Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Bilim > Fizik > Büyük Patlama Teorisi

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 02-07-2011, 02:24
xcan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
xcan xcan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 18 Apr 2011
Mesajlar: 3.011
Standart Evren genişliyor mu ?

Bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istedim
Evrenle ve Bigbabg ile ilgili müthiş bir kaynak
Umarım sizlerde katkıda bulunursunuz
EVREN GENİŞLİYOR MU ?-1
Büyük Patlama çerçevesinde çalışan tüm evren modelleri evrenin genişlediğini savunmaktadır. Uzay gerçekten genişliyor mu? Biliminsanları bu sonucu hangi gözlemsel gerçekten çıkarıyorlar? Bu soruların yanıtlarına aşağıda değineceğiz. Evrenin genişlediğinden son derece emin olan Büyük Patlamacı evrenbilimcilerin sıkça kullandıkları savsözleri: “ Kuazarlar en uzak gök cisimleridir. Ne denli uzağa bakarsak zamanda da o denli geriye, başlangıca gideriz” biçimindedir. Bugün birinci tümcenin doğruluğuna ilişkin çok ciddi kuşkular duymayı haklı gösterecek gözlemsel veriler bulunmaktadır. İkinci tümceninse yarısı doğru yarısı yanlıştır! “ Ne denli uzağa bakarsak zamanda da o denli geriye gideriz”. Bu tümce doğru. Işığın boşluktaki hızının sabit ve bilgi taşımada erişilebilecek en büyük hız olduğunu gözlem ve deneylerden biliyoruz. Işık boşlukta bir saniyede 300. 000 km yol kateder. Diğer bir deyişle, 1 saniye 300. 000 km denkliği doğrudur. Bu denklik bağıntısı, fiziğin homojenlik ilkesini çiğnedi demeyin ! Bilindiği gibi fizik, eşitliklerin veya denkliklerin heriki yanında yeralan fiziksel niceliklerin fiziksel boyutlarının aynı olması konusunda son derece dikkatlidir. Einstein’ ın Görelilik kuramında c = 1 alınır. Bu eşitlik, L / T = 1 L = T anlamına gelir. Yani, uzunluk (L) demek zaman (T) demektir! Einstein zamanı işte böyle “uzaysallaştırmıştır”; zamanın 4. Boyut olarak alınması böyle bir usa vurmayla gerçekleşmiştir. “Zamansız” Einstein bu nedenle, “ Zaman bir ilüzyondur” demiştir. Diğer yandan Einstein’ın alan denklemlerinin çözümü evrenin dinamik “tarihçesini” verir; yani, evrenin R yarıçapının t zamanıyla nasıl değişeceğini anlatmaya çalışır.
Yukarıda ‘doğru’ olarak belirlediğimiz tümcenin işaret ettiği sonuçlara değinerek diğer tümceye geçelim. Çok çok çok 300. 000 km’ ler, çok çok çok saniyeler demek olacağından, “ ne denli uzağa bakarsak zamanda da o denli geriye gitmiş oluruz”. Ancak, ‘zamanda geriye gitmek’ niçin ‘başlangıca’ yaklaşmak anlamına gelsin? Zamanda bir başlangıç olduğuna ilişkin elimizde gözlemsel - bilimsel veriler var mı? Hubble ilişkisini kuazarlara uyguladığımızda evrenin genişlediğini savunamayacak duruma geldiğimizi göreceğiz.
Uzay, zaman ve erkenin bir başlangıcı olduğuna ilişkin iki gözlemsel sonuç bulunmaktadır: 1) Hubble ilişkisi. Bu ilişki, Sb türü sarmal kollu gökadalar içinde kırmızıya kayması 0.5 e dek olan gökadalar için saptanmış olan bir ilişkidir. İlişkiyi tüm gökcisimlerine dek uzatmanın olanaksızlığına değineceğiz; ve 2) Termodinamiğin II. Yasası.
1


Bu yazının konusu Hubble ilişkisi ve Hubble ilişkisini kuazarlara uygulayarak Big Bang modelinin temellerini sorgulayanların başına gelen “felaketler” olduğundan termodinamiğin II. Yasasına değinip geçelim. Entropi yasası olarak da bilinen bu yasa, “ Çevresiyle ısı, erke (Enerji), madde, bilgi, vb. alış verişinde bulunmayan kapalı dizgelerdeki fiziksel süreçlerde entropi ya sabit kalır ya da artar. Eğer entropi artıyorsa sürece tersinemez süreç denir. Dizge giderek termodinamik denge durumuna yaklaşır; öyle ki, dizge en sonunda ‘ısı ölümüne’ ulaşır “.
Düne değin evrensel bir yasa olarak sunulan II. Yasa diğer adıyla Entropi yasası doğada kendiliğinden ortaya çıkan süreçlerde özgür ve kullanılabilir erke(Enerji) nin daima azaldığını savunur.
Kötümser varoluşçu felsefeye veya yazgıcı dinlere destek olarak kullanılan bu yasanın geçerlilik sınırlarını iyi çizmek gerekiyor. Evrende gerçek anlamda ‘kapalı dizgelerin’ olmadığı gerçeğini bir yana bırakırsak, günümüzün popüler paradigması olan Kaos kuramı termodinamiğin II. Yasası’nın geçerlilik sınırlarını çok güzel çiziyor ve bizi bu tarihsel ve mantıksal tuzaktan kurtarıyor. Analitik olarak çözülebilen denge dışı dinamik dizgeler kaostan düzenin doğabileceğini kanıtlamışlardır. Bu kanıtlar, fizik, kimya, gökbilim, biyoloji ve toplumsal bilimler alanından çok çeşitli örnekleri içermektedir. Karmaşadan düzenin doğması demek, dizge II. Yasanın geçerlilik sınırlarının dışında demektir. İçersinde entropi üreten ancak ürettiği entropiyi dizgenin dışına atabilen yapılara erke tüketici yapılar ( dissipative structures ) denir. Bu yapılar, örgütlenmelerinin önünde engel oluşturan entropinin dış satımını çok etkin bir biçimde yapabilmektedirler. Böylece giderek daha üst düzeyde örgütlenebilirler. İşte insan, işte canlılar, işte insan toplumları, işte Benard hücreleri, vb. Bu konunun ayrıntıları bir başka toplantının konusu olabilir.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 02-07-2011, 02:26
xcan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
xcan xcan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 18 Apr 2011
Mesajlar: 3.011
Standart

Bölüm2

Ş
imdi Hubble ilişkisi’nin işaret ettiği gerçeklere değinmeye çalışalım. Edwin Hubble zamanında gökadalar, eliptik, sarmal, çubuklu sarmal, düzensiz olarak sınıflandırılıyordu (Şekil 1). Hubble 60 adet Sb türü gökada üzerinde yaptığı çalışmada, gökadaların görünürdeki parlaklığıyla gökada tayflarındaki çizgilerin sergilediği kırmızıya kayma arasında doğrusal bir bağıntının varlığını saptıyor (Şekil 2). Eğer gözlenebilir çevrenimiz içindeki tüm gökcisimleri aynı doğrusal bağıntıya uyarsa, bu sonucun, evrenin genişlediğine işaret ettiği yorumunu yapabiliriz. Sarmal kollu gökadalar o dönemde bilinen toplam türler içinde % 25 oranındadır. Hubble, Realm of the Nebulae adlı eşsiz kitabında ilgili okuyucuyu bir konuda sürekli uyarıyor: “Gözlemler, kırmızıya kaymanın gerçekten de devinimi temsil edip etmediğini iyice ortaya çıkarmadan önce
2


herhangi bir kozmolojik yargıya varılmamalıdır… Bu arada, kırmızıya kaymalar, uygunluk açısından hız ölçekleriyle anlatılabilir. Kırmızıya kaymanın davranış biçimi hız kaymalarınkine benzemektedir. Dikkatli bir biçimde kurduğumuz tümcelerimizde ‘görünürdeki hız’ kavramını kullanmalı


Şekil 1. Gökadaların Hubble sınıflaması. Sol kolonda, gökyüzü düzlemi üzerinde eliptik şekle sahip gökadaların, büyük eksen/küçük eksen oranına göre sınıflaması gösterilmiştir. Orta kolonda (normal) sarmal kollu gökadalar ve çubuklu sarmallar görülüyor. Dikkat edilirse normal sarmallılarda kollar özeksel bölgeden, çubuklu sarmallırdaysa çubuklardan çıkmaktadır. Sağ kolonda da düzensiz gökadalar görülüyor.
3

ve genel kullanımı içinde ‘görünürdeki‘ sıfatını dikkate almasak da varlığını daima anımsamalıyız…Tanım gereği gözlenebilir evrenin tam ortasındayız. Yakın komşuluğumuzu oldukça iyi tanıyoruz. Uzaklıkların artmasıyla birlikte bilgimiz azalıyor, üstelik hızla azalıyor. En sonunda teleskoplarımızın sınırına erişiyoruz. O sınırda artık gölgeleri ölçmeye başlıyoruz. Burada ölçüm yanılgılarımızın yanısıra bize ipucu olabilecek görüntüleri de araştırmaya başlıyoruz. Araştırmalarımız sürecek. Deneysel-gözlemsel kaynaklarımız tamamen tükenmedikçe düşsel spekülasyon alanına kaymamıza gerek yok”.
Hubble kendi çalışmalarının sınırının ayırdındaydı. “Gökbilim tarihi giderek genişleyen çevren tarihidir” derken belli ölçeklerdeki çalışmaların geçerlilik sınırlarının genişleyen çevrenle sürekli denetlenmesi gerekliliğini vurguluyordu. Yinelemede yarar var : kırmızıya kayma değerleri en çok 0.5 olan Sb türü gökadalar için saptanmış olan bu ilişkiyi kırmızıya kaymaları ölçülmemiş olan diğer gökadalara dek uzatan biliminsanları Eddington ve Lemaitre’dır. Evet, “serçenin iki ayağı iki kanadı ve gagası var ve uçar. Öyleyse, iki ayağı, iki kanadı ve gagası olan her kuş uçar” gibisinden bir önerme, hindi, devekuşu, tavuk, evcil ördek vb. kanatlılar için geçerli değildir ! Dahası, Hubble zamanında bilinmeyen
4


ancak bugün gökada yazınına girmiş olan değişik türden gökadalar vardır. Bunlar ‘toptancı’ isimleriyle Etkin Gökada Çekirdekleri ( AGN ) olarak anılmaktadır. Bu gökadalar, sarmal kolluların toplam nüfus içindeki % 25 oranını kimbilir ne denli küçülttü!
Biraz da kuazarlara değinelim. Kuazarlar çok parlak, yıldız benzeri nokta kaynaklardır. Bazılarının çevresinde, gazoz reklamındaki ‘ yüzbin baloncuğun’ oluşturduğu hale benzeri bir yapı vardır. Kuazarların dış görünümü, bilinen diğer gökadaların görünüşünü andırmaz; çok uzakta oldukları varsayıldığından, varsa bile sarmal kollarının algılanamayacağı savunulur. Işıtmaları çok yüksek olduğundan özeklerinde dev kütleli karadelikler bulunduğu varsayılır ; çünkü bu denli yüksek erkelerin ancak çekimsel enerjinin özgür duruma geçmesiyle açığa çıkabileceği savunulur. Çekimsel enerjiyi özgür duruma geçiren fiziksel süreç ise gökadadaki yıldızların karadeliğe doğru düşmeleridir. Bu nedenle karadeliklere “kozmik yamyam” denir.

Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 02-07-2011, 02:28
xcan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
xcan xcan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 18 Apr 2011
Mesajlar: 3.011
Standart

Bölüm3
Neliğine kısaca değindiğimiz kuazarlar gerçekten çok uzakta mı? Kuazarların sergilediği kırmızıya kaymanın ‘inanılmaz’ boyutları, kozmolojik kırmızıya kayma kavramını gündeme getirmiştir. Kozmolojik kırmızıya kayma Doppler kayması ve çekimsel kırmızıya kaymadan farklıdır. Kozmolojik kırmızıya kayma uzayın genişlemesinin doğurduğu bir etki olarak sunulur. Ancak, bunu söyleyebilmek için Hubble’ın çalışğı bölgenin dışında yeralan tüm gökadaların veya gökcisimlerinin dağılımının da doğrusal yasaya uygun olması gerekir. Şekil 3, kuazarlar için çizilmiş olan Hubble ilişkisidir. Aslında “ilişkisizliği” demek daha doğrudur. Gerçekten de kuazarların görünürdeki parlaklığı ile kırmızıya kaymaları arasında bir ilişkinin varlığından sözedebilmek için ‘bilim karşıtı’ derecesinde yanlı olmak gerekiyor. Şekil 3 deki gözlem verilerine çok çeşitli istatistiksel yöntemler uygulanmasına, aynı verilerin değişik biçimlerde yerleştirilmiş olmasına karşın veri noktalarının dağılımı asla ve asla eğimi 5 olması gereken bir doğru ile temsil edilememiştir. Eğer bunu başarabilseydik, diğer bir deyişle, Hubble’ın Sb türü gökadalar için saptadığı doğrusal ilişkinin, Hubble kutucuğunun şında da geçerli olduğunu gösterebilseydik, evrenin genişlediğinden sözedebilirdik.
5




Şekil 4. Kuazarlar için Hubble bağıntısı. Grafikteki noktaların bir doğru ile anlatılamayacağına dikkat ediniz.
İkincisi, kozmolojik hipoteze göre, birbirinden olabildiğince farklı kırmızıya kayma sergileyen iki gökcisminin Yer’deki gözlemciden aynı uzaklıkta bulunması olanaksızdır.
Halton Chip Arp 1949 yılında Harvard College’dan mezun olur. 1953 yılında California Institute of Technology’ de doktorasını tamamlar. 29 yıl süreyle Mt. Wilson ve Palomar gözlemevlerinde kadrolu çalışır. 1980 - 1983 yılları arasında Astronomical Society of the Pacific topluluğunun başkanlığını yapar. Yaptığı çalışmalardan dolayı, Helen B. Warner; Newcomb Cleveland ve Alexander von Humboldt ödüllerini alır. Günümüzde de etkin olan bilimsel yaşamına 1965 yılında başlar ve çoğu Astrophysical Journal, Astronomy & Astrophysics adlı birinci sınıf gökbilim dergilerinde olmak üzere birçok makalesi yayınlanır. Bulguları, evrenbilimin ana akıntısındaki görüşleri çürüttüğünden ünlü gözlemevlerindeki teleskop zamanı elinden alınmış, bilimsel makaleleri yıllarca bekletildikten sonra ya basılmamış ya da basılabilmesi için “bilimsel ödünlerde” bulunması istenmiştir! Bilimsellikten ödün vermeyen Arp kendi deyişiyle, “Bilimsel sonuçların standart bilim dergilerinde yayınlanması ve tartışılması engellenince yapacak bir tek şey kalıyor : kitap yazmak”. Bunun üzerine Halton
6


Chip Arp , 1987 yılında Interstellar Media adlı yayıneviyle anlaşarak Quasars, Redshifts and Contraversies adlı kitabını yayınlatır.
Bu kitapta Big Bang evren modelini yanlışlayan birçok gözlemsel veri yeralmaktadır. Kitabın iletisi son derece açıktır : “ Gözlemsel veriler kırmızıya kaymanın kuazarlar için iyi bir uzaklık ölçeği olmadığını gösteriyor…Bugün elimizdeki zengin veriler yalnızca kuazarların değil çoğu gökadaların da görünürdeki parlaklık - kırmızıya kayma bağıntısına yani Hubble bağıntısına uymadığını göstermektedir.
‘Pekiyi, tüm bu sağlam kanıtlara karşın bilim dünyası gerçeklere sarılmada, onları yüceltmede niçin yavaş veya isteksiz davranıyor; çürütüldüğü savunulan Big Bang modelini niçin bırakmıyor?’ sorusu sorulabilir. Bu sorunun yanıtını, ‘ne yazık ki evrenbilim ve parçacık fiziği alanlarında ortaçağın sonlu evren modeli hortlamıştır. Gözlemsel - deneysel sonuçlar yerine fiyakalı matematiksel sonuçlar yeğlenmektedir ‘biçiminde vermek zorundayız. Big Bang yalnızca evrene ilişkin bir model değildir. Bu model, birçok fiziksel süreçlerin yanısıra, insanın tanrılarıyla olan ilişkileri gibisinden metafizik sorunlarına; yönetici sınıfların yönetilenlerle olan hiyerarşik ilişkilerine de yanıt veriyor. Kısacası, Big Bang’in öyküsü yalnızca gökyüzünün ve gökbilimcilerin öyküsü değildir.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 02-07-2011, 02:30
xcan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
xcan xcan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 18 Apr 2011
Mesajlar: 3.011
Standart

Bölüm 4

H.C. Arp’a göre Big Bang’in çöküş süreci, Ermenistan’da, küçük bir Schmidt teleskopla gözlem yapan Markarian adlı bir gökbilimcinin bulgusuyla başlıyor. Güçlü moröte ışınımı salan sürekli kaynaklar üzerine bir araştırma yapan Markarian NGC 4319 sarmal kollu gökada yakınında kuazar benzeri bir cisim buluyor ve bu cisme Markarian 205 adını veriyor (Şekil 4). Daha sonra Daniel Weedman kuazarın tayfını alıyor ve kırmızıya kaymasından uzaklaşma hızını 21000 km s -1 olarak buluyor. Diğer yandan NGC 4319 gökadasının bizden uzaklaşma hızı 1700 km s -1 olarak bulunuyor. Arp, fotoğraf plağı üzerinde birbirine çok yakın bulunan bu iki gökcisminin birbirine yakın olup olmadığını incelemeye başlıyor. Eastman Kodak firmasının özellikle gökbilim çalışmaları için ürettiği, son derece duyarlı III a - J filmiyle kuazar - gökada çiftinin fotoğrafını yeniden çekiyor. Bunun için Mt. Palomar’daki 5 m lik yansıtıcı teleskopta 4 saatlik poz süresi gerekiyor. Çekmiş olduğu fotoğraf plağını banyo eden Arp kuazar ile gökada arasında yeralan ışıklı bir köprünün varlığına dikkat ediyor. Büyük teleskoplarla çalışan deneyimli gökbilimciler bir fotoğraf plağındaki görüntünün netliği, biçimi ve boyutlarına bakarak onun gerçek bir gökcisminin görüntüsü mü yoksa emülsiyon bozukluğu mu olduğunu hemen söyleyebilir. Arp’a göre NGC 4319 gökadasıyla Markarian 205 kuazarı
7


arasındaki ışıklı köprü gerçek bir görüntüydü.Bunun üzerine Arp kendisine, “ Kuazarla gökada fotoğraf plağı üzerinde birbirine çok yakın duruyorlar. Acaba Markarian köprüsü önalandaki bir gökadayla ardalandaki bir kuazarın ışıklarının saçılması sonucunda oluşmuş bir ‘sızıntı’ mı? “sorusunu yöneltiyor. Yanıt, “Olamaz!“ oluyor. Çünkü, gökyüzünde birbiriyle fiziksel ilişki içinde bulunmayan ancak fotoğraf plağı üzerindeki görüntüleri birbirine yakın konumlara izdüşen gökcisimlerinin görüntüleri birleşirken arada kum saatine benzer bir ışık sızıntısı oluşur. Markarian köprüsü dar ve düz uçlara sahip bir köprü olduğundan iki cismin birbirine fiziksel olarak bağlı olduğunu kuşkuya yer bırakmayacak biçimde sergiliyor.


Şekil 4. NGC 4319 sarmal kollu gökadası ve hemen yanında okla gösterilen Markarian 205 kuazarı.
Bulgunun bilim dünyasında dolaşıma girmesiyle birlikte Big Bang yanlıları da kendi fotoğraflarını çekiyorlar. 2 mçapındaki bir teleskopla çektikleri fotoğraf plağında NGC 4319 gökadasıyla Markarian 205 kuazarı arasındaki ışıklı
8


köprü kendisini göstermiyor. Onlar da kendi plaklarını bilim dünyasında dolaşıma sokuyorlar. Amaçları, Arp’ın iyi bir fotoğrafçı olmadığı izlenimini bırakmak. Ancak Arp iki farklı görüntüyü oluşturan teleskopların foton toplama güçleri oranının ( 2 / 5 ) 2 = 0. 16 olduğunu, dolayısıyla 2 mlik teleskobun Markarian köprüsünden gelen fotonları toplayamayacağını gösteriyor. Bunun üzerine diğer grup, Arp’ın sergilediği bilimsel gerçeği yadsımak için iki sav geliştiriyor : 1) Markarian köprüsü gerçek değil ; 2) Işıklı köprü gerçekse bile büyük bir olasılıkla ardalanda bulunan ve tam kenardan gözlenen bir gökada görüntüsüdür.
Ancak Markarian köprüsünün “yüzey parlaklığı” bir gökadanınkinden oldukça çok düşüktür. Bu nedenle bir gökada olma olasılığı yoktur! Ayrıca, tam kenardan gözlenen gökadaların yüzey parlaklığı gökada özeğinden uçlara doğru gidildikçe azalır. Dikkat edilirse Markarian köprüsünde böyle bir azalma yok! Daha sonra geliştirilen CCD teknolojisiyle elde edilen görüntüler de köprünün ne kum saati biçiminde ne de tam kenardan gözlenen gökada diski biçiminde olduğunu göstermiştir. Ancak, yukarıda ileri sürdükleri savlardan vazgeçmeyen Big Bang yanlıları değişik kırmızıya kayma gösteren gökcisimlerinin fiziksel olarak ilişkili olamayacağı konusunda ayak diretmeyi sürdürmektedirler.
Teknik ayrıntılarda boğulan Big Bang yanlıları çok önemli bir özelliği gözden kaçırdılar. Dikkat edilirse NGC 4319 alışılmışın dışında bir sarmal kollu gökadadır. Gökadanın sarmal kolları kökünden kopmuş durumda! Gökada yaklaşık 10 milyon yıl önce ya bir patlama ya da büyük bir tedirginlik yaşamış olmalıdır. Kuazarı gökadaya bağlayan ışıklı köprünün önemi, köprü boyunca gökadaya doğru ilerlediğimizde gökadanın tam özeğine(merkez) varıyor olmamızda yatıyor. Bu gerçek, kuazarın gökada özeğinden fırlatıldığına ilişkin hipotezi doğrular görünüyor. Çoğu gökada çekirdekleri etkindir ; yani özekten(merkez) dışarıya doğru yüksek erkeli ışınım, radyo yumakları ve ışınım yapan madde fırlatırlar. Fırlatılan madde ve ışınım zamanla değişir. Markarian köprüsü de Markarian 205 kuazarının NGC 4319 gökadasının özeğinden fırlatılmış bir cisim olduğunu doğrularcasına orada yatıyor.
1973 yılında başlayan bu tartışma 1984 yılında Jack Sulentic’in çalışmasıyla Arp’ın savını doğrular yönde bir gelişme göstermiştir. Aradan geçen 11 yıllık süre içinde Palomar’daki 5 m lik teleskopla alınan en iyi 4 görüntüyle, Kitt Peak Ulusal Gözlemevindeki (KPNO) 4 mlik teleskopla alınan en iyi 3 görüntüyü JPL deki görüntü işlemcisine sokan Sulentic, Markarian köprüsünün NGC 4319 gökadasının özeğine dek uzandığını gösteren bir görüntü elde etmiştir. Aslında köprü, gökada diskini boydan boya geçen bir ‘omurganın’ varlığını da ortaya çıkarmıştır. Gökcisimlerinin fırlattığı jetlerin(püskürtülen madde) hemen hemen daima bir de karşı jeti bulunur.


Bu gerçekten yola çıkan Sulentic, ‘omurganın’ diğer ucunda, Markarian köprüsü ile bakışık (simetrik)konumda yıldızımsı bir nesnenin olup olmadığını araştırdı. Gerçekten de moröte CCD görüntüsünde karşı jetin varlığı görüldü. Bu arada Palomar’daki 5 m lik teleskop Arp ve Sulentic’e kapatıldığından (!) karşı jetin tayfını 4 mlik KPNO teleskobunda almak zorunda kaldılar. Güvenilir bilimsel sonuçların elde edilebilmesi için daha fazla teleskop zamanına gereksinimleri var. Ancak çalışmaları ana akıntıdan saptığı için bu tür projeler teleskop zamanı bulamıyorlar.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 02-07-2011, 02:31
xcan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
xcan xcan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 18 Apr 2011
Mesajlar: 3.011
Standart

Bölüm 5
Bu arada KPNO’da elde ettikleri tayflar hiç beklenmedik sonuçlar gösterdi. Hαışınımı sarmal kollu gökadalar için tipiktir. Ancak NGC 4319 gökadası Hαışınımı göstermemektedir. Bunun yerine tüm gökada diskinden yalnızca iyonlaşş azotun ışınımı gelmektedir. Bu da sarmal kollu gökadalar için olağanüstü bir durumdur. Tayf verileri gökadanın şiddetli tedirginliklerle sarsıldığını göstermektedir.
NGC 4319 - Markarian 205 çifti üzerine yapılan çalışmaların en ilginci de bir çift “suskun” (!) gökbilimciden geldi. 5 mlik Mt. Palomar teleskobunda oldukça uzun gözlem zamanı bulabilecek denli ayrıcalıklı olan Caltech’li bir gökbilimciyle onun İngiliz arkadaşı, düşük kırmızıya kaymalı cisimler yanındaki yüksek kırmızıya kaymalı cisimler üzerinde yoğunlaşşlardı. Bu kişiler, yüksek kırmızıya kaymalı cismin tayfında düşük kırmızya kaymalı cismin soğurma çizgilerini algıladıklarında, bu sonuçları, yüksek kırmızıya kaymalı cismin daha uzakta olduğunun kanıtı olarak yorumluyorlardı. Bu yorum çok sağlıklı sayılmaz. Aslında yüksek kırmızıya kaymalı cisim diğerinin hemen arkasında veya içinde olabilir ve hatta düşük kırmızıya kaymalı cisim tarafından fırlatıldıysa o cismin maddesini bir kuyruklu yıldızın saçı gibi çevresinde toplamış da olabilir. Öyle ya da böyle! Eğer yüksek kırmızıya kaymalı cismin tayfında düşük kırmızıya kaymalı cismin soğurma çizgileri yoksa, bu bulgu, ‘yüksek kırmızıya kayma gösteren cismin diğerinin önünde olduğu’ biçiminde yorumlanmalıdır. Bu durumda Big Bang yanlılarının bir tek çıkar yolu kalıyor : eğer yüksek kırmızıya kaymalı cisme düşük kırmızıya kaymalı gökadadaki vakum benzeri bir boşluktan bakıyorsak soğurma çizgileri gözlenemeyebilir (Gerçekten de Samanyolu gökadasının özeğine yakın bir yerde, gökada konsayıları l = 00. 9 ve b = - 30. 9 olan noktada bir “gökada penceresi” bulunmaktadır. Bu bölgede yıldızlararası gaz ve toz çok düşük yoğunluklu olduğundan o bölgede optik gözlemlerin yapılabilmesine izin verir). Ancak NGC 4319 gökadasının Holmberg yarıçapını belirlemek amacıyla oluşturulmuş olan eşyükselti haritası o denli düzgün dağılımlı ki bu olasılığı da çürütüyor.
10


Adı geçen Caltech’li ve İngiliz gökbilimcinin Markarian 205 örneği üzerinde çok yoğun çalıştıkları haberi Arp’a sızdırılır. 1983 yılında Liege’deki uluslararası toplantıda Arp bu iki bilimciye Markarian 205 ile ilgili çalışma sonuçlarını sorar. Onlar da kuazar tayfında soğurma çizgileri gözleyemediklerini açıklarlar. Bu öykünün tüyler ürpertici yanı şudur : Dünyanın en büyük teleskoplarından devasa boyutlarda gözlem zamanı alabilme ayrıcalığına sahip olan bu biliminsanları (!) yapmış oldukları bilimsel çalışma sonuçlarını yayınlamamışlar, elde ettikleri bilgileri, kendi evren modellerine aykırı düşğü için gizlemişlerdir.
NGC 4319 - Markarian 205 ikilisi çok tartışılmış bir örnek olduğundan üzerinde ayrıntılarıyla durduk. Arp’ın kitabında benzer tartışmalı örneklerin sayısı çok. Yansız bir okuyucu için, kuazarların etkin gökada özeklerinden fırlatılan cisimler olduğu hipotezi kitabın sayfalarından dışarıya fırlıyor! Etkin gökadaların evren içindeki konumlarıysa hiç de ayrıcalıklı değil. Bunlar çok yakınlarımızda da orta uzaklıklarda da çok uzaklarda da bulunabilir. Dolayısıyla kuazarlar hiç de sanıldığı gibi uzak gökcisimleri değil. Sergiledikleri kırmızıya kaymanın belli bir bölümü Doppler, kozmolojik veya çekimsel kaynaklı olabilir. Ancak kuazarların kırmızıya kaymalarının esas nedeni özgün bir fiziksel sürecin varlığına işaret ediyor; ama ne? Henüz bilemiyoruz (Wolf etkisi, dispersion,vb.). Çizelge 1, yakın komşuluğunda birden çok kuazar bulunan gökadaları gösteriyor.
Kuazarlar konusunda ana akıntıya karşı yüzen genç ve yaratıcı biliminsanlarından bir diğeri de K.G. Karlsson’dur. Karlsson, kuazar kırmızıya kaymalarının ‘kuantlaşğını’ göstermiştir. Bulduğu ilişki, Δlog ( 1 + z ) = 0. 089 bağıntısıyla anlatılır. Ancak bu parlak gökbilimci, gökbilim dünyasında iş bulamamış ve tıp alanında gelecek aramak zorunda kalmıştır.
11



Çizelge 1. Yakın komşuluğunda birden çok kuazar bulunan gökadalar. z , kırmızıya kayma değerini ; p de ilgili kuazarın gökada yakınında raslantısal olarak bulunma olasılığını simgeler. Eğer p > 0. 01 ise kuazarın gökada yakınında raslantısal olarak bulunduğunu söyleriz. Uzaklıklar yaysaniyesi cinsindendir.

GÖKADA
KUAZAR
Adı z
Adı
uzaklığı
parlaklığı z
p
NGC 622 0. 018
UB1 BSO1
71
73
18.5 0. 91 20. 2 1. 46
0. 001 0. 02
NGC 470 0. 009
68 68D
95 95
19. 9 1. 88
18. 2 1. 53
0. 015 0. 002
NGC 1073 0. 004
BSO1 BSO2 RSO
104 117 84
19. 8 1. 94
18. 9 0. 6

20. 0 1.4
0. 01 0. 006 0. 02
NGC 3842 0. 02
QSO1 QSO2 QSO3
73 59 73
19. 0 0. 34 19. 0 0. 95 21. 0 2. 20
0. 003 0. 002 0. 01
Sb türü gökadalar için elde edilmiş olan Hubble ilişkisine bakarak ya da geçerlilik sınırları, denge durumundaki dizgelerle sınırlanmış olan termodinamiğin II. Yasasına yaslanarak evrenin belli bir zamanda başladığını, genişlediğini ve ‘ısı ölümüne’ doğru gittiğini söyleyebilmek için ya yazgıcılığın prangalarına gönüllü bağlanmak ya da kötümser varoluşçu olmak gerekiyor.
Kaynak :
[1] Arp, H.C., Quasaras, Redshifts & Controversies, İnterstellar Media, Berkeley, 1987.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 02-07-2011, 02:32
xcan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
xcan xcan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 18 Apr 2011
Mesajlar: 3.011
Standart

Arkadaşlar resimleri malesef yükleyemedim netten bulabilirsiniz
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 12-08-2014, 00:56
evrensel-insan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
evrensel-insan evrensel-insan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 08 Mar 2008
Bulunduğu yer: Londra
Mesajlar: 22.832
evrensel-insan - MSN üzeri Mesaj gönder
Standart Evren ne kadar hızlı genişliyor?

Evrenin genislemesinden, ne algilanmasi gerektigini ve bu alginin bilimselligini aciklayan bir makale.

Kisaca evren de boyutsal bir genisleme yok. Evren bilinen tek algi ile "universe" olarak bir butun ve tum boyutlari da bilinmemekte.

Yeni bir yöntemle evrenin genişlemesi doğrudan ve çok hassas düzeyde ölçülebilir.

Mehmet Ali Olpak / BilimsoL

Kozmoloji araştırmacılarının ortaklaştığı temel bilgilerden biri, evrenimizin genişliyor olması. Genişleme olgusu kuramsal olarak öngörülmüş ve bugüne kadar ancak dolaylı olarak test edilebilmişti. Physical Review Letters dergisinde yakın zamanda yayınlanan bir çalışmada, genişlemenin doğrudan ölçümüne olanak sağlayabilecek bir yöntem tarif edildi.

Evrenin genişlemesi, gündelik yaşamdan aşina olduğumuz türden bir genişleme değil. Gündelik yaşamımızda kendimizin ve nesnelerin, uzayın bir bölümünün içinde, bir kabın içinde duran nesneler gibi “kapsandığımızı” söyleyebiliriz. Genişlemeden anladığımız da, bu kabın içinde bulunmaya devam ederken, nesnelerin hacmen büyümesidir. Evrenin genişlemesi söz konusunda olduğunda ise, evreni içinde bulunduran bir “kap”tan söz edemeyiz. Evren hiçbir şeyin içinde değildir; ancak birbirine göre durmakta olan iki nesne arasındaki fiziksel mesafe zamanla büyümektedir!

Genişlemeyi, modern kozmolojinin temel varsayımları doğrultusunda (dolaylı da olsa) nicel olarak ölçmek mümkün. Bu ölçümler çoğunlukla ömrünü tüketen yıldızların patlamasının, yani “süpernova”ların yaydığı ışık üzerinde yapılmaktaydı. Ancak bu bir dizi varsayıma dayanıyor ve evrenin genişlemesine dair dolaylı ölçüm imkanı veriyordu.

Pekin’den araştırmacıların yayınladığı yeni çalışmada önerilen yöntem ise, galaksiler arası boşluğa yayılmış hidrojen gazından oluşan bulutların yoğun olarak emdiği 21 cm dalga boyundaki ışık üzerinde ölçümler yapılması. Araştırmacılara göre bu dalga boyundaki ışık üzerinde yapılacak ölçümler daha hassas olacak ve şu anda ölçülenebilene göre daha küçük hız değişimlerini tespit edilebilecek. Halihazırda yürütülen gökyüzü taramalarının bu yönteme uygun şekilde veri toplayabilir hale getirilmesiyle, on yıl mertebesinde bir sürede evrenin genişleme ivmesinin hassas bir ölçümünü yapmaya yetecek veriyi toplamak mümkün olacak.

Son yılların en popüler bilimsel kahramanı olan Higgs bozonunun deneylerde gözlenmesiyle, parçacık fiziğinin yarattığı heyecan sönümlenmeye başlamış gibi görünüyor. Gökyüzü taramaları ise, bu popülariteyi bugünlerde devralmaya aday. Ancak verilerin toplanması ve işlenmesi uzun süreler gerektirdiğinden, çalışmaların ne oranda heyecan yaratacağını görmek için beklemek durumundayız. Ancak bu bekleyişin sonunda, evrene dair yeni bilgiler edinileceğinden şüphe yok.

İlgili çalışma: “Method for Direct Measurement of Cosmic Acceleration by 21-cm Absorption Systems”, Hao-Ran Yu vd., Phys. Rev. Lett. 113, 041303 (2014).
http://physics.aps.org/synopsis-for/...ett.113.041303

http://www.interactions.org/cms/?pid...mage_no=SL0062

http://haber.sol.org.tr/bilim-teknol...r-haberi-95713

Evrensel-Insan - Yapılandırmacı Epistemoloji/Bilişsel Bilim/Qua Felsefesi/Serbest Düşünce/Devrimci Sorgulama/Zihinsel Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 11-10-2014, 21:31
Yıldıztozu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Yıldıztozu Yıldıztozu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Sep 2014
Mesajlar: 4.242
Standart

Evrenin %70 inin karanlık enerjiyle dolu olması akıl almaz bir şey gerçekten.

Bu enerji nasıl evreni genişletiyor.. Evren hiçbir şeyin içinde genişlemediği halde.. Yeni mekanlar yaratılıyor bir bakıma.

Zamanın ilerleyişinden dolayı olabilir bu genişleme.
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 23-10-2014, 17:40
alpha alpha isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Denetimdeki Üye
 
Üyelik tarihi: 10 Jun 2014
Mesajlar: 844
Standart

Şuna benzetiyorum ;

geniş bir tavanız var. 2 yumurta kırdınız, çok hafif ateşte pişiriyorsunuz, ortaya kırdığınız yumurtalar zamanla hafifçe ilerliyor ve yayılıyor, evrende işte böyle, genişliyor..

Ama hala 2 yumurta var.
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 19-01-2019, 22:23
Engse Hohol - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Engse Hohol Engse Hohol isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 27 Feb 2010
Mesajlar: 1.879
Standart


Karanlık Madde ve Karanlık Enerji Nedir?


Einstein'ın Hatası ve Evrenin Genişlemesi, Karanlık Enerji / Madde Kavramı.

islamın yıkıma uğraması karşısında müslümanların, el-lah'ı ayakta tutundurabilmek için yalanlar söylemeleri kaçınılmazdır. hohol : aesir
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Evren ve Dünyamız frodo Klasik Mekanik 2 30-08-2009 00:50
Evren'in Sekli evrensel-insan Fizik 20 11-07-2009 09:31
Evren düzenli mi? ShadowSong Fizik 36 01-07-2009 14:32
Evren Genişliyor mu ? dilaver Fizik 22 13-04-2009 08:02

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 20:51 .