Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Genel Forumlar > Politika

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #11  
Alt 09-02-2009, 22:09
cigi cigi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 28 Jun 2009
Bulunduğu yer: Rotterdam
Mesajlar: 1.714
Standart

Sevgili aydoe;

Sana nasil tesekkür edebilecegimi bilemiyorum. Ellerine saglik.

Ugur Mumcu abim; seninde agzina saglik...

Usak olmayi kabul edenler, seni yasatmak isterler mi ?

Senin binde birin kadar olabiliyorsam eger; ne mutlu bana...
Alıntı ile Cevapla
  #12  
Alt 09-02-2009, 22:10
prozac - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
prozac prozac isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Super Moderator
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 20 Oct 2008
Mesajlar: 5.477
Standart

Bir kar yağar Ankara’ya
İnceden,sinsi sinsi
Bir “Uğur” kaldırır yerden
Kan tutar yürekleri
Dalından koparılmış değil
Kokusu çalınmış güller çıkar karşına
Dilinin tüm sözcükleri
Kıt gelir
Bir susar
Bin yanarsın

Elinin ermediği yerde
Gücün yetmez olur
Gayrı susmak
Yanmalara haldaştır
Sustuğun yerde
Uzar kirli sakallar
Çember olur
Boğar dört bir yanını
Bir kar yağar Ankara’ya
Beyazı hayındır
Beyazı kana bulanmış
Bir “Uğur” kaldırır yerden
Bir susar
Bin yanarsın

Sonra atarsın
Ölü toprağını üzerinden
Silkinir
Kalkarsın ayağa
Bir “Uğur” yağar Ankara’ya
Gündönümüne vurur
Ülkemin toprağı
Bir ağlar
Bin haykırırsın
Gayrı direnmek
“Uğur”lara kardaştır...

Sen Tanrılığını bil..Ben de İnsanlığımı...
-----------------------------------------------------

Hayat Değişimdir...
Kuranda Mucize Yoktur..
Alıntı ile Cevapla
  #13  
Alt 08-03-2009, 22:03
eylembaba eylembaba isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 06 Mar 2009
Mesajlar: 27
Standart

Uğur MUMCU
MOSSAD ve Barzani



15 Ocak 2009 23:31


Ortadoğu'nun karanlık bir kuyu olduğu her gün biraz daha anlaşılıyor.
Kanıtlanan son ilişki MOSSAD-Barzani ilişkisidir.
MOSSAD, İsrail'in gizli istihbarat örgütüdür.
Bu örgütün, Kürt lideri Molla Mustafa Barzani ile ilişkileri olduğu söylense daha önce kim inanırdı?
Barzani'nin CIA ile ilişkisi artık belgelendi.
Kimse bu ilişkiye, "Hayır olmadı" diyemiyor.
CIA-Barzani ilişkileri biliniyordu da MOSSAD-Barzani ilişkileri bilinmiyordu.
MOSSAD'ın Barzani ile ilişkileri Londra ve Sydney'de yayınlanan "Israel's Secret Wars-A History of Israel's Intelligence Services" adlı kitapta sergileniyor.
Kitap, İngiliz The Guardian gazetesinde 1984 yılından bu yana Tel-Aviv muhabirliğini yapan Ian Black ve Washington'daki Brooking Enstitüsü'nde çalışan öğretim üyesi Benny Morris tarafından yazılmış.
Kitapta MOSSAD-Barzani ilişkileri, İsrail Dışişleri Bakanlığı ve MOSSAD yazışmalarına dayanılarak açıklanıyor.
Önsözde, kitabın yayından önce İsrail ordu yetkilileri tarafından da incelendiği yazılıyor.

* * *

Kitapta 1967 Arap-İsrail Savaşı'ndan sonra, MOSSAD'ın Kürtlerle ilişki kurduğu (sh.327), Mısırlı ünlü gazeteci Hasan el-Heykel'in İsrailli subayların Kürtler aracılığıyla Irak'tan radyo bağlantıları kurduğunu 1971 yılında açıkladığı anlatılıyor.

1969 yılı Mart ayında Kerkük petrollerine yapılan saldırının da İsrail tarafından yapıldığı açıklanıyor. 1972 yılında imzalanan Sovyet-Irak Dostluk Antlaşması'ndan sonra İran Şahı ABD Başkanı Nixon ile gizli görüşme yapıyor; bu gizli görüşmeden sonra CIA tarafından "Kürdistan Demokratik Partisi"ne üç yıl içinde 24 milyon dolar gönderiliyor.

Barzani'nin Irak rejimine karşı ayaklandığı yıllarda, ABD-İsrail-İran üçlüsü bu ayaklanmayı destekliyor. Barzani-ABD ilişkileri, ABD Dışişleri eski bakanı Henry Kissinger eliyle yürütülüyor.

MOSSAD-Barzani ilişkileri de İsrail'in Tahran'daki askeri ateşesi Yaakov Nimrodi (MOSSAD Ajanı) aracılığı ile gerçekleşiyor.

Nimrodi'nin üstlendiği görev ilginç:
Nimrodi Sovyet silahlarının Barzani'nin eline geçmesinde rol oynuyor. (sh. 328-329)
Kitapta, MOSSAD'dan Kürtler'e 50 milyon dolar para verildiği, ABD kaynaklarına dayanarak açıklanıyor. (sh.328)

* * *

70'li yıllardaki bu ilişkiler bugün sürüyor mu?
Kitaba göre sürüyor.
"Körfez Savaşı" sırasında Irak'ın attığı Scud füzelerinin Tel-Aviv'e düşmesi üzerine bu ilişkiler yeniden başladı. (sh.521)
Baba Molla Mustafa Barzani ile kurulan ilişkiler, şimdi de oğul Mesud Barzani ile sürüyor.
MOSSAD, Barzani'ye Avrupa kahvelerinde çekler vererek bu desteği sürdürüyor.
Kitapta, Mesud Barzani'nin İsrail'e gizlice giderek yardım istediği yazılıyor.
Bu ilişkiler sürüyor ve anlaşılıyor ki daha da sürecek...
Gizli yollarla sürecek, açık yollarla sürecek...
İlgi belli...
İlişki de belli...
Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD'ın Kürtler arasında?
Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?

Uğur MUMCU, (Cumhuriyet, 7 Ocak 1993)


İLK KADIN HAHAM ASENATH BARZANİ
--------------------------------------------------------
Bir Kürt Yahudisi olan ve Californiya Üniversitesi'nde (UCLA) görev yapan Prof. Yona Sabar'ın Kuzey Irak'ta yaşayan Kürt Yahudileri ile ilgili bir kitabı var.

Prof. Yona Sabar'a göre, 16. ve 17. yüzyılda bölgede yaşayan ailelerin en ünlülerinden biri Barzani ailesiydi ve bu aileye mensup hahamların kurduğu Yahudi eğitim kurumları büyük bir itibara sahipti. Öyle ki, başta Mısır olmak üzere Ortadoğu'nun muhtelif ülkelerinden buraya öğrenci akını oluyordu. Hatta, Haham Nathanel Barzani, bölgede nadiren görülen zenginlikte bir kütüphaneye de sahipti ve kitapların büyük çoğunluğu da elyazmasıydı. Bu kitaplar, yine haham olan oğlu Samuel Barzani'ye miras kalacaktı. İşin daha da çarpıcı yanı, Amerikan reformcu Yahudileri tarafından tam bir yüzyıl sonra kabul edilecek olan ilk kadın haham da Samuel Barzani'nin kızıydı ve ismi de Asenath Barzani'ydi.

Prof. Yona Sabar, Yahudi Barzani ailesinin kurucusunun 16. yüzyılda yaşayan Haham Samuel Barzani olduğunu belirtiyor. Ancak, Barzani ismini taşıyan herkesi Kürt Yahudisi olarak görmenin doğru olmadığını savunan Prof. Yona Sabar, Barzan doğumluların bu isimle çağrıldığını söyledi.

Ancak, tarihçi Ahmet Uçar, Osmanlı arşivlerinde bölgede bir tek Barzani ailesi bulunduğuna dair kayıtların yer aldığını hatırlatarak, günümüz Barzanileri'nin atalarının Yahudi olduğundan şüphe duyulamayacağını ifade ediyor. Ahmet Uçar, Prof. Sabar'ın, Barzaniler'in ne zaman müslüman olduklarına ilişkin detaylara girmediğini de savunuyor.

Ahmet Uçar'ın yine Osmanlı arşivinde bulduğu bir başka belge ise 1856 yılında Sallum Barzani isimli bir hahamın, Musul'dan Selanik'e, oradan da Hahambaşılığın özel ricası ile Kudüs'e sürgün edildiğini gösteriyor. Uçar'ın ifadesine göre, ''Kudüs'e Yahudi iskanı ile tereddütler olduğu için; Hariciye Nezareti'nin de görüşü alınarak 29 Şubat 1856'da Hahambaşı'nca verilen dilekçe Osmanlı hükümetince 11 Nisan'da görüşülerek uygun bulunmuş ve Sallum Barzani 20 Nisan 1861'de bir irade ile Kudüs'e sürülmüştü.''

Uçar, ''Mustafa Barzani'nin yıllar sonra kurduğu ilişkiler, hahamlarla Sallum Barzani ailesi arasındaki ilişkilerin yıllarca sürdüğünü göstermektedir. Molla Mustafa Barzani, 1950'den beri sık sık ziyaret ettiği İsrail'de her zaman Kuzey Irak kökenli, Kürtçe konuşan bir Yahudi hahamın evinde kalmaktadır: Haham David Gabay.'' diyor.

Uçar'a göre, batılı seyyahlar da Kürtçe konuşan Yahudiler'den söz ediyor.

Molla Mustafa Barzani, ilk kez 1967 yılında İsrail'e gidiyor. Kendisini kabul eden İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan'a, hediye olarak bir 'Kürt hançeri' ile birlikte, Kerkük petrol rafinelerinin planlarını da getiriyor. Mart 1969'da yapılan bir operasyonda da Barzani-Mossad işbirliğiyle Kerkük rafinerileri bombalanıyor ve çalışamaz hale getiriliyor.

Uğur Mumcu'nun öldürülmeden önce yazdığı ve "Israel's Secret Wars-A History of Israel's Intelligence Services" adlı kitaba dayandırdığı görüşler de bu doğrultuda. Ve Mumcu'nun herkesin defalarca okuduğu yazısı: MOSSAD ve Barzani
Alıntı ile Cevapla
  #14  
Alt 18-04-2009, 10:12
mhmd mhmd isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Dec 2005
Bulunduğu yer: sonsuzluktan
Mesajlar: 3.328
Standart

"Yıldıran Beğler, yayınlanan dizi röportajın 6. gününde Uğur Mumcu suikastının karanlıkta kalan gizemlerine ışık tutuyor. Bugün, suikastla ilgili hiç duymadığınız bilgileri okuyacaksınız.

Yıldırım Beğler: Kerküklü Velit, gazeteci Uğur Mumcu'yu öldürdü, ardından sınır dışı ettiler. Sonra da kaçırıp köprü altında zehirlediler..

* Uğur Mumcu suikastı hakkında ne biliyorsunuz?
Uğur Mumcu'nun olayı biraz pis iştir. Üçgen... Asker, polis, MİT... Uğur Mumcu'nun katili Türkmen. Kerküklü. Daha önceleri MİT'e çalışıyormuş. Adı Velit... Vatandaş olmuş. Bombayı koyunca yakalandı. Yakalanınca kimliğini sakladılar. Saklayınca ne oldu? Iraklı oldu. Savcı sınır dışı etti bunu. Sınır dışı olunca Barzani bunu Serraç'ta aldı hapsetti. Barzani bizimkileri bununla tehdit etti. İşte hükümete vereceğim, Ankara'ya vereceğim diye... Bize emir geldi, "Velit'i Barzani'den alın!" Özel Kuvvetler bu çocuğu kaçırdı K. Irak'tan. O kaçırma da ayrı bir olay... Onu sonra söyleyeceğim. Silopi'ye getirildi. Habur'da ben aldım. Silopi'de Terörle Mücadele'ye teslim ettik. Korusun, himaye etsin diye. Bunları Velit'in kendisi anlattı.

ERSEVER ÇİZGİYİ AŞTI
* Velit ne yapmış suikastla ilgili?
Velit bombayı arabaya koyan kişi! Yakalanması yanlışlıkla oldu. Sonra bunu Kuzey Irak'a attılar, sınır dışı yaptılar... Yine kurtardılar sonra. Hepsi kurtardı. Çünkü Velit getirildiği zaman üçü de bunu koruyordu.

* Uğur Mumcu'nun suikast emrini kim verdi?
İşte diyorum ya. Üçgen! MİT, asker, polis üçgeninde karışık bir iş... Bazı günler bazı işler ortaya çıkıyordu. Bazı gazetecilere benim gibi adamlar bir şeyler anlatıyordu. O zaman hem gazeteciyi hem de ona anlatan kişiyi temizliyorlardı. Yanlış işler çoktu. Uğur Mumcu hakkında da duyuyorduk bir şeyler. Yok PKK'lıdır, yok yardım-yataklık...

* Uğur Mumcu da Kara Liste'de miydi?
Yok o liste sonradan çıktı. Mumcu daha önce öldü. Ama bir şeyler var. Niye gidip başkalarını öldürmüyorlar? Temizlemiyorlar? Bir şeyler dönüyordu.

* Velit ne oldu sonra?
Anladım ki Velit'i korumak için değil, infaz etmek için getirmişler. 3 gün sonra beni aradılar Velit'i öldürmüşler dediler. "Yav nasıl öldürmüşler?" Valla Başköy'ün köprüsünün altında zehir vermişler, ölmüş. Orada cesedi kalmış. Köylüler köprünün altına gömmüşler. Basına yansıdı bu. Geldiler kemikleri falan çıkardılar götürdüler. Sonra mevzu yine kapandı.

* Cem Ersever?
Ersever'i gördüm. M2 başkanıydı. 1991'de Zaho Tim Başkanı'ydı. Jandarma bakıyordu oraya zamanlar.

* Neden öldürdüler?
Bu camiada bazı insanlar kendini kaybediyordu. Bir anda diyordu ki "Lan devlet benim!" Başkaldırıyordu... Bakıyordu işte çevresinde birkaç tane adamı var. "Lan şunu alın, şunu temizleyin!" Kendini devlet zannediyordu. Ama devlet tek başına bir kimse değil. Cem Ersever, 'Ben tek başına devletim' deyince üzerini çizdiler... O kadar gözü kara adamlar vardı ki, Başbakan'ı bile 5 dakikada kaldırırdı yani... Buraya gelmeden önce ben de öyleydim. Ama şimdi onları cahil olarak görüyorum. Şimdi bana bütün dünyayı verseler değil başbakanı, korumasını bile vurmam. İnsan vurmam. Ne için yani? Adam Kürtçe konuşmuş, konuşsun... Kerkük'te 2 milyon Türkmen var. Türkmen hakkı diyoruz. Burada da 7 milyon Kürt var. Onlar da konuşsun. Ben orada öyle değildim. Benim yanımda biri Kürtçe konuştuğu zaman "Şak" yapıştırıyordum. Çünkü büyüklerim böyle emrediyordu. Kürtçe konuşmak suçtu. Adam sadece Şivan Perver kaseti dinlemiş, yakalamışım, savcılığa vermişim, savcılık 3 yıl hapis demiş. Yanlış işlerdi. Al işte TRT Şeş açıldı. O zamanlar TRT Şeş deseydin asarlardı adamı."

Kaynak, http://www.haber7.com/haber/20090418...li-Turkmen.php

Rahmetli Uğur MUMCU'nun katledilmesinin hemen arefesinde söylenen ŞERİAT ve DİNCİ KARŞIT DEVRİM nutukları henüz kulaklarımızda.

Politika ne zaman; otel lobilerinden TBMM geçer,
Yasalar ne zaman; devletin değil de halkın yanında olur,
Kurumlar ne zaman; ülke sevgisiyle! değil de görev bilinciyle hareket eder,
Vatandaş ne zaman; 5 yılda bir değil de her an tepkili olur,
Devlet ne zaman; sloganların gücüyle değil halkın gücüyle hareket eder,
Biz ne zaman; ideolojimizle değil, aklımızla davranırız,
Duygulardan öte mantık, düşüncelerden öte belgeler, fikirlerden öte bilgiler öne geçtiği gün Rahmetli Uğur MUMCU'nun ruhunun rahata erdiği gün olacak...
Alıntı ile Cevapla
  #15  
Alt 18-04-2009, 10:54
frodo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
frodo frodo isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 26 Aug 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 5.877

Onur Üyeliği 

Standart

Mhmd bu yeni Tuncay Güney mi ? Vatanımıza milletimize hayırlı olur inşallah !!

İnsani olan her şey kabûlüm.

Konu frodo tarafından (18-04-2009 Saat 11:16 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #16  
Alt 18-04-2009, 11:14
mhmd mhmd isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Dec 2005
Bulunduğu yer: sonsuzluktan
Mesajlar: 3.328
Standart

Sn. frodo,

Soyadı yasası mucibince anılan mahlasların tam olarak uygulanması :eek: ve dahi uygulatılması 65468435484 sayılı TD yönetmeliği gereği mecburidir
Şahsımızın mahlası, yasa gereği resmi başlıkta yönetiminiz tarafından mhmmd den mhmd döndürülmüştür.
Hatırlatır, gereğini bilgilerinize sunarız.
Bu işin latifesi,

Bir laf vardı.
Bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye!

Lafın orijinaline uyarsak öncelik lafta...

Pek tabiidir ki şu Heryekon çorbasını karıştıralar da karışanlar da karıştırılanlar da karışmamaya çalışanlar da karışamayanlar da aynı sayfalarda arzı endam etmekteler.

Biz dumana baktık.
Alıntı ile Cevapla
  #17  
Alt 24-01-2010, 17:23
Yergin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Yergin Yergin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 05 May 2009
Mesajlar: 3.495
Standart

http://www.facebook.com/video/video....3033755&ref=nf

Bu güzel, aydın ve umutlu insanı saygıyla anıyorum.

Allah rahmet eylesin.

Saygılar

Rabbim; Ben hiçim, Azametin karşısında acziyetimin bilincindeyim. Sen ne yazarsan güzel. Sen neyi silersen güzel. İstediğin gibi yaşat. İstediğin gibi öldür.
Alıntı ile Cevapla
  #18  
Alt 24-01-2010, 18:51
Titan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Titan Titan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 05 Oct 2007
Bulunduğu yer: Bilgisayarımın Karşısı
Mesajlar: 1.610
Standart

Böyle gazetecilere şimdi daha çok ihtiyaç var, eylembaba adlı üyenin Barzani ve Mossad başlıklı haberinden 2 hafta sonra bu olay gerçekleşmiştir. Onun ölümü öyle basit bir terör olayı değildir. Şu anki politik oluşumun nedenlerinden biri, 90'ların başından itibaren gazeteci, politikacı, işadamı, asker ve araştırmacıların uğradığı ölümlerin birer tesadüf olmadığını gösteriyor. Ailesine tekrar başsağlığı dileyerek, saygıyla anıyorum.

"Aç insanların karnını doyurduğum zaman bana kahraman diyorlar. Bunların neden aç olduğunu sorduğum zaman ise; bana komünist diyorlar"

Ernesto Che Guevera
Alıntı ile Cevapla
  #19  
Alt 04-12-2012, 14:09
mhmd mhmd isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Dec 2005
Bulunduğu yer: sonsuzluktan
Mesajlar: 3.328
Standart

Katil Oğuz DEMİR!!!

"Sonra ABD devreye girdi. Çünkü Amerika da Uğur Mumcu'nun Kürtler'le ilgili, Barzani ve Talabani'yle ilgili yazılarından çok rahatsızdı. Ama Amerikalılar hiçbir zaman kendi elemanlarını kullanmazlar. İsrail'i devreye sokarlar. İsrail de bunu İranlılar'a yaptırdı."

Düz platformda düşman kardeşlerden ortak tatbikat!

http://www.habervaktim.com/haber/kat...ir-275944.html
Alıntı ile Cevapla
  #20  
Alt 24-01-2024, 02:29
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.633
Standart



Gökçer Tahincioğlu'nun makalesi:
https://t24.com.tr/haber/35-soruda-u...uruyor,1148574
35 soruda Uğur Mumcu cinayeti: Geçen 31 yılda açılan neler oldu, Ağar ve Ataç'ın ismi nasıl gündeme geldi, karanlık neden sürüyor?

90'lı yılların karanlığı kendisini cinayetlerle gösteriyordu. Enseden sıkılan kurşunlar, bombalı paketler, araçlara konulan bombalar.



Gökçer Tahincioğlu
24 Ocak 2024 00:00



Türkiye basın tarihinde haberleri, yazıları, dosyaları ve kitaplarıyla büyük bir iz bırakan gazeteci Uğur Mumcu'nun öldürülmesinin üzerinden tam 31 yıl geçti. 24 Ocak 1993'te, Ankara'nın o karlı ve soğuk gününde henüz çocuk olup patlamanın sesiyle sarsılanlar bugün orta yaşlarına merdiven dayadı. Suikastın işlendiği gün, sonradan Mumcu'nun isminin verildiği Karlı Sokak'ta "devlet büyüklerinin geleceği" gerekçe gösterilerek çalı süpürgesiyle delillerin süpürülmesi, 31 yıllık süreçte yaşanacakların habercisi gibiydi.

90'lı yılların karanlığı kendisini cinayetlerle gösteriyordu. Enseden sıkılan kurşunlar, bombalı paketler, araçlara konulan bombalar.

Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok ve Musa Anter de bu saldırıların hedefi olan isimler arasındaydı.

Bu cinayetlerin işlendiği dönemde, suikastlerin tek elden çıkmış olabileceği kimsenin aklına gelmiyordu. Ancak 2000 yılında başlatılan Umut Operasyonu'nda tam 18 benzer olay birleştirildi ve bu eylemlerin tamamının "Selam/Tevhid-Kudüs Ordusu" adlı örgüt tarafından gerçekleştirildiği iddia edildi. İddiaya göre, 1988-1999 arasında gerçekleştirilen 18 ayrı saldırıyı bu örgüt yapmıştı. Çetin Emeç, Turan Dursun suikastlerinin de aralarında olduğu 5 ayrı eylem ise "İslami Hareket Örgütü" tarafından gerçekleştirilmişti.

Yargıya göre, her iki örgüt, İran'da Kudüs Ordusu ve İran gizli servisi Sawama ile bağlantıya geçip siyasi ve askeri eğitim almışlar, silah ve patlayıcı madde temin etmek gibi faaliyetlerde bulunduktan sonra saldırıları yapmışlardı. Yargı bunları kayıt altına almasına rağmen nedense İran'a uyarıda bile bulunulmadı.

Uzun zaman tüneli, yargının kayıt altına aldığı tüm bu cinayetlerle ilgili soru işaretlerinin, ilk günkü yerlerinde durduğunu gösteriyor.

1.Uğur Mumcu nasıl öldürüldü?

Uğur Mumcu ve ailesi, o zamanki ismiyle Köroğlu Caddesi'nin paralelinde, Çankaya'nın tam ortasında, sakin ve sessizliğiyle bilinen Karlı Sokak'ta oturuyordu. Mumcu, tüm ülkenin tanıdığı, kitapları, yazıları, haberleri ve görüşleriyle en çok dikkati çeken gazetecilerin başında geliyordu. Mumcu, uzun zamandır tehditler alıyordu ve yakın dostlarına kendisine yönelik bir eylem olabileceği kuşkusunu dile getiriyordu. Aslında ülke öyle bir psikoloji altına girmişti ki Uğur Mumcu ya da tanınmış bir başka gazeteciye yönelik saldırı ihtimali kimseyi şaşırtmıyordu. Herkes, kimin tehdit altında olduğunun farkındaydı. Devlet de farkındaydı, ama nedense Mumcu'ya koruma verilmiyordu. Mumcu, her sabah arabasını aynı tedirginlikte çalıştırıyor, telefonları bu şekilde açıyor, bir yere gittiğinde etrafı kolaçan etmek zorunda kalıyordu. Ama vazgeçmiyordu. Silah kaçakçılığından örgütlerin uyuşturucu bağlantılarına, laiklik karşıtı odakların dış bağlantılarından ABD'nin bu kesimlerle ilişkilerine kadar hemen her konuda yazmayı, araştırmayı sürdürüyordu. 24 Ocak 1993 Pazar günü sabahı, Çankaya'nın hemen her yerinden duyulan patlama sesiyle irkildi Ankara. Uğur Mumcu artık yaşamıyordu. Arabasına konulan bombanın patlamasıyla Uğur Mumcu yaşamını kaybetti.

2.Olay yeri inceleme neden eleştiri konusu oldu?

Kısa zaman içinde polis, itfaiye, olay yeri inceleme ekipleri Karlı Sokak'a akın etti. Aile, kendine gelmeye çalışıyordu. Ama devlet için önemli olan olay yeri değildi. Devlet büyükleri gelecekti, hazırlık yapılmalıydı. Elde çalı süpürgesi ile bomba kalıntıları ve diğer kanıtlar süpürülmeye başlandı. Ülkeyi yönetenlerin "namus borcumuz" diyerek aydınlatma sözü verdikleri suikaste ilişkin yargı sürecinin akıbeti de daha o zaman anlaşıldı.

"Üzerime gelmeyin"

3. Soruşturmayı kim yürüttü, sözleri nasıl tarihe geçti?

Dönemin Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) görevli askeri savcılarından Ülkü Coşkun, soruşturmada görevlendirilen isimdi. Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demiral'la birlikte soruşturma için Mumcu'nun evine giden Coşkun'un, "Üzerime gelmeyin, bu işi devlet yapmıştır" şeklindeki sonradan reddedilen sözleri tarihe geçti. Tıpkı dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'ın aileyi ziyaretinde paylaştığı, daha sonra söylediğini reddettiği "Bir tuğla çekersek duvar yıkılır" sözleri gibi.

4. Soruşturma nasıl ilerledi?

Kamuoyunun büyük beklentisine rağmen soruşturma çok ağır ilerliyordu. Uğur Mumcu'nun evini arayanların listesi bile PTT'den istenmiyordu. Ekspertiz raporları televizyon programlarında açıklanıyor, savcılık buna karşı bile işlem yapmıyordu. Bu gelişmelerin ardından Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu, Savcı Ülkü Coşkun'un soruşturmayı savsakladığı gerekçesiyle Adalet Bakanlığı'na başvurdu. Müfettişler, soruşturmadaki ihmalleri ortaya çıkardı. Ancak Coşkun, asker olduğundan Millî Savunma Bakanlığı'nın işlem yapması gerekiyordu. O işlem hiç yapılmadı.

5.TBMM ayrı bir çalışma yaptı mı?

TBMM'de 1997'de çalışmalarını tamamlayan Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu'nun raporu, katilleri işaret etmese de cinayetin adım adım nasıl geldiğini göstermesi açısından önemliydi. Komisyon, Mumcu'nun tehditlere rağmen korunmadığını, savcıların görevi ihmal niteliğinde eylemlerinin olduğunu açığa çıkarttı.

6.TBMM raporunda hangi önerilerde bulunuldu?

TBMM raporunda, sonuç vermeyen şu önerilerde bulunuldu:

Soruşturmayı savsaklayan ve görev kusuru olan DGM eski Başsavcısı Nusret Demiral ve DGM Eski savcısı Ülkü Coşkun,

Uğur Mumcu'yu koruma konusunda gerekli önlemleri almayan Ankara Valisi ve her kademede görev yapan diğer ilgililer,

Soruşturmanın gizliliğini ihlal eden ve 18.02.1993 tarihinde TRT'de yayınlanan Perde Arkası programına katılarak görüş belirten kamu görevlileri,

Soruşturmanın gizliliğini ihlal eden ve 20.09.1993 tarihinde yayınlanan Ateş Hattı Programına tanık Ayhan Aydın'ı (Not: O dönemki şüphelilerden biri) götüren güvenlik görevlileri,

İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde görevli polisler olup, tutanakta (Not: Olay yerindeki bazı kanıtlarla ve şüphelilerle ilgili tutanaklarda tarih oynaması yapılarak, cinayetten sonraki bir tarihin atıldığı kuşkusu doğmuştu) tahrifat yapan ve imha tutanaklarını tanzim edenlerle, diğer ilgili ve görevliler hakkında, inceleme, araştırma ve gerekli soruşturmanın yapılması uygun olacaktır.

7. Bu önerilerle ilgili adım atıldı mı?

Hayır. TBMM komisyonuna emniyetten gelen dosyadan DGM Başsavcısı Demiral'ın gönderdiği, komisyona belge verilmemesi talimatını içeren yazı çıktı. Komisyon üyeleri, bu konuda açıklama üzerine açıklama yapsa da yine sonuç alınamadı. Önerilerin hiçbiri ile ilgili adım atılmadı. Soruşturmanın savsaklanması, Mumcu'nun korunmaması konusunda kimse hesap vermedi. Danıştay 10. Daire, devletin koruma yükümlülüğüne rağmen adım atmaması nedeniyle Mumcu ailesine tazminat ödemesine hükmetmesine rağmen de ihmali olanlar için işlem yapılmadı.

8. Mumcu'nun aracına konulan C-4 patlayıcılar konusunda raporda hangi tespitler yapıldı?

Komisyonun çalışmaları çarpıcı bir bilgiyi de açığa çıkartmıştı. Mumcu, C4 tipi patlayıcı ile öldürülmüştü. Emniyete, elinde C4 olup olmadığı sorulduğunda, daha önce ele geçirilen 68 kiloluk malzemenin 43 kilosunun imha edildiği belirtilmişti. Geri kalan 25 kilo ile ilgili bir bilgi yoktu. Sonradan bu konuda bir tutanak düzenlenmişse de bu tutanakta 25 kilo değil, 250 gram patlayıcının imha edildiği görülüyordu. Geriye kalan patlayıcının ne olduğu ise hâlâ faili meçhul.

9. Cinayeti üstlenen örgüt oldu mu?

Hayır. Ancak 1998'in sonlarında ise Abdullah Argun Çetin adlı, karanlık bağlantıları olan bir kişi medyayı gezerek, Mumcu cinayetiyle ilgili bilgileri olduğunu anlatmaya başladı. Kısa sürede tutuklandı. Çetin'in vereceği bilgilerle cinayetin aydınlanabileceği düşünüldü, ancak bilgileri çelişkiliydi. 23 aylık tutukluluktan sonra Çetin serbest bırakıldı ve umutlar yine boşa çıktı.

10. Cinayetin aydınlatılmasına yönelik Umut Operasyonu nasıl başladı?

Mumcu cinayetini aydınlattığı iddia edilen Umut operasyonu, adını "Uğur Mumcu Uzun Takip" operasyonundan aldı. Operasyon Ocak 2000'de Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun Beykoz'daki villasına yapılan baskında bulunan hard disklerin incelenmesinden sonra başlatıldı. Buradaki bilgilerden İstanbul'da "Tevhit - Selam / Kudüs Ordusu" adlı örgütün İran bağlantısıyla eylemleri yaptığı şüphesi doğdu. Sadece Uğur Mumcu cinayeti değil, aynı örgütün Muammer Aksoy, Bahriye Üçok suikastleri gibi pek çok eyleme imza attığı söylendi.

11. Umut Operasyonu'yla ilgili ilk kuşkular nasıl oluştu?

Bu bilgilerin açığa çıkmasının ardından büyük bir operasyonla iki kişi yakalandı. Bu iki kişiye, Mumcu cinayeti başta olmak üzere Ankara'da işlenen benzer suçlarla ilgili tatbikat yaptırıldı. Her ikisi de cinayetleri kabul ediyor, ayrıntılarla basının önünde bilgi veriyordu. Ancak bu iki ismin, Yusuf Karakuş ve Abdülhamit Çelik'in asıl şüpheliler olmadığı kısa sürede ortaya çıktı. Her ikisi de işkence altında ifade verdiklerini söyledi. Birkaç gün içinde Karakuş ve Çelik'in bağlı olduğu aynı örgütün üst düzey isimlerine yönelik operasyon yapılması, işkence iddialarını güçlendirdi.

12. Umut davası hangi gelişmelerden sonra, kimler hakkında açıldı?

Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, konuyla yakından ilgileniyordu. Yapılan soruşturma Temmuz ayında tamamlandı. İlk gözaltına alınan gruptakilerin verdikleri isimler doğrultusunda çalışmalar yürütüldü. Ferhan Özmen liderliğinde olduğu ileri sürülen yeni bir grup gözaltına alındı ve tutuklandı. Ankara İl Jandarma Alay Komutanlığı ekipleri, 13 Mayıs 2000 tarihinde, Sincan`ın Çimşit köyünde, 39 el bombası, 2 el bombası fünyesi, 46.5 kilogram C-4 plastik patlayıcı, 46 TNT kalıbı, çok miktarda fişek ve 18 makineli tabanca buldu.

Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı suikastının faili olarak 14 Mayıs 2000`de Ankara`da gözaltına alınan Necdet Yüksel`in, 15 Mayıs 2000 tarihinde, Sincan`da yer göstermesi sonucu, çok sayıda değişik çapta tabanca, 3 Uzi marka tabanca, 8 lav silahı, 50 susturucu, kullanıma hazır bomba düzenekleri, 81 tam 8 yarım yeşil renkli C-4 patlayıcı, 25tam 6 yarım beyaz renkli C-4 patlayıcı ve çok sayıda mermi ele geçirildi.

11 Temmuz 2000'de Ankara 2 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (Uğur Mumcu, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok cinayetlerini de içeren) 18 olayın konu edildiği "Umut Davası"nda 15'i tutuklu, 17 sanığın yargılanmasına başlandı. İddianamede, Mumcu'nun aracına konan bombanın Ferhan Özmen tarafından yapıldığı ve araca Necdet Yüksel'in gözcülüğünde Oğuz Demir tarafından yerleştirildiği ifade edildi.

13.Dava nasıl sonuçlandı?

İlk yargılama sonunda sanıklardan Necdet Yüksel, Rüştü Aytufan ve Ferhan Özmen'e "Anayasal düzeni cebren değiştirmeye teşebbüs etme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Örgütün İran bağlantısını sağladığı iddia edilen Ali Akbulut, Selahattin Eş, Ahmet Cansız, Aydın Koral ve firari sanık Oğuz Demir hakkındaki dosya ayrıldı.

14. Cezalar kesinleşti mi?

2002'de Yargıtay Necdet Yüksel'e ve Rüştü Aytufan'a verilen hapis cezaları onadı. Hakkındaki ilk karar bozulan Özmen'e 28 Temmuz 2005'te Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ağırlaştırılmış müebbet, Ekrem Baytap da 15 yıl hapis cezası aldı.

Yedi sanık (Abdulhamit Çelik, Hasan Kılıç, Mehmet Ali Tekin, Mehmet Şahin, Fatih Aydın, Muzaffer Dağdeviren ve Yusuf Karakuş) altı yıla kadar hapis cezasına çarptırıldı. Sanıklar hakkında ceza indirimi yapıldı. Firari sanık Oğuz Demir'in dosyası ayrıldı.

2006'da Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Özmen hakkındaki kararı onadı. Sanık Baytap'a verilen 15 yıl hapis cezası bozuldu. Diğer sanıkların ise cezalarında indirime yol açan Topluma Kazandırma Yasası'ndan yararlanamayacaklarına işaret edildi.

Mahkeme, 17 Aralık 2013'te, sanıklardan Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap'ı "silahlı suç örgütü kurma ve yönetme" eylemlerinden 12 yıl 6'şar aya; Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın, Yusuf Karakuş, Mehmet Şahin ve Recep Aydın da "silahlı suç örgütü üyesi olmak" suçundan 6 yıl 3'er ay hapse mahkûm etti.

15. Kimlerin dosyaları ayrıldı?

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, 2009'da "Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu" örgütü mensubu Ali Akbulut, Selahattin Eş, Ahmet Cansız ve Aydın Koral'ın yargılanmasına başlandı. Sanıkların Tahran'da yaşadığı ve örgütün İran bağlantısını sağladıkları belirtildi. Firari Oğuz Demir ile bu sanıkların dosyaları arandıkları gerekçesiyle açık tutuldu.

16. Yargıtay, eylemleri bu isimlerin yaptığını karar altına aldı mı?

Yargıtay 9. Ceza Dairesi, verilen son cezaları 31 Mart 2014'te onadı. Onama kararında, "Tevhid Selam Kudüs Ordusu" örgütünün, 1988-1999 arasında Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürülmesi olaylarının da aralarında bulunduğu 18 ayrı saldırıyı gerçekleştirdiği belirtildi.

17. Bazı sanıklar neden yeniden yargılandı?

Suikastlara katılmaktan değil örgüt üyeliğinden ceza alan ve operasyonun sonradan hayal kırıklığı yaratan ilk dalgasında tutuklanan sanıklar, 17 Temmuz 2014 ve 8 Ağustos 2014 tarihlerinde Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulundular. Başvurucular, gözaltında haklarının hatırlatılmadığını, azami gözaltı süresinin aşıldığını, haksız olarak tutuklandıkları ve gözaltına alındıkları gerekçesiyle kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini, ifadelerinin işkence altında alındığını, avukat huzurunda alınmayan ifadelerinin hükme esas alındığını, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini öne sürdüler.

Yüksek mahkeme, başvurucuların avukat yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ile yargılamanın 13 yıl 10 ay 25 gün sürmesi nedeniyle makûl sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Karakuş ve Şahin'e 10'ar bin, Kılıç'a 18 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmedildi. 2017'deki bu karar uyarınca, 3 sanık yönünden yeniden yargılama süreci başladı. Ardından örgüt üyeliğinden ceza alan diğer sanıkların da yeniden yargılanmasına başlandı. Sanıklar tahliye edildi.

18. Cezaevinde kimler kaldı?

Gelinen noktada, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar dışında davanın sanıklarından cezaevinde kalan yok.

Mehmet Şahin, Talip Özçelik ve Mehmet Kassap 1 Nisan 2005'te yürürlüğe giren yeni TCK'da haklarında daha düşük ceza öngörüldüğünden, cezaevinde geçirdikleri 5 yıl göz önüne alınarak tahliye edilmişti.

Sanıkları evinde barındırdığı iddiasıyla hakkında dava açılan Arif Tari, Şartla Salıverme Yasası'ndan yararlandırıldı. Süreç içinde, sadece üyelikten ceza alan diğer isimler de yeni TCK nedeniyle tahliye edildi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde ikinci kez yargılanan ve hakkındaki ceza Yargıtay incelemesinden henüz geçmeyen sanıklardan Muzaffer Dağdeviren 22 Eylül 2005'te İstanbul Fatih'te girdiği bir silahlı çatışmada başından vurularak öldürüldü. Kalanlar ise AYM kararıyla tahliye oldu.

Üç firari için beraat

19. 2020'de, kamuoyuna "yeni karar" olarak yansıyan dava neden açıldı?

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, yıllar önce dosyası ayrılan Selahattin Eş, Ali Akbulut, Aydın Koral ve Ahmet Cansız hakkındaki yakalama kararını "savunmalarını" yapmaları amacıyla kaldırdı. Ahmet Cansız dışındaki üç sanık, 2020 yılı içinde Türkiye'ye geldi ve mahkemede savunma yaptı, iddiaları reddetti. 20 Ekim 2020'deki duruşmada mahkemeye çıkan Aydın Koral, "Oğuz Demir'i tanımıyorum. En ufak bir örgütsel faaliyetimiz olmadı. Ben dini ve ilmi araştırmalarda bulundum" dedi. Koral, mahkemenin mahkûmiyet kararı vermesi halinde ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulamasını kabul edeceğini de ifade etti.

20. Bu dosya hangi kararla sonuçlandı?

Davada 8 Aralık 2020 tarihinde karar çıktı. Mahkeme, sanık savunmaları, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından yüklenen suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle Selahattin Eş, Ali Akbulut ve Aydın Koral'ın beraatine karar verdi. Cansız'ın dosyası ayrıldı. Ayrı bir esas numarasında devam ediyor.

21. Beraat kararı hangi gerekçeyle verildi?

Şüpheden sanık yararlanır ilkesine işaret edilen kararın gerekçesinde, "Sanıkların dini inanç ve düşünceleri çerçevesinde Türkiye'de çalışırken 28 Şubat süreci ile birlikte kendilerini güvende hissetmediklerini düşünerek İran'a gittikleri" savunuldu.

Hayır. Oğuz Demir, 28 yıldır kayıp. 1971 doğumlu olan Demir, "arananlar" listesinde ve 600 bin TL ödülle aranıyor. Hakkında İran'da olduğu iddiaları de dile getirilen Demir'in, Ankara'da yapılan operasyon sırasında kaçtığı ve sınır kapısından yasal yollarla geçtiği öne sürüldü.

22. AYM kararından sonra başlayan yeniden yargılama tamamlandı mı?

Bu dava, Tevhid-Selam örgütü davası olarak devam etti. Sanıklar, Fethullah Gülen cemaatine karşı oldukları için 2000 yılında kumpasa uğradıklarını, hedef haline getirildiklerini öne sürdü. Buna kanıt olarak da FETÖ mensubu hakim ve savcıların, 2010-2014 yılları arasında Selam-Tevhid soruşturması başlatarak yüzlerce kişiyi usulsüz biçimde dinlemelerini gösterdi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, bu konudaki dosyaları Yargıtay ve İstanbul Başsavcılığı'ndan istedi. Sanıkların cezalandırılmasını talep eden savcılık ise FETÖ ile ilgili iddiaların 2010 sonrasına ait olduğunu belirterek, sanıkların cezalandırılması talebinde bulundu. Dava daha sonra belli sanıklar yönünden karara bağlandı.

23. Mahkeme, kimler hakkında ne karar verdi?

Sanıklardan Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap, "silahlı suç örgütü kurma ve yönetme" eylemlerinden 15'er yıl hapis cezasına mahkûm olmuş, iyi halleri nedeniyle cezaları 12 yıl 6'şar aya indirilmişti. Sanıklar Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın, Yusuf Karakuş, Mehmet Şahin ve Recep Aydın da "silahlı suç örgütü üyesi olmak" suçundan 7 yıl 6'şar ay hapis cezasına çarptırılmış ve cezaları iyi halleri dikkate alınarak 6 yıl 3'er ay olarak belirlenmişti.

Anayasa Mahkemesi'nin kararı gereğince davayı yeniden gören Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi daha önce verilen kararı tekrarladı. Sanıklara yine aynı cezalar verildi ve yeniden iyi halleri dikkate alınarak bu cezalar indirildi.

24. Araca bombayı koyduğu söylenen Oğuz Demir bulundu mu, Demir hakkındaki dava sürüyor mu?

Demir hâlâ bulunamadı. Demir'in hakkındaki davanın, zamanaşımından düşme ihtimali de tartışılıyor.

25. Zamanaşımı riskine karşı önlem alındı mı, önlem alınması mümkün mü?

2022'de, Demir ile ilgili ilginç bir karar verildi. Oğuz Demir için Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, "kaçak" kararı aldığı açıklandı. Böylece Demir'e ulaşılamamasına rağmen davanın kapanmasının önüne geçilebileceği öne sürüldü. Aynı mahkeme; MİT ve emniyete, Oğuz Demir için ne yaptıklarını ve yeni bilgi olup olmadığını sordu. Mahkemenin aldığı karar yargılamanın sürmesini sağlayabiliyor. Ancak dosyasının zamanaşımına girmesini engellemesi mümkün görünmüyor. Bu nedenle Demir hakkındaki davanın karara bağlanması gerekiyor. "Kaçak" kararının da davanın hükme bağlanabilmesi için verildiği belirtiliyor. Bu durumda Demir, "hükümlü" olarak aranabilecek.

26. Mahkeme, zamanaşımı konusunda değerlendirme yaptı mı?

Şu ana kadar yapmadı. Ancak zamanaşımı süresinin 2030 yılında dolacağı konusunda bir değerlendirme de mevcut. Buna göre, "kaçak" kararından bağımsız olarak, zamanaşımı için Mumcu'nun öldürüldüğü tarihin değil, Umut davasının iddianamesinin hazırlandığı 2000 yılının esas alınması gerektiği belirtiliyor. İddianamede, cinayet dışında anayasal düzeni örgütlü biçimde yıkmaya teşebbüs suçlamasının yer alması, bu suçlamanın ilk kez iddianamede yöneltilmesi nedeniyle, zamanaşımı süresi, bu tarihten itibaren 30 yıl olarak değerlendiriliyor. Bu değerlendirmeye göre hareket edilirse, Demir, 2030'a kadar yakalanamazsa dava zamanaşımına girecek.

27. Demir'in yakalanması neden önemli?

Gazeteci Adnan Gerger'in kaleme aldığı "Uğur Mumcu'yu kim öldürdü?" adlı kitapta, Oğuz Demir ile ilgili ilginç bilgiler veriliyor. Kitapta, Demir'in mühendis olduğu, patlayıcılar konusunda özel eğitim aldığı, operasyonlar devam ederken, Ankara Sincan'da yakalanacağı sırada, bulunduğu aracı polislerin üzerine sürerek kaçtığı ve daha sonra Türkiye'den ayrıldığı iddia ediliyor. Demir'in patlayıcıları temin eden ve eylemlerde kullanan isim olduğu, hüküm giyen Özmen ile birlikte İran bağlantılarını kuran isim olduğu da öne sürülüyor. Bu nedenle diğer sanıklardan farklı bilgilere sahip olabileceği üzerinde de duruluyor. Ancak 29 yıldır izi bulunamadı. 2007'de Avustralya'da izine rastlandığı bilgisi dosyaya girdi. Ancak İran'da olduğu sanılan Demir'in Avustralya ile ne gibi bir ilgisi olabileceği de aydınlatılamadı. Demir'in Türkiye'deki malvarlığı, suikastten 29 yıl sonra, hükümet kararıyla İçişleri Bakanlığı kararıyla donduruldu.

28. Demir hakkındaki dava sürüyor mu?

Evet. Uğur Mumcu suikastı ile ilgili süren tek dava da Demir'in "kaçak" olarak arandığı bu dava. Davanın duruşması Mayıs ayında yapılacak.

29. Davada Mumcu'nun avukatları son duruşmada Mehmet Ağar'la ilgili hangi talepte bulundular?

Avukatlar, Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu ile Mehmet Ağar arasında geçtiği belirtilen konuşmayı duruşmada anımsattılar. Bu konuşmanın önemine işaret eden avukatlar, Güldal Mumcu'nun, Ağar'ın "Bir tuğla çekersem duvar yıkılır" dediğini kamuoyuna aktardığını belirttiler. Avukatlar, Ağar'ın bildiklerini anlatması için tanık olarak dinlenmesini talep ettiler.

30. MİT'çi Yavuz Ataç'ın ismi nasıl gündeme geldi?

MİT'te görevli Yavuz Ataç, Mumcu suikastı konusunda, geçmişte şu açıklamayı yapmıştı:

"Mumcu'ya suikast yapıldığı gün ben evdeydim. Mumcu'yu çok takdir eder ve severdim. Cesurdu, vatan evladıydı, çıkar peşinde koşmayan iyi bir gazeteciydi. Ben patlayıcılar konusunda ileri derecede uzmanım. Amerika'da eğitim almıştım. Televizyonda altyazıyı görünce evde duramadım, çıktım. Arabama atladım. Yolda gördüğüm bir polise olay mahallini sordum. O tarihte patlama sonrası araştırma yeterli düzeyde değildi. Bunu yapan polis bomba uzmanları yeterli eğitim seviyesine sahip değildi. Cumhuriyet Savcısı tanıdığımdı, ona bir iki şey söyledim, yardımcı olmamı istedi ama emniyet müdürlerinin görevine müdahale gibi olmasın diye gayri resmi olduğum ve amir makamların bilgisi olmadığı için karışmak istemedim. Sadece orada bulduğum bir bataryayı delil olarak dikkate alınsın diye uzmanlara verdim."

Ataç, bu konuda daha sonra TBMM'de kurulan komisyona da bilgi verdi. Ancak avukatlar, patlayıcılar ve uzmana teslim ettiği batarya konusunda bilgilerine başvurulması için Ataç'ın mahkemeye çağrılmasını talep etti. Bu talepler önümüzdeki duruşmada değerlendirilecek.

31. Mumcu cinayeti, Sedat Peker videolarında nasıl gündeme geldi?

Peker, 2021'deki bir video kaydında Mumcu cinayetini konu ederek, şunları söyledi:

"Mehmet Ağar var ya, Emniyet Müdürlüğü döneminde en iyi arkadaşları Behçet Cantürk, Hüseyin Baybaşin, Savaş Buldan, tüm uyuşturucu işi yapanlar bunun arkadaşı. ‘Kürt iş adamları' diyorlar ya hayır, hepsi uyuşturucu işi yapıyor. Hepsinden para aldı. Siyasete girerken geçmişini temizlemek için Milli Güvenlik Konseyine bir sunum yaptı, o zaman Tansu Hanım, onu ikna etti. ‘Devletler kendi gelecekleri için bu tip eylemler yapabilir' şeyinde bir sözlü karar çıkartırıp sonra başladılar hepsini öldürmeye… Kendi geçmişini temizlemek için… Uğur Mumcu neden öldürüldü? Öldürüldüğü zaman yazdığı yazılara bakın. ‘Terörden beslenen terör lordları', bunun üzerine çalışma ve silah ticareti. Uğur Mumcu şehit ediliyor, yanına ilk gelen kim? Katil en önce gelir, Mehmet Ağar. Eşine diyor ki ‘Ben buradan bir tuğla çekersem devlet aşağı iner'. Terörden menfaat elde edenlere gelince adamı şehit ettiler. Mehmet Ağar'ın yaptığı bu organizasyonların hepsi kendi cebi içindi, gördüm, yaşadım. Bana iş adamını arattırıyorlardı, ‘Bu PKK'ya para veriyor' diye. Ortak dostumuz. Dedim bu adam Çorumlu nasıl PKK'lı olur? Adama küfür kafir biz arayıp… Sonra adam bunun yanına gidiyor iki James Bond çanta parayla…"

32. Mumcu ailesinin bu açıklamalara yönelik tepkisi ne oldu?

Uğur Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu, sosyal medya hesabından, "Senelerdir Uğur Mumcu cinayetinin aydınlatılması için kim ne biliyorsa anlatsın, işin ucu kime dokunuyorsa dokunsun dedik. Bu görüşümüzü korumaya devam ediyoruz. Çekin tuğlaları yıkılsın duvar altında kim kalırsa kalsın" paylaşımı yaptı.

33. Ağar, bu iddialar konusunda konuştu mu?

Mehmet Ağar, Peker'in öne sürdüğü iddialara dair daha önce yaptığı açıklamada "Bunların hepsi yalandır. Kimin ne iddiası var buyursun delillerini götürsün. Her türlü araştırmaya soruşturmaya açığım. Ne benim ne oğlumun yasal ve ahlaki olmayan hiçbir şeyle ilgisi yoktur" demişti.

34. Bu iddialarla ilgili bir soruşturma açıldı mı?

Hayır. Peker'in diğer iddialarıyla ilgili işlem yapılmadığı gibi bu konuda da bir soruşturma açılmadı.

35. Bu kararlara ve açığa çıkan bilgilere rağmen kamuoyu neden tatmin olmadı?

Umut Operasyonu ve davası, kapsamının büyüklüğüne rağmen kimseyi tatmin etmedi. Kamuoyunda hâlâ Uğur Mumcu'nun ve diğer isimlerin faillerinin bulunamadığı algısı hâkim. Bunun en büyük nedeni, kritik süreçlerde ihmalleri saptanan kamu görevlileri hakkında işlem yapılmamış olması. Yakalanan ilk iki sanığın işkence altında suçlamaları kabul ettiği iddiası da soruşturmaya gölge düşürdü. En önemlisi, yargının açıkça İran'ı işaret etmesine rağmen Türkiye, diplomatik olarak herhangi bir adım atmadı. Bu tip sarsıcı cinayetlerin istihbarat desteği olmadan yapılamayacağı düşüncesi ve bu konuda somut tespitlerde bulunulamaması da 28 yıl sonra Mumcu cinayetinin ardındaki perdenin hâlâ aralanmadığı yorumlarına yol açıyor. Eylemleri bu isimler yapmış olsa bile kimler tarafından yönlendirildiği, Türkiye'de kimlerden yardım aldıkları da karanlıkta. Oğuz Demir'in yakalanmamış olması da birçok sorunun gölgede kalmasına yol açıyor.

* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 11:44 .