bir dinin mensubusunuz "allahtan "belki bu işimizi biraz kolaylaştıracak !?
İnandığınız bir şeye -ne olursa-sahip çıkmak ve onunu tüm görünümlerini anlamamak için seçici bir bilinçle algıları-kavrayışı ona göre şekillendirmek anlaşılır bir şey,
hele ona sizin gibi göbekten bağlı ve yaşamının hiç bir alanında hiç bir şeyi kendi aklı ile üretmemiş kul bilinciyle yaşayanlar için..Ateistler için böyle bir sorun yok çünkü düşünmeleri ve yaşamı kavramaları yönünde onları iten ve zorlayan hiç bir etken yok.Korku yok..Ödül yok.Ateistler yanlızca kendi aklı ile varoluşun anlamı-gerçeği üzerine
hiç bir öğretiye yaslanmadan bir yanıt veriyorlar .Bilimin-ilimin değil !- her niyete yenebilecek bir muz olmağını ve reel bilimlerin tartışmasız her gün yeni yeni bulgularla yaşamın maddi gerçeğini gösterdiğini anlamıyorsunuz..Ezan sesinini uzaydan duyulduğuna inanın(ses dalgalarını havanın ilettiğini okuyun),tatlı ve tuzlu suyun neden karışmadığına dair vecizeler üretin(dip akıntıları ve tuzlu suyun kaldırma gücünü okuyun)depremi tanrıya bağlayın(tektonik ve jeofizik okuyun),kader denilen şeyin belirleyici olduğuna inanın(ama başınız ağrıdığında aspirin alın!) aklın tanrı tarafından verildiğine inanın(ama bilinç kaybına uğramamak için kafanızı sert bir cisme çarpmayın !)
OYA TOP AT örneği gibi oldu..bence uygundur !
Değişik varyantlarıyla bu ve benzer binlerce sorudan birini-pek çoğunu tartışan yada tatışmadan bir itici gücün ilk hareketi başlattığına inanan-daha bilimsel !- pek çok müslüman tanıdım.Aklına(o anki aklıyla)uygun olana "he" diyen,basmadığında da vardır bir cevabı diyerek sıyrılan ve bir bilenlerinin demagojik metinlerinden anlam çıkartıp amentü yaratan sizler on gün gün bu siteye girmeyin ve bu zamanı biraz bilimsel kaynak ve felsefe okuyarak geçirin !..sonra mutlaka gelin ama..(on gün azmı oldu ne !?)
Sorun muhammed özelinde muhammedin ne olduğu değil-ki zatı muhteremin ne olduğu bunca kaynak ile ifşa edilmiş durumda-aslen bilimsel düşünme ve bir yöntem sorunu.
Diyalektik felsefe her şeyin,onu doğuran kaynağın kendi iç ve çevre ile etkileşimi sonucu olgunlaşıp oluştuğunu ve oluşan "şeyin"bir başka oluşumun ana rahmi olduğu gerçeğini çok somut olarak olarak gösterir..Şu an sitede yazdıklarınızda-varoluşunuzda dilalektik felsefe açısından doğal bir tarihsel sonuçtur ama bunu kabullen(e)miyoruz.
Yaşamı bugünden daha yaşanılır kılmak gerek -bu bağlamda aydınlık- bir dünya özlemi içindeyiz.Şeriat karanlığının(tüm dinlerin şeriatı) tüm metin-yorum farklarına rağmen iğrenç ve alçakça katliamlarıyla(bir de ahlak nutukları çekmezlermi) karabasana dönüştürdükleri bir dünyada,dünyanın politik egemenlerinin sınırsız desteğini alarak palazlandılar ve antik çağ düşünürleri kadar bile (niye bile !? şimdi ben takıldım buraya.. ) soyutlama yapamayacak bir bilince eriştiler !? Bu öyle bir bilinç ki,yaratım yoksunudur(yaratıcıya inanır!) kendine soru sormaz başkasından cevap ister ! ve asla neden demez..Örneklersin,bir başka soru için yanıt kaynağı olarak kullandığı kaynağa inanmaz bu kez..Kitap-kaynak isimleri uçuşur havada ama asla kütüphanesinde bulunmaz..İşi,konforlu koltuğunda sürü olmanın görece rahatlığıyla-ve meşrutiyetiyle-kendilerini olumlayacak artık bayağılaşan örneklerle karşı tarafa "gol" atmaktır yanlızca ! Böylelikle kendini iyi hisseder ve mesajlarına verilen yanıta bir şeyler çiziktirip bir başka "gol"için hazırolda bilgisayar karşısındadır..Her "gol"de sırıtkan bir sığlığın acınası izleri vardır ve aydınlık bir dünyanın önünde kağıttan bir barikat olmaya devam eder..şimdilik

(Anlaşılıyormu !??)
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 02-10-2010, 02:39
Nova - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Nova Nova isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Super Moderator
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 05 Feb 2010
Bulunduğu yer: -.. ..- -. -.-- .-
Mesajlar: 2.391
Standart

Güncelleme

İddia ediyorum ki ikimiz de "Tanrıtanımaz" larız. Sadece benim inandığım tanrı sayısı seninkinden bir eksik. Diğer olası tanrıları neden reddettiğini anladığın zaman, benim de seninkini neden reddetiğimi anlayacaksın.

Zihin paraşüt gibidir, sadece "açıkken" çalışır.

Benim manevi mirasın akıl ve bilimdir. Atatürk.
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 02-10-2010, 18:07
hackercesur hackercesur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 14 Jul 2010
Mesajlar: 802
Standart

Tabiki hepsini okuyamadım. Fakat süper bir derleme olmuş.

Müslümanların dikkatine... !!!
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 04-10-2010, 17:53
axzel - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
axzel axzel isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 21 Jun 2010
Mesajlar: 441
Standart

1ncisi burda moderator yok galba;;;

bu kadar uzun yazılar kopi paste ile alınmış ama linksel bir olaya girilmemiş, ...

yoksa burda kurallar işlemior mu ?

...
saygılar
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 04-10-2010, 23:44
Nova - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Nova Nova isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Super Moderator
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 05 Feb 2010
Bulunduğu yer: -.. ..- -. -.-- .-
Mesajlar: 2.391
Standart

axzel´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
1ncisi burda moderator yok galba;;;

bu kadar uzun yazılar kopi paste ile alınmış ama linksel bir olaya girilmemiş, ...

yoksa burda kurallar işlemior mu ?

...
saygılar
mesaj 5 yıl öncesinin mesajıdır, o zamanın tüzük kuralları ile bu günün tüzük kuralları arasında zamandan dolayı farklılıklar var.

Tüzük kuralları, yayımlandığı tarihden sonrasını kapsar.

Bu mesaj, siz okuduktan sonra silinecektir.

İddia ediyorum ki ikimiz de "Tanrıtanımaz" larız. Sadece benim inandığım tanrı sayısı seninkinden bir eksik. Diğer olası tanrıları neden reddettiğini anladığın zaman, benim de seninkini neden reddetiğimi anlayacaksın.

Zihin paraşüt gibidir, sadece "açıkken" çalışır.

Benim manevi mirasın akıl ve bilimdir. Atatürk.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 19:52 .