Timaeus kitabının incelemesinin yapıldığı bir yazıyı az önce bitirdim. Linkini aşağıya bırakıyorum.
https://dergipark.org.tr/en/download...e-file/1705723
Kitapta demiurge'nin bir yaratıcı olduğu ama onun da üstünde asıl bir Tanrı'nın var olduğu fikri savunulmuş. Ama demiurge de gereksiz görülmemiş.
Bazı alıntıları paylaşmak istiyorum:
- Şu halde, maddî dünyanın gerçek ideler dünyasının ezeli-ebedi yönlerini Demiurgos'un faaliyeti sayesinde kazandığı ve bu yönleri sonsuz bir hareket dizisi ve dolayısıyla değişme süreci içerisinde kaybettiği dikkate alındığında, o ezelî ebedî bir gerçekliğin zaman içinde hareket eden ve değişen gölgesi ya da kopyası olarak görülmek durumundadır. (Sayfa 5)
- Platon'a göre doğanın oluş süreci, Evrenin yapıcısı olan Tanrı'nın diğer tanrıları yarattıktan sonra ve gök âleminin yaratılışından sonradır. Evrenin yapıcısı diğer tanrılara hitaben şunları söyler: "… Alt tarafa gelince, doğa (ölümlüler dünyası) bu ölümsüz kısma ölümlü bir kısım ekleyerek canlı varlıklar yaratın, onları dünyaya getirin yiyecek verin üretin
öldükleri zaman da onları tekrar yanınıza alın." (Sayfa 5)
Mezopotamya dininde Irkalla, Yeraltı Dünyası, tanrıça Ereşkigal ve onun eşi Nergal ya da Ninazu tarafından yönetilir. Hayaletler yeraltı dünyasına seyahat ederek bir süre geçirir ve genellikle yol boyunca engelleri aşmak zorunda kalırlardı. Yeraltı dünyasının mahkemesi olan Anunnaki her hayaleti karşılar ve sunularını kabul ederdi. Mahkeme kuralları açıklar ve hayalete kaderini ya da yerini tayin ederdi. (Bu paragraf başka bir kaynaktan) Anunakiler Plato'nun 'diğer tanrıları' olabilir mi? Dikkat edilirse evrenin yapıcısı ile diğer tanrılar birbirinden ayrı tutuluyor.
Linkten alıntıya devam ediyoruz:
- Ruha gelince; Ruh da ezeli ve ebedidir: Cisim yani madde zaten heyûla anlamında vardır. Öyleyse burada yaratmadan değil, yeni-Platoncu bir ifadeyle doğuştan bahsedilebilecektir.
- "İnsanın peşinden koştuğu tanrılar için Tanrılar; benim yarattığım tanrıların çocukları, yaratıcısı ve babası olduğum eserler, ben istemedikçe, parçalanamazlar. Bağlanan bir şey her zaman Çözülebilirse de, birleştirilmiş güzel bir şeyi, parçalamak ancak bir kültürün harcıdır.
Yaratılmış bir varlık olduğunuz için, ölümsüz değilsiniz: ama ne parçalanacak, ne öleceksiniz. Size şimdi söyleyeceklerimi dinleyin: Göğün tam olması için, daha üç ölümlü soyun doğması gerekiyor... Eğer onları
kendim yaratsam onlara kendim can versem, Tanrılara eş olurlar. Hem evrenin tamamlanması, hem onların ölümlü olması için bu canlıları siz meydana getirmeye çalışacaksınız. Onlarda sizin peşiniz sıra gelmeye hazır olanlara hükmeden tanrılık bir şey bulunmalıdır: Ben size O'nun ilkesini vereceğim: Siz bu ölümsüz ilkeye ölümlü bir bölüm ekleyerek, canlı varlıklar yaratacaksınız. Öldükleri zamanda onları tekrar yanınıza alacaksınız" (Sayfa 7)
Platon Timaios'un değişik yerlerinde insanın varlığı hakkında pek çok bilgiye yer verir. Onun bilgi edinme yollarından biri olan duyumlardan yaratılış gayesine ve yaşadığı hayata göre yeniden dünyaya geri dönme/yeniden doğuş fikrine, biyolojik yapısından fizyolojisine doğrudan veya dolayı olarak insanı ilgilendiren hususları ele alır.
Platon felsefesinde insan türü ölümlü varlık sınıfında yer alır. İnsanın var olma sürecinde Tanrının çocukları devrededir. Bu tanrılar dört unsura şekil vererek insan vücudunu inşa etmişler ve ona ölümsüz ruhtan yerleştirmişlerdir:
"Tanrının çocukları ateş hava su ve toprak parçalarını alarak bunları küçüklükleri yüzünden gözle görülemeyen bir sürü kenetlerle birbirine eklediler. Böylece onları bir araya getirerek bütün bu parçalardan herkes için birer ten vücuda getirdiler. Kabartma ve alçalmalara uğrayan bir tene ölümsüz ruhun devirlerini yerleştirdiler."
Bu ölümsüz ruhun devirleri, ….hareketin altısına da tabi oluyorlardı. İleriye geriye, sağa sola, aşağıya yukarıya gidiyor her yanı
dolaşıyorlar." (Sayfa 16-17)
"Ruhlar alın yazısı gereğince tenlere yerleştirilince bu tenlerin de bazı kısımları üreyip bazı kısımları yok olunca her şeyden önce şöyle bir sona varılacaktı. Ruhlar kuvvetli izlenimler karşısında elbette aynı tabii duygunluğa sonra haz ve acıyla karışık sevgiye bundan başka da korkuya kızgınlığa ve bunlara bağlı yahut ta tabii olarak bunların karşıtı olarak ihtiraslara sahip olacaklardı. Bu ihtiraslara hâkim olanlar doğruluk, onların hükmüne girenler de eğrilik içinde yaşayacaklardı. Kendisine bağışlanan zamanı iyi kullanan bağlı olduğu gök cisminde yaşamaya dönecek, orada bahtlı bir ömür sürecektir. Buna aykırı hareket eden de ikinci doğuşunda kadın olarak doğacak, bu haliyle de kötü olmakta devam ederse kötülüğün çeşidine göre her yeni doğuşta yaşayışına en çok benzediği hayvanın kalıbını alacaktı. Bu değişmeler bu sıkıntılar sonradan varlığına katılmış olan ateşten,
sudan havadan ve topraktan ibaret o koca kitleyi kendi içinde aynı kalan ve benzeyen tözün hareketinin hükmü altına koymadıkça sona ermeyecek, bu hırçın düşüncesiz kitleyi, düşünce yola getirmedikçe, ilkin halinin kemaline dönmeyecektir." (Sayfa 26-27)
Forumda bugüne kadar yazdıklarım dahil olmak üzere şu an yazacaklarım ne kadar doğru bilemiyorum. İlla ki şu şudur, bu da budur gibi bir tutum içerisine girmeyi doğru bulmuyorum.
Plato'da en üstte bir evrenin yapıcısı bir Tanrı bir de onun altında yer alan ve Plato'nun ifadesi ile Tanrının çocukları olan bir grup var. İnsanı ölümlü olarak yaratan da bu alt grup. Döneminin inancına uygun bir şekilde Tanrının çocukları ifadesini kullandığını düşünüyorum. En tepedeki Tanrı ben yaratırsam ölümsüz olur o nedenle insanı siz yaratın demiş bu alt gruba. Çok sarsıcı bir ifade. Tanrının kurmayı tasarladığı düzen insanın ölümlü olmasını zorunlu kılıyor. Bu alt grubun liderliğini demiurge üstleniyor. Gnostisimzde bu varlığın adı yaldabaoth'tur. Plato bu varlığın varlığını reddetmiyor ama onu evrenin yapıcısı Tanrı olarak da kabul etmiyor.
İlerleyen bölümlerde reenkarnasyon inancını görüyoruz. Kötü işler yapanın sonraki bedenlenmesi kadın olur denmiş. Feminizme sağlam darbe indirmiş. Hatta kötü olmakta ısrar ederse hayvan kalıbı alacağı iddiasında bulunulmuş. Gnostisizmde de aynı inanç vardır. Ruh beden değiştirip durur ve tekamül sürecindedir. Ve burada Tanrısal bir amaç vardır.
Aslololan ruh ve tanrısal bir varlık. Bunu üstüne basa basa vurgulamış. Hallacı Mansur da Enel Hak derken bunu söylemek istedi diye düşünüyorum. Ölümden sonra ruh anunakiler tarafından yargılanıyor, plato'ya göre Tanrının çocukları tarafından, gnostiklere göre ise arkonlar tarafından yargılanıyor. Ruh gnostiklere göre arkonlar tarafından bedene hapsediliyor. Plato hapsetme ifadesini kullanmamış ama ikisi de temelde aynı şeye inanıyor. Ruh tekrar tekrar bedenleniyor.
Bu arada ölümlü olan beden. Ruh ölümlü değil. (Ölen beden imiş, aşıklar ölmez.)
Şimdi sorulara geçebiliriz.
- EL bir arkon mudur yoksa Plato'nun evrenin yaratıcısı olarak tasvir ettiği Tanrı mıdır?
- Kuran'da neden ben denmez de biz denir? Biz denen grup arkonlar mıdır? Ya da Plato'nun ifadesi ile evrenin yapıcısı olan Tanrının çocukları mı? Ya da Sümer Mitolojisindeki anunakiler midir? Yukarıda paylaştığım paragrafta, ruh bedenden ayrılınca anunakilerin ruhu yargıladığı ifade ediliyor.
- Hud süresindeki ben size onun tarafından gönderilmiş uyarıcıyım ifadesinde geçen ben kelimesi EL'e, O'nun kelimesi de Plato'nun evrenin yaratıcısı olarak kabul ettiği Tanrı'ya mı tekabül etmektedir? EL yani ALLAH, evrenin yapıcısı olan Tanrı'nın gönderdiği uyarıcı olduğunu mu söylemeye çalışmaktadır?
- Plato'ya bu bilgileri Eski Mısır rahipleri mi vermiştir? Bunu iddia eden kaynaklar mevcut.
- Hallacı Mansur neden Enel Allah dememiştir de Enel Hak demiştir. Hallacı Mansur'a göre, Hak; Plato'nun evrenin yapıcısı dediği Tanrı'ya, Allah da Demiurge'ye mi tekabül etmektedir?
Konu işte böyle derin olduğu için uzun makaleler paylaşmak zorunda kalıyorum.
Esenlikle...