OffSpring´isimli üyeden Alıntı
İşte beklediğim an buydu
Kendini ve düşüncelerini net olarak ifade etmişsin. Şimdi bende düşüncelerimi ifade edeyim.
Sen düşünce yapısı olarak insanları 3 gruba ayırıyorsun.
0 lar + lar - ler.
Bana göre ise sadece iki grup vardır.
0 lar ve 1 ler.
|
sevgili OffSpring..
senin bahsettiğin "0" la benim bahsettiğim "0" çok farklı şeyler..
benim bahsettiğim sıfırda sadece "tanrısızlık" yok..
-dinsizlik
-milliyetsizlik/etnisitesizlik
-siyasetsizlik
-ahlaksızlık
( zamansal ve coğrafi yüklenmiş göreceli ahlaktan arınmak)
bunlar başlıcaları, daha bunun yanında ufak tefek bir çok
"insandan öte" kavram var..
yani bir insanın annesinden doğduğu andan itibaren bu saydığım kavramlarla henüz kirletilmediği dönemden bahsediyorum.. yani belli bir yaşa kadar olan bebeklikten, çocukluktan.. bu ortalama 0-6 yaş grubudur..
bu yaş grubundaki bir çocuk henüz ebeveynlerinin elinde yoğrulmaktadır.. henüz dış dünyadaki diğer insanlar/medya/kitap vs tarafından yoğurulmaz, kirletilmez..
ama ortalama 3 yaşından itibaren beyin nörokimyası olgunlaşıp kayıt yapmaya başlar ve hafıza dediğimiz şey oluşmaya başlar..aile bu 3-6 yaş grubundaki bebekleri bazen aktif(genelde radikaller) bazen pasif olarak yüklemeye başlarlar..
aslında 0-3 yaş grubu bebekler bu bahsettiğim "0" grubuna girerler.. bu bebeklerin bir tanrısı, dini, milliyeti, etniği, ahlakı, siyasi görüşü vs yoktur henüz..
0-6 yaş grubu dünyanın hangi zaman ve coğrafya kesitinden olursa olsun bu bebeklerden/çocuklardan yüzlerce, binlercesini bir araya getirelim.. yani onlara küçük bir dünya adlı gezegene bırakalım.. birbirlerini hiç tanımadıkları halde hemen kaynaşırlar ve oynamaya eğlenmeye başlar.. çünkü hepsi ataları olan insanoğlu tarafından kirletilmemişlerdir henüz.. hepsinin tek derdi o
"an"ı nasıl daha keyifli/neşeli/çoşkulu geçirmektir, henüz onlar varoluşun onlara sunduğu
"doğal/mutlak mutluluğa" sahip insan yavrularıdır.. o yüzden bebeklik/çocukluk dönemi tutum ve davranışları evrenseldir..
o yüzden bu çocuklar ne tanrı, ne din, ne milli kimlik, ne siyaset, ne ahlak vs, yüzünden biribirilerini eleştirmezler, suçlamazlar, yargılamazlar.. onlar henüz
"kendilerinde(ilkelbenlik/nefs)" yaşamaktadırlar.. yani doğada bir hayvan yavrusundan farkları yoktur..
ama hiç bir insan yavrusu yoktur ki, bu saf/doğal/kendinde kalabilsin.. hangi zaman ve coğrafyada dünyaya geldiyse, önce ailesi daha sonra aldığı eğitim öğretim kurumları, dışarda oynadığı arkadaşları, evindeki televizyon, bilgisayar gazete vs gibi bir çok etken tarafından kirletilmeye başlanır..
ilkelbenlikte yaşayan bu çocuğa ikinci bir benlik yüklenir/oluşturulur, işte bu ikinci benliğin adı bilimsel(psikiyatrik) adı "ego" dur..
bu ego dediğimiz şey ilkebenliği(psikiyatrik adı ID dir) tımarlamaya, insan etmeye yarar.. yani bir insanda ego dediğimiz şeyin oluşabilmesi için türünün diğer bireyleriyle birlikte yaşayıp büyümesi lazım..
bir bebeği ormana bırakıp, insanlardan uzak ve bihaber yetiştirisen ego oluşmaz.. o ilkelbenlikte yaşamaya devam eder.. vahşi olur, medeniyetsiz olur, konuşmayı, düşünmeyi öğrenemez, dini, tanrıyı, milliyeti vs öğrenemez.. etrafında hangi canlı türü varsa onlar gibi yaşamaya başlar..
bir canlı doğduğu andan itibaren "yaşamda kal ve soyunu devam ettir" şeklinde bir dürtüyle donanmıştır.. ve bunun için ilk/primer ihtiyacı beslenme ve korunma için barınmadır.. bu beslenme ve barınma ihtiyaçalrını giderirken paylaşımcı değildir, adil değildir, sadece kendine ve kendi yavrularına öncelik verir..
benlik çeşitleri arasındaki en
"bencil" benlik bu "ilkelbenlik/ID/nefs" tir..
şimdi gelelim "tanrı" kavramına..
tanrı dediğimiz kavram bu bize sonradan yüklenen oluşturulan benliğin/egonun sadece bir parçasıdır..bazı toplumların inançlarında tanrı olabilir de olmayabilir de, sayısı bir de olabilir birden çok da olabilir..
daha önce örneğini verdiğim gibi budizm dininde "yaratıcı tanrı" kavramı yoktur..
bizim batı dünyası insanın zihninde(semavi dinler) nasıl evren/varlık
"sonradan oluştu" gibi önyargı/inanç varsa
doğu dünyasındaki insanların zihninde (budizm, hinduizm) evren/varlık zamandan bağımsızdır,
"hep vardı ve varolacaktır", zaman kavramında bir başı sonu yok, önyargısı/inancı vardır..
o yüzdendirki;
bizim batı dünyasında hakim olan tek tanrılı dinlerin ölüm sonrası yaşam biçimi cennet/cehennem iken
doğu dünyasında hakim olan tanrısız ve çoktanrılı dinlerinde ölüm sonrası yaşam yeniden doğumlar/reenkarnasyon(budizm) ve karma yaşamlar(hinduizm) şeklinde "sonsuz yaşam" olarak biçimlenmiştir..
ister tek tanrılı olsun, ister çok tanrılı, ister tanrısız, dünyada gelmiş geçmiş tüm dinlerin ortak paydası
"ölüm sonrası yaşamlardır"..
ve hepsindeki ölüm sonrası yaşamlarda bu yaşadığımız yaşamın mahkemesi ve infazı mevcuttur.. hepsinde ödül ve ceza yöntemi vardır.. bu ceza batıda cennet cehennem iken doğuda farklı niteliklere sahip yaşamlar ya da farklı varlıklar olarak tekrar doğumlar vardır..
hepsinin ortak amacı ilkelbenliği/nefsi tımarlamaktır.. yani özü hayvan olan bir canlı türünü(insanı) insanlaştırmaktır.. işte bu yüzden insanoğlu yavrusunu o doğduğu andaki ilkelbenlikte bırakamaz, zaten bu mümkün değildir.. işte insanoğlunun burda kullandığı şey, ego dediğimiz ikinci benlikolan sahtebenliktir..
din kavramı bu sahtebenliğin/egonun en güçlü, en fazla yaptırımı olan parçasıdır.. çünkü hiç bir zaman deneyimleme, gözlemeleme, sınama şansımız olmayan ölüm sonrasını kullanmaktadır..
dinler; ilkelbenliğin
"sonsuz yaşama arzusu"ndan beslenir.. ilkel benlik ölmek değil yaşamak üzere kurgulanmıştır, ilkel benlik yaşamı seçer ölümü değil..
işte tüm dinler ilkelbenliğin bu yaşama arzusunu kullanarak ona ölüm sonrası yaşam/yaşamlar vaadeder.. bu teklif çok caziptir, insanoğlu ölümün farkına varmış tek canlı türüdüdr.. ölüm bir yokluktur, sondur, çünkü ölen hiç bir insan tekrar varolmamıştır, buna en sevdiği yakınları da dahildir.. ilkel benlik o yüzden bu ölümsonrası yaşamların cazibesine kapılır ve kabuleder..
işte tam burda bir tuzak vardır.. ilkelbenliğe ölümsonrası yaşamlar vaadedilip "gel gel" yapıp kandırılırken diğer taraftan karşısına "ödül/ceza" kavramları koyulur.. bu ödül/ceza gibi kavramları hiçbir zaman bu dünyada deneyimeleme şansı omayan insanoğlunun ilkelbenliği ölüm sonrası yaşamlarla beraber yanında bonus olarak verilen ödül/ceza yaptırımını da yutmak zorunda kalır..
işte içinde din/tanrı gibi kavrmların da olduğu bu "zihin/ego" dediğimiz ikinci ve sahte olan benlik; bebeklik/çocukluk çağında yani beyin nörokimyamızın biçimlenip/olgunlaşma sürecinde gerçekleştiği için kişi özüne/kendine yabancılaşmaya başlar.. biz insan yavrusunu
"kendi"nden çalarız,
"kendi"ne yabancılaştırırız, onu evcilleştirmke, tımarlamak adına bambaşka bir canlı türü kimliğine sokarız.. tüm bu olaylar gerçekleşirken ne yetişkin insanlar ne de bebekler bu devasa değişim/dönüşümün öneminin farkında değilleridr.. herşey hesapta iyi niyetle yapılmaktadır.. aslında bir facia yaşanmaktadır..
işte binlerce yıldır yaşamış olan ve halen günümüzde yaşamakta olan insanoğlu bu sahtebenlikte/egoda/zihinde yaşamaktadır.. kendinden/özünden çalınmış, kendine yabancılaştırılmış insanoğlu dolayısıyla özündeki "mutlak tatmin" de elinden çalınmıştır.. o yüzden egoda/zihinde yaşayan insanoğlu tatminsizdir.. tatmin arayışı içindedir.. kendisine yüklenen
"hayata verilen anlam ve içeriğe" (teizm ve nonteizm düzeyi) sıkı sıkıya sarılmak, sahiplenmek ve savunmak zorundadır..
müslümanından ateistine, budistinden deistine, hristiyanından panteistine, satanisinden alevisine, ortodoksundan protestanına, hindusundan sünnisine, daha aklına gelebilecek ne kadar
"hayata anlam ve içerik verme" şekli varsa artık;
hepsinin ortak noktası şudur....
benim hayata verdiğim anlam/içerik doğru,
benimkilerin dışındakiler batıl/bozulmuş/hurafe/yanlış..
şeklindedir..
peki bu durumun önemi nedir?
insanoğlunu insanlıktan çok uzak, insani olmayan bir yaşam biçimine itip kendi soyunu/neslini yokedecek düzeye getirmiş olmasıdır.. bugün süper güçlü devletlerin başına geçebilecek radikl dinci/milliyetçi/izmci bir iktidar elinde varolan nükleer silahları kullanmaktan çekinmeyecektir..
Einstein'e sormuşlar.
-3. dünya savaşı çıkacakmı diye?
-3. dünya savaşını bilemem ama 4.dünya savaşı diye bir şey olmayacaktır demiş..
işte insanoğlunu binlerce yıldır
"kendi türüne/insana" değil de
"insandan öte" bu din, tanrı, milliyet, izmler, mal, mülk, iktidar, para vs tutunması, sahiplenmesi, savunması mutlak tatmininin elinden alınmış olmasındadır..
ama ne yaparsa yapsın, istediği kadar inansın, inamasın, istediği kadar mal, mülk, iktidar, güç sahibi olsun tatmin olmayacaktır.. dünyanın tek sahibi ve hakimi de olsa gözünü aya marsa güneşe galaksimize ve nihayetinde evrenimize dikecektir..
ultra zengin de olsa ferrarisini satıp dünyanın orasına burasına gidip tatmini arayacaktır.. yardım kuruluşlarına maddi yardım edecektir, çabası diğer canlılar değil kendi tatminsizliğini tatmin etme çabalarıdır..
dünyanın bilgisine de sahip olsa yetmeyecektir, hep bir tatminsizlik arayış içerisinde olacak ve bu arayış sürecinde diğer arayışta olanlar hem kendi türdeşleriyle hem varoluşla dalaşmaya, savaşmaya, kavgaya devam edecektir..
işte bu tam bir cehennemdir..
tüm arayışlar farkında olmadan kendini/özünü aramalardır..
bugünlük benden bu kadar..
verdiğim linki okudum, aydınlanmaya çok yakınsın aslında, yarın fırsat bulabilirsem yazarım..