Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Dinlerden Özgürlük > Özgür Düşünce Platformu

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 14-10-2005, 17:03
Üye Değil
 
Mesajlar: n/a
Standart Ateizm, Panteizm, Agnostisizm, Deizm

Bu dört inancın-felsefenin, tanımlarını ve karşılaştırmalarını tartışmaya açıyorum. Ateistseniz, neden panteist veya agnostik değilsiniz? Eğer deistseniz, ateizme karşı olmanızın nedeni nedir? Bunlara benzer yönlerden konuyu nasıl ele alırsınız.

Ancak müslümanlar lütfen katılmasın bu tartışmaya, "hepsi de yanlış inançlar" vs. benzeri ifadeler bu tartışmaya bir şey katmadığı gibi mesaj kirliliğinden başka bir şey yaratmaz. Bu tip mesajlar silinecektir.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 14-10-2005, 17:13
Üye Değil
 
Mesajlar: n/a
Standart

Tartışmaya, aşağıda yer alan bir ateiste ait yazı ile başlatmayı öneriyorum. Çünkü bu yazıda teizm haricinde, panteizme, deizme ve agnostisizme de eleştiriler var:

Herseyden once, tanrinin varligini veya yoklugunu tartisabilmek icin, tanri kavraminin tanimini yapmak gerekmektedir. Sasirtici nokta, herkesin bu kadar sozunu ettigi bir kavramin cok kesin, net, herkesin anlayip uzerinde birlestigi, kabul edilir ve anlasilir bir taniminin bulunmamasidir. Pek cok ateist-teist tartismasinin asil noktalara gelinemeden, tanrinin tanimi noktasinda dugumlenip kaldigi, cunku tanrinin dogru durust bir taniminin yapilamadigina felsefi alanda cok tanik olunmustur.

Bunun bir sebebi pek cok teistin tanridan ne kasdettigi ve tanriyi nasil tanimladigi konusunda fazla kafa yormamis olmasi, bir diger sebebi de ortada yaygin birden fazla tanri taniminin bulunmasidir.

Genellikle tanridan ne kastedildigi tam anlasilmadan tanrinin varligi veya yoklugunun kanitlarina gecilir.
Ornegin su diyaloga dikkat ediniz ve konuyla olan baglantisini kurmaya gayret ediniz:

A: Masanin uzerinde kucuk bir peri var.

B: Ama ben birsey gormuyorum.

A: Elbette, cunku bu gorunmez bir peri.

B: Ama dokunamiyorum da.

A: Ebette, bu peri gorunmez, dokunulmaz ve hakkinda hicbir somut veri edinilemez bir peri.

B: Peki o zaman var oldugunu nereden biliyorsun?

A: Cunku bu perinin varliginin kanitlari var.

B: Nedir bu kanitlar?

A: Mesela yagmurun yagmasi bu perinin varliginin kanitidir. Bu peri yagmur perisi. Ne zaman yagmur yagsa bu perinin varoldugunu anliyorum.

B: Peki yagmurun sebebinin bu peri oldugunu nereden biliyorsun?

A: Cunku baska birsey olamaz. Sen soyle o zaman yagmurun neden yagdigini?

B: Yagmurun neden yagdigini bilmiyorum. Ama yagmurun sebebinin elindeki peri olduguna inanmam icin baska deliller gerekli.

(Dikkat ediniz, artik bu noktada, B dahi perinin varolup olmadigini veya niteliklerini sorgulamaktan cikip, varliginin delillerini tartismaya baslamistir).

A: Bu perinin varligini kanitlamaya aslinda gerek bile yok. Herkes beyninin derinliklerinde bu perinin varligina inanir. Sadece kisinin gonul gozunu acmasi gerekir. Bu peri kendi kendinin kanitidir. Ayrica kendi varligina dair inanci hepimizin beynine koymustur. Hem sonra, baska turlu yagmurun nasil yagdigini aciklamanin yolu olmadigindan, bu perinin varligina inanmak zorundasin.

B: Peki bu perinin nitelikleri neler? Neye benzer? Nasil birseydir?

(Dikkat edildigi gibi perinin nitelikleri, varliginin kanitlarinin tartisilmaya baslanmasindan sonra gundeme gelmistir).

A: Bu peri 15 cm boyunda, kanatli, zayif, ince bir varliktir. Akillidir, konuskandir ve neselidir. Devamli kanat cirpar. Ne zaman yagmurun yagmasini isterse bunu diler ve yagmur yagar.

B: Bilmiyorum, bana yine de inanmasi biraz zor geliyor.

A: Ama inanmazsan, bu peri kizar ve evini sel bastirir. Inanirsan ve dediklerini yaparsan ise bahcendeki bitkileri yesertir, evine bolluk getirir.

(Dikkat ediniz, burada da insan motivasyonunun temel ilkeleri olan odul ve ceza prensipleri kullanilmaktadir).

B: Ben yine de inanmiyorum.

A: Inanmiyorsan, olmadigini kanitla o zaman?

B: ???

Dikkat ediniz, sonunda diyalog donmus ve B den perinin olmadigini kanitlamasi istenmeye baslanmistir. Hele de bu diyalogun nesiller boyu surdugunu dusunun. A ve yandaslarinin bu perinin otoritesini kullanarak topluluklarina duzen getirdigini, kurallar koyup bunlarin islemesini sagladiklarini ve bu yolla bir yasama ve yurutme otoritesi kurmayi basardiklarini dusunun.

Ise yarayan ve duzen saglanmasina yardimci olan bir toplumsal fenomen, toplumda zaman icinde kabul gorur. Daha az sorgulanir. Hele de insanlara bunun anlayamayacaklari birsey oldugunu ve bu konuya ancak belli basli bazi akilli ve bilge kisilerin vakif oldugunu soyleyin, insanlar zaten mesgul olan gunluk hayatlarindan bu meseleyi cikarir, bu konuda guvendikleri kisilerin fikirlerini ve ogutlerini dinlemeye baslarlar.

Sonunda konuyla ilgili kafa yoran kisilerden de birbiriyle uyusan ve uyusmayan gorusler cikmaya baslar. Zamanla periden butun somut ozelliklerini (boyunu, kanatlarini, buyuklugunu, vb) de cikarir, daha zor sorgulanabilsin ve daha zor anlasilabilsin diye tamamen soyut nitelikler atfederler. (Rengi, sekli, buyuklugu yoktur, yeri yurdu yoktur, oncesi sonrasi yoktur, vb gibi). Cunku insan yalnizca anlayamadigi seye inanir. Anladigi herseyi sorgular insan.

Tanri icin de islami kaynaklara baktiginizda pek cok yerde hiç de soyut olmayan, neredeyse insana benzeyen bir varlik karsiniza cikar. Ornegin tanrinin "iki el"inden (Maide: 64; Sad: 75), "yuz"unden (pek cok ayet icinde, ornegin Bakara:115) bahsedilir. Kuran in, hadislerin sozlerine bakan kimi yorumcular, tanrinin cisimli, "Mucessine" oldugu gorusune ulasirlar. Ayrica tanri insan gibi gorur, isitir, konusur, yatisir, dusunur, acir, bagislar, insan gibi "Efendi"dir (Rabb), "Kral"dir (Melik), "Ev"i vardir (Kabe), "Tahti, Sarayi" vardir (Ars). "Gucludur" (Aziz), "Zorba"dir (Cebbar), "Sevecen"dir (Vedud), dost, dusman kazanir,vs. Ayrica kurana gore tanri goktedir. "GOKTE OLAN in sizi yerin dibine gecirmesinden guvende misiniz? O zaman yer sarsildikca sarsilir. GOKTE OLAN in basiniza tas yagdirmasindan guvende misiniz?" (Maide Suresi, 16-17). Ayrica tanrinin Ars i (Taht, Saray) da goklerin ustundedir. Bunlara bakan kimi din alimleri ve kuran yorumculari "Tanri gokteyse, Tanri nin gokten daha kucuk olmasi gerekir. Boyle birsey dusunulebilir mi?" gibi, veya "Tanri gokteyse varliginin ve varligini surdurebilmesinin bir baska seye bagli oldugunu da dusunmek gerekir, bu nasil olabilir?" gibi sorular sormuslardir.

Fakat ayni zamanda tanrinin "benzeri" olmadigi da soylenir (Sura: 11). "Oncesiz", "Sonrasiz", "Dogmamis", "Dogurulmamis" denir tanri icin. Ozellikle gunumuzde, artik tanridan bahsedildiginde genellikle cisimsiz, mekansiz, soyut bir kavram karsiniza cikar. Tanri nasil bir seydir? diye sordugunuzda, elinizde kendisine atfedilen akil, zeka ve istedigini yapabilme disinda hicbir nitelik kalmadigini gorursunuz.

Aslinda sorgulama devam ettiginde tanri kavramini bu niteliklerden bile soyutlama ihtiyaci hissederler.Cunku bir hristiyan teologun dedigi gibi:

 Tanri hakkinda hicbir sey soyleyemeyiz. Cunku tanri hakkinda birsey soylemek, tanriyi  sinirlamak demektir. Tanri icin A ozelligine sahiptir demek, tanrinin non-A (A olmayan) ozelligine sahip olmadigini soylemek olur. Dolayisiyla her turlu sinirlamayi asan bir kavram olmasi gereken tanri icin hicbir sey soyleyemeyiz.

Bir elma hayal edin. Ve sirayla elmadan butun niteliklerini cikarmaya baslayin. Rengini cikarin, buyuklugunu cikarin, kutlesini cikarin, seklini cikarin. Geriye ne kalir? Konu elma olunca geriye birsey kalmaz ama konu tanri olunca belli ki geriye var olmasi ve de bir olmasi kaliyor.

Bu dusunce tarzi asagidaki diyaloga benzer:

Teist: Tanriya inaniyorum.

Ateist: Tanri nedir?

Teist: Bilmiyorum.

Ateist: Fakat inandigin sey ne o zaman?

Teist: Onu da bilmiyorum.

Ateist: Oyleyse inancini inancsizliktan ayiran faktor ne?

Dolayisiyla bu dusunce tarzinin absurdlugu aciktir. Bu yuzden de tanriyi tum niteliklerinden soyutlamak da istemezler. Tanriyi insan olarak ancak kismen anlayabilecegimizi soylerler ornegin. Ve de mumkun oldugunca genel ve sorgulanamayacak nitelikler atfetmeye calisirlar. Fakat eger bu nitelikler herhangi bir felsefi analize tabi tutulmaya calisilirsa, o zaman yukaridaki agnostik anlayisa cekilirler. Bu agnostik anlayisin yukaridaki diyalogdaki gibi sacmaligi dile getirildiginde ise, yine bazi nitelikleri oldugunu soylemeye baslarlar.

Kisacasi tesitlerin kullandigi sekliyle tanri kavrami icinden cikilamaz bir celiskidir, bir paradokstur. Ne bir nitelik ithaf edebilirsiniz, ne de hicbir niteligi olmamasina izin verebilirsiniz.

Bu yuzden tanri kavrami aslinda daha tanimi noktasinda terkedilmesi gereken bir kavramdir. Fakat yazinin devam edebilmesi icin ve tanrinin varligiyla ilgili kanitlarin analizi konusunda soz soyleyebilmek icin yine de bir tanimda anlasmak gerekiyor. Bu yuzden tanri kavraminin uc yaygin aciklamasini burada dile getiriyorum:

1) Cisimli, belli bir sekli ve boyutu, vs olan fakat bizim bilmedigimiz ve gormedigimiz biryerde varolan bir somut varlik.

2) Hicbir fiziksel ozelligi olmayan, dogaustu, fakat yine de akilli olmak ve istedigini yapabilmek gibi bazi nitelikler tasiyan, ve ayni zamanda tum nitelikleri tam anlasilamayacak bir varlik.

3) Varolan fiziksel dunyanin tumu, butunu. (Panteist tanri anlayisi).

Bu yazi boyunca, her ne kadar tatminkar bir tanim olduguna inanmasak da 2 numarali tanimi kullanacagiz. Cunku toplumda en yaygin sekilde anlasilan tanri kavrami bu.
Tanrinin varligini kanitlamak icin one surulen deliller ve akil yurutmeler

Bu kisimda tanri kavramini kanitlama gayesiyle en cok kullanilan bazi akil yurutmeleri ve sunulan bazi delilleri ele alacagiz.

1) Ilk neden

Bu akil yurutmeye gore dunyada herseyin bir nedeni vardir ve nedenler zincirinde geriye dogru gittiginizde bir ilk nedene ulasirsiniz. Bu ilk neden ise tanridir. Bu akil yurutme cesitli konulara uygunalanabilir. (Ornegin ilk canli nasil olustu, evren nasil olustu, vs).

Bu akil yurutmenin felsefi acidan zayif noktasi ise kendi amaciyla celismesidir. Nedenler zincirini hem kesmek hem de devam ettirmek isteyen bir akil yurutmedir bu.

Yani sunu demek istiyoruz: Nedenler zincirinde geriye dogru gidip, ilk seyin nedenini bulmaya calisiyorsunuz, ve Evrene ilk ne sebep oldu? sorusuna kadar geldiniz diyelim. Eger burada Evrene de tanri sebep oldu deyip duracaksak, o zaman neden bu noktada durdugumuz ve neden Peki tanrinin sebebi neydi sorusunu sormadigimiz noktasi gundeme gelir. Yok eger Tanri hep vardi veya Tanri kendi kendisinin sebebidir diyebiliyorsak, o zaman bunu neden evrenin kendisi icin diyemiyoruz? Sorusu gundeme gelir. Yani, belki evren hep vardi, veya evren kendi kendisinin sebebiydi? Yok eger evrenin sebebini sorgulama ihtiyacini icimizde hissediyorsak, o zaman neden tanrinin sebebini sorgulama ihtiyacini hissetmiyoruz?

Kisacasi gorulecegi gibi burada yalnizca sebebi bilinmeyen birseyi acikliyor gibi gorunmek gayesi vardir. Yapilan aciklama ise gercek bir aciklama degildir. Teorik olarak zincire devam edebilir ve tanrinin sebebi de kutsal ruh, onun da sebebi baska birseydir diyebilirdik. Ama eger varligin bir aciklamasinin yapilabilmesi icin bir yerde durulmasi gerek diyorsaniz, o zaman nerede duracaginizi neye gore seciyorsunuz? Yani evrenin sebebinde durmuyorsunuz da niye tanrinin sebebinde duruyorsunuz?

Goruldugu gibi ortada cok acik bir dusunce yanlisi bulunmaktadir. Nitekim Ilk neden akil yurutmesi, yuzyillardir ciddi felsefi tartismalarda kullanilmaz. Fakat gunluk hayattaki tanri tartismalarinda hala israrla ateistlerin onune getirilmektedir.

2) Evrenin duzenli olmasi

Evrende bir duzen oldugu gozlemi bazen tanri kavraminin bir kaniti olarak kullanilir. Denir ki evren kaotik degildir, belli kurallara uyar. Ve dolayisiyla, bu duzenin altinda, bu duzene sebep olan bir zeka olmalidir.

Ya da baska bir sekliyle bu akil yurutme doga kanunlarinin kanun koyucusu fikri ile karsimiza cikar. Denir ki evrende doga kanunlari var, dolayisiyla bu kanunlarin bir kanun koyucusu gerekir, bu da tanridir.

Ya da evrende zeka ve bilincin olmasi (insanoglu), buna sebep olan daha ust bir zeka ya da bilincin varliginin bir kaniti olarak ifade edilir bazen. Tum bunlar ayni akil yurutmenin degisik versiyonlari oldugundan, bu yazida bir arada, ayni madde altinda inceliyoruz.

Birincisi, evrenin kaotik degil, belli kurallara uyan bir duzen oldugunu ilan etmek o kadar kolay degildir. Nitekim uzmanlar, gunumuzde kaotik olarak adlandirilan sistemler altinda dahi n boyutlu diferansiyel denklemlerle ifade edilebilecek duzenler bulmaktadir. Sonucta duzen kaos icindeki belli bir paterne uyan bir parcanin ozelligine verilebilecek bir isimse, herhangi bir kaos sayisiz miktarda duzenli alt parca icerebilir demektir. Dolayisiyla evrenin daha ust bir kaosun belli bir paterne uyan bir alt parcasi olmasi mumkundur.

Ayrica evreni duzenli ilan etsek de herhangi bir duzenin bir zeka gerektirdigini iddia etmek mumkun degildir. Zeka ile duzen arasinda nedensel bir bag yoktur. Bir duzenin ille de bir zekadan cikmasi gerektigi mantiksal olarak gosterilemez.

Zekanin zekadan cikmasi da ayni sey. Bir zekanin ya da bilincin daha ust bir zeka ya da bilincten kaynaklanmasi gerektigi mantiksal olarak gosterilemez.

3) Ahlaksal kanitlar ve adalet fikri

Denir ki tanri olmazsa iyi ile kotu arasindaki farki anlamanin ve ahlaksal prensipler getirmenin bir yolu kalmaz.

Ya da denir ki, bu dunya adaletsizliklerle doludur. Cogu kez kotuluk, kotuluk yapanin yanina kalir. Obur dunya, cennet ve cehennem, dolayisiyla tanri olmalidir ki adalet yerine gelebilsin.

Birinci konu, yani tanri olmazsa iyi ve kotu arasinda bir farkin kalmayacak olmasi konusu dogru bir gozlem olabilir de olmayabilir de. Ancak, dogru olsa dahi bu prensip tanri kavraminin bir kaniti olamaz. Belki gercekten de iyi ya da kotu diye birsey yoktur ve biz bosu bosuna iyilik diye birsey tanimlayip oyle davranmaya calisiyoruz. Ya da belki iyi ya da kotu dedigimiz seyler, insanoglu olarak, bir toplum icinde bir arada yasamanin gerekleri yuzunden, toplulugun tumunun refahi icin uymamiz gerekli olduguna inandigimiz kurallara verilen isimlerdir. Dolayisiyla, belki de iyi ve kotu insan yapisidir ve insanlarin, yani bizlerin tanimladigimiz seylerdir. Yani tanriyla bir ilgisi yoktur.

Ikinci konu ise, yani adaletin yerine gelmesi icin obur dunyanin olmasi gerektigi konusu, felsefi acidan bir delil degil, olsa olsa safca bir insani temennidir.

4) Sonsuzluk

Sonsuzlugu insanin kavrayamayacagi, boyle bir kavrami ancak tanri gibi mutlak bir varligin kavrayabilecegi, dolayisiyla tanrinin olmasi gerektigi fikri de felsefi alanda degil ama gunluk hayatta bazen karsilasilan bir akil yurutmedir. Fakat mantiksal ve felsefi acidan kanit olarak nitelendirilebilecek bir yonu yoktur. Cunku sonsuzluk kavramini insanin kavrayip kavrayamamasi konusu bir yana, kavrayamiyor desek de, insanin sonsuzlugu kavrayamamasiyla, sonsuzlugu kavradigi soylenen bir varligin var olmasinin gerekliligi arasinda nedensel bir iliski yoktur.

5) Imam Gazali nin kaniti

Bunun da bir onceki sonsuzluk orneginde oldugu gibi yaziya alinmasinin tek sebebi islami teist kesim arasinda populer olmasidir. Yoksa bu da herhangi bir mantiksal ya da felsefi deger tasimaz. Bu kanit, Gazali nin bir inancsizla tartisirken kullandigi  Eger sen hakliysan benim kaybedecegim birsey yok, ama eger ben hakliysam senin kaybedecegin cok sey var. Yani inansan iyi edersin anlamina gelecek turdeki bir akil yurutmesidir.

Gorulecegi gibi felsefi acidan herhangi bir kanit kaygisi guden bir akil yurutme degildir bu. Cunku karsi tarafin kendi beyninde ikna olup olmamasiyla ilgilenilmiyor, yalnizca itaat etmesi bekleniyor. Dolayisiyla, politik yandas toplamada belki kullanilabilecek bir psikolojik manevra olabilir, ama felsefi degeri olan herhangi bir yonu yoktur.

Ayrica, diger acidan bile yeterince guclu olmadigini ifade etmekte fayda var. Nitekim, tanriya inanmak, tanriya inanan inanc sistemlerinden ozel olarak birini secmeye insani kolayca yonlendiremiyor. Ornegin, Hinduizm, Hristiyanlik ve Bahaizm dinlerini ornek alirsak, tumunde tanri kavrami olmasina ragmen, ornegin Hinduizmde islamla bagdasmayan reenkarnasyon inanci, Bahaizm de Islam la bagdasmayan Muhammed in son peygamber olmadigi inanci, Hristiyanlikta ise Muhammed in bir peygamber olmadigi inanci mevcuttur. Dolayisiyla, Gazali ye hak versek bile, alternatifler arasinda secim yapmakta yine de zorlanirdik gibi gozukuyor.

6) Hersey mumkun olanin en iyisidir iddiasi

Bu da malesef tanri konusunda sozu edilen yaygin kanitlama girisimlerinin mumkun oldugunca fazlasini bu yazida ele alma gayretimiz yuzunden, yazinin ciddiyetinden odun vermek istemememize ragmen, eklemek durumunda kaldigimiz bir akil yurutmedir.

Dunyaya tarafsiz bir sekilde bakinca, aslinda pek cok kisinin de gozlemledigi gibi, ortada yapilmis pek etkileyici bir is yoktur. Yani insan her seye kadir bir varliktan biraz daha iyi isleyen, aksakliklari, sacmaliklari ve kotulukleri daha az olan bir sistem beklerdi.

Fakat bu konu bir yana, biz yine de kullanilan akil yurutmeye donersek, buna gore dunyada hersey en mukemmel sekliyle yapilmistir. Buna ornek olarak da cogunlukla dogadaki ahenk, ve bulundugu ortama iyi uymus canlilar, vs verilir. Fakat ornegin canlilarin bulundugu ortama uymak zorunda olduklarini, cunku dogal secilim sebebiyle uyamayanlarin soyunun tukendigini, ancak uyabilenlerin hayatta kalip genlerini yeni nesillere aktarabildigini, vs ifade eden bilimsel bulgunun bilincinde olunmadan, ya da bu hesaba katilmadan yapilan bir beyandir bu.

Teistlerin bu konuda soyledigi hersey, insan burnunun gozluk takmak icin yaratilmis oldugunu soylemeye benzer. Yaptiklari sey meseleyi tersinden gormektir. Herseyin cevresiyle uyum halinde olmasinin, doganin sadece cevresine uyani barindirmasindan kaynaklandigini gormezler. Bu ahenge ve uyuma hayret etmek, doganin isleyisine dair bir kavrayis eksikligini ifade ettigi gibi, bu hayret dogal olsa bile, bunun ortada hayret edici bir durum olmasi disinda ifade ettigi bir gercek yoktur. Yani hayret ediyor olmak, hayret edici olayin sebebine dair birsey soylemez.

7) Mantiksal ve Ontolojik kanitlar

Teolojide cesitli orneklerine rastlanan bu tur kanitlar, saf mantiksal akil yurutmelerle tanrinin varligini kanitlama cabalaridir. Ornegin Descartes in tanri kaniti bunlarin bir ornegi kabul edilebilir. Bu akil yurutme su sekilde ozetlenebilir:

Tanri En Yetkin ve En Gercek varlik olduguna gore boyle bir kavrami benim zihnime kim sokmus olabilir? Ben En Yetkin ve En Gerçek ozelliklerine sahip bir varlik degilim, oyleyse bu dusunceye ben kendim ulasamam. Cevremde gordugum varliklarin da hicbiri bu ozelliklere sahip degil. Oyleyse bu fikri benim zihnime kendisi En Yetkin ve En Gerçek olan bir varlik, yani Tanri koymus olmalidir.

Bu tur dusunce tarzindaki birinci yanlis, tanimlanan bir seyin varolmasinin zorunlu zannedilmesidir. Ornegin ben efsanelerdeki kanatli ati veya noel babayi tanimlayabilirim, fakat bu onlarin gercek dunyada karsiliklari oldugu anlamina gelmez. Birseyin zihinlerimizde varolmasiyla gercekte de varolmasi ayni sey degildir.

Buradaki ikinci yanlis ise, bu akil yurutmenin mantikta dongusel akil yurutme (circular reasoning) denen turde bir dusunce tarzi olmasidir. Bu tur akil yurutmelerde ulasilmak istenen sonuc yola cikilan baslangic noktalarinda gizli olarak icerilir. Ornegin burada, yapilan tanri tanimi, sonucta ulasilmak istenen amaca (tanrinin var olmasi) hizmet edecek tarzda secilmistir. Bu tur akil yurutme, dusunce bicimi olarak yeni bir bilgi vermez. Ancak baslangictaki postulalardan birinde icerilen bir bilgiyi aciga cikarmaya yarar.

Bu tur tanri kanitlarina birbaska ornek olarak Leibnitz in bir argumanini verebiliriz. Buna gore:

 Bu dunyada kendi varliklarinin nedenini iclerinde bulundurmayan varliklar vardir. Ornegin ben anneme, babama bagliyim, derken havaya, besine, vs. Ayrica bu dunya tek tek nesnelerin gercek vaya hayali bir butunu ya da toplulugudur, ki bunlarin hicbiri yalnizca kendi içlerinde varliklarinin nedenlerini bulundurmamaktadir. Bu bakimdan, nesneler ve olaylar varolduguna gore ve hicbir tecrube nesnenin kendi içinde kendi varliginin nedenini bulundurmadigina gore, bu sebebin, nesnelerin butununun kendi disinda bir nedeni olmasi gerekir. Bu nedenin bir varlik olmasi gerekir. Digerlerinin nedeni olan bu varlik, kendi kendinin nedeni olabilir de olmayabilir de. Eger kendi kendisinin sebebiyse, tamamdir, degilse daha ileri gitmemiz gerekir. Ama bu anlamda sonsuza kadar gidecek olursak, varligin bir aciklamasi yapilmis olmaz. Bu bakimdan varligi aciklamak icin, kendi icinde kendi varliginin nedenini bulundurmasi gereken, yani varolmadan yapamayacak bir varliga varmamiz gerekir. Bu da tanridir

Bu da dikkat edilirse tanriyi Kendi sebebini kendi icinde iceren ve varolmadan yapamayacak bir varlik olarak tanimlamis, dolayisiyla bir dongusel akil yurutmeye dusmustur. Yani yola cikis noktasindan daha fazla bir bilgi veren bir akil yurutme degildir bu da.

Felsefede yalnizca mantik ve zihinsel akil yurutmeler kullanarak tanrinin varligini kanitlama cabalari daima bosa cikmistir. Cunku bu tur bir kavram, kanitlanmak icin disaridan gelen verilere ihtiyac duyar. Yalnizca zihin icinde yapilan akil yurutmeler, dogaustu bir varligin varoldugunu gostermeye yetmez.
Tanri kavramindaki mantiksal celiskiler

Tanri kavramiyla ilgili ilk celiski, yazinin basinda dile getirdigimiz tanimi ile ilgili genel celiskidir. Yazinin bu kismindan bu genel celiskiden yola cikarak, tanri kavraminin icerdigi cesitli sorunlardan bahsedecegiz.

Ornegin, Herseye kadir bir varligin herhangi bir nitelige sahip olmasi mumkun olabilir mi? . Tanri her seye kadirse, tanri hakkinda hicbir sinirlama getiremiyorsak, o zaman ornegin Tanri birdir nasil diyebiliyoruz? Bu durumda Bir olma niteligi, bir den fazla olma sansini sinirlamis olmuyor mu tanrinin? Ornegin kendisi gibi ayni niteliklere sahip ikinci bir tanriyi yaratabilme gucunu? Ya da kendisini yok edebilme gucunu?

Benzer sekilde bir varligin olumsuz olmasi, olme sansini, var olmasi, var olmama sansini, veya herhangi bir A niteligi, non-A niteligine sahip olmasini sinirlamiyor mu tanrinin?

Ya da dogaotesi bir kavramin tanimindan cikan birbaska sorun olarak, filozoflar Tanri mantik ilkelerinin de ustunde midir? sorununu dile getirmislerdir.

Mantik ilkelerini bilirsiniz. 1) A., A dir. 2) A, non-A degildir. 3) A, ayni zamanda hem A, hem de non-A olamaz. Bunlar Aristo tarafindan ilk olarak dile getirilmis ve felsefe tarihi boyunca karsi cikilmadan kullanilmis 3 temel mantik ilkesinin tanimidir.

Her seyin ustunde oldugu iddia edilen bir varigin, mantik ilkelerinin de ustunde olup olmadigini sormak gecerli bir soru oluyor o zaman. Yani ornegin tanri Evli bir bekar , Daire seklinde bir kare , ya da Dogru olan bir yanlis onerme yaratabilir mi?

Kisacasi, ayrintili bir felsefi analize tabi tutuldugunda, tanri inanci absurd denebilecek duzeyde sacma ve saglikli dusunen bir bireyin normal kosullarda kabul edemeyecegi bir kavramdir.

Fakat o zaman nasil oluyor da dunya uzerindeki bu kadar insan boyle bir kavrama inanabiliyor? Bunun cevabi buyuk olcude uygarlik tarihinde, sosyal mekanizmalarin isleyisinde ve insan psikolojisinde yatmaktadir.

Insan sosyal bir varlik olmasaydi, tanri kavrami ve ondan cikan dinlerin uygarlik tarihinde yapici fonksiyonlari olmasaydi ve obur dunya inancinin psiklojik acidan pek cok insanin ihtiyac duydugu yapici bir yonu olmasaydi, tanri kavraminin cocuk masallarindan ote inanilir bir yonu olmazdi.

Peki o zaman tanri kavrami bir ihtiyac midir? Tanriya inanmamak psikolojik bozukluga yol acar mi?

Aslinda bizim dusuncemize gore, tanri inancindan kaynaklanan psikolojik etkiler (ceza korkusu ve sucluluk duygusu), tanriya inanmamaya gore daha zararlidir. Ve bizce, ki bunu ateist kesim uzerinde yapilmis gozlemlere gore soyluyorum, yeterli bir entellektuel olgunlukla birlesmis bir ateizm, kiside tanri inancini bir ihtiyac olmaktan cikardigi gibi, psikolojik acidan daha saglikli bir hayat surdurebilmeyi de saglamaktadir.

Nitekim gunumuzde, dinin diger fonksiyonlari (kanun ve duzen koyuculuk), bilimsel yontemlerle diger alanlara (bilimsel politika, hukuk, sosyoloji, vs) aktarilmis oldugu icin aslinda insanlik olarak dine ve tanri inancina bir ihtiyacimiz kalmamistir.

Fakat toplumdan kisa surede bu inanci terketmesini beklemek pratik acidan pek mumkun degildir. Dolayisiyla, su anda insanlik bu inanci uygarlik gecmisinin bir mirasi olarak tasiyor ve oyle gorunuyor ki yakin gelecekte de bu durum degismeyecektir.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 14-10-2005, 20:01
Mutezile - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Mutezile Mutezile isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 19 May 2005
Mesajlar: 2.806
Standart

TANRI’NIN VARLIĞINA İLİŞKİN TEMEL YAKLAŞIMLAR

Tanrı’nın varlığı konusunda genelde üç temel yaklaşım oluşmuştur. Bunlar sırasıyla:

a. Tanrı’nın varlığını kabul eden görüşler : Teizm, Deizm, Panteizm, Pan-enteizm,

b. Tanrı’nın varlığını reddeden Ateizm,

c. Tanrı’nın varlığının ya da yokluğunun bilinemeyeceğini öne süren Agnostisizmdir.

"DEİZM", varlığı akılla bilinebilen ve evrene karışmayan bir Tanrı anlayışı

''TEİZM'', evreni yaratan, sürekli olarak yöneten, kaza ve kadere egemen olan, insanüstü güçleri bulunan, kişilikli bir Tanrı’nın varlığını savunan dinlerin ve dinsel öğretilerin genel adıdır.

PANTEİZM (Kamutanrıcılık - Tümtanrıcılık)

Tanrı ile evreni bir, aynı ve özdeş kabul eden görüştür. Panteizm, anlam olarak tümtanrıcılık demektir.
Panteizme göre Tanrı'nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur. Tanrı doğada, nesnelerde, insan dünyasında vardır. Her şey Tanrı'dır.
Bu algılamada Tanrı’nın, evrenin kendisi olduğunu savunulur.

PAN-ENTEİZM (Çift kutuplu Kamu-Tanrıcılık ya da Diyalektik Tanrıcılık )
Spinoza ağırlıklı Panteizm algılayışına göre, Tanrı her şeydir ve her şey Tanrı’dır. Tanrı-Evren-İnsan ayırımı yoktur, böyle bir ayrım aklın yanılsamasıdır. tanrıbilimsel olarak Tanrı, Evren, İnsan bir ve aynıdır. Aşkın bir Tanrı var olmadığı gibi, her hangi bir yaratmadan da söz edilemez. Spinoza’nın bu görüşü, ailesinin göç ederek ayrıldığı Endülüs İspanya’sındaki ünlü mutasavvıf Muhiddin-i Arabî’nin etkisiyle oluşmuştur. Bilindiği gibi Arabî’nin görüşü "Vahdet-i Vücut" olarak ileri sürülmüştü. Ancak bir çoklarının sandığının aksine, Spinoza’nın Panteizmi ile Arabî’nin Vahdet-i Vücut anlayışı birbirinin aynı değildir. Spinoza’da Tanrı evrendedir ve evren kadardır. Arabî’de ise Evren Tanrı’dadır ve bu durum Tanrı’yı sınırlamamaktadır.

ATEİZM

Ateizm, Tanrı'nın varlığını kabul etmeme olduğu gibi, aynı zamanda dini inançsızlığı ve tüm dinlere karşı olmayı da içerir.

Ateizm kelimesi Yunanca’da Tanrı anlamına gelen “Theos”tan türemiştir. Bu kelimeden de Tanrı inancına sahip olmak ya da Tanrı'ya inanmak anlamına gelen Theism anlayışı ortaya çıkmıştır. Ateizm kelimesi de İngilizce Theism kelimesinin başına "a" ön takısının eklenmiş hali olup, Türkçe’de tanrıtanımazlık anlamına gelmektedir.

Ateizm terimi öncelikle felsefî bir kavram olup, Tanrı inancı karşısında tepkisel bir düşünceyi dile getiren dünya görüşünün ismidir. Çok yaygın olmasa da, tarih öncesi dönemlerden akıp gelen ve Karl Marx, Feuerbach, Nietzsche, Jan Paul Sartre gibi bazı saygın filozoflarca da savunulan, önemli bir marjinal görüştür.
Nietzsche'ye göre, Tanrı ölmüştür. Tanrı ile beraber tüm eski değerler de yıkılmıştır. Tanrının yerini ise, Tanrısal özelliklerinin farkına varan “üstün” insan almıştır. Yıkılan eski değerlerin yerini de bu üstün insanın değerleri alacaktır. Bu değerlere sahip olan insan, netice itibariyle özgürleşecektir.

J. Paul Sartre'a göre, insanın özgür olmasının yolu Tanrı'nın yokluğundan geçer, çünkü, Tanrı'nın varlığı, insanın özgür olarak kendi değerlerini yaratmasını engeller.

Ateistlerin düşünceye başlangıç noktası, Üç Semavi Dinin Tanrı anlayışının reddidir. Yorum farklarını bir tarafa bırakırsak, bu dinlere göre Tanrı, özünde ezelî ve ebedî olan, irade ve kişilik sahibi, aşkın bir varlıktır. Böyle bir Tanrı kavramına inanmayan kişiye ise ateist denmektedir.

Tanrı'nın Varlığı Ya da Yokluğunun Bilinemeyeceğini Öne Süren Görüş::

AGNOSTİSİZM

Bu anlayış Tanrı'nın varlığı karşısında şüpheci bir tavır almaktır. Bu görüş İlkçağda Sofist filozof Protagoras tarafından öne sürülmüştür. Protagoras'a göre, Tanrı’nın duyularla algılanamaması, insanın ömrünün kısa oluşu Tanrı hakkında bilgi edinmeyi engeller.

Agnostisizm resmi olarak ilk defa 1800'lü yılların sonunda ünlü biyolog T. H. Huxley tarafından ortaya atılmıştır. "Bilinmezcilik" olarak da tanımlanır. Agnostisizm, Tanrı’nın varlığının "bilinemez" olduğunu savunur. Dinlerin Tanrı’dan gelmediğini söyler ve dinlerin tanrısını da reddeder ve ancak başka bir Tanrı’nın, bir yaratıcının varolup olmadığının hiçbir zaman bilinemeyeceğini söyler. Bu bakımdan agnostisizm, kendini, Tanrı kesinlikle vardır diyen Teizmden de, Tanrı kesinlikle yoktur diyen Ateizmden de ayrı tutar.

Agnostisizm, doğrudan Tanrı’yı reddetmemekte, ancak onu bilmenin mümkün olmadığını öne sürmektedir. Tanrı’nın varlığı ya da yokluğu hakkında hiçbir şeyin bilinemeyeceğini, bu sebeple “Tanrı vardır diyemeyiz ve keza Tanrı yoktur da diyemeyiz, zira bilemeyiz.” der.


Din insanlara temel iletişim kodlarını verir. Bireylerin inanıp inanmaması, dindar olup olmaması bir yana, insanların birbirlerini doğru anlayabilmeleri, büyük ölçüde din hakkındaki doğru bilgiye bağlıdır. Din hakkında doğru bilgi sahibi olmak, mutlaka dindar olmayı gerektirmez. Fiziksel boyutta yaşlanmakta olan dünyamız, bilişim teknolojisindeki süratli gelişim nedeniyle gittikçe küçülmektedir. Eğer, barış içinde yaşamak gibi toplumsal bir amacımız varsa, görüşümüz, ideolojimiz, din anlayışımız ve din konusundaki yorumumuz ne olursa olsun, öncelikle birbirimizi hoş görmeyi ve tolerans göstermeyi öğrenmek zorundayız. Bu ise, insanların birbirlerini doğru anlamalarına bağlıdır. Din, bu konuda bize yardımcı olacaksa, kişisel hesapları bir kenara bırakıp, din konusunda birey ve toplum olarak doğru bilgi sahibi olmanın yollarını aramak durumundayız.

İslam dininin en kutsal mekânı olan Kâbe etrafındaki insanlar, eğer sadece Kâbe’nin taşına toprağına secde etmiyorlarsa ve eğer o insanlar, 1400 yıl önce Muhammed’in Kâbe’nin içindeki putları kırdığı gibi, binanın taşını toprağını aradan kaldırabilseler, karşılarında görecekleri kendilerine secde eden İnsan – Tanrıları fark etmeleri pek kolay olacaktır. O halde, acaba dinler, “Çıplak kralın giysileri midir?” Umarım, hepimiz hayatımızda hiç olmazsa bir kez, bu soruyu kendi kendimize sorumuşuzdur ve ötesinde umarım ki, hepimizin o soruya verdiği, vicdanımızda saklı bir yanıt vardır...


Kaynak: http://historicalsense.com/Archive/Fener38_1.htm


Bu -izm'lerden birinin taraftarı olmanın bile - en az Müslüman, İsevi ya da
Musevi olmak kadar- iddialı bir yaklaşım olduğu kanaatindeyim. Elimizde
bir şeyler öne sürmek, çıkarımlar yapmak için çok az veri var. Bildiklerimi
z bilmediklerimizin yanında Umman'da bir damla olabilir ancak. Kanıta, is
pata dayanmayan, ampirik olmayan her türlü varsayımda bulunmak, Allah
ın varlığını veya yokluğunu ispatlamak; bu çabaya girmek bence insanın
kendi vicdanında yapabileceği-başka hiç kimseyi bağlamayan bir kişisel deneyim olduğu kanısındayım. Theodizee (Kötülüğün varlığının meşruiyeti
) sorunsalının yanısıra; İnsanoğlunun bu evrenin son derece önemsiz güneş sisteminin, son derece önemsiz gezegenindeki macerası kendi başına bir muammadır. Kötülüğün de iyiliğinde kendi eylemlerinin bir sıfatı olduğu ortadadır.

Ben bu -izmlerden hiç birine tam olarak tekabül etmiyorum. Tanrının var
olmasını ve bunu Kuranla şerh etmesini reddetmek çok kolay. Öncelikle
bu maddeyi ad acta edelim: Spinoza'nın Cevher/Töz/tanrı tarifine göre: varolması için kendisinden başka hiç bir şeye ihityaç duymayan bir varlık.
Bu Allah/Töz'ün Ku'ran kadar şiddeti yücelten son derece kötü yazılmış; Sevgi, Aşk pozitif enerjiden bu kadar yoksun; nerdeyse sırf negatif yüklemlerde ibaret bir eseri kaleme aldırması, Sonrada Emevi halifesine
bunu yaktırması; Secde, Oruç gibi Allah /Tözün gururunu okşayan abesle iştigal ritüllere ihtiyaç duyması Bu İslam tanrısının kabulünü daha ilk merhalede imkansız kılmaktadır. İslamla beraber diğer dinlerde bu düşün
celerin ışığında ayakta durma yeteneklerini yitirirler.

Diğer taraftan Big bang'den geriye gitme; ve aynı şekilde genişleyen evre
nin de akıbetini bilme enstrümanlarına sahip olmadığımızdan; sahip olduğumuz bilgilerin son derece eksik ve hatalı olma olasılığı ışığında ne
gelecek ile; ne geçmiş ile / ne evreni var eden bir Cevherin/Tözün varlığı
ne de Yokluğu hakkındaki sözlerimiz ampirik dayanaklardan tamamen mahrum olacaktır. Her şeye rağmen kişi kendi korkuları (hepimizin korku-
ları) ışığında bu sarp ve kayalı tefekkür yolunda ilerleyip bir limana demir
atabilir. Ama ben kendi adıma hiç mezun olamayacağımı bildiğim bir fakült
eye kayıt yaptırdım: ÖĞRENME AKADEMİSİ. Bu -izmlerin, limanların güven
liğini geri tepip yağmur altında bir tür şemsiyesiz dolaşma ısrarıdır. Uzun ve meşakkatli, büyük bir olasılıkla da beyhude bir yolculuktur. Her türlü düşünceye açığım, ve bir sünger gibi her türlü düşünceyi inisayaki olarak reddedmeden sonuna kadar dinleme taraftarıyım. Daima öğrenci kalacağı
m bir yolu ve fikri seçtim. Bu -izmlerden birine insan bir kere demir attığın
da İslamın Fıtrat dediği yaradılışın doğası gereği bazı şartlanmalardan kendini kurtaramıyor. Kendi savunduğu düşüncenin doğruluğuna bazen kendini fazlaca kaptırıyor. Wittgenstein'ın Schweigepflicht (susma görevi)
adını verdiği aforizmaya hak veriyorum:'' hakkında bir şey söyleyemeye-
ceğin bir konu üzerine söz sarf etmemelisin''. Tabii bu düşünmemelisin
demek değil. Bir varlığa secde etseydim yaklaşık 20 yıldır Multiple Skleros
is hastalığı ile boğuşmasına rağmen Evrenbilimin sırlarını insanoğluna ifşa
etmeye çalışan; karadeliklerin ışıma yaptığını- HAWKİNG IŞIMASI- kanıtla
yan, tekerlekli sandalyeye mahkum ama gelmiş geçmiş en özgür beyinler
den biri olan Stephen Hawking'e secde ederdim. Çünkü bu adam konuşa
madığı, yürüyemediği, ayakta işeyemediği halde; GUT (Grand Unifying Theory) =Evrendeki dört temel kuvvetin tek bir formülle ifade edilmesini
sağlayan mucizevi formülü bulmaya en yakın insan. Zamanın Kısa Tarihi
adlı bestsellerindeki teolojik yaklaşımları kolayca affedilir; çünkü böyle bir beyni insanoğlu daha önce hiç görmedi.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 15-10-2005, 03:23
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart

Cem'in aktardığı metin benim düşünce biçimime uygun. Bir Tanrı'nın varlığına hiçbir mantıklı açıklama yapamıyorum. Ve asıl olarak dikkatim de Tanrı'nın varlığı/yokluğu tartışmasından çok Tanrı'nın nasıl yaratıldığı ve evrildiği üzerine yoğunlaşmış durumda. Bu da felsefi bir tartışma değil, uygarlık tarihi ile ilgili bir tartışma. Tanrı ve tanrıların insanlık tarihi boyunca gelişimi yani.

Cemal Yıldırım'ın Evrim Teorisi üzerine yazdığı kitapta farklı görüşlerin dönemsel olarak nasıl öne çıktığı ve düşünce dünyasında etkili olduğu üzerine bir tartışma vardı. Yaptığı tespit bana mantıklı geliyor. Dünya'da uzun yıllar dinlerin ve dinsel anlayışların egemenliği yaşandı. Aydınlanma sonrası buna sert bir tepki dönemi ve temelde dinlere karşıt anlayışların, özelde ise materyalizmin ve ateizmin geliştiği bir dönem geldi. Bu karşı etkiye tekrar bir tepki gelişti. Bugün böyle bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorum. Şu anda görünen şey ateist olmayan din-dışı anlayışların çok daha güçlü olduğu bir döneme geldiğimiz. Bunla ilgili bir istatistik koymuştum siteye. Ateistler % 2 civarındayken dinsizler % 12 civarındaydı (yanlış hatırlamıyorsam).

Bu süreçlerin birkaç on yıllık süreçler değil yüzlerce yılı kapsayan etki/tepkiler olduğunu düşünürsek önümüzdeki süreç hakkında birşey söylemek kolay görünmüyor. Ama benim tahminim ateist/hümanist bir anlayışın tekrar güç kazanacağı şeklinde.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 01-04-2014, 19:44
evrensel-insan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
evrensel-insan evrensel-insan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 08 Mar 2008
Bulunduğu yer: Londra
Mesajlar: 22.832
evrensel-insan - MSN üzeri Mesaj gönder
Standart

;10202 Diyor ki
Bu dört inancın-felsefenin, tanımlarını ve karşılaştırmalarını tartışmaya açıyorum. Ateistseniz, neden panteist veya agnostik değilsiniz? Eğer deistseniz, ateizme karşı olmanızın nedeni nedir? Bunlara benzer yönlerden konuyu nasıl ele alırsınız.

Ancak müslümanlar lütfen katılmasın bu tartışmaya, "hepsi de yanlış inançlar" vs. benzeri ifadeler bu tartışmaya bir şey katmadığı gibi mesaj kirliliğinden başka bir şey yaratmaz. Bu tip mesajlar silinecektir.
Kisaca bu sayilanlarin hicbirinin bir dini ve dini uygulamasi ve inanci yoktur.

Teolojik olarak tanrinin varligi bazinda ise; Panteizm ve deizm tanrilidir.

Sadece panteizm tanrisini evren olarak belirlemistir.

Deizm de ise tanri belirsizdir ama varligi ve inanci olumludur.

Ateizm ise hem din hem de tanri konusunda tamamen olumsuzdur. Yani sunulan her bir tanriyi ya da kendi bildigi tanriyi red eder.

Burada da ateizm iki turludur.

Ya nonteisttir, ya da antiteisttir.

Nonteist bireysel olarak sadece kendi tanrisizligini kendi adina aciklarken, antiteist ayni zamanda teizm ile sosyal bir tartisma mucadelesi verir.

Nonteist, tanriyi inanc olarak distalarken; antiteist tanriyi karsisina alir.

Agnostisizmin ise varliksal yani teolojik yonunun disinda epistemolojik yasni bilgisel yonu vardir.

En basta gnoastik yani fizik otesi bilgiye tamamen karsidir.

Varliksal olarak ta; eger "bilinemezlik" temelinde bilinebilirlik algisi olumlu ise; agnostik teist; olumsuz ise agnostik ateist olur.

Aslinda bunlar ana hatlardir, her bir kavram inanci ideolojisi v.s. detaylandirilabilir.

Evrensel-Insan - Yapılandırmacı Epistemoloji/Bilişsel Bilim/Qua Felsefesi/Serbest Düşünce/Devrimci Sorgulama/Zihinsel Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 07-01-2018, 09:20
Engse Hohol - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Engse Hohol Engse Hohol isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 27 Feb 2010
Mesajlar: 1.879
Standart

Antik Yunan filozoflarının temel kaygısı, mitos anlayışından logos anlayışına geçmekti. Antik Yunan kent devletlerinde de din konusunda baskıların var olduğunu, Pitagoras, Anaksagoras ve Sokrates gibi birçok filozofun sürüldüğünü veya ölüme mahkum edildiğini dikkate alacak olursak, bunun nedenini de kolayca anlayabiliriz. Birçok filozofun metinlerinde, sık sık olmasa da, çoktanrıcı dinin tanrılarının varlığına değinmelerini ve söz konusu tanrılar varmış gibi bir izlenim vermelerini, bu bağlamda yorumlamak gerekir.

Epikuros’un "Temel İlkeler, Herodotos’a Mektup, Pythocles’e Mektup, Menoikeos’a Mektup" adlı eserlerinde, deneyimci bir epistemolojiyi savunan ve doğruluk/gerçeklik ölçütünün duyu algıları ve deneyimler olduğunu söyleyen, doğada olup bitenlerin doğaüstü güçlerle değil, doğadaki neden ve sonuç ilişkisi bağlamında açıklanması gerektiğini savunan, etik alanında da, erdem temelli ruhsal hazlara dayalı bir yaşam anlayışını öneren Epikuros, ikinci el aktarımlara göre tanrılar konusuna kuşkuyla yaklaşmıştır. Epikuros, tanrıların varlığıyla kötülüğün varlığının bağdaşmadığını, ikisinin birden geçerli olamayacağını, ikisinden birisinin geçerli olabileceğini savunmuştur.

Örsan K Öymen'in uzun betkesinden kısa bir alıntı yaptım.

islamın yıkıma uğraması karşısında müslümanların, el-lah'ı ayakta tutundurabilmek için yalanlar söylemeleri kaçınılmazdır. hohol : aesir
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 01:37 .