Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Turan Dursun > Turan Dursun

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #81  
Alt 11-08-2010, 00:41
Nova - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Nova Nova isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Super Moderator
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 05 Feb 2010
Bulunduğu yer: -.. ..- -. -.-- .-
Mesajlar: 2.391
Standart

Meryem´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu olayları karanlık güçlerin yaptığına inanıyorum.Sıradan bir müslüman gidip adam öldürmez.Gerçekten inanan biriyse zaten ateistin cehennemde yanacağını düşünüp ona acır ve ilgilenmez ya da o kişiyi müslüman yapmaya çalışır ve dua eder.

"düşünüp ona acır ve ilgilenmez ya da o kişiyi müslüman yapmaya çalışır ve dua eder...."

devamını yazmayı unutmuşsunuz.

"gene yetinemezse, kendi inancına göre caizolduğu için canını alır."

dünyaya dönün sn. meryem.

sevgi ve saygılarımla, Nova.

İddia ediyorum ki ikimiz de "Tanrıtanımaz" larız. Sadece benim inandığım tanrı sayısı seninkinden bir eksik. Diğer olası tanrıları neden reddettiğini anladığın zaman, benim de seninkini neden reddetiğimi anlayacaksın.

Zihin paraşüt gibidir, sadece "açıkken" çalışır.

Benim manevi mirasın akıl ve bilimdir. Atatürk.
Alıntı ile Cevapla
  #82  
Alt 11-08-2010, 01:03
onurmusa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
onurmusa onurmusa isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 01 May 2009
Bulunduğu yer: Kutsal topraklar
Mesajlar: 372
Standart

SİYAHSANCAKLI´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu tip gazeteci öldürme,ateist yazar öldürme,satanist öldürme,papaz öldürme,haham öldürme olaylarının perde arkasında hep ne zaman bu ülkede İSLAMIN NURU IŞIK SAÇMAYA Devam ettiği zaman dilimi içerisinde aslında mevcut düzenin koruyucuları,savunucuları islamı karalamak adına yukarıdaki popüler şahıslardan birini seçerler ya kendileri öldürür yada bir takım zavallı şahsiyetli kişilerin kışkırtılmasıyla bu eylemler gerçekleşir sonunda ne olur yine meydanlara çıkılır bilindik islami kötüleyen slagonlar,unutulmuş kemalizm savunucuları çıkar kemalist söylemler tekrarlanır durur bu hep böyle olmuştur vede öyle devam olacaktır.yani olanlar oyun içinde oyundur..amaç ve gaye İslamın yükselen nurunu söndürmeye çalışmaktır..
Yoksa şahsi görüşüm turan dursun ölmüş veya ölmemiş benim için mana ifade etmiyor çünkü yaşasaydı o boş fikirleri ile daha az zararlı olacaktı ama öldü yaz şimdi istediğin kadar methiye..
Öncelikle ateistleri ve satanistleri bir tuttuğunuz için teşekkür ederiz. Sağ olun.

Benim anlamadığım İslam'ın nuru nasıl bir şey? Ara ara ışık mı saçıyor bu nur? Nûr'un kelime anlamı ışık olduğuna göre "İslam'ın ışığı arada bir ışık saçıyor" demek ilginç.

Şu "Müslüman böyle bir şey yapmaz, hep İslam'ı karalama adına kafirler yapıyor" safsatasına da bayılırım, her zaman işe yarar. Mezun olduğum üniversitede ramazanda bira içiyor diye bi arkadaşımız bıçaklandı. İnönü üniversitesinde ramazanda oruç tutmuyor diye dayak yiyen bir öğrenci kan kaybından hayatını kaybetti. Madımak'ta 33 aydınımız(ve iki güvenlik görevlisi) tekbir sesleri arasında diri diri yakıldı. Birçok laik aydın İslami örgütlerin hedefi oldu ve öldürüldü. İslam'ı eleştiren kitaplarıyla tanınan Turan Dursun önce yüzlerce tehdit aldı ardından öldürüldü. İlhan Arsel hayatını yurt dışında idame ettirmek zorunda kaldı. Bugün İran'da ve Suudi Arabistan'da her gün birçok insan şeriatın kuralları gereği idam ediliyor. Ama yok ya Müslüman böyle şeyler yapmaz. Amaç hep İslam'ın yükselen nurunu söndürmektir. O nasıl bir nursa artık!

Bir de şu "Turan Dursun'un boş fikirleri" sözünüz çok komiğime gitti. Madem o kadar boş bu fikirler, hodri meydan arkadaşım! Gel çürüt tek tek. Bugüne kadar çürütebilen bir İslam alimi olmadı. Nice ilahiyatçılar profesörler niyetlendi olmadı. En son öldürerek susturmakta buldular çareyi. Ama sen ben çürütürüm diyorsan memnun oluruz, kaynaklarını al gel yanıt ver bakalım Dursun'un makalelerine.

"Özgürlüğün en büyük düşmanı, halinden memnun olan kölelerdir" Spartacus
Alıntı ile Cevapla
  #83  
Alt 11-08-2010, 01:13
onurmusa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
onurmusa onurmusa isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 01 May 2009
Bulunduğu yer: Kutsal topraklar
Mesajlar: 372
Standart

Meryem´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Arkadaşlar bana da mantıklı gelmiyor bu cinayetlerin hepsini müslümanların işlediği.Özellikle Gonca Kuriş i müslümanların öldürdüğüne asla inanamam.
Yazdıklarınızı iyi niyetinize vermek istiyorum. O yüzden tek bir örnekle kapatacağım konuyu.

Gonca Kuriş'in cansız bedeni, Hizbullah operasyonu sırasında Konya Meram'da bir villanın bodrumunda bulundu. Tanınmaz hale gelmiş olan cesedi aile üyeleri güçlükle teşhis etti. Üstelik hücre evinde bir de kaset bulundu. Hizbullah, talihsiz kadıncağıza yaptığı işkenceleri videoya kaydetmişti. O günlerde eve baskın yapan polislerin bu videoyu izlemeye yüreklerinin dayanmadığı yazılmıştı gazetelerde.

Peki Kuriş neden katledildi biliyor musun? Çünkü feministti, kadın haklarını savunuyordu hem de sonuna kadar. Kadının hayatın her alanında ön planda olması gerektiğini söylüyordu ısrarla. Ve kadını geri bırakan İslam değil İslam'ı yanlış yorumlayan erkek egemen anlayıştır diyordu. Buna bile tahammül edemedi Hizbullah. Canice katletti yazarı.

Diğer faili meçhuller hakkında konuşmak bile istemiyorum. Yüreğim sızlıyor çünkü.

"Özgürlüğün en büyük düşmanı, halinden memnun olan kölelerdir" Spartacus
Alıntı ile Cevapla
  #84  
Alt 11-08-2010, 02:45
onurmusa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
onurmusa onurmusa isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 01 May 2009
Bulunduğu yer: Kutsal topraklar
Mesajlar: 372
Standart

Arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. Bu sebeple, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan ne bir dost edinin, ne de bir yardımcı. (Nisa Suresi, 89)

Haram aylar çıkınca bu Allah'a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (Tevbe Suresi, 5)

Onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden (Mekke'den) siz de onları çıkarın. (Bakara Suresi, 191)

Allah'a ve Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır. (Maide Suresi, 33)

Düşündüm de arkadaşlar, hakikaten dediğiniz gibi, bu cinayetleri işleyenler Müslümanlar olamaz. Bir Müslüman öldürmez doğru. Masonlardır, dinsizlerdir. Bir Müslüman'ın ne işi olur bir dinsizi öldürmekle? Yukarıdaki ayetler de masonluğun el kitabından alıntıydı zaten.

"Özgürlüğün en büyük düşmanı, halinden memnun olan kölelerdir" Spartacus
Alıntı ile Cevapla
  #85  
Alt 11-08-2010, 22:00
SİYAHSANCAKLI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
SİYAHSANCAKLI SİYAHSANCAKLI isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 03 Aug 2010
Mesajlar: 137
Standart

Ne zamanki toplumda İslamın yükselişi milletin kendi öz benliğine dönüşünde oluyor,Toplum islama yöneliyor Camiye koşuyor,Kuran okuyor,İmam hatipliler Üniversite kapılarını zorluyor,Öğrenciler inançlarının doğrultusunda başörtüsü takıyor vs.vs...Gizli bir el birden çıkıyor şahsiyetsiz bir insan öldürülüyor sonra irticaya karşı mitingler bu size hiç garip gelmiyormu eylemlerin zamanlaması...?
Alıntı ile Cevapla
  #86  
Alt 11-08-2010, 22:15
SİYAHSANCAKLI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
SİYAHSANCAKLI SİYAHSANCAKLI isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 03 Aug 2010
Mesajlar: 137
Standart

Dostum Kur'an öyle avam insanlarının mealden bakıp açıklamalarıyla anlaşılacak bir kitap değildir,öyle olsaydı indirllen kitabı açıklayacak Rehber peygamberler gelmezdi,sonradan Din Alimleri zuhur etmezdi..? Örneğin Yukarıdaki ayetleri on kişiye okutsak onuda kendi bildiğince yorum yapar o halde demekki orada anlatılmak istenen nedir ona bakmak lazım..ciltlerce Kuran Tefsirleri niçin yazılmış,Dikkat et Mealleri demiyorum onu oku anlamaya çalış tarafsızca bakış açısından...
hala yok ben anlarım dersen bende sana derim İnsanlar kapasiteleri nispetince niçin meslekler grubuna ayrılmış tabiki insanlar ilimleri nispetince birbirine muhtaç yaratılmıştır,Şimdi sen kalkıp Kuran ilminden,hadis ilminden habersiz yorumlamaya kalkarsan veya kendini Alimlerden üstün tutmaya çalışırsan turan dursun gibide o bildiği ilmin kendisine faydası olmadığı gibi okuduklarını kaldıramayan zındıklardan olursun..yani onun okuduğu o ilim ona ağır gelmiştir..
O halde senin yaptığın Tıp ilminden habersiz bir vaziyette Kalp Ameliyatını anlatan adama benzersin.herkes ilmi nisbetince konuşmalı..İşte Kuranı anlaman için o ilme sahip olmalısın,kelimelerle açıklmaya kalkarsan hep yanılırsın..
Alıntı ile Cevapla
  #87  
Alt 11-08-2010, 22:31
SİYAHSANCAKLI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
SİYAHSANCAKLI SİYAHSANCAKLI isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 03 Aug 2010
Mesajlar: 137
Standart

Yanlış yorumlanan bir ayet: "Onları bulduğunuz yerde öldürün."
Serçe parmağının ucuna bakarak bir insanın resmini çizmek ne kadar yanlış bir sonuç doğurursa, bir tek ayetin sadece mealine bakarak Kur’an hakkında hüküm vermek de en az onun kadar yanıltıcı olur.

Bazı yazarların dillerine doladıkları ve İslam’ın evrenselliğine, toleransına, ondaki engin fikir hürriyetine perde çekmek için yanlış yorumladıkları bir ayet-i kerime var:

“Onları bulduğunuz yerde öldürün. Sizi yurtlarınızdan çıkardıkları gibi siz de onları çıkarın. Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür……” (Bakara,191)

Konunun tahliline geçmeden önce bazı Kur’an hükümlerini hatırlamak gerekiyor. Ta ki, Kur’anın gerçek maksadı anlaşılsın ve bu ayetin de gerçek yorumu ortaya konulabilsin.

Konuyla yakından ilgili bir ayet-i kerime: “Dinde ikrah (zorlama) yoktur. Doğruluk sapıklıktan cidden ayrıldı…..” (Bakara, 256)

Bu ayetin tefsirinde, ayet-i kerimeye “Zorlama denen şey dinde yoktur.” manası da verilerek, “Sadece dinî konularda değil, hiçbir konuda zorlamaya izin yoktur.” denilmiştir.

Aynı gerçeği ders veren bir başka ayet: “Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?” (Yûnus, 99)

Demek oluyor ki, Peygamberlerin görevi ve Kur’anın hedefi hakkın ve hakikatin tebliğ edilmesi, duyurulmasıdır. İnsanlar bu dünyaya imtihan için gönderilmişlerdir. İmtihanın vazgeçilmez bir gereği de kişinin doğru ve yanlış yoldan birisini kendi iradesiyle seçebilmesidir. Zorlama iradeyi yok edeceğinden imtihanın da bir manası kalmaz.

Bu manaya kuvvet veren pek çok ayet vardır:

“Allah dileseydi onlar şirk koşamazlardı. Seni onların üzerine bekçi kılmadır; sen onların vekili de değilsin” (En’am, 107)
“Peygambere düşen görev ancak tebliğdir (duyurmadır). (Mâide, 999
“Allah, dileseydi hepinizi bir tek ümmet kılardı..” (Nahl, 93)
Bir başka ayet-i kerimede şu hakikate dikkat çekilir: “Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün alemlerden ganidir (müstağnidir).”(Âl-i İmrân, 97)

Yani, Allah, yarattığı ve bizzat terbiye ettiği alemlerden hiçbirinin hiçbir şeyine muhtaç değildir. Güneşin ışığına, ağacın meyvesine, rüzgarın esmesine, mevsimlerin gelip gitmesine, canlıların görmesine, işitmesine muhtaç olmadığı gibi insanların inanmalarına, Onu tanımalarına, Ona ibadet etmelerine de muhtaç değildir.

Böyle pek çok ayet-i kerime var. Bunlardan çıkan ortak sonuç şudur: Allah’ın insanları imana, ibadete davet etmesi gibi, müminlere cihadı emretmesi de yine onların menfaati içindir. Bu mana bütün asırlar ve bütün insanlık alemi için geçerli olmakla birlikte, ayetlerin ilk muhatabı olan sahabelere ve Arap yarımadasındaki iman-küfür mücadelesine daha çok bakmaktadır.

İslam dini Arap yarımadasına zuhur ettiğinde o bölge insanlarının temel inancı putperestlikti. Ve Kur’anın ana hedefi de kalplere “tevhid” inancını yerleştirmekti.

Fatiha Suresi, Allah’ın “Rabbü’l-alemîn” olduğunu ilan ile başlar. Bütün alemler, gökler, yerler, insanlar, hayvanlar, cinler, melekler, bütün bitki türleri ancak Allah’ın terbiyesiyle hazır hallerine kavuşmuş ve bu sayede görevlerini en iyi şekilde yerine getirebilmişlerdir. Bu bir tevhid dersidir.

Surenin devamında ancak Allah’a ibadet edileceği ve yine ancak ondan yardım dilenebileceği vurgulanır.

Bir başka ayette rızıkların ancak sema ile arzın işbirliğiyle teşekkül ettiğine dikkat çekilerek şükrün de yine ancak sema ve arzın Rabbine yapılması gerektiği ders verilir.

Bir diğer ayette bizzat Allah Resulüne (asm.) hitap edilerek, “Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; ancak Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.” (Kasas, 56) buyurulmakla en büyük nimet olan hidayete kavuşturmanın da ancak Allah’a mahsus olduğu ilan edilir.

Böylece baştan sona kadar tevhid dersi verilerek sonunda, Nas Suresinde, Allah’ın “Rabbü’n-nas” olduğu ifade edilir. İnsanları terbiye eden ancak Allah’tır. Gözlerini görecek, kulaklarını işitecek, midelerin hazmedecek şekilde terbiye eden O olduğu gibi, akıllarını anlayacak, kalplerini inanacak, sevecek, korkacak şekilde terbiye eden de yine ancak Odur.

Maziye nazar ettiğimizde bütün peygamberlerin ortak davalarının “tevhid” (birlemek, Allah’ı bir bilmek) olduğunu görürüz. İnsanlık aleminin yanlış da olsa bir şeylere inandığına, ateizmin kitle çapında fazla görülmediğine, ancak şirkin bütün çeşitleriyle insanları yoldan çıkaran en büyük “fitne” olduğuna şahit oluruz.

İşte tevhid inancının en büyük tebliğ edicisi olan Hazreti Muhammed (asm) Mekke’de yine en büyük mücadelesini şirke karşı vermeye başladığında bütün müşrikler karşısına çıktılar ve onu bu davasından vazgeçirmeye çalıştılar. Amcasını ricacı olarak gönderdiler. “Bir elime güneşi bir elime ayı koysalar ben yine bu davadan vazgeçmem.” cevabını alınca artık kuvvet, zorbalık ve işkence dönemi de başlamış oldu.

Şu nokta çok önemlidir: Mekke ve çevresinin müşrikleri başka beldelerdekinden çok farklıydı. Bunlar sadece batıl inançlarını kendi halleriyle yaşamakla kalmıyor, beldelerinde doğan tevhid nurunu söndürmeyi kendilerince kutsî bir ideal olarak benimsiyor, bu uğurda canlarını ve başlarını ortaya koyuyorlardı. Artık, iki şıktan başka bir seçenek görünmüyordu ortada. Ya tevhid inancı galip gelecek, insanlık alemine Kur’anın nuru ulaştırılacak, yahut insanların kalplerini batıl inançlar zaptedecekti. Başka bir ifadeyle, insanlara ya cennetin yolu gösterilecek, yahut cehenneme akış devam edecekti.

Kur’anın o dönemin müşrikleri hakkındaki şiddet ayetlerine bu gözle bakmak gerekir. Mesele sadece birkaç müşrikle mücadele değil, top yekun şirk inancıyla ve onu temsil eden, onu korumak isteyenlerle mücadeledir. Nitekim, Kur’anın Mekke müşrikleri hakkındaki şiddetli beyanlarını, yine bir nevi şirk inancını taşıyan başka kavimlere karşı sürdürmediğini görüyoruz. Teslis inancına sahip Hıristiyanlar ve diğer ehl-i kitap hakkındaki ifadeler hiç de öyle şiddetli değil.

“Ehl-i kitapla ancak en güzel şekilde mücadele edin; içlerinden zulmedenler müstesna. Ve deyin ki, ‘Hem bize indirilene, hem de size indirilene inandık. Bizim ilahımız da, sizin ilahınız da birdir ve biz Ona teslim olmuşuzdur.” (Ankebût, 46)

Bu noktayı gözden ırak tutan birtakım çevreler şöyle diyorlar:

“Onları bulduğunuz yerde öldürün. Sizi yurtlarınızdan çıkardıkları gibi siz de onları çıkarın. Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür……” (Bakara,191) ayeti ortada iken İslam’ın farklı inançlara karşı toleranslı olduğunu nasıl söyleyebilirsiniz?

Önemine binaen konuyu bazı yönleriyle biraz tahlil etmek gerekiyor: Ayet-i kerimenin muhatabı Arap müşrikleridir. “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır.” (Bakara, 179)

Bu ayetlerle onları öldürenleri öldürmeleri, yurtlarından çıkaranları yurtlarından çıkarmaları emredilirken, fitnenin adam öldürmekten daha kötü olduğu da ayrıca vurgulanmıştır. Bir insanı öldürmek onun bu fani dünya hayatından faydalanmasına son vermek demektir. Fitne çıkarmak, insanları putlara tapmaya zorlamak ise onları ebedi cehenneme atmaktır. Bu ikincinin birinciden çok daha kötü olduğu açıktır. Kaldı ki Mekke müşriklerindeki fitnenin bir de katillik boyutu vardır: Kızlarını diri diri toprağa gömmeleri ve müminleri öldürmek için onlara savaş açmış olmaları.

Aynı mananın işlendiği şu ayet-i kerimeleri de burada akdim edelim: “İman edenler Allah yolunda savaşırlar. İnkar edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.” (Nisa, 76)

“Fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar, onlarla savaşın.” (Enfal, 39)

Ayette geçen “onlar” kelimesinden kasıt müşriklerdir, “fitne”den kasıt da Allah’a ortak koşmaktır. “Fitne ortadan kalkıp, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse bilin ki düşmanlık ancak zalimlere karşıdır.” (Bakara,193)

Son ayet hakkında yapılan tefsirlerden çok önemli gördüğüm iki hususu nakletmek isterim:

“Bu ayetin sebeb-i nüzulü, ehl-i Mekke’nin müminlere eza eyleyerek irtidatlarını (İslam dininden dönmelerini) teklif ve ısrar etmeleridir. Şu halde mana-yı nazım, “Siz müşrikleri katledin ki onlara galebe edesiniz ve .. irtidat fitnesi kalmasın. Ve ezalarından kurtulmak için onlarla kıtal etmelisiniz. Ta ki, şirk ortadan kalksın, din-i tevhid onun yerine ikame olsun. (Konyalı M.Vehbi Ef. 1-2/331)

Fitnenin ortadan kalkması için savaş emredilirken bir başka ayet-i kerime ile de şu sınırlamalar getirilmiştir: “Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın. Fakat haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.” (Bakara, 190)

Savaş, Allah yolunda olacaktır; toprak istilası, ganimet elde etme, köle kazanma gibi bir menfaat için yapılan savaşlar “cihat” özelliği taşımazlar. İkinci bir kayıt olarak da “haddi aşmama” getirilmiştir. Suçluya hak ettiğinden daha fazla ceza vermek de bir nevi zulümdür; işkence etmek, organlarını kesmek gibi.

Konunun doğru yorumlanması için Tövbe Suresinin ilk ayetlerinin de yine doğru anlaşılması büyük önem arz ediyor:

“Bu bir ayrılık ihtarıdır! Allah ve Resulü tarafından kendileriyle muahede yapmış olduğunuz müşriklere.” (Tövbe,1)

“Artık yeryüzünde dört ay dolaşınız. Ve biliniz ki, şüphe yok ki, Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz. Ve muhakkak ki, Allah kâfirleri zelil kılıcıdır.” (Tövbe, 2)

Bu ayetler, verdikleri sözlerinde durmayan müşrikler ile yapılmış olan anlaşmaların feshedildiğini bildirir. Ve kendilerine dört ay mühlet verilen o İslam düşmanlarının hüsrana uğrayacaklarını ihtar eder.

Bir sonraki ayette müşrikler tövbe etmeye çağrılır, aksi hale acıklı bir azaba uğrayacakları haber verilir.

Beşinci ayette ise “Artık haram aylar çıkınca o (muahede hükmüne riayet etmeyen) müşrikleri nerede bulursanız öldürünüz…….” emri verilir.
Altıncı ayette, anlaşma süresi bitmiş olsa bile, o müşriklerden kim eman dilerse, ona eman verilmesi ifade edilir ve şöyle devam edilir:

“Ta ki, Allah’ın kelamını dinlesin. Sonra (iman etmese de) onu emin bulunduğu mahalle ulaştır. Çünkü onlar şüphe yok ki bilmez bir kavimdir.”

Bu ayet-i kerimeler son nazil olan ayetlerdendir. Artık Müslümanlar galip gelmişler, müşriklere ya iman etmeleri yahut harbe razı olmaları tebliğ edilmiş, kendilerine inanmaları (yahut göç etmeleri) için dört ay gibi uzun bir süre tanınmış ve Allah Resulü (asm.) “Arap yarımadasında artık iki dinin olamayacağını” açıkça ilan etmiştir.

Bu ayetin ve hadisin kendilerine tebliğ edildiği kişiler, yirmi seneyi aşkın bir süre İslam’ın nurunu söndürmeye çalışmış, Müslümanları yurtlarından uzaklaştırmış, onları göç ettikleri Medine’de de rahat bırakmayıp Medine’ye kadar gelerek onların hayatlarına kast etmek istemiş, şirk yolunda nice ölüler vermiş, nice sahabeleri şehit etmiş inatçı, bir bakıma idealist ve kararlı müşriklerdir. Buna rağmen kendileriyle anlaşma yapılmış, sulh içinde yaşama yolu denenmiştir. Bu anlaşmaları bozan taraf (iki kabile dışında) hep müşrikler olmuşlardır. Süre dolduğunda bu işin de sona ereceği açıkça haber verilmiştir. Artık gönüllere ya tevhit inancı hakim olacak, yahut putperestlik hüküm sürecektir. Bu işe bir son verme zamanı gelmiştir.

Müslümanlar galip hale gelmelerine rağmen karşı tarafa süre tanınmış, onlardan eman dileyip İslam’ı tanımak ve öğrenmek isteyenlere eman verilmiş, inanmasalar da hemen öldürülmeyip yurtlarına emniyet içine dönmeleri sağlanmıştır. Kaldı ki ayetin sonunda müşrikleri acıklı bir sonun beklediği bildirilmekle, kendileri son bir kez daha ikaz edilmiştir.

Diğer müşriklerden ve ehl-i kitaptan farklı olarak Mekke müşriklerine böyle bir muamelede bulunulması, hak dinin ve tevhid inancının Mekke ve civarında iyice kökleşmesi ve oradan bütün cihana yayılması içindir. Çekirdek sağlam olacaktır ki ondan nice ağaçlar çıkabilsin. Artık Arap yarım adasında kimse putlara tapamayacak, kimse Kâbe’yi çıplak olarak tavaf edemeyecek, kimse kızlarını diri olarak toprağa gömemeyecek, herkes alemlerin Rabbi olan Allah’a inanacak, Onun emirlerine uyacak ve yasaklarından kaçınacaktır. Herkes ahiret yolcusu olduğunu bilecek ve o ebediyet yurdu için güzel ameller işleyecektir.

Böylece melekleri çok gerilerde bırakan mübarek ve muhteşem müminler yetişecekler ve bunlar İslam’ın nurunu bütün bir insanlık alemine ulaştırmak için gayret göstereceklerdir.

İnsanlara zulmedilen beldelerden bu zulmü kaldırmak için cihad edecekler, ama galip geldiklerinde kimseyi İslam’a girmeye zorlamayacaklar, sadece, akıllara ve kalplere konulan ambargoyu kaldırarak onlara doğruyu ve güzeli seçebilecekleri bir hürriyet ortamı hazırlayacaklardır.

Mekke müşriklerinin zulmü altında inleyenlerin kurtarılmalarını emreden şu ayet-i kerime çok anlamlı ve benzer zulümleri de ortadan kaldırma hususunda önemli bir rehberdir:

“Size ne oldu ki, Allah yolunda ve ‘Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan şu şehirden çıkar, bize katından bir koruyucu ver, bize katından bir yardımcı ver.’ diyen zayıf erkek, kadın ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” (Nisa, 75)

İşte o çekirdek kadro etrafındaki yabancı ve zararlı unsurların temizlenmesi için, bu ayetin emriyle Müslümanlar Mekke’yi fetih girişimini başlatmışlar ve sonunda başarıya ulaşmışlardır. Artık çekirdek kemalini bulmuştur. Kısa bir zaman sonra Endülüs medeniyeti, arkasından Selçuklu ve Osmanlı medeniyetleri doğacak ve Kur’anın nuru cihanın her bir tarafına ışık saçacaktır. Kalplerden öncelikle şirk temizlenecek, tevhid hakim kılınacakır. Zulüm yerini adalete, sefahat güzel ahlaka terk edecektir.

Bu ayetten dersini alan müminler, batıl inançlarını halka zorla kabul ettirmek isteyenlerin güçlerini kırmak ve müminlere yapılan zulümlere son vermek gibi temel sebeple cihat yoluna girmiş ve yeni ülkeler fethetmişlerdir.

“İslamda gaye-i harp intikam, katil, tebdil-i dine icbar değil, hasmı mağlup etmek ve kuvve-i cebriyesini alıp dininde serbest olarak hükm-ü hakka tabi tutmaktır ki, i’layı kelimetullah bundadır.” (Elmalılı Tefsiri, 2/864-5)

Müslümanlar, fethettikleri ülkelerin halklarından cizye denilen bir vergi almakla, onları kendi raiyetleri sınıfına dahil etmişler, canlarını ve mallarını koruma altına almışlardır.

Zimmîler, yani bir İslam beldesinde yaşayan ve vergisini vermekle vatandaşlık haklarından faydalanmaya hak kazanan gayr-ı müslimler hakkındaki şu hadis-i şerif bu noktada çok anlamlıdır:

“… Kim bir zimmîye zulmeder ve ona gücünün üstüne iş yüklerse kıyamet günü beni karşısında bulacaktır.” (Ebû Dâvud, İmâre, 33, bkz. Münâvî, Feyzu`l-kadîr, 6/19; Bağdâdî, Tarîhu Bağdad, 8/170; Aclûnî, Keşfu`l-hafâ, 2/342.)

Büyük müfessir Fahreddin-i Razi hazretlerinin cihat konusundaki şu açıklaması çok önemlidir: “Kafirlerle savaşan kimsenin maksadı küfrü kaldırma azmi ve kasdı olmalıdır. Bu sebeple, kâfirle savaş halinde olan kimsenin, savaşsız olarak onu küfründen vazgeçirebileceği düşüncesi ağır basınca bu kimsenin onu öldürmekten vazgeçmesi vacip olur.” (Tefsir-i Kebir; 4/436)

Yazımıza konu olan itirazı yapanların, İslam’ın şu hükmünü çok iyi değerlendirmeleri gerekiyor: “Kâfir eğer zimmî olsa, dahilde olsa cizye verse, hariçte olsa musalaha etse İslamiyet’çe hakkı mahfuzdur.”

Buna göre, bir mümini öldürene kısas uygulandığı gibi, bir zimmîyi öldürene de kısas uygulanır. Eğer, Müslümanlar da bu ayeti söz konusu iddia sahibi gibi yanlış yorumlasalardı, fethettikleri ülkelerin bütün müşriklerini, putperestlerini, Hıristiyanlarını ve Yahudilerini kılıçtan geçirirlerdi.

Tarih bunun aksini söylüyor. İslam ülkelerinde varlıklarını sürdüren kiliseler, sinagoglar da böyle bir iddiayı yalanlıyorlar.

Söz konusu ayeti yanlış ve eksiz yorumlayıp İslam’a hücum eden kişiler yanlış yolda oldukları gibi, yine bu ayeti kendi akıllarınca değerlendirip bütün gayr-ı müslimleri öldürmeyi düşünenler de o kadar hatalı ve İslam’ın ruhundan o derece uzak bir yoldadırlar.

Üstad Bediüzzaman’ın “dinde mutaassıp, muhakeme-i akliyede noksan” diye nitelendirdiği bu gibi kişilerin hataları İslam’a mal edilemez.

Böyle kimseleri bahane ederek İslam’a hücum etmek son derece yanlıştır. Eğer hücum edilecekse, Müslümanları dininden uzaklaştırmak için bir asırdan fazla zamandır aralıksız çalışan ifsat komitelerine edilmelidir; asıl suçlu onlardır.

İslam’ı aslına uygun olarak öğrenme imkanından mahrum bırakılan, Kur’anı eksik hatta yanlış öğrenen kişiler, sonunda bu İslam düşmanlarına da zarar vermeye başlamışlardır.

Kaldı ki böyle kimseleri organize eden bir takım örgütlerin dış kaynaklı oldukları, bir cinayet şirketi gibi faaliyet gösterip silah kaçakçılığından uyuşturucu ticaretine kadar her tür rezilliği para karşılığı yaptırdıkları da ayrı bir gerçektir.
Alıntı ile Cevapla
  #88  
Alt 11-08-2010, 23:37
AerA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
AerA AerA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 17 Nov 2009
Bulunduğu yer: Galactic Sector ZZ9 Plural Z Alpha
Mesajlar: 3.036
Standart

SİYAHSANCAKLI´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Ne zamanki toplumda İslamın yükselişi milletin kendi öz benliğine dönüşünde oluyor,Toplum islama yöneliyor Camiye koşuyor,Kuran okuyor,İmam hatipliler Üniversite kapılarını zorluyor,Öğrenciler inançlarının doğrultusunda başörtüsü takıyor vs.vs...Gizli bir el birden çıkıyor şahsiyetsiz bir insan öldürülüyor sonra irticaya karşı mitingler bu size hiç garip gelmiyormu eylemlerin zamanlaması...?
Çok doğru söylersin, şahsiyetsiz iki tane Halife'yi de GİZLİ BİR EL öldürmüştü. İsmi lazım değil İSLAM.

Teoloji gece yarısı, karanlık bir mahsende, orada olmayan kara kediyi aramaktır. Robert A. Heinlein
Alıntı ile Cevapla
  #89  
Alt 12-08-2010, 00:22
SİYAHSANCAKLI - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
SİYAHSANCAKLI SİYAHSANCAKLI isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 03 Aug 2010
Mesajlar: 137
Standart

Belli bir dini inanca sahip kişilerin içerisinde yaptığı şahsi eylemler onun sahip olduğu inanca mal edilemez örneğin ben İslamı inanca sahipken vede bu dinin inancı içerisinde olmayan bir fiil işlersem o yaptığım nasıl olurda o inançla kıyaslanabilir..
Alıntı ile Cevapla
  #90  
Alt 12-08-2010, 00:28
AerA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
AerA AerA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 17 Nov 2009
Bulunduğu yer: Galactic Sector ZZ9 Plural Z Alpha
Mesajlar: 3.036
Standart

SİYAHSANCAKLI´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Belli bir dini inanca sahip kişilerin içerisinde yaptığı şahsi eylemler onun sahip olduğu inanca mal edilemez örneğin ben İslamı inanca sahipken vede bu dinin inancı içerisinde olmayan bir fiil işlersem o yaptığım nasıl olurda o inançla kıyaslanabilir..
Sizle aynı fikre sahip olmayan birisi nasıl şahsiyetsiz olabiliyorsa, aynı şekilde sayın kara bayraklı.

Bu arada uydurma kimyasal maddeleriniz "imtidazol" ve "sütoksin" halen akıllarda. Yahu bir makale alıntılıyorsun hiçmi bakmadın gerçek mi diye? Bundan sonra bakarsın. "IUPAC" dünya üzerindeki tüm kimyasal maddeleri isimlendiren kurum.

Teoloji gece yarısı, karanlık bir mahsende, orada olmayan kara kediyi aramaktır. Robert A. Heinlein
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 00:30 .