Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > İbrahimi Dinler > İslam

Anket Sonucuna Bak: Müslümanlar en çok hangi savunmayı yapar?
Bu ayetler zamanaşımına uğradı yani bugün geçersiz! 24 15,48%
Bu ayetleri her okuyan anlayamaz yani yanlış anlaşılmaya müsait! 119 76,77%
Bu ayetler çağdışı yani İslam'da reform yapılması lazım! 15 9,68%
Bu ayetlere inanmak mümkün değil ama yine de müslümanım! 14 9,03%
Birden fazla seçeneğe oy verilebilir. Katılımcı sayısı: 155. Sizin bu Ankette oy kullanma yetkiniz bulunmuyor

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #541  
Alt 15-07-2015, 21:07
AvniSinanoglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
AvniSinanoglu AvniSinanoglu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 12 Sep 2010
Bulunduğu yer: Almanya
Mesajlar: 429
Standart

zavalli´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
ee nolmuş yani ?
tek tarafli fikirlerden hoslanmam....

Düşünülen her şey yapılabilir.
"Bağnaz ateist" gördüğüm anda, sorduğum ilk soru nedir biliyor musunuz?"
"gönül nedir, gönül ne demek?"


Alıntı ile Cevapla
  #542  
Alt 15-07-2015, 21:08
zavalli zavalli isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 28 Mar 2015
Mesajlar: 441
Standart

AvniSinanoglu´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
tek tarafli fikirlerden hoslanmam....
kurandan hoşlanır mısın ?
Alıntı ile Cevapla
  #543  
Alt 14-09-2015, 23:24
BaranMiran BaranMiran isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 04 Jun 2015
Mesajlar: 17
Standart

tardu´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Diyanet Vakfı Meali:

"Beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın." (Nisa Suresi 3. Ayet)

"Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder." (Nisa Suresi 11. Ayet)

"Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır." (Nisa Suresi 176. Ayet)

"Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün." (Nisa Suresi 34. Ayet)

"Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun)." (Bakara 282)

" Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır." (Tevbe 111)

"Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün." (Tevbe 5)

"Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helal kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lazım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, merhamet edendir." (Ahzab 50)

"Ey iman edenler! Siz zamanını gözetlemeksizin, bir yemeğe davet edilmedikçe, Peygamber'in evlerine girmeyin. Ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber'i üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber'in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah'ın Resulünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikahlamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah) tır." (Ahzab 53)

"Allah ve Resulüne karşı savaşanların ve yeryüzünde (hak) düzeni bozmaya çalışanların cezası ancak ya (acımadan) öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Onlar için ahirette de büyük azap vardır." (Maide 33)

"Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah'tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin." (Maide 38)

Sen zaten musluman olma cok lazim degilsin.
Alıntı ile Cevapla
  #544  
Alt 14-09-2015, 23:49
Yıldıztozu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Yıldıztozu Yıldıztozu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Sep 2014
Mesajlar: 4.242
Standart

Esas sorun şu ki; müslümanlıktan çıkartan hiçbir ayet olmasaydı bile müslümanlığı kabul ettiren hiçbir ayet yoktur ve esas sorun budur.
Alıntı ile Cevapla
  #545  
Alt 14-09-2015, 23:55
world world isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 21 May 2010
Mesajlar: 3.123
Standart

Yalvarırım artık Müslümanlar,Hristiyanlar ve Yahuidiler şunu anlasın:

Diğer dinlerden hiçbir farkınız yok , dinleriniz çok yerel,local ve tamamen Ortadoğu coğrafyasına özgü. Bu dinlerin evrenselliğini dinlerinizin kendi kitabı dahi iddia etmedi siz onları yaydınız. Eğer Çok Tanrılı bir dine inanan güçlü bir imparatorluk olsaydı ve yıkılmasaydı o imparatorluk da dinlerinin evrensel olduğunu söyleyecekti. Dinleriniz çok yerel local ve yöresel. Bunu görmeyecek kadar kör olacak hangi günahı işlediniz?
Alıntı ile Cevapla
  #546  
Alt 16-09-2015, 23:31
BaranMiran BaranMiran isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 04 Jun 2015
Mesajlar: 17
Standart

tardu´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Diyanet Vakfı Meali:

"Beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın." (Nisa Suresi 3. Ayet)

"Yetimler konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korkarsanız, sizin için temiz kılınan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Eğer bu durumda adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız, bir tek kadınla yahut yeminlerinizin/sağ ellerinizin sahip olduklarıyla (evlenin). İşte bu, haksızlığa sapmamanız için en uygun yoldur..(nisa 3)"

Ayeti sonuna kadar okudum… Şaşırdım… Acaba yanlış mı anladım diye tekrar okudum…

Ayet, "Yetimler konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korkarsanız" diye başlıyor…

Üniversite sınavlarında paragraf soruları olur hani… Paragrafın altında "Bu paragrafın konusu nedir" diye yazılıdır…

Ben de şunu soruyorum kendime…

Konusu nedir bu ayetin?

Yetimlerin korunması mı? Çok eşlilik mi?

Bir başka soru daha geliyor aklıma…

Bu ayetten şu sonuçlar çıkar mı?

Evlendiğiniz kadın hastalanırsa, ya da çocuk doğuramazsa, nefsiniz çok eşliliği ister ise, iki üç dört kadın alın gibi…

Başa dönüp tekrar okuyorum ayeti…

Çok eşliliğe çıkan bir anlam bir türlü bulamıyorum…

Konu ilginç bir hal almaya başlıyor benim için… Acaba diyorum, ayeti bir önceki ve bir sonraki ayetlerden bağımsız düşündüm ondan mı yanlış anladım ?

Konumuza delil olan, Nisa suresini 3. Ayeti…

Bu endişemi giderebilmek ve konuyu daha net anlayabilmek için Nisa suresini baştan okumaya karar veriyorum…

"Rahman ve Rahim (olan) Allahın adıyla

1. Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adınıkullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.

2. Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak (kendi malınızmış gibi) yemeyin; çünkü bu, büyük bir günahtır.

3.Yetimler konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korkarsanız, sizin için temiz kılınan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Eğer bu durumda adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız, bir tek kadınla yahut yeminlerinizin/sağ ellerinizin sahip olduklarıyla (evlenin). İşte bu, haksızlığa sapmamanız için en uygun yoldur..

4. Kadınlara mehirlerini gönül rızası ile verin; eğer gönül hoşluğu ile o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa onu da afiyetle yeyin.

5. Allah'ın geçiminize dayanak kıldığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.

6. Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri(gözetip) deneyin, eğer onlarda akılca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (de geri alacaklar) diye o malları israf ile ve tez elden yemeyin. Zengin olan (veli) iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da (ihtiyaç ve emeğine) uygun olarak yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter.

7. Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır; ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Gerek azından, gerek çoğundan belli bir hisse ayrılmıştır.

8. (Mirastan payı olmayan) yakınlar, yetimler ve yoksullar miras taksiminde hazır bulunursa bundan, onları da rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin.

9. Geriye eli ermez, gücü yetmez çocuklar bıraktıkları takdirde (halleri ne olur) diye korkacak olanlar (yetimlere haksızlık etmekten) korkup titresinler; Allah'tan sakınsınlar ve doğru söz siöylesinler.

10. Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir. Nisa suresi;1-10) (Sure uzun olduğu için sadece ilk on ayeti paylaştım sizinle)

Sizinde gözlemlediğiniz gibi; ayetin konusu çok evlilik hukunu değil, yetimlerin hukukunu düzenliyor…

Ayetin indiği dönemde savaşlar yaşanıyordu…

Savaşların sonucunu anlayabilirsek ayetin ne demek istediğini de daha iyi anlayabiliriz diye düşünüyorum… Bu noktada iki örnek paylaşmak istiyorum sizlerle…

"Massachusetts Teknoloji Üniversitesi Uluslararası Çalışmalar Merkezi'nin internet sayfasına göre işgal sürecince eşlerini kaybeden 86 bin kadın Irak Hükümeti'nden mali destek alıyor. Dul kalan her kadının hükümet desteği almadığı düşünüldüğünde, eşini kaybeden kadınların daha fazla olduğu tahmin ediliyor. İşgal süresince 4.5 milyon çocuk ise yetim kaldı ve bunların 600 bin'i sokakta yaşıyor. ABD'nin Irak işgalinin insani maliyeti konusunda çalışan Brookings Enstitüsü uzmanı Elizabeth Ferris, AA muhabirine yaptığı açıklamada, savaş nedeniyle yerlerinden edilen dul Iraklı kadınların en savunmasız grup olduğunu, sosyal çevreleri ve aileleri olmadan iş bulup geçinmelerinin çok zor olduğunu ifade etti. www.habervaktim.com "
2. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya'da kadınların nüfusu erkeklerden 7.300.000 daha fazla idi ve bunların 3 milyonu da duldu. Nitekim savaş sonrasında buna bir çare bulunamadığı için birçok Alman kadın küçük menfaatler karşılığında müttefik güçlerin kötü emellerine âlet olmak zorunda kalmıştır. 1948 yılında Münih'te düzenlenen Uluslararası Gençlik Konferansı'nda, cinsiyet oranlarındaki bu dengesizliğe bir çözüm bulunamaması üzerine katılımcılardan bazılarının poligamiyi (çok evliliği) önermeleri ve bunun konferansın kapanış bildirgesine dâhil edilmesi de dikkat çekicidir." (Şerif Muhammed, "İslam ve Diğer Geleneklerde Kadın", Yeni Ümit Dergisi, Sayı: 55)

Savaşlar yaşanırken ve bir toplum ayakta kalma mücadelesi verirken, dul ve yetimler için ne yapılması gerekirdi ?

Soruyorum Allah aşkına…

Ne yapacaklardı…?

Bir kadın, eşinin çok eşliğine nasıl katlanır diye soruyoruz hep… Doğru…

Peki bir kadın, ikinci üçüncü eş olmaya nasıl katlanır?

Ne oluyor da kadınlar kendileri gidip erkeklere evlenme teklif edecek noktaya geliyorlar ?

Yargılamadan önce, anlamaya çalışmamız ve şunu sorgulamamız lazım…

İnsani olan hangisidir ?

Ve bu noktada Nisa suresinin 3. Ayetinin şu yorumu anlaşılır gelir bana…

"-Evet, eğer o yetimler hakkında [sosyal] adaleti yerine getiremeyeceğinizden [yani onların canlarını, mallarını, ırzlarını ve her türlü insani yaşam standartlarını koruyamayacağınızdan] korkarsanız, o zaman [halinize/ durumunuza uygun bir şekilde, önceliği onlara vermek suretiyle] sizlere helal olan o [kimsesiz, çaresiz, dul ve yetim] kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayınız [ve böylece onları kendi himayenize alınız; onları çaresizlikten, kimsesizlikten, perişanlıktan kurtarıp insanca yaşayabilecekleri bir aile ortamına kavuşturunuz]; ama eğer, [o evlendiğiniz] kadınlar arasında adaletli davranamayacağınızdan [yani evlilik hukukundan doğan haklarını tam olarak koruyup, onlara gerektiği gibi bakamayacağınızdan, insanca yaşayabilecekleri bir ortam sağlayamayacağınızdan] korkarsanız, o taktirde [hiç olmazsa onlardan] bir tek hanımla nikahlanınız/ evleniniz yahut sağ elinizin sahip olduğu [yani İslam toplumunun egemenliği altında bulunan diğer bir çaresiz kesim olan cariyelerden yani savaş esiri olarak İslam toplumunun egemenliği altında bulunan kadın esirlerden] alınız/ nikahlayınız!.. İşte bu [yöntem; hak, adalet ve insaf ölçüsünden] sapmamaya en yakın/ uygun olan yöntemdir!.."

Biz, nisa suresinin 3 ayetine "kadın" ya da "erkek" gözüyle bakıyoruz… Ayetin içinde ol-ma-yan kıskançlık , şehvet gibi konuları ayete dahil etiğimiz için ayeti anlamakta zorlanıyoruz…

Ve en önemlisi bir başka ayeti görmezden geliyoruz…

"Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; öyle ise birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. " Nisa suresi 129

Şimdi…

1. "Yetimler konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korkarsanız,… kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın…

2. "Eğer bu durumda adaleti gözetemeyeceğinizden korkarsanız, bir tek kadınla ……… evlenin. Nisa suresi 3.

3."Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında adil davranmaya güç yetiremezsiniz… Nisa suresi 129

Kur'an-ı Kerim akıl sahipleri için bir öğüttür biliyorsunuz…

Şimdi "akıl sahiplerine" sormak isterim…

Çok eşlilik ile ilgili ayetin yetimlerin haklarının korunması konusunda olduğunu düşünürsek, Allah'ın adalete verdiği önemi kavrayan birinin nasıl davranması, nasıl bir sonuç çıkartması gerekir ?

Bir de şu konu var…

Ateistler ve deistler ne iddia ediyorlardı…

Kur'an-ı Kerim bayanlara hak tanımıyor… Kur'an da erkek bakış açısı hakim…

Oysa erkek bakış açısı hakim olsa idi, ayetlerin şöyle olması beklenirdi…

-Evlilik, insanın doğasına aykırıdır…

-Tek eşlilik, erkeğin doğasına aykırıdır…

– Çok sevgililik güzeldir…

Kadınlar hangi toplumda yaşarlarsa yaşasınlar, kendilerini güvende hissetmeyi, evlenip yuva kurmayı isterler… Evliliğe yanaşmayan, sorumluluk almak istemeyen taraf erkektir…

Erkekler "bitti" dediğinde kolayca çekip gidebileceği bir ilişki yaşamak isterler… Böyle bir ilişki kadın için ilk başta sorun teşkil etmese de, kadının yaşı ilerledikçe (güzelliğini kaybetme korkusu) ve çocuk özlemi arttıkça ilişki çekilmez bir hal alır…

Bu noktada önemli bir diğer nokta şu…

Resmi nikah olmadan, kadın hukuki hak iddia edemiyor… (Örneğin çocuğun velayeti, nafaka, hak ve borçlar, mülkiyet ilişkileri, miras sorunları gibi …)

O zaman İslamiyet kadına hak tanımıyor diye İslama saldıran ateist ve deistlerin, resmi nikah yapılmadan kadın ve erkeğin birlikte yaşaması fikrine karşı olması beklenir…

Ancak forumlardan da görüyoruz ki bunu "modern" lik olarak yorumluyorlar…

Kadının en doğal haklarını alamadığı, hukuken tanınmadığı bir düşünce modern olabilir mi?

Kadına değer verdiği düşünülebilir mi ?

Sonuç olarak ayetleri inkar edenler; karşımıza ahlaklı, adaletli, mantıklı bir anlayış getiremiyor…

"Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir." Araf 189…

Kur'anı kerim açısından bakarsak kadın "eş" dir… Huzurun tamamlayıcı tarafıdır…

Ayetleri yok sayan bakış açısından bakarsak kadın, "gönül eğlencesi" dir…

Kur'an-ı Kerim, kadına değer verir…

Erkeğe şunu emreder…

Bir kadınla birlikte olmak istiyorsan, sorumluluk alacaksın…

Evleneceksin, evlendiğini topluma duyuracaksın, mehir vereceksin, eşinin geçimini sağlayacaksın, adaletli davranacaksın, güzellikle geçineceksin, koruyup kollayacaksın, çocuğun doğduğunda ona babalık yapacaksın, mirasından pay vereceksin…

Eğer evlenirde bunları yapmaz isen, vebalini ödersin…

Sorumluluk almak istemiyorum, evlenmeyi düşünmüyorum mu diyorsun ?

O zaman kimsenin günahına girmeyeceksin… Sabredeceksin…

Şimdi söyleyin bakalım…

Erkek bakış açısı mı hakimmiş Kur'an-ı Kerim de ?



"Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder." (Nisa Suresi 11. Ayet)

Öncelikle" diferansiyel denklem" nedir kısaca bir ona bakalım.. ne işimize yarar? ne alaka demeyin… çok önemli…

"Diferansiyel denklemler günümüz teknolojisinin bu kadar gelişmesinde önemli bir köşe taşıdır.Eğer bugün 50 katlı 100 katlı 150 katlı binalar yapılabiliryorsa ve daha yüzlerce binlerce örnek matematik ve onun alt dallarından biri olan Diferansiyel Denklemler sayesindedir…

Örnek verecek olursak teleferik yapabilmemiz için teleferiğin asılacağı telin gerginliğini iyi ayarlamamız gerekir; peki iyi ayarlamadan kasıt nedir bunu nasıl yapacağız ? İşte burada difreransiyel denklemlerin önemi ortaya çıkıyor.Diferansiyel denklemler sayesinde teleferiğimizi düzgün olarak çalıştırabiliriz." http://www.r10.net/1058196006-post1.html

Peki günümüz sistemlerini kuran bu Diferansiyel denklemlerin çözümü nasıl?…

"Günümüzde mevcut olan diferansiyel denklemlerin çoğu lineer olmayandır ve birkaç özel metodla çözümü tam olarak mümkün değildir. Yaklaşık çözümlere bilgisayar yaklaşımları kullanılarak ulaşılır. Bir diferansiyel denklemin çözümü sonsuz sayıdadır, ancak başlangıç koşulları veya sınır değerleri verilerek çözümde teklik sağlanır." http://tr.wikipedia.org/wiki/Adi_dif...yel_denklemler

Bu denklemler sadece teknolojide değil, biyolojide bakterilerin üreme hızları, Fizikte ısı sıcaklık konuları gibi bir çok alanda kullanılıyor… Nasıl ? Sınır değerleri verilerek… sonuca nasıl ulaşılıyor… yaklaşık çözümlerle…

Biz şimdi bu cümleden hareketle yani yaklaşık çözümlerle günümüz sistemleri mi kurulur diyerek " diferansiyel denklemleri" reddetsek, konunun başlığını

MATEMATİKTE, MATEMATİKSEL HATA diye versek ne olur… komik olur…

Kur'an da miras ile ilgili "veriler, oranlar" sınırlardır… Tüm matematik denklemlerinde olduğu gibi değişkenler değiştikçe sonuçta değişir… Bazı durumlarda sonuca yaklaşık çözümlerle ulaşılır…

Kur'an da matematik hatası diye yaygara kopartan Matematik dehası kardeşlerim, diferansiyel denklemleri de hatalı diye reddedin o zaman …

Ateist ve deistlerin iddiaları nedir? Kur'an peygamber efendimizin uydurması… Hadi dediklerini doğru kabul edelim… Peygamber efendimizin matematik profösörü olmadığında hepimiz hem fikiriz sanırım…

Ne ile uğraşmış peygamberimiz, Ticaretle… bunda da hem fikiriz…

Madem ki Kur'an-ı Kerim'i peygamber efendimiz yazmış , o zaman Kur'an da verilen oranların daha basit, bu kadar detaya girilmeden verilmesi gerekmez miydi?

Sonuçta ticaretle uğraşmış…

Örneğin ben , sitemde kendi kafama göre bir miras paylaşımı örneği verebilirim … Gayet de kolay anlaşılır…

Ama kırk yıl düşünsem Kur'an daki gibi bir sistem asla aklıma gelmez…

En basitinden çocuğa bu kadar, ana babaya şu kadar deyip geçmek var iken, bu kadar detay niye… Kur'an da miras konusundan hiç bahsedilmeyede bilirdi…

Sahabeler miras paylaşımı konusunda gelip peygamberimize danışıyorlardı… Neden peygamber efendimiz döneminde bir sıkıntı yaşanmıyor…

Ne oluyor da "hz ömer zamanında avliyye sistemine gereksinim duyuluyor"

Hz Ömerden önce halife olan Hz Ebubekir döneminde hiç mi miras davası olmadı?

Ondalık hesaplardan önce, bu soruların cevapları araştırılmalı değil mi?

Sadece miras konusu ve bununla ilgili ayetler bile, Kur'an ın peygamber efendimiz as uydurması ol-ma-dığının bir ispatıdır aslında…

Ayetler alt alta sıralandığında bu durum açıkça anlaşılır…

Allah, Kur'an la miras konusuna bir sistem getirmiştir… Sınırlarını belirlemiştir… (örneğin, islam öncesinde kadının, kocası öldüğünde mirastan pay alamazken bu değiştirildi) ve peygamber efendimiz zamanından itibaren bu sistem "esas" alınarak miras konusu sorunsuz çözülmüştür…

Sözün özü, Kur'an da matematik hatası yoktur… Bu iddia safsatadan ibarettir… Çünkü;

"Üniversitelerde bir sene boyunca okutulan miras konusunun detayları bilinmeden, Kur'an da "hududullah" kavramı araştırılmadan ve bunun sınırları belirlenmeden, bu konuyla ilgili bütün ayetler alt alta sıralanmadan, ilgili hadisler incelenmeden, yakınlık bağları (kan bağı, evlilikler, çocuklar) tahlil edilmeden, neden hz ömer zamanında böyle bir uygulamaya gereksinim duyulduğu araştırılmadan "karar verilecek" bir mesele değil avliyye ve miras konusu..." Mustafa İslamoğlu…

Diyanetin bu konuda ki açıklamasının da, mirastaki kavramların anlaşılması adına önemli olduğunu düşünüyorum… http://www.diyanet.gov.tr/yayin/basi...p?id=656&yid=2

Miras konusunda oranların verildiği ayetler…

Allah, size, çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

12. Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (kelâle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah'tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, halîmdir.

Bunlar, Allah'ın (koyduğu) sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur. Nisa 11,12,13

Senden fetva isterler. De ki: «Allah, babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kızkardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kızkardeş ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona vâris olur. Kızkardeşler iki tane olursa (erkek kardeşlerinin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır. Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor. Allah her şeyi bilmektedir. Nisa 176

Güncelleme: Bu yazıyı yayımladıktan sonra gelen yorumlar sonrası bir konuya açıklık getirmem gerektiğine karar verdim.

Yazımın en sonunda yayınladığım linkler, kişilerin kendilerine ait görüşlerdir… Ve hepsi benim için çok değerlidir… Çünkü ayetler üzerinde düşünülmüş, sistemler araştırılmış "acaba Rabbim miras hükümlerinin nasıl uygulanmasını emrediyor" diye akıl yürütülmüştür…

Yazdıklarımda hata varsa, benim cahilliğimdendir…

Avliyye sistemi de bir görüştür… İbn abbas ın sistemi de bir görüştür…

Görüşler hatalı olabilir… Ama bu Kur'an ı değil, kişileri hatalı kılar…
"Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır." (Nisa Suresi 176. Ayet)

"Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün." (Nisa Suresi 34. Ayet)
iyi kadınlar da itaatli olurlar "
Ayette kadınlar, "erkeklere" karşı itaatkardırlar gibi bir anlam yoktur… Ayet "İyi kadınlar, Allah'a gönülden itaat eden ve Allah'ın kendilerini koruduğu gibi kendileri de gizliyi koruyanlardır. "

Kısaca, Allah a karşı itaatten bahsediliyor…

3. "dövün onları"
siz, ayette geçen "darabe" kelimesinin arapça hangi anlamlara geldiğini, Kur'an da bu kelimenin hangi anlamlarda kullanıldığını biliyor musunuz? Hayır… size yardımcı olayım…

"Darabe veya darb kelimesinin anlam dünyasıyla ilgili olarak kaynaklarda
şu bilgiler yer almaktadır: Darabe veya darb kelimesi, "rızkın hayırlısını
aramak, yolculuğa çıkmak, yerine getirmek, hızlı yürümek, rızık
temini için seyahat etmek, yüz çevirmek, bir yönden başka bir yöne
döndürmek, yerine getirmek, engel olmak, mahrum etmek, kazanmak,
istemek, yüzmek; yaratılıştaki şekil, herhangi bir şeyin bir türü, çeşidi,
bölümü, benzeri, her şeyin uzun olanı, sık ağaçlı vadi, katı beyaz bal,
çise, zayıf cüsseli kişi"128 anlamlarına geldiği gibi "tutmak, hacr altında
kalmak, terk etmek, zaman geçmek, yürümek, karıştırmak, dikmek,
dokumak için ip eğirmek, para basmak, mühür kazımak, müddet belirlemek,
hisse ayırmak, vergi koymak, alçaltmak, bozguna uğratmak, ayırmak,
meyletmek, alıştırmak, tekrarlamak, vurmak, çarpmak, atmak,
ateşe vermek, buğdayı başağından ayırmak, bombardıman etmek, müzik
aleti çalmak, müzik yapmak, yazmak, akrebin sokması, incitip harekete
geçirmek, ayırmak, ayrılmak, zorla kabul ettirmek, kovmak, defetmek,
bırakmak, terketmek, vazgeçmek, iptal etmek, kaçınmak, hareket etmek,
hareket ettirmek ve sefere çıkmak" gibi anlamlara da gelmektedir. Ayrıca
darabe kelimesinin "namaz"la kullanılınca "kılmak"; "çadır"la kullanılınca
"dikmek"; "gece" ile kullanılınca "uzamak"; "soğuk" ve "rüzgar" ile
kullanılınca "isabet etmek, zarar vermek"; "yol" ile kullanılınca "yol açmak"
anlamları da vardır.129 İbn Fâris ve Ezherî'nin ifadelerine göre bu
kelimenin adrabe kalıbındaki anlamlarından biri de "evde ikamet etmek"
şeklindedir.130 İbnu'l-Kûtiyye, darabe fiiline "zorlamak ve zayıflatmak"
manası vermiştir.131 Ayrıca bu kelimenin "düşkün bırakmak ve elem
vermek" manaları da kaynaklarda yer almaktadır.132
Lügat anlamları bunca çeşitlilik arz eden darabe kelimesinin
Kur'ân'daki kullanımları da bu anlamların bir bölümünü içerecek şekildedir
ve oldukça fazladır. "Örnek vermek", "isnad etmek", "itelendirmek", "perde koymak", "vazgeçmek", "salmak, sarkıtmak",
"(yol) açmak, (yol) tutmak", "örtmek, (duvar) çekmek","layık olmak,
çarptırılmak, düşkünleştirmek", "çarpmak, sert vurmak", "ölüm
esnasında kafirlere eziyet etmek", "vurmak, dokunmak","vurup
kırmak" ve "yolculuğa çıkmak". http://dergi.ilahiyat.omu.edu.tr/Mak...0072305064.pdf

Peygamber efendimiz as, hiç bir hanımını dövmemiş olmasına rağmen, neden darabe kelimesinin özellikle "dövün" anlamının kullanıldığını araştırırsanız, kafanızdaki olumsuz algının cevabını da bulursunuz…

ayrıca;
"Nisâ 34. âyette sözü edilen serkeşlik/karşı gelmek fiili bir suç değildir
ki karşılığında ceza uygulansın. İslam'da suç sabit olmadan ceza
uygulanamaz.
Eğer uygulanırsa bu zulüm olur; Kur'ân ise zulmü onaylamak
için değil, kaldırmak için gelmiştir.

Eğer "Kur'ân'da serkeşlik yapan kadına dayak vurulur" anlamına
gelebilecek bir söz söylenirse bu defa dayak atmanın gerekçelerini kimlerin
nasıl tespit edebileceğinin de belirlenmesi gerecektir. Kimine göre bir
hareket dayağı gerektirmezken kimine göre gerektirebilir. Böylece aileler
tımarhaneye döner. "http://dergi.ilahiyat.omu.edu.tr/Mak...0072305064.pdf

Bu konuda ki detayları buradan "http://dergi.ilahiyat.omu.edu.tr/Mak...072305064.pdf" okursanız, nasıl bir yanılgı içinde olduğunuzu anlarsınız…

"Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun)." (Bakara 282)

Ey iman etmiş olanlar! Belirlenmiş bir vakte kadar [her ne şekilde olursa olsun, içinde borç bulunan] bir muamele ile birbirinize borçlandığınız zaman, onu [hukuki bağlayıcılığı olacak bir şekilde] hemen yazınız!.. Aranızda [güvenilir] bir yazıcı onu adaletle [yani ne fazla ne noksan, tam olması gerektiği şekilde dosdoğru ve anlaşılır bir biçimde] yazsın!.. Hiçbir yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği gibi [adil bir biçimde] yazmaktan kaçınmasın, [onu mutlaka dosdoğru ve anlaşılır biçimde] yazıversin!..Sadece borç veren kişi değil, üzerinde hak bulunan/ borçlu olan da yazdırsın ve yegane Rabbi olan Allah'tan korkup korunsun da borcundan hiçbir şey eksik bırakmasın!.. [Yani ne zaman ve ne kadar vereceğini tastamam yazdırsın!..] Eğer üzerinde hak bulunan/ (borçlu olan) kimse bir sefih/ (görüşü zayıf olan bir kimse) veya zayıf/ (düşkün, çocuk, çaresiz) veya onu yazdırmaya bizzat güç yetiremeyen/ (dilsiz, hasta) bir kimse ise,bu durumda velisi onu adil (dosdoğru) bir şekilde yazdırsın!..Evet, bu işlemler yapılırken [şahitlik etmeye ehil olan, doğruluğuna güvendiğiniz aklı başında] erkeklerinizden iki kişiyi de [bu borçlanma ve yazma işine] şahit tutunuz!.. Eğer [bu evsafta] şahitlik edecek iki erkek bulunmazsa, [o zaman] razı olacağınız/ ( şahitliğini kabul edeceğiniz) şahitlerden bir erkek ve iki kadın şahit olsun ki, kadınlardan biri, [içinde bulunduğu toplumsal konum nedeniyle şayet] doğruluktan saparsa/ yanılırsa/ yanlış yaparsa diğeri ona [doğruyu ve saptığı noktayı] hatırlatsın!..Evet, şahitler de [şahitlik etmeye] çağrıldıkları zaman, [sakın şahitlik etmekten] kaçınmasınlar!.. Küçük olsun, büyük olsun, onu [yani borçlanmadan doğan bütün hakları ve yükümlülükleri, borcun cinsini ve türünü] vadesine varıncaya kadar yazmaktan asla üşenmeyin!.. Böyle yapmanız, Allah katında/ Allah'ın belirlediği hukuka göre daha adaletli daha sağlam ve şüpheye düşmemeniz için de en uygun yöntemdir!.. Ancak o [muamele] aranızda cereyan eden peşin bir ticaret/ (alış veriş ) ise, onu yazmamanızda size herhangi bir günah/ (vebal, mahzur) yoktur!..Ancak [ihtiyatlı olması için] peşinalışverişlerinizde de şahit tutunuz!..Evet, ne yazana ve ne de şahitlik edene asla zarar verilmesin!..Eğer onlara zarar verecek bir iş yaparsanız, hiç şüpheniz olmasın ki, bu, sizin için tam bir yoldan çıkma/ sapama olur!..Evet, [emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmak ve tavsiyelerini tutmak suretiyle] Allah'a karşı her daim takvalı/ (saygılı, sorumlu, bilinçli, duyarlı) davranınız!..Evet, Allah, sizlere [neyi nasıl yapmanız gerektiğini] öğretiyor/ sizi eğitiyor!.. [Artık işlerinizi Allah'ın öğrettiği şekilde yapınız!..] Evet, [şunu iyice bilin ki], Allah, her daim her şeyi hakkıyla bilmektedir!.. (Bakara suresi 282)"
Size önemli bir şey sormak istiyorum…

Bugün borçlanma hukunda yaşanan uyuşmazlıkların, antlaşmazlıkların asıl sebebi;

– Ayette bir kadın değil de, iki kadının şahitliğinin istenmiş olması mıdır ?

Kur'an-ı Kerim'in indiriliş sebeplerinden biri de"İnsana yakışan en uygun tutum nedir" bunu öğretmektir…

Ancak bugün (çoğunluğu müslüman olan ülkemizde) sokaktan herhangi biri çevrilip mikrofon uzatılsa, ve sorulsa "iki kadının şahitliği ", mutlaka bir fikri vardır… Ancak aynı kişiye "Kur'an a göre borçlar hukukunda uyulması gereken şartlar nelerdir" deseniz bilmez…

Çünkü biz "öze" değil, "söze" takılan bir toplumuz…

Sözleri, "bütünün" içinde değerlendirmemiz gerekir oysa…

En önemlisi asıl sorulması gereken soru üzerinde düşünmüyoruz…

Bu ayet, "kadın ve erkek eşitliği" konusunu mu anlatıyor, yoksa "borçlar hukuku mu"

Bir şiir eleştirmeni düşünün… Nazım Hikmet'in "kadınlarımız" adlı şiirinden, koyu renkle belirttiğim cümleyi okuyor… Şiirin tamamını oku-mu-yor…

Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen … http://www.e-sehir.com/siirler/siir973.html)…

Eleştirmen, şiirin sadece "ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen" kısmını baz alsa ve bu cümleye dayanarak:"Görülüyor ki Nazım Hikmet'in sofrasında öküzler, kadınlardan daha öncelikli " dese, bu çıkarım doğru olur mu…

Şairin kadınlara karşı bakış açısını tek bir cümle anlatabilir mi…

Şiirin tek bir cümlesi başka bir şey anlatır, bütünü başka bir şey anlatır…

Tek bir cümleyi okuyan, Şairin ne demek istediğini anlayamaz…

Herhangi bir kitabın sadece bir sayfası okuyan, kitabın bütününü anladığını iddia edemez…

Nasıl ki Nazım Hikmetin tek bir sözü, kadınlara bakış açısını ifade etmiyorsa, Bakara suresinin 282 ayetinde geçen tek bir cümle de "kadın ve erkeğin eşitsizliğini "ifade edemez…

Kadın ve erkek eşitliğinden ne anlamamız gerektiğini, hatta Allah katında "kadın mı, erkek mi daha değerli" öğrenmek istiyorsak Kur'an ın bütününe bakmalıyız…

"Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır." Hucurat suresi 13

Dikkat ederseniz Rabbim, "Ey insanlar" diye hitap ediyor…

Aynı ayette, Cinsiyetin hiçbir değer ifade etmediği anlatıldığı gibi,

"Allah'a karşı gelmekten en çok sakınmanın" kıymet belirleyici olduğu vurgulanıyor…

Ne olur, toplum olarak enerjimizi en önemlisi zekamızı, Bakara suresi 282. ayetinin ne anlatmak istediğiyle meşgul edelim…

" Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır." (Tevbe 111)

Kisaca aklini kullandigin zaman anlayacagin bir ayet, Ayet diyor ki, Hristiyanlik, musevilik tahrif olmadan once ona uyanlar cennete gideceklerdir.

"Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün." (Tevbe 5)




"Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helal kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lazım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, merhamet edendir." (Ahzab 50)

Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helâl kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helâl kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lâzım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.

Öncelikle Ahzab suresini anlamak istiyorsak, siyer okumamız lazım…

Geçmişi bilmeden, geleceği kıyas edemeyiz…

Peygamberimizin çok eşliliğini sorgulayan ateist ve deistlere hep şu cevap verilir… "25 yıl boyunca kendisinden 20 yaş büyük Hz Hatice validemizle evli kaldı… Başkasıyla evlenmedi…Nefsine düşkün biri, bu evliliği neden yapsın?"

Bence daha önemli bir ayrıntı var efendimizin hayatında…

Peygamberimize ilk emir "hira" dağında gelmişti… Neden Hira dağındaydı?

O dönem Mekke, hem kervanların geçiş yolunda olması, hem de putlara ev sahipliği yapmasından dolayı panayırların kurulduğu bir eğlence merkeziydi aynı zamanda…

Peygamberimiz, Mekke kabilelerinin ileri gelenlerinden olan kureyş kabilesindendi ve ticaretle uğraşıyordu…

Peki, Mekke'nin diğer insanları gibi neden vaktini her gece bir eğlencede geçirmiyordu da, dağda tek başına inzivaya çekiliyordu…

Cevabı çok basit… Putlara tapılmasını ve toplumda yaşanan uygunsuzlukları içine sindiremiyordu…

Ayetlerden de biliyoruz… Ona inanmayanlar, ona "deli, büyücü, büyülenmiş, şair" dediler, ama hiçbir zaman "ahlaksız" demediler…

Evet, Hz Hatice ile 25 yıl evliydi… Evet, eşi vefat ettiğinde 50 yaşındaydı… Biz bu evliliği hep kitaplardan okuduk… Ama ashab, bu evliliği yaşadı… Onu, tanıyorlardı…

Eşi ölünce, her yaşta hanımla evlenebilecek ünvana sahip olmasına karşın, 50 yaşında, dul bir hanım olan Hz sevde ile evlendi… Ateist ve deistlerin iddia ettikleri gibi biri olsaydı, genç ve bakire bir hanımla evlenmesi gerekmez miydi?

Ve işin yine enteresan olan kısmı Sevde validemizle olan evliliğinin ilk "3" yılında da başka hiç kimseyle evlenmedi…

Bugün Türkiye'de yaşayan evli birini çevirip "neden tek eşlisin" diye bir soru sormayız… Çünkü toplumumuzda normal olan bu…

Cahiliye dönemi toplumunda da, çok eşlilik vardı…

Çok eşliliğe zaten izin veren bir toplumda, "sınırsızca ilişki yaşamak isteyen birinin", bu uğurda onlarca çetin savaşa girip, kitap yazmasına gerek yok ki, bunca zorluğa neden girsin…

Yani ateist ve deistlerin iddiası gibi, peygamber bu kitabı kendi yazmış olsa, zaten var olan bir hakkı Kur'an ın içine yazmasına gerek yok….

Eğer yazılacaksa da Ahzab suresinin 50. ayetinin "istediğinle evlenebilirsin", ya da "sadece genç ve bakire hanımlarla evlenebilirsin" şeklinde olması gerekirdi… Ayetteki gibi, ayrıntılara girmeye ne gerek vardı?

Dilerseniz; Ahzab 50. Ayeti, Ateistlerin bu konudaki iddia ve sorularını tahlil edelim..

İDDİA: Kur'an-ı Kerimi, peygamber kendi aklından uydurmuş, ahzab suresinin evlilik ile ayetlerini de nefsi isteklerine göre şekillendimiştir…
CEVAP: Asla… Bu iddiayı cevaplamaya tek bir ayet bile yeter aslında…

"Ey Resûlüm. Gece vakti de uyanıp, sadece sana mahsus fazladan bir ibadet olarak teheccüd namazını kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makam olan en büyük şefaat makamına çıkarır." (İsra, 17/79)

Teheccüd namazı, gece uykudan uyanıp kılınan ve "sadece peygamber efendimize farz olan" bir ibadetti…

Örneğin, çalışmaktan bunalan bir adama, "hadi sana izin verdim, gidip namazını kılabilirsin" desen, "çok işim" var der… Ama gene aynı kişiye "hadi kalk biraz yürüyüşe çıkalım" de, uçarak çıkar… Oysa namaz, yürüyüş kadar uzun ve yorucu değildir…

Ya da bir ev hanımına "cam silme işine biraz ara verde, namazını kıl" desen gene "ayy çok işim var" der… Ama "hadi gel mağazaları dolaşmaya çıkalım de", işi gücü bırakır çıkar…

Madem ki, onların iddialarına göre peygamber sıradan bir insandı ve bu kitabı kendi yazdı, neden bu ibadeti sadece kendine "farz" kılsın?

Hem de herkesin mışıl mışıl hanımıyla tatlı rüyalara daldığı gecenin bir yarısında… Uykudan uyanacaksın, abdest alacaksın…

He bir de bu ibadeti bir geceye mahsus olarak değil, ölene dek her gece yapılması farz olarak yazacaksın…

Oysa uydurma şeyh ve müridlerin günümüzdeki örneklerinde durum farklıdır… Onlar Allah'a zaten dost oldukları! için fazladan ibadet etmelerine gere yoktur… Bu müridleri için bir gerekliliktir… Şeyh zaten aydınlanmış!tır… Müritlerinin aydınlanması için ondan çok ibadet etmesi gerekir…

Ata sözümüz bile, "Alimin uykusu, cahilin ibadetinden hayırlıdır" diye…

Oysa peygamber efendimiz bu atasözünün tam tersi davranmış…

Herkesin uyuduğu vakitlerde O, uyumamış…

O, Allah ne emrediyorsa onu yapıyordu…

2. İDDİA: Kur'an insanlara doğru yolu anlatan bir kitapsa, ne gereği vardı peygamber efendimizin eşlerinin anlatılmasına, evliliklerine yer verilmesine? Bundan bize ne…

CEVAP: Tevratta, Lut as ı hiç okudunuz mu? Lut as ‘ın kızları, güya soyları devam etsin diye, babalarını uyutup, onunla ilişkiye girerler… Öz babalarıyla…

Lut peygamberin geldiği noktaya bakar mısınız?

Geçmişin hataları tekrar yapılmasın, insanlar "uydurma hadislerle" sapkınlığa düşmesin, peygamberlerini doğru tanısınlar diye, Kur'an da;

-efendimizin evlilikleri;

-hanımlarının dışarı çıkarken ki giyimleri, namahrem ile konuşma adapları

-hanımlarıyla hangi sebeple boşanmanın eşiğine geldiği

-Evlatlığının hanımı ile neden evlendiği

– peygamber öldükten sonra hanımlarının başka kimseyle evlenmelerinin yasak olması gibi bilgiler, Müslümanların sonradan sapkınlığa düşmesin, anlamlar çarpıtılmasın diye verilir…

Günümüzde ateist ve deistler uydurma hadislere tutunarak zihinleri bu kadar kirletirken; bir de ayetlerle konular anlatılmamış olsaydı düşünün siz halimizi…

Ayrıca teheccüd namazı örneğinde olduğu gibi, Kur'an da bunun sadece peygamberimize farz olan bir ibadet olduğu belirtilmişti…

Eğer bu ayet yazılı olmasaydı, zaman içerisinde bütün Müslümanlara teheccüd namazının farz olduğu sanılabilirdi…

Kısaca Kur'an da peygamber efendimizin hayatının anlatılmasının (kıssalarda dahil her anlatılanın) bizim için bir yararı, bir sebebi vardır…

3. İDDİA: Ahzab suresinin 50. ayeti, peygambere sınırsız ilişki hakkı vermiştir…

CEVAP: Bir ayeti tek başına değerlendiremeyiz… Bir konuda karar vermek için, Kur'an ın o konudaki bütününe hakim olmamız gerekir… Ya da en azından sureyi, baştan sona okumanız gerekir…

Ahzab suresini okumaya başladığımızda, Ahzab 28,29. ayetlerde peygamberimizin yaşadığı bir sıkıntı anlatılıyor…

Ahzab-28,29 :

Ey Peygamber! Eşlerine şöyle de:
"Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de
sizi güzellikle serbest bırakayım."
"Yok eğer, Allah'ı, Peygamberini ve âhiret yurdunu istiyorsanız, biliniz ki Allah,
içinizden güzel davrananlar için büyük bir ödül hazırlamıştır."

Fetihlerle beraber maddi açıdan sıkıntılı günler bitmişti…

Peygamberimizin hayatında hiçbir dönem maddiyat önemli olmadığından o "haşr suresi 7,8" ayetlerinde belirtildiği gibi fetihlerle kazanılanları; ölmüş müminlerin yakınlarına, yetimlere, yoksullara kısacası ihtiyaç sahiplerine dağıtıyordu…

Eşleri de, artan gelirlerden faydalanmak istiyorlardı… Bu konudaki baskı artınca, Ahzab suresinin 28,29 ayetleri nazil oldu…

Bu noktada bir başka ayeti hatırlamak lazım…

Tahrim suresi 5. Ayet…

"Peygamber sizi boşayacak olursa, belki de, Rabbi ona
sizden daha hayırlı, kendisini Allah'a teslim eden, inanan, gönülden itaat eden,
tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verir."

Burada dikkat ederseniz, hanımların "görsel bir güzelliğinden" bahsedilmiyor… Tahrim 5 de anlatılan kadını gözümüzde canlandırdığımızda "kendini Allaha teslim etmiş, dünya hayatının süsüne hiç alaka duymayan TAKVA sahibi bir hanım aklımıza gelir… Cinsellikten uzak…

Şimdi konuyu daha net özetleyecek çalışırsak;

-Ahzab suresi 28,29 da ne olmuştu? Peygamberimiz dünya hayatı isteyen hanımlarını, onlar isterlerse boşayabileceğini söylemişti…

– Tahrim suresi 5. ayette; boşandığı takdirde evleneceği hanımların özellikleri anlatılmıştı

– Ahzab 50. ayette ise , tahrim 5 te bulunan "dul ve bakire eşler" olarak tanımlanan hanımların kimler olabileceğini anlatıyor… Yani efendimizin, "kimlerle evlenebileceği" anlatılıyor…

Tıpkı Nisa suresi 23. Ayette, yaradanın Müslümanlara kimlerle evlenip, kimlerle evelenemeyeceğini bildirmesi gibi…

"Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kızkardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, eşlerinizin anaları, kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı."

Şimdi biz Nisa suresi 23. Ayete bakıp, Müslümanlara kendilerine haram edilenlerin dışında kalan herkesle "sınırsız ilişki hakkı" vardır diyebilir miyiz? Diyemeyiz… Çünkü tıpkı Ahzab 50 de efendimize "kimlerle evlenebileceği" bildirildiği gibi, nisa 23 te de "müminlerin kimlerle evlenemeyeceği" bildirilmiştir…

ve bu iki ayeti karşılaştırdığımızda çok önemli bir ayrıntı çıkıyor karşımıza…

Peygamber sadece kendisiyle hicret eden amca, teyze vs kızları ile evlenmesi helal iken; ashaba böyle bir sınırlama gelmemiştir… Onlar kendileriyle hicret et-me-yen amca, teyze vs kızları ile de evlenebiliyordu…

4. SORU: Ahzab 50 de geçen "peygambere kendini hibe eden" cümlesi ne manaya geliyor ?

CEVAP: Efendimiz, kendini Allaha teslim etmişti… Yani malıyla canıyla Allah'a teslim olmuştu…

Dikkat ederseniz, Tahrim 5'te de hanımların özellikleri anlatılırken "kendisini Allah'a teslim eden" ifadesini kullanıyor yaradan…

Tahrim 5 ve Ahzab 50 yi birlikte okuduğumuzda, kendisini hibe eden hanımlardaki anlamın; Dünya süsünü istemeyen, malını, canını, nefsinin isteklerini bir yana bırakıp bu davaya teslim olan hanımlar olduğu açıktır…

5. İDDİA: Ahzab 50. ayette peygambere, "nikah gereği" olmadan cariye hakkı verilmiştir…

CEVAP: Ayetteki o cümleyi hatırlayalım… "Allah'ın sana verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helâl kıldık."

Cariyeleri helal kıldık, amca vs… kızlarını helal kıldık… Peygamberin, amca kızı ile evlenmeden ilişki yaşaması mümkün mü? Değil tabiî ki…

Demek ki cariye ile evlenmek, amca kızı ile evlenmek gibi peygambere helal…

6. SORU: Peygamberin çok eşliliğindeki sebep nedir? Sebep İslamın yayılması ise, evlilikler olmadan da bunu yapmak mümkün değil miydi?

CEVAP: Kabile kültürünün ağırlıklı olduğu bir bölge düşünün… Hatta hatırlarsanız, peygamber efendimiz as öldürmeye kalktıklarında, "her kabileden bir kişi" nin katıldığı bir ekip kurulmuştu… Ekip onu öldürmeye gittiğinde, ölümü onun yerine göze alan Hz Ali'yi bulmuşlardı…

Mekkenin ileri gelenleri, neden her kabileden birinin olduğu bir ekip kurma gereği duydular… Çünkü suçu tek başlarına işleyip, kureyş kabilesini karşılarına alacak güçte değillerdi…

Zaten amcasının peygamberimizi koruyabilmesinin esası da, hiçbir kabilenin kureyş gibi güçlü bir kabilenin karşısına tek başına çıkamamış olmasıydı…

Peygamberimiz, Kabile liderlerinin (Günümüz büyük aşiretleri gibi düşünün) kızlarıyla evlenerek, hem kalpleri islama ısındırmış, hem de islamın kan akmadan yayılmasını sağlamıştır…

Örneğin;

Cüvevriye validemiz; Mustalikoğulları yahudilerinin (Benî Mustalik kabilesinin) başkanının kızı…

Safiyye validemiz; Ana-babası, yahudilerin ileri gelenlerindendi. Babası Nadiroğullarının reisi, annesi de Kureyza oğullarının reisinin kızıydı. Hz. Harûn'un neslindendi…

Bugün dünyanın güçlü devletlerinden birini yöneten kişinin, bir Türk ile evli olduğunu düşünün… İlişkilerimiz nasıl olurdu?…

7. SORU: Peygamberin, kendisine hediye edilen "mariye" ile ilişkisi nasıl yorumlanmalı?

CEVAP: Efendimizin "Mariye" ile evliliği, Uydurma hadisler nedeniyle, Müslümanlara en çok saldırılan konulardan biri olmuştur … Oysa;

Mısır hükümdarı Mukavkıs'a efendimiz islama davet mesajı gönderince, o da bir hediye olarak "Mariye ve Şirin" adlı iki kardeşi efendimize cariye olarak gönderir… Efendimiz Mariye adlı validemizle evlenir… Diğerini ashabdan başka biriyle evlendirir…

Şeytan isterse bu hikaye üzerinden neler kurar değil mi? Ama bakalım mantığımızla düşündüğümüzde karşımıza nasıl bir resim çıkıyor…

O dönemin genelinde bulunan "kadın" algısını öğrenmemiz açısından oldukça ibret verici bir örnek Mukavkıs'ın yaptığı… O dönem kimse Mukavkıs'a " Sen nasıl olurda bir hanımı hediye olarak gönderirsin" demiyor…

Başta anlattığım konu da buydu… "Zaten kadının bir değeri yok, peygamberin amacı çok eşlilik olsa bunu ayet yazarak yapmasına gerek yok" diye…

Hatta o dönem kadınlar rahatlıkla alınıp, satılıyor bile…

Dikkat ederseniz Mukavkıs "hür ve asil bir hanımı, ya da kendi kızını" göndermiyor hediye olarak… Kimi gönderiyor… "iki cariye"…

Peygamber kendisine "köle" olarak gönderilen Mariyeyi azad edip onunla evlenerek, onu "müminlerin annesi" derecesine çıkartıyor…

Sanırım kadının ne kadar değerli olduğu, ancak bu kadar güzel bir üslupla "Mukavkıs" a anlatılırdı…

Mısır halkı, efendimizin mariye ile evlenmesinden bu sebeple çok etkilenmiş, müslümanlarla Bizans ın yaptığı savaşta bizansa yardım et-me-mişlerdir…

8. SORU: Ya diğer hanımları ile evliliklerinin sebebi nedir?

CEVAP: Ayşe validemiz, İslam fıkıh ve içtihatında önemli bir yapı taşı… Bunu ashabın ona verdiği değerden de görüyoruz… Savaşının komutanı olacak kadar "bilgili " bir hanım…

Hz. Zeyneb binti Huzeyme, 5O yaşında ve dul.

Ümmü Seleme 4 çocuklu ve 65 yaşında bir dul.

Ümmü Habibe dul ve 55 yaşında,

Meymune 2 çocuklu ve dul.

Bilirsiniz, "nefsiyle" hareket eden kimseler, hayatlarını zorlaştıracak çocuklu hanımları tercih etmezler… Günümüzdeki evlilik programlarında örneklerini görüyoruz…

Tv de yaşı 70 olan ve eş arayan bir bey sıralıyor… "benden genç olsun, mümkünse hiç evlenmemiş olsun, evlenmişse de çocuğu olmamış olsun, ya da çocukları evlenmiş olsun"

Peygamberimiz as, Müslümanlara örnek bir insandı…

O, hanımlarının öksüz yavrularına babalık yapacak kadar şefkatli bir peygamberdi…

En önemlisi;

Hem öksüz, hem yetim olarak büyüyen bir peygamberdi o…

Önce kendisini kollayan amcasını, hemen ardından malıyla canıyla ona eş olmuş Hatice validemizin ölümüyle kimsesizliği artmış…

Yerinden yurdundan ayrılmak zorunda bırakılan,

Taif'te, çocukların bile taşladığı mahsun bir peygamber aynı zamanda…

Evet savaştı da…

Onunla savaşanlarla O, Allah için savaştı…

Cephe de en sevdiği amcası hz Hamzanın, 70 parçaya ayrılmış bedenini gördü… Dehşeti yaşadı… ve daha bir çok yakının, arkadaşının savaşlarda şehid oluşuna şahit oldu…

Hiçbir anne babanın yaşamak istemeyeceği acıyı, evlatlarınınn ölüm acısını yaşadı… Onları toprağa bizzat kendisi verdi…

"Ey iman edenler! Siz zamanını gözetlemeksizin, bir yemeğe davet edilmedikçe, Peygamber'in evlerine girmeyin. Ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber'i üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber'in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah'ın Resulünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikahlamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah) tır." (Ahzab 53)

Bu bölümde sadece menfaat iddiasının geçersiz olduğunu göstereceğiz. Açıklama diğer bölümde verilecektir. Bu yüzden bu kısımda açıklama kısmını X diye (yani belirsiz olarak) aktaracağız.

Felsefi açıdan herhangi bir sonuca varabilmek için önermenin öncülleri sonucu destekler nitelikte olmak zorundadır. Basit bir örnek vermek gerekirse:

1. İstanbulda tüm atların rengi beyazdır.
2. Ahmetin atı istanbuldadır.
3. Demek ki Ahmetin atı beyazdır.

Bu tarz tümdengelim metodlarında 3. öncülün doğru olması zorunludur. Yani 1. ve 2. öncül doğruysa 3. öncül de otomatikmen doğrudur. Eğer 2. öncülde ''Ahmetin atı İstanbuldadır'' yerine ''Ahmetin atı Türkiyededir'' yazsaydı çıkan sonuç yanlış olurdu, çünkü Türkiyede demek otomatikmen İstanbulda demek değildir. Bu olabilir de olmayabilir de.

Eleştirilen ayette de aynı şey söz konusudur. Ayete yöneltilen iddianın doğru olabilmesi için son öncüldeki ''demek ki bu ayet Kuran'ın insan sözü olduğunu gösteriyor'' sonucunun çıkması lazım. Bu yüzden öncüller bu sonuca varmamızı destekler nitelikte olmak zorundadır. Eğer olmazsa sonuç geçersiz olur ve tüm eleştiri çöker.

Şimdi ayette ''Peygamberin evlerine davetsiz girmeyin'' denmektedir. Bunun 2 açıklaması olabilir.

1- Peygamber rahatsızlığından dolayı menfaat için uydurdu o ayeti.
2- Alllah X sebepten dolayı peygamberin rahatsız edilmesini istemiyor.

Ateistler burda hemen 1. seçeneği alıyorlar. Sorun da burada. 1. seçeneğin doğruluğuna dair elimizde kanıt var mı ? Bu gerçektende öyle olabilir de olmayabilir de. Ya değilse ? Gördüğünüz gibi burda ateistler tamamen subjektif davranmaktadırlar. İşlerine geleni kafalarına göre doğru var sayıyorlar. Bu aslında sadece dinde değil, spordan siyasete kadar her alanda yapılabilir. ''Falanca bakan şu örgüte bağlı'' veya ''filanca takım şu hakemi satın aldı'' gibi şeyler ortaya atılabilir fakat bunlar kanıtlanmadıkça hiçbir şey ifade etmez.

Aynı şey ayette de söz konusu. Söz konusu öncül doğrulanamadığı için sonuç ta otomatikmen yanlış oluyor. Yani tamamen geçersiz bir eleştiri ile karşı karşıyayız. Bu tarz kötü düşüncelerin yüklendiği birçok farklı Kur'an eleştirileri de vardır. Bu eleştirilerin hepsi için aynı şey geçerlidir.



-Evrensel olmadığı iddiasının geçersizliği:

Ahzab 53'ü farklı açılardan değerlendirmek istiyoruz.



1. Peygamberin de sadece bir insan olduğunu hayata dair örneklerle aktarmak ve Allah-peygamber farkını öne çıkarmak.

Fussilet suresinin 6. ayetinde peygamber için şöyle denmektedir: ''De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım.''

Peygamberlerin görevi her ne kadar sıradan insanlardan farklı olsa da, peygamberler varlık bakımından sıradan insan gibidirler. Hristiyanlar ''kos koca peygamberi sıradan insanlarla bir tutmak mümkün müdür'' diyerek Hz. İsayı ilahlaştırmışlardır. Allah bizim de onlar gibi peygamberi ilahlaştırmamız için Kuran'da onun da sadece bir insan (beşer) olduğunu aktarıyor. Bunun iyice insanların zihnine yerleşmesi için onun doğrudan hayatından örnekler verilmesi mantıklıdır. Spesifik örnekler verilmedikçe insanların kafasında net bir resim oluşmaz.

Şimdi evimize misafir geldiğini düşünelim. Ertesi günü çalışmanız gerektiği için erken yatmalısınız. Fakat size gelen misafir bir türlü kalkmak bilmiyor. Peki siz böyle bir duruda rahatca ''artık geç oldu, gider misiniz'' diyebilir misiniz ? Birazcık utanması olan hiç kimse böyle bir şey diyemez elbette. Peygamberin birçok seveni vardı ve dolayısıyla misafiri de çoktu. Peygamber evine gelen misafirlere ''gidin'' diyemiyordu çünkü aynı sıradan bir insan gibi utanıyor ve çekiniyordu. Sonuçta peygamber de etten kemikten bir insandı ve herkes gibi hormonlara sahipti. Ayetin hemen devamında ise ''fakat Allah hakkı söylemekten çekinmez'' denmektedir. Burdan Allah'ın sıradan insanlar gibi çekinmediğini, insanlar gibi hormonlara sahip olmadığını anlıyoruz.

Bu durum aslında sadece peygambere özel de değildir. Nur suresinin 27. ayetinde şöyle yazıyor: ''Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere izin almadan ve ev halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir; umulur ki bunu düşünüp anlarsınız.''

Bu ayetten biz zaten her müslümanın evine davetsiz girilemeyeceğini anlıyoruz. Peygamber de buna dahildir tabi ki. Peygamberin bir de başka ayette ayrı belirtilmesi ortada bir vurgu olduğunu gösteriyor. Peki neden peygambere özel bir vurgu olmuş olabilir ?



2. Peygamberin görevini iyi yapabilmesi / İslam nurunun tamamlanması

Allah Saff suresinin 8. ayetinde nurunu tamamlayacağını bildiriyor. Bunun da herhangi bir mucize aracılığı ile gerçekleşeceği bildirilmiyor. Yani bu muhtemelen doğal yolla gerçekleşecektir. Allah insanlara özgür irade vermiştir. Yani insanların islamın yayılmasını etkilemesi mümkündür. Bu yüzden islamın kıyamete kadar ulaşma potansiyeli olmalıdır. Bunun da gerçekleşmesi için peygamberin görevini iyi yapabilmesi oldukça önemlidir. Yani islamın yayılabilceği bir zemin olmalıdır. Peygamberin rahatsız edilmesi aynı zamanda görevini etkilemektedir. Peygamberin görevi sadece Allah'tan aldığı vahiyi bir postacı gibi insanlara aktarmak değildi. Peygamber görevini iyi yapabilmek için aynı zamanda aldığı vahiy üzerinde tefekkür (derin düşünmek) ediyordu.

Furkan suresinin 32. ayetinde şöyle yazıyor:

''Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle parça parça indirdik ve onu tane tane ayırarak okuduk.''

Yazımızın başında X diye yazdığımız sebebi şimdi bir de seçeneğe açıklama olarak aktaralım:

1. Peygamber keyfini düşünüyor. (şahsi çıkar)

2. Allah peygamberin görevini iyi yapabilmesi için rahatsız edilmesini istemiyor. (görev bakımından rahatsızlık)

Burda birinci seçeneği almak için yine bir sebep düşünemiyoruz. 2. Seçenekteki gibi mümkün bir açıklama varken neden 1. seçeneği alalım ki ?

Ateist arkadaşlar burda yine bize iyi bir sebep sunamamaktadırlar.



3. Peygamber üzerinden mahremiyete saygı mesajı vermek

Bilindiği gibi müslümanlar Hz. Muhammed'i örnek insan olarak görmektedirler. Kuran'da ise onun hayatının Kur'an olduğu anlaşılmaktadır. Allah bu ayet ile mahremiyete saygı duyulması gerektiği
"Evrensel" mesajını ve örnek bir toplumsal ilişki modelini belirtmektedir. Bilindiği ve daha önce de izah edildiği gibi "metin" evrensel olamaz, "mesaj" evrensel olabilir. Burada da "Muhammed'in evi" metin olarak evrensel olmayıp "verilen mahremiyete saygı" mesajı tamamen "evrensel bir mesaj"dır.



Peygamberin hanımı

Ayetten peygamberin hanımlarına farklı mahremiyet sınırları çizildiği de anlaşılmaktadır. Hanımı evde yalnız olması durumunda müslümanların onunla yüz yüze gelmemesi istenmektedir. Bunun en büyük sebeplerinden biri yine peygamberin görevi ile alakalıdır. Peygamberin özel yaşamını tehdit alan her şey aynı zamanda görevini de etkileyecektir. Toplumda özel hayatıyla ilgili laf çıkmasının bile olumsuz etkileri vardır. Bu hassasiyet çizgisiyle peygamberin özel hayatı korunmaya alınmaktadır.

Bu ayette eleştirilen başka bir şey de peygamber eşlerine evlilik yasağı getirilmesidir. Ateistler tarafından bu yasağa hiçbir temeli olmayan ''peygamber eski eşlerini kıskanıyordu'' gibi son derece sübjektif bir yorum yüklenmektedir. Bunun neden geçersiz olduğunu yukardaki gibi tekrar açıklama gereği duymuyoruz.

Neden böyle bir yasağın olduğuna gelecek olursak. Allah Kuran'da peygamber eşlerine manevi bir sıfat yüklemektedir. Ahzab suresinin 6. ayetinde şöyle yazmaktadır: ''Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Hanımları ise, onların anneleridir.''


Peygamberin eşiyle arası bozulmasu durumunda bile sahabeler ve eşi arasında hala bir annelik durumu söz konusu olduğu için sahabelere bir yasak konmuştur.




Sonuç

Görüldüğü gibi felsefi açıdan bu ayet hiçbir şekilde Kuran'ın insan sözü olduğunu göstermemektedir. Ayetten tüm insanlara/müslümanlara mesaj veren bir açıklamaya gitmenin mümkün olduğunu düşünürsek, bu ayetin evrenselliğe ters olması düşünülemez.

"Allah ve Resulüne karşı savaşanların ve yeryüzünde (hak) düzeni bozmaya çalışanların cezası ancak ya (acımadan) öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Onlar için ahirette de büyük azap vardır." (Maide 33)

bakara 193: fitne kalmayıncaya ve din yalnız allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın. eğer çarpışmaktan vazgeçerlerse artık zûlme sapanlardan başkasına düşmanlık edilmez.
hac 39: kendilerine savaş açılanlara savaşma izni verilmiştir. çünkü onlar zûlme uğratıldılar. allah onlara yardıma elbette kadirdir.

mâide 33'ün ardından gelen ayet şöyle der: "ancak onları gücünüz altına almadan önce tövbe edenler olursa biliniz ki, allah gafûr ve rahîm'dir." şimdi de önceki birkaç ayete bakalım:
mâide suresi
28. beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmayacağım. şu bir gerçek ki ben, âlemlerin rabbi olan allah'tan korkarım.
29. ben istiyorum ki, sen benim günahımı da senin günahını da yüklenip ateş halkından olasın. işte budur zalimlerin cezası!
30. nihayet nefsi onu kardeşini öldürmeye ısındırdı, o da onu öldürdü. böylece hüsrana uğramışlardan oldu.
31. derken, allah, kardeşinin cesedini nasıl saklayacağını ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. o dedi ki: "vay be! şu karga kadar bile olamıyor muyum ki, kardeşimin cesedini saklayayım." bu arada, pişmanlık duyanlardan olmuştu.
32. işte bu yüzden biz, israiloğulları üzerine şunu yazdık: kim bir kişiyi, bir kişiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle olmaksızın öldürürse, insanları toptan öldürmüş gibidir. ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir. andolsun, resullerimiz onlara açık-seçik kanıtlar getirmişlerdir. ama onlardan birçoğu bunun ardından da yeryüzünde zulüm ve azgınlığa sapmaktadır.

-anlaşılıyor ki mâide 33 bir kısası anlatıyor ve bütüne baktığımızda aslında emrolunan -öldürmemektir. zaten ayet firavun'a gönderme yapmaktadır. tarihte, zulmedenlerin -ettikleri başına gelmiştir. allah ve resulü ile savaşanlar kimlerdir, -zulmedenler.
tâhâ 71: firavun dedi: "ben izin vermeden ona inandınız öyle mi? o size, büyüyü öğreten büyüğünüzdür. yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve yemin olsun sizi hurma ağaçlarına asacağım. o zaman iyice bileceksiniz, hangimizin azabı daha şiddetli ve sürekli."

fussilet 34: güzellikle çirkinlik/iyilikle kötülük bir olmaz! kötülüğü, en güzel tavırla sav! o zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sımsıcak bir dost gibi oluvermiştir.
şûrâ 43: ama bilin ki, kim sıkıntıya göğüs gerer ve affederse işte bu, gönülden istenen bir şeydir.

-kur'an kısas yapmak için insanlara yetki verir fakat affetmeyi üstün tutar.

-kur'an, öldürmeyi yasaklamıştır, tek savaşı -zûlme karşıdır.

bakara 190: sizinle çarpışmaya girenlerle allah yolunda siz de çarpışın. ama haksız yere saldırmayın/çarpışmada zulme sapmayın. çünkü allah, sınır tanımaz azgınları sevmiyor.
enfâl 61: eğer barışa eğilim gösterirlerse sen de buna yanaş ve allah'a tevekkül et. çünkü o, en iyi işitenin, en iyi bilenin ta kendisidir.

müslüman olsun olmasın, islâm adaleti gözetir.
mumtehine 8: allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. çünkü allah adalet yapanları sever.

kur'an, peygamberden sonra kimseyi islam/kur'an hususunda güvenilir bir sözcü yapmamıştır. kimseye böyle bir yetki vermemiştir. tüm yetki kur'an'dadır ve onu okuyup anlamak, islam ile ilgili her şeyi onun süzgecinden geçirmek gerekir. akıl süzgecinden geçirmek gerekir. bu yetki, buhari ve benzerilerin elinde değil mesela. bu iblislerin yarattığı başka 'dinler' -kur'an'ı bağlamaz (hadis/rivayet). bakınız, tarihe ve günümüze, cihad emirlerini kimler veriyor? kur'an'ın olmadığı kesin.


"Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah'tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin." (Maide 38)
"Hırsızın elini kesin!" buyuran Mâide 38'in anlamı şu üç seçenekten yalnızca biri olabilir: hırsızın (1)elini kesip atın, (2)elini çizin, (3)kendi varlığı üzerindeki tasarruf yetkisini kesin. Doğru olan hangisi?


"Mal çalanın elini kesip atın!" Allah'ın kitabından örneklenemiyor. Yani Kuranen yok öyle bir uygulama. Artı, Şûra 40 ve Nahl 126'ya aykırı.

Şûra 40: Bir kötülüğün cezası ona benzeyen bir kötülüktür (cezâu's seyyiatin seyyiatun misluh). Nahl 126: Ceza verecekseniz size yapılana benzer bir ceza verin (in âkibtum ve âkibû bi misli mâ ûkibtum bih).

Kesilen el, çalınan mala benzemez. MAL elin kiridir. Oysa EL insanın etidir; kanıdır; canıdır.

O yüzden MALA EL cezası, "Kötülüğün cezası ona benzeyen bir kötülüktür" diyen ilahî iradeye aykırıdır; Allah'ın çelişkisiz kitabına çelişki sokar.

El çiziktirme cezası, ilhamını Yûsuf 31'den almış görünüyor. Hani, Mısır'daki Bey'in eşi Yûsuf'un albenisine kapıldı diye kentin kadınları dedikodu yapınca kadın onları evine çağırır. Her birinin eline bir tabak meyvayla bir bıçak tutuşturur. Sonra Yûsuf'a "Çık önlerine!" der. Kadınlar Yûsuf'un eril görüntüsünü abartıp (ekbernahu) sanki büyülenmiş gibi etkilenirler ve ellerini keserler.

Görüldüğü gibi fiiller aynı:

katta'na eydiy ehun –ellerini kestiler (Yûsuf 31)
fakta'û eydiy ehuma –"Ellerini kesin!" (Mâide 38)

Kadınlar ellerini kesip atmadıklarına, yalnızca çizdiklerine göre fiilimiz pek âlâ çizmek anlamına da gelir. Ama benzerlik yalnızca bundan ibaret. İki ayet arasında bir anlam ortaklığı yok.

Mâide 38 hırsıza öngörülen cezayla ilgili. Oysa Yûsuf 31'deki kadınlar hırsız değiller. Yusuf'un albenisinden büyülendikleri için çiziyorlar ellerini; mal çaldıkları için değil.

Dolayısıyla hırsızın elini çizmek de Kuran'dan örneklenemiyor. Yani Kuranen o uygulama da yok; o da keyfî; o da Şûra 40 ve Nahl 126'ya aykırı çünkü MALA KAN öneriyor.

" Allah MALA KAN mı diyor yoksa MALA BENZER BİR CEZA mı?

Mala benzeyen ceza, hırsızın mal edinme kuvvetinin kesintiye uğratılması olabilir. 5:38'deki YED mecazen o anlama geliyor; işte onu keseceksiniz:

YED:
beden ve akıl gücü (38:17, 45),
malî genişlik (5:64),
bir aktin üzerindeki TASARRUF yetkisi (2:237)

Hüküm (Mâide 38): Hırsızın kendi varlığı üzerindeki TASARRUF yetkisini kesin. Örneğin (Yûsuf 73-76):

Yûsuf'un kardeşleri "Biz hırsız değiliz!" dediler.
Kralın adamları dedi: Hırsızlığın cezası nedir eğer yalan söylüyorsanız?
Dediler: Su kabı kimin yükünde bulunursa ceza odur. Biz hırsızı böyle cezalandırırız.

Su kabı Yûsuf'un kardeşine ait yükte bulundu. Yûsuf'a bunu Allah yaptırdı. Yoksa Kralın hukuk sistemine göre Yûsuf kardeşini alıkoyamazdı ama Allah'ın istemesi başka –mâ kâne liya'huze ehahu fî dîni'l melike illa en yeşâellah.

İşte bu. "Biz hırsızı böyle cezandırız!" diyenler Müslüman Yakub oğullarıdır. O halde hırsızı alıkoyup kendi varlığı üzerindeki tasarruf yetkisini kesintiye uğratarak cezalandırmak İslam hukuğunun gereğidir, Krala ait olan küfür hukuğunun değil.(Hasan akçay)

Tebrikler, Kutluyorum sizi… Belirttiğiniz gibi, hırsızın cezası, kendisinin alıkonmasıdır. Ayrıca, çaldığı malın tazmini de gerekir. Dikkatleri "feqtau eydiyhuma" (ikisinin elleri) derken "eller"‘in çoğul geldiğine çekmek istiyorum! "Eller" kişileri temsil ediyor. Şayet iki hırsızın birer elinin kesilmesi kastedilmiş olsaydı,"feqtau yedeyhima" (ikisinin birer elini kesin!) şeklinde "eller" ikili (iki el) gelecekti. Halbuki eğer kesilecekse bu durumda ikişerden toplam 4 elin kesilmesi söz konusudur.

YED: bir el

YEDÊ: iki el.
EYDÎ: ikiden çok el

Örneğin

"EL"İNİ (KOYNUNDAN) ÇIKARDI -ve neze'a "yed"eh (7:108).
O'NUN "İKİ EL"İ DE AÇIKTIR…… –"yedé"hu mebsûtan (5:67).
O İKİSİNİN "ELLER"İNİ KESİN… –fektaû "eydîy"ehum (5:38)
(Abdurrahman Özlük)

selam
Yusuf tarafından 12/74 hırsızlığın cezası sorulur ,12/75 kardeşleri cezasının kendisinin alıkonulmasıdır,işte ZALİMLERİ biz böyle cezalandırırız diye cevap verirler.
Şimdi 12/75 5/39 la karşılaştıralım Allah tarafından hırsızın alıkonma cezasına verilen kısas istisna edatıyla kayda bağlanıyor ikisindede yapılan fiilin ZÜLÜM olduğu vurgulanıyor ve alıkoymanın suresini ve şartını bildiriyor oda böle bir zülümden vazgeçtiğini alıkoyanları ikna edip çaldığı bu zülüm fiilini islah ederek düzeltmek
Alıntı ile Cevapla
  #547  
Alt 17-09-2015, 00:16
Barlas - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Barlas Barlas isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 26 Jun 2015
Mesajlar: 4.070
Standart

Alıntı ile Cevapla
  #548  
Alt 17-09-2015, 00:17
world world isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 21 May 2010
Mesajlar: 3.123
Standart

yukarda uzun bir kopy+ paste var sanırım site kastı .Özeti de ''gerçek İslam bu değil'
Alıntı ile Cevapla
  #549  
Alt 17-09-2015, 00:26
Barlas - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Barlas Barlas isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 26 Jun 2015
Mesajlar: 4.070
Standart

Bir de dikkat ediniz, ayet bükücüler daima bizim "hançeri kalbe sapladığımız" ayetlerde iş başındadırlar (Nisa/3, Tevbe/5, Maide/33 vs.)

Yani örneğin,
"İman edip salih ameller işleyenlere gelince -ki biz kişiye ancak gücünün yettiğini yükleriz- işte onlar cennetliktirler. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar." (A'râf/42)
"Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana saraylar kurabilecek olan Allah'ın şanı yücedir." (Furkan/10)
"Kim salih bir amel işlerse kendi lehine işlemiş olur. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhine yapmış olur. Sonra Rabbi'nize döndürüleceksiniz." (Casiye/15)
...gibi ayetler için asla bir "ayet bükücü" bulamazsınız piyasada; hani "Orada da aslında öyle denmek istenmemiştir, ayet şu şu şu manâlara gelmektedir" tarzı...

Madem bu kitap olağanüstü karmaşık bir dille yazıldı, anlayabilmek için ayet bükücülere ihtiyaç var; o zaman her ayeti anlayabilmek için ayet bükücülere ihtiyaç olmalı.

Nerden tutsan elinde kalır işte...
Alıntı ile Cevapla
  #550  
Alt 17-09-2015, 00:49
world world isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 21 May 2010
Mesajlar: 3.123
Standart

Barlas´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Bir de dikkat ediniz, ayet bükücüler daima bizim "hançeri kalbe sapladığımız" ayetlerde iş başındadırlar (Nisa/3, Tevbe/5, Maide/33 vs.)

Yani örneğin,



...gibi ayetler için asla bir "ayet bükücü" bulamazsınız piyasada; hani "Orada da aslında öyle denmek istenmemiştir, ayet şu şu şu manâlara gelmektedir" tarzı...

Madem bu kitap olağanüstü karmaşık bir dille yazıldı, anlayabilmek için ayet bükücülere ihtiyaç var; o zaman her ayeti anlayabilmek için ayet bükücülere ihtiyaç olmalı.

Nerden tutsan elinde kalır işte...
Kuran eğer bu kadar da kolay anlaşılmayan hatta onlarca farklı yoruma sebebiyet vermeye müsait bir kitap ise ''apaçıklık'' şartı çöker.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Bu ayetler Allahtan mı? phantom İslam 15 29-04-2017 19:20
Hükümsüz Ayetler pante Önerdiğimiz Başlıklar 75 03-08-2015 02:54
Şükürler olsun Müslümanlıktan Kurtuldum Taklamakan Yeni Üyeler 139 05-07-2015 08:44
Müslümanlıktan Niçin Çıktım phantom Konu-dışı 37 06-08-2009 19:23

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 03:05 .