Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > İbrahimi Dinler > İslam > Kur'an'da Mucize Yoktur

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 10-01-2010, 13:56
ulpian - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ulpian ulpian isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2009
Mesajlar: 4.880

Başarı Ödülü 

Standart Evrenin Genişlemesi

Aşağıdaki makale Turan Dursun Sitesi'ne ait MucizeYalanlari.com Sitemizden alıntıdır
ve Mucize Yalanları Sitesi Çalışma Grubumuzun ortak ürünüdür.

=> Evrenin Genişlemesi

Sitemizdeki metin, bu başlıktaki öneri, açılım ve eleştirilere binaen veya çalışma grubunun kendi araştırmalarıyla değişebilir.

Forumumuzda daha önce bu konu >şu başlıkta< tartışılmıştır.

Evrenin Genişlemesi

1. Mucize İddiası
2. Zariyat/47'nin Anlam(lar)ı
3. Kuran'daki Evren Algısı
4. Sonuç




1. Mucize İddiası
Mucizeci ekolün sıkça dillendirdiği meşhur iddilardan biri de "evrenin genişlemesi" bahsidir.
Önce iddiayı bu ekolün dilinden dinleyelim:
  • Harun Yahya (Adnan Oktar)'a ait sitelerden:
    "Astronomi biliminin henüz gelişmemiş olduğu bir dönemde 14 asır önce indirilen Kuran-ı Kerim'de evrenin genişlediğinden şöyle bahsedilir:Biz göğü ‘büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47
    Yukarıdaki ayette geçen "sema (gök)" kelimesi Kuran'ın pek çok yerinde uzay ve evren anlamında kullanılır. Nitekim burada da bu anlamda kullanılmıştır ve evrenin genişleyici olduğu bildirilmiştir. Türkçeye "Şüphesiz biz genişleticiyiz (genişleteniz/genişletmekte olanız)" olarak çevrilen Arapça "inna le musiune" ifadesindeki "musi'une" kelimesi "genişletmek" anlamına gelen "evsea" fiilinden türemiştir. "Le" ön-eki de takip ettiği isim ya da sıfata vurgu ekleyerek "çok fazla" anlamı katmaktadır. Dolayısıyla bu ifade "Biz göğü veya evreni çok fazla genişletiyoruz" anlamı taşımaktadır. Bilimin bugün varmış olduğu sonuç da Kuran'da bize bildirilenle aynıdır.
    (…)
    Bu bilimsel gerçek henüz hiçbir insan tarafından bilinmezken Kuran'da asırlar önce açıklanmıştır. Çünkü Kuran tüm evrenin yaratıcısı ve hakimi olan Allah'ın sözüdür."

2. Zariyat/47'nin Anlam(lar)ı

İlk olarak dikkat çeken husus mucize iddiacılarının kutsal olarak gördükleri kitaba karşı sergiledikleri "ilmi samimiyetsizlik" örneğidir. Yukarda aynen alıntıladığımız iddiada Zariyat/47'nin diğer çeviri ve yorumlarından söz edilmemekte, "evrenin genişlemesi" ayetten zorunlu olarak çıkan "tek mümkün anlam" olarak sunulmaktadır. Oysa -Müslümanlar tarafından da genel kabul gören- birkaç meal ve tefisir örneğine bakmak durumun hiç de böyle olmadığını anlamak için yeterli olacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın (internet sitesinde de bulunan) resmi Kuran Meali'nde ayet şu şekilde çevrilmiştir:
  • Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.
Ve sadece bir dipnot olarak mucizecilerin iddia ettikleri çeviri ve yoruma değinilmiştir:
  • "Âyet "Göğü kudretimizle biz kurduk ve biz onu genişletmekteyiz" şeklinde de tercüme edilebilir. Bu bakış açısı modern astrofizikte gündemde bulunan "evrenin sürekli genişlemekte olduğu" görüşünü desteklemektedir."
Diyanet Vakfı'nın Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağırıcı, Prof. Dr. Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş'ten oluşan uzman heyetine hazırlattığı tefsirde bu ayetle ilgili olarak şu açıklamalar yer almıştır:
  • "Şüphesiz biz genişletmekteyiz" diye çevrilen cümle için yapılan başlıca yorumlar şunlardır:
    a)
    Biz vüs'at yani genişlik ve kudret sahibiyiz. Semadaki bu ihtişamı sağlamakla kudretimizden bir şey eksildiği sanılmamalıdır; dilesek daha da genişletiriz. Bakara Suresi'nin 255 ve Kaf Suresi'nin 38. ayetlerindeki içerik ve üslûp bu manâyı çağrıştırmaktadır.
    b)
    Hiçbir şeye muhtaç olmadığımız gibi nimetleri bol bol ihsan eden de biziz. Sıkıntıları giderir, darda kalanlara genişlik veririz.
    c)
    Evreni genişletmekteyiz. Bu yorum daha çok uzay cisimlerinin birbirinden uzaklaştığı ve aralarındaki mesafenin gitgide arttığı yönündeki bilimsel tespitten hareketle ortaya konan "genişleme teorisi" ışığında yapılmıştır."
    Kur'an Yolu – Türkçe Meâl ve Tefsir, Heyet: Prof.Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağırıcı, Prof. Dr. İ. Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Ankara/2007, Zariyat/47
Görüldüğü üzere konunun uzmanları "evrenin genişlemesi" manâsını tek mümkün anlam olarak değil -aksine- en düşük ihtimal olarak görmektedir.
Elmalılı M. Hamdi Yazır ayetteki ilgili kısmı şu şekilde açıklamıştır:
  • "Ve hiç şüphesiz biz çok genişliğe malikiz. Bunun iki manâsı vardır: Birisi kudret genişliğini ifade eder. Kudret ve kuvvetimiz öyle geniştir ki semayı bina ile tükenmedikten başka onu daha çok genişletebilir. Bu manâ hem "Artık orada bize ne bir yorgunluk dokunacak ne de orada bize bir usanç gelecektir." (Fâtır, 35/35) hem de "O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır." (Bakara, 2/255) ayetlerinin manâlarını andırır. Birisi de zenginliği, nimet ve nimet vermede genişliği ifade eder. "Biz darlıkları genişletiriz. Yalvaran, darda kalmışlara icabet eden, sıkıntıları açan, ihtiyaçları gideren, fakirleri zenginleştiren, nimet vereniz" demek olur."
    Elmalılı M. Hamdi Yazır
    , Hak Dini Kur'an Dili, Zariyat/47
Ömer Nasuhi Bilmen, ayeti
  • "Ve göğü bir kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki biz elbette kaadirleriz."
olarak çevirmiş ve şu açıklamayı eklemiştir:
  • "Şöyle ki: (Ve göğü bir kuvvetle) Pek muazzam olan bir kudretle, bir şiddetle (bina ettik) varlık alanına getirdik (ve şüphe yok ki, biz) yâni: Büyüklük ve yücelikle vasıflanmış olan ilahî zatını (elbette kaadirleriz.) Böyle nice alemleri meydana getirmeğe kaadiriz. Evet.. Yüce zatın kudret ve hakimiyeti pek geniştir; mahlûkatı idareye, onların yaşamalarını, geçimlerini sağlamaya fazlasiyle kâfidir.
    "musi'une" kuvvet, takat, genişlik sahibi demektir."
    Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri, Zariyat/47
Daha birçok farklı meal ve tefsir örneğinden de görülebileceği üzere bizzat konunun uzmanlarının tespitine göre ayetteki ilgili kısım Kuran'ın dili olan 6-7. yüzyıl Arapçası'nda bir ifade kalıbı olarak öncelikle "kuvvet, güç, takat, genişlik" sahibi olmayı anlatmakta bunun yanısıra "bol bol nimet verme", "darlıkları, sıkıntıları açma, genişletme" anlamına da gelmekte.


Mucize iddiacılarının yöntem olarak kullandığı dil cambazlığını şu örneklerle daha iyi anlayabiliriz: Her dilde bir veya birden çok kelimeyi asıl sözlük manâsından farklı bir anlam bütünlüğünde birleştiren kalıplaşmış ifade şekilleri ve deyimler vardır. Örneğin Türkçede "eli geniş" veya ‘eli bol'dan kastedilen cömertliktir; elin gerçekten geniş/enli veya bol oluşu değil. Aynı şekilde "gönlü geniş" ifadesi hoşgörülü olmayı, "mezhebi geniş" ifadesi ise namus/iffet konularında toplumun genel algısına göre daha rahat davranmayı ve düşünmeyi anlatır. Bu üç deyimde de "geniş" sözcüğünün asıl sözlük anlamı olan mekânsal genişlikle ilgisi yoktur.


Arapçada, dolayısı ile Kuran'da da buna benzer birçok deyim vardır. Örneğin Bakara/228'de "eli geniş" ifadesi (Türkçedeki gibi cömertlik değil) zenginlik anlamında kullanılmıştır (çünkü Arapçada "eli geniş" deyimi zenginlik ifade eder).


Mucize iddiacılarının yaptığı ise şuna benzemektedir: Mesela Türkçe bir eserde (aslında cömertlik anlamında) "onlar ki elleri geniştir" gibi bir cümle yer alıyor ve varsayalım ki günün birinde uzayda elleri gerçekten de (maddi anlamda) geniş/enli olan akıllı varlıklar bulunuyor. Bu durumda birisinin çıkıp da "Bakın işte, bu eserde "eli geniş" ifadesi geçmekte. Demek ki eserin yazarı bunu ta o zamandan bilmiş. Bu bir mucizedir" demesi ne denli gülünç ise "kuvvetli, takatlı" olma ve "bol bol nimet vererek sıkıntıları, darklıkları açma, çözme" anlamında kullanılan Arapça bir ifade kalıbını -günümüzün bilimi, evrenin genişlemesinden yola çıkıyor diye- sözlük anlamıyla yorumlamak o denli gülünçtür.


Oysa sonsuz güç ve bilgi sahibi bir yaratıcı, bu ayette 14 asır sonra keşfedilecek olan evrenin genişlemesi olgusuna işaret etmek istemiş olsa idi kuşkusuz bunu açık seçik bir ifade ile yapabilirdi. Örneğin "Bunu bugün tam olarak anlayamasanız da size vermiş olduğum akıl ile şüphesiz günün birinde keşfedeceksiniz. Eserim olan kâinatı incelemeye, araştırmaya gayret edin." şeklinde ifadeler de ekleyebilirdi. Hatta bu, insanlar için hem bilime teşvik hem de bilimsel gayretlere yön verici bir ipucu olurdu. Fakat durum böyle değil. Ayette geçen ibare tıpkı "eli geniş", "gönlü geniş" deyimlerinde olduğu gibi kalıplaşmış bir ifade biçimi ve mekânsal genişleme ile ilgisiz. Dolayısı ile ve doğal olarak bu ayette ileride bulunabilecek bilimsel bir olguya işaret olduğu, tarih boyunca hiçbir Müslüman'ın, alimin, müfessirin aklına dahi gelmemiş. Ta ki Müslüman olmayan bilim insanlarının araştırmaları sonucu evrenin genişlemesi teorisi bilim dünyasında kabul görmeye başlayana kadar… Bundan sonra ayetin anlamı birden bire değiştirilerek bu bulguya gönderme içerecek şekilde yeniden kurgulanmaya başlandı. Hem de tıpkı cömert (veya Arapça'da zengin) anlamında kullanılan "eli geniş" deyimini sözlük manâsında (yani maddi olarak geniş/enli el) yorumlar gibi. Ayrıca bu gayretlerin sahipleri açısından söz konusu bilimsel olgunun ne denli kanıtlanmış olduğu da mühim değil. Bilim dünyasındaki değişikliklere, revizyonlara, yeniliklere göre ayet her daim yeniden yorumlanabilir ne de olsa… Üstelik bütün bu gayretkeşliklerin ve işgüzarlıkların asıl motivasyon kaynağı, kâinatı veya hiç olmazsa Kuran'ı daha iyi anlama azmi bile değil! Tek niyet Müslüman olmayanları Kuran'ın gerçekten de Allah kelamı olduğuna ikna edebilmek (ve belki de daha çok, Müslümanların şüphelerini bertaraf edebilmek). Bütün bunları açık-seçik söylemekten de çekinmemekteler.


Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kuran Tefsiri adlı eserinde, Zariyat/47'nin açıklamasında aynen şu ifadeleri kullanmaktadır.
  • Başta Einstein olmak üzere son asrın fizikçileriyle astronomları bu muhteşem kâinatın bir bütün halinde devamlı genişlediğini söylüyorlar. Kuvvetli bir ihtimalle eğer bunun doğruluğu isbat edilirse, Kur'an'daki ilgili beyânın bu manâya delalet ettiğini söyleyebiliriz. Zira ayetin böyle bir yoruma tahammülü vardır ve o zaman inkarcı maddecilerin on beş asır öncesine dönüp o çağda böyle bir tespitin mümkün olup olmadığını araştırmaları gerekir.

3. Kuran'daki Evren Algısı

Oldukça genç bir kuram olarak evrenin genişlemesi teorisi ancak "modern" evren anlayışı bağlamında anlamlı olabilir. Bu "modern" evren algısı en kaba hatlarıyla günümüzde ilkokul düzeyinde genel malum olan -örneğin- Dünya'nın yuvarlak olduğu ve Güneş Sistemi'ndeki diğer gezegenlerle birlikte Güneş'in etrafında döndüğü, Ay'ın Dünya etrafında döndüğü, "gökler"in Dünya üzerine kurulmuş bir kubbe/çatı değil uçsuz bucaksız uzay olduğu gibi bilgilerden oluşmaktadır. İlkel evren algısında ise Dünya düz bir tepsi veya döşek şeklindedir. Güneş bu düz tepsinin/döşeğin belli bir noktasında doğar, yükselir ve diğer uç noktasında batar. "Gökler" ise bu döşek üzerine kurulmuş ve yıldızlarla süslenmiş bir kubbe/çatıdır. Üstelik -mucizevi bir şekilde- direk/sütun olmadan yukarda durabilmektedir. Bu naif dünya ve evren algısının hakim olduğu bir ortamda "göklerin genişlemesi"nden söz edilmesi hiçbir surette modern evren anlayışı bağlamında geçerliliği olan "evrenin genişlemesi kuramı" ile ilişkilendirilemez. (ki zaten yukarda açıklandığı üzere ayetteki ilgili ibarenin manâsı da mekânsal genişleme değildir.)


Şimdi önyargısız bir şekilde ilgili Kuran ayetlerinde hangi evren anlayışının(1) hakim olduğunu inceleyelim:



İlk olarak mucize iddiacılarının Zariyat/47'yi örnek olarak gösterirken -her nedense- hiç söz etmedikleri hemen bir sonraki ayete de bakalım:
  • Zariyat/47
    Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.
  • Zariyat/48
    Yeri de biz döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz.
Zariyat/48'de "yerin" döşendiği, yani bir döşek gibi serildiği, yayıldığı anlatılmaktadır. Ayete her önyargısız bakan bu cümlenin Dünya'nın düz bir tepsi/döşek olduğu fikrini desteklediğini kabul edecektir. (2)
Aynı anlayış diğer bazı ayetlerde de ifade edilmiştir:
  • Hicr/19
    Yeri uzatıp yaydık, orada sabit dağlar yerleştirdik (3), yine orada miktarı ve ölçüsü belirli olan şeyler bitirdik.
Kuran'da Kehf Suresi'nin 83. ayetinden itibaren Zülkarneyn'in hikâyesi anlatılır.
  • 83. (Resulüm!) Sana Zülkarneyn hakkında soru sorarlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım.
  • 84. Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve kudret sahibi kıldık, ona (muhtaç olduğu) her şey için bir sebep (bir vasıta ve yol) verdik.
  • 85. O da bir yol tutup gitti.
  • 86. Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu. Onun yanında (orada) bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz "Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin" dedik.
Kehf/86'da açıkça Dünya'nın başı ve sonu olan düz bir tepsi/döşek olarak tahayyül edildiği anlaşılmaktadır. Güneş, Dünya'nın bir ucunda doğuyor, gök-kubbe boyunca yükseliyor ve diğer ucunda da batıyor. Yani "güneşin battığı bir yer", bir uç/kenar mevcut. Dünyanın bu ucuna kadar giden olursa (Zülkarneyn gibi) Güneş'in battığı noktaya varmış olur. Hattâ -ayete göre- Güneş'i "kara bir balçıkta" batarken izleyebilir. (4)
  • Ra'd/2
    Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş'a kurulan, güneşi ve ayı buyruğu altına alandır.
  • Lokman/10
    Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı.
  • Hac/65
    Görmüyor musun ki Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.
Bu ayetlerde de yine Dünya'nın düz bir tepsi/döşek olduğu ve göklerin de işte bu tepsi/döşek üzerine kurulmuş ve muzicevi bir şekilde, herhangi bir görünebilen direk olmadan yukarlarda duran bir kubbe/çatı olduğu anlayışı ifade bulmaktadır. Açık bir şekilde "gökler" çadır gibi Dünya üzerine yükseltilen/kurulan bir kubbe olarak düşünülmüş ve yere düşmeyip de yukarda kalabildiği için açıklamalar getirilmiş.


Yani Kuran'daki evren anlayışında Dünya uçsuz bucaksız uzayda herhangi bir gök cismi değil; aksine "gökler" işte bu Dünya üzerine kurulmuş, "kandillerle" (yıldızlarla) süslenmiş, aslında yere düşmesi gereken fakat Allah'ın görünmez direklerle havada tuttuğu bir kubbe/çadır olarak düşünülmekte…
Üstelik Kuran'da işte bu şekilde tahayyül edilen "gökler"in (bilim-öncesi ilkel evren modellerinin ortak bir özelliği olarak) doğaüstü/mistik "yorumlanması" da yer almakta.
  • Mülk/5
    Andolsun ki biz (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.
Kuran'daki bu ilkel evren anlayışı için ayrıca bkz: "Altı Günde Yaratılış" => 3. "Altı Günde Yaratılış"ın Çarpıklığı

4. Sonuç

Sonuç olarak söz konusu ayette geçen ibareyi mekânsal bir "genişleme" olarak yorumlamak tıpkı "eli geniş" ibaresini geniş/enli el anlamında yorumlamak gibi anlam ve ‘anlambilim'e yapılan bir tecavüzdür.


Fakat bundan bağımsız olarak ayette gerçekten de bir şekilde "göklerin genişlemesi" kastedilmiş olsaydı bile Kuran'da "gökler"in nasıl tasavvur edildiğine, hangi tür bir evren algısının hakim olduğuna baktığımızda -bu ibareden- modern astrofizikteki evrenin genişlemesi kuramına bir gönderme çıkarmak ancak gülünç olarak nitelendirilebilir.




Dipnotlar

(1)Metinde "modern" evren anlayışı bilinçli olarak "en ilkel" evren algısı ile karşılaştırılmıştır. Yoksa günüzümüzün bilgi düzeyine gelene kadar farklı medeniyetlerde farklı evren anlayışlarının olduğu ve bunların da birçok evreden geçtiği elbette bilinmektedir. Örneğin Dünya'nın yuvarlak olduğu Aristo tarafından bile savunulmaktaydı. Hatta Aristo'dan bir asır kadar sonra yaşayan matematikçi ve astronom Samoslu Aristarchus'un (m.ö. 310-230) güneş merkezli bir evren modeli öne sürdüğü bilinmektedir. Daha sonra Avrupa'da Ortaçağ olarak adlandırılan dönemde Aristo'nun dünya merkezli evren modeli benimsenmiştir. Halk nezdinde yaygın olan bir tarihi yanılgının aksine kilise, Galileo'nun Dünya'nın yuvarlak olduğu iddiasına değil Dünya'nın Güneş'in etrafında döndüğü tezine karşı çıkmıştır. O dönemdeki kilise bilginleri zaten Dünya'nın düz olduğu inancında değildiler. Metinde konu edilen "en ilkel" evren algısının "en ilkel"olarak adlandırılması tarihi/kronolojik anlamda değildir. Dünyanın düz bir tepsi/döşek olduğu, göklerin bu döşek üzerine kurulmuş bir kubbe/çatı olduğu anlayışı bilimsel bakışın en gerisinde, en saf bakış olduğu için "en ilkel" olarak adlandırılmıştır. Metinde görüleceği üzere, Kuran'da işte bu "en ilkel" evren algısı hakimdir. Yani 6.-7. yüzyıl Arap Yarımadası'nda yaygın olan anlayış -bin yıl kadar önce eski Yunan düşünürleri tarafından çok daha "modern" hipotezler savunulmuş olmasına rağmen- işte bu "en ilkel" evren anlayışıdır. Zaten İslam coğrafyasının geniş çapta Yunan felsefesi ve bilimi ile tanışması da bundan sonra gerçekleşecektir.


(2) 1242-1273 yıllarında yaşayan Imam El Kurtubi, Zariyat/48'deki ilgili ibareyi şu cümleyle açıklamıştır:
  • Yani Biz yeri tıpkı bir döşek gibi suyun üzerinde yaydık ve uzattık.
    El Kurtubi, Tefsiri-el Camiul Ahkamul Kur'an, çeviren: M. Beşir Eryarsoy, Buruç Yayınları Zariyat/48
983 yılında öldüğü kabul edilen Es-Semerkandi'nin tefsirinde Zariyat/47 ve 48'in şu açıklaması yer almaktadır:
  • Hak Teâlâ kendi birliği ve sonsuz kudretinin delillerini bildirdi. Ve şöyle buyurdu: İnsanları yarattık. Gücümüzle-kuvvetimizle onu hiç yoktan var ettik. Gökleri dileğimizle sapasağlam kıldık. Yeri de Kâbenin altından başlamak üzere Kâbenin her bir yanına beşyüz yıllık mesafeli şekilde yaydık.
    Ebu'l-Leys Semerkandi Tefsiri, Zariyat 47-48
(3) Döşek gibi serilen Dünya'nın üstüne yerleştirilen dağlar hakkında başka ayetlerde şu "bilgi" verilmektedir:
  • Lokman/10
    Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik.
  • Nahl/15-16
    Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağlar, yolunuzu bulmanız için de nehirler, yollar ve nice işaretler meydana getirdi. İnsanlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.
  • Enbiya/31
    Yeryüzüne insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yerleştirdik; rahat gidebilsinler diye aralarında geniş yollar varettik.
Oysa bugün bilinmektedir ki en şiddetli deprem hatları, dağların yoğunluklu olduğu bölgelerle de örtüşmektedir.


(4) Dünyanın başı ve sonu olan düz bir tepsi olduğu ve güneşin bir uçtan doğup diğerinden battığı düşüncesini ifade eden daha birçok ayet ve hadis örneği getirilebilir. Burada hepsine değinemesek de ana metindeki ayetlere ilaveten bir ayet ve bir de hadis ekleyelim:
  • Şu'ara/28
    Mûsâ, "O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu böyledir" dedi.
Bu ayette de dünya'nın doğuda ve batıda olmak üzere bir başı ve sonu olduğu tasavvuru ifade bulmuştur.
Muhammed'in nasıl bir evren algısına sahip olduğunu şu sahih hadisten de açıkça anlayabiliriz:
Bilim-öncesi topluluklarda tarih boyunca sorulagelmiş olan bir soruya Peygamber cevap vermekte: "Güneş geceleri nereye gidiyor?"
Peygamberin cevabı:
  • Arş'ın altında secde yapmaya gider; bu maksatla izin ister, kendisine izin verilir. Secde edip kabul edilmeyeceği, izin isteyip izin verilmeyeceği zamanın (kıyametin) gelmesi yakındır. O vakit kendisine: "Geldiğin yere dön!" denir. Böylece battığı yerden doğar.(Buhari, Tefsir Ya-sin 1, Bed'ul-Halk 4, Tevhid 22,23, Müslim, İman 250, (159), Tirmizi, Tefsir, Ya-sin, 4225)

Konu ulpian tarafından (03-04-2011 Saat 19:46 ) değiştirilmiştir. Sebep: resim linki yenilendi
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 10-01-2010, 14:14
AerA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
AerA AerA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 17 Nov 2009
Bulunduğu yer: Galactic Sector ZZ9 Plural Z Alpha
Mesajlar: 3.036
Standart

Sevgili Dostum ulpian ;

Kaynakçaların bolluğu ,detayı ve konunun işleniş tarzı emek isteyen bir araştırma olduğunu kanıtlar ki "Her Şeyden Mucize" çıkarmaya çalışan akıllara tokat gibi inmektedir.İnsanlığı bir kez daha düşünmeye iten harika bir çalışma olmuş.

Keşke ilk emir "OKU" değil, "DÜŞÜN" olmuş olsaydı, "MANTIK YÜRÜT ,AKLINI KULLAN" olmuş olsaydı da insanımız "OKU"duğundan, "GÖR" düğünden (!) mucize çıkarma arayışına kapılmasaydı.

Teoloji gece yarısı, karanlık bir mahsende, orada olmayan kara kediyi aramaktır. Robert A. Heinlein
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 10-01-2010, 14:32
nogada - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
nogada nogada isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 19 May 2009
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 2.318
Standart

Sayın ulpian güzel bir çalışma yapmışsınız fakat bazı şeyleri unutmuşsunuz.

Birincisi zamana tabi olan sizmisiniz yoksa Tanrı'mı?

Burda dedkleriniz hala bir oluşum içindedir ama kime göre tabiki nesnel dünyada olan ve yaratımın içinde olan bizlere göre.Fakat Tanrı'ya göre bu iş bitmiştir sadece bize göre devam etmektedir.

Ve zaten evren hala bir yaratım süresi içindedir.Fakat bize göre ona göre değil.

Zaman nedir.İki nesne(madde)arasındaki süredir.Biz ve evrendeki her madde birer nesneyiz ve bu nesnellik içinde olduğumuz sürece bu boyutta zaman kavramı içinde yaşayacağız.

İkincisi insanların yaratımı konusu.Sanırım farkındasınız hala insanlar dünyaya gelmekte.Hepmiz birden bir anda burda yer almadık,kainatın sonuna kadarda bu meydana gelme sürecektir.

Fakat Tanrı katında herkez meydana gelmiştir,yaşamıştır,ölmüştür,cennet yada cehennemdeki yerini almıştır.Biz zamana bağlı mahlukat oduğumuz için tüm bunların gelecekte olacağını düşünüyoruz ve zaten içinde bulunduğumuz boyut itibari ilede öyledir.

Lehvi Mahvuz isimli kitapta tek bir yaprağın bile akibeti kıyamete kadar yazmakta,sizce neden dersiniz?

Sonuç olarak yaratılım halen sürmekte,fakat bize göre,Tanrıya göre değil.

İnsanlarda halen dünyaya gelmekte,fakat Tanrı katında herkez dünyaya gelmiş ve yaşamış ve kendi akibetlerine kavuşmuşlardır.

Burda anlamamız gereken boyutsal bir kırılmadır.

Yinede çalışmanız için yapmış olduğunuz efora ve zamana teşekkürler...

Tanrı'yı kendimiz gibi düşünmediğimiz zaman hepsinin cevabını alacaksınız.

Saygılarımla...

Görmeyipte Korktuklarımız Sevmediklerimiz,Görmeyipte Sevdiklerimiz İnandıklarımızdır...!!!
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 10-01-2010, 14:39
ulpian - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ulpian ulpian isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2009
Mesajlar: 4.880

Başarı Ödülü 

Standart

nogada´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sayın ulpian güzel bir çalışma yapmışsınız fakat bazı şeyleri unutmuşsunuz.
sayın nogada,

eleştirinize daha sonra cevap vermeye çalışacağım. Ama mesajınızdan gördüm ki, şu an asmakta olduğum çalışmalar sadece benim şahsıma aitmiş gibi algılanabilmekte. Onun için yukardaki ilk satırlara ek bir ifade ekleyeceğim şimdi: Makaleler, çalışma grubumuzun ortak ürünüdür.

saygılarımla
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 13-01-2010, 04:04
ulpian - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ulpian ulpian isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2009
Mesajlar: 4.880

Başarı Ödülü 

Standart

sayın nogada,

nogada´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Birincisi zamana tabi olan sizmisiniz yoksa Tanrı'mı?

Burda dedkleriniz hala bir oluşum içindedir ama kime göre tabiki nesnel dünyada olan ve yaratımın içinde olan bizlere göre.Fakat Tanrı'ya göre bu iş bitmiştir sadece bize göre devam etmektedir.
Tanrı'nın zamandan münezzeh olduğu düşüncesi ile ''Ona göre bitmiştir'' cümlesi birbiriyle çelişmektedir. Zamandan münezzeh olan için geçmiş zaman da söz konusu olamaz.



nogada´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Zaman nedir.İki nesne(madde)arasındaki süredir.
İlginç bir ''zaman'' tanımı olmuş.



nogada´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Lehvi Mahvuz isimli kitapta tek bir yaprağın bile akibeti kıyamete kadar yazmakta,sizce neden dersiniz?
Benim ateist olduğumu biliyorsunuz dimi?


nogada´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Tanrı'yı kendimiz gibi düşünmediğimiz zaman hepsinin cevabını alacaksınız.
?

nogada´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Enbiya/33
“Geceyi, gündüzü, Güneşi ve Ayı yaratan da Odur. Bunların herbiri bir yörüngede yüzmektedir.”


Yasin/40
“Ne Güneş Aya yetişir, ne gece gündüzü geçer. Hepsi bir yörüngede yüzer, gider.”

Yukarıdaki ayetlere dikkatlice bakalım.Güneş ve ayın bir yörüngede yüzdüğünü belirtiyor.Peki dünya?

Dünya’nın, Güneş’in etrafında döndüğünü biliyoruz. Dünya aynı zamanda sürekli olarak kendi etrafında da dönmektedir. Gece ve gündüzden oluşan bir günlük süre, Dünya’nın kendi etrafındaki bir tam dönüş hareketinin tamamlandığı doğa olayıdır

Bir el feneri Güneş olarak düşünülürse, önüne konulan topun bir tarafı aydınlanırken, diğer tarafı karanlık kalır.

Dünya’mızın kendi ekseni etrafında dönmesiyle gece ve gündüz oluşur.

Ayetteki gece ve gündüz,dünyanın dönüşü ile ilgilidir.Kendi eskseni etrafında,bir yörüngede.
Bu konu şu başlıkta daha detaylı bir şekilde işlenmekte:

=> Güneş’in Gidiş İstikameti


Vermiş olduğunuz iki ayetten nasıl bütün bu bilgileri çıkarttığınıza şaşmamak mümkün değil. Güneşle Ay'ın belli birer yörüngede/rotada hareket etmekte olduğu çıplak gözle görülen, en ilkel toplumlarca da bilinen basit bir olgudur.

Yasin/40'ta geçen ''Güneş'in Ay'a yetişemeyeceği, Ay'ın da Güneş'i geçemeyeceği'' sözü, işte bu başlığın makalesinde anlatılan, Kuran'ın ilkel evren algısını doğrulamaktadır zaten.

Dünya düz bir tepsi ve evrenin merkezi. Gökler işte bu Dünya üzerine kurulmuş bir çadır/kubbe.
Güneş bir uçtan doğuyor, yükseliyor ve diğer uçtan batıyor. Ay da aynı şekilde kendi yörüngesinde hareket ediyor.

Ve ne hikmetse, Ay ile Güneş birbiriyle çarpışmıyor, biri diğerini geçmiyor!

saygılarımla
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 13-01-2010, 04:27
evrensel-insan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
evrensel-insan evrensel-insan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 08 Mar 2008
Bulunduğu yer: Londra
Mesajlar: 22.832
evrensel-insan - MSN üzeri Mesaj gönder
Standart

Saygideger nogada;

Birincisi zamana tabi olan sizmisiniz yoksa Tanrı'mı?-nogada-

Zaman tamamen, evrensel genislikteki mekanda dunya da yasayan bir suru parcadan biri olan insanoglu turu parcasina aittir. Dolayisiyle, kendisi mekanda, bilhassa bir tek olarak dogup, yasayip, oldugunden yarattigi zamana karsi bir yaris icindedir.

Bu temelde; kendi dusuncesi kavram olarak neyi yaratabiliyorsa; bunu yarattigi(yaratici, tanri, Allah v.s.) ve algiladigi (evren, dunya, doga v.s.) her seye de mal eder.

Tanriya insanoglunun kendisi vermis oldugu insanoglu fiziksel yapisi (el, ayak, beyin, dusunce) ve hareketsel islev (konusma, yazma, kizma, yakma, imtihan,ceza, affetme v.s.) i ile zaten tanrinin bu dunyayi veya gokyuzunu yaratiisi zamansal kilmistir.

Evren en genis mekan olma vasfiyla, bosluk, uzay, gokyuzu, ufuk v.s. temelinde, ZAMANSAL DEGILDIR ve ZAMANDAN BAGIMSIZDIR.

Cunku zaman insanoglunun evren butununun bir parcasi olarak yarattigi ve butune de mal ettigi bir soyut kavramdir.

O yuzden evren butununu bir parcasi gibi degerlendirip, ona parcasal ozellikler yuklemek, insanoglunun alisilagelmis yanasimlarindan biridir. Cunku insanoglunun algisi, sadece bir icerik ve parca olmak yetisindedir. Bir butun degil.

Bu yuzden evrene zamansal bir icerik vermek; zamana ihtiyaci olmayan ve zamandan bagimsiz butune disaridan bir icerik yuklemekten baska bir sey degildir.

Insanoglunun huyu, kendi neyi yarattiysa ve onu kendine uyguluyorsa; bunu hem yarattiklarina da uygular, algiladiklari somutlara da, ustelik icerik olan parca olarak degil; bir butun olan mekan olarak.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Evrensel-Insan - Yapılandırmacı Epistemoloji/Bilişsel Bilim/Qua Felsefesi/Serbest Düşünce/Devrimci Sorgulama/Zihinsel Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 13-01-2010, 11:48
frodo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
frodo frodo isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 26 Aug 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 5.877

Onur Üyeliği 

Standart

ulpian´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Soruyu, daha doğrusu sorudaki mantığı pek anlayamadım sevgili Psiko,

Batlamyus ile Galileo arasında 1400 yıl var!
Galileo zamanında Kilise, Dünya'nın yuvarlak olduğunu biliyor ve öğretiyordu. Fakat Dünya'nın Güneş etrafında döndüğü tezine karşı çıkıyordu. Kilise açısından önemli olan, Yerküre'nin evrenin merkezi olmasıydı.

Kilise, kurum olarak düz dünya tezini bildiğim kadarı ile hiç bir zaman, fakat Galileo zamanında kesinlikle savunmuyordu.

saygılarımla
Psiko´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sevgili Ulpian ;

Kopernik'in bir Rahip olduğu,
Kilisedeki bir çok kişinin de,
Kopernik ve Galileo^ye inanmaları,
Kardinal Robert Bellarmine'ın ve kilisenin çoğunluğunun o dönem yaygın bir inanç olan Batlamyus faraziyesine atıfta bulunarak,
Galileo'nin bu kuramının,
Kutsal kitaptaki bilgiler ile çeliştiği suçlamasını,
Dünyanın yuvarlak olduğu biliniyor tezine taşımıyor.
Anlatmak istediğim bu.
Bu konuyla ilgili daha önce bir kısa araştırma yapmış ve forumlarda yayınlamıştım.

Dünyanın küreselliği ile kilise ilişkisi ikili bir yapı gösterir. Kilisenin skolastik
düşünce tarzına uygun olarak Hırıistiyanlığın Topoğrafyası adlı bir kitap yazan Kosmas'ın tasvir ettiği "dört köşesinde melekler tarafından taşınan kubbesi ile düz dünya" kilisenin resmi görüşü olarak bilinir ve kabul edilirdi.

Ancak 1200'lü yıllarda yaşamış Hollywood'lu John tarafından yazılan Küre
isimli kitap tüm avrupa okullarında okutulurdu.

İlgilenirseniz :

http://www.turandursun.com/forumlar/...ead.php?t=4469

İnsani olan her şey kabûlüm.
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 04-12-2014, 03:17
faruksonmez faruksonmez isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Aday Üye
 
Üyelik tarihi: 04 Dec 2014
Mesajlar: 3
Standart

nogada´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sayın ulpian güzel bir çalışma yapmışsınız fakat bazı şeyleri unutmuşsunuz.

Birincisi zamana tabi olan sizmisiniz yoksa Tanrı'mı?

Burda dedkleriniz hala bir oluşum içindedir ama kime göre tabiki nesnel dünyada olan ve yaratımın içinde olan bizlere göre.Fakat Tanrı'ya göre bu iş bitmiştir sadece bize göre devam etmektedir.

Ve zaten evren hala bir yaratım süresi içindedir.Fakat bize göre ona göre değil.

Zaman nedir.İki nesne(madde)arasındaki süredir.Biz ve evrendeki her madde birer nesneyiz ve bu nesnellik içinde olduğumuz sürece bu boyutta zaman kavramı içinde yaşayacağız.

İkincisi insanların yaratımı konusu.Sanırım farkındasınız hala insanlar dünyaya gelmekte.Hepmiz birden bir anda burda yer almadık,kainatın sonuna kadarda bu meydana gelme sürecektir.

Fakat Tanrı katında herkez meydana gelmiştir,yaşamıştır,ölmüştür,cennet yada cehennemdeki yerini almıştır.Biz zamana bağlı mahlukat oduğumuz için tüm bunların gelecekte olacağını düşünüyoruz ve zaten içinde bulunduğumuz boyut itibari ilede öyledir.

Lehvi Mahvuz isimli kitapta tek bir yaprağın bile akibeti kıyamete kadar yazmakta,sizce neden dersiniz?

Sonuç olarak yaratılım halen sürmekte,fakat bize göre,Tanrıya göre değil.

İnsanlarda halen dünyaya gelmekte,fakat Tanrı katında herkez dünyaya gelmiş ve yaşamış ve kendi akibetlerine kavuşmuşlardır.

Burda anlamamız gereken boyutsal bir kırılmadır.

Yinede çalışmanız için yapmış olduğunuz efora ve zamana teşekkürler...

Tanrı'yı kendimiz gibi düşünmediğimiz zaman hepsinin cevabını alacaksınız.

Saygılarımla...
- hava durumlarını bir ay önceden bilebilir miyiz evet teknolojiyle bilebiliriz , o zaman nasıl bilebiliriz yok öyle birşey demekle aynı sey , yaratanın benim irademi nasıl biliyor demek , eğer şu an inandığın değerleri kendi irademle inanmıyorum diyebilir misin, işte burada irade devreye girer ( külli irade ve cüzi irade )
insan bilmediği şeyden korkar , keşke islamiyeti birde yargılarımızdan kurtularak baksak , incelesek , inanın sorduğunuz , soracağınızın , her sorunun fazlasıyla cevabı var , Asrın getirdiği tereddütler 1-2-3 okumanızı tavsiye ederim, vesselam
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 04-12-2014, 03:28
gur91 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
gur91 gur91 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 05 Oct 2014
Mesajlar: 834
Standart

faruksonmez´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
- hava durumlarını bir ay önceden bilebilir miyiz evet teknolojiyle bilebiliriz , o zaman nasıl bilebiliriz yok öyle birşey demekle aynı sey , yaratanın benim irademi nasıl biliyor demek , eğer şu an inandığın değerleri kendi irademle inanmıyorum diyebilir misin, işte burada irade devreye girer ( külli irade ve cüzi irade )
insan bilmediği şeyden korkar , keşke islamiyeti birde yargılarımızdan kurtularak baksak , incelesek , inanın sorduğunuz , soracağınızın , her sorunun fazlasıyla cevabı var , Asrın getirdiği tereddütler 1-2-3 okumanızı tavsiye ederim, vesselam
kardeş kaç tane imam hatipli , medrese mezunu vs vs dinsiz var biliyor musun? onlarda mı ön yargıyla yaklaştı , inanmak isteyipte inanamayan kaç tane adam var biliyor musun , tanrı engel mi oluyor inanmasına hayır tabiki de inanılacak birşey yok ortada , aslında sen , önyargılarından kurtulup islamı incelersen doğruyu bulabileceğini sanıyorum
mesajlarıma gir islamın şüphesiz doğruluğuna inanıyorsan "güncel" yazdığım konulara gir oku , kaynaklı şeyler hepsi kimsenin uydurması değil
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 04-12-2014, 13:01
gur91 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
gur91 gur91 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 05 Oct 2014
Mesajlar: 834
Standart

gur91´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
medrese mezunu
medrese mezunu yazmışım yanlış değil ama tuhaf durmuş biraz , medresede okumuş adam diyelim
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Evrenin Tasarımı mindar Fizik 26 11-01-2010 03:38
Evrenin genişlemesi.. Kur'an'da Mucize Yoktur 103 10-01-2010 13:58
Evrenin Şiiri Akhenaton Edebiyat 11 08-06-2009 20:12

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 12:15 .