Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Felsefe > Etik, Estetik, Sanat, Politika, Bilim & Eğitim

 
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
  #1  
Alt 02-07-2010, 19:25
Sangre - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Sangre Sangre isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 04 Apr 2008
Mesajlar: 1.500
Standart Ateizmin Normatif Etik Teorisi

Konu başlığı her ne kadar tek bir teoriden bahsediyor gibi görünse de, hem literatürdeki teori çeşitliliğinden dolayı, hem de Ateistlerin tek bir düşünce sistemine sahip olmadıklarından dolayı bu konuda tek bir teoriyi değil de bir kaç tanesini birden ele almamızda fayda görüyorum.

Teistlerin genel iddiası, Ateistlerin her hangi bir Tanrı'ya inanmadıklarından dolayı her hangi bir ahlaki normu da kabul etmelerinin mümkün olmadığı yönündedir.. Ben şahsen bunun doğru olmadığını, bir Tanrı'ya inanmadan da o toplumun 'ahlaken eşit ve özgür varlıklar olarak yaşayabilmesinin' mümkün olduğunu düşünüyorum.. Bu yüzden de benimsenen 'İnsan hakları' düşüncesinin, tutarlı ve geçerli bir felsefi temeli olması gerektiğini savunuyorum.. Bu açtığım konuda da bunun mümkün olup olmadığını ve olası bir normlar sisteminin tutarlı olup olmadığına göz atacağız.. Konuda ele alınan teorileri, genel olarak Cennet Uslu'nun Doğal hukuk ve Doğal haklar kitabından gerek kendi yorumlarımla, gerekse direkt olarak geçirdim.

Kantın ödev ahlakı ve Doğal hukuk yaklaşımı her ne kadar metafizik bir temellendirmeyle gerekçelendirilse de, ben Ateizm'in sadece Tanrı'ya inanmamak olduğunu ve Tanrı dışında kalan metafizik alanı kabul etmesinde her hangi bir sakınca olmadığını düşünüyorum.. Bu yüzden bu konuda Epistemolojik olarak Rasyonalist temelli iki görüşe de yer verilmiştir.

Konuyu detaylı olarak açıklamadan önce şu tür soruların bizim ilgi alanımıza girdiğini belirtmem gerekir;

''İnsan hakları, ontolojik bir gerçeklikle temellenen ilkeler midir, yoksa insanlığın konsensüs veya gelenek yoluyla icat ettiği ve ürettiği normlar mıdır?.. İnsanların haklara sahip olduğu argumanı kültürel ve uzlaşımsal bir beşeri ürün müdür, yoksa 'evrensel geçerliliği' olan bir hakikat midir?.. İnsan hakları sırf kendileri uğruna uyulması gereken deontolojik (ödev ahlakı) normlar mıdır, yoksa bireylerin ve onların toplamını oluşturan toplumların lehine ve faydasına ürettiği sonuçlar bazında değerlendirilmesi ve dikkate alınması gereken 'araçlar' mıdır?.. İnsan hakları toplumun diğer üyeleri ve devlete ekonomik, sosyal, kültürel vb. pozitif edimler ve görevler de yükleyen 'pozitif özgürlük' talebi midir, yoksa sırf insanların 'eşit özgürlüğü' üzerine yerleşen 'negatif özgürlük' talebi midir?.. İnsan hakları sadece 'sınırlı bir devleti' ahlaken meşru kılan bir arguman mıdır, yoksa refah devletini zorunlu ve ahlaki kılan bir arguman mıdır?.. Bütün bu sorulara verilecek muhtemel farklı cevaplar insan haklarının ne olduğu, nelerin insan hakları olduğu ve nasıl bir siyasi toplumu gerektirdiği konusunda da farklı sonuçlar ortaya çıkaracaktır.. Aynı şekilde izlenen yolun kaynağına göre, ortaya çıkan normlar sisteminin pozitivist mi, yoksa idealist mi olduğunu gösterecektir.. Bu yüzden de insan haklarının hangi felsefi temelde savunulduğu önemli bir konu haline gelmektedir''

İnsan haklarının temellendirilmesi konusundaki bu farklılıklardan dolayı, sınıflandırmamızı 4 kategoride yapacağız;

1- Sonuçsalcılık veya Faydacılık
2- Toplum Sözleşmesi, Sözleşme Etiği
3- Kant'ın Ödev Etiği, Deontoloji
4- Doğal Hukuk ve Doğal Haklar Teorisi


İlk olarak Sonuçsalcı veya Faydacı etik anlayışına değinirsek; Faydacı etik anlayışı Deontolojik anlayışın tam karşısında bulunur.. Faydacılık eylemlerin ahlaken doğru olup olmadığını ortaya çıkan sonuçlarına göre değerlendiren bir felsefi yaklaşımdır.. Buna göre, her hangi bir eylemin doğasında var olan bir iyilikten veya doğruluktan söz edebilmemiz mümkün değildir.. Önceleri Jeremy Bentham, daha sonra John Stuart Mill tarafından geliştirilen Faydacı etik anlayışı, iyiliği ve mutluluğu kişinin elde ettiği ''faydaya'' veya ''hazza'' göre açıklar.. Kişinin hissettiği kötülük ve mutsuzluk ise, ''acı'' ile açıklanır.. İnsanların nihai amacı iyilik ve mutluluğa ulaşmak olduğu için, bireylerin yaptıkları tek şey faydayı maximize edip, acıyı minimize etmektir.. Bireyler fayda ve haz sağlayan eylemlere yönelirken, acıya neden olan eylemlerden kaçınmaktadırlar.. Yasalar, kurallar, normlar veya düzenlemeler eylemlerin sonuçları açısından toplam faydayı arttırmaları veya azaltmaları kriterine göre yapılır.. Buna göre, örneğin sadist bir eylemin yasaklanması veya cezalandırılması, bu eylemin serbest olduğu duruma göre çok sayıda kişiyi tatmin ediyor ve toplam faydayı arttırıyorsa, eylem yasaklanacaktır..

Sonuçsalcılık veya Faydacılık iyiliği bireye bağlı olarak tanımladığından ve toplumu bireylerin toplamından ibaret gördüğü için metodolojik olarak Bireycidir.. Epistemolojik bakımdan ise genel olarak Ampirist (pozitivizm ile sonuçlanan) olduğu söylenebilir.. Faydacılık, evrensel insan hakları kavramıyla değil ama insanların yasalarla düzenlenerek garanti altına alınmış hakları ve özgürlükleri kavramlarıyla bireysel özgürlük fikrine büyük katkılar sağlamıştır.. J.S.Mill bir 'kural faydacısı' olarak, 'Birinin özgürlüğü diğerinin başladığı yerde biter.'' sözüyle, Faydacı akımın gelişmesine katkı sağlamış ve Faydacı akımın önünü açmıştır.. Kural Faydacılığının geleneksel Faydacılıktan farkı, her zaman toplumun toplam faydasını azaltan eylemin yasaklanmasının mümkün olmamasıdır.. Güncel bir örnek olarak; İsviçre'de onaylanan minare yasağı kanunu, toplumun toplam faydasını arttırdığı için geleneksel faydacı akıma göre meşrudur.. Ama Kural Faydacılığına göre, bireylerin inanç ve ibadet özgürlüklerine bir müdahale içerdiği için gayri meşru bir eylemdir.. Yani toplumun toplam faydasını arttıran eylemler, insanların koyduğu bazı kurallar dahilinde meşru veya gayri meşru sayılabilirler.. Kişilerin 'Negatif Özgürlüklerine' müdahale mümkün değildir.

---

İkinci olarak, Sözleşme Etiği teorisi son dönemlerde popüleritesi gittikçe artan ve modern siyaset teorisine de konu olan bir yaklaşımdır.. Çağdaş Sözleşme Etiği üzerinde Kant, Hume ve Hobbes'un büyük etkisi vardır.. Bir Adalet Teorisi eseriyle John Rawls Kantçı bir pozisyonda dururken, Sözleşme Yoluyla Ahlak eseriyle David Gauthier Hobbesçu bir çizgide durmaktadır..

Sözleşme Etiği en genel anlamıyla insanların ahlaki veya siyasi yükümlülüğünü bir toplumdaki bireylerin üzerinde anlaşacakları bir sözleşme üzerine inşa eden bir yaklaşımdır.. Sözleşme etiğinde toplumun biçimini, bireylerin karşılıklı olarak anlaşacakları şartlarla belirlemesi öngörülür.. Metodolojik olarak Bireyci, Epistemolojik olarak Ampirist (subjektivizm ile sonuçlanan) bir perspektife sahip olduğunu söylenebilir.. Sözleşme teorisyenlerine göre bireyler kendi çıkarlarını gözeten ve rasyonel varlıklar olarak kabul edilir.. Doğal hukuk yaklaşımından farklı olarak, mutlak, evrensel ve doğal bir ahlakın varlığını reddetmektedir.. Bu yüzden sözleşme teorisinde bireylerin karşılıklı ilişkilerinde geçerli olacak davranış kuralları, zorunlu olarak insan yapımı olmak durumundadır.. Ancak etiğin bireylerin karar ve tercihleriyle inşa edilmesi, irrasyonel veya geleneğe ait olacakları anlamına gelmez.. Sözleşme teorisyenleri insanların üzerinde 'oybirliği'ne varabilecekleri kuralların neler olacağını/olabileceğini araştırırlar.

Kurgusal olarak insanlar sözleşme ile kendilerini sınırlayacak kuralları belirler ve sözleşmeye uyma konusunda hep birlikte yükümlülük altına girerler.. İnsanların tam bir özgürlükten vazgeçerek kendi kendilerini sınırlamaya iten sebep, bu tür sınırlamaların olmadığı duruma göre elde edecekleri avantaj ve faydalardır.. Bu şekliyle Sözleşme Etiği, Faydacı akımla benzerlik gösterir.. Fakat Sözleşme Etiği, bireylerin karşılıklı olarak uzlaşma sağladıkları bir zeminde işlev görür.. İnsanların, herkesin sözleşmeye uyacağına ve uymayanların bedelini ödeyeceğine inandığı sürece kendilerinin de bu kurallara uymaktan dolayı çıkarı olacaktır.. Böylece insanlar ancak karşılıklı olarak birbirlerinin haklarını da güvenceye alabilirler.. Sözleşme etiği bir tür siyasi etik veya ortaklık ve işbirliği etiğidir.. Ahlaki kuralların a priori doğruluğu söz konusu değildir ve onlara kendileri hatrına itaat edilecek değerler olarak bakılmaz.

---

Üçüncü olarak, kısmi benzerlikleri nedeniyle doğal hukuk etiğine en yakın olan Kantçı Etiktir.. Doğal hukuk etiğinden sonra evrensel insan hakları fikrine en çok katkı yapmış felsefi yaklaşımdır.. Immanuel Kant, kendinden sonraki pek çok düşünür ve teorisyeni etkilemiş ve bugün dahi hak tartışmalarının canlı kalması yönünde katkı sağlamıştır..

Kant'ın etik teorisinde bir eylemin ahlaki değeri, o eylem ile varılmak istenen amaçlar dünyasında bulunan sonuçlarına göre değil, o eylemin kararını verdiren ilkeye/maksime göre değerlendirildiği için ödev etiği olarak adlandırılır.. Kant'da ahlak yasası ne sözleşme etiğinde olduğu gibi aklın icat ettiği ilkelerdir, ne de doğal hukuk etiğinde olduğu gibi objektif doğal düzende aklın keşfettiği ilkelerdir.. Temel ahlak yasası, aklın kendi özerkliği içinde zorunlu olarak ulaştığı a priori bir yasadır.. Bu nedenle Kantçı etik epistemolojik olarak Rasyonalisttir.. Kant'ın etiğinin merkezinde ahlaki ilkelerin objektifliği ve evrensel geçerliliğini test eden formel bir ilke olan kategorik buyruk yer alır.. Kategorik buyruk, ilkenin yöneldiği veya sağladığı sonuçlara göre değil, kendisi uğruna uymanın bir ödev ve yükümlülük olduğu, kendinden amaç olan bir tür ahlaki akıl yürütme 'motoru'dur.. Kant, kategorik buyruğun iki formülasyonunu sunar; ilki, 'herkes tarafından izlenmesini isteyebileceğin bir ilkeye göre davran' ve ikincis, 'insanlığı, kendinde ve başkalarında hiçbir zaman sırf bir araç olarak değil, hep bir amaç olarak görecek şekilde davran'.. İşte bu iki kategorik buyrukla en özet haliyle ifade edilen bir etik çerçeve, bir siyasi toplum formunda insan haklarının üzerine oturacağı felsefi ve ahlaki temel olarak ortaya çıkar.

Kant için rasyonel bir canlı olması insan, onu diğer şeyler'den ayıran onurlu bir statü verir.. İnsan doğal yasaların (güdüler gibi) nedenselliği içinde belirlenmiş zorunlu davranışlarla sınırlı değildir.. Kendi aklı ile koyduğu yasalar yoluyla kendi kendini sınırlayan/yöneten otonom bir varlıktır.. İnsanın özgürlüğü ancak kendi koyduğu yasalara kendinin uyması ile gerçekleşir.. İnsan kendi koyduğu kurallara kendisi uyabilen rasyonel bir varlık olarak böylece hem ahlakın 'yükleyicisi', hem de 'yükümlüsü' konumundadır.. Özgür ve otonom bir varlık olarak insan hem kendisinin sahibi hem de eylemlerinin sorumluluğunun sahibidir.. Kantçı etik bağlamında haklar, doğal düzende bulunan doğal haklar değil, bir anlamda 'insanların kendi kendilerine verdikleri' insan haklarıdır.

---

İnsan haklarının temellendirilmesinde hem ilk hem de en eski felsefi yaklaşım Doğal hukuk ve Doğal haklar yaklaşımıdır.. Geçmişi, Antik Yunan'a kadar uzanan doğal hukuk etiği, genel olarak evrende, doğada ve insan doğasında rasyonel bir düzenin varlığının kabulü üzerine yükselir.. Epistemolojik olarak Rasyonalist olan doğal hukuk yaklaşımına göre evrende her bir varlık hem tek tek hem de hepsi bir arada doğalarına içsel olan bir amaca yönelmiş durumdadır.. Bu rasyonel ve doğal düzenin bir parçası olan insan, rasyonel bir canlı olarak kendi doğasının amaçlarını ve bu amaçların gerektirdiği davranış kurallarını keşfetme ve bunlara uygun davranabilme kabiliyetine sahiptir.. İnsanın nasıl davranması gerektiğine ilişkin bu ilkeler/yasalar her yerde, her zaman ve her insan için geçerli olmaları bakımından doğal sıfatıyla tanımlanır.. Doğal hukukun ilkesi/ilkeleri, insan doğasının yöneldiği iyilik veya mutluluk amacına ulaşmaya dönük olarak insanın kendini gerçekleştiriminde, gelişiminde ve kendini oluşturmasında ona rehberlik edecek temel ahlaki kriterler olarak kavranır..

Doğal hukukun çizdiği bu birincil ve temel ilkeler doğru ve yanlışın, adaletin ve adaletsizliğin, haklı ve haksızın, hakların ve yükümlülüklerin nihai olarak değerlendirildiği ve ölçüldüğü çekirdek veya ana çerçeve olarak işlev görür.. Her türlü beşeri yasa, kural ve davranış ahlaki meşruiyetini bu doğal yasalara uygunluğundan ve onlardan türetilmesinden alırken, bu yasalar ile çatışan ve onlara aykırılık içeren her türlü yasa, kural ve davranış gayri meşru veya gayri ahlaki kabul edilir.. Doğal hukukun ilkeleri 'doğru' aklın emirleri oalrak, her insanın pratik uslamlama ile keşfedebileceği rasyonel ilkelerdir.
Alıntı ile Cevapla
 

Önerilen Siteler


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Ateizm'in Tanımsızlığı Sorunu Averroes İslam 166 17-09-2009 09:48
Etik değerleri oluşmamış insanın ateist olmasında sakınca görmüyor musunuz? milomanara Konu-dışı 12 16-06-2008 15:43
evrim-teorisi.org Tercüme Çalışmaları 7 29-05-2007 10:57

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 20:05 .