Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Genel Forumlar > Politika

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 25-07-2008, 00:50
dilaver - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dilaver dilaver isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Sep 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 12.080

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart Kontr Gerilla Dosyası

Sargon'un açtıgı Hrant Dink Dosyasından sonra Türkiyedeki derin devlet faaliyetlerini de bu başlıkta incelememiz gerektigini düşünüyorum. Benim astıgım yazı ya da dilekçe çok eski bir zaman ait olacak. Taylan Özgür cinayetine. Bakın ablası TBMM ye ne şekilde dilekçe veriyor, 39 yıl sonra.
Bu tür olayları da burada teşhir edip tartışalım.

mustafa taylan özgür davası tbmm’de…

hale özgür kıyıcı
türkiye büyük millet meclisi başkanlığı
dilekçe komisyonu’na sunulmak üzere

konu:araştırma komisyonu kurulması dileğidir. 24/07/2008
olay: 23.09.1969 yılında öldürülen kardeşim mustafa taylan özgür’ün katil/katillerinin bulunması hakkında dilekçemdir.

açıklama:

1- 08.09.2006 tarihinde tbmm başkanlığına sunduğum başvurum üzerine 02.10.2006 tarihli yazıda; ”tbmm içtüzüğü uyarınca meclis araştırılması yapılabilmesi için, hükümet, siyasi parti grupları veya en az 20 milletvekili tarafından, başkanlıkdan bir önerge ile istenmesi ve açılıp açılamamasına da genel kurulun karar vermesi gerekmektedir.” açıklaması üzerine sair haklarım saklı kalmak üzerine bu dilekçemin sayın başkanlığınızca “dilekçe komisyonu”na sunulması ve var olan yetkilerinizi kullanarak dilekçemin işleme alınması istemidir.

olay:

1- sayın dilekçe komisyonu üyeleri, beyazıt meydanında kurşunlanarak öldürülen kardeşim, odtü öğrencisi mustafa taylan özgür’ün ölümü ve öldürülüş şekli katil/katilleri konusunda kamu oyunda yankı yapan yayım/eylem vs hakkında bilgi/duyum sahibi olduğunuzu umuyor, yöneticilerimiz olduğunuzdan en azından bu bilgiye sahip olduğunuzu sanıyorum.
kardeşimin öldürülüşünden nice sonra (1975) katil zanlısının istanbul adliyesi 5. ağır ceza mahkemesinde yargılanıp ve delil yetersizliğinden beraat ettiğini de bilgilerinize sunuyorum.

2- 1975 yılında açılan dava,1977 yılında sonuçlanmıştı. aradan yıllar geçmiş, devlet kademelerinde görev yapmış,abd’de eğitim almış,istihbaratçı kurmay subay talat turhan 28.11.1990 tarihinde istanbul gazeteciler cemiyeti’nde yaptığı bir basın toplantısında kardeşim, mustafa taylan özgür’ün katilini bildiğini, bununla ilgili dosyayı da dönemin chp’li içişleri bakanı hasan fehmi güneş’e verdiğini, verdiği sırada aynı odada deniz baykal, ertuğrul günay, gazeteci-yazar uğur mumcu’nun bulunduğunu açıkladı.

ısrarlı sorularım karşısında; ”benim korumalarım yok! açıklayamam. ben görevimi yaptım. yetkililer gereğini yapmadı ise benim ne suçum var. o üsteğmen şu anda üst düzey bir general” diyerek diretti. bugüne kadar tüm ısrarlarımıza rağmen bu “üst düzey general”in adını öğrenemedik.
talat turhan’ın bu iddiasına göre; istanbul 5.ağır ceza mahkemesinde adı verilmeyen bir general yerine, başka bir şahıs yargılanmıştı.

kimdi bu üst dereceli general, bilmiyorduk. talat turhan birilerine iftira mı atıyordu? bunun da soruşturması yapılmıyor, suskunlukla geçiştiriliyordu. bu size, bize, herkese garip gelmiyor mu? militarizmin hakim olduğu bir ülkede mi yaşıyoruz? suç işleyenin cezasını bulacağı bir ülkede miyiz, yoksa değil mi?

3- bu bilgi üzerine içişleri bakanına dosyayı verdiğini iddia ettiği sırada aynı mekanda bulunan uğur mumcu ile görüşmek üzere ankara’ya geldim. uğur mumcu ile görüştüm. “komutan!” diye hitap ettiği em. yrb. talat turhan ile telefon görüşmesi yaptı ve bana merak etmememi, gerekeni yapacağını söyleyerek beni teselli etti.

talat turhan’ın açıklamaları milliyet gazetesinde ve takip ettiklerim arasında taha kıvanç/fehmi koru, can dündar, can ataklı, hasan cemal, rafet ballı, erbil tuşalp ve kutlu esendemir’in köşelerinde yer aldı.

ayrıca, basım tarihi 1999 olan talat turhan’ın “çeteleşme” kitabında da yer aldı. abd’de eğitim almış bir kariyere sahip ve kontr-gerilla konusunda kitapları olan bir istihbaratçı olarak kamuoyunda bilinen bu kişinin iddiası, kardeşim mustafa taylan özgür’ün katilinin o dönemde üsteğmen rütbesinde bir kişi olduğu ve basın toplantısının yapıldığı dönemde de üst düzey bir general olduğu şeklindedir. “devlet cinayet işlemiştir.” cümlesine kitabında da yer veren bu em. yarbaya şimdiye kadar genel kurmay da dahil kimse hesap sormamıştır veya soramamıştır.

4- yazılı her yayının daha matbaadan çıkarken belli sayıda emniyet birinci şubeye ve basın savcılığına götürüldüğü şeklinde bir bilgiye sahibim.

ayrıca bu kitap kamuoyuna sunulduğuna göre bu iddianın savcılıkça tck ilgili hükümlerine göre ihbar olarak kabul edilerek demokratik bir ülkede belli bir soruşturmaya ve kovuşturmaya neden olmasını bekliyor ve diliyorum.
iddia sahibi ortada iken, bunun ciddiye alınması gerekir diye düşünüyorum. kişi orduda görev yapmış, yarbay rütbesine kadar ulaşmış msb özel kalem müdürü olarak çalışmış abd’de eğitim görmüş bir istihbaratçıdır.

iddiasını mantık sırasına göre sıralamak gerekir ise; kardeşim mustafa taylan özgür’ün katili bir ordu mensubu ve o dönemde üsteğmen rütbesinde bir subaydır. bu basın toplantısının yapıldığı tarihte ise üst düzey bir generaldir.

sonuç:cinayet işlemiş ve general rütbesine kadar yükselmiş biri vardır.
ve talat turhan’ı açıklamadan korkutan da budur.

ayrıca şimdiye kadar bu konuda soruşturma yapılamamasının sebebi de bu üst düzey generalin bizce bilinmeyen ama onu korkutmaya yeten ismidir.

yargılanması gereken bir şahsın –ki sivil yargıda kardeşimin bir katil zanlısı yargılanmıştır- general rütbesine kadar yükselmesini ve yargılanamamasını ve tüm çabalarımıza rağmen ortaya çıkarılamamasını benim de bir asker kızı olarak kabul edememem gibi, kamuoyunda en güvenilir bir kurum olarak tüm anketlerde çıkan ordumuza da mal etmek içimden gelmiyor. ancak, gerçeğin yakıcılığını da arıyor araştırmaya da sonuna kadar tüm engel ve tehditlere rağmen yürümekte kararlı olduğumu da belirtirim.

sizden dileğim, bu iddiayı ciddi bulup gereğinin yapılmasını ve bu kişinin iddialarının doğru olup olmadığının araştırılması konusunda bir şaibenin ya da iddianın doğruluğunun aydınlatılması için var olan yetkilerinizi kullanmanızdır.
bu son mercii olarak başvurumdur. ulusal onurumu inciteceğini bildiğim dış basın, yayın ve yargı organlarına başvurmak zorunda kalmayacak kadar özgür bir ülkede yaşamadığımı ama bu özlemi taşıdığımı bilerek gereğinin yapılması için sizi cesarete davet ediyor ve her hal ve şart altında gerçek suçluların kimliği, kişiliği ne olursa olsun yargılanması gerektiği inancı ile sayın komisyonunuza başvuruyorum.

saygı ile.

hale özgür kıyıcı

Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var
Dostlar, ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...

Nazım Hikmet

www.dilaverkom.blogcu.com

Konu murted tarafından (25-11-2011 Saat 22:04 ) değiştirilmiştir. Sebep: Link eklendi.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 25-07-2008, 00:53
dilaver - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dilaver dilaver isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Sep 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 12.080

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart 1969’da üstteğmen, 1990’da üst düzey general rütbesinde olanlar… cinayetle suçlanıyor

1969’da üstteğmen, 1990’da üst düzey general rütbesinde olanlar… cinayetle suçlanıyorsunuz!

hale özgür kıyıcı

28 kasım 1990 yılında gazeteciler cemiyeti lokalinde, t. c. devletinin kamuoyu araştırmalarına göre en güvenilir ve en saygın kurumu olarak açıklanan türk silahlı kuvvetleri(nin) mensubu olan bir üst düzey generali cinayetle suçlayan em. yrb. talat turhan’ın açıklamalarını 17 yıldır yok sayanların bir suç işleyip-işlemediğini öğrenmek sanırım bir vatandaş olarak hakkım. bu hakkı bir kardeş olarak değil bir vatandaş olarak talep ediyorum. isterdim ki kendini vatandaş olarak gören herkes bu soruyu sorsun.

vatandaş korkabilir, vatandaş sindirilmiş olabilir, peki ya siz medyada köşe başlarını tutmuş “gaflet, delalet ve ihanet “ içinde olan yazar-çizer takımı… televizyonlarda milyonlar alarak program yapanlar… programı yapıp da yayınlamayanlar… türkiye’de gündemi çarpıtanlar… allah gözünüzü doyursun, paraya bu kadar çok tapınmayın. her şey geçici. asılan, kurşuna dizilen, havan topuyla vücutları paramparça edilen, sokak ortasında kahpece katledilen, bir dönem arkadaşınız olan, şimdi sizlerin çocukları yaşında olan siyasalın kantininde devrim için yola çıktığınız arkadaşlarınızı yalnız meyhanelerde mi yad edersiniz.. veya bilmem kaç baskı yapan kitaplarınızda mı? sermayeniz, 68’i yiye yiye bitiremediniz!
gelelim “üst düzey general olayına ya da iddiasına…

bu basın toplantısını milliyet gazetesi yazarlarından melih âşık köşesine yazmıştı. musa ağacık da basın toplantısına katılanlardandı. melih âşık beyle beraber bu köşede çıkan haberlerin sorumlularındandı.
televizyonlara “oradaydım”, “bir yudum insan” programlarını yapan nebil özgentürk de günaydın muhabiri idi. sayın özgentürk de “oradaydı”.

29 kasım 1990 günü “devletin cinayet işlediği” haberi milliyet gazetesi melih aşık beyin köşesinde gazeteci musa ağacık beyin sayesinde yer almıştır.
açıklamasını aynen aktarıyorum:

“turhan anlatıyor!”

“taylan özgür’ü polis değil, bir üsteğmen öldürmüştür. 1969’da üsteğmen olan bu kişi şu an üst düzey bir generaldir.
bu açıklama orada bulunanları şok etmediyse de, biz ailesini derinden yaralamıştı. dosya kapanmış, adliyenin tozlu arşivine atılalı, 14 yıl olmuştu. ve bu bilgiye her halde yeni ulaşmamıştı.

bu açıklamayı dava bitiminden 14 yıl sonra kamuoyuyla paylaşan em. yrb. talat turhan’da en az cinayeti işleyen/örtbas edenler kadar suçlu idi.
bu açıklamayı yaparken bir de tanık gösteriyordu.

“hasan fehmi güneş’in içişleri bakanı olduğunun ertesi günü bu dosyayı verdim. hatta odada deniz baykal, ertuğrul günay ve uğur mumcu da vardı.”

bu şok açıklamaları dinledikten sonra eşimin hukuk bürosundan ertuğrul günay’ı aradık. telefonla ulaşamayınca durumu anlatan bir yazı yazarak fax ile kendisine ilettik. bir kere bile bu konu ile ilgili bizi aramadı. ancak radikal gazetesine bir açıklamada bulunmuş. hasan fehmi güneş beni tazminata mahkûm etmişmiş. hani çocuklar der ya… hayretlerim şaştı. kocaman bir yalandı bu.. bu dava nasıl açılmış, nasıl bitmiş ki ben tazminata mahkûm olmuşum. keşke böyle bir dava açsalardı ben de yargı önünde bunları mahkûm ettirebilseydim. ben geç bile kaldım bunlara karşı dava açmadığım için. adamlar gerçekten politikacı! yıllarca nereden aday oldular ise seçmenlere bu kişilere oy vermemeleri için anlattım durdum. en sonunda ertuğrul günay akp’ye gitmekte çareyi buldu. akp’ye de üzülüyorum. bunları tanımıyorlar. ertuğrul günay misyonunu tamamlamak üzere atanan biri. iyi karıştırır akp’yi. sanıyorlar ki bunlar demokrat, aydın, vs.. chp seçmeni ise hasan fehmi güneş’i tanıdı. tanıyarak büyüdü.

sıra uğur mumcu’ya gelmişti. bu açıklamaların doğruluğunu teyit ettirmek için kızım inan’ı alarak ankara’ya gittim. chp izmir milletvekili sayın güldal mumcu hanımefendi çok iyi hatırlarlar. ankara soğuk bir kış gününü yaşıyordu. uğur mumcu’nun evini bilenler vardır. çalışma odasındaki köşede bulunan oturma grubunda oturup saatlerce sohbet etmiştik. kızım inan ise, oğlu özgür’le odasında oturmuştu. sayın milletvekili ise bize çay servisi yapmıştı. bu dosyanın verildiğini uğur mumcu da kabul etmişti. bu dosyanın bir fotokopisinin de kendisinde olduğunu söylemişti.

ben de bu dosyanın fotokopisini talep ettiğimde; ”..biraz sabır hale’ciğim, her şey açıklanacak, bana ne olur güven” dediğinde bir anlık gafletle basiretim bağlanıp beklemeyi tercih etmiştim. zaten bu görüşmeden bir müddet sonra da kendi öldürüldü. yani faili bilinen bir dosya daha eklenmişti hukuk devleti olduğu iddia edilen adliyenin rafları toz bağlamış arşivlerine…
milliyet gazetesinde rafet ballı’nın yaptığı bir söyleşiyi de aktarmakta fayda görüyorum. delil açısından.

em. yrb.talat turhan’ın açıklamasını aynen aktarıyorum:

soru: taylan özgür’ün öldürülmesi,1977 taksim’deki 1 mayıs katliamı,mit müsteşarı bahattin özülker’in bir otel odasında öldürülmesi konularında bilgi sahibi olduğunuz söylenir, açıklama yapmak istermisiniz?

em. yrb. talat turhan: chp hükümeti zamanında başbakan bülent ecevit’e iletilmek üzere 10 sayfalık bir rapor hazırladım. ayrıca olaylar hakkında etraflı bir şekilde deniz baykal ve hasan fehmi güneş’e bilgi verdim.

soru: gereği yapıldı mı?

em.yrb. talat turhan: bu soruyu bana değil kendilerine sorunuz.

bu söyleşi milliyet 16. kasım. 1990 yılında “türk gladyo’ su, özel harp dairesi” yazı dizisi olarak yayınlanmıştır. (rafet ballı)
ayrıca, basım tarihi 1999 olan em. yrb. talat turhan’ın “çeteleşme” isimli kitabında da yer aldı. bir istihbaratçı olarak komu oyunda bilinen bu kişinin iddiası kardeşimin katilinin o dönemde üsteğmen rütbesindeki bir kişi olduğu ve basın toplantısının yapıldığı dönemde de ”üst düzey general olduğu” şeklindedir. “devlet cinayet işlemiştir” cümlesine kitabında yer veren bu em.yrb’ a şimdiye kadar genelkurmay dahil hiçbir general ve kurum hesap sormamıştır/soramamıştır.

iddia sahibi ortadadır. bu iddianın ciddiye alınması gerekirken, “bir onur davası”nın da bu iddia sahibine açması gereken genelkurmay niye susar bilinmez. askeri savcılığa gönderdiğim dilekçeyi bile görmezden gelenler niye bu kadar suskunlar? iddianın sahibi; kurmay bir yarbaydır. msb (milli savunma bakanlığı) özel kalem müdürlüğü yapmış, abd’de eğitim görmüş bir uzman istihbaratçı kişidir.

gelelim hesaplamalara; harp okulu 1963–1964 mezunu verememiştir, talat aydemir olayları ile ilgili… teğmenliğin 3 yıl olduğunu söylerler, 1965 mezunu biri bir yıllık üsteğmendir 1969’da. ama bu yıl mezun olan bir harbiyeli, 1990’da üst düzey general olamaz. ancak 62-63 mezunlarını incelemek lazım. karşımıza kimler çıkar hep beraber görürüz.

taylan’ın öldürülmesi üzerinden 39 yıl geçti. eylül ayı geldiğinde anısına yazı yazanlar; artık bu iddianın üzerine giderek yazı yazmayı düşünün. mezarlar başında anmalardan vazgeçin. faili meçhuller dosyasının rafı taylan özgür cinayeti ile belli olduğunu fark edin.

umudum var. zira çok yaklaştık. bu düğüm; çözülmek üzere. çözülmeli. biz pes etmedik, ama o çeteler pes etmek üzere ya da pes ettirilmeli. umudum var dedim, umudumu yitirmeyeceğim. gerçeği bir gün kamuoyu öğrenecek. belki çok şaşıracak! belki kimlerin peşinden gitmişiz, diyecek! ve oturup ancak 12 mart, 12 eylül darbesinden sonra cezaevlerinden ve sonrasında devlet aygıtını tartışmaya başladıysak, şimdi de militarizm nedir, ne değildir araştırıp tartışacağız. umudum var derken kastettiklerim bu..

eşleri öldürülmüş iki kadın milletvekili diyet ödemek zorunda kalmazlar. önümüzde ki günlerde hep beraber göreceğiz. dilerim eşlerine yakışır bir mücadelenin içinde olsunlar. *mehmet ağar’ın çekemediği tuğlayı çekip duvarı yıksınlar.

* uğur mumcu’nun eşi; olayın üstüne gidilmesini ister, mehmet ağar ise der ki;”..tuğlayı çekersem, duvar yıkılır”

Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var
Dostlar, ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...

Nazım Hikmet

www.dilaverkom.blogcu.com

Konu murted tarafından (25-11-2011 Saat 22:03 ) değiştirilmiştir. Sebep: Link eklendi.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 25-07-2008, 02:55
dilaver - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
dilaver dilaver isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Sep 2006
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 12.080

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart

Mail gruplarımdan birinden gelen bir iletiyi de buraya yapıştırmayı açıklayıcı olması bakımından gerekli görüyorum :

Kritik cümlelerinizin başına ‘gerçekten’, ‘aslında’ gibi pekiştirici kelimeler koyma gereği duyuyorsunuz. Siz hiç yanılmıyor, her durumda “haklı” oluyorsunuz. Çünkü iktidar sizsiniz, güç siz…

Vicdan ve Siz

Ağızlarınızdan insanlık kavramını düşürmüyorsunuz. Sürekli iyi niyetten, samimiyetten söz ediyorsunuz. Ellerinizi vicdanlarınıza iliştirip, ellerimizi de vicdanlarımıza koymayı diliyorsunuz. Kritik cümlelerinizin başına ‘gerçekten’, ‘aslında’ gibi pekiştirici kelimeler koyma gereği duyuyorsunuz. Siz hiç yanılmıyor, her durumda “haklı” oluyorsunuz. Çünkü iktidar sizsiniz, güç sizin ellerinizde. Diğeriniz, devlet otoritesini nakşeden ideolojiyi savunuyor; bir başkanız, asker cenazelerinde acıyı, ağlamayı insani sayıyor, “intikam” diyor, ötekinin acısına, gözyaşlarına bile tahammül etmiyor. Siz, konum, koltuk, makam, mülk sahipleri… hepiniz haklı ve vicdan sahiplerisiniz! Sizlere göre ötekiler, itaatsizler, yoksullar, işçiler, azınlıklar yani bizler, yalancı ve hakikaten uzak insancıklarız; bizler köle olarak kalmaya, karnımızın tokluğuna şükretmeliyiz! Sizin her şeyiniz özde, biz varlığımızla sözdeyiz…

Açlıktan, yoksulluktan söz ediyoruz. Ülkenin yarısı açlıkla mücadele verirken sizler kaçak villalarınızın yanına dostlarınıza, tanıdıklarınıza, eş, dost ve akrabalarınıza yeni villalar dikmeyi tasarlıyor, halkın ağaçlarını kesiyor, sonra da kendi kurumlarınızdan kapı gibi tapuluyorsunuz. Masalarınızı donatmayı seviyorsunuz, atıklarınızla beslenen sokak çocuklarını unutuyorsunuz…

Yoksulluktan söz ediyoruz. Eksik olun, gazetelerinizde yoksulluktan ölen insanları arada bir manşetlerinize taşıyorsunuz. İnanın, yazmasanız daha samimi görüneceksiniz. Öte yandan kahvaltınızı evinizde, öğle yemeğinizi Milano’da, akşam yemeğinizi Paris’te yiyorsunuz. Bir gecede harcadığınızın Bağcılar’daki bir ailenin yıllık mutfak masraflarına eş değer olduğunu da bilerek gönül rahatlığıyla eğleniyorsunuz. Çünkü sizler efendisiniz, onlar köle…

Haktan söz ediyoruz. Haktan söz eden dört beşimizi yan yana gördüğünüzde copluyorsunuz, üzerlerimize bombalar yağdırıyorsunuz, sonra da Başbakan sıfatıyla karşımıza çıkıp utanmadan ‘bin kişiyi bile toplayamadınız’ diyorsunuz…

Adaletten, Uğur Kaymaz’ın, Hrant Dink’in katillerinden söz ediyoruz. Çocuğumuz, kardeşimiz Uğur Kaymaz’ımızı; rengimiz, vicdan sızımız Hrant Dink’imizi öldürenlerin dışarıdaki ardıllarıyla bir olup adaletten söz eden bizleri linç etmeye kalkışıyorsunuz. Etnik kökenlerimizi sorguluyorsunuz, size göre Ermeni yalakaları, Türk düşmanları oluyoruz.

Kürtlerden söz ediyoruz, halkların dostluğuna inandığımızı haykırıyoruz. Bizler bölücü oluyoruz, sizlerse Bulgaristan ve Kıbrıs Türklerini koruyan ve kollayan…

Aydınlıktan söz ediyoruz, özel yaşamlara saygı duyarak karanlıklarda hiçbir şey kalmasın istiyoruz. Faili meçhuller, katliamlar, köy yakılmaları, gözaltında işkenceler, yargısız infazlar soruşturulsun, suçlular yargılansın istiyoruz. Mankenleri bikinileriyle yakalayan sizler sadece kendi çıkarlarınıza hizmet etmeyi sürdürüyor, kendi iktidarınıza duvarlar örüyorsunuz. İktidarınız için tehlike saydığınızda Ergenekon için soruşturmalar açıyorsunuz. Bununla da kalmıyor, tek taşla birkaç kuşu vurmaya kalkışıyor, Ergenekon’u solla, PKK ile ilişkilendiriyor, parçalara bölünen taşınızın elinizde patlayacağını unutuyorsunuz. Aranmayan mankenleri yakalıyor, katilleri saklıyorsunuz…

İnsanlıktan söz ediyoruz, insan yaşamına ve haklarına saygıya davet ediyoruz herkesi. Voltaire gibi haykırıyor, “bizden olmayabilirsiniz ama yaşamalı, sizler de olmalısınız” diyoruz. Siz ne yapıyorsunuz? Sizden olmayanları dinlemiyorsunuz, size göre haddini aşanlara “akıllı ol” naralarını fırlatıyor, onları işkencelerden geçiriyor, cezaevlerine tıkıyorsunuz. İsimleri Kuddusi Okkır olunca insan haklarını anımsıyorsunuz, Erol Zavar olunca sırtınızı dönüyorsunuz. Cezaevlerine buldozerlerle girdiğinizi unutuyorsunuz, Esat Oktay Yıldıranları, Ali Özleri kahraman sayıyorsunuz…

Sizler Özdesiniz… Bizler Sözde…

Sizin gibi düşünmeyenlere, sizin gibi olmayanlara, tek tipçi kast düzenize karşı çıkanlara bir de yafta bulmuşsunuz: Sözde!

“Sözde Ermeni Soykırımı”, “Sözde Kürt”, “Sözde Devrimci Örgüt”, “Sözde İşçi Lideri”, “Sözde Milletvekili”, “Sözde Vatandaş”… İyi de, nereye kadar sözde diyeceksiniz?

Sizin için, sizin gibi olmayan herkesin savunusu, teorisi, eylemi, düşü, yaşam biçimi, dini, ideolojisi sözde! Siz, size göre özdesiniz! Sizin için, işçilerin haklarını araması, ‘sözde hak arama’dır. Samimi Müslümanların inanç hürriyeti ‘sözde İslamcılık’tır! Kürtlere dair her şey ‘sözde’dir size göre. Devrimcilerin her türlü aktivesi ‘sözde eylem’dir, ‘sözde örgüt’tür, ‘sözde devrimci hareket’tir.

Kendi başbakanını asan, devrimci çocuklarını ipe götürmekte tereddüt etmeyen, halkın toplumsal muhalefetine üç defa postal koyan, burjuvalar karşısında esas duruşa geçen, öğrencilerini coplayan, kirli ve çürümüş düzenlerini deşifre eden gazetecileri katleden, yoksulların çığlıklarını duymayan, halkını açlıkla talim eden, Kürtleri yok sayan, aydınlarını hapishanelere tıkayan, sizin güvenliğinize emanet edilmiş devrimcileri ‘hayata dönüş’ gibi söylemlerle bombalayıp katleden, hiçbir komşu ülkesiyle iyi ilişkiler içinde olmayan, Avrupalıları art niyetli bilen, Arapları küçümseyen, İMF’ye göbekten bağlanan, Ermenilerin, Rumların e’sine, r’sine tahammül etmeyen sizin özdeliğiniz…

Kürtler Hala Sözde Vatandaş!

Genelkurmay’ın 2005 yılında Mersin’deki bayrak provokasyonu sonrasında yaptığı açıklamaya göre Kürtler ‘sözde’ vatandaştı. Bunu geçtiğimiz yıl Diyarbakır’daki bir davada savcılıkta desteklemiş ve hazırladığı iddianamesinde açıkça ‘sözde vatandaş’ deyimini kullanmıştı. Yani Kürtler hala sözde vatandaş, uyuşturucu kaçakçıları, çeteciler ise gerçek yurttaş size göre…

Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var
Dostlar, ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...

Nazım Hikmet

www.dilaverkom.blogcu.com
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 25-07-2008, 20:00
pante - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pante pante isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 01 Nov 2005
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 8.936
Standart

Taylan Özgür cinayeti faili meçhul ilan edilmiştir ama faili bellidir ve delil yetersizliği iddiasıyla serbest bırakılan bir polistir.
İstihbaratçı Yarbay'ın katilin bir üsteğmen olduğunu öne sürmesi, bu üsteğmenin 90'lı yıllarda üst düzey bir general olduğu vs. bilgilerinin doğruluğu şüphelidir.
Çünkü 68'li yıllarda komünizmle mücadele için bir kontrgerilla yapılanmasının eylemleri için erkendir.
O dönemlerde etkin olan MİT'tir.
Taylan'ın ablası Hale Kıyıcı takdir edilecek bir inatla yıllardır konunun üzerine gidiyor ama kendi siyasi ve kişisel görüşlerini öne çıkarıyor, ön yargılı davranıyor. Bunu aşması gerekir.

"Kontrgerilla dosyası" başlığı yerinde olmuş ama Taylan Özgür'e bağlanması bence iyi bir seçim değil. Bu dosya konuyu düğümler. Konuya 77-78'li yılların olaylarından, örneğin Kahramanmaraş katliamından başlamak daha doğru olurdu.

Konu pante tarafından (25-07-2008 Saat 20:10 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 25-07-2008, 20:39
pante - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pante pante isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 01 Nov 2005
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 8.936
Standart

Adı ister "Ergenekon Dosyası" olsun, ister "Kontrgerilla Dosyası" geçmişin kirli ve gizli sayfaları ortaya çıkarılmalı, devlet adına ya da devleti hiçe sayıp devleti koruma adına örgüt oluşturup cinayetler, katliamlar, komplolar, provakasyonlar yapanlar deşifre edilip yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır.

Kontrgerillayı, Özel Harb Dairesini ortaya çıkaranlar ne yazık ki bunların üzerine gitme gücünü kendilerinde görememişler, nitekim 12 Eylül'le birlikte tutuklanmış ve siyasetten uzun süre yasaklanmışlardır. Bülent Ecevit'li CHP ve Erdal İnönü'lü SHP iktidarları döneminde bu konularda pasif kalınmış, Çiller döneminde ise bu yapılanmalar teşvik ve takdir edilmiştir.

Günümüzde ise bu tür yapılanmalar sınırlı ele alınmakta ve asıl yapılanma yerine iktidar muhaliflerini sindirme amaçlı kullanılmakta olduğu şüphesi ve kaygısı oluşturmaktadır.
İddianname'de "Ordu ve Mit'in, Ergenekon örgütü ile bağlantısı yoktur" açıklaması "Bu dosyadan bir sonuç çıkmaz" endişesine yol açmaktadır.
Halbuki herkes bilmektedir ki kontrgerilla yapılanması, ordu mensuplarını da, Mit'i de, polisi de, CİA'yi de, sivil faşistleri ve tetikçileri de içine almıştır.

Ergenekon'un 600 yıllık efsaneye bağlanmış olmasının tedirgin makamlara bir mesaj olduğunu daha önce "Susturamayacaklar" başlığında yazmıştım. Nitekim sınırlılığı ortaya çıktı.

Aydınlara, ilericilere, yurtseverlere, devrimcilere, demokratlara düşen bu sınırları genişletmeye çalışmaktır. Üstü örtülen kirli geçmişin, 1 Mayıs 77'nin, Çorum, Maraş, Sivas, Malatya, Gazi katliamlarının, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink gibi cinayetlerin aydınlanmasını sağlayacak girişimler için talepte bulunup, iktidarı doğru yöne zorlamaktır.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 25-07-2008, 22:31
sargon - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sargon sargon isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Onur Üyesi
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Aug 2005
Bulunduğu yer: Isvicre
Mesajlar: 6.665

Onur Üyeliği Başarı Ödülü Başarı Ödülü 

Standart

Kontrgerilla dosyasına Taylan Özgür ile başlamak isabetli. Çünkü bilebildiğimiz kadarıyla bu kirli devlet örgütlenmesinin ilk eylemi budur. Bu konuda Can Dündar da daha önce bir yazı yazmış. Taylan Özgür'ün Lisan Çakıcı adında bir polis memuru tarafından vurulmuş olduğunun düşünülmesini kontrgerilla tercih ediyor elbette, ortada çelişkili ifadeler olduğu için onu da korumayı becermiş.

Can Dündar'ın yazısı

"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Mısırlı bir gösterici
http://sargon.blogcu.com/
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 25-07-2008, 23:01
pante - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pante pante isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 01 Nov 2005
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 8.936
Standart

Yakın tarihimizde devletin bir kurumu eliyle bir ilkten, ilk cinayetten sözedecek olunursa eğer bu isim Taylan Özgür olmamalı. Vedat Demircioğlu'na haksızlık olur.
68'lilerin ilk kaybı, 6. filo protestoları sırasında polisler tarafından İTÜ penceresinden atılarak öldürülen Demircioğlu'dur. "Kendisi polisten kaçarken düştü" diyerek kapattılar olayı.

Vedat Demircioğlu marşı

bir sabah uykusunda
polisi saldırttılar
Demircioğlu Vedat'ı
coplarla öldürdüler
coplarla yumruklarla
vurdular öldürdüler

gencecik çocuklardı
belki siz de gördünüz

ellerinde pankartlar
yolda gidiyorlardı
özgürlük istiyorlar
özgürlük diyorlardı
ellerinde pankartlar
özgürlük diyorlardı

altıncı filo derler
belki siz de gördünüz

kıbrısta karşımıza
çıktılar durdurdular
boğazda karşımıza
çıktılar öldürdüler
boğazda karşımıza
çıktılar öldürdüler

kurtuluş savaşında
belki siz de gördünüz

Demircioğlu bir değil
halkımız gibi çoğul
geliyor çağıl çağıl
geliyor çağıl çağıl
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 25-07-2008, 23:08
pante - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pante pante isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 01 Nov 2005
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 8.936
Standart

Taylan Özgür'ü polis Öldürdü:

ODTÜ Ögrenci Birligi Divan Baskani Münir Ramazan Aktolga, Mustafa Taylan Özgür, Mehmet Sait Kozacioglu, Mustafa Yalçiner, Alpaslan Özdogan, Halil Çelimli, Hüseyin Inan, Sükrü Isik, Tuncer Sümer, Yusuf Aslan, Fehmi Erbas, Ruhi Koç, Ilhami Aras ve Deniz Gezmis basta olmak üzere Ankara Üniversitesi ve ODTÜ'ye bagli bir grup devrimci ögrenci, otobüsle Istanbul'a gelir. Gelen ögrencilerin hemen hepsi silahlidir. Ankara'dan gelen ögrenciler, ITÜ Gümüssuyu Yurdu'nda kalir. Ankara'dan gelenler arasinda çikan bir anlasmazlik nedeniyle Hüseyin Inan, Sükrü Isik, Yusuf Aslan, Mustafa Yalçiner, Halil Çelimli ve Alpaslan Özdogan, Ankara'ya geri döner. IÜTB kongresi, 23 Eylül 1969 Sali günü, Istanbul Üniversitesi Merkez binada baslar. Sagcilarin adayi Atilla Kiliçoglu solcularin adayi Suayip Dilmen 'dir. Iki grup da hazirlikli gelmistir. Ankara'dan gelen Mehmet Sait Kozacioglu, yaninda Mustafa Taylan Özgür oldugu bir sirada merkez bahçede silahini çekerek bir kaç el ates eder. Sait Kozacioglu polis tarafindan yakalanarak gözaltina alinir. Mustafa Taylan Özgür ise polisten kaçmak isterken Beyazit Meydani'nda silahla vurularak öldürülür.


http://www.halkcephesi.net/kutuphane.../NURHAK_17.htm

Tanık Fahri Aral'ın Radikal'e açıklaması:

"Taylan Özgür'ün öldürülmesi, İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği seçimleri sırasında oldu. Ben olayı Necmi Demir ve Taner Kutlay'la birlikte film şeridi gibi izledim. Beyazıt'taki Marmara Sineması'nın balkonlu girişinde caddeye bakan bir yerde duruyordum. Taylan yanılmıyorsam üzerinde kırmızı bir tişörtle yanında arkadaşlarıyla karşıdan karşıya geçiyordu, tabanca sesi benim durduğum yere göre sol taraftan geldi. Sivil giyimli esmer biri silahını doğrultmuş, ateş etmişti. Sakin bir şekilde silahı beline soktu ve caddeyi o zamanlar ikiye bölen demir parmaklıktan atlayarak sağda duran pois jipine bindi.
Ben, Necmi ve Taner ve tam hatırlamıyorum artık aramızda olmayan Erdem jipin peşinden koştuk, hatta o zaman plastik olan Willys jipin kapısı parçalanarak, yere düştü ama jip kaçmıştı. Ertesi gün olayı gördüğümüzü söyledik, ihbarda bulunduk. Bunun üzerine savcılık soruşturma açtı. Aynı gün ise Hürriyet'te 'Taylan Özgür'ün katili' diye bir fotoğraf basıldı. Onun üzerine 'Evet gördüğümüz kişi bu' diye başvurduk. Dava açıldı. Ardından 12 Mart geldi, ben tutukluyken bir kez daha bu davada tanıklık için çağrıldım ve eski ifademi tekrarladım. 12 Eylül'de tutukluyken tekrar adliyeye götürüldüm ve yargıç 'Şimdi görsen şahısı tanıyabilir misin?' diye sordu. Ben 'O gün verdiğim ifade doğrudur, ısrar ederim ama aradan 12 yıl geçmiş, adamı görsem tanımam' dedim. Olay budur. Ama Hale hanım yıllarca 'Fahri Aral önce doğru söyledi, şimdi 12 Eylül'de korktu tanımıyor' şeklinde spekülasyonlar yürüttü."

(Radikal Yaşam Servisi)
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 26-07-2008, 18:01
pante - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pante pante isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 01 Nov 2005
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 8.936
Standart

Türkiye'de Kontrgerilla'nın ve derin devlet yapılanmasının kökeni 1954'de ABD eliyle Komünizm yayılmasını önleme amacıyla kurdurulan 'Seferberlik Tetkik Kurulu'na kadar dayanır. Daha sonra 'Özel Harb Dairesi' adıyla devam ettiği 1974'de başbakan Ecevit tarafından ortaya çıkarılır. 1990'lı yıllarda ise bu yapılanmalar 'Derin Devlet' olarak isimlendirilir. İsim babası eski Mitçi Mahir Kaynak.

http://sozluk.sourtimes.org/show.asp...+tetkik+kurulu

Kontrgerilla ile ilgili olduğunu düşündüğümüz geçmişteki önemli gördüğümüz faili meçhul olayların bir listesini yapmaya çalışalım:

6-7 Eylül olayları
Kültür Sarayı'nın yakılması
Vapur Sabotajları (Marmara)
Sirkeci Tren İstasyonu'nun bombalanması
Yeşilköy Hava Limanı'nın bombalanması
Vedat Demircioğlu'nun öldürülmesi ve Kanlı Pazar
Taylan Özgür'ün öldürülmesi
1 Mayıs 1977 katliamı
Ecevit'e Çiğli'de suikast girişimi
Demirel'in ihbar ettiği Ecevit'e Taksim'de suikast girişimi
Abdi İpekçi cinayeti
Mehmet Ali Ağca'nın kaçırılması
Gün Sazak, Nihat Erim, Kemal Türkler cinayetleri
Malatya Belediye Başkanı Hamido'nun öldürülmesi
Kahramanmaraş olayları
Çorum olayları
Vedat Aydın cinayeti

Muammer Aksoy cinayeti
Çetin Emeç cinayeti
Turan Dursun cinayeti
Bahriye Üçok cinayeti
Musa Anter cinayeti
Sivas Katliamı
Gazi Olayları
Uğur Mumcu cinayeti
Ahmet Taner Kışlalı cinayeti


Sabancı Cinayeti
Danıştay Saldırısı
Hrant Dink Cinayeti
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 26-07-2008, 19:51
pante - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pante pante isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 01 Nov 2005
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 8.936
Standart

Özel Harb Dairesi Hakkında: (ÖHD)

"..Genelkurmay'a bağlı bir "ÖHD"nin kurulması ve geliştirilmesi doğal sayılmalı... Sorun bu değil. Nedir sorun? Türkiye'de çeyrek yüzyıldan beri terör sürüyor. Kimi zaman "kent gerillası", kimi zaman "kır gerillası" gibi adlarla da anılan terörün "iç savaş"a doğru tırmanan boyutlar kazandığı da oldu. Terör nedeniyle ülke iki kez askeri darbeye itildi. Ne var ki ne sıkıyönetim dönemlerinde, ne de doğrudan askeri yönetimde terörün önü alınabildi, kökü kazınabildi. Bu nedenle ülkenin ileri gelen hükümet adamları, politikacıları, aydın çevreleri ile birlikte geniş bir kesimin kuşkusu gün geçtikçe büyüyor: Türkiye'deki terör, devlet içinde yuvalanmış bir terör örgütü eliyle mi yürütülüyor? "Özel Harp"in Türkiye'deki talimnamesi, "FM 31-15 rumuzlu Amerikan Talimnamesi"nden harfi harfine çevrilerek benimsenen "ST 31-15" simgeli bir kitapçık... Askerlik sanatında ilerlemiş ülkelerde yayımlanan talimnamelerden yararlanmak doğaldır. Ne var ki 1964'te Türkçeye çevrilerek bizim orduya dağıtılan Amerikan özel harp talimnamesi, yalnız "teknik" değil, "ideolojik" temelleri de saptıyor; bu "ideolojik esaslar" bizim subayımız ve askerimize belletiliyor, bir tür beyin yıkanıyor; düşmanımızı Amerikan gözlükleriyle görmeye başlıyoruz. Ancak bu da yetmiyor; bizdeki ÖHD'nin parasal ödeneğini Amerika veriyor. Genelkurmay'ın ÖHD'si, CIA kaynaklı ödenekle mi çalışacak ve yurdu koruyacak?.. Çeyrek yüzyıldan beri teröre kurban giden önemli kişilerin katilleri bulunamıyor. 1960'lar, 1970'ler ve 1980'lerde işlenen en büyük cinayetlerin "failleri meçhul"dür. Bugünkülerin üstünü de bir sis perdesi örtmüştür. Kuşkular büyüyor, sorunun işareti kasap çengeli gibi kıvrılıyor. ÖHD'ne bağlı sanılan kimi kuvvetler, terör eylemlerini yönetip yönlendiriyorlar mı? Katiller neden bulunamıyor? Devlet içinde yuvalanmış bir "gizli" örgüt, askeri darbe ortamı hazırlayıp orduyu istenmeyen bir yükümlülüğe itmek için planla, programla terör etkinlikleri mi körüklüyor?"

İlhan Selçuk / Cumhuriyet / 22 Kasım 1990
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 12:48 .