Arkadaşlar, Deep doğruyu söylüyor. Ama Eski Uygarlıklar'dan kalan kültür hazinelerinin yağmalanması olayı çok eskiye dayanır.
Örneğin, Arap coğrafyasında sıralı olarak Sümer-Babil-Sölekid-Pers dönemlerinden geriye nerdeyse hiçbir şey kalmadı. İlk üç uygarlık birbirlerinin devamı olup, daima birbirlerini kollamışlardır. Dolayısıyla Sümer ya da Babil döneminden kalan bir tablet Sölekid döneminde büyük bir muhafaza edilmiş ve o tabletteki bilgiler ya olduğu gibi kopyalanmıştır ya da geliştirilmiştir.
Açıkça söylememe gerek yok: Sümer-Babil ve Eski Mısır Uygarlıkları'nın hastasıyım. Onlardan geriye kalan tablet, papirüs, piramitler ve artık ne varsa büyük bir saygı içinde ele alır, değerlendiririm. Çünkü onlarla iletişim kurabilmemizin tek yolu budur. Yani başka bir şansımız yoktur.
Geç Sümer döneminden, yani Ur Hanedanlıkları'ndan Büyük Sargon (Sargon The Great), torunu Naram-Sin, efsane de olsa Uruk Kralı Gılgamış; Eski Babil döneminden say say bitmez ama Hammurabi'yi tek geçerim; Yeni Babil döneminden Nabukadnezar; Eski Mısır'dan Piramitler Çağı olarak adlandırılan Eski Krallık döneminden 4, 5 ve 6. Hanedanlık Kralları, özellikle 4. Hanedanlık'taki Snefru, Khufu, Khafre, Menkaure, Yeni Krallık döneminden Tut-Ankh-Amon ve ondan sonra Mısır'u toplayan Seti I ve Ramses II özel ilgi alanıma girer.
Fakat bunların eserleri sonraki dönemlerde putperest gözüyle bakılmış ve daha kendilerinden sonraki dönemlerde yok edilmeye mahkum edilmiştir. Bu durumda sonraki dönemlerde yapılan barbarlıklar ve vandallıklar ikinci planda kalır. Örneğin, Kutsal Kitaplar bunların dönemlerini, özellikle Kuran'da "Firavun, Nemrut, Karun" gibi kötü anarlar.
Lanet olsun; civciv yumurtadan çıkmış ama kabuğunu beğenmemiş. Bunlarınki de o hesap işte. İnsan nasıl ki ana-babasını reddedemiyorsa aynı şekilde atalarını da reddedemez.
Bunun için hemen güzel bir örnek vereyim. Bilirsiniz, Tevrat ve Kuran'da Yahudilerin Mısır'dan çıkış nedeni olarak o dönemdeki Firavun olarak gösterilir. Yahudiler bu Firavun'dan o kadar emindirler ki, bu Firavun Ramses II imiş. 2014'te "10 Emri"n devam filmi olarak çekilen "EXODUS: Gods and Kings" adlı filmde bile hala aynı hatalar yapılır. Oysa arkeologlar yakın zamanda Ramses II'nin ilk oğluna ulaştılar ve bu kişinin sözkonusu olan Tevrat ve Kuran'da anlatıldığı gibi ölmediği, doğal yolla ölmüş olduğunu tespit ettiler. Ama bir kere gözlere mühür çekilmiş ve neye inanıyorlarsa hala ona tapınıyorlar.
Daha önceden bir mesajımda dediğim gibi, 1959 yapımlı "10 Emir" filminde başrollerde oynayan Charlton Heston (Moses) ve Yull Bryner (Ramses II)'ın aktörlüklerine diyecek bir kelime olamaz. Her ikisi de mükemmel birer aktördür bana göre. Ama sevgi başka, gerçek başkadır.
Bu konuda son olarak size M. Akif Ersoy'un şu şiirini verirsem, herhalde her şey anlaşılmış olur:
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı,hatta boğarım!...
-Boğamazsın ki!
-Hiçolmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördümmü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticanın şu sizin lehçede ma'nası bu mu?