http://www.islamiyetgercekleri.org/m...iksinavi3.html adresinden alınmıştır.
dünyanın en bencil insanının egosudur bu :
Size deseler: ‘Öldükten sonra Kabr’e giren kişiye Tanrı, aklını ve şuurunu iade eder; bu sayede kişi mezardayken dahi Muhammed’i övebilir! Bunu söyleyene ne dersiniz?”
Eğer akılcı düşüncenin insanıysanız, hiç kuşkusuz bunu söyleyeni alaya alır ve muhtemelen onu gericilikle, yobazlıkla suçlarsınız. Fakat hemen belirteyim ki, bunu yaptığınız taktirde Müslümanlık sınavından yine sıfır almış olur, üstelik İslama inanmamakla damgalanırsınız. Çünkü yukarıdaki sözleri söyleyen Muhammed’dir. Şöyle ki: Muhammed’e göre Muhammed adlı kitabımda uzun uzadıya açıkladığım gibi Muhammed, övünmeyi ve başkaları tarafından övülmeyi aşırı şekilde seven bir kimseydi. Her vesileyle kendisini, bütün insanların ve gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin en yücesi ve Allah katında en değerlisi olarak gösterirdi; örneğin;
‘Gözünüzü açın! Ben Allah’ın sevgilisiyim. Allah nezdinde gelmiş ve gelecek bütün insanların en şereflisi, en yücesi benim!”
derdi. Ya da: *“Ben Adem oğullarının seyyidiyim (efendisiyim)...” derdi. Ya da kendisini bütün peygamberlerin en yücesi olarak göstermek üzere: *“Ben Resullerin (Tanrı elçilerinin) önderiyim. Ben Nebilerin (Peygamberlerin) kemalini simgeleyen son nebiyim; Kıyamet günü ilk şefaat edecek olan ve şefaati ilk kabul edilecek olan da benim!" derdi. Övünmekte o kerte ileri giderdi ki, Tanrı’yı bile, melekleriyle birlikte salavat getirirmiş gibi tanımlamaktan geri kalmaz, insanların da kendisine salavat getirmesini isterdi. Örneğin Kur’an’a koyduğu ayetle Tanrı’nın şöyle konuştuğunu söylemiştir:
“Şüphe yok ki Allah ve melekleri, salavat getirirler Peygamber (Muhammed’e); Ey inananlar! Siz de salavat getirin, tam teslim olarak da selam verin.” (Ahzab Suresi, ayet 56.)11
İnsanların kendisini yüceltmelerini, kendisine övgü yağdırmalarını ve bu işi ömürleri boyunca yapmalarını Muhammed yeterli bulmazdı; isterdi ki mezarda dahi bu övgülerine devam etsinler. Ebu Bekir’in kızı Ayşe’nin ve kız kardeşi olan Esma binti Ebi Bekr’in bu konudaki rivayetleri, bunun ilginç örneklerinden biridir.
Olay şu: Günlerden bir gün güneş tutulur ve halk korku ve telaşa kapılır. Başta Muhammed olmak üzere herkes, Tanrı’ya sığınmak üzere namaza durur. Namaza duranlar arasında Muhammed’in eşlerinden Ayşe de vardır. Ayşe’nin kız kardeşi Esma, o sırada evde işiyle meşgul olduğu için halkın telaşını fark edememiştir. Fakat evden çıkıp halkın namaza durmuş olduğunu görünce Ayşe’nin yanına giderek: “Bu halka ne oluyor (Neden korkuyorlar)?” diye sorar. Namaz kılmakta olan Ayşe kendisine güneş tutulduğunu anlatmak için gök yüzüne doğru başıyla işarette bulunur ve “Sübhane’llah!” der. Esma pek bir şey anlamaz ve tekrar sorar: “Bu bir ayet(-i azab veya tekarrüb-i Kıyamet) mi?” (Bu bir azap işareti mi ya da Kıyamet’in yaklaşması mı?) Ayşe başıyla “Evet” diye cevap verir. Bunun üzerine Esma da namaza durur. Namazdan sonra Muhammed, halkı karşısına alıp: “Cennet ve Cehennem’e kadar (evvelce) bana gösterilmemiş hiçbir şey kalmadı ki, bu makamda görmüş olmayayım” diyerek konuşmaya başlar. Konuşmasında Tanrı’nın kendisine vahiy indirdiğini ve bu vahye göre insanların, ölümden sonra kabre (mezara) girdiklerinde sınava çekileceklerini ve sınav sırasında kendilerine: “Bu adam (yani Muhammed) hakkındaki ilmin nedir?” diye sorulacağını; bu soruya Müslüman kişinin: ‘O (Zat-ı Şerif) Muhammed’dir. O (Zat-ı Şerif) Allah’ın Resulüdür. Bize kanıtlanmış ayetlerle doğru yolu gösterdi. Biz de onun çağrısına uyarak izinden yürüdük. O (Zat-ı Şerif) Muhammed’dir” diyeceğini; bu sözlerin üç kez tekrar edileceğini ve ondan sonra o kimseye: ‘Öyle ise yat da rahatına bak. O (Zat-ı Şerif’in) peygamberliğine kesin olarak inandığın hususunda şüphe kalmadı” denileceğini; fakat eğer o kişi “münafık” ise (yani sadece dış görünüşüyle Müslüman olan, fakat iç yönüyle Müslüman olmayan bir kimse ise), bu soruya karşı: “Ben ne bileyim? İşittim, öteki beriki bir şeyler söylüyorlardı. Ben de söyledim” cevabını vereceğini belirtir. (12)
Daha başka bir deyimle Muhammed, mezara girmiş ölü vücutların, kendisi için: “Allah’ın Resulü bir Zat-ı Şerif’ diye konuştuklarını söylemeyi, övünme vesilesi yapmıştır. Ne var ki, mezardaki ölünün bu şekilde konuşabilmesi için akıl ve şuur sahibi olması gerekmekte. Bunu sağlamak, Tanrı’nın sevgili elçisi Muhammed için, çok kolaydır. Nitekim Ömer b. Hattab, bir gün kendisine kabir halinden ve kabir sorunlarından söz edip:
“(Mezardayken) Aklımız başımıza iade edilecek mi?” *diye sorunca, Muhammed şöyle yanıt verir:
“Evet, bugünkü hey’etinizde akıl ve şuurunuz iade olunacaktır...”(13)
Ama bunu söylerken ölülerin kabirde işitmez olduklarına dair Kur’an’a koyduğu ayeti (Fatır Suresi, ayet 22) göz ardı etmiş olur.
Bütün bunlar böyleyken, yukarıdaki soruya “Hayır” diye yanıt verecek olursanız, Müslümanlık sınavından sıfır almış olacaksınızdır