Merhaba arkadaşlar,
Bu başlıkta ezanın nasıl ortaya çıktığı, kimin fikri olduğunu öğrenecez.
http://www.yeniumit.com.tr/konu.php?...9&yumit=bolum2
http://www.yeniumit.com.tr/konu.php?...9&yumit=bolum3
http://www.yeniumit.com.tr/konu.php?...9&yumit=bolum5
Sitelerinden alıntı yapılmıştır. Ezanın nasıl çıktığı ile ilgili bölümleri alıp buraya sundum.Turuncu ve kalın yazılmış sayılar aşağıdaki dipnotları göstermektedir.
Namaz vaktinin girdiğini bildirmek üzere ezan okuma,
usul olarak belirlenmeden önce, Müslümanlar, Mescid-i Nebevî'de bir araya toplanıp namaz vaktini beklerlerdi. Bazen de geldiklerinde namaz kılınmış olurdu. Bu bir şekle ve disipline bağlanmalıydı. Peygamberimiz bir gün, ashabını toplayarak Müslümanları namaza çağırmak için
ne yapmak gerektiğini onlarla istişare etti. Bazıları şöyle dedi;
"Namaz vakti gelince bir bayrak dikelim! Onu görenler birbirlerine haber versinler." 6Fakat Allah Resûlü bunu beğenmedi. Bir başkası
boru öttürülmesini veya çan çalınmasını teklif etti. Peygamber Efendimiz bu tekliflerin de hiç birini kabul etmedi.
Ashab-ı Kirâm, bir ara çan çalmayı uygun gördüler. Hatta Hz. Ömer, çan için gerekli olan iki ağaç parçasını satın almayı da üzerine almıştı. Fakat bu yöntem de uygulanmadı. Bunun üzerine
yüksekçe bir yerde ateş yakalım denilince; Kainatın Efendisi bu tavsiyeyi, uygulamanın Mecûsîlere ait olduğunu söyleyerek kabul etmedi. Zira İslâm toplumu, Mecûsîlere veya bir başka topluluğa ne iç yapısı ne de dışıyla hiçbir şekilde benzeyemezdi. "Bir kavme benzemeye çalışan onlardandır"
7 buyuran Allah Resûlü (s.a.s.)'in bu teklifleri kabul etmesi düşünülemezdi.
Buradan dipnot 11'in yanlış olduğunu anlayabiliriz. Çünkü peygamber ezanla ilgili teklifleri beğenmemektedir. Şunu söyleyebilirdi "Bana ezan vahiy oldu, ancak bu içinizden birine de rüya ile bildirilecek." Ya da hiç bu kadar uğraşmasalar ve bunca soruyu sormamıza sebep olmasaydı da namazı öğrettiği gibi ezanı da öğretseydi de müminler namazı kaçırmasaydı, bunca işkence çekmeseydi de biraz da işlerine güçlerine baksaydılar.
Neyse devam edelim...
Arayışlar devam ediyordu. Herkes bir arayış ve bekleyiş içindeydi. Aradıklarını bulamıyorlardı. Fakat araştırmaya devam ediyorlardı.
8 Her arayışın güçlü bir fiilî duâ olduğunu biliyorlardı.
Henüz bekledikleri de Resûlüllah'a bildirilmemişti. Davet için getirdikleri teklifler de, taklitten öteye gitmiyordu. Halbuki taklit, taklit edilen şeyi hatırlatır. Taklit edilen şeyin aslına ait ritüelleri, manâyı veya manâsızlıkları akla getirir. Kaldı ki "sapıklıkları üzere devam etmekte olan milletlere dinî nişaneler konusunda muhalefet etmek gerekir."
9Bundan dolayı teklif edilen yöntemler kabul görmemişti. Aynı zamanda taklitle bir yere varılamazdı. Taklit, hakikate giden yol olamazdı. Dolayısıyla Müslümanları namaza çağırmak için öyle bir yol bulunmalıydı ki, güzelliği, etkileyiciliği ve evrenselliği ile insanlığı kuşatsın. İnanan çok şey anlar ve imanla dolarken, inanmayan hiç olmazsa bir şey anlasın. Gözleri, gönülleri hakka bağlasın. Allah'a kulluk haricinde, her şeyden zihinleri arındırsın. Kalpleri ibadete hazırlasın. İnsanı vicdanının derinlikleriyle yakalayıp mescide bağlasın. İnsan, dinlerken ağlasın..Ağlarken içi şuur bağlasın. Yüce divana kulluğa durduğunda, içinde, huşû ve huzur çağlasın. Yoksa insanlar, çan ve boru öttürme vs. gibi teklif edilen şekillerin herhangi birisiyle de namaza çağrılabilirdi.
İşte "İlahî hikmet, ezanın sadece bir duyuru aracı olarak kalmamasını; aksine dinî şeâirden biri olmasını, okunduğunda gaflet halinde olanlara dini hatırlatıcı bir özellik içermesini, bir topluluğun onu kabul etmesi halinde Allah'ın dinine boyun eğdikleri manâsına gelici bir mahiyet arz etmesini gerektirmiştir. Bu sebeplerden dolayı ezanın, Allah'ın zikri, kelime-i şehadet ve namaza çağrı ifadelerini içermesi vacip olmuştur. Böylece ezana, kendisiyle ne kastedildiği herkesçe anlaşılan bir muhteva kazandırılmıştır."
10
Sonuçta bu arayış ve kavlî-fiilî duâlara, hızlı bir icabette bulunulmuştu. Bu bekleyiş ve arayışlar sırasında ezan,
sadık bir rüya ile Abdullah b. Zeyd'e öğretilmişti. 11Aynı zamanda İslâm alimleri, Maide sûresinin 58. ayetinin de, ezanın sırf rüya ile değil, Kur'ân'ın nassı ile de sabit olduğunu gösterdiğini belirtmişlerdir.
12Bu ayette "O kafirleri de dost edinmeyiniz ki namaza çağırdığınız zaman o ezan veya namazı eğlence ve oyun yerine tutar, alay ederler." buyrulmaktadır. Bu ayet ezanın dayanağıdır. Ayrıca ezanla alay edip hafife almanın küfür olduğuna delalet eder.
13Abdullah b. Zeyd'in gördüğü rüyayı
Hz. Ömer (r.a) da görmüştü. Bu iki sahabenin ezanla ilgili rüyaları, onlara ilahî bir ihsan ve ikramdı. Bu bir tevafuktu. Allah Resûlü'nün:
"Bu rüya haktır, inşaallah" demesi de bu ikramın bir teyididir. Burada insanın aklına
"ezanın bu şekilde teşriinin hikmeti nedir?" diye bir soru gelebilir. Buna şu şekilde cevap verebiliriz.
Bizim bildiğimiz bilmediğimiz pek çok hikmet vardır. Bir hikmeti de şu olabilir: Ezan,
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in şahsını da yücelttiği için, hikmet-i ilahi onun, başka bir müminin diliyle meşru olmasını dilemiştir. Böyle bir takdirden dolayı ne ilahî hikmeti, ne de O'nun mutlak iradesini asla sorgulayamayız. Allah, hak ve hakikati kullarına nasıl duyuracağını, nasıl öğreteceğini, en iyi bilendir. "...Şüphesiz ki Allah ne dilerse yapar." (Hac, 18 )
Geçelim rüyaya...
Bu sırada Ensar'dan Abdullah b. Zeyd, bir sabah Allah Resûlüne gelerek bir rüya anlattı:
"Ya Resûlâllah! Bu gece uyurken, üzerinde iki parçadan yemyeşil elbiseler giyinmiş, elinde çan taşıyan bir adam yanıma uğradı. Beni gezdirdi, dolaştırdı. Ona ‘Ey Allah'ın kulu! Bu çanı satar mısın? dedim.'
— Ne yapacaksın? dedi.
— Namaza davet edeceğiz" dedim.
— Sana daha hayırlı olan bir şey bildireyim mi? dedi.
— Olur göster! Nedir o? deyince, bana şu kelimeleri öğretti.
Allahu Ekber. Allahu Ekber.
Allahu Ekber. Allahu Ekber
Eşhedu ellâ ilâhe illâllah.
Eşhedu ellâ ilâhe illâllah.
Eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah.
Eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah.
Hayye ale's-Salâh.
Hayye ale's-Salâh.
Hayye ale'l Felah.
Hayye ale'l Felah.
Allahu Ekber. Allahu Ekber.
Lâilâhe illâllah."
Bunları bana söyledikten sonra, az geriye durup, namaza kalkacağın sırada şunları okursun dedi.
"Allahu Ekber. Allahu Ekber.
Allahu Ekber. Allahu Ekber.
Eşhedu ellâ ilâhe illâllah
Eşhedu ellâ ilâhe illâllah
Eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah
Eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah
Hayye ale's-Salâh
Hayye ale's-Salâh
Hayya ale'l-Felah
Hayya ale'l-Felah
Kadkâmeti's-Salâh
Kadkâmeti's-Salâh
Allahu Ekber. Allahu Ekber.
Lâilâhe illâllah."
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.); "İnşallah bu hak rüyadır. Bilal ile birlikte kalk da gördüğünü ona öğret. Ezanı okusun. Zira onun sesi, seninkinden daha gürdür." buyurdu. Bilal ile kalktık. Ben ona öğretmeye o da okumaya başladı.
Bu sesi evinden işiten Hz. Ömer, hemen çıkıp geldi ve şöyle dedi:
"Ey Allah'ın Resûlü! Seni hak ile gönderen, Allah'a yemin olsun ki, O'nun gördüğü rüyanın aynısını ben de gördüm. Bu sözü işiten peygamberimiz, Allah'a hamd ederek; ‘şimdi bu, daha sağlam oldu' 14dedi." Böylece ezan, namaza davette usul olarak teşrî kılındı.
Sorum şu:
1)Ömer neden ezanı duyunca koştu geldi?Okunmadan önce gelseydi de Hz. Muhammed'e anlatsaydı gördüğü rüyayı olmaz mıydı? Ardından Abdullah B. Zeyd'de gelir ve ikisininkini karşılaştırırdı...
2)
Hz. Muhammed çok güvendiği bir mümine allahtan aldığı vahiyle öğrendiği ezanı söylese, bunu ona sır olarak verse, sonra da Abdullah B. Zeyd'inki ile karşılaştırsalar daha inandırıcı olmaz mı?
Dipnotlar:
6- Ebu Davud, Salâh, 27
7- Münavî, Feyzu'l-Kadîr, VI, s. 104
8- Bu konudaki rivayetler için bkz., Buharî, Ezan, 1; Müslim, Salâh,1; Tirmizî, Salât,
139; İbn Mace, Ezan, 1; Nesaî, Bed'u'l-Ezan, 1; Ebu Davud, Salâh, 27
9- Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullahi'l-Baliğa, (İslâm Düşünce Rehberi, Trc.,
M. Erdoğan) I, s. 538.
10- Şah Veliyyullah Dihlevî, I, s. 538
11- Abdullah b. Zeyd'in, bu rüyayı görmeden sekiz gün öncesinde, Cebrail (a.s)'ın ezanı Resûlüllah'a getirdiği veya ezanın Miraç sırasında peygamberimize vahyedildiği de ifade edilmiştir. Bu rivayetler zayıftır. Sahih rivayetlere göre ezan Ashab-ı kiramdan Abdullah b. Zeyd ve Hz. Ömer'in rüyaları ve Allah Resûlünün onları tasdikiyle sabit olmuştur. (Bkz. İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, VII, s. 495) Şayet burada bir vahiy söz konusu ise "vahyin inişi bu zamanâ rastlamış olabilir. Dolayısıyla o zaman ezan sadece bu sadık rüya ile değil vahiyle de sabit olmuş olur." (Bkz. Vehbe Zuhaylî, I, s. 534 )
12- Bkz. Fahreddin er-Razî, (Maide, 58'de)
13- Suat Yıldırım, Kur'ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, (Maide, 58'de)
14- Ebu Dâvud, Salât 28; Tirmizî, Salât 139[hr:ea28bc793e]"Benim naciz vücudum elbet birgün toprak olacaktır, ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."
K. Atatürk