kage";p="´isimli üyeden Alıntı
yahu kardeşim "ses çıkar mı?"diyorsun .en sonu ses çıkar diyip sonra ses dalgalarının beyin tarafından sese çevrildiği yanıltmacılığınında ısrarla aynı inadında devam ederek arkanada felsefenin çok yeni bir yüzü!! olan zencileride alarak emin bir şekilde son durumu merakla bekliyorsun. yani beyin ses dalgalarını sese çevirmemiş olsaydı ses olmayacaktı dimi!ne güzel.tabi birde derin açıklama var "ses dalgaları sessizdir".sen niçin anlamak istemiyorsun."sessiz" ne demek?varmı, elle tutulur ,gözlem ve deney araçları ile saptanmış bir özelliği var mı?ve bildik başlangıç senaryosuna getirirsiniz insanları.istersinizki herkes ordan başlasın anlamaya ve çokta yeniymiş gibi takdim ededurursunuz.
|
Yüksek frekanslı sesler kesiksiz gibi gelse de, gerçek anlamda ses olması için öyle değildirler. Her ses, ses/sessizlik karşıtlığıdır, ama değişim hızı yüksek olduğunda kulak bunu kaydetmez. Bu yalnızca, diyelim ki bir org'un duyulabilecek en düşük notalarında ortaya çıkar. Aydınlık da salt aydınlık değildir, ama aydınlık/karanlık karşıtlığıdır.
Işık, dalgaların yukarı/aşağı hareketleriyle ritmik olarak yayılır. Bazı koşullarda ışık titreşimlerinin hızı, hareket halindeki diğer nesnelerle eşzamanlı kılınabilirler; öyle ki, nesneler hareketsizmiş gibi görünürler. Bu nedenledir ki, bıçkıhanelerde ark lambaları kullanılmaz, çünkü ışığı öyle bir ritimde dışarı verirler ki, kolaylıkla daire testerenin hızıyla eşzamanlılaşır ve böylece testerenin dişleri kullanan kişi hareketsizmiş gibi görünebilir.
Işık, dalgaların yukarı/aşağı hareketleriyle ritmik olarak yayılır. Bazı koşullarda ışık titreşimlerinin hızı, hareket halindeki diğer nesnelerle eşzamanlı kılınabilirler; öyle ki, nesneler hareketsizmiş gibi görünürler. Bu nedenledir ki, bıçkıhanelerde ark lambaları kullanılmaz, çünkü ışığı öyle bir ritimde dışarı verirler ki, kolaylıkla daire testerenin hızıyla eşzamanlılaşır ve böylece testerenin dişleri kullanan kişi hareketsizmiş gibi görünebilir.
Gözler ve kulaklar titreşimlerin hem inişine, hem de çıkışına karşılık verip kaydederler, ancak zihnimiz, yani bilinçli yönelimimiz yalnızca çıkışları fark eder. Karanlık, sessiz, ya da ‘etkin olmayan’ aralıklar önemsenmez. Bilincin aralıkları önemsemediği, ama onlar olmadan da hiç bir enerji akımını fark edemeyeceği, hemen hemen evrensel bir ilkedir. Varolduğuna inandığımız her şey, her zaman etkin/etkin olmayan karşıtlığında var olur. Etkin ve etkin olmayan aralıklar tek başlarına var olamazlar.
İnsanların çoğu, müzik dinlerken tek tek, ya da akor denilen kümeler halinde, sadece arka arkaya gelen tonları duyduklarını sanır. Eğer bu doğru olsaydı, bu insanlar, çok ender rastlanan ton-sağırların duyduğu gibi, ne müzik, ne melodi ama sadece ve sadece ardarda gelen gürültüler duyarlardı. Farkına varmasanız da, bu belirli aralıklar, sessizlik dönemleri değil ama gam üzerindeki noktalar arasındaki değişik uzunlukta ‘eşikler’ de olsa, melodiyi duymak, tonlar arasındaki aralıkları duymaktır. Olaylar arasındaki zaman-boşlukları, ya da nesneler arasındaki mesafe-boşluklarından ayrı olarak bu aralıklar, ya da eşikler duymayla ilgili boşluklardır.
Ancak bilinçli yönelimin genel alışkanlığı, değişik biçimlerde, aralıkları yok saymaktır. Örneğin, bir çok insan, havayla dolmamış olsa, boşluğu sadece bir ‘hiç’ olarak düşünür. Bu yüzdendir ki sanatçılar, ya da mimarlar boşluğun özelliklerinden ve tiplerinden, astronomlar ve fizikçiler kıvrılmış, genişleyen, sonlu boşluktan veya boşluğun yıldızlar ya da ışık üzerindeki etkilerinden konuşunca böyle insanlar şaşırıp kalırlar. Bu aralıkları yok sayma alışkanlığımızdan dolayı sesin, ses/sessizlik titreşimi olduğu gibi, bütün evrenin (yani var oluşun) bir madde/boşluk titreşimi olduğunu göremeyiz. Katı madde ve boşluk, iç kısımlarla dış kısımların birbirinden ayrılmazlığı gibi, bir arada var olur. Boşluk, cisimler arasındaki ilişkidir ve onsuz ne enerji ve ne de hareket olabilir.