sevgili nihilist..
bilginin; algıyla, somutla ve maddeyle olan bağından bahsetmiştiniz.. insanoğlu algısına yansıyan ve somut bir madde olan varlık/evren dışındaki tüm somut maddeler için neden felsefe üretip tartışmaz..
yani bir armut, deniz, dağ, kedi, ağaç, kalem, hava, taş, toprak vs için neden bir felsefe üretip, birbiriyle tartışmaz da yine aynı özelliklere sahip yani somut bir madde olan ve algımıza yansıyan varlık/evren için felsefe üretip tartışır..
"
herşey maddeden ibarettir" ifadeniz niçin tartışılan bir felsefedir? hiç düşündüz mü?
bakın farkını ben söyleyeyim.. yukarıda örneklerini verdiğim somut maddelerin
zaman ve mekan sınırlarını çiziyoruz da ondan.. yani bir armutu, dağı denizi havayı suyu zaman ve mekan olarak sınırlarını çizip bir
bütün olarak ortaya koyabiliyoruz.. işte o yüzden bir armuttan bahsederken armutun
herşeyi ortadadır ve algımıza bir
bütün olarak yansıdığı için armutun felsefesi olmaz, sadece iyisi olur, onu da ayılar yer
ama algımıza yansıyan ve somut bir madde olan varlık/evrenin henüz
herşeyini ortaya koyamıyoruz..
ve insanoğlu bilincine yansıyan ama bütününü algılayamadığı herşeyi merak eder.. çünkü bilinçte
"?" oluşur ve bu doldurulması, cevaplanması, tatmin edilmesi gereken bir durumdur..
"?" işareti bilinemezliktir, bilinemezliği ifade eder, ve insanoğlunun bilinci kendine yansıyan, algıladığı ve bütün olarak ortaya koyabildiği ve koyamadığı tüm somut şeyler için
bilmiyorum/bilinemez diyebilirken evren/varlık için
bilmiyorum diyemez..
çünkü evren/varlık dışındaki bilmediği somut maddelere
kendisi dahil değildir.. kendisinin dahil olmadığı herşeye çok rahat bilmiyorum/bilinemez diyebilirken kendisinin de dahil olduğu evren/varlık için bu ifadeyi bilincine taşıyamaz.. olurda taşırsa birden yaşamı, hayatının anlamı belirsizleşir, anlamsızlaşır ve muazzam bir hiçliğe, belirsizliğe, muammaya ve kaosa dönüşür.. ne düşüncesini ne de duygulanmasını ayarlayabilir, savrulur gider..
işte insanoğlu bir bütün olarak sınırlarını çizemediği ve kendisinin de dahil olduğu bu evren/varlık için nihai bir karar verip taraf olmak zorundadır.. yani bilmediği halde bildiğini zannetmek zorundadır.. bunun için ego/benlik dediğimiz bir modülle şimdilik arageçiş formunda yaşamak zorundadır.. işte ego/benlik ve onun savunma mekanızmaları dediğimiz modül, insan denen canlıyı bu kaostan, belirsizlikten, bilinemezlikten korur ve yaşamda kalıp soyunu devam ettirmesi için tüm evreni/varlığı bildiğini zannettirerek bir rüyada yaşatır..
materyalistler; bir bütün olarak ortaya koyamadığı evreni/varlığı bildiğini zannetmede
geriye kalan boşluğu maddeyle dolduruken..
idealistler; insanoğlunun şimdiye kadar üretebildiği tek hayal olan "
tanrı"yla doldurur..
oysa o boşluk bizim 5 duyumuza ve dolayısıyla bilincimize henüz yansımamaktadır.. ama yansımadığı halde sanki yansıyormuş gibi insanoğlu zihninde bunu bütüne tamamlar, yani 1/sonsuzu 1/1 e tamamlar ve indirger..
formülüze edersek..
evren/varlığın bütünü; 1/sonsuzken, bu insanoğlunun zihninde 1/1 dir..
ve bu 1/1; ister materyalist olsun ister idealist herkesde sabittir ve zaten öyle olmak zorundadır.. o yüzden bu dünyada her insan zihninde kendi doğrusunu/inancını doğrulamak ve diğer tüm doğruları/inançları yanlışlamak zorundadır.. çünkü diğer doğrular/inançlar onun sahte 1'i için çok ciddi tehlike/tehdit oluşturmaktadır.. işte bu aşamada ego ve savunma mekanızmaları arka planda sinsice çalışmaktadır..
felsefe denen olguyu yaratan da bu gerçek 1 le sahte 1 arasındaki çatışmadan başka bir şey değildir..