Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Felsefe > Etik, Estetik, Sanat, Politika, Bilim & Eğitim

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 12-02-2009, 15:21
imhotep - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
imhotep imhotep isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Dec 2007
Mesajlar: 1.257
Standart Ahlak İçin Din Şart mı?

Ahlak için din şart mı?

Ahlaki değerler içgüdüsel midir, yoksa dini inançların yönlendirmesiyle mi oluşmuştur? Ahlaklı olmak için dine gerek var mıdır? Gerek yok ise, tüm kültürlerde niçin din var? Ve din ne işe yarıyor? New Scientist dergisi 1 Eylül sayısında ahlak ve din arasındaki ilişkiyi masaya yatırıyor.

Dawkins, dini, ahlaki değerlerin kaynağı olarak gören geleneksel görüşe karşı çıkan çok sayıdaki düşünürlerden yalnızca biri. Bu kişilere göre din, ahlaksız davranışları mazur göstermeye yarayan bir araç.

Dinin ahlakın veya ahlaksızlığın kaynağı olarak değerlendirilmesi yerine, bazı bilim adamları ahlakın ve dinin insan doğasının bir özelliği olduğuna inanmayı tercih ediyor.


Tüm dünyada din çok çelişkili bir konumda. Dini inanışlar her zamanki gibi güçlü ancak Aydınlanma hareketi ve bilimsel gelişmeler, din kavramına ile hiç olmadığı kadar şiddetle karşı çıkıyor. Richard Dawkins gibi dini sorgulayan bilim adamları, bizleri dinin bir hayal olduğuna ve aynı zamanda tehlikeli de olduğuna inandırmak istiyor. Dawkins, dini, ahlaki değerlerin kaynağı olarak gören geleneksel görüşe karşı çıkan çok sayıdaki düşünürlerden yalnızca biri. Bu kişilere göre din, ahlaksız davranışları mazur göstermeye yarayan bir araç.

Bu görüş, son günlerde giderek daha fazla destek buluyor, zira son bilimsel çalışmalar ahlakın beynimizin derinliklerine kazındığını, başka bir deyişle içgüdüsel kaynaklı olduğunu gösteriyor. Bu da, hepimizin doğru ve yanlışı ayırt etme yeteneği ile doğduğumuz ve dini öğretilerin bu çok temel ahlaki içgüdüleri değiştiremeyeceği anlamına geliyor.

Ne var ki bu radikal görüş pek çok biyoloğu ikna etmeye yetmiyor. Son yıllarda dinin insan davranışları üzerindeki etkileri konusunda çok sayıda araştırma yapılmış ve halen de yapılıyor. Bu, üzerinde bilimsel araştırmalar yapmak için çok kaypak bir konu. Bilim adamları bu konuyu şimdi dinin nasıl evrilmiş olabileceğine, hangi amaca hizmet ettiğine ve insanları daha ahlaklı -veya daha ahlaksız- yapıp yapmadığına bakarak irdeleme yolunu tercih ediyor.

Bu çalışmaların sonucunda, din ve ahlak arasındaki ilişki konusunda hâlihazırdaki basite indirgenmiş fikirlere meydan okuyan yeni bir görüş oluşmaya başladı. Dinin ahlakın veya ahlaksızlığın kaynağı olarak değerlendirilmesi yerine, bazı bilim adamları ahlakın ve dinin insan doğasının bir özelliği olduğuna inanmayı tercih ediyor. Bu bağlamda ahlaklı bir yaşam sürmek için aslında insanların dine ihtiyacı yoktur; ama din olmadan ahlakın evrimleşme şansı olamazdı. Böyle bir yaklaşım, dini inanışlar ve ahlaklı davranışlar arasındaki karmaşık ve çelişkili ilişkiyi açıklayabilir. Bu düşünce şekli ayrıca, dinin kalıcı gücünün altında yatan etmenleri ortaya çıkarttığı gibi, inanmışları akıl yolu ile inançlarından vazgeçirmeye çalışmalarının ne kadar faydasız olduğunu da gösteriyor.

DİN İYİLİĞE ÖZENDİRİYOR!

Dinin iyiliğe özendiren bir güç olduğunu gösteren çok sayıda kanıt var. 1970'li yılların sonlarında 1980'lerde Seattle'daki Washington Üniversitesi'nden sosyolog Rodney Stark ve William Sims Bainbridge, dini inançlar ile ahlaklı davranışlar arasında bir ilişki olduğu yolundaki görüşü tartışmaya açtılar. Bu ikilinin araştırmaları, ibadet etme alışkanlığının, ahlaki normların toplu olarak daha iyi anlaşılmasına ve insanların daha az suç işlemesine yol açtığını ortaya çıkarttı. Daha sonra yapılan çalışmalar ise aşırıya kaçmayan dindarların daha mutlu, daha şefkatli, daha adaletli ve daha eli açık olduklarını gösteriyor. Bir diğer çalışmaya göre ise sigara, uyuşturucu ve alkol gibi kötü alışkanlıklardan din yardımı ile daha kolay vazgeçiliyor. Din, bunların yanı sıra insanları cinsel yönden de daha ahlaklı olmaya özendiriyor. ABD'de RAND Health adında, kâr amacı gütmeyen araştırma grubunun yürüttüğü bir araştırmaya göre, dini inançlara sahip HIV'li hastalar, inançsız HIV'li hastalara göre daha az sayıda eş değiştirmiş (Journal of Sex Research, vol 44, p 49).

DİNİ İNANÇ YETERLİ DEĞİL

Ancak dini inanç tek başına doğruya ve iyiye yönlendirmekte yetersiz kalıyor. Bu inananlar için de geçerli. RAND çalışmasından elde edilen bir başka bulguya göre AIDS hastalığına yakalanmış Katolikler, kiliselerinin doğum kontrolünü yasaklamasına karşın, diğer gruplara göre daha fazla kondom kullanıyor. "Katolikler ahlakın kaynağının kendi vicdanları olduğuna inanma eğilimi içinde" diye konuşan RAND çalışanlarından David Kanouse , "Bu çalışma ahlaki değerlerin içgüdüsel olduğu görüşünü inkar etmiyor; yalnızca dinin doğru ve yanlış ile ilgili iç sesimizi yorumlamakta bize yol gösterdiğini ileri sürüyor" diyor.

Bu görüş, dinin kötü insanları ve kötü toplumları "hizaya sokmak" için varolduğu düşüncesi ile nasıl bağdaşıyor? Dawkins ve diğerleri, nefretin ve savaşların yol açtığı olumsuzluklara gerekçe oluşturmak için dinden yararlanıldığına ilişkin çok sayıda örneğin olduğunu söylüyorlar Bu kişiler ayrıca dini kitaplarda kınanması gereken davranışların nasıl değişikliğe uğratıldığına dikkat çekiyorlar. Bunlara örnek olarak zina yapanların, dinini reddedenlerin, eşcinsellerin taşlanması, söz dinlemeyen çocukların dövülmesi, köleliğin kabul görmesi, bir babanın kendi çocuklarını fuhşa zorlaması gösterilebilir. Dawkins, dinin yalnızca diğer bilişsel süreçlerin bir yan ürünü olduğunu, insanların doğuştan sahip olduğu ahlak anlayışı ile bir ilgisinin olmadığını savunuyor. Kaldı ki pek çok ateist, tanrı inancı olmadan da iyi bir insan olmayı beceriyor. Öte yandan inananların, kendi ahlaki kurallarını uyguladıkları zaman inanmayanlardan daha iyi bir insan haline geldikleri de görülmüş değil. Boston'daki Tufts Üniversitesi'nden filozof Dan Dennett, hapishanelerdeki mahkumların -en azından ABD'de- dindarlık açısından toplumun diğer kesimlerinden daha farklı bir yapıda olmadığına dikkat çekiyor. Ayrıca Hıristiyan nüfus içindeki boşanma oranının dindar olmayan Amerikalılardan farklı olmadığı belirtiliyor.

DİNİN OLUMSUZ ETKİLERİ

2005 yılında Maryland, Baltimore'dan bağımsız bir araştırmacı olan Greg Paul, dinin olumsuz etkilerine ilişkin bir rapor hazırladı (Journal of Religion and Society, vol 7 p1) Bu çalışmada Paul, 18 sanayileşmiş ülkede dindarlık düzeyi ile toplumsal bozukluk göstergelerini karşılaştırdı. Çalışmanın sonucunda, inanç düzeyinin yüksek, ibadetin yoğun olduğu ülkelerde cinayet, çocuklarda ve gençlerde görülen ölümler, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, ergenlerde hamilelik ve çocuk aldırmanın daha sık görüldüğü ortaya çıktı. Bugün ahlakın dinden değil, toplumda hissedilen güvensizlikten kaynakladığına inanan Paul, "Kitlesel olarak Tanrı inancını, korku ve yetersiz mali koşulların yarattığı endişenin oluşturur. Dolayısıyla Tanrı inancının altında derin bir biyolojik, genetik ve başka bir köken aramak gereksizdir" diyor.

Bu çalışmanın sert eleştirilere hedef olması kaçınılmazdı. Bazı araştırmacılar Paul'un ülke ve ahlaki gösterge seçiminde yanlı davrandığını ileri sürdüler. Daha kapsamlı bir test için Tennessee'deki Vanderbilt Üniversitesi'nden sosyolog Gary Jensen, Paul'un göstergelerinden biri olan cinayet verilerini alarak, farklı dini inançlar ile karşılaştırdı. Jensen'in çalışmasında da cinayet oranlarının inanç düzeyi ile ilişkili olduğu ortaya çıktı. Cinayetler, özellikle Tanrı ve Şeytan inancının geçerli olduğu dualist dinlerde daha fazlaydı. Cinayet oranı ABD'de -nüfusun %96'si Tanrı'ya, %76'sı Şeytan'a inandığını belirtiyor- Filipinler'de, Dominik Cumhuriyeti'nde ve Güney Afrika'da yüksek çıktı. Bu ilişki, yalnızca Tanrı inancının yaygın olduğu, ancak Şeytan inancının az olduğu İsveç gibi ülkelerde -nüfusun yalnızca %18'i bu ikisine inandığını belirtiyor- daha düşüktü. (Journal of Religion and Society, vol 8, p 1)

DİNDARLIĞIN KATEGORİLERİ

Dinin rolü, Tanrı'nın gücü olarak ele alındığında ortaya buna benzer, karmaşık bir tablo çıkıyor. Kansas Üniversitesi'nden sosyal psikolog Daniel Batson dinin rolünü iki kategoride ele alıyor. Biri, Tanrı'ya inanç ve ibadeti çıkar gözetmeden yapma güdüsünü içeren "İçselleşmiş Dindarlık" tır. İkincisi ibadetin bir sosyal etkinlik olarak yapıldığı ve kişisel çıkarların gözetildiği "Göstermelik Dindarlık" kategorisidir. Batson'a göre içselleşmiş dindarlık ile merhamet veya önyargıların azalması arasında yakın bir ilişki var. Oysa, bunun tam tersi, göstermelik dindarlıkta önyargılar derinleşmiş, merhamet hissi azalmış ve yardımlaşmada bile karşılık beklentisi öne çıkmıştır.

Batson üçüncü kategori olarak "Arayış Dindarlığı"nı öne sürüyor. Bu kategoriyi oluşturan insanlar dinselliği sorgulama alışkanlığına sahiptir. Bu grubu araştıran Batson, bunların diğer gruplara göre en hoşgörülü ve en yardımsever insanlardan oluştuğunu ileri sürüyor.

Bu çalışmalar dinin ahlaki davranışları etkilediği fikrini desteklemekle birlikte etkinin kapsamı konusunda yeterli bilgi vermiyor. Başka bir deyişle, bu etki inanan kişinin sosyal grubu ile sınırlı mı kalıyor, yoksa evrensel bir merhamet ve vericilik duygusuna mı yol açıyor? Davis'teki Kaliforniya Üniversitesi'nden kültürel evrim uzmanları Peter Richerson ve Brian Paciotti bu soruyu yanıtlamak için ekonomi oyunlarından yararlandılar. Bunlardan biri insanların vericilik ve adalet duygularını ölçen Diktatör Oyunu'ydu. Richerson ve Paciotti bu oyunu üniversite öğrencilerinden ve dindar kişilerden oluşan iki farklı gruba oynattılar. Richerson sonuçları şöyle değerlendiriyor: "Din ahlaklı bir insan olmak için gerekli olmadığı gibi her zaman olumsuz etki yaratmaz. Bu sonuçlar insanların doğuştan ahlaki değerlere sahip olduğu fikrini destekliyor. Bu arada din, ahlaki davranışların doğasını ve kapsama alanını belirliyor ve kimlerle işbirliği yapacağımız konusunda bize yol gösteriyor."

GÖZETLENME DUYGUSU

İngiltere, Belfast'taki Queen's Üniversity'deki Bilişim ve Kültür Enstitüsü'nden Jesse Bering , hem dinin hem de ahlakın evrimsel uyumun bir sonucu olduğunu şu sözleriyle açıklıyor: "Ahlak dinden kaynaklanmaz. Ancak sosyal ortamdaki benzer güçlere tepki olarak ortaya çıkmakla birlikte, din ve ahlak ayrı ayrı evrimleşmişlerdir. Atalarımız dil geliştirip, başkalarının ne düşündüğünü anlama yetisine sahip oldukları anda, bireysel haberler kendi gruplarının dışına taşmaya başladı. Topluluklarının onaylayacağı şekilde davranma eğiliminde olan insanlar bundan yarar sağladılar. Ahlaklı davranışlar bu aşamada başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğüne bağlı olarak şekillenmeye başladı. Böylece ahlak uyum sağlama özelliğine kavuştu."

Ahlakın evrilmesiyle aynı anda dini inanç kapasitesi doğdu. Başkalarının haklarında ne düşündüğü kaygısına kapılan atalarımız, gözetlendikleri ve yargılandıkları duygusuna kapılmış olabilirler. Bering, atalarımızın bu rahatsız edici duyguyu doğaüstü güçlere atfettiklerini ileri sürüyor, çünkü başkalarının düşüncelerini okuma becerisinin altında yatan bilişsel sistem her şeyde anlam ve niyet arama eğilimindedir. Böylece ahlakın evrimleşmesini sağlayan uyum yeteneği dinin de evrimleşmesini sağlamış olabilir.

GRUBA BAĞLILIK

State University of New York'tan evrim biyoloğu David Sloan Wilson, grup içi bağlılığı sağladığı için ibadetin önemine değiniyor ve ibadetin grup seçiminde önemli bir rol oynadığını söylüyor. İnsanlar son 100.000 yıl içinde giderek sosyalleştikçe ve son 10.000 yıl içinde tarımsal faaliyetler kapsamlı bir iş bölümüne yol açtıkça, din ve ahlak birlikte evrilerek sosyal birlik ve beraberliği pekiştirir bir nitelik kazandı.

Kültürel ve teknolojik gelişmelerin yaşam şeklimizi değiştirdiğine dikkat çeken Virginia Üniversitesi'nden psikolog Jonathan Haid t, buna bağlı olarak Batılı liberal toplumların ahlak ve din arasındaki ilişkiyi anlamamız için iyi bir model oluşturmadığını ve atalarımıza göre bizlerin daha bireysel olduğumuzu söylüyor. "Teknoloji yaşantımızı kökünden değiştirdi. Böylece din olmadan da ahlaklı olma şansımız doğdu, çünkü artık sosyal kontrol için başka araçlarımız var" diye konuşan Haidt, bunlara örnek olarak sivil yasaları, emniyet güçlerini ve kapalı devre televizyonları gösteriyor.

DİNİN BİREYSEL ETKİSİ

Dinin, tüm toplumlarda bireyleri harekete geçirici bir güce sahiptir. Pennsylvania Üniversitesi'nden Andrew Newberg'in gerçekleştirdiği görüntüleme deneylerin,de ibadet eden veya meditasyon yapan kişilerin beyin görüntülerinde beyin faaliyetlerinde geçici bir azalma olduğu tespit edildi. Bu bölgeler insanın kendi farkındalığı ile ilgilidir. İnsan faaliyetlerinin pek çoğunda -müzik festivallerinden askerlik hizmetlerine dek- gruba dahil olma arzularımız tatmin edilir. Heidt'e göre insanlarda, bireysel çıkarlarının üzerine çıkma arzusu çok yüksektir. İbadet sırasında birey, kendi fiziksel varlığının dışına çıkarak benliksiz bir düzleme geçer.

Heidt bu yükselme duygusunda oksitosin adı verilen hormonun çok önemli bir rol oynadığını belirtiyor. Oksitosin kendimizden hoşnut olma, barışık olma duygusunun kaynağıdır. Benliğin üzerine yükselme duygusu çeşitli şekillerde ortaya çıkar. Saygın bir amacın peşinde koşarken, birilerine iyilik ettiğimiz zaman, güzel bir şiir okuduğumuz zaman, yetenekli birinin performansını izlerken, kendini iyi hisseden biriyle empati kurduğumuz zaman bu yükselme duygusunu yaşarız. Yine de dindar insanların bütün bunlardan farklı, daha fazla bir yükselme, bireysellikten kopma duygusuna sahip oldukları ileri sürülüyor.

Pek çok insanın, sosyal ilişki sağlaması veya doğru yolu göstermesi açısından dine ihtiyacı yoktur. Bu kişiler için ateizm en akılcı yoldur. Ancak dinin evrim tarihimizde kilit bir rol oynadığını da unutmamak gerekiyor. Ahlaki değerleri güçlendirmek ve içsel ahlak duygumuzu şekillendirmekte de etkin bir rol oynayan din, bizim inançlarımızı kabullenmeyen kişilere yönelttiğimiz ahlaksız davranışları da mazur gösterir.


Reyhan Oksay

Cumhuriyet
Bilim Teknik

28.09.2007
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 12-02-2009, 15:39
e_lif e_lif isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 22 Jan 2009
Mesajlar: 27
Standart

tamamen insan çıkışlı hamurabi kanunları olsun ilk yazıyı kullanan sümerler olsun mısır olsun hangi eski medeniyete giderseniz gidin ahlakın dinden bağımsız olduğunu görürsünüz hatta bazı dini ritüellerin ahlakla bağdaşmadığınıda mesela mısırda yarım kız kardeş evlilikleri yani essent evlilikler yaşanırdı ve bu tanrısal olmak için insanın kendini yüceltmesi için yapılırdı hatta ibrahimin tevratta karsını kardeşi olarak tanıtması ve gerçekten kardeşi olduğunu ifade edip kendisini o dönemin hanedanları gibi kutsallaştırma isteğindendir ya da ozamana kadar doğru olarak görülmeyen evlatlığınızın eşiyle evlilik kuranda yasallaşmıştır aklıma gelen iki örnek bunlar yani adam öldürmenin kötü olduğunu insanın bilmesi için dine hiçde gerek yoktur
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 12-02-2009, 18:25
evrensel-insan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
evrensel-insan evrensel-insan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 08 Mar 2008
Bulunduğu yer: Londra
Mesajlar: 22.832
evrensel-insan - MSN üzeri Mesaj gönder
Standart

Saygideger arkadaslar;

Ahlaki degerlerin kaynagi; dusunce ve davranista insan olma degerlerinin bilinc ve cabasina vakif olup olmamakla paraleldir. Bunun disindaki her ahlak kurali; insanoglunu ayirici, cikarci erksel, yasakli, kanunlastirilmis ve otoriterdir. Ustelik, ahlak kurallari ve ahlak kavramlari ve bu kurallara yanasim, kavramlarin ifadelendirilmesi; toplumlarin gelismislik duzeyine gore ve algiya gore; degisken ve gorecelidir.KALICI AHLAK KURALLARI YOKTUR. INSANA YAKISAN VE YAKISMAYAN AHLAK KURALLARI VARDIR. Bu kurallarda; tum insan cikariyla-ayrilmis, bolunmus degil- ve insan bilinci ile olculur.

Oyuzden, ben bireysel olarak; ahlak tan ziyade; etik kavramini kullanirim. Cunku, etik; felsefenin bir dalidir.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Evrensel-Insan - Yapılandırmacı Epistemoloji/Bilişsel Bilim/Qua Felsefesi/Serbest Düşünce/Devrimci Sorgulama/Zihinsel Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 12-02-2009, 18:27
Ratiönalism - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Ratiönalism Ratiönalism isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 18 Dec 2008
Mesajlar: 299
Standart

Eğer anti-ahlaklı olmak isteyen insanlar din seçebilir özellikle İslam'ı seçebilir

Eğer ahlaklı olmak isteyen insanlar din seçmesin
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 12-02-2009, 18:33
evrensel-insan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
evrensel-insan evrensel-insan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 08 Mar 2008
Bulunduğu yer: Londra
Mesajlar: 22.832
evrensel-insan - MSN üzeri Mesaj gönder
Standart

Saygideger arkadaslar;

Ahlak icin tek bir sart vardir. O da; dusunce ve davranistaki insan butunlugunun kapsamini veren ve insan kilan cikarlar.

Bu cikarlari verme acisindan; dini mentalitenin dusunce ve davranis temeline hem yer yoktur, hemde gerek yoktur.

Cunku, DINI MENTALITE VE ONUN HER TURLU YAPILANISI VE ISLERLIGI ; DUSUNCE VE DAVRANISTA INSAN OLMAK ISTEYENIN -BIREYSEL-INSANSAL-EVRENSEL AHLAKINI BOZAR.

Saygilarimla;
evrensel-insan

Evrensel-Insan - Yapılandırmacı Epistemoloji/Bilişsel Bilim/Qua Felsefesi/Serbest Düşünce/Devrimci Sorgulama/Zihinsel Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 12-02-2009, 22:00
Onur Çağlar Onur Çağlar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 08 Feb 2009
Bulunduğu yer: Gökyüzü
Mesajlar: 51
Standart

imhotep´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster


Ahlaki değerler içgüdüsel midir, yoksa dini inançların yönlendirmesiyle mi oluşmuştur? Ahlaklı olmak için dine gerek var mıdır? Gerek yok ise, tüm kültürlerde niçin din var? Ve din ne işe yarıyor?
Yazının bütünlüğünde değişik insanların görüşlerine yer verilmesi olumludur ancak yazıyı yorumlarken o insanlara ait tek tek düşünceleri doğrulamak ya da yadsımak (benim açımdan şu an için) gereksizdir. Bunun yerine yukarıda alıntıladığım “bold” bölümdeki soruları cevaplamaya çalışacağım.

Ahlak, “iyi”(lik), “güzel”(lik), “mutlu”(luk), “bağlı”(lık), “kötü”(lük), “adalet”(lik) veya “adaletsiz”(lik) vb. vb. gibi etik niteliklerin toplumsal gerçeklik içinde yerleşik bir hal alarak kendini sosyal bilinç formu olarak göstermesidir. Bu sosyal bilinç formu, o topluma ait insanların birbirlerine ve topluma karşı görev ve sorumluluklarını belirleyerek bir arada kalmalarını sağlar. Genel bir benimseme olarak insana ve doğaya yararlı davranışlar “ahlak” olarak benimsenmiştir ama bu kavramı sadece “davranış” ile sınırlamak eksiktir, bunun bir de psikolojik yanı vardır.

Ahlak, “Manevi Kültür”ün alt disiplinlerinden biridir ve kaçınılmaz olarak bir sosyo-ekonomik formasyona denk düşer. Niteliğini ondan almakla birlikte aynı sosyo-ekonomik formasyona sahip bir başka toplum ile birçok ortak paydası olduğu gibi, ayrıştığı birçok nokta da olabilmektedir. Bu ayrışımlar, toplumu oluşturan farklı sınıf ve katmanların varlığı ile doğrudan ilişkilidir. Tam da bu nedenledir ki, “A Toplumu” için “iyi” veya “normal” olan bir davranış “B Toplumu” için karşıt olarak kabul görebilmektedir. Toplumsal bir niteliğe sahip olduğu için ahlaki değişimler, toplumun değişimleriyle bağıntılıdır.

Ahlaki değerler içgüdüsel midir, yoksa dini inançların yönlendirmesiyle mi oluşmuştur?
Ahlak toplumsal, yani bir sosyal-bilinç formu olduğu için “içgüdüsel” değildir ve dinlerin yönlendirmesiyle oluşmamıştır; ahlak, dinlerden önce de vardı ama dinlerin ahlak üzerindeki etkisi büyüktür.

Ahlaklı olmak için dine gerek var mıdır?
Hayır, ahlaklı olmak için dinlere gerek yoktur; hatta dinlere hiçbir zaman gerek yoktur, çünkü dinler birçok ahlaksızlığı içermekte, insani erdemleri engellemektedir.

Gerek yok ise, tüm kültürlerde niçin din var?
Tüm kültürlerde dinin yer almasının nedeni, egemen sömürücü sınıfların bunu bir araç olarak kullanmalarındandır. Bunun küçük bir örneğini aşağıdaki linkte olan “İslamiyet ve Sömürü” isimli yazımda bulabilirsiniz.

Ve din ne işe yarıyor?
İnsanı köleleştirmede, gelişimini engellemede ve ipe-sapa gelmez “buyruklarla” köreltilmesi gibi işlerden başka hiçbir işe yaramıyor.

Saygılar, selamlar.

Okunan her kitap, aklın ve gözlerin rengini değiştirir.
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 12-02-2009, 23:07
pante - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pante pante isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 01 Nov 2005
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 8.936
Standart

Dindarlar, ne Lut'un hikayesini bilirler ne de İbrahim'in.
Davud'un, Süleyman'ın haremlerini de duymamışlardır.
Tebenni Olayı'ı hakkında da bilgileri yoktur, Tahrim Olayı hakkında da.

Ama dinin ahlaklı olmayı emrettiğini bilirler.
Tüm yaptıklarının izlendiğine inanırlar.
Hesap gününde hayatlarındaki iyi-kötü tüm davranışların film gibi sergileneceğine ve yargılanacaklarına inanırlar.
Örneğin zinanın büyük günah olması nedeniyle bundan kaçınırlar.
Öyle ki eşinden başkasına şehvetle bakan gözün dahi sökülüp atılmasını yazar İncil "Bütün vücudunun yakılmasından iyidir" diyerek.
Bundan dolayı dindar toplumlarda aileden başlayarak, komşularına, çevresindekilere, okul ve iş hayatındaki arkadaşlarına, sokakta, toplu taşıtlarda, tatillerde rastlaştığı insanlara yaklaşımlarında bir kırmızı çizgileri vardır ve onu aşmamaya, aştırmak isteyen arzu veya nefislerine iradeleriyle engel olmaya çabalarlar. Bu da toplumda bir ahlaki düzen, disiplin sağlar.
İradeleri yetersiz kalanlar ya da bu dinsel yasağı önemsemeyenler kırmızı çizgiyi aşarlar. Toplum bunlara karşı kendine göre önlemler edinir. Tesettür gibi, eşini-kızını gece sokağa çıkartmamak gibi, tatillere, uzak-güvensiz yerlere yalnız gitmemesi gibi, eşini telefonla yoklamak, sorgulamak, iz aramak gibi.
Tüm bunlar aile ocağının devamını, huzurunu sağlamak içindir.

Peki ateizmin cinsellik konusundaki ahlak anlayışı nedir?
Aile ocağının devamlılığına önem dereceleri nedir?
Dinsel boşluğu bu konuda doldurmayı düşünürler mi?
Maneviyat konusundaki alternatif düşünceleri nelerdir?
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 12-02-2009, 23:16
Ki-Adi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Ki-Adi Ki-Adi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 06 Jan 2009
Bulunduğu yer: Sakarya
Mesajlar: 717
Standart

Tdk sitesinde Ahlak kelimesinin anlamı;
ahlak Ar. a¬l¥® ç. is. (ahla:kı, l ince okunur) 1. Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları, aktöre, sağtöre:ahlâk İng. morals Osm. ahlâk Alm. Moral Fr. morale 1- a. Belli bir dönemde belli insan topluluklarınca benimsenmiş olan, bireylerin birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen törel davranış kurallarının, yasalarının, ilkelerinin toplamı. b. Çeşitli toplumlarda ve çağlarda kapsamı ve içeriği değişen ahlaksal değerler alanı. 2- Bir kişi ya da bir insan öbeğince benimsenen eyleme kurallarının toplamı. 3- Ahlâksal olan şeylerle bağlantısı olan bir görüşler dizgesi (tek kişinin, bir ulusun, bir toplumun, bir çağın). 4- Felsefenin bir dalı olarak: a. Ahlâk üzerine kavramsal öğretiler. b. İnsanların kişisel ve toplumsal yaşamdaki ahlâksal eylemlerine ilişkin sorunları inceleyen felsefe öğretileri.


Kısaca özetlersek İnsanların toplum içerisinde birlikte yaşamak için zaman içinde oluşmuş davranış kurallarına Ahlak diyoruz. Din Ahlağı hem geliştirmiş hemde geriletmiştir. Eski toplumlarda Din şimdiki kanunların yaptığı görevi yapmış olup günümüzdeki gibi güclü bir evrensel ceza sistemi ozamanlar olmadığı için insanların suç işlememesi için herşeyi gören ve ölümden sonra her suçu cezalandıracak bir tanrı kavramı ile bir bakıma suça engel olmuştur.İnsanın kimsenin bilemeyeceği suçtan uzak tutabilmiştir.Bu bakımdan Ahlak yani toplu yaşam kurallarını geliştirmiştir diyebiliriz.Öte yandan din çıktığı dönemdeki ve toplumdaki kurallara göre oluştuğu için evrensel olmaktan uzak ve dogmatik olduğu için başka toplumlara uygulanmasında zorluklar oluşmuştur.Değişen zamana karşı din kuralları hiç değişmemiş ve insanlığın gelişime engel olmaya başlamıştır. Ortaçağ avrupasında klisenin tutumu buna örnektir.Din temelinde tanrı inancı olduğu için tanrı inancı olmayanları kendisi için tehdit görmüş bunlarla kanlı bir biçimde mücadele etmiştir.Toplu yaşama kuralları zamanla değişmesi gerektiği için din yüzünde değişememiştir.Bu yüzdende dini Ahlak için gerileyetici bir etken sayabiliriz. Ahlak için din şart değildir. Hammurabi kanunları gibi din temelli olmayan kanunlarda var olmuştur. İnanıyorum ki Dünya tarihinde çoğunluktaki Dinlerin egemenliğindeki devletler yerine Hammurabi kanunları gibi kanun temelli devletler olsaydı bugün insanlık çok daha iyi yerlerde olabilirdi.Tarihe baktığımızda zaten üzerindeki din etkisini azaltabilen toplumlar ilerlemenin öncüsü olmuşlardır.

...sonuç olarak, şu ya da bu, bir zamanlar yoktan varolmuş zorundaydı...
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 13-02-2009, 00:05
placebo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
placebo placebo isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 27 Dec 2007
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1.924
Standart

Dinin topluma iyi şeyler kattığını düşünüyorsak eğer,bir kitaplı Tanrının da var olması gerektiğini önceden kabul etmemiz gerekecektir..Madem bu peygamber denen insanlar bu kadar iyi şeyler yapıp,toplumda bir ahlak sistemi geliştirdiler ve onlarsız da olmuyor,o zaman bu kişileri kutsal sayıp göğsümüze basmamız gerekmez mi??Bu bir çelişki değil midir??O zaman bu etik kuralların kitaplarını önkoşul olarak kabul etmeliyiz..Bu düşünceyi savunanlar bana burada ki mantığı açıklarlarsa sevinirim?..İnsanların varoluş sorunlarına derman bulmak amacıyla kendi elleriyle yarattıkları tanrıları ve dinleri kabullenelim olsun bitsin mi?..Bu kuralları insanlar yarattıysa ve bir tanrıya atfedipte benimsetmek gibi bir yöntemle insanları salak yerine koyan bir kandırmacanın neresi etiktir??..İnsanların hayatlarını mahvetmek değilde nedir??Madem öyle örneğin muhammed çıkıp ben kralım ve buraya düzen sağlamak yasalar getirmek istiyorum diyip,tarihte kralların yaptıkları Allahı öne sürmeden dürüstçe savaşıp ki,zaten savaştı.Hiç değilse mertçe ve Allah'ı kullanmadan bir düzen getirseydi..

Bir sanallık içerisinde insanları oradan oraya savurmanın ,başlarını örtüp yara bere içinde bırakmanın,sene de bir ay aç bırakmanın,hac farizası diyerek bunun üzerinden para kazanıp bir de insanları ezdirerek öldürmenin,erkeklere dört kadın aldırmanın neresi ahlaksaldır?.Tüm bunlar ve cihatlar,din savaşları eğer insanın zina etmesini önlemek ve aile bireylerini bir arada tutmak için yapılıyorsa varsın yapılmasın!!..


Zaten Başörtülü kızları da görmekteyiz erkeklerle sarmaşdolaş sokaklarda..Bu korkutmalar ne yazık ki o kişilerin doğal dürtülerine fazlaca engel olamıyor..Sadece ailelerin içlerini rahatlatıyor o kadar..Ahlaksızlık bir örtüye büründürülüp,ayıp denilerek kimseye göstermeden yapılınca,ahlak adını almaz ve almamalıdır...Ahlak içeriden gelir,dış baskılarla oluşturulamaz..Zorlanmaya kalkılırsa işte böyle annesinden babasından kaçan, sokaklarda gizlice flört eden türbanlı kızlarımıza sıkça rastlarız..Kaldı ki her anne baba doğadan gelen bir dürtüyle çocuğunu kollar, bakar,endişelenir..Bu hayvanlarda da böyledir insanlarda da..Yine bu da din sebebiyle değildir..İnsanların sevdiklerini korumak,kollamak gibi bir dürtüleri vardır..

Sevgiler

Konu placebo tarafından (13-02-2009 Saat 00:10 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 13-02-2009, 00:33
Ki-Adi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Ki-Adi Ki-Adi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 06 Jan 2009
Bulunduğu yer: Sakarya
Mesajlar: 717
Standart

Dinin oluştuğu topluma oluştuğu zamanda suçun önlenmesi bakımından iyi şeyler katmış olabilir. Çünkü din o toplumun kurallarına göre oluşmuştur. Ama tekrar söylüyorum Oluşutuğu toplumda ve oluşuğuz zamanda Suçun önlenmesi bakımından birtakım yararları olmuştur. Bu sadece Tek tanrılı dinler için değil tüm dinler için geçerlidir. Yani dinin bazı konuda yararı olmuştur demek dinlerin söylediği tanrı/tanrıların gerçek olduğu anlamına gelmez.Peygamberim diyenlerin yaptıklarınıda mazur göstermez.

Dediğim gibi müslümanlıkta zamana ayak uyduramamış gelişeceği yerde dahada tutucu kapalı bir tutum sergilemiştir.Müslüman toplumunda ahlak kavramına yanlış anlam yüklenmiştir. Ahlaklılık Kuran'a göre islama göre yaşamak, davranışta bulunmak anlamında kullanılmaktadır.Hatta Ahlak kavramı direk cinsellikle ilişkilendirilmiştir. Erkeklerle kızların son derece doğal olan cinsel yada cinsel olmayan yaklaşımları ahlaksızlık olarak değerledirilmektedir.Bu sebebten evlilik öncesi cinsellik tamamen yasak, flört ise hoş görülmeyen bir olay olmuştur.Fakat bu yasakların sonuçlarını hepimiz biliyoruz.Halbuki Ahlak kavramı dinden bağımsızdır ve bağımsız kalmalıdır.

...sonuç olarak, şu ya da bu, bir zamanlar yoktan varolmuş zorundaydı...

Konu Ki-Adi tarafından (13-02-2009 Saat 01:28 ) değiştirilmiştir. Sebep: iki kere toplumda yazmışım
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 17:21 .