Her türlü gelişim, olgunlaşma, dayanıklılık için kendimizle yüzleşmemiz zorunludur. Bunu çoğu kişi bilir. Peki bunu nasıl yapabiliriz? Can alıcı soru budur.
Youtube'da ilginç birisine denk gelmiştim, videosunun linkini asacağım. Kendimizle baş başa kalamadığımızı, sürekli kendimizden kaçtığımızı söylüyordu. Böylece kendi benliğimizle asla karşılaşamamış oluyorduk ve zombi gibi yaşıyorduk. Bunu meşguliyet ile yapıyoruz, gerek diğerleriyle biraraya geliyoruz ya da oturup tv izleyebiliyoruz, müzik dinliyoruz ya da sigara yakıyoruz. Ayrıca beynimize sürekli düşünceler de üşüşebiliyor. Bu yolla da kendimizden kaçtığımızı söylüyordu videodaki kişi. Söylediğine göre bunu ego yapıyormuş. Yapmamız gereken durmakmış, bir nevi bataklıkta çabalamaktansa durmak gibi. Peki bunu nasıl yapabiliriz?
Meditasyonu öneriyordu kendisi. Ama meditasyon her zaman işe yaramayabilir. Örneğin stresi yönetmek için nefes egzersizleri var. Bunlar her zaman işe yaramaz. Örneğin ben 4-5 ay boyunca meditasyon yaptığımda hiçbir fayda görmemiştim. Aslında bu anormal bir durum değil. Buda'nın öğretisi adlı kitapta meditasyonun tek başına yetmeyeceğinden söz ediyordu, günlük hayatta da mindfulness yapmak gerekiyormuş, oturarak Buda olamazsın diyordu yazar. Yani meditasyondaki farkındalığı günlük hayata taşımak gerekebilir. Meditasyonun etki etmesi için yıllar gerekebilir diye düşünüyorum. Bir yerde okudum, ilk başta meditasyonun kendisini kolayca sakinleştirebildiğini ama zamanla zor koşullarla karşılaştıkça işe yaramamaya başladığını söylüyordu. Bu yüzden farklı meditasyon yöntemleri denemiş yazar ve işe yaramış.
Videodaki filozof ise 1-2 yıllık meditasyon pratiğinin meditasyona giriş olduğunu söylüyor. Meditasyonun etkileri hemen görünür olmasa da uzun vadede işe yarayabilir. Çünkü sonuçta farklı bir girdi verecek beyne, farklı bir deneyim. Ayrıca farkındalığı arttıran bir şey, ama büyük beklentilere girmemek önemli. Yıllar içerisinde böylece farkındalığımız gelişebilir ve kendi benliğimizi farketmeye başlayabiliriz yavaş yavaş. Bu bir ömür boyu sürebilecek bir süreç, ki Engin Geçtan da böyle söyler. Yani bence yapmak gereken girdileri farklılaştırmak. Bu sonuca da şurdan vardım, spartacusun bir yazısını okudum orda organizmanın etkileşimlerinden girdilerden ve organizmanın kendi kendini örgütlemesinden söz ediyordu. Çevreyle ve kendimizle olan ilişkimizi değiştirirsek girdiler değişir ve sonuçlar da değişir. Tabi bu zaman alabilir, beyin yeni bağlantılar kurar. Bu da beynin nöroplastitesi ile ilgilidir yani değişebilme kapasitesi. Beyin sağlığı da önemli görünüyor. Mesela uyku bozuklukları beynin nöroplastitesini azaltmaktadır. İyi uyku ve iyi beslenmek önemlidir.
Başka ne yapılabilir? Acıyı hissetmeye çalışmak bir yol olabilir. Çünkü acıya dayanamadığımız için bir şeyler yapıyoruz. Belki bu acıyı azar azar hissetmeye çalışabiliriz, yani kendimiz olamamanın ya da güçsüzlüğün getirdiği acıyı hissetmek. Böylece acıya duyarsızlaşabilirsek kendimizle yüzleşmek mümkün olabilir. Duyguları hissetmek önemli görünüyor. Modern hayat ve batı kültürü hep aklı öne çıkardığı için duygular maalesef geri plana atılıp önemsizleştirilmiş durumda. Duygu körlüğü yaşayanlar bile mevcut, bu kendine yabancılaşmaktır.
İlgili video
Eğer ben kendim için değilsem, kim benim içindir? Şimdi değilse ne zaman? -Rabbi Hillel
Videoya bakıyım dedim de, daha ilk dakika dolmadan insanlara güvenmemiz gerektiğini söyledi.
Haydaaa. Adamın kastettiğini anlamak lazım orda. Bu işi bilen adamlara güveneceksin diyor, başarmış adamlara bakacaksın diyor, bu doğru. Mesela Buda var, budist rahipler falan var, bunlar iyi örnekler. Eskiden Pyron diye biri vardı forumda, o tekrar gelse de Budayı budizmi anlatsa da anlasanız.
Eğer ben kendim için değilsem, kim benim içindir? Şimdi değilse ne zaman? -Rabbi Hillel
Her türlü gelişim, olgunlaşma, dayanıklılık için kendimizle yüzleşmemiz zorunludur. Bunu çoğu kişi bilir. Peki bunu nasıl yapabiliriz? Can alıcı soru budur.
O bakımdan kendimizle yüzleşmek diye genel, muğlak bir yaklaşım anlamsızdır, doğru soru, hangi konuda ile başlamalıdır. Kısaca muğlak söylemlerden, muğlak yargılar üretmek anlam taşımıyor.
Buda'yı boşver, gelinen noktada dinleştirilip, içeriği olabildiğince değiştirilmiştir...
Acıktığın için yiyecek, uykun geldiği için uyuyacaksın -o felsefenin özünde bunlar vardır ve Tao felsefine bakmak gerekir.
Örneğin her gün şu saatte uyumak, bu satte kalkmak, insan doğasına uygun değil, ancak günümüz koşullarında mecbur kalırız. Peki doğrusu nedir? Uykun ne zaman gelirse o zaman uyuyacaksın, saati geldiği için değil, uykun geldiği için uyursun, saati geldiği için değil, acıktığın için yersin... Bir konuda kendinle yüzleşmen gerekirse, o zaman yüzleşeceksin, yüzleşmek için yüzleşmek diye bir şey anlam taşımaz(dostlar alışverişte görsün, laf ola beri gele v.s. anlam taşımaz).
Şu koçluk eğitimi, yok bilmem ne psikolojisi sömürgenlerinden de uzak durmak gerekir, onlar sadece, ama sadece hayallerinizin, zaaflarınızın, zor anlarınızın ticaretini, umut tacirliği yapar ve etkisi daha da olumsuz, eylemsiz, çaresiz koşullara maruz kalmanıza, olanaklarınızın, elinizden gelebileceklerin, bir şeyler yapma(eyleme geçme), çaba, emek, durumsal farkındalığın körelmesine de yol açar. Bu ekmek, köfte yok, öyleyse köfte olduğunu düşün, her gün ekmeğimde köfte var dersen, köfte varmış gibi veya köfte olacaktır, ekmekte mi yok, elinde ekmek, içinde köfte olduğunu düşün, şimdi yiyebilirsin. Neyi? Zokayı. v.s...
Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
------- Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
O bakımdan kendimizle yüzleşmek diye genel, muğlak bir yaklaşım anlamsızdır, doğru soru, hangi konuda ile başlamalıdır. Kısaca muğlak söylemlerden, muğlak yargılar üretmek anlam taşımıyor.
Buda'yı boşver, gelinen noktada dinleştirilip, içeriği olabildiğince değiştirilmiştir...
Acıktığın için yiyecek, uykun geldiği için uyuyacaksın -o felsefenin özünde bunlar vardır ve Tao felsefine bakmak gerekir.
Örneğin her gün şu saatte uyumak, bu satte kalkmak, insan doğasına uygun değil, ancak günümüz koşullarında mecbur kalırız. Peki doğrusu nedir? Uykun ne zaman gelirse o zaman uyuyacaksın, saati geldiği için değil, uykun geldiği için uyursun, saati geldiği için değil, acıktığın için yersin... Bir konuda kendinle yüzleşmen gerekirse, o zaman yüzleşeceksin, yüzleşmek için yüzleşmek diye bir şey anlam taşımaz(dostlar alışverişte görsün, laf ola beri gele v.s. anlam taşımaz).
Şu koçluk eğitimi, yok bilmem ne psikolojisi sömürgenlerinden de uzak durmak gerekir, onlar sadece, ama sadece hayallerinizin, zaaflarınızın, zor anlarınızın ticaretini, umut tacirliği yapar ve etkisi daha da olumsuz, eylemsiz, çaresiz koşullara maruz kalmanıza, olanaklarınızın, elinizden gelebileceklerin, bir şeyler yapma(eyleme geçme), çaba, emek, durumsal farkındalığın körelmesine de yol açar. Bu ekmek, köfte yok, öyleyse köfte olduğunu düşün, her gün ekmeğimde köfte var dersen, köfte varmış gibi veya köfte olacaktır, ekmekte mi yok, elinde ekmek, içinde köfte olduğunu düşün, şimdi yiyebilirsin. Neyi? Zokayı. v.s...
Konu ayrımı yapmak ve sınır çizmek güzel. Fakat bazen birden fazla konuda tökezleme oluyorsa bunun ortak bir nedenden kaynaklandığı ortaya çıkabilir. Yani kendi duygularımızdan, düşüncelerimizden kaçmak bir nevi. Kendi benliğine yabancılaşmak. Kendi kendini engellemek.
Üstte beliren olumsuz duygular, korku falan varken altta gerçek duygularımız, benliğimiz olabiliyor. İnsan olmak kitabında Engin Geçtan, içsel yaşantılarını tanımak ve buna göre hareket etmeyi salık veriyor. Kendinle yüzleşmek ve kendini kabul edememenin verdiği acıyla yüzleşmekten söz ediyor. Bu yüzleşmenin nasıl bir şey olduğunu merak ettiğim için başlığı açtım. Kendisinin önerdiği ya da çerçevesini çizdiği az buçuk bir şey var, bastırılan duyguların farkına varıp buna göre davranmamak, savunma mekanizmalarını anlamak. Tabi anlamak yeterli değil diyor, olay anında anında tepki vermek gerekiyor, anında anlamak, bunu otomatikleştirmek.
Engin Geçtan'ın verdiği bir örnekten söz edeyim. Mesela sevilmek, kabul edilmek isteyen birisi aslında bilinçdışında reddedilmek ister. Çünkü düşmanlık duygularına sahiptir dünyaya karşı. Dolayısıyla kabul edilirse suçluluk duyacak, bu yüzden farkında olmadan reddedilmek için elinden gelen her şeyi yapar. Ama bunun kendinden kaynaklandığını asla göremez, dışardakilerin kendini reddettiğini düşünür ve bunun için kanıtlar arar ve bulur da. Bu harika bir örnek.
Koçluk eğitimi, bişey psikolojisi derken kişisel gelişim kitaplarından mı söz ediyorsunuz? Bilimsel olan terapi yöntemlerinin kitaplarını da dahil ediyor musunuz? Örneğin bilişsel davranışçı terapi? İyisi ile kötülerini ayırt ediyor musunuz? Bu gibi kitapların ne gibi sakıncaları var sizce? Öğrenilmiş çaresizlik mi?
Eğer ben kendim için değilsem, kim benim içindir? Şimdi değilse ne zaman? -Rabbi Hillel
Beynin işleyiş mekanizmasına müdahele ederek.
En basit yöntem alkol. Dozunda ama.
Beyne müdahele ederken ortam şartları da uygun olmalı.
Velhelebe´isimli üyeden Alıntı
Meditasyonu öneriyordu kendisi
Buna hazır değilsin. Önce kendini, yani bedenini iyi tanıyor olman lazım. İçsel ve dışsal bedenin tepkilerini ölçmüş ve deneyimlemiş olman lazım.
Endonezya kökenli masözlere masaj yaptırmış olman bir avantaj sağlar.
Zihnin ne düşündüğüne değil, bedenin ne hissettiğine odaklan. Oturduğun yeri, aldığın nefesi hissedebilmen önemli. Yoksa herkes her an nefes alıyor, ama çoğu bunu hissedemiyor.
Üstte beliren olumsuz duygular, korku falan varken altta gerçek duygularımız, benliğimiz olabiliyor. İnsan olmak kitabında Engin Geçtan, içsel yaşantılarını tanımak ve buna göre hareket etmeyi salık veriyor. Kendinle yüzleşmek ve kendini kabul edememenin verdiği acıyla yüzleşmekten söz ediyor. Bu yüzleşmenin nasıl bir şey olduğunu merak ettiğim için başlığı açtım. Kendisinin önerdiği ya da çerçevesini çizdiği az buçuk bir şey var, bastırılan duyguların farkına varıp buna göre davranmamak, savunma mekanizmalarını anlamak. Tabi anlamak yeterli değil diyor, olay anında anında tepki vermek gerekiyor, anında anlamak, bunu otomatikleştirmek.
Konu ne? hangi konuda yüzleşmek?.
otomatikleştirmek iyi bir şey değildir, aksine insanın otomatik pilotda olmaması gerekir...
Velhelebe´isimli üyeden Alıntı
Engin Geçtan'ın verdiği bir örnekten söz edeyim. Mesela sevilmek, kabul edilmek isteyen birisi aslında bilinçdışında reddedilmek ister. Çünkü düşmanlık duygularına sahiptir dünyaya karşı. Dolayısıyla kabul edilirse suçluluk duyacak, bu yüzden farkında olmadan reddedilmek için elinden gelen her şeyi yapar. Ama bunun kendinden kaynaklandığını asla göremez, dışardakilerin kendini reddettiğini düşünür ve bunun için kanıtlar arar ve bulur da. Bu harika bir örnek.
O nasıl oluyor öyle? Kişi sevilmek, kabul görmek istiyorsa, bu bilinçdışında reddedilmek istediği anlamına mı geliyormuş? Hem de bilinç dışında... Geçiniz bunları...
Velhelebe´isimli üyeden Alıntı
Koçluk eğitimi, bişey psikolojisi derken kişisel gelişim kitaplarından mı söz ediyorsunuz? Bilimsel olan terapi yöntemlerinin kitaplarını da dahil ediyor musunuz? Örneğin bilişsel davranışçı terapi? İyisi ile kötülerini ayırt ediyor musunuz? Bu gibi kitapların ne gibi sakıncaları var sizce? Öğrenilmiş çaresizlik mi?
Her türlü umut tacirliğinden öteye gitmeyen, lakırtıdan ibaret, salt öznelci, benci, aşağı ben, yukarı ben, ben, ben, ben diye devam eden, mutsuz etmekten başka işe yaramayan, Polyanna masalanı evirip, çevirip satan hepsi dahil...
Derdin ne? Önce sorununu koy ortaya. Koşulları irdele...
O tür kitaplar, sözde bilimsel olduğu iddialı lafazanlıklar da dahil, sömürü, umut tacirliği, çaresizliğin istismarından başka bir şey değil...
Ha milyonlarım var, tek eksiğim kuş sütü diyorsan, bu saçmalıklar öylelerine göredir, hikaye okumuş olurlar...
Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
------- Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
Ustalık gerektiren kafaya takmama sanatı isimli bir kitap okuyordum. Umut tacirliği yapmıyor bence. Halledersin, yaparsın gibi umut vermiyordu. Hatta sorunlara sahip olmanın iyi bir şey olduğunu, sorunsuz hayatın hem olamayacağını hem mutlu bir hayat olmayacağını iddia ediyordu.
Sizinle benzer şeyler ifade ediyor yazar; diyor ki mutlu olmaya çalışınca mutlu olmadığımızı farkediyoruz. Yani bir şey olmaya çalışınca o şey olmadığımızı farkedip daha kötü etkileniyoruz. O yüzden bir nevi olumsuz duyguları kabullenmekten söz ediyor.
Kendi hayatından da epey örnek veriyor, başka insanlardan da örnekler veriyor. Nasıl koşullar ve zorluklar olursa olsun sorumluluğun bizde olduğunu ifade ediyordu. Baya kaliteli bir kişisel gelişim kitabıydı bence.
Ama bilişsel davranışçı terapi(bdt) kitapları için aynısını söyleyemem, zarar gördüğümü de düşünüyorum. Hayal satıyorlar, örneğin kaygı terapisinde 10-20 seans ve 2-3 aylık süre veriyorlarmış, şu kadar sürede halledersin gibi hayal satıyorlar, hızla iyileşen örnekleri veriyorlar. Aslında sözde bilimsel de değil, bilimsel araştırmalar destekliyormuş, hatta makale de atacağım, lafta kalmasın bizzat bakalım. Maruz kalma tekniğinden söz ederler kaygıda, kaygıya maruz kalınca kaygı kendi kendini yok ediyormuş, duyarsızlaşma meydana geliyormuş. Tabi mesele bunu yapabilmek, yapamazsan işe yaramaz.
Meta analiz yapılmış. BDT, yetişkin depresyonunda antisepresanlara göre daha üstün olduğu bulunmuş. Depresyon, kaygı, post travmatik stres bozukluğu gibi rahatsızlıklarda etki büyüklüğünün büyük olduğu bulunmuş. Kontrol grubuyla falan kıyaslıyorlar, daha iyi sonuç verdiği bulunuyor. Sözde bilimsel görünmüyor, direk deneyini yapıyorlar.
Sizin bahsettiğiniz umut tacirliğinin kriteri nedir anlamadım. Yani yapabilirsin edebilirsin demesi mi? Çünkü bu durumda yapamadığın durumda çaresizlik olacakya, kastınız bu mudur?
Eğer ben kendim için değilsem, kim benim içindir? Şimdi değilse ne zaman? -Rabbi Hillel
Sizin bahsettiğiniz umut tacirliğinin kriteri nedir anlamadım. Yani yapabilirsin edebilirsin demesi mi? Çünkü bu durumda yapamadığın durumda çaresizlik olacakya, kastınız bu mudur?
Hayır, o kitabı alırken ödeyeceğiniz para, sattığı ise umut tacirliğidir, siz kitabı alıyorsunuz o kadar, ederi -asıl amacı- ondan ibaret.
Yazımda yeterince açıklamıştım, tekrar etmeyi gerekli görmüyorum.
İnsanların;
İnançlarından
Acılarından
İhtiyaçlarından
Zaaflarından
Zor koşullarından
Çıkmazlarından
Cehaletinden
....
Menfaat sağlama işi en nihayetinde fahişeliktir...
Belirleyici olan koşullardır, kişiye sen böylesin, sen şöylesin, sen böyle yücesin, sen böyle iyisin, sen var ya sen v.b. söylemlerin yarardan çok zararı vardır, ancak birileri insanların psikolojik sorunlarını kendi menfaatine dönüştürebilir...
Örneğin 1 kişi rahatsızlık düzeyinde sürekli, ama sürekli başkalarınca onaylanmak ve alkışlanmak istiyorsa, ona en büyük zararı kim verebilir? O kişinin bu zaafını çözmüş ve bunu da kişisel menfaatleri için kullananlar verebilir, dolayısıyla o tür kitapları yazanların çoğu, yayı nasıl gereceği ve okları kimlere fırlatacağını, kitlelerin zaaflarından nasıl faydalanacağını, içeriğini nasıl dolduracağını gayet iyi bilenlerdir... O kişi bu zaaflarını kullananların elinde kukla gibidir.
Psikoloji önemlidir, nasıl ki her boku denemek için midenize atmanız zararlı ise, psikoloji üzerine de böyle her boku denemeye kalkmak zararlıdır, bu bir yaz-boz tahtası değil, hayatınızdır...
Sai Baba
Umut tacrliğine canlı bir örnek olarak, yukarıdaki 2 kelimeyi-ismi- araştır... İnsanlar ölünce ya cehenneme, ya da hurilerle dolu, ırmakalrından bal akan, ne dilerse gerçekleşecek olan v.b. cennete gider söylemi dahi umut tacirliğidir.
Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
------- Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu