Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Bilim > Biyoloji > Evrim

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #11  
Alt 15-07-2008, 01:47
dilaver - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dilaver dilaver isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Sep 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 12.080

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart İlk göçmen gruplarının yok oluşu

İlk göçmen gruplarının yok oluşu
115.000 – 90.000 yıl önce

İlk zamanlarda, Afrika kökenlilik yanlısı bilimsel kamp tarafından doğu Akdeniz’deki ilk modern insanlar için onaylanan görüş, modern insanların kuzeye ilk göçü sırasında, burada Avrupalılar’ı ve Asyalılar’ın çoğunun gelişimine kaynaklık edecek bir çekirdeğin oluştuğuydu. Ancak bu iddiada temel eksiklikler vardı. Modern insanın doğu Akdeniz’deki ilk izleri maalesef 90.000 yıl önce yok olmuştu. İklimsel kayıtlardan görebildiğimize göre, bundan 90.000 yıl önce bütün doğu Akdeniz’i çöle çeviren kısa ama etkili bir küresel donma ve kuraklık yaşanmıştı. Donmanın ardından, çölleşmiş doğu Akdeniz ülkeleri kısa bir zaman sonra bölgenin diğer sakinleri, muhtemelen buzullar tarafından Akdeniz’e doğru göçe zorlanan ilk kuzenlerimiz olan Neanderthaller’ce işgal edilmiştir. Bir 45.000 yıl geçene dek doğu Akdeniz ve Avrupa’da modern insanın varlığına ilişkin, daha fazla fiziksel kanıt yoktur. Ta ki, Cro-Magnon insanları 45.000 ila 50.000 yıl önce ortaya çıkana (Aurignasyan taş tekniğinin varlığı bunu gösteriyor) ve kuzeydeki yaşam hakları için Neanderthaller’le başa çıkana kadar.

Bundan dolayı çoğu uzman, Afrika kökenli ilk modern insanların, kuzey Afrika ve doğu Akdeniz’i çöle çeviren kuru buzul koşulları sırasında, doğu Akdeniz’de ölmüş olmaları gerektiğini kabul etmektedir. Sahra’nın kuzey geçidinde sıkışmışlardır, geri dönüş için yol yoktur ve sığınak rolü oynayabilecek uygun yerleşim alanları çok azdır. Doğu Akdeniz ülkelerindeki ilk modern insanların ortadan kayboluşu ile çok sonraları Avrupa’nın Cro-Mangon’lar tarafından istilası arasındaki 50.000 yıllık boşluk, kuzey Afrika göçünün Avrupalılar’ın ortaya çıkışına kaynaklık ettiği yönündeki en geçerli teori hakkında ciddi şüphelerin doğmasına neden olmuştur. Şimdi neden olduğunu göreceğiz.

Birçok Avrupalı arkeoloji ve antropoloji uzmanı, neden Avrupalılar’ın
ayrı olarak bir kuzey Afrika göçünden kök aldığını ileri sürüyor? Kuzey toplu göçünün dayanak olduğu Avrupa merkezli kültürel bir gündemin varlığının ayırdında olmak, bunu anlamamıza yardımcı olacaktır.

En önemlisi ise, Avrupa içlerine en fazla 50.000 yıl önce göç etmiş olan Cro-Magnon’ların, en gelişmiş zihinsel yetenekler bakımından, modern insanlar olarak türümüzün başlangıcını oluşturduğu yönündeki 20. yüzyılın Avrupalı inancıdır. Bu Tanrının insan suretinde görünüşü, sanatın, üretim becerilerinin ve kültürün sıra dışı zenginleşmesi, arkeologlar tarafından büyük bir ciddiyetle “Avrupa Geç Paleolitik Çağı” olarak adlandırılır.
Birçoğuna göre bu dönem, duygulu ve bilinçli bir tür olarak insanın yaklaşmakta olan çağının müjdecisi olan bir yaratıcılık patlamasıdır. Chauvet ve Lascaux’daki görkemli mağara çizimleri ve tüm Avrupa’da bulunan incelikle yontulmuş Venüs figürleri bu kültüre dayanmaktadır.

İddia şöyle devam eder: Kesin olarak Afrika’dan geldiysek ve eski çağların soyut düşünceyi anımsatan bu artistik devrimi doğu Akdeniz’den geldiyse, bu göç sadece Mısır’dan başlayan kısa bir yürüyüştür. Dolayısıyla, “biz batılılar” (bu görüşün destekçilerinin tümü köken olarak Avrupalı’dır) Kuzey Afrika’dan gelmiş olmalıyız. Öyleyse, bir çok uzmana göre,kuzey rotası Afrika kökenli göçlerin teorik olarak başlangıç noktasıdır. Daha sonra haritada, Avrupalılar’ın ilk “tümüyle modern insanlar” olmasının mantıksal olarak neden imkânsız olduğunu ve Afrikalılar’ın ana kıtalarını terk etmeden çok önceleri, nasıl tümüyle modern, şarkı söyleyen, dans eden, resim yapan insanlar olduğunu göreceğiz.

Ancak izaha muhtaç başka gerçek sorunlar da vardır: Örneğin, Avrupalıların
Sahra-altı bölgesindeki atalarının, o zamanlarda kuzey Afrika üzerinden nasıl geçebildikleri. İlk olarak, yol üstündeki Sahra Çölü’nün son 100.000 yılın çoğu boyunca koruduğu geçilmezliği düşünüldüğünde, Avrupa’nın kuzey Afrikalılarca istilası, sadece, 100.000 yıldan daha önce yaşanmış bir iklimsel yumuşama sonucunda kuzey Afrika’daki yeşil kalmış sığınaklardan –örneğin Nil Deltası- doğmuş olabilir. Avrupalılar doğrudan Sahra-altı Afrika bölgesinden gelmiş olamazlar, eğer ki kütükler üzerinde bütün Nil boyunca seyahat etmemişlerse. Ki bunu genetik tarih de yalanlamaktadır

Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var
Dostlar, ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...

Nazım Hikmet

www.dilaverkom.blogcu.com
Alıntı ile Cevapla
  #12  
Alt 15-07-2008, 01:48
dilaver - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dilaver dilaver isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Sep 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 12.080

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Dünyanın İlk İstiridye Lokantası

Dünyanın İlk İstiridye Lokantası
90.000 - 85.000 yıl önce

İnsan evriminde anahtar sorulardan biri atalarımızın nasıl ve ne zaman Afrika’nın dışına göç ettikleridir. Eski bir mercan kayalığın içine hapsolmuş taş aletlerin keşfi bu soruya bir cevap sunuyor.

Eritre’deki keşfi gerçekleştiren uluslararası ekibin başındaki Kanadalı jeolog Bob Walter, “Bunu dünyanın ilk istiridye lokantası olarak adlandırın” diyor. Zula Körfezi’nin Kızıl Deniz kıyısında, ekiptekiler geçen Ocak’ta bir sabah uyandılar ve şimdi deniz seviyesinden altı metre yüksekte olan 125.000 yaşında ihtiyar bir mercan kayalığının yüzeyinde kamp yaptıklarını fark etti.

Mercan kayalığına, deniztarağı, istiridye ve yengeç fosilleri ve daha önemli olarak iki tür taş alet hapsolmuştu. Bu, deniz çevresine yakın yaşayan insanlara dair en erken tarihli kanıttı -belki de atalarımızın deniz ürünü yemeyi öğrendikleri yer. Walter’ın iddiasına göre her kim bu aletleri kullanıyorsa, bunları yengeç, deniztarağı ve istiridye avlamak için kullanıyordu.

Neden bu mercan kayalığı deniz seviyesinin üstünde?

Yerin üstünde bir mercan kayalığı görmek tuhaf gelebilir, ama bunun sebebi basittir: Eskiden olmuş bir iklim değişikliği. Buzul çağları boyunca, dünyanın okyanuslarının büyük bölümü kutuplardaki buz kütlelerine hapsolmuş, bu da deniz seviyelerinin dramatik bir biçimde düşmesine neden olmuştu. Son iki Buzul Çağı boyunca, kabaca 150.000 - 20.000 yıl önce, deniz seviyeleri şimdiki seviyenin 130 m kadar altına düştü. Bununla birlikte, şu anda yaşamakta olduğumuz gibi buzul arası devirlerde, deniz seviyeleri tekrar yükseldi. Walter, Eritre’deki alet bakımından zengin mercan kayalığının 125.000 yıl önce, deniz seviyesinin bugün olduğundan 6 m daha yukarda olduğu bir zamanda oluştuğuna inanıyor.

Ekip iki ana taş alet türü buldu: Volkanik camdan yapılma Acheulean el baltaları ve obsidiyen aletler. Bu kafa karıştırıcı bir durum, çünkü Acheulean el baltaları bulmak için tarih çok geç, bu endüstrinin 300.000 200.000 yıl arasında sona erdiği sanılıyordu. Obsidiyen aletler ise daha geç dönemlere ait olarak görülüyordu ve Paleolitik bir dönemden ziyade tarımın başlangıcıyla birlikte MÖ 7.000-6.000 civarında kullanıldıkları düşünülüyordu. Bu ikisinin birlikte bulunması daha da şaşırtıcıydı

Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var
Dostlar, ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...

Nazım Hikmet

www.dilaverkom.blogcu.com
Alıntı ile Cevapla
  #13  
Alt 15-07-2008, 01:48
dilaver - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dilaver dilaver isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Sep 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 12.080

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Gözyaşı Kapısı

Gözyaşı Kapısı

Afrika’dan çıkan güney yolu -çıkışların ikincisi ve yegâne başarılı olanı- Kızıl
Deniz’in güney ucunda birçok kayalığından dolayı Gözyaşı Kapısı (Bab-ül Mendeb) olarak bilinen 25 km genişliğinde ve 137 m derinliğinde bir kıstaktır.

Dünyanın buzlandığı sırada elverişli olan Kızıl Deniz üzerinden bir güney yolu 85.000 yıl önce Afrika’dan göçe dair artan kanıtları açığa vuruyor.

Geçit buzul devirler sırasında daha dardı; sığ alanlarda ve geçidin kuzey ucundaki Hanish al Kubra’nın kayalık adalarında, kolayca adadan adaya atlamayı mümkün kılıyordu. Grönland buzul kütlesindeki ölçümler son 100.000 yıl içinde ikinci en soğuk dönemin 60.000 - 70.000 yıl öncesi arasında olduğunu gösteriyor. En soğuk anında, 65.000 yıl önce, bu buzlanma deniz seviyelerini bugünkü seviyesinin 80 metre aşağısına taşıdı. Bu, şüphesiz harekete geçmek için bir uyarıydı.

Belki de Kızıl Deniz’in batı kıyısında azalan besin kaynakları, Aden Körfezi’ndeki çekici sahiller ve sığınmak için elverişli serin nemli Yemen yaylaları atalarımızı önemli adımlarını atmak için kamçılayan unsurlar olmuşlardı.

Tek mitokondriyal DNA kolu – Afrika kökenli

Bütün Afrikalı olmayanlar, Afrikalı L3 dalına bağlı olup ondan türemişlerdir. Aşağıdaki diyagramda noktalı çizgi Gözyaşı Kapısı’nda Afrika dışı L3 Havva’sını işaret ediyor.

Yandaki şekiller 80.000 yıldan daha yaşlı olan 15 yaşayan Afrikalı maternel mitokondriyal kolu temsil ediyor. Bu 15 koldan sadece bir tanesi birçok kuşak için Afrika dışı Havva kolu veya dünyanın geri kalanı için ortak ata anne kolu haline gelecekti. Bu rasgele seleksiyon ve yok oluş süreci, genetik kayma (genetic drift) olarak adlandırılmıştır; çünkü orijinal kol karışımı bir tek genetik tipe doğru kaymıştır.

16. kuşaktan itibaren geriye dönünce görülüyor ki, hepsinin atası aynı annedir.

Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var
Dostlar, ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...

Nazım Hikmet

www.dilaverkom.blogcu.com
Alıntı ile Cevapla
  #14  
Alt 15-07-2008, 01:50
dilaver - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dilaver dilaver isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Sep 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 12.080

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Kıyı Kenarındaki Yaşam Biçimi

Kıyı Kenarındaki Yaşam Biçimi
85.000 - 75.000 yıl önce

Dünya’da geçirdikleri ilk 2 milyon yılın büyük bölümünde, insanlar avcı-toplayıcılar olarak savanları dolaşıyorlardı. Güney Afrika-Kalahari’de olduğu gibi, grup olarak avlanma sayesinde, kökler, meyveler ve yapraklarla beslenen hayvanların besin açısından büyük değerini keşfettiler. 130-190.000 yıl öncesinin büyük Buzul Çağı savanların alanını daraltmaya başlayınca, içlerinden birinin aklına kabuklu deniz hayvanları ve sahilden başka deniz ürünleri yemek geldi. Kıyı yerleşimleri muhtemelen daha da önce başlamıştı ama, artık kıyılar su altında kaldığına göre, bunu hiçbir zaman bilemeyiz. Protein açısından zengin böyle bir beslenme düzeni, beyin için faydalı ve karadaki avlara nazaran elde edilmesi daha kolaydır. Kaldı ki savanlar buzul çağında kurudukları zaman bile, deniz ürünlerinin varlıklarını sürdürmek gibi bir avantajları vardı.

Kabuk artıklarının karakteristik yığınları günümüze kadar kaldığı için, böyle bir kıyı yerleşiminin kanıtlarına rastlamak oldukça kolaydır.Tek sorun, insanların ne kadar uzun süredir kıyılarda yerleşmekte olduklarını bulmaktır. Kabuk artıkları genellikle denizin kabarma çizgisinin tam üstünde bulunur ama, geçmiş 200.000 yılın çoğunda deniz seviyesi bugünkü sahillere nazaran metrelerce aşağıdaydı. Dolayısıyla -örneğin 125.000 yıl önceki dönem gibi- ara buzul dönemlerinde deniz seviyelerinin yüksek olduğu sıralarda yayılan kabuklar hariç birçoğunun kaybolduğunu düşünebiliriz.

Neanderthaller İspanya ve İtalya’daki sahilleri 60.000 yıl önce doldurdular, onların bu alışkanlıklarını Afrika’dan getirmiş olmaları mümkündür. Bununla birlikte, yakın geçmişe kadar, Afrika’daki kıyı yerleşimine dair en eski tarihli kanıt Güney Afrika’daki Klasies Nehri’nden gelmektedir ve 100 - 115 bin yıl öncesine tarihlendirilmiştir. Gene de 2000 yılında, Gözyaşı Kapısı’nın tam kuzeyinde Kızıl Deniz’in batı kıyısında Eritre’deki Abdur’da daha erken tarihli bir kıyı yerleşiminin izine rastlanmıştır. Eemian ara buzul döneminin doruk noktasına, 125.000 yıl öncesine tarihlenmiş olan bu sahil yerleşmesi, büyük memeli hayvanların parçalanmış kalıntılarını da barındırdığı için karışık bir beslenme düzenine işaret ediyor. Volkanik bir cam türü olan obsidiyenden yapılmış bıçak ağızları, modern insanlar tarafından kullanılmış gibidir.

Kızıl Deniz’deki bu yerleşim yerinin önemi iki kat fazladır: Bir kıyı yerleşimi hakkında en erken tarihli kanıtı sunmaktadır ve Afrika’dan güney çıkış yoluna çok yakındır. Her iki durum da taa Avustralya’ya uzanabilecek çekici bir modeli yansıtır. Kıyı yerleşimleri kalabalıklaşıp kıyı alanına sığamayacak hale gelince, bir sonraki keşfedilmemiş kıyıya yerleştikleri, böyle böyle devam ettikleri gibi ilgi çekici bir hikâyeye ulaşıyoruz. Böyle hızlı bir ilerlemeyle, Kızıl Deniz’den yola çıkan öncü gruplar Hint Okyanusu’nu çevreleyen kıyıları izlemiş ve 10.000 yıl içinde doğrudan Endonezya’ya ulaşmış olmalıdır. Zamanın düşük deniz seviyeleri Aden’den Java Burnu’na kara yürüyüşüne izin vermiş görünmektedir. Sonra da insan yerleşiminin en eski izlerinden kabuk artıklarının bulunduğu Avustralya’ya doğru adadan adaya atlamış olmalıdırlar.

Avustralya’nın erken kolonizasyonuna dair bu modelin gerçek olması kuvvetle muhtemeldir, ama tarihler sadece arkeolojik kanıtlarınkiyle değil, bütün diğer Avrasya yayılmalarının genetik soyağacındaki moleküler saat ile de uyumlu olmalıdır. Eğer bu sahili takip etme teziyle, hem Avustralya’ya hem de dünyanın geri kalanına yayılan tek bir Afrika dışına göç modeli kuracaksak, Hindistan’a, Güneydoğu Asya’ya doğru yayılmanın ve Yeni Gine’ye doğru paralel hareketin sırası ve tarihleri konusunda güçlü tahminler yaparak işe başlamalıyız. Bu tahminler teorinin sınavı olmalıdır.

Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var
Dostlar, ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...

Nazım Hikmet

www.dilaverkom.blogcu.com
Alıntı ile Cevapla
  #15  
Alt 15-07-2008, 01:51
dilaver - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dilaver dilaver isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Sep 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 12.080

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Toba Dağı volkanik süper-patlaması

Toba Dağı volkanik süper-patlaması
74.000 yıl önce

Kuzey Sumatra’daki Toba Gölü dünyanın en geniş aktif volkanik çöküntüsüdür. Toba Gölü’nde (100 x 30 km) 74.000 yıl önce meydana gelen volkanik patlama, son 2 milyon yılın en büyük patlaması olarak bilinmektedir. Bu mega-patlama oldukça uzun süren bir nükleer kışa neden olmuş ve bu patlamadan yayılan küller kuzeybatıya doğru oldukça geniş bir alana yayılıp, 1,5 metre kalınlığında bir örtü halinde Hindistan’ı, Pakistan’ı ve körfez bölgesini kaplamıştı. Toba’dan yayılan küller Grönland’daki buz tabakalarında ve Hint Okyanusu’nda sualtı çukurlarında bulundu ve patlamanın kesin tarihinin belirlenmesini sağladı. Toba patlaması, insanın tarihinde, son Buzul Çağı’ndan önce meydana gelen en dramatik, doğru şekilde tarihlenmiş ve kesin olaydır.

Bazı araştırmacılar, onu izleyen “nükleer kış” nedeniyle Toba olayını, dünya çapındaki toplu ölümlerin sebebi olarak görürler. Konuyu ele alırken bu olguyu da hesaba katmak gerekir. Toba külleri Sumatra’dan kuzeybatıya Hint Okyanusu üzerinden geçerek yayıldığına göre, Hindistan, kül yağmurundan en fazla etkilenen ve bu nedenle insanların kitleler halinde yaşamını yitirdiği bir bölge oldu. Bu olay iki ana genetik dal olan M ve N’nin maternal genetik alt gruplarından Hindistanlılar’a has olanların çoğunun neden Asya’nın diğer bölgelerinde bulunmadığını ve bu grupların yeniden yayılma tarihlerinin paradoksal olarak Hindistan’da neden doğu Asya ve Avustral-asya’ya nazaran daha geç olduğunu açıklayabilir.

Toba patlamasından önce Asya’ya gelenler

Eğer atalarımız Afrika’yı 85.000 yıl önce terk ettilerse, onların soyundan
gelenlerin Toba patlamasından 10.000 yıl daha önce Asya’da yaşamış olması gerekir ve Hint Okyanusu’nun kıyılarında yaşayanlar, insanlık tarihinin en büyük volkanik kül yağmurunun doğrudan hedefi olmuşlardır. Toba patlaması bu nedenle oldukça önemli bir tarih belirleyicidir; çünkü küller çok geniş bir alanı kaplamıştır ve bozulmamış bir katman halinde bulundukları her yerde kesin olarak tanımlanıp tarihlenebilir.

Afrika’dan Avustralya’ya uzanan yolun üçte ikisi kadar bir mesafede Malezya Yarımadası’nda Perak Bölgesi’ndeki Lenggong Vadisi’nde bulunmuş olan Paleolitik Çağ’a ait Kota Tampan kültürünün yeniden değerlendirilmesi
sonucunda, Avustralya’ya insanların yerleşmesinin zamanı konusunda önceden belirlenmiş tarihler tekrar onaylandı. Bu kültürün ilk tanımlanışı, ilginç, geniş ve biraz kaba saba taş aletlerin bulunmasıyla oldu. Bu aletlerin sadece tek tarafı şekillendirilmişti ve arkeologlar 1960’larda bunların daha erken insan türlerinin elinden çıkmış olabileceğini düşünmüşlerdi. Bununla birlikte, aletlerin etrafını çevreleyen jeolojik katmanlar yeniden incelendiğinde, bunların daha yakın bir zamanda yapılmış oldukları anlaşıldı. 1975’te Sarawak Müzesi’nin küratörü Tom Harrison, aletlerin Sumatra’daki Toba Yanardağı’nın patlamasıyla ilintili olabileceğini iddia ettiğinde, bunlara olan ilgi daha da arttı.

Arkeolojik kanıtlar

Malezyalı arkeolog Zuraina Majid, Perak bölgesinde Penang yakınında ağaçlı bir vadide bu kültürün kalıntılarını buldu. Kota Tampan kültürü diye bilinen, kesintisiz bir Paleolitik gelenek orada on binlerce yıl öncesine uzanıyor. Bir kazı bölgesinde, bu geleneğe ait aletler Toba volkanik küllerinin içine gömülmüş bir halde bulunmaktadır. Bu aletlerin modern insanla ilişkili oldukları kesinleştiği takdirde, bu, modern insanın güneydoğu Asya’ya 74.000 yıldan daha önce, Toba patlamasından erken bir tarihte yerleşmiş oldukları anlamına gelir. Bu durumda, 85.000 yıl önceki toplu göç tezi daha olası bir hale gelir. Avustralya’da 65.000 yıl önceki insan yerleşimine dair genetik ve diğer kanıtlar bu senaryoya uygun düşmektedir.

Toba patlaması, özellikle geniş Hindistan bölgesini kalın bir kül katmanıyla kapladı. Hindistan’a ilk yerleşenlerin felaketlerin bu en büyüğünden sonra hayatta kalmayı nasıl başardıklarını anlamak kolay değil. Doğu ile batı Asya arasındaki bölgede geniş bir kuşak boyunca toplu ölümlerin olduğunu tahmin edebiliriz. Böylesine geniş bir doğu-batı bölünmesi veya “yarık” genetik kayıtlarda da açıkça görülmektedir.

Genetik izler

Toplu göç için böylesine erken bir tarih, genetik verilerle nasıl bu kadar uyumlu olabilir? Bu, meselenin belki de en tartışmalı ve heyecan uyandırıcı kısmı. Bu sorunun kısa yanıtı, genetik tarihlerin ve soyağacının bu erken toplu göçle oldukça uyumlu olduğudur. Bu, ayrıca Avrupalılar’ın kökleriyle ilgili soruyu, Avrupa’da insan yerleşiminin Avustralyalılar ve Asyalılar’la aynı maternal atalardan doğup, neden sadece 50.000 yıl önce başladığını da açıklıyor.

Güneydeki bu tek ve başarıyla sonuçlanmış toplu göçün ilk yerleşim yeri olan güney Asya bölgesi, bu yayılmayla taşınan genetik köklerin, sadece Hint Okyanusu civarındaki Aborjin diye adlandırılan halklarda değil, modern halkların çoğu arasında da var olduğunu gösteriyor. Bu köklerin arasında, geniş Avrasya Kıtası’nın içlerine doğru yapılan sonraki öncü yürüyüşlerin en batıda olanlarının genetik üslerini tespit edebiliyoruz. Bu yürüyüşler bir moladan sonra, Avrupa, Kafkasya ve orta Asya’ya doğru devam etti. Öyle görünüyor ki, okyanus kıyısı halkının öncüleri, Afrika kökenli grubun orijinal genetik çeşitliliğini şaşırtıcı bir oranda korumuş ve Hint Okyanusu kıyılarında çok daha hızlı hareket etmiştir. O kadar hızlı ki, daha ilk kuzenleri Avrupa’ya varmadan çok önce, Endonezya etrafından ve Okyanusya’nın yakın kesimlerinin içerisinden yol alarak Avustralya’ya yerleşmişlerdir.

Büyük göçün ve onun ardından güneydoğu Asya’ya gelişin, 74.000 yıl önceki Toba Yanardağı patlamasıyla kronolojik açıdan tam olarak örtüşmesi kritik önemdedir. Çünkü birincisi, Toba olayı, Paleolitik Çağ’ın en doğru ve kesin bir biçimde tarihlenmiş olaylarından biridir ve bu olayın neden olduğu kül yağmurları bütün güney Asya için bir tarih ölçer niteliği taşır. İkinci olarak, Toba’dan yayılan kül yağmurunun ve ardından kaçınılmaz olarak gelen “nükleer kışın” etkileri bu küllerin güzergâhında bulunan bütün canlılar için bir felaket oldu. Daha uzaktaki bölgelerde de durum kötüydü. Malezya Yarımadası’nda Toba külleriyle beraber modern insanlarca yapıldığı düşünülen aletlerin bulunması, kıyılara ilk yerleşenlerin Uzakdoğu’ya patlamadan önce yerleşmiş olabileceklerini gösteriyor. Bu nirengi noktasının diğer kanıtlarla örtüşmesi, senaryoyu destekliyor.

Diğer ipuçları

Güney Çin’deki Liujiang kafatasına dair yeni saptanan tarihler, Avustralya’da lüminesans yöntemiyle saptanan tarihler, Avustralya’ya geçişi mümkün kılan en alçak deniz seviyesinin 65.000 yıl öncesine tarihlenmesi, L3 grubunun yayılımının genetik tarihlerinin 83.000 yıl olarak saptanması ve Kızıl Deniz’in önemli derecede tuzlanmasının 80.000 yıl önce gerçekleştiğinin belirlenmesi. Asya’daki ilk modern insanlara dair en iyi kanıtlar, gerçek fosillerden ve onların yaşları saptanmış ortamlarından gelmektedir. Böyle bir çalışma Flores’deki Liang Bua kazı alanında yürütülmektedir.

Bu nedenle, eğer gerçekten Toba Hindistan’a insan yerleşiminin başlamasından sonra patladıysa, Hindistan Yarımadası’nda, özellikle doğu tarafından batıdan daha fazla geçekleşen toplu ölümlerin yaşandığını tahmin edebiliriz. Bu şüphesiz Hindistan’ın genetik haritasındaki çelişkiye
getirilen yorumlardan sadece bir tanesidir. Bu haritada, kıyılarda yaşayanların genetik izlerine rastlanabilir ama M ve R’nin Hindistan’a has alt grupları sadece bu kıta parçasında, özellikle güneydoğu kabilelerinde görülmektedir. Bu, büyük bir felaketten kurtuluşun sonucu olarak beklenebilecek bir durumdur. Bu yerel genetik dalların en eskisi 73.000 yıl öncesine tarihlenmiştir.

Sonraki bölümlerde, bu öncü grupların kuzey ve doğu Asya’ya geldikten sonra ne yaptıklarını ve buralara nasıl geldiklerini göreceğiz. Tüm bu tahminler içinde en kesin olan, güney Asyalılar’ın (özellikle Hindistan, Pakistan ve Basra Körfezi), Afrikalı olmayanların dağılımının kaynağı olarak merkezi bir rol oynamış olduğudur. Genetik soyağacıyla ilgili olarak, Afrikalı olmayan en erken genetik kollar güney ve güneydoğu Asya’da bulunmaktadır. Modern insanların doğu ve orta Asya’ya ilk yerleşiminin tarihleri kesin olmayan kafatası tarih ölçümleri ve daha geç tarihli bir Mongoloid yerleşiminin belirgin kanıtları nedeniyle kesin olarak belirlenememiştir; ama Liujiang kafatasının 68.000 yıl öncesi olarak saptanan yeniden tarihlenmesi doğruysa, ilk kolonilerin güney Çin’e yerleşimi, güneydoğu Asya’yla aynı dönemde gerçekleşmiş olmalıdır. Eğer modern insanlar güneydoğu Asya’ya Toba patlamasından önce yerleşmişlerse, Hindistan ile Uzakdoğu arasındaki kesin genetik kopukluk, Hindistan’ı 74.000 yıl önce kaplamış olan kül tabakasıyla açıklanabilir.

Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var
Dostlar, ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...

Nazım Hikmet

www.dilaverkom.blogcu.com
Alıntı ile Cevapla
  #16  
Alt 15-07-2008, 01:53
dilaver - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dilaver dilaver isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Sep 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 12.080

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Toba patlaması ve genetik kanıtlar

Toba patlaması ve genetik kanıtlar

Belki de tarihlemedeki kesinlikten daha önemli olarak, Malezya’daki taş aletlerle Toba volkanik küllerinin arasındaki ilişkinin, ilk Hintli ve Pakistanlılar’ın, şimdiye dek insanlığın başına gelmiş en büyük felaketin yolu üstünde olduğunu göstermesidir. Bu felaket, son iki milyar yıl içindeki en büyük patlama olan Toba Yanardağı patlamasıydı. Rüzgârla birlikte, yanardağdan yayılan kül yığınları kuzeybatıya yayıldı ve bütün bir Hindistan kıtaaltı bölgesini kapladı. Bugün bile, bölgede 1 m kalınlığında bir kül tabakası görülmekte ve Hindistan’da iki bölgede, Orta ve Geç Paleolitik aletlerle birlikte bulunmaktadır. Bu aletlerle küller arasındaki bağla ilgili önemli bir tahmin, genetik açıdan geniş ve derin bir yarığın doğuyu batıdan ayırdığı, sonuç olarak Hindistan’ın her iki taraftan da yeniden yerleşime uğradığıdır. Böyle bir yarık Asya’nın genetik haritasında görülmektedir.

Perak’a çok yakın olduğu halde, Toba Yanardağı’nın kül yığınları Malay Yarımadası’nı sadece sıyırıp geçti. Kota Tampan yerleşimindeki insanlar şanssızdılar, yarımadanın geri kalanındaki insanlarsa kaçmayı başarmışlardı. Bazı araştırmacılar, kafatası biçim ve ölçülerine dayanarak, hâlâ kuzey Malezya’nın sık yağmur ormanlarının aynı bölgesinde yaşayan Semang Aborjin “negrito” (orta ve güney Afrika ile bazı Pasifik Adaları’nda bulunan cüce yapılı zenci topluluk) avcı-toplayıcılarının, Perak adamının soyundan geldiğini iddia etmektedir. Zerania Majid’in ileri sürdüğü gibi, Kota Tampan kültürünün sürekliliği, Toba külleri içindeki 74.000 yıllık aletlerle bağ kuracak bir halka olmaktadır.

Kıyılarda ilk yaşayan insanların soyundan gelmiş olabilecekleri düşünülen
topluluklar içinde en iyi bilinenler Semanglar’dır. Çinhindi ve Malay Yarımadası’nda, kıyı insanlarının soyundan gelmiş olmaları muhtemel
bir başka grup ise, fiziksel olarak Semang ve Mongoloid arası bir görünümü olan, Aborjin Malaylar olarak adlandırılan topluluktur.

Doğu Asya’nın genetik yapısına dair yürütülmekte olan daha geniş bir çalışmanın parçası olarak, Malay Yarımadası’ndaki Aborjin grupların genetik incelemesi yapılmaktadır.

MtDNA sonuçları oldukça heyecan uyandırıcıydı: Semang grubun dörtte üçü (mesela negrito grupları) başka yerlerle karışmışlığı oldukça düşük bir düzeyde olan kendilerine has M ve N dallarına sahiptirler; bu da atalarının ilk kıyı insanlarıyla beraber geldikleri teziyle uyumludur.Onların kendilerine özgü genetik dalları M ve N köklerine doğru uzanıyor (L3’ün Afrika dışındaki ilk kızları). M dalları güneydoğu veya doğu Asya’da (veya başka yerde)kimseninkiyle ortak değil. Her ne kadar yakın geçmişteki nüfus azalmasından dolayı çeşitliliği azalsa da, yaşlarının 60.000 civarında olduğunu tespit etmek için yeterince çeşitlilik muhafaza etmişlerdir. Onların N dalındaki diğer kendine has grupları, N’nin genetik kızı R’den gelmektedir. Diğer Avrasyalı topluluklarla belli bir bağlantıdan yoksun oluşları, onların bu kadar uzun süre önce buraya geldikten sonra Malay Yarımadası’nda genetik açıdan izole yaşadıkları savıyla uyumludur.

Avustralya’nın 60.000 yıldan daha önce kolonize edilmesi aynı göçün parçasıydı

Bazı araştırmacılar, Avustralyalı Aborjinler’in Afrika’dan, Avrupalılar’ın, Asyalılar’ın ve Amerika yerlilerinin doğuşuna neden olan göçten daha önce gerçekleşmiş bir başka göçü temsil ettiklerini düşünmektedir. Oysa genetik haritamız bize başka bir şey söylüyor. Avustralya’nın maternal klanları üzerine yapılan bazı incelemeler, tümünün, iki kendine has Afrikalı olmayan üstklanımıza yani M ve N’ye ait olduklarını gösterdi. Öte yandan Y kromozomları üzerine yapılan geniş incelemeler, erkek Avustralyalı dalların hepsinin tıpkı diğer Afrikalı olmayanlar gibi aynı Afrika kökenli Adem klanına (M168) ait olduğunu gösteriyor. Aynı model sadece aynı atadan geçmiş olmayan genetik işaretlerde de görülmektedir. Bir başka deyişle, bu genetik kanıtların birleşimi, Avustralyalılar’ın kökeninin, ayrıca bu tek Afrika kökenli göçe dayandığını açıkça gösteriyor. Arkeolojik tarihlemelerle birlikte bu yaklaşımın mantığı, modern insanların Malay Yarımadası’na gelişlerini 74.000 yıldan daha önceye ve Avustralya’ya gelişlerini ise yaklaşık 65.000 yıl önceye yerleştiriyor. Bu aynı zamanda, kıyı civarındaki yerleşimlerden hareketle tahmin edilen Afrika’dan çıkış tarihiyle de uyumludur.

Afrika’dan Hint Okyanusu’na doğru yürüyüşün zamanı konusunda tahminlerimiz, kıyı insanlarının kıyı boyunca Perak’a gitmelerinin sadece 10.000 yıl sürdüğü ve Avustralya’ya yerleşmek için aşağı yukarı bir 10.000 yıl daha geçirdikleri yönündedir.Bu, Afrika’nın yaklaşık 85.000 yıl önce terk edilmesi ve Avustralya’ya 65.000 yıl önce varılması arasında geçen süredir. Bu tarihlerin ilki, Afrikalı L3 kümesinin yayılması için moleküler saat kullanarak tahmin edilen tarihle uyumludur.

Hindistan’daki genetik yarık neden oluştu?

Hindistan’ın kuzeyi ve doğusunda ani bir genetik değişim görülmektedir. Bu değişiklikler fiziki görünümlerde bile belli olmaktadır. Nepal, Burma ve doğu Hindistan’da ilk Mongoloid doğu Asyalı yüzlerle karşılaşmaktayız.Bu topluluklar genellikle doğu Asya dillerini konuşmaktadırlar ve Hint-Avrupalı veya Dravidyan dillerini konuşan komşularıyla güçlü bir tezat oluşturmaktadırlar. Burma’ya ve Himalayalar’ın kuzey kıyısında Tibet’e gittiğimizde, doğu Asyalı görünümüne ve etnolinguistik geleneklerine doğru geçiş tamamlanmış oluyor, tıpkı M ve N’nin mitokondriyal alt gruplarının hızlı ve tam değişiminin tamamlanmış olduğu gibi. Örneğin Tibet’te M gruplarının N gruplarına oranı 1/5’ten 3/1’e doğru değişiyor. Bu grupların alt gruplarıysa Hindistan’ınkilerle tatmin edici bir düzeyde örtüşmüyor. Aksine, Tibet’te tipik doğu ve güneydoğu Asyalı M ve N alt grupları yüzde 70 oranında görülüyor, kalanı da henüz sınıflandırılmamış yerel kaynaklı M tiplerinden oluşuyor. O halde, Hindistan kıta altının kuzeydoğu kısmı, doğu- batı sınırının en açık ve en derin olduğu yerdir. Bu sınır muhtemelen 74.000 yıl önce Toba Yanardağı’nın kül bulutuyla Hindistan boyunca meydana gelen derin genetik yarığı yansıtıyor.

Hindistan Yarımadası’nın güneyine doğru, genel fiziki görünüm genellikle daha koyu tenli, kıvırcık saçlı, yuvarlak gözlü Dravidyan tipine doğru değişiyor. Kafatası şeklinin karşılaştırılması sonucunda, güney Hindistan’daki geniş Tamil halkının, Semanglar’la Aborjin Malaylar arasında Malay Yarımadası’ndan Aborjin bir grup olan Senoiler’e bağlı olduğu ortaya çıkıyor.

M Hindistan’da, N ise muhtemelen daha batıda Basra bölgesinde doğdu

Batı Avrasya’da neredeyse hiç görülmeyen M, bize doğum yerinin Hindistan olduğundan şüphelenmemiz için birçok neden sunuyor. M en zengin çeşitliliğine ve eskiliğine Hindistan’da kavuşuyor. Başka hiçbir yerde böyle bir çeşitlilik ve böyle yüksek bir oranda kök ve kendine özgü ana dal türleri göstermiyor. Onun Hindistan’daki çok sayıda kızının en yaşlısı, M2, 73.000 yıl yaşında. Her ne kadar M2 yayılmasının tarihi kesin olmasa da, 74.000 yıl önceki Toba patlamasından sonra gelen toplu ölümlerin ardından nüfusun yerel bir telafisini yansıtıyor olabilir. M2, Andhra Pradesh’deki Chenchu avcı-toplayıcı Avustralya kabilelerinde açıkça görülüyor. Bu kabileler, Hindistan’ın geri kalanında bulunan M2 tipleriyle ortak atalara sahip oldukları kadar, M2’nin kendilerine has yerel değişik tiplerine de sahiptir. Sonuçta bütün bunlar M’nin doğum yeri olarak, daha batıyı, hatta Afrika’yı değil de Hindistan’ı belirlemek için güçlü nedenlerdir.

M ve R klanlarının sadece Hindistan’a has gelişiminin belki de en ilgi uyandırıcı tarafı, onların Afrika kökenli yürüyüş başladıktan sonra, 74.000 yıl önce meydana gelen Toba felaketinin yerel bir telafisinin işareti oldukları yolundaki ipucudur. Yıkılmış bir Hindistan, batıdan R tipleri tarafından ve doğudan M tipleri tarafından yeniden kolonize edilebilirdi. Bu resmi destekleyecek olgu, Kivisild ve çalışma arkadaşlarının Andhra Pradesh’in güneydoğu bölgesinde bulunan iki kabile topluluğu üzerinde yaptıkları yakın tarihli incelemelerinden geliyor. Bu topluluklardan biri, Avustralyalı Chenchu avcı-toplayıcılar, neredeyse tamamen M klanındandır ve Hindistan’ın karakteristik özelliklerini taşıyan ve sadece oraya ait olan başlıca M dallarının çoğunu taşımaktadırlar. Diğer grup Avustralyalı olmayan Koyalar, benzer bir şekilde Hindistan tipi M dallarının zengin bir çeşitliliğine (bütün kolların yüzde 60’ı) sahiptirler, ama sadece Hindistan’a özgü olan R tipinin yüzde 31’ini taşırlar. Chenchu ve Koya kabileleri böylece Hintli M ve R kollarının eski bir arşivini oluşturmaktadır ve bu dallar Hindistan Yarımadası’nın geri kalanında var olan maternal genetik
çeşitliliğin çoğunu içermekte ve atası niteliği taşımaktadır. Bu iki kabilelerin hiçbirinde batı Avrasyalı N tipleri görülmemektedir. R tiplerinin Koyalar’da bulunup Avustralyalı Chenchular’da bulunmaması, Hindistan Yarımadası’nın batıdan kısmen yeniden kolonize edilmesi fikriyle uyumludur. Onların açıkça Hindistanlı özelliği gösteren genetik kökleri ve yerelliğine rağmen, bu iki kabile arasında paylaşılan (örneğin tamamen uyuşan) hiçbir maternal genetik tip yoktur ve bu da onların eski ve birbirinden bağımsız gelişimine kanıttır.

Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var
Dostlar, ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...

Nazım Hikmet

www.dilaverkom.blogcu.com
Alıntı ile Cevapla
  #17  
Alt 15-07-2008, 01:54
dilaver - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dilaver dilaver isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Sep 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 12.080

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Kota Tampan’daki aletleri kimler, ne zaman yaptı?

Kota Tampan’daki aletleri kimler, ne zaman yaptı?

Kota Tampan ve Lenggong Vadisi kültürü üzerine, Penang’daki Sains Malaysia Üniversitesi’nden arkeolog Zuraine Majid kadar araştırma yapan kimse olmadı. Onun Lenggong Vadisi’ndeki birkaç kazı alanındaki geniş çapta araştırmaları, o büyük Toba patlamasının olduğu zamandan itibaren 7.000 yıl öncesine hatta sadece 4.000 yıl öncesine kadar yerel bir Yontmataş kültürünün var olmuş olabileceği sonucunu doğuruyor. Eğer durum böyleyse, bu, tek tarafı yontulmuş oval taş aletler hakkındaki en can alıcı sorulardan birine yanıt olabilir: Bunları kim yaptı? Bir kere bunlar hiçbir şekilde sofistike aletler değiller. Daha güzel görünen aletler, çok daha önce Afrika’da ve Avrupa’da ilkel insanlarca yapılmışlardı; o halde neden bu volkanik küllerin içine gömülü tek tarafı yontulmuş aletlerin Toba patlaması sırasında yaşamış modern insanlarca yapıldığı düşünülmesin?

Güneydoğu Asya’nın Paleolitik kültürleri üzerine en yetkili uzmanlardan ikisi, Avustralyalı arkeologlar Peter Bellwood ve Sandra Bowdler, bu aletlerin anatomik açıdan modern insanlarca yapılmış olabileceği konusunda Zuraina Majid ve Tom Harrison’a katılıyorlar. İlk olarak Zuraina Majid ve Tom Harrison, Lenggong vadisinde bulunan taş aletlerin çoğunun yaşının, modern insanlar dışındakiler tarafından yapılmak için fazla genç olduklarını düşünüyorlar. İkincisi, değil Lenggong Vadisi, Malay Yarımadası’nda bile başka modern öncesi insana rastlanmadı.


Perak Adamı

Zuraina’nın bu konudaki kozu, kendi ekibi tarafından 1990’da Lenggong Vadisi’nde, Gunung Runtuh Mağarası’nda birçok yayına konu olmuş Perak Adamı’nın bulunmasıdır. Uzmanlar, aynı taş alet sınıfıyla çevrili olan, modern insana ait bu tam iskeletin Australo-Melanezyan karakteristik özelliklerini taşıdığını belirledi. İskelet, aşağı yukarı 10.000 yıl yaşındaydı. Taş aletlerin modern insanlarla bu yakın tarihli birleşimi, Kota Tampan aletlerinin modern insanlarca yapılmak için fazla kaba saba oldukları yönündeki fikri çürütüyor. Ayrıca aynı yerde daha eski aletlerle bir süreklilik ilişkisi var, Zuraina bu ilişkinin teknik karşılaştırmalarla desteklendiğini öne sürüyor. Dolayısıyla en azından şimdilik, Perak Adamı, küllere gömülü daha eski taş aletlerin aynı (modern) insan türünce yapılmış oldukları yönünde en iyi yerel kanıt.

Güneydoğu Asya arkeolojisi üzerinde bir diğer saygıdeğer uzman Richard Shutler’dir. Kendisi, bu tür aletlerin güneydoğu Asya adalarına (yani bütün Endonezya, Malezya ve Filipinler adalarına) yaklaşık 70.000 önce Homo sapiensler tarafından ilk defa getirildikleri yönünde daha genel bir görüş bildiriyor. Shutler, böyle aletlerin kültürel geriliğin bir yansıması olduğu görüşüne karşı çıkıyor ve elde bulunan hammaddenin niteliğinin aletlerin yapımı için nelerin kullanılabileceğini belirlediği ve bıçak, bambu gibi daha sofistike aletlerin de kullanılmış olabileceği konusunda diğerleriyle aynı görüşü paylaşıyor.


O halde Kota Tampan kültürü kaç yaşında?

Onlarca yıl önce ilk defa tarihlendirildiğinde, 31.000 yıl sonucu elde edildi. Toba Yanardağı’nın külleri konusunda bu tarih jeologları ve hatta Peter Bellwood gibi arkeologları uzun uzun düşündürmüştü. Kafa karıştırıcı nokta, Toba’nın o tarihte büyük bir patlama gerçekleştirmemiş olmasıydı. Toba’nın son büyük patlaması, çok daha önce, 71-74.000 yıl önce gerçekleşmişti. İçlerinde gerçek tarihi bulanın da yer aldığı birkaç jeolog, daha yakın bir tarihte,aletlerin etrafını saran küllerin zaten 74.000 yıl yaşında olduğu konusunda görüş birliğine vardılar. Bu tarihleme kritiktir. Eğer Kota Tampan aletleri modern insanlarca yapıldıysa, bunlar Afrika dışındaki modern insanlar konusunda tarihi kesin olarak belirlenmiş en eski kanıttır. Böylece Avustralyalılar’ın ataları sanki Toba patlamasından önce Afrika’yı terk etmiş ve kıyılar boyunca ilerleyerek Malezya’ya gelmiş gibidirler.


Liujiang kafatası

Bölgedeki diğer bir kanıt, Uzakdoğu’da anatomik açıdan modern insanları 70.000 yıl önceden daha erkene yerleştirebilir. Bu, meşhur Çinli Liujiang iskeletidir. Çok iyi korunmuş bir kafatası ve birkaç diğer kemikten oluşan Liujiang, 1958’de gübre toplayan köylüler tarafından Guangxi Zhuang otonom bölgesinde Tongtianyan’da küçük bir mağarada keşfedildi. Bu insanın anatomik açıdan modern olduğuna dair hiçbir şüphe yok, ama baştan beri onun yaşı konusunda tartışmalar oldu.

Uranyumla yapılan tarihlendirmeye göre, 67.000 yaşında olduğu bildirildi, ancak tarihlendirilmiş jeolojik katmanlara göre tam olarak bulunduğu konum dikkate alındığında bundan şüpheye düşüldü. Aralık 2002’de, jeolog Shen Guanjun başkanlığında Çinli bir grup, mağaranın yeniden stratigrafik (tabakabilim) incelenmesi (civardaki bazı mağaralara doğru genişleterek) ve kafatasının tarihlendirilmesi için yürüttükleri çalışmanın raporunda, kafatasının yaşının 68.000’den az olamayacağını, 70.000-130.000 yıl arasında olduğunu ileri sürdü. Kafatası doğal çimento ile değişik çağlardan karışık maddeleri içeren bir lavlı, kabuklu, kemikli kırıntıların kaynaşmasıyla oluşmuş bir breş kütlesinin içerisinde bulunmuştu. İtibarlı bir dergi olan Human Evolution’da yayımlanan tezlerine göre, en düşük yaş sınırı olarak 68.000 yıl kesin görünüyor, çünkü bu belirleme breşin üzerinde yer alan ve onu çevreleyen sarkıtların yaşının çok yönlü değerlendirilmesine dayanıyor. (Sarkıtlar duvardan aşağı ya da zemin boyunca akan suyun biriktirdiği kalker tortusuyla oluşur.) Tercih ettikleri tarih olan 110.000 - 139.000 yıl öncesi, breşin içerisindeki katmanlaşmamış sarkıt ve kalker parçalarını esas alıyor ve bu tahmin spekülatif görünüyor.

Ben yanılmak pahasına, Toba’dan kaynaklanan kalın volkanik kül tabakası altından çıkarılan aletlerin bulunduğu Kota Tampan kazı alanını esas alarak, modern insanın Malezya’daki varlığını bu tarihe oturtmakta ısrar ediyorum. Esas aletler tartışmaz bir biçimde insan ürünü ve kül kesin bir şekilde gökyüzünden 74.000 yıl önce yağdı.Ama Kota Tapman aletlerinin modern insan elinden çıktığı görüşüne rağmen, yine de bu aletler teorik olarak diğer insanlar tarafından yapılmış da olabilir, zira yapanların kimliğini ortaya koyacak herhangi bir kemik kalıntısı kazı alanında bulunmuş değil. Bölgede bulunan, o eski çağlardan kalma tek modern insan kalıntısı, şimdi yeniden tarihlendirilmiş olan Liujiang kafatası ve güney Çin’de bulunan kısmi iskelettir. Modern insanın Flores’e (doğu Endonezya) ilk yerleşiminin tarihlendirilmesi, yayımlanmayı bekliyor. Böyle bir bağlantıyı esas almayı pekiştiren bazı sebepler var. İlk olarak, Avustralya’ya 65.000 yıl önce alçak su seviyesi sırasında yerleşim olduğu tezi, mantıksal olarak buna uyuyor. İkincisi, Afrika dışındaki genetik tarihlendirmelerin artan sayısı o tarihlere kadar uzanıyor. Su seviyesinin alçalmasıyla Avustralya’ya geçiş için oluşan bir sonraki uygun geçit yaklaşık 50.000 yıl öncesinde olmuş olmalı ki, bu diğer kanıtlarla pek uyumlu değil.

Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var
Dostlar, ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...

Nazım Hikmet

www.dilaverkom.blogcu.com
Alıntı ile Cevapla
  #18  
Alt 15-07-2008, 01:56
dilaver - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dilaver dilaver isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Sep 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 12.080

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Timor'dan Avusturalya'ya

Timor'dan Avusturalya'ya
74.000 – 65.000 yıl önce

Afrika dışındaki modern insan yerleşimlerinin genellikle kabul gören en erken arkeolojik kanıtları, yakın zamana dek Avustralya’da idi. Ancak bu hızla değişen bir durumdur. 1990’lara kadar, 40.000 yıl önce Avustralya ya da Yeni Gine’de yaşamış insanlara dair belirgin kanıtlar yoktu. Bugün görüyoruz ki, bu durum Avrupa için yapılan tarihlendirmelerde olduğu gibi, radyokarbonla tarihlendirme metodunun sınırlılığından kaynaklanıyordu. Ancak daha sonra, yeni tarihlendirme metotları uygulanmaya başladı. Luminesans adıyla bilinen tarihlendirme yöntemi, araştırmacılara radyokarbon tekniğinin 40.000 yıl öncesine uzanabilen sınırından daha ötelerini inceleme olanağı sağladı. 1990’da Richard Roberts ve Rhys Jones’un Avustralyalı jeolog ve arkeologlardan oluşan ekibi, kuzey Avustralya’daki Arnhem bölgesinin kıyısındaki kaya sığınağındaki ilk yerleşim için, 50.000-60.000 yıl öncesini tarihlendirdiler. Arnhem, Endonezya
Takımadası’nın en yakın adası olan Timor’un tam karşısındadır ve muhtemelen bundan dolayı ilk Avustralyalılar için yola çıkış noktasıdır.

Daha sonra Avustralya’ya dair tarihler oldukça anormal bir sapma yaşadı. 1996’da arkeolog Robert Fullagar Jinmium’un taş sanatı bölgesini inceledi. Buradaki sığınağın duvarı, “gagalanmış yüksük” şeklinde insan yapımı çentiklerle kaplıydı ve Fullagar, tortulara gömülmüş şekilde bulunan, oyularak işlenmiş kum taşının yere düşmüş bir parçasının, iki bağımsız tahmine göre 50.000 ve 75.000 yıl öncesine tarihlendiğini rapor etti. Hatta, termo-lüminesans yöntemiyle 116.000 ve 176.000 yıl öncelerine tarihlenen seviyelerde insan eli değmiş taşlar buldu ki; bu bulgu buranın, kıtada bilinen en eski insani faaliyet alanı, yukarda bahsedilen Arnhem bölgesindeki sığınaklardan 2-3 kat daha eski bir bölge olduğu anlamına gelir. Bu yeni tarihler infaal yarattı. Fakat düşen molozlardan bulaşan kum tanelerinin sebep olduğu kirlenmenin, dünyanın her tarafında insan yapımı aletler için aşırı eski tarihlendirmelere sebep olduğu gösterildiğinde, sorun çözülmüş gibi göründü. Bir başka deyişle, tarihler yanlıştı ve kum tanelerinin ayrı ayrı analizi, kirlenmenin sebep olduğu hataların saptanması ve üstesinden gelinmesini sağladı. Avustralya’daki en eski insan etkinliğinin tarihi, böylece 60.000 yıl öncesi civarında kalmış oldu.

Son zamanlarda yine, tartışmalara sebep olacak bir şekilde, insan etkinliğini
62.000 yıl öncesine kadar götüren tarihlemeler yayımlandı. Bu belirlemeler, güneydoğu Avustralya’da, Willandra Göller Bölgesi’ndeki Mungo Gölü’nde bulunan, ince yapılı, anatomik olarak modern insana ait iskeletin civarındaki toprak üzerinde uygulanan çeşitli yöntemlere dayanarak yapılmıştı. Bu raporlardan biri, o kadar süre önce o bölgede bulunabilmek için, ilk Avustralyalılar’ın, deniz seviyesinin alçak olduğu daha erken bir dönemde karşıya geçmiş olmaları gerektiğini işaret etmekteydi. Avustralya’ya geçiş için deniz seviyesinin alçalmasıyla ortaya çıkan “altın fırsat”ın 65.000 yıl önce gerçekleşmesi, anatomik olarak modern insan olan Mungo Gölü halkının kıtadaki en eskilerden olduğunu gösteriyor; çünkü bir önceki alçak deniz seviyesi bir 80.000 yıl daha önce, türümüzün daha ilk ortaya çıktığı dönemde yaşanmıştı.


Sadece tek bir altın fırsat

Akademik iddialar ve karşı tezler ne olursa olsun, çeşitli yerleşim yerlerinden
elde edilmiş, 60.000 yıl öncesinde Avustralya’da insan varlığını işaret eden kanıtların kesiştiği ortadadır. Bu tarihten hemen önce, kuzeyin büyüyen buz dağları arasında hapsolmuş suyun artması dünya okyanuslarındaki su seviyesinin derinliklerine kadar alçalmasına sebep olmuş ve Avustralya kıyıları bugünkü seviyenin 80 m (260 feet) altına inmişti.Buzul Dönem’in bu en düşük deniz seviyesinin tarihi 65.000 yıl öncesi olmakla beraber, dünya okyanusları yaklaşık 60.000 yıl öncesine kadar bu düşük seviyede kaldı ve sonra oldukça hızlı yükseldi.

62.000 yıl öncesinde Avustralya’nın kuzeybatı kıyılarındaki insanların varlığı, denizler ötesinden gelişlerinin de aynı tarihlerde olmasıyla tutarlı değildir; çünkü deniz seviyesinin düşük olduğu dönem 3000 yıl daha öncedir. Eğer Avustralya’ya varış tarihleri gerçekten 62.000 yıl önce olsaydı, birçok problem yaşanmış olmalıydı. Deniz seviyesinin ne kadar alçak olduğu, Timor’dan Avustralya’ya doğru denizi başarılı bir şekilde geçme şansını büyük ölçüde değiştirir. Kuzey Avustralya kıyılarından öteye deniz seviyesinin derinliğini gösteren haritadan, Avustralya ve Timor arasındaki mesafenin 100 m derinlikler arasında 160 km iken, 40 m derinlikte 220 km’ye, 20 m’de 470 km’ye çıktığını görebiliriz. 160 ve 220 km arasındaki fark küçük görülebilir, fakat insanın son 20.000 yıla kadar, dünyanın herhangi bir yerinde adalar arasındaki deniz geçişlerinde aşabildiği en uzun mesafe 180 km idi. Bunun arkeolojik kanıtları bulunan en eski örneği, yaklaşık 20.000 yıl öncesinde, Yeni Gine’nin kuzeyindeki Manus Adası’na yerleşimdir. Öyleyse, Avustralya’ya ilk yerleşimde tek ve uzun dönemli bir sürükleniş söz konusu değilse, Avustralya’ya geçişte altın fırsat 65.000 yıl öncesindeydi. Başka türlü 55.000 - 62.000 yıl öncesine dair Avustralya arkeolojik kayıtlarında görünebilmesi mümkün değildir. Her koşulda, çok temelli Avustralyalı maternal kollara dair genetik kanıtlara dayanan görüşe göre, Avustralya’ya ilk yerleşimin, sadece kazara ve rastlantısal bir sürükleniş sonucu gerçekleşmiş olması, ihtimal dahilinde olmayan bir senaryodur. Böyle bir varış tarihi, Avustralyalı nüfusun büyümesi için yapılan, 68.000 yıllık genetik tarih tahmini ile tutarlıdır.

Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var
Dostlar, ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...

Nazım Hikmet

www.dilaverkom.blogcu.com
Alıntı ile Cevapla
  #19  
Alt 15-07-2008, 01:57
dilaver - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dilaver dilaver isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Sep 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 12.080

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Avrupalılar'ın kökeni

Avrupalılar'ın kökeni
65.000 – 52.000 yıl önce

Avrupalılar’ın kökeni meselesi, sadece “müstakbel” Avrupalıların,“müstakbel” Asyalı ve Avustralyalılar’dan ayrı olarak Afrika’dan göç edip etmedikleri meselesi ya da onların modern insan davranışları gösteren ilk insanlar oldukları yönündeki efsaneyi çürütmek meselesi değildir. Bundan daha fazlasıdır. Onların olağandışı zengin ve çeşitli kültürlerinin kökeni ne? Tamamen yerel olarak mı gelişti, yoksa başka yerden mi getirildi? Neden bazı arkeologlar 20.000 - 50.000 yıl öncesi arasında, birçok farklı erken kültürel girişin, -hatta doğudan bir girişin- olduğunu iddia ediyor? Son Buzul Çağı’ndan önceki 25.000 yılın Avrupa’yla ilgili arkeolojik kayıtlarında, birbiri ardına filizlenen iki farklı kültürel dalgayla paralel giden açıkça belli eril ve dişil genetik izler bulunduğu öne sürülebilir. Bu, “Doğulu” bir kökenin çılgın bir tahmin olmadığını açığa vuruyor.

Avrupalılar’ın ataları, N (ya da Nasreen) klanı, güney Arabistan’a belki de 80.000 yıl önce gelen tek büyük göçün ilk dallarından birine aittir. Asyalı maternal genetik soyağacının kökenindeki bu sağlam pozisyonuna rağmen, Avrupalılar’ın ataları güney Asya’da on binlerce yıl beklemek zorunda kaldı. 50.000 yıl öncesine kadar beklediler, ta ki nemli, ılıman bir çağ Arap Yarımadası’nı yeterince yeşillendirip Bereketli Hilal’i açana ve onların Türkiye ve doğu Akdeniz üzerinden kuzeybatı taraflarına göç etmelerine izin verene kadar. Bu tür kısıtlamalar kuzenlerini, yani Hint Okyanusu kıyısı boyunca
güneydoğu Asya ve Avustralya’ya doğru giden ilk kıyı insanlarını etkilemedi.
Bunlar Avustralya’ya 60.000 yıl önce, Avrupa’nın kolonize edilmesinin çok öncesinde geldiler.

Asya’dan bakıldığında Avrupa, Eski Dünya’dan kuzeybatıya doğru bir çıkıntı halinde, ulaşılmaz bir yarımada, jeografik bir çıkmaz sokaktı. Jeografik açıdan olduğu kadar genetik açıdan da, Avrupalılar, benzer bir şekilde, Afrika kökenli insan soyağacının bir yan dalıdır. Çünkü Afrikalı olmayan ilk modern insanlar Asyalılar’dı, “yarımada Avrupa” daha çok bir alıcıydı, kendi yerel kaynaklardan ziyade daha erken tarihli Geç Paleolitik kültürel yeniliklerin kaynaklarından yararlanıyordu. Bu perspektiften bakıldığında, olgular, insanın esas biyolojik devrimi Avrupa ve doğu Akdeniz’de yaşadığı, dünyada geri kalan herkesin Avrupalı lideri takip ettiğini iddia eden arkeolojik/antropolojik efsaneyi çürütüyor.


Bereketli Hilal koridoru açılıyor

Maternal genetik soyağacımıza göre, bizim en eski Avrupalı kurucularımız,
nihayetinde 50.000 yıl yaşında güney Asyalı bir kökene dayanıyor. Onların kuzeye, 50.000 yıl önce Anadolu’ya gelmek için Bereketli Hilal’i bir koridor olarak kullanarak Libya ve Arap çöllerini geçmeleri gerekti. Moleküler saat üzerinde oldukça sık görülen hatalar göz önünde tutulursa, Zagros Dağları ve güneybatı İran’daki körfez bataklıklarından ilerleyen bu yürüyüşün tarihlendirilmesi için, bu göçe iklimin sunduğu fırsatlar açısından bakmalıyız. Bu bize, tıpkı bir ağacın gövdesindeki halkalar gibi, en kesin tarihleri verir. Son 100.000 yılın büyük bölümünde Bereketli Hilal koridoru kuru ve kapalıydı; ve sadece uzun buzul dönemlerinde buzun geçici olarak çekildiği kısa süreli iklimsel düzelmelerde açılıyordu.

55.000 - 65.000 yıl arasında dünya neredeyse aralıksız bir soğukluk ve kuraklık döneminden geçti. Bu dönemde Bereketli Hilal koridoru kapalıydı. Sonra, 56.000 yıl önceden bugüne doğru, dört ılık ve yağışlı dönem kısa aralıklarla birbirini takip etti. Bunların sonuncusu 51.000 yıl önce, en sıcak ve en uzun süreli olanıydı, yaklaşık 5.000 yıl sürdü. Aslında bu iklimsel düzelme o kadar ılık ve yağışlıydı ki, Hindistan’daki musonlar bugün olduğundan daha yoğundu ve böylece Bereketli Hilal koridorunun açılmasının yanı sıra, Negev Çölü gibi doğu Akdeniz’in kuru bölgeleri de Geç Paleolitik alet yapıcılar için yaşanabilir hale geldi. Eğer güney Asya’da çoğalmak ve doğu Akdeniz’e yayılmak için uygun bir zaman varsa, o zamandı. İklimsel ve arkeolojik dönem analizleri 45.000 - 50.000 yıl arasında yaşanan gür yemyeşil bir dönem olduğu fikrinde birleşiyor. Sanki Nasreen’in en yaşlı kızının ve onların ailelerinin doğu Akdeniz’e gelişlerinin moleküler zamanlaması fazla uzakta değilmiş gibi görünüyor.

Avrupalılar’ın Asyalı kökleri

Bu seyahat iki olağandışı sonuç doğurdu: Öncelikle, Avrupalılar’ın genetik anayurdu aslında 50.000 yıl önce güney Asya’da Pakistan Körfezi’ndeydi.
İkincisi, Avrupalılar’ın ataları Basra Körfezi’nden kuzey Mezopotamya’ya geçen ve Bereketli Hilal olarak bilinen bir koridoru izlediler. Bu koridor 51.000 yıl önce açıldı, Türkiye’ye ve nihayet Bulgaristan’a ve güney Avrupa’ya doğru göç etmeye imkân verdi. Bu, Avrupa’daki Aurignasyan kültürel hareketiyle çakışıyor gibi görünüyor. Güney Asya’dan Avrupa’ya ikinci yol İndus’tan Kaşmir’e ve İç Asya’ya doğru olmalıdır. Orada belki de 40.000 yıldan daha önce, avcılar ilk defa mamutlar gibi büyük hayvanları avlamaya başladılar. Bu avcıların bazıları gelişmiş yetenekleriyle Urallar’dan geçerek batıya Avrupa Rusya’sına ve oradan da Çek Cumhuriyeti ve Almanya’ya göç etmiş olmalı. Bu doğu istilası konusunda daha tutucu bir görüş, Orta Asya’dan ziyade Trans-Kafkasya’nın modern insanın Rusya’ya ilk giriş yolu olduğu yönündedir.

Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var
Dostlar, ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...

Nazım Hikmet

www.dilaverkom.blogcu.com
Alıntı ile Cevapla
  #20  
Alt 15-07-2008, 01:58
dilaver - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dilaver dilaver isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Sep 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 12.080

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Avrupa’nın beşinci kızı

Avrupa’nın beşinci kızı
52.000 – 45.000 yıl önce

Avrupa’nın maternal genetik prehistoryasının kapsamlı incelenmesiyle varılan en hayret verici sonuç, Avrupa’nın ilk kurucu dalı olan U5’in tanımlanması ve tarihlendirilmesidir. Başlangıçta, sadece dört başlıca doğu Akdenizli kurucudan birinin genetik büyük büyük kız torunu olan U5, Avrupa’ya göç etmişti. Bu Avrupa klanı, Yakındoğu ve Avrupa’nın karakteristik özelliğidir. Eskiliğine rağmen, sadece doğu Akdeniz ve Körfez bölgesine, Orta Asya’nın batısına, Akdeniz’i çevreleyen ülkelere, Avrupa’ya ve -eski bir alt dal olan U2 ile birlikte- Hindistan’a sıkışmış, doğu Asya’da bulunmamıştır. Bir bütün olarak bu klan, Yakındoğu’da 50.000 yıldan daha eskidir. Moleküler saate göre, Avrupa’nın beşinci kızı, U5 de 50.000 yıl yaşındadır ve Avrupa’ya giren ilk kolu temsil etmektedir; bir sonraki Avrupalı kurucu daldan 15.000 yıl önce giriş yapmıştır. Ama nasıl oluyor da doğu Akdeniz’de ilk defa görülen Geç Paleolitik Çağ ve Bulgaristan’daki ilk Aurignasyan için arkeolojik tarihler sırasıyla sadece 47.100 ve 46.000 yılı gösterdiği halde, Avrupa’nın genetik işareti, 54.000 yıl ile 50.000 yıl arasında Yakındoğu’ya ve kızı U5 yoluyla Avrupa’ya yayılıyor? Bu farklılık, radyokarbon tarihlerinin, “tavan etkisi” verip 40.000 yıl önceki herhangi bir çağın ölçümünde sistematik olarak kayıt dışı kalmasıyla açıklanabilir.

Her ne kadar U5 Avrupa’ya girişiyle aşağı yukarı eşzamanlı olarak Yakındoğu’da kökenlere sahip olsa da, onun uzantıları sadece sınırlı bir alanda başlıca olarak Türkiye’de ve Türkiye’yle İran’ın Trans-Kafkasya bölgelerinde yaşayan topluluklarda bulundu. Bunların içinde hâlâ Türkiye’den, Trans-Kafkasya’nın güneydoğusunda İran ve Irak’tan geçerek Zagros Dağları boyunca uzanan Bereketli Hilal’in eski sınırları içinde yaşayan Türkler, Ermeniler, Azeriler ve Kürtler bulunuyordu. Dikkate değer bir olgu, U5 Arabistan’da hemen hemen hiç görülmez; böylece bu halkların atalarının, Avrupa’daki ilk Aurignacian yerleşiminin başlıca kaynağı olduğu iddiası yanlışlanmıştır.

Aurignasyan alet yapıcılarının, onları 40.000 yıl önce batıya, orta Avrupa’ya, Pireneler’e ve İspanya’ya götüren hızlı hareketleriyle tam olarak örtüşen genetik işaretlere sahip miyiz? Her ne kadar U5 Avrupa’da artık her yerde bulunsa da, biliyoruz ki, Avrupa’nın en yaşlı büyük büyük torunu olan 40.000 yaşındaki U5a, en yaygın olarak kuzey İspanya’nın Bask bölgesinde görülür. Son Buzul Çağı boyunca Avrupa’daki yegâne sığınma bölgelerinden biri olan Bask bölgesi, batı Avrupa’nın diğer bölgelerine nazaran genetik çeşitliliğini daha fazla korumuştur.

U5, 50.000 yıl öncesine uzanan ilk Avrupalı ataları tanımlayan, hayatta kalmayı başarmış tek Avrupa kız kardeş alt koludur ve Ermeniler, Türkler, Azeriler ve Kürtler’in de paylaştığı bir ata tipidir. Onun ailesi, nereden geldiği ve kız kardeşlerinin kim oldukları hakkında ne biliyoruz? Genetik dalların soyağacını araştırınca, bir öykü gibi anlatabileceğimiz bir soyağacı elde ediyoruz: Avrupa, R’in (Rohani) genetik kızıydı, R, Nasreen’in genetik kızı, Nasreen de Afrika kökenli L3’ün kızıydı.Bununla birlikte, Avrupa maternal klanı hangi yolla doğu Akdeniz’e geldi ve Avrupa’yı kolonize eden kızı U5 nerede doğdu? Her iki N (Nasreen) ve Rohani grupları güney Asya dışında bilinmiyor, orada Nasreen kök tipleri düşük oranda bulundu ve Rohani’ye büyük bir çeşitlilikte rastlandı. Hindistan’daki birçok Rohani grupları başka yerde görülmedi. Rohani’nin Hindistan’daki büyük çeşitliliği onun dallarının nerede yayılmaya başladığını tahmin etmemizi sağlıyor. Bu en az 55.000 yıl önceydi, böylece Rohani’nin kızı Avrupa’nın doğu Akdeniz’e gelişi daha önceye tarihlendirildi ve Avrupalı dalların atayurdu olarak güney Asya önemli bir seçenek oldu. Bu yayılma tarihi bile Rohani klanının yaşını düşük olarak tahmin etmektir. Rohani Asya’da 55.000 yıldan daha eski olabilir, nitekim Rohani’nin Çin’de bulunan Asyalı iki altgrubunun yaşı daha büyük olarak tahmin edilmektedir.

Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var
Dostlar, ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...

Nazım Hikmet

www.dilaverkom.blogcu.com
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 03:43 .