Orijinalini görmek için tıklayınız : Ahmet Altan
Yaklaşık altı yıl evvel "İsyan Günlerinde Aşk" adlı romanını okuyarak tanımaya başladım Ahmet Altan'ı. O dönemlerde politik görüşlerini bile bilmiyordum. "İsyan Günlerinde Aşk" adlı romanı oldukça etkiledi beni. Bu romanındaki gerek tarihsel arka plan ve politik atmosferin tasvirini gerekse aşk, cinsellik ve kıskançlık temalarını işleyişini çok başarılı bulmuştum. Sonraki birkaç yıl içinde toplam yedi kitabını bitirdim Ahmet Altan'ın.
Aldatmak ve İsyan Günlerinde Aşk adlı kitapları Türkiye'de oldukça yüksek sayıda satış yaptı ve tartışıldı. Aşk ve kıskançlık teması hemen tüm kitaplarında baskın özellikler oluyor Ahmet Altan' ın.
Şimdi kısa bir biyografisini verelim. Wikipedia şu şekilde bahsediyor Ahmet Altan'dan:
Ahmet Altan (doğumu: 1950, Ankara), Türk yazar, gazeteci. Ünlü yazar ve eski milletvekili Çetin Altan'ın oğlu, İstanbul Üniversitesi İktisat Profesörü ve kendisi de yazar olan Mehmet Altan'ın ağabeyidir.
Hürriyet, Güneş, Milliyet ve Yeni Yüzyıl gazetelerinde uzun yıllar köşe yazarlığı yaptı. Bunun yanında, doksanlı yılların ortalarında Neşe Düzel ile birlikte Star TV'de Kırmızı Koltuk isimli tartışma programını hazırlamış ve sunmuştur.
2008 yılında yayın hayatına başlayan Taraf gazetesinin Alev Er ile birlikte genel yayın yönetmenliğini sürdürmektedir.Ayrıca genel yayın yönetmenliğini yaptığı Taraf Gazetesinde Kum Saati isimli köşesinde yazarlık yapmaktadır:
http://www.taraf.com.tr/
Eserleri:
* Sudaki İz <roman>
* Gece Yarısı Şarkıları <deneme>
* Dört Mevsim Sonbahar <roman>
* Yanlızlığın Özel Tarihi <roman>
* Aldatmak <roman>
* İçimizde Bir Yer <deneme>
* İsyan Günlerinde Aşk <roman>
* Karanlıkta Sabah Kuşları <deneme>
* Kılıç Yarası Gibi <roman>
* Kristal Denizaltı <deneme>
* En uzun gece <roman>
* Ve kırar göğsüne bastırırken <deneme>
* Tehlikeli masallar <roman>
1985'de yayınlanan Sudaki İz adlı romanı toplatıldı ve mahkeme kararı ile yakıldı. 1995 yılında birbuçuk yıl hapise mahkum edildi. Kılıç Yarası Gibi adlı romanı 1999 yılında Yunus Nadi Roman Ödülü'nü aldı. İsyan Günlerinde Aşk adlı kitabı 200.000'e yakın sayıda baskı yaptı.
Günümüzde aktif politikanın içinde keskin bir taraf olması ve belki de bu özelliğine uygun olarak seçilmiş bir ad olarak Taraf adlı gazetenin yöneticisi olması dolayısıyla sık sık muhaliflerinin sert eleştirilerine maruz kalan bir yazar ve aydın. Sadece bir yazar değil aydın dedim çünkü toplumsal sorunlara karşı duyarsız kalan yazarları aydın olarak tanımlamak doğru değil kanımca. Ahmet Altan darbelere ve darbecilere, şovenizme, militarizme, derin devlete karşı demokrasi ve özgürlükleri savunabilen, bu konuda günümüzde en dik durabilen ve en cüretkar isimlerden biri. Bunlardan dolayı özellikle ulusalcı şahinler tarafından üstüne çok yüklenilen bir isim. Aynı zamanda Marksist-Leninist bir proleterya diktatörlüğü yerine modern-çoğulcu parlamenter düzen yönündeki tercihi nedeniyle de Marksist sol tarafından pek beğenilmeyen bir isim.
Ahmet Altan bir ateist. Bunu şu şekilde ifade ediyor:
Dindar olmadım, inançlı olmadım.
Hala da değilim.
Hiçbir zaman da olmayacağım herhalde.
Ama din fikrini, gerçek dindarları seviyorum.
Tanrı’yla ilişkim ise anlatılması çok zor çelişkilerle dolu.
Varlığına inanmıyorum ama o varmış gibi hissetmekten hoşlanıyorum, annemin mezarına gittiğimde dua etmiyorum ama annemi ‘ona’ emanet ediyorum.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/3424465.asp?yazarid=150
"Vatanı bir kiraz ağacı ve bir kadın memesine satarım" Sözünü Ahmet Altan Söyledi mi?
Ulusalcı şahinlerimiz internette pek çok yerde Ahmet Altan'ın bu sözleri söylediği iddia edilerek gözden düşürmeye çalışmaktadır. İddiaya temel olan Ahmet Altan makalesi "İçimizde Bir Yer" adlı kitapdadır. Orijinali şöyledir:
Tanrı, Kumandanlar ve Memeler
Ben bir tanrıya iman edeceksem, kiraz ağaçlarını ve kadın memelerini yarattığı için iman ederim.
Ben bir memleketi seveceksem, generalleriyle dalga geçilebildiği için severim.
Kendi yarattığı kadınları örtülere ve evlere hapseden tanrılarla, savaşları çok ciddiye alan memleketlerle pek ilgim yok benim.
"Bak çocuğum, şu benim yarattığım memelere, bacaklara, kalçalara bak, şu salıntılı yürüyüşlere bak evladım" diyen bir tanrıyla dostum.
Arada bir başımı okşamalı benim tanrım, "İşini elinden geldiğince iyi yap, sonra da hayatın alabildiğine tadını çıkar" demeli, dostça uyarmalı beni, "İyi yaşa, öbür tarafta neler olacağı hiç belli değil."
Böyle bir tanrı var.
Ben çalışırken başımı okşuyor.
Ben gezerken, önüme sahiller dolusu bronzlaşmış memeler, biçimli bacaklar, sıcak gülümsemeler çıkartıyor, "Bak" diyor, "bak neler yaratmaya kadirim." Tapıyorum ben o tanrıya.
Sonra memleketler var.
Generalleriyle dalga geçen memleketler.
Bir karikatür çiziyorlar, üç karelik bir karikatür.
Kahkahalarla güldürüyorlar beni.
Birinci karede, siperde yatmış askerler görülüyor, başlarında generalleriyle bekliyorlar. ikinci karede komutanları, elinde kılıcıyla siperden fırlayıp, "Hücum!" diye bağırıyor. Üçüncü karede, ileri fırlamış komutanlarını siperdeki yerlerinden bir milim bile kıpırdamayan askerler, "Bravo!" diye bağırarak alkışlıyorlar. Dördüncü karede ben gülüyorum.
Kiraz ağaçlarının ve kadın memelerinin arasında geziyor ve tanrıya tapıyorum. Generalleriyle dalga geçen memleketlerde dolaşıyor ve o memleketleri seviyorum.
Bir kiraz ağacıyla bir kadın memesine, onların değerini bilmeyen her memleketi satmaya hazırım.
Sat diyor zaten benim tanrım, "Kadın memelerine bakmayan ve generallerini çok ciddiye alan memleketleri sat gitsin, ilgilenme onlarla, ben sana yalnızca bir memleket değil, koca bir dünya verdim, onu sev, ben sana senin zevklerini, kahkahanı paylaşan yeryüzünün her yanına dağılmış kardeşler verdim, onlarla eğlen." iyi bir tanrı benim tanrım. Çok geniş bir memleket benim memleketim. Kiraz ağaçlan ve kadın memeleri bizim iman ettiğimiz mucizeler.
Generaller bizim güldüğümüz karikatürler. Ve Praksiteles, tanrımızın bize verdiği en muhteşem heykeltraş.
Onun yaptığı heykeli, Romalı Plinius, "dünyanın en güzel heykeli" ilan etmişti. Praksiteles, Atinalı bir hey-keltraştı.
Birgün ressam bir arkadaşıyla Datça yakınlarındaki Knidos'ta bir akşam vakti, sahilin kuytu bir yerinde içkisini içip sanattan konuşuyordu.
Tepedeki manastırdan rahibelerin indiğini gördüler. Rahibeler sahile gelip elbiseleriyle denize girdiler, biraz serinlemek için. Aralarından yalnızca biri çırılçıplak soyundu. Genç kadının vücudunu gören Praksiteles hemen o anda o vücudun heykelini yapmadan yaşayamayacağını hissetti.
Ertesi gün manastıra gidip başrahibeden genç rahibenin heykelini yapmak için izin istedi. "Biz karışmayız" dedi başrahibe, "Kendisine bir sorun, kabul ederse heykelini yapabilirsiniz." Heyecanlı heykeltraş, genç rahibeyi çıplak heykeli için poz vermeye ikna etti. Heykeli yaparken kızın hikâyesini de öğrendi.
Genç kız, bir adamı öldürmüştü. Mahkeme genç kızı ölüme mahkûm etmişti.
Yargıçlar idam kararını okudukları sırada, genç kızın artık yapılacak hiçbir şey kalmadığını gören avukatı birden ortaya fırlamış, genç kızın yanına gidip, üstündeki elbiseleri yırtıp, kızın çıplak bedenini yargıçlara göstermişti.
"Bu memeleri yok etmeye razı olacak mısınız?"
Genç kızın memelerini gören yargıçlar yeniden toplantıya çekilmişler ve o güzel memelere kıyamadıkları için idam kararını değiştirip kızı bir manastırda yaşamaya mahkûm etmişlerdi.
Praksiteles, "hayat kurtaran" o vücudun heykelini yaptı. Adını, "Knidos Afroditi" koydu.
Heykeli daha sonra Bizanslılar istanbul'a getirip Beyazıt'ta kızlar sarayının önüne diktiler ama büyük bir yangında heykel parçalandı. Allahtan bu heykelin yüzlerce kopyası yapılmıştı ve tanrının yarattığı en güzel
memelerden birinin mermere düşen izi günümüze kadar geldi.
Eğer o heykeli görmediyseniz, tanrıyı ve onun neler yaratabileceğini çok ciddiye almıyorsunuz demektir ve benim tanrım kendisinin ve yarattıklarının ciddiye alınmamasından hoşlanmaz.
Bilir ki, kendisini ve yarattıklarını önemsemeyenler, generalleri çok ciddiye alırlar ve onun yarattığı memelere değil, generallerin sözlerine bakarlar. Ben onlardan değilim.
Ben, "Hücum!" diye bağıran generallerini yerlerinden kıpırdamadan alkışlayan askerlere güler, kiraz ağaçlarıyla kadın memelerini yaratan tanrıya tapar, Praksiteles'in heykelini uzun uzun seyrederim.
Eğlenirim ben, hayattan ve çalışmaktan zevk alırım. Sizin ciddiye aldıklarınıza güler, sizin sakladıklarınıza hiç doymayan bir açgözlülükle bakarım.
Bana ve benim gibi olanlara hoşgörülü davranan iyi bir tanrım, adına dünya dedikleri büyük bir memleketim, kahkahalarım ve eğlencelerim var.
Bizim memleketimizde Praksiteles'ler, Knidoslu Afro-dit'ler, güzel memeli kadınları affeden yargıçlar, "Hücum!" diye bağıran generalleri alkışlayan askerler yaşar. Kiraz ağaçlarını ve kadın memelerini yaratan tanrı, çalışırken bizim başımızı okşar.
Ve, biz ona iman edip, "Hücum!" diye bağıran kumandanlara güleriz.
Yukarıdaki sözleri makalenin bütününlüğü içinde değerlendirdiğimde, cımbızlama alıntıdan edindiğim fikirden farklı fikirler edindiğimi düşünüyorum. Zaten bu nedenledir ki Google'de bu sözleri arattırdığınızda Ahmet Altan'a yukarıdaki sözleri söylediği için saldıran yazarların hiçbirinin onun orijinal makalesini koymadığını görürsünüz. Bu ise bilimsel değil, dürüstçe değildir.
Ahmet Altan'in uc tane romanini okudum. Ilk okudugum romani Sudaki Iz idi. Sudaki Iz uzerine sol cenahtan cok sert elestiriler geldi. Solcularin cinselliklerini isliyordu, iskenceyi isliyordu, psikolojik sorunlari olan kisileri isliyordu, hayatlarini devrim icin adayan idealist tipleri isliyordu. Aslinda anlatilan tiplerin bircogu gercek hayatta da vardi ve Ahmet Altan da bunlara kendi bakis acisindan bakip bir roman yazmisti. Sanirim 1986 yili idi ve bana oyle fazlaca elestirilecek bir roman gbi de gelmemisti. En agir elestiriyi de Yalcin Kucuk yazdi, Kufur Romanlari adinda bir kitap cikardi. Bu kitapta 1980 sonrasinda romanlariyla gundeme gelen Ahmet Altan, Latife Tekin gibi yazarlari devrimcilige saldirmakla sucluyordu. Yalcin Kucuk o yillarda pek devrimciydi, once Dev-Sol'u kendine cekmeye calisti, epey ovgusunu yapti, Kemalizme muthis sekilde saldirirdi, sonra Kurt partisinden yana oldu, butun solculari HEP'e uye olmaya cagirdi, simdi ise liberalizme dusman, militan Kemalist bir tip oldu cikti. Yalcin Kucuk'un Ahmet Altan elestirileri daha sonra bicim degistirdi ve bu yazarlari Sabetayistler olarak suclamaya basladi. Bir tur irkciliga donusen ideolojisiyle soyadindan yola cikarak Sabetayistleri sip diye ortaya cikariyordu. Ama Sabetayist sayilan isimlerden bazilarini dusman bazilarini dost sayiyordu. Burdaki ayrim ise tamamen nevi sahsina munhasirdi. Ornegin Orhan Pamuk, Oral Calislar, Ahmet Altan dusman iken, sabetayist oldugunu kabul ettigi Mustafa Kemal, Nazim Hikmet, Behice Boran dost idi. Yalcin Kucuk'un bir Milli Guvenlik Belgesi vardi, kimlerin dusman oldugu ordan ogrenilebilir.
Yillar sonra Isyan Gunlerinde Ask ve Aldatmak romanlarini okudum. Isyan Gunlerinde ask cagdas Turk romanlari arasinda en sevdigim romanlardan biridir. (Gerci fazla roman okumadigim icin iyi bir secici degilimdir.) Romandaki politik iddiasi dogru da olabilir, yanlis da, ancak sadece bir tarih romani olarak degil, karakterlerin tahlillerinde ve islenisindeki incelik de benim hosuma gitti. Aldatmak romani ise ilk okudugum zamanlarda bir etki birakmisti ama sonra aklimda hemen hicbirsey kalmadi, demek ki yeterince derinligi yokmus.
Ahmet Altan'in ozellikle ulusalci kesim tarafindan elestirilirken sahtekarlik yapilmasi konusuna gelirsek. Bu yapilan sey acikca sahtekarliktir, ama bu kesimde bu, bir mucadele tarzi olarak kabul gormus durumdadir. Bir tur Makyavelizm de denebilir. Ayni sey Hrant Dink icin de yapilmis ve hatta Hrant Dink'in oldurulmesine neden olan sey ulusalcilarin yaptiklari bu sahtekarliklar olmustur. Ulusalci kesimin icinde durust oldugunu dusundugumuz insanlar bile bu tur seylere pek ses cikartmadiklari icin, bu tarz yaygin kabul gormustur. Internette dolasan yuzlerce sahte bilgi bu kesim tarafindan uretilip durmaktadir. Hatta ben birkac defa boyle uydurma haberler yazip saga sola dagitayim, sonra da bunun tamamen hayal urunu oldugunu aciklayayim diye dusundum. Ornegin AKP Anitkabir'i bir ABD tekeline satmis, bunun anlasmasi yapilmis vb. gibi seyler.
Bu kesim sahtekarligi politik bir arguman olarak kullandigi icin kaybedecek midir? Bence bizim ulkemizde bu pek onem tasiyan birsey olmadigi icin, camur at izi kalsin taktigi ise yariyor. Eger sistemli sekilde bir yalan mekanizmasi kullanmayi basarirsan bir sure sonra kimse isin aslini takip etmiyor. Buna dayanarak bir sure ise yarayan bir taktik bu. Ahmet Altan icin de ayni sey yapiliyor. Romanlarindan carpik curpuk alintilar yaparak elestirmek utanc olarak kabul edilmiyor.
Bir parca dusunme yetenegi olan insanlar icin ise bu tarzi bir defa bile gormek bunu yapan kisiler acisindan bir guvensizlik kaynagidir. Kendi adima bu tarzda kara propaganda yapan birisi eger bunun farkina varir ve hatasini kabul ederse o kisiye onem veririm, ama farkina varmasina karsin hakli oldugunu iddia ediyorsa gozumde artik bir degeri kalmaz. Sonraki yazilarini ya okumam, ya da sadece soyle bir ne yazmis diye okurum. Dogru olan, bu turden mesnetsiz karalama yapan kisileri ciddiye almamak ve gercek degerlerini ortaya koymaktir.
Ahmet Altan'ın bir iki kitabını okudum. Özellikle de o bir milyon basan ve çok ufak bir paraya satılan romanınını bitiremedim. Bende pornografi yazarı intibaı uyandırdı. Belki çok iyi bir yazardır ve de ben anlamamış olabilirm. :)
saygılarımla
kandahar
29-07-2008, 02:47
Edebiyatla yakından ilgiliyim. Ahmet Altan'ın "İçimizde Bir Yer" adlı kitabından birkaç deneme okudum ortaokul seviyesinde kompozisyonlarla karşılaştığımı düşündüm, bütün denemeler tamamen aynı yapıdaydı, ne edebi bir tat aldım ne de esaslı bir fikirle karşılaştım. "Aldatmak" adlı kitabına da şöyle bir baktım. O da bir şeye benzemiyordu. Zaten edebiyatla yakından ilgili solcuların da sık sık alaya aldığını tecrübelerle biliyorum.
Dilaver Amca'ya katılıyorum pornografi konusunda. Babası Çetin Altan'ın da Viski adlı bir romanı vardır, nedense TRT Roman Ödülü falan da almıştır. Baştan aşağı diyaloglarla dolu, tasvirleri vasatın altında, pornografi ve sapkın bir cinselliğe bol bol bulaşan bir romandır. Belki de kalıtsaldır. Gerçi bir bakıma hak vermiyor da değilim kendilerine, kim o kadar tipsiz olsa karşı cinsin ilgisini çekebilmek için başka kulvarlarda yol arardı kendisine.:)
Oldum olası sevmemişimdir Ahmet Altanı ve Neşe Düzeli,onları kımızı koltuk programında dinlerdim.
Ahmet Altan'ın koltukta yayılmış oturuşu,ukala ukala konuşmaları,aydın elit herşeyi çok biliyormuş havasında ki saçma sapan söylemleri hiç hoşuma gitmezdi,hatta sinir olurdum.
Cinsellik çok önemli herhalde yaşamında ki Tanrıyı bile kalçaları bacakları ve memeleri yarattığı için seviyor .
Anal oral dönem fiksasyonunda herhalde ,yazarımız.
Sevmediğimden ve saygı duymadığımdan da hiçbir kitabını okunmaya değer görmedim.
Çünkü o zaten insana saygı duymayan küçük dağları ben yarattım havasında yaşayan bir zati muhteremdi.
Burjuva entellüektelidir,sonradan emperyalizmin basın sözcülüğüne soyunmuştur,bu işten yaşamını sürdürür ve yolunu bulur.
Aykırı ve çok bilmiş duruşu ile kendini tatmin eder ve de nemalanır.
Pkk kamplarına gider onları savunur,Ermenileri savunur,TC aleyhinde çalışmanın daha fazla getirdiğini ve desteklendiğini görmüş ve safını seçmiştir.
Küresel sermayenin emrinde bir kalemşördür.
Eğlenirim ben, hayattan ve çalışmaktan zevk alırım. Sizin ciddiye aldıklarınıza güler, sizin sakladıklarınıza hiç doymayan bir açgözlülükle bakarım.
Bana ve benim gibi olanlara hoşgörülü davranan iyi bir tanrım, adına dünya dedikleri büyük bir memleketim, kahkahalarım ve eğlencelerim var.
Eğlenir bizlerle ve sizlerle ,aç gözlüdür,gözü kalça ve bacaklarda ve memelerdedir,yaşamaktır gayesi dünya onundur,Türkiye'nin insanımızın fakir fukaranın emekçinin anlamı yoktur.
Bukelemun gibidir,uyar dünyaya kahkaha ve eğlence içinde yaşar,bakmaz kimsenin göz yaşına.
Allah sevenlerine bağışlasın:p
kandahar
29-07-2008, 03:33
Aydoe amca böyle kazık kadar sakalı bitli adamların kafayı cinselliğe takmış olmasının tıbbi açıklaması nedir acaba? Ben düşünüyorum bir türlü cevap bulamıyorum, gelmiş dünyaya onca sene yaşamışlar hayatta kendileri için önemli şeylere bakıyorsun en ilkel memeli türlerinden farksız, bir türlü idrak edemiyorum...
oncugenc
29-07-2008, 10:18
Aydoe amca böyle kazık kadar sakalı bitli adamların kafayı cinselliğe takmış olmasının tıbbi açıklaması nedir acaba? Ben düşünüyorum bir türlü cevap bulamıyorum, gelmiş dünyaya onca sene yaşamışlar hayatta kendileri için önemli şeylere bakıyorsun en ilkel memeli türlerinden farksız, bir türlü idrak edemiyorum... kandahar
insanlar genelde hayalini kurduğu ama bir türlü yapamadığı, gerçekleştiremediği ''şeylerin'' edebiyatını yaparlar yazılarında...:D
İlköğretimde ve lisede hatta üniversitelerde bile insan cinselliğinin eğitim sistemi içinde ele alınmadığı, cinselliğin toplumun genelinde bir tabu olarak kabul edildiği ortamda cinselliği cesurca işlemek elbette kolay değil.
En eğitimli, en liberal veya sol kesimden ana-babaların bile yüzde kaçı çocuklarını cinsel konularda yeterince eğitebiliyor acaba? Bu kesimlerde bile yüksek oranda olduğunu sanmıyorum.
Toplumumuzda din bir tabu olduğu gibi cinsellik de bir tabudur. En katı siyasal ve dinsel tabuların üstüne yürüyenlerin iş cinsel tabulara geldiğinde yürüyemedikleri sık gözlenen bir gerçek sanırım.
78 kuşağından pek çok kişiden benzeri sözler duyardum: "Bizim zamanımızda aşk yaşamak, el ele dolaşmak, solcular arasında bile tabuydu".
Cinsellik tabusundan kurtulamadığımız için sanırım cinsellikten doğal ve verimli bir şekilde konuşamıyoruz. Mevzu açıldığında ya kapatmaya çalışıyoruz ya da konuyu cıvıtıyoruz, düzeyi düşürüyoruz. 6700 den fazla başlığın açıldığı bir din tabusunu kırma sitesinde kaç tane cinsel tabuyu kırma başlığı var? Sanırım sıfır. Din tabusunu yıkan bizlerin bu tabuda başarılı olduğu söylenemez.
-Reich'in cinsel devrimi neydi?
-Batıda başarılı oldu mu?
-İnsanoğlunun doğasında tekeşlilik mi vardır?
-Seksde sınır olmalı mı? Grup sex sapkınlık mıdır, sapkınlıksa neden?
-Amerikada bir miyondan fazla kişinin üye olduğu eş değiştirme kulüplerinin olduğu söyleniyor, bu ihtiyaç neden doğmuştur?
-Türk kadınlarında orgazm oranının düşük olduğu fikrine katılıyor musunuz? katılıyorsanız bunun nedeni ve çözümü nedir?
Acaba sorun Ahmet Altan gibilerde mi? Bizlerde mi?
oncugenc
29-07-2008, 15:25
Bu tabuyu yıkmak insanı iyi bir yazar iyi bir gazeteci yapmaz... yapamaz... eğer öyle olsa idi pornografik filmlerin senaristleri en iyi senarist olurdu...
elbette toplumdaki 'cinsel tabu'ya karşıyız.
ama bu tabuyu yıkmak için ya da hangi amacı yaşıdığını bilemiyorum ama
"Vatanı bir kiraz ağacı ve bir kadın memesine satarım" gibi safsata cümlelerle bu tabu yıkılmaz... kendi kafasında yıkabilir. ama Aydın nedir sorusuna bu adamı örnek gösterecek varsa ......
SATILIK AYDIN, DİNGİLİ KIRIK DÖNEK AYDIN....(madem bu kadar özgürlükçüyüz...)
kandahar
29-07-2008, 15:49
Elbette sırf topluma muhalefet olsun diye tabulara saldırmak kimseyi iyi yazar yapmaz. Fakat maalesef ülkemizde ruhunda asiliğin zerresi olmadığı halde sırf toplumun her şeyine muhalefet ederek adam sırasına yazılanlar pek çok.
-Atatürk'ü kötüle,
-Halkı aşağıla,
-Ermeni soykırımı var de, Pontus soykırımı var de, PKK'ya hak ver,
-Manevi değerlere saldır...
Bunun birini veya birkaçını yapmakla aydın imajı yaratılıyorsa, daha da kötüsü bu imaja iyi kötü okumuş insanlar da inanıyorsa o ülkede eğitim gerçekten ayaklar altındadır. Nitekim öyle de.
Ayrıca bazı sınırların abartılması yanlıştır fakat, "tabu" diye bir kalıp oluşturup her türlü cinsel sapkınlığın bu tabu kapsamına sokulması ve nihayetinde tabuyu yıkma adı altında cinsel sapkınlıkların önünün açılması daha büyük bir yanlıştır.
Sayın kandahar,
Cinsel tabuları aşmak demek cinsellikle ilgili her şeyi yapmak ya da cinsellikle ilgili her şeyi meşru görmek demek değildir. Cinsel tabuları aşmak o tabuları rahatça konuşabilmek, tartışabilmek demektir.
Verdiğiniz siyasi örneklere gelirsek elbette insanlar eğer inanıyorlarsa Kürt haklarını da savunacak, Ermeni soykırımı olduğuna dair görüşlerini de ifade edecek hatta Atatürk'ü sevmiyorlarsa bunu da ifade edeceklerdir, etmeliler de. Nasyonalistlerin kurduğu tabular arkasında hapis kalmamız düşünülemez. Sonuna kadar Düşünce Özgürlüğü diyorum. Şiddeti övmek ve teşvik etmek hariç.
"Vatanı bir kiraz ağacı ve bir kadın memesine satarım" gibi safsata cümlelerle bu tabu yıkılmaz..
sayın oncugenc,
Siz, en yukarıda alıntısını yaptığım Ahmet Altan makalesini okuduğunuza emin misiniz?
oncugenc
29-07-2008, 19:57
Ahmet Altan o sözleri kitaplarında ya da makalelerinde yazmıyor cem evet okudum ayrıca yazdıklarını. bir mülakatta dile getiriyor ve orjinali şöyle :
Ben vatanı kiraz ağacının gölgesine ve kadın memesine satarım.
ayrıca sadece bu da değil... ahmet altan'ın daha ne incileri var:
“Kahrolsun bağımsızlık”
“...Ben devletlerin bağımsız olmasının halklar için çok büyük tehlikeler doğurabileceğini düşünüyorum”
“Ben bağımsızlık kavramının tümüyle ortadan kalkması gerektiğine inanıyorum. Bu dünyanın en tehlikeli kavramlarından biri”
“Vatanını sevmek kavramı biraz bana... Ben bir kere yazmıştım sevmem diye... Vatan sevmek çok da fonksiyonel değil. Demek vatan sevmek yerine babamın dediği gibi işmizi sevmeliyiz”
“Ben, vatanı sevmenin vatandaşın işine yaradığını görmedim hiç.”
“Fahişelik kadının değerini çok net bir şekilde ölçebildiği bir şeydir... Bana sanki kadınlar hep bunu ister gibi geliyor.. Kadınlar hep ‘pazarda bir fiyatım var mı yok mu’ diye sorar, erkekler için böyle bir meslek olsa onların da akıllarından geçer... Hoş ve eğlenceli bir iştir. Bunu yapacak kadının üstün, zeki ve güçlü olması gerekir. ”
“Toprak tek başına bir anlam ifade etmiyor.
APO Türklere Allahın bir lütfüdür.
İnsanları öldürmek yerine Kürtlere istedikleri toprakları vermek gerekir”
(Yukarıdaki iddialara ait kaynak belirtilmemiş)
Yalçın Küçük :'' Ahmet Altan romanları için küfür romanları derken doğru fakat eksik bir değerlendirme yapıyordu. Ahmet Altan’ı bir edebiyatçı, yazdıklarını da roman saymak hata olur. Bize hayatı mahkemelerde geçen muhalif yazar olarak sunulan Altan’ın, davalarında düzene muhalefetten yargılandığı sanılmasın. ‘Kahraman muhalif’ Altan’ın davaları, daha ziyade genel ahlaka muhalif porno yayınlarıyla ilgilidir. Ahmet Altan’ın yazdığı porno fantezilere roman demek, bu memlekette yetişmiş bu kadar romancıya yapılmış bir ayıptır. Yazara, edebiyatçıya saygıdan sözedenler pornocuların hiç de saygı duyulacak bir iş yapmadığının farkına varmalıdır. ''
Yukarıdaki sözleri makalenin bütününlüğü içinde değerlendirdiğimde, cımbızlama alıntıdan edindiğim fikirden farklı fikirler edindiğimi düşünüyorum. Zaten bu nedenledir ki Google'de bu sözleri arattırdığınızda Ahmet Altan'a yukarıdaki sözleri söylediği için saldıran yazarların hiçbirinin onun orijinal makalesini koymadığını görürsünüz. Bu ise bilimsel değil, dürüstçe değildir.
Ahmet Altan ile ilgili iddialar tarafımdan yapılmıştır.
"Yeni Osmanlılar" başlığı altında:
http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=5887&highlight=kiraz&page=4
Yazdıklarıma karşı Cem'in tepkisi şöyleydi:
Ben bu sözleri Ahmet Altan'ın söylediğine inanmıyorum. Eğer yukarıdaki sözlerin gerçek olduğu iddia ediliyorsa -ki aktarıldığına göre iddia ediliyordur- kaynak gösterilmesi gerekir. Ahmet Altan hangi gazete veya dergideki yazısınında, ne zaman bunlar söylemiştir?
Google'de arama yaptım ve Ahmet Altan'ın kendi yazılarında bu ifadelerini göremedim. Sadece turksolu.org gibi nasyonel sosyalist sitelerde ve kanka.net gibi ne olduğu belirsiz birkaç sitede aynı sözler geçiyor.
Dolayısıyla bilim namusu adına ya alıntıların Ahmet Altan'a ait olduğu gösterilmeli ya da yazı tekzip edilmelidir diye düşünüyorum.
Dilaver'de şöyle yazmıştı:
“Ben vatanı kiraz ağacının gölgesine ve kadın memesine satarım”
* * bu ve benzeri şeyler olsa olsa Ahmet Altan ın romanlarında kişilere söylettikleri kurgulardan alınmış olabilir.
Roman kahramanlarının konuşmalarını ise yazarın düşüncesi gibi lanse etmek ne derece dogrudur. Ama gene de makale içeriginde yazmış ise ben de makalelerin adresini bilmek isterim.
Ben de şöyle yanıt vermiştim:
Bu sözler Ahmet Altan'ın romanlarında geçmektedir. İroni de olsa, mecazi anlamda da kullanmış olsa, roman kahramanına söyletmiş de olsa çirkindir. Bunları aklından geçiren, kurgulayan insanın "ateş olmayan yerden duman tütmez" misali bir tarafında benzer düşünceler yatıyordur.
Bu söylemleri babasının tabiriyle enseyi karartıyor.
Cımbızlama şeklinde bir sahtekarlık mı yaptığım, yoksa Ahmet Altan'ın kişisel görüşü mü olduğunu okuyucuların takdirine bırakıyorum.
kandahar
29-07-2008, 22:05
Zaten yüzünde sakalı olduğu kadar beyninde kıvrımı olsa bir değil iki kadın memesi isterdi.
Oncugenc,
Verdiğin alıntıların hiç bir bilimsel geçerliliği yoktur. Çünkü alıntılarının kaynağını belirtmemişsin. Bilimsellik olarak kastettiğim budur. Ahmet Altan bu sözleri hangi makalesinde veya romanında yazmıştır? Veya röportajda söylediğini iddia ediyorsan hangi dergi veya gazetenin hangi sayısında olduğunu belirtmelisin. Aksi takdirde demagojiden öte anlam ifade etmez. Eğer kaynak belirtemezsen "Ahmet Altan'ın şunları söylediği iddia ediliyor" gibi içinde şüphe de ifade eden bir şekilde bunları yazman gerekiyordu. Yaptığın etik değil. Bir kişiyi sever veya sevmeyiz hatta nefret edebiliriz bunlar meşrudur ancak suçlama içeren ve kanıtlanmamış ifadeleri bir kişiye atfetmek meşru değildir.
Şimdi pante'nin bloğu dahil yaklaşık 100 civarında nasyonalist sitede Ahmet Altan'ın sözünün nasıl da orijinalinden çarpıtıldığına bakalım. Örnek olarak pante'nin bloğundaki ilgili sayfayı inceleyelim:
http://pante.blogcu.com/13344031/
Bu sayfanın altlarında Ahmet Altan'ın şu sözlerin söylediği iddia ediliyor:
“Ben vatanı kiraz ağacının gölgesine ve kadın memesine satarım”
Yani aynı bizim sitede Oncugenc'in iddia ettiği sözler.
Bir deli bir kuyuya taş atmış bin kişi peşinden gitmiş. (Panteyi kastetmiyorum o muhtemelen taşı atan değil peşinden gidenlerden:) )
Alıntının kaynağı hani? Yok!
Uydurma alıntı nasyonalistler tarafından elden ele verilmiş. Oysa orijinal sözleri nasıldı Ahmet Altan'ın en yukarıda vermiştim, buraya da aktaralım:
"Bir kiraz ağacıyla bir kadın memesine, onların değerini bilmeyen her memleketi satmaya hazırım."
Cümlenin ortasındaki üç kelime çıkarılmış ve internette elden ele verilmiş. Buna aslında cımbızlama da denemez çünkü cımbızlama da bir cümle makalenin bütününde koparılarak verilir ama hiç olmazsa cümlenin tamamı verilir. Burada yapılan ise resmen sahtekarlık. Kasıtlı çarpıtma.
Ahmet Altan bir edebiyatçı. Kiraz ağacı ve kadın memesi derken bu makalede demek istediği yaşam sevincidir, hayattır, seküler değerlerdir. Kiraz ve meme birer simge olarak kullanılmıştır. Savaşa ve ölüme karşı yaşam sevincinin simgeleri olarak kullanılmıştır. Makalesinin devamındaki eski Yunan mitolojik hikayesi de bunu göstermektedir. Ölümden ve militer değerlerden değil yaşamdan yana tavrın ifadesidir.
kandahar
30-07-2008, 15:47
Sayın Cem, tartışmanın seyri değişmesin, biz, en azından şahsım Ahmet Altan'ı bir tek cümle üzerinden değerlendiriyor değiliz, nitekim bahsi geçen cümleyi ilk kez burada duydum. Ahmet Altan'ın neden büyük bir edebiyatçı sayılması gerektiğine dair ikna edici ve analitik bir yazı yazın belki haklılık buluruz, olur a belki de siz diğer ciddi edebiyat okurlarının göremediği bir şey görmüşsünüzdür Ahmet Altan'da. Çünkü ben okuduklarımdan hareketle Ahmet Altan'ı Türk romanı gibi çok da güçlü olmayan bir ekol içinde ancak 3. sınıf bir yazar olarak görüyorum.
Şimdi pante'nin bloğu dahil yaklaşık 100 civarında nasyonalist sitede Ahmet Altan'ın sözünün nasıl da orijinalinden çarpıtıldığına bakalım. Örnek olarak pante'nin bloğundaki ilgili sayfayı inceleyelim:
http://pante.blogcu.com/13344031/
Bu sayfanın altlarında Ahmet Altan'ın şu sözlerin söylediği iddia ediliyor:
“Ben vatanı kiraz ağacının gölgesine ve kadın memesine satarım”
Yani aynı bizim sitede Oncugenc'in iddia ettiği sözler.
Bir deli bir kuyuya taş atmış bin kişi peşinden gitmiş. (Panteyi kastetmiyorum o muhtemelen taşı atan değil peşinden gidenlerden )
Alıntının kaynağı hani? Yok!
Uydurma alıntı nasyonalistler tarafından elden ele verilmiş. Oysa orijinal sözleri nasıldı Ahmet Altan'ın en yukarıda vermiştim, buraya da aktaralım:
"Bir kiraz ağacıyla bir kadın memesine, onların değerini bilmeyen her memleketi satmaya hazırım."
Cümlenin ortasındaki üç kelime çıkarılmış ve internette elden ele verilmiş. Buna aslında cımbızlama da denemez çünkü cımbızlama da bir cümle makalenin bütününde koparılarak verilir ama hiç olmazsa cümlenin tamamı verilir. Burada yapılan ise resmen sahtekarlık. Kasıtlı çarpıtma.
Ahmet Altan bir edebiyatçı. Kiraz ağacı ve kadın memesi derken bu makalede demek istediği yaşam sevincidir, hayattır, seküler değerlerdir. Kiraz ve meme birer simge olarak kullanılmıştır. Savaşa ve ölüme karşı yaşam sevincinin simgeleri olarak kullanılmıştır. Makalesinin devamındaki eski Yunan mitolojik hikayesi de bunu göstermektedir. Ölümden ve militer değerlerden değil yaşamdan yana tavrın ifadesidir.
Burada bir sahtekarlık yok. Çıkarılan üç kelime cümlenin özünü, anlamını hiç değiştirmiyor. Bu tür örnekleri günlük hayatta, siyasilerin konuşmalarında, karşılıklı yazar atışmalarında vs. sıkça görüyoruz.
“Ben vatanı kiraz ağacının gölgesine ve kadın memesine satarım”
"Bir kiraz ağacıyla bir kadın memesine, onların değerini bilmeyen her memleketi satmaya hazırım."
Ahmet altan, her memleketin insanı, her memleketi satabilecek konumda değildir. Onun memleketi Türkiye'dir. Memleket vatandır. Satarsa ancak kendi vatanını satabilir.
Geriye ne kalıyor?
"Onların değerini bilmeyen" vatanı.
Yani, kiraz ağacıyla, kadın memesinin değerini bilmeyen vatanı.
Türkiye'de bilinir mi değeri?
Kesinlikle bilinmez. Gelişmemiş ülkelerin tamamında bilinmez.
Öyleyse Ahmet Altan ve onun gibi düşünenler rahatça satar vatanı.
Vatanı satmamanın kıstası bu mudur yani?
Bu memleket ağacına, kadınına, hayvanına değer verse dahi bunlar başka vatanı satma gerekçeleri bulurlar.
Doğrusu sevdirmek, değerini bildirmeye çalışmakken, "vatanı satarım" diyor adam. Ama vatan politikaları üzerinden para kazanmasını iyi biliyor.
Altan'lar yüzünden enseyi karartmayalım. :) Vatan haini damgası yediği halde vatana karşı çok duyarlı olan yazarımız-şairimiz de var. Adının yanında Altan'ların adı geçemeyecek büyük bir yazar o. Bir dünya şairi.
Nazım Hikmet ve Vatan:
BU VATANA NASIL KIYDILAR?
İnsan olan vatanını satar mı?
Suyun içip ekmeğin yediniz,
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler,
götürüp kâfire: "Buyur..." dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Eli kolu zincirlere vurulmuş,
vatan çırılçıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Gün gelir çark düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur :
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
spartacus
31-07-2008, 12:26
Sokağımızın yokuşunu, mahallemizi, hayatımızın akışını, kiminle dost kiminle düşman olacağımızı, eşimizle ilişkimizi, kimi sevip sevmediğimizi, kimden nefret edip etmediğimizi, hangi rengi sevdiğimizi, hangilerinden nefret ettiğimizi, kim olduğumuzu ve ötekinin kim olduğunu, kim olduğu ama kim olması gerektiğini....... bizler açısından belirleyici olan siyasi açıdan ne düşündüğümüz, nerede olduğumuz olmuştur.
Siyasi tarih karşıtı yada kendisi gibi düşünmeyeni yok etme olarak karşımıza çıkıyor. Düşünce tarihi ise ortaçağ'daki aydınlanma döneminde bir nebze olsun insan'a odaklanabilirken 20.yüzyılda kapitalizm ve gelişen emperyalizm koşulları ve güdümünde yine insan olandan olmayana doğru dönüşüm geçirmiştir. Hiç bir şeyin merkezinde en azından insan, düşüncesi, özellikleri, arzuları, beğenisi, yaşamı,i yoksulluğu, yoksunluğu yada aksi vs gibi konularda insanı değil, kim olduğu, hangi siyasi düşüncede olduğu, kimi destekleyip desteklemediğinin belirleyici olduğu düzeyine geri dönmüştür.
Politik tarih en çok kurşun askerleri sevmiştir, günümüz politikaları ve düşünce yapısıda kurşun askerleri sever. Çünkü asker demek güç demektir. Güç ise düşünceler için kullanılabilecek en verimli ve sonuç alıcı araç haline gelmiştir. Düşüncelerimizde artık kurşun askerlersiz kendilerini İFADE edemez hale gelmiştir.
Birbirimizi sevmeyeceğiz çünkü renkelerimiz ayrı olacak. Frekanslarımız ayrı olacak. Hiç bir şey yok ise farklı radyo dinleyecek farklı gazete okuyacağız. Bu siyasi durumu renkden dinlere, dinlerden mezheplere mezheplerden ise sağ ve sola, büyük ve küçüğe kadın ve erkeğe kadar geniş bir yelpazeye yaymak mümkündür. Oysa tüm bu yelpazenin temel bileşeni malesef insan değil, siyasettir. İnsanların bu yelpazeye dönüşen farklı düşüncelerini dönerde fikir alanında bir siyasi empoz olarak aşılar isek, ve aşıladığımız empozlarında lideri, kahramnı haline gelir isek toplumsal meşruiyetimizi kendi istismarlarımız için birer zırh gibi öreriz. Yakın tarih ve hatta bu gün bile bu derslerle doludur.
İnsanlar bu siyasi empozu fikirlerine doğru geliştiriler ve nasıl anlamak ve anlatmak istiyorlarsa o yöne doğru kanalize ederler. Farklı görüş ve fikirleri gelişimin ve ilerlemenin değil bir savaşın temel unsuru olarak görür hale gelirler ve savaşım fikir alanından çıkartılarak kişisel ve fizik alanına yayılır.
"Bir kiraz ağacıyla bir kadın memesine, onların değerini bilmeyen her memleketi satmaya hazırım."
Bu söz ile
“Ben vatanı kiraz ağacının gölgesine ve kadın memesine satarım”
bu söz arasında uçurum vardır. Yanlış kelime kullanmış mı kullanmamış mı buna bakmıyorum. Ama şöyle de diyebilirdi, abartı açısından. Böyle bir kadınla olayımda dünya kadar derdim(borcum) olsun. Bir düşüncenin önemini belirleyebilmek için yaptığımız kıyaslarda amaç kıyas için kullandığımız araç değil kıyas ettiğimiz şey olmalıdır. Anlam burada yakalanabilir. Kıyas ölçeği yanlış mı, olabilir. Vatan mı demiş ?memleket demiş dememeliydi. Ya da başka bir abartı kıyası bulmalıydı, burada etkiyi önemsemiş ama sonuçlarınıda önemsemesi gerekirdi. Burada vatanı kiraz ve memeye satıyor demek gibi bir anlam çıkartmak için bu yazıdaki ilk paragrafa tekrar tekrar dönmek gerekecek.
Benim anladığım birinci sözde A.Altan bir hata yapmıştır -ki bana göredir-. Hatasıda, kıyasda etki ararken, sonucu hesaba katmamıştır. Çarpıtılan, empoza uğramış ikinci siyasi sözde anladığım ise; SUÇ işlemiştir.
Söz ise değerini bilmek noktasına odaklanmıştır. O halde buradan iki sonuç çıkar;
Ya A.Altan haklıdır vatan ne hayatın, ne tadın, ne de en doğal insan edinimlerinin değerini bilmiyor. Ya da tam tersini ifade etmiştir, değerini bilmektedir eğer bilmeseydi memleketi satardım sonucu. Buda ikincisidir.
Nazım'da ise, eğer vatan öyleyse(aşağıdaki gibi);
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Evet vatan bu ise vatan hainiyim diyor. Kızacakmıyız kesinlikle! O zaman da bir itirafda bulunmuş olacağız, gocunacağız ve sonuç vatan Nazım'ın dediği gibidir. Değilse Nazım vatan haini değildir. Öyleyse diyor peki öylemi o halde vatan değildir.
A.Altan ölçeğini kiraz ve meme ve bunların değerini bilmemek üzerine mi kurmuş gocunacak bir şey yok, değeri biliniyorsa burası vatandır. Gerisi O'nun sorunu ama eğer bilinmiyorsa bizim sorunumuz. Kimin söylediği değil sözün anlamı önemlidir diye düşünüyorum. Öyleyse vurgusu silinmemelidir(değerini bilmiyorsa-> öyleyse)
Adının yanında Altan'ların adı geçemeyecek büyük bir yazar o. Bir dünya şairi.
Biri roman yazarı biri şair. Daha önemlisi farklı çağların insanları. Nazım Hikmet vatan haini değildi elbette. Bu vatanın sorunlarının çözümü için farklı düşünceleri vardı. Bu görüşler o dönemin Türkiye devleti tarafından vatan hainliği olarak yorumlandı.
Nazım Hikmet'in ait olduğu ideolojik yelpaze o dönemlerde bireysel hazların ayıplandığı, en azından dışa vurulmasının hoş görülmediği, bunun bireycilik/kapitalistlik olarak yorumlandığı bir gelenek idi. Toplumculuğun yüceltilmesi adına birey küçük görülüyordu. Nitekim Nazım'ın örnek model alıp sığındığı SSCB bireysel özgürlüklerin en fazla baskı altına alındığı totaliter bir sistemlerden biriydi. Dolayısıyla bunlar Nazım'ın şiirlerine yansıdı. Nazım Türkiyedeki despotizmden kaçtı ama SSCB'deki muhaliflere örneğin Aleksandr Soljenitsin gibi edebiyatçılara ve diğer muhaliflere yapılan zulüme sessiz kaldı. Bu nedenle Nazım'ın mitleştirilmesine karşıyım.
Kamu yararı ile bireysel özgürlükler arasında doğru sınırı gösteren bir cetvel yok tabi. İbrenin bireyciliğe doğru kaymasında vahşi kapitalizmi ve sağ liberalizmi görüyoruz.
78 kuşağında aşk yaşamak, solcular içinde el ele tutuşmak bile ayıp karşılanırmış. Okuduğum fakültedeki bir kızı ziyaret eden erkek arkadaşının bizim fakültenin solcu erkekleri (o dönemler Halkın Kurtuluşu adlı örgütün denetiminde bizim fakülte) tarafından dövüldüğünü ve bunun gerekçesinin kızın elini tutmak olduğunu duymuştum (erkek de solcuymuş). Benzeri başka öyküler de duydum. Varmak istediğim nokta toplumculuk adına bireyin ezilmemesidir. Bu durum günlük hayatta olduğu gibi şiirlerde, romanlarda da geçerlidir, geçerli olmalıdır. Dolayısıyla bireysel haz ve değerler ile toplumsal değerleri beraber işleyen bir yazar veya şair, sadece toplumsal değerler üzerinde yazan yazara/şaire göre daha az değerli olmamalı.
kandahar
31-07-2008, 19:01
Sayın Cem, ne kadar iyi bir edebiyat okuru olduğunuzu bilmiyorum fakat edebiyat söz konusu olunca bir yazarı işlediği konular değerli yapmaz, o konuları nasıl işlediği esastır. Yani ne yazdığı değil nasıl yazdığı önemlidir yazarın. Ahmet Altan'ın yaptığı o kadar ucuz ve kolay ki, zaten Türkiye'de "yazar" geçinenlerin çoğunun tarzı da Ahmet Altan tarzı, onların eksiği Ahmet Altan kadar cilalanmamaları ve Mason mahfillerinden uzak olmaları. Sulu zırtlak bir romantizm, gereksiz duygusallıklar, temelsiz ve suya sabuna dokunmayan bir hümanizm. Gidin 2-3 edebiyat forumunu gezin ne demek istediğimi anlayacaksınız. Edebiyatımız bu üslup yüzünden ilerlemiyor, geriliyor. Zekası gelişmemiş insanların en kolaycı yaklaşımı budur, akla az yer ver üslubun ne kadar vasat olursa olsun işi duygulara havale et, damardan gir, hem lise 2 seviyesinde terk kadın okuyucuyu hedefle hem de bu saçmalıkları okumakla kadınları anlayacağını sanan dangalak erkekleri... Kerime Nadir'in sakallı versiyonudur Ahmet Altan tabii Kerime Nadir'in olay örgüsü hem Çetin hem Ahmet Altan'dan daha iyidir. Lütfen bunu görün. Bunlar; Küçük İskender, Ahmet Altan, Tuna Kiremitçi gibileri edebiyatımızın üzerine çökmüş kara bir buluttur. Kendilerini ciddi edebiyatçılar gibi lanse etmeseler gene neyse fakat bunlar yüzünden millet de edebiyatı yumuşak işi sanıyor. Lütfen ya lütfen buradan kendilerine sesleniyorum. Bi çektirsin gitsinler.*
(çektirip gitmek: "çek arabanı" deyimine dayanarak kullanılmıştır)
spartacus
31-07-2008, 19:25
Sevgili kandahar söylediğin alan öyle bir alandır ki çektirip gidilen değil alternatiflerinde tükenen bir alandır. İster vasat, ister kabul görmez ama isterse bildik roman olsun kişiye yazma diyemezsiniz. Beğenir, beğenmezsiniz ya da en önemlisi karşı çıkarsınız. Ama yine bu alan(edebiyat) dahilinde onun sınırları dışında değil.
İyi, ama alternatifin kime ya da neye göre bir alternatif olduğunu belirleyen şey ne olacak?
Bu ülke Aziz Nesin'ler, Yaşar Kemal'ler, Orhan Kemal'ler, Nazım Hikmet'ler, Rıfat Ilgazlar.... gördü ve malesef ki çektirin gidin söylemleri hiç eksik olmadı. Acaba bu çektirip gitmenin kıstasını edebiyat alanı açısından mı belirledik yoksa politik olarak mı?
kandahar
31-07-2008, 19:46
Yanlışınız var sayın Spartacus. Konuyu saptırmayın. Ben Ahmet Altan liberaldir o yüzden kötü yazardır demiyorum. Kaldı ki Aziz Nesin, Orhan Kemal gibileri edebi kişilikleri yüzünden değil politik görüşleri yüzünden reddedilmeye çalışılmıştır, muarızları kendilerine politik muhalefet etmişlerdir. Ahmet Altan'a politik kişiliği yüzünden muhalefet eden biri olsam Aziz Nesin en sevdiğim 2-3 Türk hikayecisinden biri olmazdı. Zaman edebiyatta en iyi yargıçtır, bugün hala yaşamasına rağmen Çetin Altan'ın dün ödüllendirilen romanlarına dönüp bakan bile yok, sahafların raflarında tozlanıyorlar. Dün kendisi de solcu olmasına rağmen solcular tarafından reddedilen Oğuz Atay ise bugün yeniden keşfedilmiştir ve 30 sene sonra hatırlanacaktır.
spartacus
31-07-2008, 20:18
Konuyu saptırmıyorum ki. Çektirin gidin diyorsun ama edebiyat alanındasın, ben yada sen'in görüsü ne kadar belirleyicidir ya da kıstas oluşturabilir? Ben hiç A.Altan'ın ne siyasi anlayışına, ne makalelerine vs girmiş değilim, konu bu bahisle saptırılmışken bende fikrimi söyledim.
Edebiyat alanında ister beğenelim ister beğenmeyelim, çektirin gidin söylemi zaten siyasidir. Bunu ben kabul edebiliyorum.
78 kuşağında aşk yaşamak, solcular içinde el ele tutuşmak bile ayıp karşılanırmış.
Sevgili Cem
Söylediklerin gerçektir, ne yazık ki 78 kuşagında devrimci hareket içerisinde kadın erkek ilişkileri sosyalist temelde degil feodal temelde ele alınıyordu. Bunun nedeni ise genel olarak sosyalist kadroların köy temelinden kopamamasıydı. Dediklerin gerçekter, ben bire bir tanıgıyım ve nuhtelif enektodlarda da anlatmışımdır. Ancak bubu sosyalizmin kavranmaması olarak ele almak gerekir.
78 harekeri yeni insanı yaratamadıgı için de yenilgiye ugradı. Bu feodal ve küçük burjuva deger yargıları isyasetten, örgütlenmeye kadar her alana yansıdıgı için de o büyük başkaldırı hezimete ugradı. Şayet sosyalist ilişkileri ele alacaksan Nazım' ele alacaksın. Sosyalizmde flirti ya da kadın erkek ilişkilerini ele alacaksan insanı ele alacaksın. Tüm temel toplumsal kurtuluş anlayışı ile uyumlu mu degil mi onun üzerine kurulmalıdır.
78 hareketinde köy kökeninin büyük agırlıgı vardır. Sembolün büyük önemi vardır. Abartmanın büyük önemi vardır. Elbette bu gençlik hareketi için geçelidir. Güce tapmanın da büyük önemi vardır.
Bu başlıkla ilgisi yok , ama sen bunu bir kaç yerde daha örnek olarak kullandın. Açıklamak durumunda kaldım.
saygılarımla
kandahar
01-08-2008, 00:02
Edebiyat alanında ister beğenelim ister beğenmeyelim, çektirin gidin söylemi zaten siyasidir. Bunu ben kabul edebiliyorum.
Sayın Spartacus, saptırdığınızı söylerken tam da bunu kastediyordum. Bu sitede bu maalesef çok yapılıyor. Benim yazımda "çektirin gidin" söylemi yalnız Ahmet Altan için değil, Tuna Kiremitçi, Küçük İskender gibi siyasi yönü olmayan kişiler için de kullanılmıştır. Bunu ne için söylediğim de gayet açık isterseniz anlayana kadar birkaç kez daha okuyun iletimi.
''Okuduğum fakültedeki bir kızı ziyaret eden erkek arkadaşının bizim fakültenin solcu erkekleri (o dönemler Halkın Kurtuluşu adlı örgütün denetiminde bizim fakülte) tarafından dövüldüğünü ve bunun gerekçesinin kızın elini tutmak olduğunu duymuştum (erkek de solcuymuş).'' Cem
Gerekçe yanlış veya saptırılmış,size yurtseverleri kötülemek için uydurulmuş.
Muhtemelen o solcu dediğin erkekte kızın elini tuttuğu için değil, sosyal faşist olduğu için dövülmüştür.
Doğru, kız erkek ilişkileri lümpenlik olarak görülmekte ve hoş karşılanmamakta idi.
Ama aynı veya yakın sol devrimci hareketler içinde birlikte olan çiftler vardı ve kimsede bu olaya kötü gözle bakmazdı,bu birlikteliklerde saygı ve kabul görmekteydi.
Gerekçe yanlış veya saptırılmış,size yurtseverleri kötülemek için uydurulmuş.
Muhtemelen o solcu dediğin erkekte kızın elini tuttuğu için değil, sosyal faşist olduğu için dövülmüştür.
Doğru, kız erkek ilişkileri lümpenlik olarak görülmekte ve hoş karşılanmamakta idi.
Ama aynı veya yakın sol devrimci hareketler içinde birlikte olan çiftler vardı ve kimsede bu olaya kötü gözle bakmazdı,bu birlikteliklerde saygı ve kabul görmekteydi.$
aydoe, sen bir harikasin. Sen beni guldurdun, yurtveren de (allah yerine kullanilmaktadir) seni guldursun emi. :):):)
Sargon
Birincisi devrimcilerin bu tarz ilişkilere vakti olmaz idi.
İkincisi halk ordusu bekarlardan kurulur idi.
Üçüncüsü İslamın şu andaki evlenme temelindeki birliktelik anlayışını savunurduk
Dördüncüsü Marksizmin bu konuda ne dediginden haberimiz yok idi.
Beşincisi bu anlayışlar köyün etkisi idi.
Altıncısı gençlik içerisinde hakim olan bu anlayışa karşı gene de devrimci ilişkinin ne oldugundan haberdar olanlar var idi.
Yedincisi ve en önemlisi biz böyle inanıyorduk. Nedeni de teorik yetersizligimiz idi. Biz yarın devrim diyorduk, öyle yapacagımızı sanıyorduk. Şimdi ise görevimiz gerçekleri yeni nesil devrimcilere gösterebilmektir. Ve gerçekten o dönemler insan hayatının zerre kadar önemli olmadıgı dönemlerdi ve fedakarlıgın sınırı olmadıgı bir dönemdi.
Bir anektod anlatayım. Bir arkadaşım vardı, onunla konuşurduk. Halom derdi yahu kestirelim musluk takalım, nasılsa bir işe yaramıyor. İdrara çıkacagımız zaman açar, kaparız. Ve halk ordusunun bekarlardan oluştugu kararına vardık. Nişan Udhd de idi, evlenme sosyalizmde.
12 Eylül sonrası- herhalde ocak falan idi. Gördüm onu hasbelkader, baktım nisşan yüzügü takmış. Halo ne iş dedim, hani halk ordusu, hani yemin; gülüştük. Farlı şehirlerde idik. Sonra tutuklanmalar başladı. Halomu da aldılar. İşkencede öldürüldü. Oturur vaziyette bulmuşlar hücresinde. Halomun agzından gık çıkmamış, ama elbette evlenemedi. Büyük ihtimalle cinselligi de hiç yaşayamadı. Anadolunun bir köyündendi halom.
Ama işte inanç böyle bir inançtı. Halomu bu vesile ile anıyorum. İsmi Hasan Asker Özmen idi. Sadece bir nefer idi, bir devrim neferi.
saygılarımla
spartacus
01-08-2008, 09:21
Sayın Spartacus, saptırdığınızı söylerken tam da bunu kastediyordum. Bu sitede bu maalesef çok yapılıyor. Benim yazımda "çektirin gidin" söylemi yalnız Ahmet Altan için değil, Tuna Kiremitçi, Küçük İskender gibi siyasi yönü olmayan kişiler için de kullanılmıştır. Bunu ne için söylediğim de gayet açık isterseniz anlayana kadar birkaç kez daha okuyun iletimi.
Neyse Kandahar söylediğin söz, söylediğin kişilerin siyasi yönü olup olmamasından bağımsızdır. Zaten yanlış anlamışsın ve daha yanlış anlamanın ardına da bir genelleme takmışsın. Senin söylemindir siyasi olan. Buyur!
"Zekası gelişmemiş insanların en kolaycı yaklaşımı budur, akla az yer ver üslubun ne kadar vasat olursa olsun işi duygulara havale et, damardan gir, hem lise 2 seviyesinde terk kadın okuyucuyu hedefle hem de bu saçmalıkları okumakla kadınları anlayacağını sanan dangalak erkekleri... Kerime Nadir'in sakallı versiyonudur Ahmet Altan tabii Kerime Nadir'in olay örgüsü hem Çetin hem Ahmet Altan'dan daha iyidir. Lütfen bunu görün. Bunlar; Küçük İskender, Ahmet Altan, Tuna Kiremitçi gibileri edebiyatımızın üzerine çökmüş kara bir buluttur. Kendilerini ciddi edebiyatçılar gibi lanse etmeseler gene neyse fakat bunlar yüzünden millet de edebiyatı yumuşak işi sanıyor. Lütfen ya lütfen buradan kendilerine sesleniyorum. Bi çektirsin gitsinler.*" Kandahar
Bu paragrafın siyasi bir yorumdur. Kişinin yumuşak olması, erkek olup kadın olması, A ya da B olması, bizim görümüz ya da beğenimiz ya da bize göre yanlış yere olan hitabeti, işlediği konuların çeşidi vs ayrı ürettiği bilemedin tükettiği ayrı şeylerdir.
Dilaver, ben zaten aydoe'nin espri olsun diye yazdığını düşünüyorum. Gerçek düşünceleri olmuş olsaydı "işte tersine evrimleşmenin ispatı" derdim. :)
kandahar
01-08-2008, 13:25
Neyse Kandahar söylediğin söz, söylediğin kişilerin siyasi yönü olup olmamasından bağımsızdır. Zaten yanlış anlamışsın ve daha yanlış anlamanın ardına da bir genelleme takmışsın. Senin söylemindir siyasi olan. Buyur!
"Zekası gelişmemiş insanların en kolaycı yaklaşımı budur, akla az yer ver üslubun ne kadar vasat olursa olsun işi duygulara havale et, damardan gir, hem lise 2 seviyesinde terk kadın okuyucuyu hedefle hem de bu saçmalıkları okumakla kadınları anlayacağını sanan dangalak erkekleri... Kerime Nadir'in sakallı versiyonudur Ahmet Altan tabii Kerime Nadir'in olay örgüsü hem Çetin hem Ahmet Altan'dan daha iyidir. Lütfen bunu görün. Bunlar; Küçük İskender, Ahmet Altan, Tuna Kiremitçi gibileri edebiyatımızın üzerine çökmüş kara bir buluttur. Kendilerini ciddi edebiyatçılar gibi lanse etmeseler gene neyse fakat bunlar yüzünden millet de edebiyatı yumuşak işi sanıyor. Lütfen ya lütfen buradan kendilerine sesleniyorum. Bi çektirsin gitsinler.*" Kandahar
Bu paragrafın siyasi bir yorumdur. Kişinin yumuşak olması, erkek olup kadın olması, A ya da B olması, bizim görümüz ya da beğenimiz ya da bize göre yanlış yere olan hitabeti, işlediği konuların çeşidi vs ayrı ürettiği bilemedin tükettiği ayrı şeylerdir.
Sayın Spartacus ben mi anlatamıyorum siz mi anlamak istemiyorsunuz? Bu paragrafın neresi siyasi bir yorum? Bir de olur olmaz kelimeleri siyah renkle belirginleştirmişsiniz. Zenci misiniz yoksa? "Kara bir bulut" dememe içerlenilmesi için başka bir sebep göremiyorum da. Seçtiğiniz diğer kelimeler de öyle, tek tek her kelime ve deyimin içeriğini mi açıklayayım şimdi size? Kaldı ki paragraf diye aldığınız yazım bir paragrafım değil, bir paragrafımın son kısmı, kendinden önce gelen fikirlerin devamı oluyor yani buraya yazdıklarınız. Artık söyleyecek söz bulamıyorum. Yanıldığınızı kabul etmiyorsunuz da işi pişkinliğe vurup böyle küçük şark kurnazlıkları yapıyorsunuz.
spartacus
01-08-2008, 19:29
Siyasi söylem nedir edebi söylem nedir bunu bilmiyorsan gaf yapmışım. Bir şeyden kişiden, yapısından, yönteminden, yaftasından vs rahatsızlığınızı dile getirdiğiniz anda söyleminiz siyasidir(parti yada ideoloji değil bu kavram).
Paragrafının tümünü almak gerekirdi haklısın, bu çok şeyi değiştirecekti. Peki madem edebiyat alanında kişinin yetersizliğinden bahsedeceksin, o yaftaların işi ne? Sen bu saydıklarının yumuşak olduğunu, hedef kitleyi etkilemek için kullandıkları yöntemi vs düşünerek mi edebiyat alanından gitmeleri gerektiğini düşünüyorsun, değilse ne demeye bunları ekleme gereği duydun. Söylemin tercihler noktasına zorluyorsa birde lütfen ibaresi ve etki varsa daha neyi pişkinliğe vurdurmakla alaşağı edeceğini düşünüyorsun.
Tartışmalarında kişisel yaklaşımlara girmende hoş değil. Yoksa edebiyat açısındanda mı böyle yapıyorsun? Diye sormamak içten bile değil.
Bu konuda muhatap olmamız anlamsız, tavrından senin ya da en azından eleştirinin eleştirilemeyeceği belli. Madem ben yanıldım genelleme yapıp bu sitede hep böyle, pişkinliğe vuruyorsun da o yüzden gibi cevaplar vermek yerine, yok öyle değil gibi anlamsız itirazlar yerine bu saydığın tercihlerin ne olduğunu göster. Bende yanlışım varsa düzelteyim-bu açı dışında cevap yazmayacağım, kişisel yakıştırmalarda kullanma, bu çaresizliğin bir göstergesi tasvipsiz bir yöntemdir-.
kandahar
01-08-2008, 22:28
Yok ben özür dilerim. Siz işi pişkinliğe vurmuyormuşsunuz, gerçekten okuduğunuzu anlamıyorsunuz.
Siyasi söylem nedir edebi söylem nedir bunu bilmiyorsan gaf yapmışım. Bir şeyden kişiden, yapısından, yönteminden, yaftasından vs rahatsızlığınızı dile getirdiğiniz anda söyleminiz siyasidir(parti yada ideoloji değil bu kavram).
Böyle saçma bir "siyasi söylem" tanımınız varsa bence bundan sonra hiçbir konu ve hiçbir şey hakkında yorum yapmayın, ben Ahmet Altan'ın kötü bir yazar olduğunu söylüyorum siz bana "siyasi konuştun aha" deyip duruyorsunuz. Bundan sonra bu başlıkta size açıklama yapmakla uğraşmayacağım. Herkes okuduğunu anlıyor, dileyen iletilerimi alt alta dizer Ahmet Altan'ın "siyasi" yönüne temas etmiş miyim etmemiş miyim kendisi değerlendirir.
Bu konuda muhatap olmamız anlamsız, tavrından senin ya da en azından eleştirinin eleştirilemeyeceği belli.
Ben eleştiriye ve tartışmaya son derece açık bir insanım. Tabii eleştiriyi alan kişinin de önce karşısındaki kişinin ne söylediğini anlamasını umma hakkı vardır. Hele hele sözlerimi saptırıp da saçmasapan yönlere çekerseniz o zaman kusura bakmayın o eleştiriyi kabul etmek bir yana göz önüne bile alamam.
spartacus
02-08-2008, 11:37
Ben eleştiriye ve tartışmaya son derece açık bir insanım.
O halde öyle davran.
Siyasi söylem nedir edebi söylem nedir bunu bilmiyorsan gaf yapmışım. Bir şeyden kişiden, yapısından, yönteminden, yaftasından vs rahatsızlığınızı dile getirdiğiniz anda söyleminiz siyasidir(parti yada ideoloji değil bu kavram). Burada söylediğim gayet açık.
Önce siyasi ile kastedilenin ne olduğunu anla, sonra ne diyeceksen de!. Lütfen diyorsun yani dinleyin diyorsun diğerlerine, sesleniyorsun, çağrı yapıyorsun, bu çağrıda hem bu adamın ne kadar vasat olduğunu anlatmaya çalışıyorsun, hemde bi çektirip gitsinler diyorsun(kötü bir algım yok burada benim demek istediğim bu eleştirilerin edebiyat açısından bağlayıcı olmadığı demektir). Sonra bunlar yumuşaktır diyorsun, toplumun cehaletinden faydalanırlar diyorsun, benim söylemim kesinlikle senin görüşlerine karşı değil, edebiyat alanı açısından bir değer yargısı üretmemesi üzerinedir. Bunu anlayamayacak kadar katısın. İnsanları yönlendirmek, onlara tercihler noktasından seslenmek edebiyatın işi değildir, değilse de zaten kötü bir şey değildir, böyle bir şey demedik, kötüdür demedik, yanlıştır demedik, kişiye göre değişken bir yığın tercih içermektedir demek istedik ama bu herkes açısından bağlayıcı değildir, edebiyat açısından bağlayıcı değildir, bu görüşler bir yazarın edebi değerini göstermez demek istedik.
Bırak sen demeyi, sözün özü başka spartacus'un pişkin olması, yok efendim sitenin hep böyle yapması başka. Bu bile yönteminde ki zayıf halkayı gösteriyor. Sen ne dendiği ile ilgilen.
kandahar
02-08-2008, 14:52
Sözlerimi gene dahil oldukları paragraflardan açıklayacağım:
bunlar yüzünden millet de edebiyatı yumuşak işi sanıyor
Aynı paragrafın üst kısmında bunun açıklaması vardır, size defalardır önce iletimi okuyun diyorum;
Sulu zırtlak bir romantizm, gereksiz duygusallıklar, temelsiz ve suya sabuna dokunmayan bir hümanizm.
Herhalde Ahmet Altan gibiler eşcinsel demiyorum "yumuşak" derken, kaldı ki beni bir yazarın ne yazdığı ilgilendirir cinsel organını nereye soktuğu değil, Truman Capote sevdiğim bir yazardır, ayrıca bastıbacak bir eşcinseldir. Fakat Ahmet Altan gibilere kıyasla on kat daha "sıkı" yazardır.
toplumun cehaletinden faydalanırlar diyorsun
Evet aynen öyle diyorum; edebiyatın da bir piyasa işi olanı vardır bir de sanatsal olanı tabii hem sanatsal yazıp hem kitleleri yakalamış büyük yazarlar da vardır fakat bunların sayısı pek çok değildir, Kafka'nın eserleri o yaşarken basılmamıştı bile, Joyce toplumdan ilgi görmemişti bizde Oğuz Atay kendi ifadesiyle "yaşarken öldürülmüştü". Demek istediğim bir yazarın çok okunması onu iyi sanatçı yapmayacağı gibi az okunması da değersiz yapmaz. Batı'da Tom Clancy gibi B serisi yazarları vardır, şüpheniz olmasın Ahmet Altan'dan da iyi yazarlar fakat asla kendilerini sanatçı gibi lanse etmezler. Bizde Recep İvedik filmi çeken de sanatçı zannediyor kendisini, Ahmet Altan gibi üçüncü sınıf roman yazarları da. Kendilerini sürekli büyük sanatçı gibi lanse ediyorlar medya ve ahbap çavuş desteği sayesinde. Zaten bizim edebiyatımızın en büyük sorunlarından biri de bu ahbap-çavuş durumlarıdır. Birazcık ciddi olarak edebiyatla ilgilenmiş herkes bilir bunu bu ülkede. Sorunum bu kişilerin yazarlık yapmalarıyla değil, yarı şaka yarı ciddi "çektirsin gitsinler" demem de "bırakın yazarlığı" anlamında değil yazabilirler ama büyük yazar pozları kesmesinler, yani derdim kendilerini iyi yazar-büyük yazar gibi göstermeleri, medya gücünden, halkın cehaletinden ve eleştirmen yokluğundan da faydalanarak bunu kitlelere kabul ettirmeleri...
Herhalde ne dediğim bir nebze olsun anlaşılmıştır. Bundan açık nasıl olunabilir bilemiyorum.
yucemanitu
02-08-2008, 22:15
Ahmet Altan eserlerinde cinselliği kullanıyor olabilir kullansın bu zaten hayatta var olan bir şey memnun kalmayan okumaz isteyen okur. Bence gayet de iyi kullanıyor. Ahmet Altan darbeye darbecilere karşı çıkmış çok iyi karşı çıkalım. Ama şunu da unutmamalı ki elinde silahlı bir güç olanın iktidara geçip diktatörlük yapması kötüyse seçimle gelenin hiçbir şeyi umursamadan her türlü insafa sığmaz diktatörlüğü yapması da kötüdür.
Ahmet Altan bir yandan Tuzla'da ölen işçiler için ağıt yakıp suçu tamamen Tayyip Erdoğan'ın üzerine yıkarken diğer yandan bunun Erdoğan'la ilgisi olmadığını AKP'nin de bir başka TBMM'de temsil edilen partinin de sermayenin emrinde olduğunu görmezden geliyor. Canla başla AKP avukatlığı yapıyor. Darbeye karşı olmak ille de AKP'yi desteklemek midir? Ya AKPlisin ya da darbecisin 3. bir şık yok gibi bir yaklaşım sergiliyor. Muhalefetteyken ABD ve İsrail'e ve onun içerdeki işbirlikçilerine ağzına geleni söyleyip en acımasız şekilde eleştirenlerin iktidara geldiğinde ne yaptıkları da belli. Ahmet Altan'ın edebiyatçı kişiliği hakkında fikrim pozitif ama siyasi olarak o ve taifesi küresel sermayenin kendine demokrat artistleridir. Solcular onu proleterya diktatörlüğü istemediği için değil AKP'nin diktatörlüğünü savunduğu için sevmiyor.
hiçkimseye sadece iyi yönleriyle bakmayacağımız gibi kötü yönleriylede bakmayacağız.herşey ortaya konulacak doğruysa doğru yanlışsa yanlış eleştirmek güzeldir adabını bozadan herkes birbirini eleştrmeli bence.bu bir kazanımdır. iletişim bunun için var. yukarda bahsedilen şahıslar tabikide harikulade insanlar değil ve sonuçta herkes gibi onlarda insan.yanlışları vardır doğruları vardır ve herkesin kendi penceresinden dünya farklı görünür.o yüzden düşünceler kişilere aittir genelleme yapılamaz .görecelidir herşey .tabular yıklımalıdır ama abartıya kaçmadan.herşeyde biraz ölçü iyidir.
yucemanitu
16-09-2008, 00:26
hiçkimseye sadece iyi yönleriyle bakmayacağımız gibi kötü yönleriylede bakmayacağız.herşey ortaya konulacak doğruysa doğru yanlışsa yanlış eleştirmek güzeldir adabını bozadan herkes birbirini eleştrmeli bence.bu bir kazanımdır. iletişim bunun için var. yukarda bahsedilen şahıslar tabikide harikulade insanlar değil ve sonuçta herkes gibi onlarda insan.yanlışları vardır doğruları vardır ve herkesin kendi penceresinden dünya farklı görünür.o yüzden düşünceler kişilere aittir genelleme yapılamaz .görecelidir herşey .tabular yıklımalıdır ama abartıya kaçmadan.herşeyde biraz ölçü iyidir.
Sanırım benim iletimin altındaki bu msjda bana bir uyarı var ama neden olduğunu anlayamadım.
Birincisi Ahmet Altan'ın iyi yönlerini de yazmışım:
"Ahmet Altan eserlerinde cinselliği kullanıyor olabilir kullansın bu zaten hayatta var olan bir şey memnun kalmayan okumaz isteyen okur. Bence gayet de iyi kullanıyor. Ahmet Altan darbeye darbecilere karşı çıkmış çok iyi karşı çıkalım. "
İkincisi adabımı nerde bozmuşum? Kime sövmüşüm? Kimler hakkında genelleme yapmışım? Bir arkadaş "Solcular Ahmet Altan'ı sevmiyor çünkü Ahmet Altan proleterya diktatörlüğü istemiyor." demiş. Ben de "Ahmet Altan AKP diktatörlüğünü destekliyor solcular onu o yüzden sevmiyor." dedim. Bu da solcularla ilgili olumsuz bir genellemeye red. Eğer eleştiriler başka birinin iletisine yönelikse yanlış anlamışım ama merak ettim ve sanırım sormaya hakkımız var kim adabını bozmuş ve genelleme yapmış?
abdulKADİR
13-04-2009, 19:19
Ey Kavmim!
Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin,
beni hiç dinlemezsin.
Dönüp de bakmazsın ölülerine.
Lut kavminden de değilsin sen,
hazdan olmayacak mahvin.
Acıyla karıldı harcın ama acıya da yabancısın.
Ağıtları sen yakarsın ama kendi kulakların duymaz kendi ağıdını.
Bir koyun sürüsünden çalar gibi çalarlar insanlarını
ve sen bir koyun sürüsü gibi bakarsın çalınanlarına.
Tanrı'ya yakarır ama firavunlara taparsın.
Musa Kızıldenizi açsa önünde, sen o denizden geçmezsin.
Ey kavmim...!!!
Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin,
beni hiç dinlemezsin.
Korkarsın kendinden olmayan herkesten.
Ve sen kendinden bile korkarsın.
Hazreti İbrahim olsan,
sana gönderilen kurbanı sen pazarda satarsın.
Hazreti İsa'yı gözünün önünde çarmıha gerseler,
sen başka şeylere ağlarsın.
Gündüzleri Maria Magdalena'yı 'fahişe' diye taşlar,
geceleri koynuna girmeye çabalarsın.
Zebur'u, Tevrat'ı, İncil'i, Kuran'ı bilirsin.
Hazreti Davud için üzülür ama Golyat'ı tutarsın.
Ey kavmim...!!!
Sen ki peygamberlerinin dediklerini bile dinlemedin,
beni hiç dinlemezsin.
Dönüp de bakmazsın ölülerine.
Lut kavminden de değilsin hazdan olmayacak mahvin.
Ama sen kendi acına da yabancısın.
Kadınların siyah giyer, kederle solar tenleri ama onları görmezsin.
Her kuytulukta bir çocuğun vurulur, aldırmazsın.
Merhamet dilenir, şefkat dilenir, para dilenirsin.
Ve nefret edersin dilencilerden.
Utancı bilir ama utanmazsın.
Tanrıya inanır ama firavunlara taparsın.
Bütün seslerin arasında yalnızca kırbaç sesini dinlersin sen.
Ey kavmim...!!!
Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin,
beni hiç dinlemezsin.
Sana yapılmadıkça işkenceye karşı çıkmazsın.
Senin bedenine dokunmadıkça hiçbir acıyı duymazsın.
Örümcek olsan Hazreti Muhammed'in saklandığı mağaraya bir ağ örmezsin.
Her koyun gibi kendi bacağından asılır, her koyun gibi tek başına melersin.
Hazreti Hüseyin'in kellesini vurmaz ama vuranı alkışlarsın.
Muaviye'ye kızar ama ayaklanmazsın.
Hazreti Ömer'i bıçaklayan ele sen bıçak olursun.
Ey kavmim...!!!
Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin,
beni hiç dinlemezsin.
Ölülerine dönüp de bakmazsın.
Lut kavminden de değilsin hazdan olmayacak mahvin.
Ama arkana baktığın için taş kesileceksin.
Ve sen kendine bile ağlamayacaksın.
Komşun aç yatarken sen tok olmaktan haya etmezsin.
Musa önünde Kızıldeniz'i açsa o denizden geçemezsin.
Tanrıya inanır ama firavunlara taparsın.
Ey kavmim...!!!
Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin.
Ahmet Altan
eylemsel
23-04-2009, 10:52
Ahmet Altan kılıç yarsı,isyan günlerinde aşk.aldatmak kitaplarını okudum. bazı arkadaşların Ahmet Altan la ilgili yazdıklarını okuyorumda şaşkınlık içinde kalıyorum açıkcası. kadın bedeni üzerinden-sadece bedeni üzerinden-aşkın tanrının yada bir insanın yaşaması gerekiyor,çok güzel gögüs,kalçalar ve yüz vs. sahip olmasımı gerekiyor. kadın denilince aklınıza gelen bu mu oluyor. bunuda açıklarken sanatsal sözüm ona sanatıda işin içine katarak kendilerini meşrulaştırmaktan başka bişey yapmıyolar. sonuçta özellikle aldatmak kitabı tamamıyla popüler kültürün izlerini taşıyor. kullan at yani. Ahmet Altan ı popüler yapanda insandaki bastırılmış duyguları yani cinselligi çok yogun bir şekilde işlemesinden dolayı kitap satışlarını etkiledigini düşünüyorum. cinsellik denilince sade kadın bedeni akıllara geliyor
eylemsel
23-04-2009, 10:59
70li yıllarda sol politik çevrelerde cinsel baskı çok yogundu. birbirlerine kardeş gözüyle bakmaları gerektigi düşüncesi vardı. şimdiyse şöyle düşünülüyor. biz özgür bireyleriz her şeyi yaşayabiliriz ama hiç bir şekilde sorumluluk almadan. bu mu özgürlük. yani sonuçta iki aşırılık arasında gidip geliyor. bunu egitim sistemimizede benzetiyorum. eskiden daha katı ve baskıcı kurallar vardı disiplin adına. bir süredir ise sözüm ona aşırı bir özgürlük ve disiplini dışlayan kurallar var. marksist yada solcu olmak erkek merkezli düşüncenin çok yogun etkisi altında. bedenleştirmeden ibaret
Akhenaton
23-04-2009, 15:02
Oldum olası sevmemişimdir
Ortak bir noktamız çıktı.:D:D
huysuzgirl
10-09-2010, 10:57
Yazarlara Ahmet Altan olmamaları için özel kurs düzenlemek gerek. Ahmet altanın dönüşümü bana frankteştayn hikayesini hatırlatıyor