Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > İbrahimi Dinler > İslam

 
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
  #1  
Alt 13-11-2012, 00:25
cenkvarol - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
cenkvarol cenkvarol isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 28 Aug 2011
Mesajlar: 1.160
Standart İncire, Zeytine ve Güvenli Şehre And Olsun!

“Tîn'e ve zeytûn'a andolsun,

Sinâ Dağına andolsun,

Bu güvenli şehre (Mekke'ye) andolsun ki,

Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.” (Tin Suresi 1-4)

Yukarıdaki ayetlerde Allah’ın özellikle neden incire (tin) ve zeytine yemin ettiğini anlamak gerçekten çok zor. Eğer üzerine yemin ediliyorsa bu zeytin ve incirin farklı ve önemli başka anlamlar taşıyabileceğini düşünmek gerekiyor.

İncir ve zeytinin dışında Sina Dağı’na da yemin edilmektedir. Müminun Suresi’nin 19. ve 20. ayetlerinde “Onunla, içinde, yediğiniz birçok meyveler bulunan hurmalık ve üzüm bağları, Tur-i Sina’da yetişen, yiyenlere, yağ ve katık veren zeytin ağacını var ettik.” denmektedir. Bu ayetten hareket edecek olursak en başta yemin edilen zeytinlerin yetiştiği Sina Dağı’na da bu yüzden yemin edilmiş olabileceğini düşünebiliriz.

Son olarak ise Mekke şehri üzerine yemin edilmekte ve bu şehrin “güvenli”, korunmakta olduğu belirtilmektedir. Kısaca diyebiliriz ki Tin Suresinin ilk dört ayetinde 4 temel nokta ifade edilmektedir: 1-İncir 2-Zeytin 3-Kabe’nin yer aldığı Mekke Şehri ve 4-Bu şehrin güvenli oluşu.

İnternetteki kaynaklar üzerinden yaptığım küçük çaplı bir araştırma sonucunda bu 4 maddedeki ifadelerin İslamiyet öncesi çağlardan kalma inançların bir devamı olarak birbiriyle bağlantılı olabileceğini gördüm.

İlkin Friglerdeki taş inancına devamında ise Mekke Şehrini diğer şehirlerden ayıran Kabe’deki kara taş ile Ana Tanrıca inancı arasındaki bağlantıya değinecem. Daha sonrasında ise ayetlerdeki anlatımlarla alakalı olan Ana Tanrıca inancının özelliklerine ve incir ile zeytin kavramlarını içeren mitolojik anlatımları paylaşacam. Sabırla okuyup görüşlerinizi paylaşmanız dileğiyle.

Ana Tanrıca İnancı ve Friglerin Kara Taşı:

M.Ö. 1200'lerde Trakya ve Boğazlar üzerinden Anadolu’ya gelen Frigyalıların inançlarında taşlara, daha sonra Roma’ya taşınacak kadar çok önem verilmiştir. Friglerde taşlar, “Dünya Ana”nın bir tür simgesi olarak algılanmıştır. Onun ilâhi kökenli gücü olan Tanrıça Kibele’ye, Anadolu, Atina ve Roma’da yaygın bir şekilde tapınılmıştır. Kibele inançlarındaki kara taşın aynı zamanda “yön” bulmak amacı ile kullanıldığı da belirtilir.

202 yılında Romalılar ile Kartacalılar arasında baş gösteren bir anlaşmazlıkta, Romalı Sybil kâhinleri, şayet Kibele taşı bulunduğu yerden Roma’ya alınıp getirilmezse Romalıların bu savaşı kazanamayacağını söyleyince; Romalıların bu taşı büyük bir özenle bulunduğu yerden alıp Roma’ya götürdüğü anlatılır. Orada bu taş, “Mater Deum Magna” (Tanrıların Büyük Anası) olarak adlandırılmıştır. Konik bir biçimi olan bu taşın, Suriye, Filistin, Karya, Likya, Güney Anadolu ve Kıbrıs’ta da saygı görmekte olduğu biliniyor. Festival ve özel günlerde bu taşın üzerine zeytinyağı sürülürmüş.

Kara Taş (Hacer-ül esved):

Kabe'nin duvarındaki siyah, parlak taş. Rivayete göre İsmail peygamber bu taşı Kabe'nin köşesine yerleştirmiştir. Friglerin Ana Tanrıçası Kibele’nin kara taşında olduğu gibi bu siyah taşla ilgili olarak da “Ana” figürüyle karşılaşıyoruz. “Kibele” ve “kıble” söylemleri arasındaki benzerliğinse sadece bir tesadüften ibaret olduğunu düşünebilirsiniz.

Hacer-ül esved’in kara taş anlamına geldiği söylenir. Ancak Hacer ve Hacc sözcükleri üzerine düşününce burada birden çok anlamın taşınmakta olduğunu görüyoruz. Hacer, İbrahim’in ikinci karısı ve İsmail’in annesidir. Arap’lar İsmail’in soyundan geldiklerine inanırlar. Yahudiler ise İbrahim’in Sara’dan olan diğer oğlundan, İshak’dan geldiklerine. Zaten bu taşın da İsmail ve İbrahim’in Kabe’yi onarırken bulup oraya koyduklarına inanılır. İnanışa göre İbrahim Hacer’i burada terketmiş ve zemzem suyu da burada çıkmıştır. Yani Hacer; geldiğimiz yerdir, anamızdır, biz Hacer’in karnına ilahi güç tarafından konmuşuzdur. Hacer bu nedenle Arab-ı Tabia adı verilen bu Arapların büyük annesi sayılır. Muhammed'in Hacer için Araplara İşte bu kadın sizin annenizdir dediği söylenir. Hacer'in Kabe içinde Hıcr, Hatim ya da Hazire denilen bölümde gömülü olduğuna inanılır.

İbrahim peygamberin eşi Hacer’i vasıfları üzerinden en iyi tanımlayan kişi merhum Ali şeraiti’dir. Ali şeraiti Hacc adlı eserinde şunları ifade etmektedir.

“Bir kadın, hakir görülmüş bir Afrikalı siyah cariye… Sare adlı bir kadının Habeşli hizmetçisi! Bütün bunlar beşeri düzende böyle. Ama Tevhid nizamında bu cariye Allah’ın muhatabı, Allah’ın büyük peygamberlerinin anası, Allah’ın yarattığı en güzel ve en yüce değerlerin tecelligahı. Hacc tiyatrosunda, başrol oyuncusu, en önemli sima, Allah’ın Harem’indeki tek kadın, Tek anne!”

Ayrıca, halife Ömer’in bu taş için şöyle dediği de aktarılmıştır: 'Biliyorum ki sen faydası ve zararı olmayan basit bir taşsın. Allah Resulü'nün seni öptüğünü görmeseydim seni öpmezdim."

Ana Tanrıça; KİBELE

Kibele veya Kybele (Magna Mater, Mother of the Gods: Tanrıların anası), Anadolu kökenli bir ana tanrıçadır. Ana tanrıça inancı, birçok kültürde farklı isimlerle yer alır. Yunan anakarasında Rhea, özellikle Roma dönemi Mısır kültüründe İsis ve Yunan adaşı gibi bekaretle değil, doğurganlık ve bereketle ilişkilendirilen Efes Artemis'i (İyon Kibelesi), belli başlı ana tanrıça figürleridir.

Tarihte, Akdeniz çevresinde, Asya'da ve kuzey ülkelerinde birçok kültür ve uygarlıkta çeşitli isimlerle anılan bir Ana Tanrıça ile karşılaşmak mümkündür. Anadolu'da yapılan kazılar, ana tanrıça figürünün M.Ö. 6500 - 7000'lere kadar dayandığını ortaya çıkartmıştır. Analığı, üremeyi, dişiliği, hayatın sürmesini ve dolayısıyla bereketi simgeleyen tanrıça, ayakta, oturmuş ya da uzanmış olarak betimlenir; düzgün vücudu her zaman tasvir konusudur.

Heykellerin bir bölümünde doğum yaparken görülür. Otururken ya da doğum anındaki bazı heykellerde yanında iki leopar veya aslan bulunur. Ana tanrıçanın kutsal hayvanı olan leopar, hayvanların kraliçesi olduğunu ve doğa üzerindeki sınırsız egemenliğini simgeler.

Ana Tanrıca inancının Tin Suresinin yukarda bahsettiğim ayetleriyle ilgili olabileceğini düşündüğüm özellikleri:

Şehirleri Kurmak ve Koruyucusu Olmak (Mekke’nin güvenli şehir olması) :

Kibele tabiatın, dağların, hayvanların, şehirlerin ve tarımın hakimi genç kızların koruyucusu bereket tanrıçasıdır. Kibele ve onun bir devamı niteliğini taşıyan Yunan tanrıçası Artemis analık ve vahşi doğanın egemeni olmaları özellikleri dışında her ikiside kule taçları ile şehirlerin kurucusu ve koruyucusu konumundadırlar.

Doğa ve Avcı Tanrıçaları Olarak Hayvanları Korumak (Kabe Ziyaretinde Av yasağı):

Çatal Höyük Ana Tanrıçası, Kubaba-Kybele olarak en önemli özellikleri ana, vahşi hayvanlar egemeni, doğa’nın egemeni ve tanrı anası gibi nitelikleri başta olmak üzere etkisini M.Ö. 1. bin yıl içlerine dek sürdürmüştür. Çatal Höyük Ana Tanrıça’sında görülen hayvan ve doğa tanrıçası olma özelliği Kybele’nin de en önemli özelliklerinden biridir.

Aynı karakterin Yunan tanrıçası Artemis’te de olduğu göz önüne alınırsa, üç tanrıça arasındaki en önemli ortak noktanın “ Hayvanlar Egemeni” olmalarında yattığı izlenmektedir. Avcı tanrıça ve “ Hayvanlar Hakimesi” nin erken dönem betimlerinin örnek alındığı geç dönem eserlerde, kuş tüylerinden oluşan çelenk benzeri başlıklar görülmektedir. Yunan tanrıçası Artemis aynı zamanda doğa hayvanlarının koruyucusudur.

Bu bilgiler bize Kabe’yi tavaf etmek için yapılan haçla ilgili olarak neden “özellikle” bir av yasağının getirilmiş olduğu konusunda bize bir ip ucu vermektedir.

Maide 95-96:

“Ey iman edenler! İhramlı iken (karada) av hayvanı öldürmeyin. Kim (ihramlı iken) onu kasten öldürürse (kendisine) bir ceza vardır. (Bu ceza), Kâ’be’ye ulaştırılmak üzere, öldürdüğünün dengi olup, içinizden iki âdil kimsenin takdir edeceği bir kurbanlık hayvan; veya yoksulları yedirmek suretiyle keffaret; yahut onun dengi oruç tutmaktır. (Bu) yaptığı işin kötü sonucunu tatması içindir. Allah, geçmiştekileri affetmiştir. Fakat kim bir daha böyle yaparsa, Allah ondan intikam alır. Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.

Sizin için de yolcular için de bir geçimlik olmak üzere deniz avı yapmak ve deniz ürünlerini yemek sizlere helâl kılındı. Kara avı ise ihramlı olduğunuz sürece size haram kılındı. Huzurunda toplanacağınız Allah’a karşı gelmekten sakının.”.

Mekke'de ihramlıyken etrafta avlanacak hayvan bulmak ve öldürülmesi yasak olan bir hayvanı öldürmenin cezası olarak yine bir hayvanı kurban edilip öldürmesini emretmek doğrusu anlaşılması güç bir mantıktır.

Ana Tanrıça rahiplerinin saçlarını uzatması:

Kabe'nin tavaf edilmesiyle tarihi Ana tanrıça (Kibele) tapınması arasında bir başka önemli benzerlik ise ibadet görevini yerine getirenlerin saçlarıyla ilgilidir.

Ana tanrıça kültü efsanesinin baş aktörü Attis'i taklit ederek kendilerini hadım eden ve bu yolla hayatlarını
Tanrıçaya adayan rahipler Galluslar adıyla anılarak doğunun kendine özgü ritüellerini Grek dünyasına ardından da Roma dünyasına taşımışlardır. Ana tanrıçanın rahipleri olan Gallusları anlatan Roma kaynaklı anlatımlarda onların saçlarının uzatılmış olduğundan bahsedilmeketdir. Uzun saçlı sıfatını kazanmak için saçlarını uzattıkları ve bazen de saçlarının bir kısmını tanrıçaya adadıklarından bahsedilmiştir. (Erkan İznik, "Galluslar-İlkçağda Anadoludaki Sıradışı Rahipler" s.138, s.144)

Anlaşılan o ki ana tanrıçaya kendini adamış olan bu rahipler için ibadetlerini yerine getirmelerinde saçlarının kesilmemesinin önemli bir yeri vardı. Kuran'da da müminlerin hac esnasında saçlarını kesmemeleri emredilmiştir.

"Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorunda kalır)sa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir...." (Bakara -196)

Görüldüğü gibi müminler ister hacc yapsınlar ister umre, ihrâma girdikleri andan haccın veya umrenin bittiği ana kadar saçlarını kesmekten ve hatta düzeltmekten kaçınmakla yükümlüdürler. Kabe'nin ziyareti esnasında saçların kesilmemesi yani uzatılması ile Ana tanrıça rahiplerinin sürekli uygulaya gelmiş oldukları saç uzatma davranışları arasında bir benzerliğin olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım.

İncir Ağacı ve Ana Tanrıça (Kibele) Bağlantısı :

İncir ağacı, hoş kokulu olması, meyvelerinin besin değeri, dekoratif görünümü, yapraklarından çıkan sütten ilaç yapılması ve maya kaynağı olmasıyla, Anadolu inanç ve kültürlerini derinden etkilemiştir.

"...İncir (Ficus carica: Karyalı incir) Anadolu Antik Uygarlıkları'nda ana tanrıça Kibele'nin ağacıdır. Girit ve Karya Uygarlığı'nda incir kutsal bir ağaçtı ve ana tanrıçanın kendilerine verdiği bir armağan olarak görülürdü...İncir yaprağı 5 çıkıntıdan oluşur ve insan eline benzer. Anadolu anatanrıçası Kibele'nin simgesi 5 parmaklı eldir ve tanrıçanın kutsal sayısı da 5'tir...Ortadoğu mitolojisinde incir, sapından süt çıkması dolayısıyla doğurganlıkla ilişkilidir.”

Sanat eserlerinde incir yaprağının Adem ve Havva'nın mahrem yerlerini kapaması bir rastlantı olmayıp, bu betimin kaynağı Anadolu'nun paleolitik ve neolitik çağ uygulamalarıdır. İncir de buna bağlı olarak üreme ve doğurganlık kavramıyla özdeşleşmektedir.

Ana Tanrıçanın (Artemis) Gölgesi Altında Dünyaya Geldiği Zeytin Ağacının Kutsallığı:

Kibele’nin Yunan mitolojisindeki karşılığı olan vahşi doğa, avcılık ve ay tanrıçası Artemis zeytin ağacının altında dünyaya gelmiştir. Latin tarihçi Tacitus’un anlatımlarına göre Artemis’in dünyaya geldiği bu zeytin ağacı tanrı tarafından kutsanmıştır. Artemis’i dünyaya getiren Leto Ay Tanrıçasıdır ve Likya (Antalya-Muğla yöresi), Suriye ve Filistin'de Lat adıyla tanınır. Hatta İslamiyet öncesinde Mekke'de Lat adıyla bir ağaç kütüğü olarak kendisine tapılmıştır.

Yunan Mitolojisinde Geçen Zeytin ve Şehir Bağlantısı:

Yunan tanrıçası Athena, Atina kentinin baş tanrıçası ve koruyucusudur, kent ismini de ondan almıştır. En belirgin simgesi yarattığı zeytin olan ve sahip olduğu özellikleri kentle ilgili olan Tanrıça Athena birçok bakımdan Kır Tanrıçası Artemis'in karşıtıdır.

Atina şehri yeni kurulmaktadır ve şehrin tanrısı kim olacağı söz konusu olur. Bütün Olimpos tanrıları bir araya gelirler. Çeşitli yarışmalar sonucunda iki tanrı kalır. Bu iki tanrı Poseidon ile Athenadır. Jüri tanrılar bu şehre en büyük hediyeyi verecek olanı şehrin tanrısı seçeceklerini belirtirler. İlk olarak kendinden emin Poseidon öne çıkar. Üç başlı mızrağını yere vurur ve yer yarılarak bir at ortaya çıkar. Poseidon atı herkese göstererek "Bu evcil bir attır, insanı yorulmadan istediği her yere götürür, onun yüklerini taşır." der. Bütün tanrılar büyülenmiştir bu hayvan karşısında.

Athena ise küçük bir gülücük atar ve ünlü mızrağını yere saplar. Mızrağın saplandığı yerden bir filiz çıkar ve büyür büyür çok güzel bir zeytin ağacı olur. "Bu da zeytin ağacıdır. Meyvesi olan zeytinin saymakla bitmeyen özellikleri vardır. Zeytini insanlar yiyebilirler, yemeklerine katabilirler. Yağını yapıp, yakarlar, geceleri aydınlatırlar. Yemeklere dökerler, çok güzel lezzetler elde ederler. Aynı zamanda bozulmaz, ve bozulmasını istemedikleri yiyecekleri saklarlar. Ve böyle faydaları daha da sayılabilir." der zeki tanrıça. Bütün tanrılar bakakalmıştır bu ağaca. Hepsi tebrik eder Athena'yı, artık şehir ona aittir. Şehrin ismine de Atina denecektir bundan sonra. Poseidon ise, belki de bir tanrıçaya yenilmekten, tüm siniriyle üç başlı mızrağını dağa fırlatır. Dağa saplanır mızrak, hala mızrağın izinin orda olduğu söylenir. Ayrıca Athena'nın o meşhur ağacının da Atina'daki akropoliste portikonun yanında duran zeytin ağacı olduğuna inanılır.

Bu mitolojik anlatımda görüldüğü gibi oldukça önemli bir şehrin sahibi ve koruyucusunun belirlenmesinde ve o şehirde yaşayanların bundan faydalanıp korunmasında zeytin ağacı temel bir görev üstlenmiştir. Eski Yunan’da zeytin ağaçları kutsal sayılmış hatta bu ağaçları kesenlere cezalar dahi öngörülmüştür.

Bu bilgileri edindikten sonra Allah’ın kendi suresine neden birden bire zeytine ve incire and içerek başlayıp daha sonrasında “güvenli” Mekke şehrinden bahsettiğini daha iyi anladım. Son olarak şunu sormak istiyorum; biliyoruz ki Kibele “tanrıların anası” demek, Kuran’da Mekke’ye neden bütün şehirlerin “annesi” denmektedir?

“Böylece şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarman, şüphe götürmeyen toplanma günü ile uyarman için sana Arapça okunan bir Kitap vahyettik.” (Şura -7)

EK 1:

Kibele ana tanrıçasının analığı, üremeyi, dişiliği, hayatın sürmesini ve dolayısıyla bereketi simgelediğinden bahsetmiştik. Bu dişi tanrıca inanışının Arap yarımadası ve Kabe’deki kara taş kutsaması ile olan bağlantıları konusunda birkaç bilgi daha vermek istiyorum.

Kibele tanrıçasını Arap yarımadasındaki benzeri el-Lât (Al Laht) yani Lât adlı tanrıçaydı.

“Kuranda’da adı geçen tanrıça Lat İslam öncesi Arabistan'daki kader- kısmet veya bereket tanrıçasıdır. En büyük tapınağı Taif'te bulunuyordu. Mekke Medine arasında bir yer olan Kudayd kasabasındaki tapınakta ise kendisini temsil eden bir “Kara taş” bulunurdu. İslam öncesi dönemde Mekke'nin üç baş tanrıçasındandır. Bu üç tanrıça Mekke'lilerin inancına göre Tanrı'nın kızlarıydı. Petra'lı Nabatlılar tarafından da tapınılan Lat, Nabatlılarca Yunan Athena ve Roma'lı Minerva ile denk tutulmuştur. Hişam bin el-Kalbi tarafından yazılmış Putlar Kitabı`na (Kitab el-Esnam) göre, İslam öncesi dönemde Araplar onun Kabe'de yaşadığına inanırlardı ve Kabe'de ona ait bir put bulunurdu.”

Nebatiler 1. yüzyılda Fırat ırmağından Kızıldeniz'e kadar uzanan ve Suriye ile Arabistan arasındaki sınır bölgesindeki vahalardaki yerleşimleri kapsayan ve "Nebate" ismi verilen alanda yaşayan kadim semitik, güney Ürdün'lü, Kenan'lı ve kuzey Arabistan'lı Araplardı. Bu arapların Lat tanrıçasını Yunanlı Athena tanrıçasıyla denk tuttuklarına ilişkin yukarda geçen bilgi dikkat çekici. Tanrıça Athena'nın zeytini yaratarak adının verildiği Athena şehrine sahip olduğundan bahseden mitolojik anlatıma daha önce değinmiştik.

Bu ara bir noktaya daha dikkat çekmek istiyorum. Bilindiği gibi "Harem-i şerif" tabiri “şerefli harem” anlamına gelmekte olup Kâbe ile civarları için kullanılmaktadır. Ne tesadüftür ki bu tabir aynı zamanda büyük islâm konaklarında bulunan “kadınlar” dairesi için de kullanılmaktadır. Bir ana tanrıça bağlamında ele aldığımız Kabe ve çevresi için kullanılan bir tabirin kadınlara ait bir yer adı olarak da kullanıla gelmiş olması sanırım tarihin bir cilvesi olsa gerek.

Gerek Kibele gerekse Lat tanrıçalarının mahsüllerin ve bereketin sembolleri olduğuna da değinmiştik. Bu tanrıçanın ana niteliği örneğin Romalılarca Ana (Mater) ve Alma (Besleyici) sözcükleri ile gösterilmiştir. Kuran’da Kabe’den veya onun bulunduğu Mekke’den bahseden bazı ayetlerde aynı zamanda bir bereketlendirme, rızıklandırma mevzusu da geçmektedir :

“Hani İbrahim, “Rabbim! Bu şehri güvenli bir şehir kıl. Halkından Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri her türlü ürünle rızıklandır” demişti….” (Bakara -126)

“Onlar, “Sizinle beraber doğru yolu tutarsak, kendi yurdumuzdan koparılıp çıkarılırız” dediler. Biz onları tarafımızdan bir rızık olarak, her türlü meyve ve mahsullerin kendisinde toplandığı, saygın ve güvenlikli Harem’e yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.” (Kasas -57)

“Hani biz İbrahim’e, Kâbe’nin yerini, “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizle” diye belirlemiştik. İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler. Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım menfaatlere şahit olsunlar ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin.” (Hac 26-28)

EK-2:

Konuyla ilgili yeni bulduğum birkaç bilgi daha oldu. Prof. Dr. Ömer ÇAPAR’a ait "Roma Tarihinde Magna Mater (Kybele) Tapınımı" adlı makalede dikkate değer güzel bilgiler yer almakta. Bu makaleye internet üzerinden de ulaşabilirsiniz. Makalede şu bilgiler verilmekte:

"Kibele tanrıçasının gerek Roma'ya getirilmesi olayı gerekse Roma surları içindeki yaşamı, Lâtin yazarları ve düşünürlerini çeşitli yönde etkilemiştir. Bu konuda verilen bilgiler hem tanrıçanın ismini açıklamaya yöneliktir ve hem de tapınınım kökeni ile önemini aydınlatmada yararlı olmaktadır. Örneğin, 5. yüzyılda yaşamış Romalı yazar Martianus Capella; Kybebe sözcüğünü ele alınarak onun Grekçe Kubos (= geometrik anlamda küb) sözcüğünden çıkmış olduğunu belirtmiştir."

Kibele sözcüğünün kökeni hakkında başka iddialar da dile getirilmiş. Ancak oldukça eski tarihli bu iddialardan birisinin –küp- sözcüğüyle ilgili olması akıllara ister istemez Kabe’nin küp şeklinde olan mimari yapısını getirmektedir.

İkinci olarak paylaşmak istediğim bilgi ise Romalılarca uygulanan Ana Tanrıça bağlantılı boğa ve koç kesme ayinlerine ilişkin. Makalede bu kurban ayinlerine ilişkin olarak şu bilgiler verilmektedir:

"Bunlardan başka, senelik festivalin parçası olmayan ve fakat büyük önemi olan bir âyin de aurobolium (Boğa kurbanı) ve bunun değişik biçimi olan Criobolium (Koç kurbanı) idi. Seremoninin ortaya çıkışı, M.S. 105 senesine ait Pergamum'dan ele geçen bir yazıtta ilk kez görünür ve kutlama ile ilgili en eski belge niteliğini taşır. Yazıtta Dea Celestis tapınımı hakkında bilgiler vardır. Herhalde bu tanrıça, Kybele ile eşimseniyordu. Taurobolium'un İtalya'daki varlığı ise Neapolis (Napoli)'de bulunan M.S. 133 senesine ait bir yazıtla kanıtlanmıştır. M.S. 160 senesinden M.S. 390 senesine değin Galya, İtalya, İspanya, Afrika, Hellas gibi yerlerden ele geçmiş yüz kadar yazıtta Taurobolium'a ilişkin kayıtlara rastlıyoruz. Geç devir Roma yazarlarından Prudentius (M.S. 348- M.S. ca. 418)'da bu seremoninin nasıl yapıldığı gayet canlı bir biçimde anlatılmıştır. Genel çizgileriyle bu seremoni, üzeri delikli kalaslarla kapalı bir çukura inen başrahibin, kalasların üstünde kesilen boğanın kanıyla banyo yapması idi. Çoğu kez böyle bir seremoniyi düzenleyen kişi bir de bunun anısı olarak altar dikerdi. Seremoni sadece Taurobolium'dan oluşuyorsa altar genellikle tanrıçaya, Criobolium (Koç kurbanı) Taurobolium (Boğa kurbanı) ile birlikte yapılıyorsa altar hem Magna Mater'e ve hem de Attis'e sunuluyordu. Fakat boğa birincisine koç ikincisine kurban ediliyordu. Böyle bir kan banyosunun anlamı, Eski Doğudaki en eski uygulaması içinde, bu banyoyu yapan ve o dine girmeye aday olana kurban hayvanının kuvvetini aktarmayı amaç edinmiş olarak tanımlanıyorsa da yazıtların gösterdiği gibi, manevi bakımdan temizlenme ve hayata ilelebet yeniden doğuşu (İn aeternus renatus) sembolize etmektedir. Bu bakımdan monoteist dinlerdeki inananlara mükafat olarak vaat edilen ebedi yaşam motifine benzerlik göstermektedir."

Bu bilgileri okuyunca da insanın aklına tabi ki Kabe’nin tavaf edildiği haç esnasında yapılan kurbanlar gelmekte.

"Hac kurbanı, Harem Bölgesi sınırları içerisinde, bayramın birinci günü tan yerinin ağarmaya başlamasından itibaren kesilir. Hac kurbanının etinden sahibi dahil herkes yiyebilir. Temettu ve Kıran haccı yapanlar, Kurban kesme imkânı bulamazlarsa bunun yerine on gün oruç tutarlar. Bu on gün orucun üç günü, hacdan önce ve hac ihramına girdikten sonra (Mekke'de) tutulur."

Hacda kurban kesme mevzusu Kuran’da da bizzat geçmektedir.

"İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen argın develer üzerinde sana gelsinler. Ta ki kendilerine ait bir takım yararları yakînen görmeleri, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günler de Allah'ın ismini ansınlar. Artık ondan hem kendiniz yeyin, hem de yoksula, fakire yedirin. Sonra kirlerini gidersinler; adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev'i (Kâbe'yi) tavaf etsinler." (Hacc 27-28-29)

(Romalılara ait bu kurban törenlerine ilişkin http://en.wikipedia.org/wiki/Taurobolium linkine de bakılabilir.)

"İslamı yanlış yaşıyorlar" değil, doğrusu "İslam yanlış, yaşanılmıyor." CENKVAROL

http://hakikatbununneresinde.blogspot.com/
Alıntı ile Cevapla
 

Önerilen Siteler

Başlık Düzenleme Araçları
Stil

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Oğlum Feda Olsun Yeter ki Kürtler Özgür Olsun Anti Politika 2 14-09-2012 21:44
Aşk olsun Toki, aşk olsun sana: Toki, pişkinlik konusunda başbakana taş çıkartıyor! murted Politika 1 07-07-2012 20:08
Merhabalar olsun... Yargan Kam Yeni Üyeler 13 12-09-2009 10:57
Kabe ne derecede güvenli? İslam 12 05-04-2006 20:18
laf olsun....... Yeni Üyeler 8 20-03-2006 14:35

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 07:47 .