Konu: Din ve Seks
Tekil Mesaj gösterimi
  #29  
Alt 14-01-2014, 00:25
Erdem Alaca - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Erdem Alaca Erdem Alaca isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 29 Jun 2013
Bulunduğu yer: Anadolu
Mesajlar: 1.496
Standart

Stok ve Savaş

Bilge kadınların en önemli buluşları hayvanların evcilleştirilmesiydi. Neolotik çağ bu koşullar altında başladı diyebiliriz. Yine bu çağda kadın, tarımı kolaylaştıracak bir araç da buldu: Çapa. Çapanın bulunuşunu Gordon Childe bir devrim olarak değerlendiriyor. Childe'a göre:

"Yeryüzünde Endüstri ve Fransız Büyük İhtilalinden önceki en büyük devrim çapanın bulunuşudur."(5)

Orta neolitik çağda (M.Ö. 6000-3000) ikinci bir devrim daha gerçekleşti. Kadınlar evcilleştirdikleri hayvanları tarımda kullanmaya başladılar. Hemen hemen aynı dönemde sabanı buldular. Bu keşiflere koşut olarak, doğa güçlerini de insan aklının buyruğu altına aldılar. "Su gücü, rüzgar gücü" bunlar arasındadır.(6)

Yeni bulgular insanların statü, rol ve hakları ile görevleri üzerinde de etkili oldu. Childe'a göre:

"Tarımın ağır bölümünün sorumluluğunu erkekler üstlendi... Ufak bahçeler tarla oldu. Küçük yerleşim alanları, yerlerini kasabalara bırakmaya başladı. Mal mülk sahiplerinin hem ürünleri, hem de mal varlıkları arttı. Bir tür servet doğdu. Zanaatkarlık, işçilik başladı ve yeni kazançları savunmak, malları korumak amacıyla güvenlik güçleri devreye girdi."(7)

İnsanların ölüme duydukları korku, birkaç boyutluydu. Beraber yaşadıkları baba-dedelerinden biri ölünce, her zaman akıl danıştıkları bir büyüğü yitirmiş oluyorlardı. Ölenin ne olduğunu, nereye gittiğini bilmiyorlardı. Bu durum korkularını daha da arttırıyordu. Ölüm ekonomik, psikolojik, sosyal bir olgu; korkutucu bir olaydı.

Zaman içinde güneş, fırtına; yerine göre ağaç, toprak, ay ya da yıldız; kısaca ulaşamadıkları, anlamlandıramadıkları olaylarla, insanlara zarar veren ne varsa toplumlarca kutsallaştırıldı. Örneğin: Yürürken ayaklarını çarptıkları taşın verdiği acı nedeniyle, bir daha o taşın yanından geçmediler. Yol üzerinden kaldırıp kenara koymayı düşünemediler.

İlkçağ kabilelerindeki yaşam biçimleriyle ilgili bilgilere Batı dünyası, keşiflerle ulaştı. Kadının toplumdaki yeriyle ilgili en özgün bilgilerden bir kesimini, papaz Joseph Lafitau'nun Society of Jesus (1727) (İsa Topluluğu) adıyla yayınlanan mektuplarında buluyoruz. Peder Lafitau, mektuplarında "İroquaların" yaşam düzeninden söz ederek şu bilgilere yer veriyor:

"...Kabilede kadının üstün konumundan başka gerçek yok... Ulusu ayakta tutan kadın... Kan bağı ile şecerenin asaleti kadın kökenli... Tam başatlık kadınlarda... Toprak ve ürünler kadınların. Savaş ve barış kararlarının hakemleri kadınlar. Hazineden, tutsaklardan, evlilikten, çocuklardan onlar sorumlu... Erkekler izole edilmiş durumda... Çocukları (babalarına) yabancıydı..."(8)



Kadın Tanrıça

Kadınların biyolojik yapıları nedeniyle, gerekçesini o zamanlar tam bilemedikleri, bir yetenekleri daha vardı. Kadınlar doğuruyordu; yeni bir canlı dünyaya getiriyorlardı. Konunun o dönem insanı için ne denli korkutucu olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Kadının doğurması, onu toplum içinde ayrı bir konuma ulaştırmıştı.

"Örneğin: Dünyaya gelmek veya gelmemek insanın elinde olmamıştır ve değildir. İnsan dünyaya geldikten sonra da, daha ilk andan, doğadan ve bir çok canlı varlıktan güçsüzdür. Korunmaya, beslenmeye, bakılmaya, büyütülmeye muhtaçtır."(9)

Kadın doğurduğu çocuğa bakabildiği gibi toplumsal sorunlarla da uğraşıyordu. Doğum olayını hiçbir erkek başaramamıştı. Hala da -şimdilik- başarabilmiş değiller. İleriki yıllarda ne olur bilinmez. Kuşkusuz, çok büyük bir olaydı kadınların doğurması. O günün insanı bu işi yaratıcılık yönünden ele alıyordu ve de öyle düşünmekte haklıydı. Toplumsal yaşamın her alanında yeniliklere imzasını koymuş olan kadın, artık vazgeçilemez bir güç kaynağıdır. Bireyin, uzun süren, bakıma muhtaç çocukluk döneminin ardından, karşılaştığı doğa güçlerine duyduğu korku nedeniyle, insan yeni bir koruyucuya gereksinim duymuş olmalıdır. Uzun yıllar yeteneklerini görerek danıştıkları bilge kadını kutsallaştırdılar. "İnsanlık bir kez yaratma düzeyine erişip" yaşam koşullarını geliştirdikçe, çok yararlı ve sevgili bir varlık olan kadını Tanrıça ilan ettiler. İnsanlar bu kutsallığı, yontulara yansıttılar. "...Mağaralarına çizdikleri figürinlerle ölümsüzleştirdiler... Daha ileri uygarlıklarda gördüğümüz 'Ana Tanrıça' ve Yakın-Doğu'daki, Greco-Romen dünyasının 'Magna Mater' kültünün insanlık tarihlerindeki ilk örnekleri, Üst Paleolotik'te mağaraları süsleyen kadın figürleri ile başlamıştır."(10)



Erkeğin Toplumda Rol Almaya Başlaması

Kadının toplumdaki özgün durumu, erkeklere de yansıdı. Doğrusu onlar da bir üst konuma gelmeliydi. Toplumun yönetiminde sorumluluk üstlenecek, yeni bir iş kolu oluşturuldu.

Bunlara Şef ya da Reis demiş olmalılar. Taze iş kolu ayağının tozuyla, toplumu daha sıkı çalışmaya zorladı. Daha çok ürün elde edilmesini istiyorlardı. Artık Paleolotik dönemin barışsever yaşam biçimi değişiyordu. Fazla ürün için sınırları genişletmek gerekiyordu. Komşuların topraklarını almaktan başka çözüm yoktu. Kimse kimseye sahip olduğu toprağı vermezdi. Savaşılmalıydı. Savaş erkek işi olarak görüldü. Aklı evvel birtakım kişiler, yönetim ve savaştaki başarıları kendi icatları olan tabuların (Kutların) gücüyle birleştirme yolunu seçtiler. Savaşı kendileri istemiyordu; savaşmak buyruğunu, varsayılan kutsal güçlerin verdiğini söylüyorlardı. Halk reisin değil, büyücünün Tabuyla konuşabildiğine şartlanmıştı. Bu yolla yeni arazi veya mülk sahibi olmak, yöneticiler için öylesine avanta bir gelir kaynağı oluşturuyordu ki, kendilerine yardımcı olan büyücünün rolü hiç değişmeden kaldı. Sadece bu orunu (makamı) işgal edenin adı sanı değişti. Böylece de yeni meslek dalı olarak ruhban sınıfı icad edildi. Kazanılan savaşta elde edilen gelir ve kaynakların en büyük bölümü yöneticilerin kasasına -kesesine- akıyordu. Bu büyük kazançtan ruhban sınıfını da yararlandırdılar. Böylece yöneticilerle ruhbanlar arasında öyle bir işbirliği doğdu ki anlatmakla bitmez...

Turan Dursun, Din ve Seks, Berfin Yayınları: 100, 3.basım, Haziran 2010, ISBN: 978-975-6680-01-8, s.95-98

____________________
(5) Zafer İlbars, Prof. Dr., Kadın Tarihi, DTCF, Yüksek Lisans Ders Notu, 1988, s.23
(6) Nephan Saran, Prof. Dr., Sosyal Antropolojiye Giriş, 1974, s.77-80
(7) Zafer İlbars, a.g. ders notu, s.27
(8) Gürbüz Tüfekçi, a.g.e., Brown'dan alıntı, s.252
(9) Afet İnan, y.a.g.y., s.50
(10) Işın Yalçınkaya, Prof., Der. Paleolitik Devirlerde Kadın, 1973, s.203. Daha geniş bilgi için Bkz: Gürbüz D. Tüfekçi, Türkiye Cumhuriyeti'nin Kuruluşunda Kadın Hakları... Ank. Üni. Sos. Bilim Ens. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ank. 1990

1930'lar: Uçak ihraç ediyoruz, 2010'lar: Saman ithal ediyoruz...
Alıntı ile Cevapla