Alvin´isimli üyeden Alıntı
Ben, vermis oldugun linki (cafrande) suanda okuyorum. Okurken aklima geldi sormak istedim. Turkiye'deki sosyalist partilerden herhangi birini basarili buluyor musun?
Saygilarimla
|
Hayır, bulmuyorum. 20. yüzyıl, heleki ilk dönemleri, günümüzden farklıdır. Siyasetten tutun da ekonomiye değin, her bir konu keskin, ağır bir inanç, motivasyon(güdülenme) içerir.
Bunun en önemli sebebi binlerce yıllık krallık yönetimleri ve yarattığı toplumsal anlayış-yapıdır. Eski dünyanın davranışları, siyaset, hukuk, iletişim, anlayış biçimleri, gelenekleri, keskin ve aşılması kolay olmayacaktı. Kılıcın, kalemden üstün olduğu ve neredeyse her sorunun kılıçla çözümlenebildiği inancı-anlayışı vb. bir toplumsal bilinçle, binlerce yıllık inanç, davranışlardan söz ediyorum.
Türkiye'de 1980 Darbesi, 30 yılı aşkındır etkilerini sürdürmektedir, zaten verili duruma, rejime bakarsak anlamak zor değil.
Kapitalistler, ırk, din, YALAN vb. tümünü kullanır, sosyalistler kullanamaz, çünkü sahtekar olamazlar. Bu halde sosyalistlerin işi hiç kolay olmayacaktır. Buradan anlaşılmalı ki, kapitalizm her türlü sahteliği, sahtekarlığı, aidiyetleri vb. kullanırken, sosyalistlerin bunlara karşı elinde olan bilinçdir. Bu da toplumsal bilinci bağlayıcı hale getirir.
Mayıs seçimlerini hatırlayın, hükümet 3-5 yalan dışında bir siyaset yapmadı, ancak o 3-5 yalan, milyonları peşine taktı, oy'unu kazanmasını sağladı. Bu örneği empati için de verdim. Cumhurbaşkanı montaj video ile mitingler yaptı, milyonlarca insan için muhalefet=AKP ne derse o anlama geldi. Yalanlar, sahtekarlıklar, fırıldaklar, dolaplar, dümenler...
Şimdi, sosyalistler, inanç siyaseti yaptığı, eski dünya anlayışlarını aşamadığı, ipte cambaz oynatan kapitalizme karşı, ancak gerçeklerle mücadele etmek zorunda kalmışlığının bilinciyle, asli olanın toplumsal bilinç olduğu, lokalleştirmelerin, şahsileştirmelerin, sembolizmin, inanç siyasetinin temelinde, dini siyaset(eski dünya siyaseti) olduğunu anlamadığı sürece başarılı olma şansları, doğaya kalıyor - yani kapitalizm eninde sonunda kendisini de, doğayı da tüketecek, kapitalizmi, bir bedene yapışmış sivrisinekler gibi veya bir ağacı saran mantarlar gibi düşünebiliriz, daima bir şekilde rahatsızlık verecek, bir biçimde tüketecektir...
Kısaca devam edegelen inanç siyasetinden dolayı, meseleyi bilinç ekseninde ele alıp, sabırsızlığı bir yana bırakıp, uzun erimi göze alamayan davranışlar, reflekslerde olduğu sürece negatif etkisi, pozitif etkisinden fazla olacaktır... O en ufak bir şeye hiddetlenen insan modeli, 200 yıl öncenin modelidir.
Sosyalizmde duygusallığa, inanç-zan siyasetlerine yer yoktur, olmamalı, burada kastettiğim duygusallık, içgüdüsel, histerik karşı-reflekslere dairdir. Sosyalist günümüz toplumuna göre, bilinçli, aydın, uzağı görebilecek, bu işin kısa değil ancak uzun vadeli süreçler içerdiğini, toplumsal bilinç-örgütlülüğün sırf sembollerden ve bir şeyleri savunmaktan ibaret olmadığını, dost-düşman edebiyatının bir anlam taşımadığını kavrayabilecek derecede geniş ufuklu olmak zorundadır da.
Kısaca sorun bayrak sallamak değildir ve kişiler bazında dar açıların da aşılması gerekir. Erimli bir süreçtir, toplumsal bilinç önemlidir.
Örgüt nedir? örgüt bilincin, somut olarak organizasyona dönüşmesidir, ne kadar bilinç o kadar örgütlülük, bunun başarılamadığı koşullarda elbette kaos ortamları da, kaçınılmaz olarak yaşanacaktır -> olumsuz olacaktır ancak pratik tecrübe de olacaktır.
Sovyet demek - konsey demektir. Kapitalistler bugün, çok partili olmayan ülkeleri diktatör olarak işliyor, oysa aksine DOĞRUDAN DEMOKRASİDİR - güdük, temsili değil.
Şöyledir;
İşçi Konseyleri
Çiftçi konseyleri.
Asker konseyleri.
Yerel konseyler.
Bu konseyler KONGRELERE gider, 4-5 yılda bir.
Her konsey kendi sorununu kendisi tartışır. Bir üst konseye(ilçe konseyi) delegesini kendisi -yüz-yüze seçer, belirler, yollar.
Bir üst konseyde tüm konsyerlerden gelen delegeler, ellerinde getirdikleri sorunlar-kendi konsey kararlarıyla, kongresini yapar-sorunlar burada ele alınır kararlar alınır ve alınan kararların uygulanması için, bu konseyde, delegeler çıakrtır ve 1 üst konseye yollar(il konseyleri)
İl konseyleri de yukarıdaki gibi kongresini yaparak delegelerini seçer, alınan kararların uygulanması için bir üst-son konseye- merkze konseye yollar. Bakınız tüm üst konseyler, delegelerle oluşturuluyor, oluşturulan yapıalr, önceden hazır değillerdir.
Merkez konseyde yine aynı şekilde konseylerce alınan akrarları uygulamak tartışmakla mükellef olarak olarak merkez yönetimi -delegelerle- seçerek belirler.
Burada NE PARTİ VARDIR NE DE TEMSİLİ SEÇİM SANDIĞI...
Sosyalizmde partiler seçimlere katılmaz, katılamaz. Seçimi konseyler(halk), birebir, kendi doğal örgütünde(sovyet, konsey) yapar.
Ayrıca seçilen delegeler, onu seçen konseylerce denetlenir, seçenler, seçilene tabidir, ancak seçilenlerde seçene hesap vermek zorundadır. Bunun içinde yer, yer kongrede oluşan konseyler, belirli dönemlerde değerlendirme toplantıları yaparlar, eğer seçtikleri delege, alınan kararlar konusunda sorumluluğunu yerine getirememişse, ilgili konsey kararıyla değiştirilebilirler.
Seçilen, seçenle (hangi konsey seçti ise) yüz-yüze olmak ve yer, yer hesap vermek zorundadır, yani konseyler sadece seçim değil, ayrıca denetleme organıdırlar da...
Diktatörlük bunun neresindedir? Asıl demokrasi budur, kapitalizmin demokrasi anlayışı yoktur(gerçekten yoktur, şuan ki temsili demokrasi kapitalizme ait değil, köleci, feodal Roma'ya aittir, aradaki fark, Roma'da soyluları kapsıyordu, kapitalizmde aldatılan halkı. üstelik parası olana olanak sunan, parası olanın, gücü olanın, olmayanı sözde temsil ettiği iddiasına dayalı, denetlenemeyen, muhatap olunamayan, bizden biri olmayanlarca temsil edildiğimiz iddia edilen, kağıt üstü, takvime bağlı, 4-5 yılda bir aldatan-, vitrinde duran (vitrin demokrasisi), gerçekte yaşanan bir demokrasi yok.
HAYATA GELELİM, sosyalizmde bir işletmeyi kimlerin yöneteceğini o işletmedikler belirler, kapitalizmde baba-anadan oğula-kıza geçer. Kapitalizmde hayat işyerlerinde üretilir(emekçilerce), ama yöneticiler seçimle iş başı yapmazlar, parası olan, gücü olan, kısaca sermayedar doğal diktatördür ve bunun adı demokrasi olabilir mi? İşte milyonların göremediği diktatörlük, tam da buradadır, üstelik kapitalizm şantaj da yapar, insanın doğaya olan ihtiyacını kullanır, ya aç kalıp öleceksin, perişan olacaksın ya da sermayedara, kodomana köle olacakcın... Ve kimin kodoman olacağını, kimin yöneteceğine karar veremeyecek, ondan hesap soramayacak, ne isterse yapacaksın(aksi taktirde işten atacak), işte modern-kölelik... neyse uzatmayacağım, sosyalizm, gerçek-doğrudan demokrasi diktatörlük(partiler varsa -ki yukarıda açıkladım-demokrasi mümkün olabilir mi?), ama diktatörlük üzre bina edilmiş kapitalizmin, sırf parası, gücü, nüfuzu olanın, toplumu aldatmayı başaranın, hayatı, toplumu kapitalistlerin, sömürücülerin, sahtekarların ton-ton, sevimli görünümü altında yatan o halka ızdırap veren çıkarlarına göre dizayn edenin,
topluma rağmen toplum adına hareket etme serbestisi olanın diktatörlüğü demokrasi öyle mi?