Alvin´isimli üyeden Alıntı
Ben senin burada yazdigin pek cok seye itiraz etmiyorum. Elestirmiyorum da. Sen sinirleniyorsun, kufur ediyorsun, tahrik ediyorsun. Benim yanlis anladigim, bazen yanlis okudugum, bazen dogru anladigim ama yanlis kendimi ifade ettigim oldu. Bunlar icin ozur dilerim. Ben burada kalkip da ne senin ne de baska uyelerin sozlerini bilerek carpitmadim, yalan soylemedim. Bana pkk'li diyebilirsin ama Aktrol diyemezsin.
|
Şahsi bir ifadede bulunmuyorum,kendim yapsam, farketsem aynı ifadeleri kendi DAVRANIŞ, YAKLAŞIM, TUTUMU DA söylerim, dünyanın sonu değil, farkına varan olursa da bana rahatlıkla yaptığımın adilik olduğunu söyleyebilir, olabilir zira etki-tepkiye bağlı hareket eden, insanız... örneğin şu başlıkta bir şey söylemişim, muhatabım cevap vermiş, bir şey söyleme gereği duymamamışım, çünkü anlamsız olurdu.
https://turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=43281
Ama o kişi görüşümü belirttiğim bir konuda,
sen kimsin, O'ndan daha mı iyi biliyorsun, bilimden haberin var mı gibi bir ifadeyle döner, bir de benden alıntı yapmak yerine, cümle içinde geçen 2-3 kelimemi alıp, kendince çeşitli anlamlarda yorumlasaydı ve sırf kendisi öyle yorumaldı diye de al sana kaynak gibi dönseydi ne olurdu? İşte o koşulda cevap vermek zorundayım,
bu kişiye karşı da yapılan bir eylem değil, aslında ne söylediğimi, neden öyle söylediğimi(ki bu mecburiyetten) dile getirmek içindir, yoksa nasıl mümkün olacak(ben dedim oldu olmamalı). Bu seferde sen bunu neden anlattın, bilinmedik bir şey mi gibi -neden öyle söylediğimin ifadesindeki geçen kelimelerden- yol alınırsa, en basit haliyle bile burada bir niyet sorunu var demektir. Kimin yaptığının ne önemi var,
bir kere ilk giriş niyet bazlı, bu açık ve yanlış...
Konu adına söylemiyorum,
Korkuluk safsatası,
hepimiz için ciddi bir sorundur ve yapan,
ister, istemez ve ilerleyen süreçte mecburen diğer safsata türlerine de sarılmak zorunda kalır, farkında olsun, olmasın, dikişin ucu kaçmıştır bir kere. Oysa baştan anladım, ben öyle söylediğini düşünerek yazmıştım demiş olsa sorun olmayacak, ama demiyor, korkuluk safsatasına ve oradan da çeşitli saftalara yöneliyorsa-mecburen- ben de yapsam, kim yaparsa yapsın, doğru değildir, bir de ürettiği korkuluğa kişilik, sözde psikolojik don, iddialar giydirmişse, adiliğe varıyor. yani bu diyalog esas açısından adi, yöntemde, usülde alçak(düşük seviyede) bir diyalog olur, şahsi değil.
Öyle bir paradigma var ki, bu paradigma günümüzde bilimle bağdaşmıyor, bilimsel normları karşılamıyor, ama gel gör ki, bu paradigma, eğer tam da bilimi sözde temsil ettiği iddia edilen(ki biliyorum ki sermaye gücüyle!) merkezlerde oluşturulmuşsa, hem kırmak hem de bu koşullarda gerçekten bir şeyler söylemek, ölüm fermanı imzamak, veya alaya alınmak, çapsız safsatalara muhatap olmaktan öte anlam taşımıyor. (basit bir örnek Celal Şengör gibiler, 24 boyut üfürenler vb. diyeyim, oysa bu
yansımadır , burada
kişi değil, paradigma, statükonun,egemen olanın ne olduğu önemli, çünkü
oradan yansır, fışkırır, karşılık bulur -ki günümüz sermaye bilimi egemenliği de pek farklı değil)
Oysa keşif bir noktada paradigma ile çelişendir, paradigma ile -şu ya da bu düzeyde, şu ya da bu biçimde, %1 veya %100 oranda olsun- çelişerek elde edilir, kısaca bilinen veya kabul görüleni aşmak zorundadır
. Kısacası 3-5 çeşit konuda 3-5 dayanak var ve bu dayanaklar paradigma tarafından çarpıtılmış ise; bunlardan-buradan türeyen-bağlı 1.000 görüş de olsa, önünde, sonunda sakattır, ama farkedilmesi, ifadesi, mücadelesi, irdelenmesi, eleştirilmesi güçtür. Paradigma sağlıklı olsa, çeşitli uçuk, kaçık teoriler, görüşler hortlayıp, sözde saygın yayınlarda kendine yer bulurken, gerçekten saygın(çünkü bağımsız) bilim insanlarının çalışmaları özellikle gizlenmez,
engellenmeye çalışılmazdı (Örneğin, bir
bilim insanına(Hannes Alfvén*) gözlem evininin kapılarını, gözlemleri ve tespitleri hakim ideolojiyle çeliştiği için kapatılmazdı. kaldı ki mevcut paradigma, statüko ile çelişen veya aşan söylemleriniz varsa linç ediliyor olmak bilimle bağdaşmaz. Materyalizmle hiç bağdaşmaz -felsefe olarak sağlıksız olanın, bilimi de sağlıksız olur)...
Ha efendim
evren nasıl oluşmuş? /Hangi evren? oluşmuş mu, değişmiş mi? her halükarda insanız ve belirli bir konumda, etrafımıza bakıp -gözlem ufkuyla da sınırlı!- isim, tanım, sınır tayin ediyoruz. Evren daha farklı bir yapıda(!) olsaydı, bu durumda o evrende olsaydık, o zaman ona evren diyecektik, ya da trilyon yıl sonra yorumlayanlar o an gördüklerine evren diyecek. Ne kadar umrumda? Çok mu önemli? örneğin Dünya ve bu gezgende yaşayan insanlığın köleci, feodal, kapitalist gibi, içler acısı, dünyayı hatta Güneş sistemine değin varacak olan, felakete sürükleyen felaketlerden, daha mı önemli? Değil, ama gel gör ki, paradigma ve statüko,
insanlara masallar, algılar, mitolojiler üretmek zorundalar ve tersin geri içinde bulunulan dünyanın tekerini döndürecekler veya besleyecekler -ki bu yönüyle umrumda.
Kısaca düşündüğümüzü, bildiğimizi söyleyemiyoruz.
Piyasa, bilindiği sanılan bir çok mesele açısından da aslında belirli merkezlerce, dayanaktan elde edilmesi mümkün olmayan düzeylerde üretilmiş -bilimsellik hiçe sayılmış- yorumlarla, akıl, mantıkla bağdaşmaz, FARAZİ -ama paradigma, statükonun sırtını sıvazlayan, buna mecbur kalınan- çıkarım, uydurmalarla dolu.. Bilim camiasında(! cemaat gibi), Big bang'in olumsuz kurgularına ve elbette bunu ortaya seren tespitlere dair yapılan
gözlem ve deneyler ısrarla hasır altı edilmekte, gözlem ve deney yapanlar engellenmeye çalışılmakta, farazi boyutlar, özel görevli(!) parçalar üfürülmekte ve bu statükoya güvenmemiz gerektiği söylenmektedir -kısaca değil gözlem, fikrini söyleyen bilim insanı dahi olsa bu kendi kalemini kırmak gibi bir hal almış durmda, o sebeple de ancak bağımsız bilim insanları gerçekte olan-biten nedir, ne değildir söyleyebiliyor, lakin seslerini duyurmaları imkansıza yakın. Statükoyu kırmak zordur, hele ki doğru blinen veya pompa edilen yanlışlara dayalı teorileri(!) de
çürütmek imkansız gibidir, çünkü dayanak 1 kez yanlış oldumu, ona dayalı tüm kurgular da "MUTLAK" aksi söylenemez bir hal alıyor ve bu böylece piyasa yapıyor, çürütülemiyorlar çünkü her soruna uygun bir kurgu, bir gerekçe, hayali, farazi sözde dayanaklar eklenmiş... örneğin Heisenberg bir meslektaşıyla konuşur-yazışırken(hatırladığım), kuantum alanıyla ilgili bir noktada
arada madde akışından söz eder, ancak bu öne çık-artıl-maz, çünkü
hem ifadeler de hem de gözlem araçlarının tepki, (GİRİŞİM!) esaslı yani
etki ve tepki bazlı olmasından dolayı, ifadelerde kaçınılmaz olarak ENERJİ ifadesi kullanılır. Çünkü gözle görür gibi parçacık değil de, eldeki imkanlarla kullanılan, alıcı-gözlem araçları
üzerinde bıraktıkları emareler, ışımalara dayalı yorumlar yapılır. Örneğin 2 protonun çarpışması örneği, alıcılar vasıtasıyla görülen ışımadır, çıkarımlar ışıma-yani alıcıda bıraktığı etkiye, tepkiye-emareye bağlı yapılıyor -o halde maddeden mütevellit alıcı ile arada maddi bir ortam, aktı durumu söz konusu. Işıma varsa ve yayılım gösteriyor ve alıcıda etki oluşturabiliyorsa, bu da ortamın boş olmadığı anlamına da gelir. Fakat yorumcu, bu tür emarelere dayalı yorum yaparken,
madde su kabarcıkları gibi, bir var, bir yok oluyor şeklinde bir yargı oluşturduğunda ve 3kelime ile tüm bildik literatürü alt-üst ettiğini iddia ettiğinde saçmalamış da oluyor. Çünkü henüz bu çıkarımı yapacak düzeyde bir gözlem, veri birikim, bilgisine sahip değildir(oysa bu durum, ilgili maddelerin eylem halinde tespit edilebildiği, eylemsizken alıcıda iz bırakmadığı için de, yok hükmünde sayıldığı içindir, yani farazi, iradi, öznel bir çıkarım!)
Burada sorun ne zaman ve nerede başlıyor? Gözlemler yeterli olmadığı halde, gözlemden elde edilmesi mümkün olmayan düzeyde çıkarım ve yargılar üretiliyor -paradigma ve statüko ile ters düşmeyecek biçimde, bu çıkarım ve yargılar öyle ki, dayanakları, ilgili çıkarımları bütünüyle olumlamıyor, ama statüko sanki çıkarım, yargılar kesinmiş gibi yayınlayarak, bir algı oluşturuyor ve ardınca sözde bilimce temsil edilir hale gelmiş popüler bilim adı altında, ortalık kire ve düşünceye gem vurmaya teslim ediliyor(İmdada Hızır gibi kullanılan ve bilime zarar veren anlayışı, hakim ideoloji, statükoyu temsilen Popper gibiler yetiştiriliyor). Bazılarının, egemen ideoloji ve inançların işine de yaradığı için, üzerinde tartışılamaz ve bu tür algı ve kabullere akademik ünvanlar da verilerek ket vurulmuş oluyor. (işte bir konu başlığında dahi, bbir görüşümüzü paylaşıp, ifade edemedik, bir anlamı kalmadı)
İşin garibi bu düzeyde önemsenen
bu konular, İnsanlığın talep ve edinim zaruriyeti sıralamsında son sıralardadır, ama piyasada
liderliği temsil eder, neden?
Gündelik hayatımızda, 1 milyon ışık yılı ötede.... A, B halaya durmuşmuş vs.(olmalı tabi, ancak çok daha önemli meseleleri gölgelememeli, öyle ya bu konu için harcanan milyar dolarlar kanser için, başka toplumsal, sosyal ,ekonomik, doğa sorunalrı harcanmaz, ilaç tekelleri, istismarcı siyasetçiler hep kazanmalı, bunlara da, insanların hayatı ve bilinçölenmesi namına bir etkisi olmayacak alanlarda oynacaklar verip, karşılığında para, destek, ödül, kariyer, sttaüko vermeli vs.!),
oysa Dünyaya baktığımızda
gördüğümüz yobazlığın, bağnazlığın, sömürünün, doğayı katletmenin dünyası, ama ne gam!.
Yöntemleri nedir? Değinmeyeceğim, zaten konuda bir örnekle değindim... Şahsi bir şey söylemiyorum, çoğu insan -ihtisaslı(!) dahi olsa- dalga kavramının, parçalar, parçacıklar ve ilişki ağınca-çevresince ileti-alıcı yayılım gösteren bir etki yayılımı olduğunu bilmiyor, dalgayı kendi halinde ve her şeyden bağımsız, kendi başına yol alabilen
hayali bir varlık -enerji -> bu kavrama da hayali bir varlık statüsü verip,
ruhani sanıyor vs. Oysa genel-geçer olarak gözlemlediğimiz, bildiğimiz dalga ile aynı mantığa sahip.
Kimseye şunu oku, bunu izle diyemem, sırf oku da demem, okumak tek başına anlam ifade etmiyor. Etse insanlar üniversitelerde 4 yıl okuyup, okul bittikten 15 gün sonra okuduğunu unutmazdı(demek ki okumak veri kazandırır, ama üzerinde düşünmedikçe, yorumlamadıkça, beyni çalıştırmayıp, omurilik seviyesinde kaldıkça yeterli olmuyor. 4 yıl gibi bir süre kitapevim de oldu, bir kaç bin kitaplı kütüphanelerimde, ne kimi okuduğum ne kitabın adı ne de kaç kitaba sahip olmunmuş, olunmamaış önem de, anlam da arzetmiyor, kıstas da değil. Bir uzmana otorite(! böylece eleştirilemeyecek, ayet kabul edilecek, bir taraf illa haklı çıkmalı ve böylece düşünmeye engel koymalı!) danışmak vb. -istisnai, eyleme yönelik durumlar hariç- safsatadan başka bir şey değil. Burada önemli olan
düşününebilmek, irdeleyebilmek ve ifade edebilmektir, kimin ne olduğu değil, söylemin ne, neye dair/göre olduğu önemli. Sağlam felsefik bir temel -ki kriterleri de basit oysa-, düşünme ve yorumlama, anlama veya irdeleme zahmeti olmadıkça bir anlamı da olmuyor.
Konuyla ilgili -en azından anlayış açısından- önereceğim,
Bilimsel Devrimlerin Yapısı - Thomas Kuhn. Linkten erişebilirsiniz.
https://turandursun.com/KAYNAK/Thoma...rin-Yapisi.pdf
* Hannes Alfvén - çalışmalarından bir örnek (neden önemli, en azından bir fakktörle ısı faktöründen dolayı -kaldı ki ısı da özünde bu konuda dile getirdiğim haliyle, özne açısından, bir etki-tepki temelinden soyutlanır-frekanslar, etki biçimleri değiştikçe, tepkiler ve yol açtığı değişimler de farklı olur ve farklı biçimlerde algılanıp, hissedilirler. Bir form yapıya -ki içerisi boş değildir, parçacık yüküyle de yüklüdürler, 1 parçacık girdi-çıktısı, etki ve çıktısı farkedilir veya edilmez tepkimelere yol açar, eğer bu giriş, çıkışlar ortam bileşenlerinde aktı-dalga ekseninde yayılım-dağılım gösterirse, durum, eylem(iş, enerji), etkilenme(kuvvet, iş, enerji) hali daha da değişir. Daha iri parçalar girdi, çıktı yaparsa -elektron gibi- süreç yine böyle işler- ısı, ses, ışıma vb. deriz. etki-tepki ve sonuçları alıcı temeliyle, bir biçimde algılanır ve soyutlanır)
*
https://astronomi.istanbul.edu.tr/news.php?newsid=250